@eliptikbisiklet
|
Balkondan sarktığımda gördüğüm ikili beni bozguna uğratmıştı. Her insanın bir sınırı olurdu ama bu kız çocuğunda konu bensem eğer yoktu. Uçsuz bucaksız bir denizdi Mercan'ın sınırı. Her zaman uçarı deli dolu olmuştu. Üniversite döneminde de sonrasında da yaşadığımız her çılgınlık muhakkak onun başının altından çıkardı. Bu kız asla akıllanmayacaktı sanırım.
"Ulan vicdansız karı beni perişan edip uyuyor musun? " dedi üzerimdeki pijamaları eliyle gösterip. Ne yapıyordu bu deli? Kapıma gelip adımı bağırıp çapıracak onca kişinin arasında Mercan yoktu bence. Yapacaklarının bir sınırı olduğunu düşünmüyordum artık. Bir günüm geçmiyordu ki bunu yapmaz diyebileceğim. Her defasında beni yeni bir şok dalgasına sürüklemeyi başarıyordu.
Mirsat abinin zaptetmeye çalışmaları sonuçsuz kalıyordu. Elbette gücü yeterdi ama canını yakmamak için hoyrat davranamıyordu.
Ne yapacağımı bilemeyip "Mercan" diye yükselttim sesimi. Beni duyarsa kendine gelirdi belki.
"Mercan ya Mercan. Hatırlıyor musun ya sen beni?" Sitem eden hali anında değişmiş kahkaha atmaya başlamıştı çoktan.
"Kaç yaşına geldin hala ayıcıklı pijama giyiyorsun be Çiço?. " Beni deli edecekti bu kız en sonunda. Mirsat abi onu zapt etmeye çalışıyordu ama onu da itip duruyordu. Ne yaptığını anlayamadığım bir an arabanın içine girdi. Başka bir şarkı açtı.
Karam aşkın sevgin bu mu Ne olacak bu aşkın sonu
Bir barışır karam bi küsersin Beni böyle divane edersin
Kendi böğürdüğü yetmiyormuş gibi Hakan Peker'i de dahil etmişti bu konuya. Hali o kadar komikti ki gülmekten kendimi alamadım. Sarhoştu. Benim deli arkadaşım aramıza giren gereksiz soğuklukla zir zurna sarhoş olmuştu. İçip içip kapıma dayanmasını beklediğim biri vardı. Bambaşka biri. Ancak kendisi burnu yere düşse almayacağından değil kapıma gelmek estirdiği rüzgarı dahi hissettirmiyordu.
"Ne gülüyorsun ula nalet karı? Vicdansız köpek benim ciğerimi deştin. Kendin orada gülüyor musun? " Bu kız gerçekten bir alemdi. Millet sevgilisine serenat yapardı bu da bana.
Kafası yerinde olsa yapmaz bunları diyemiyordum. Yapardı. Daha fazla mahalleliyi ayağa kaldırmadan koşarak indim merdivenleri.
"Mercan napıyorsun sen? " Ben Mercan'nın kolundan tutup destek olmaya çalışırken Mirsat abi şarkıyı kapattı. "Kusura bakma Çiçek. İnan sahip çıkamadım. Zorla getirdi beni de buraya."
Ah Mercan ah tutuyordu işte deli damarı. Başımı iki yana salladım. "Sorun yok abi. Sen git. Burası bende. "
Ne yapacağı konusunda bir kararsız kaldı. İlk defa bu hale gelmiştik çünkü bizde. Birbirimizi kırıp dökmemizden korkuyordu. Güven vermek için gülümsedim. "Kalsın bugün bende. Sabah kahvaltıya geliriz biz. " Aldığı cevap memnun etmişti onu da. Beni merak ediyordu herkes gibi. Geleceğimi duyunca yüzü güldü. "Emin misin? Bak gidiyorum. " Mercan yalpalar gibi oldu kolumda. Onu tutup iyice kendime çektim. Ne yaparsa yapsın seviyordum bende bu deli karıyı.
"Eminim abi. Sen git. Hallederiz biz." Kafasını sallayıp arabaya bindi. Mercan'ı eve doğru yürütmeye başladım zor bela. Apartmanın merdivenlerini 3 kez ikna edişlerim sonunda çıkabilmiştik. Her durduğunda merdivenlerde yatmak istemişti.
Eve girdiğimizde onu salona oturtup mutfağa geçtim. Sert bir kahve yapıp yanına gittim. Başının koltuğun koluna yaslamış uyukluyordu. "Mercan hadi güzelim kahveni iç. " Başını kaldırıp yüzüme baktı. Sıcacık gülümseyip " Güzelin miyim gerçekten? " diye sordu. Deliydi bu kız. Gerçekten deliydi. Bende sırıtmama engel olamadım. Başını destekleyip kaldırdım. "Gerçekten güzelimsin. "
Gözlerinden anlıyordum beni çok özlemişti. Bende onu öyle.
Kahvesini içti. Benim zorumla duşa da girdi. Ona kıyafetlerimden verip salona da yatak yaptım. Ortalıktaki kahve bulaşıklarını toplarken salona girdi. "Beni yatağımızdan kovdun mu? " Yeniden kahkaha atmama sebep oldu. Onu bu haldeyken ciddiye de alamıyordum ki.
"Neden kocammışsın gibi davranıyorsun? " Alık alık baktı suratıma. Toksik evlilik yürüten çiftler gibiydik şu an. "Seni yataktan filan kovmadım. Rahat edemezsin diye buraya yaptım yatağını." Yanıma geldi elimden tutup yatağa oturttu ikimizi. Ağlayacak gibiydi. Bu gece duygu geçişleri o kadar hızlıydı ki yetişemiyordum ona.
"Sen bana eskisi gibi davranmıyorsun ya kendimi sahibi tarafından sokağa terk edilmiş kediler gibi hissediyorum. O çok istediğim ayakkabıyı almaya gitmişim de sıra bana gelince ayakkabı bitmiş gibi anlıyor musun? Öyle çaresizim. "
Çaresizlik anlayışı da böyleydi işte. Bende onu çok özlemiştim. Kocaman şehirde yalnız başıma kalmış gibi. İçimden geldiği gibi sarıldım sıkıca. "Geçti gitti Merci. Artık kırmayalım birbirimizi. Hiç olmamış gibi devam edelim yolumuza olur mu? " Ben böyle söyleyince o da sıkıca sarıldı. Saçlarımdan öptü. Başını sallayınca sessizce anlaştık.
Koklaşmalarımız bitince saçlarını kuruttuk, o yatağına uzandı. Üzerini örtüp yanağından da küçücük öptüm. Günler sonra ikimizde huzurla uyumuştuk bu gece.
Sabah kalkıp eskisi gibi olmuştuk bu konuyu hiç konuşmadan. Daha fazlasına ne onun ne de benim dayanacak gücümüz yoktu.
Yaylanın yoluna düştüğümüzde kaburgalarımın arasındaki sarsıntıyı yalnızca ben hissetmiyordum ki Mercan elimi sımsıkı tutuyordu. Evlerini görecektim uzaktanda olsa. Kapıda arabasını görsem yine beni bırakıp gidişi gelecekti aklıma. Sanki hiç unutuyormuşum gibi.
Ben Kutay'a haksızlık etmiştim. Ancak o da hiç acımamıştı bana. Yaşadıklarımı bilmez gibi o anda yaşadığım duygu karmaşasını asla anlamaz gibi arkasını dönmüştü bana. Hem çok kızgındım hem çok özlüyordum.
Bir haftanın sonunda itiraf edecek cesareti bulmuştum kendimde. Sesli olarak dile getiremesem de özlüyordum. İçim içimi yiyordu ama kimseye soramıyordum da. Gelsin kapımda yatsın istiyordum. Sonra gelirse kafasından aşağı bir kova su döküp kapımdan kovmak istiyordum. Ne o geliyordu ne ben gel diyebiliyordum. Asla benim gel dememi beklemeden yanımda olan adam artık gel desemde gelmeyebilirdi. Mercan'ın söyledikleri aklımdan gitmiyordu. Senin gözündeki yaşa da kendi içindeki aşka da acımaz artık demişti. Gerçekten acımaz mıydı?
Taksi evin kapısında durduğunda Mercan'a çaktırmadan göz ucuyla bakabilmiştim kaçıp gittiğim evin kapısına. Arabası yoktu. Sanırım tozunu dahi bırakmamıştı burada.
Yan yana bahçe kapısına yürürken ayakkabımın ucundan kaldıramıyordum bakışlarımı. Çocuk gibi kaçtığım o günden deli gibi utanıyordum. Hiç haketmeyen insanlara göstermiştim tepkimi. Beni içten içe yakan ateşi etrafımda kim varsa onlara da saçmaktan geri durmamıştım. Sorumlusu onlarmış gibi.
"Bir haftadır gelmedi." Mercan'ın söyledikleriyle bakışlarımı ona çevirdim. Anlamıştı. Anlamasaydı şaşardım zaten. "Nerede olduğunu bilmiyorum Çiçek. Abim yalnızca barut gibi dedi. Şantiyede kim var kim yoksa içinden geçiyormuş." Bana olan öfkesini o da haketmeyenlere kusuyordu. Karşıma geçip acısını benden çıkartmak yerine elinin altında kim varsa onu hedef alıyordu.
Mercan sanki bana söylemiyormuş gibi ondan önce aştım bahçe kapısını. Acelem varmış gibi Mercan'dan önce bastım zile. Asiyem elinde bir bezle kapıyı açıp beni gördüğünde anlık bir gülümseme oluştu yüzünde. Sonra elini beline atıp başıyla içeriyi gösterdi.
Masada bir kuş sütü eksikti. Bana öfkeli baksa da ne seversem onu yapmıştı. "Hayde Mercan şu tepsidekuleride koy masaya." Elmişim gibi beni oturtmuştu sandalyeye. Mercan'ı döndürüp duruyordu. Yerimde oturmak ayrı işkenceydi böyle misafir gibi ağırlanmak ayrı.
Sessiz geçen kahvaltıda kalkıp çayımı bile koymama müsade etmiyordu Asiye teyzem. Bunca vakit hiç ağlamamışım gibi oturup ağlayacaktım. Az kalmıştı, çok az.
Kahvaltı bitti, sofra kaldırıldı, Mercan yine Asiye teyzemin emir telakki ettiği her şeyi harfi harfine yapmaya devam etti. Ona bakmadığım anlarda bana bakarken yakalıyordum. Sarılmak için deliriyordu ama gardını da indirmek istemiyordu.
Elimi küçük mutfak havlusuna silip kahve makinasına yöneldim. Kahveleri yapayım en azından bir işe yararım diye. Daha kahvenin olduğu kavanoza ulaşamadan durdurdu beni.
"Mercan yapar sen otur Çiçek." Kavanoza uzanan elimi tezgaha yaslayıp nefeslendim. Yok olmuyordu. Bu saatten sonra zaten hazırda bekleyen yaşlarımı frenlemem mümkün değildi. Başımı önüme eğip gözlerimi kapattım. Her geçen gün biraz daha kamburlaşıyordu sırtım. Ne halimi anlayan vardı ne derdime derman olan. Varsa yoksa bir yenisi ekleniyordu omuzlarıma.
Gözlerimden akan tek bir damlayı saklama gereği duymadan kaldırdım başımı. Tek kelime etmeden sandalyeye astığım çantama uzandım.
"Kaçacaksun yine oyle mi?" Kaçmak bu hayattaki tek başarımdı.
"Kaçmıyorum."
"Benu mi kanduraysun yoksam kendunu mi?"
Biz hiç karşılıklı atışmıyormuşuz gibi Mercan hâlâ bulaşık yıkıyordu. Son bir çare destek bulmak amacıyla ona diktiğim bakışlarıma omuzlarını silkerek cevap verdi.
"Asiye teyze-"
"Sen nasul kaçtun Çiçek? Ben şu akulsuz Mercan'i sıkuşturmasam Kutay'i da koyup gittiğundan haberum yok."
"Asiye'm -"
"Hiç laga luga etma Çiçek. Ben hep o senu uzer diye düşünup dertlendum. Uşak öfkeludur Çiçeğunu kırarsa ne ederum dedum. Ula sen nasil yikmuşsun dağ gibi oğlani?" Benim çantamı almak için uzandığım sandalyeye bıraktı kendini. Ellerini dizlerine koyup ovaladı.
"Oğlan eve gelmeyi. Anasu desen iki gözü olmuş iki çeşme. Canlu cenaze olmuş Kutay deyi ağut eder kadun. Bu oğlan senun ağzunun içine bakaydi Çiçek. Sen neyune delurdun de restu çektun uşağa?" Sanki kor bir alev vardı içimde. Adı geçince alev alev yanmaya başlamıştın adeta. O kadar üzülmüş olabilir miydi? Bir kez olsun bana gelmeyen adam benim için bu kadar yıkılmış olabilir miydi?
Asiye teyze ellerini dizlerine vurup bir of çekti. Ben Kutay'ı yıkmıştım. Kendi ellerimle bile isteye yıkmıştım onu. Onu deli gibi sevdiğimi bile bile altında bambaşka bir sebep olduğundan emin olduğu halde arkasını dönmüştü. Bu kadar dağılmışken gel beni topla da demiyordu.
"Neden Çiçek? De bağa neden? Bahaneleruni bi kenara koyacasun, bağa gerçeğu diyecesun."
"Ben Kutay için hep sorun oluyorum Asiye teyze. Kimsesizliğim ayrı dedikodu malzemesi hayatıma sonradan dahil olanlar ayrı. Konuştular, duydum ben."
"Kim konuşayi? İsim ver bağa Çiçek. Şu dedu şunu dedu de. De ki benda oğa göre keseyum hesaplaruni." Benim korktuğumda buydu işte. Kutay'ın arkamda durmayacağından tek bir şüphem yoktu. Öleceğini bilse yine dönmezdi arkasını. Aması vardı işte. Çok yıpranırdı.
"Asiye teyze ben Kutay'ı çok özlüyorum."
"Uiyy daha neler duyacağum. Kiz ben bu işe ses etmedum deyi senun çenenun yaylari gevşemuş." Kalçama attığı şaplakla beni silkelemek istemişti sanırım. Normalde bende açıkça söyleyemezdim Asiye teyzeme bunu ama özlemiştim işte. Bir rüzgar esse de kokusu gelse diye bekliyordum adeta.
"Kim sağa ne dedu Çiçek? Hiç kaçamazsun, cevap vereceksun." Dizlerinin dibine çöküp başımı kucağına bıraktım. Az önce elmişim gibi davranan kadın ile şimdi yaralarıma şifa olmaya çalışan kadın aynı mıydı yani?
"Mutfağa gidince duydum. Soyu belli değil sopu belli değil dedi. Kutay için bir hata olduğumu söyledi o kız."
"Hangi kiz?"
"Semraymış adı."
"Uiyy nenesu ölesuce Semra. Fişku yesun o. Senun soyun da benum sopunda. Haddinemiymuş bunlari konuşmak. Kutay'a yandu yandu sönemedu şimdi konuşayi." Elleri bir an olsun ayrılmadı saçlarımdan. Kutay'ın bahar dallarını bambaşka eller seviyordu ya nasıl ağlamak istiyordum.
"Surf o kancuk oyle densuz densuz konuşti deyi uşağu dehledun mi yani?"
"Öyle değil işte." Elleri saçlarımdan yüzüme indi önce. Sonra yanaklarımı bulup yüzümü kaldırdı kucağından.
"De bağa ne o zaman?" Yerimde dikelim dizlerimin üzerinde oturdum. Mercan da yanıma gelip çökünce ellerimi avuçlarının arasına aldı.
"Kutay sevmez öyle şeyleri Asiye teyze bilmiyor musun sanki. Daha resmi bir şey yok ortada millet neler konuşuyor. Evlensek neler diyecekler Allah bilir."
"Kutay ardumda durmaz diye mu düşündun?" Başımı iki yana salladım. Aklımın ucundan geçmemişti hiç.
"E ne o zaman be yavrum?"
"Çok dillere düştü bu adam be Asiye teyze. Ömrü billah benimle mi uğraşsın? Bak daha fol yok yumurta yok kimsesizliğimden konuşuyorlar. Yarın bir gün Süha bey ve ailesi duyulsa neler diyecekler. Annesi ne ki kızı ne olsun diyecekler. Çocuk oyuncağı mı bu iş? Evlensek kesilecek mi bu sesler, kesilmeyecek. Kutay Seher buraya gelince bile delirdi. Evlerini bastı adamların ya evlerini. Var mı ötesi? Gidecekler dedi başka bir şey demedi. Gördüm ben Asiye teyze. Kutay'ın öfkesinin onu ne hale getireceğini kendi gözlerimle gördüm."
"Bunca şeyu gördün da sevdasunu göremedun mu?" Elini yanağıma yaslayıp usul usul sevdi.
"Uşak sana sevdalanmuş Çiçeğum. Öldu oğlan öldu. Sokağun köşesine varamaz oldi be kizum. Ayşem'e daynamaz bir amma onu bile aşağu yolda indurmuş arabadan. Etma yavrum. Elun ağzu torba değul ki büzesun. Herşeyu konuşur bu millet. Bugün senu konuşur yarun benu. İsum değuşur, olay değuşur konuşan değuşmez. Sen sevdana bakacaksun. Uşak yanunda mi orada bitirecesun eli günü."
Ben gelememiştim ama o da gelemiyordu. Beni görmek istemediği için mi gelmiyordu? Karşısında beni bulmamak için mi evinden, ailesinden bile kaçıyordu.
"Affetmez beni artık."
"Ne bildun?" Burnumu çekip sildim yanağımdan süzülenleri.
"Mercan dedi." Ters ters Mercan'a bakıp suratını buruşturdu. Kolumdan tutup kendisiyle birlikte yerden kaldırdı beni. Çantamı da koluma takınca ne yapıyor bu kadın diye bakıyordum yüzüne.
"Mercan çıkar önlüğu bir an önce gidun." Mercan önlüğü çıkartırken sırıtıyordu ama ben hâlâ fransızdım olaya.
"Dur bir Asiye'm. Nereye gidelim yahu?" Kolumu bırakmayacağından emin olduğumdan Asiye teyzemle birlikte sürükleniyordum kapıya.
"Nereysu mi kalmuş. Git uşağun gönlünü al. İkinuze de yazuk etma. İlerude ha o kafani duvarlara furursun. Bugün değulse yarun bi Semra çukar kapar uşağu. Ondan sonra bakar durursun ardundan."
Asiye teyzem Mercanla ikimizi kapı dışarı etmişti resmen. Ne ara ayakkabılarımızı giyip yola düşmüştük anlayamamıştım.
Kol kola yokuşu iniyorduk Mercanla. Hem acelem varmış gibi hızlıydı adımlarım hem de tereddütlü. Gittiğim kapıdan kovulmakta vardı işin sonunda. Bir durup düşünsem vazgeçerdim. Mercan da bunu çok iyi bildiği için asla düşünmem müsade etmeden bir araç bulmuştu bize. Alt yolda oturan bir komşuları merkeze iniyormuş. Bizi de bırakıyordu.
Asiye teyzemin kolumdan tutup yerden kaldırışıyla buraya ışınlanmıştım sanki. Her vazgeçmek için Mercan'a döndüğümde o da kafasını çeviriyordu. Dilimin ucuna gelenleri söyleyemediğim için çaresiz gidiyordum.
Araba Kutay ile geldiğimiz şantiyenin yakında durunca gereksiz bir kalp sıkışması yaşadım. Sanki ilk kez görecekmişim gibi heyecandan dilim damağım kurumuştu. Elimi nereye koyacağımı bilemediğimden ya saçımla oynuyordum ya çantamla. Saçlarımı da yolda Mercan açıp düzeltmişti. Yumuşak karnına oynuyormuşuz. Allah'ım neler yaptırıyordu bu kız bana?
Adımlarımız senkronizeydi. Ne hızlıydı ne olduğumuz yerde sayavacak kadar yavaş. Şükür ki halimden anlamıştı da arkamızdan atlı kovalıyor gibi gitmiyorduk.
Mercan önceden tanıdığı bir abiye Kutay'ı sorunca yerini öğrenmiştik. Yaklaştıkça yükselen sesler ile adımlarım duracak noktaya gelmişti. İşin doğrusu yalnızca Kutay'ın bağırışını duyuyorduk. Karşısındaki sanırım normal tonda konuşuyordu zira onun sesi yalnızca uğultu şeklinde duyuluyordu. Zaten çok koşa koşa gelmiyordum ben. Bir de Kutay böyle bas bas bağırınca işler benim açımdan hiç kolay ilerlemiyordu.
"Ulan sizi sayıyla mı veriyorlar bana? Daha dün konusmadık mı bu beton bugün bitecek diye."
"Kutay-"
"Kutay yok." Yalnızca sesi değil görüntüsü de girmişti açımıza. Elindeki kağıtları karşısındaki adamın ayaklarının dibine fırlattı. "İş götünüz yok sizin. Amına koduğumun inşatında hiç bir ilerleme yok iki gündür. Siktir git gözümün önünden." Adam önüne eğilip yanımızdan geçerken başını salladı iki yana. Sanki ne söyleyecekseniz söylemeyin der gibiydi. Yanlış bir zamanda mı gelmiştik acaba. Mercan'a baktım acısın halime diye ama anasının kızı işte nuh deyip peygamber demiyordu. Anasının yapıştığı koluma bu defa Mercan yapıştı. Hafifçe öne doğru ilerletti Kutay'a yaklaşayım diye. Mercan'ın zoruyla attığım bir kaç adımdan sonra baktım ki bizi yalnız bırakmaya çalışıyordu. Az önce ağza alınmayacak küfürleri yiyen adamın gittiği yolu takip etmeye başladı o da.
Kutay aynı yerinde duruyordu hâlâ. Ellerini beline koymuş ayaklarının ucuna bakıyordu. Bir şey düşünüyor gibi bir gali vardı. Kafası bu kadar meşgulken bende daha fazla üstüne gitmese miydim acaba?
Sonra aklıma korkanın çocuğu olmayacağı geldi. Doğan abiyi anımsamak yüreğimi sıkıştırdı sanki. Onu düşünmeyi bırakıp bir adım daha yaklaştım Kutay'a.
"Kutay." Sesimi duyduğu an başını yerden kaldırdı. Aradan bir kaç dakika geçmişti ama asla arkasını dönmüyordu. Yeni yeni fark ediyordum önünde durduğumuz yeri. Beni getirdiği yerin tam önündeydik. Beni öptüğü benim daha fazlası için yanıp tutuştuğum o yerdeydik. Benim gözümün önünden geçen her bir an onunda aklına gelmiş olmalı ki Kutay kilitlenmiş gibi konteynıra bakıyordu. Bende ona.
Kutay arkasını döndüğünde bir adım daha atacaktım ki gözlerini bir an bile bana değdirmeden geçip gitti yanımdan.
Herkes bana arkasını dönebilirdi. Üzülürdüm belki çok ağlar kendimi perişan ederim ama şu an içimdeki bu hisse bir isim veremiyordum.
Kutay benim evimdi.
Ben bugün evimden kovulmuştum.
Ay Kutay inadın kurusun ne diyelim.
Çiçeğim geldi kızlar ❤🌼 |
0% |