@eliptikbisiklet
|
Bol bol yorum, bol bol beğeni çok amin 🙏
Bölüm şarkımız Onay Şahin- Kalem Çektim
Herkesin sırtını dönüşünü izlemekti benim kaderim. İlk sırtını dönen anne bile diyemediğim o kadındı. Mercan kızardı esip gürlerdi, önce döner gider sonra niye arkamdan gelmedin diye azarlardı. Keza Asiye teyzem de öyle yapmıştı. Ama Kutay sadece gidiyordu. Bir kez olsun dönüp bakmamıştı. Buraya neden geldin diye bile sormamıştı.
Arkasından bakarken parçalanmıştım. Her bir parçamı toparlamak yine bana düşmüştü. Zor bela attığım adımlar beni Mercan'a götürdü. Halimden anlamıştı ki sormuyordu. Yüreğim ağzımdan gelmiştim Kutay'a. Şimdi de yüreğimi elime almış dönüyordum.
Mercan ne kadar ısrar etse de gitmedim yaylaya. Adamı hem evinden edip hem de dalga geçer gibi oraya gitmem yakışık almazdı. Ailesini görsem yüzümü yerden kaldıramazdım her şeyden önce.
Yıkılan omuzlarımı dikleştiremeden ağır ağır çıktım merdivenleri. Tam kapımın önünde dikilip duran silüet bir an duraksamama neden olsa da hiç beklemeden anahtarımı çıkardım çantamdan.
Ağzını açmasına müsade etmeden içeriye adımladım. Ayakkabılarımı çıkarıp salona ilerlerken kapıyı kapatmamıştım. Belli ki konuşmadan gitmeyecekti. Bir münakaşayı daha kaldıracak gücüm olmadığından sessizce kabul ettim gelişini.
Çantamı bir kenara bırakıp koltuğa atıverdim kendimi. Kapının kapanma sesini içeriye gelen adım sessleri takip etti. Tam karşımdaki tekli koltuğa oturup öylece yüzümü izledi bir süre.
"Bu eve geri dönmene sebep olduğumuz için affetme bizi Çiçek." Tek sebep Eroğlu ailesi de değildi ki. Benim bir başkasına ihityacım yoktu kendi iç sesimle savaşımı kaybetmekten de yorulmuştum.
"Annem ne konuştuğunuzu anlatmıyor. Seni bunaltmak istemiyorum ama benimle bir konuşsan olmaz mı? Ha abim?" Doğan abi belki de buradaki varlığıyla bana güç bile veriyor olabilirdi. Bunu bende tam olarak oturtamıyordum kafamda.
Koltuğun iyice ucuna doğru getirdi bedenini dirseklerini de dizlerine dayamıştı. Elleri bana uzanmasın diye birbirine kenetliydi sanki.
"Böyle susma be kızım. Bağır, çağır ağzına geleni dök ama böyle sus pus durma karşımda." Kutay'la konuşamamıştım ya kilit vurulmuştu sanki dudaklarıma. Ona çözülmeyen dilim bir başkası için açılsa ne olurdu ki?
Dizlerinin üzerinde yanaştı yanıma. Bu defa elleri diz kapaklarını örtmüştü. "Ne oldu da kendini böyle kapattın Çiçek?"
"Kutay gitti abi." Ne ara bu kadar güçsüz olmuştum da her an ağlayabilecek kadar indirmiştim gardımı. Yanaklarımdan süzülen bir kaç damladan fazlasına dayanamayacakmış gibi Doğan abinin kolları beni sardı. Karşılık veremiyordum ancak sarılışı yüreğimi dağlayam bir kor alevdi. Yanmaya hevesli gibi geri çekilmeden ağladım göğsünde. Beni sakinleştirmek için çok dil döküyordu, ağlamam dursun diye her şeyi yapacak gibiydi. Ama bugün benim durasım yoktu.
Doğan abi de baktı ki susmayacağım yanıma oturup göğsüne çekti beni. İhtiyacım olan içim çıkana kadar ağlamaktı. O da buna müsade etti. Oya hanımla konuştuklarımızı Semra denen kızın bana söylediklerini Kutay'la olan biten her şeyi döküldüm ağlama krizi esnasında. Ben konuştukça o sinirlendi sanki bedenine sığamıyormuş gibi gömleğinin ilk düğmesini açtı.
Bir süre sessizce oturup karşılıklı olan biteni sindirmeye çalıştık. O da bilmediği daha önce hiç duymadığı şeyleri öğrenmişti kendi annesi ve benim annem hakkknda. Haklıyı haksızı aramıyordum artık. Ne Oya hanımın ne de annemin hataları düzeltilebilirdi. Domino taşı etkisiyle yıkılmıştı her şey. Bir ben kalmıştım o enkazın altında. Geriye kalan herkes günahını temize çekip yoluna bakmıştı.
"Kutay'la konuşayım ister misin?" Burnumu çekip kalktım göğsünden.
"Oldu olacak bir de barışın diye kulaklarımızı çek istersen." Sanki parkta oynarken elimden oyuncağımı aldı diye şikayet ediyordum. Söylediklerime gözlerini devirip arkasına yaslandı.
"Kutay'dan bunları saklaman doğru olmamış Çiçek. Her ne kadar abilik damarlarım ayağa kalkmış olsa da adam haklı. Çocuk gibi arkanı dönmek ne demek. Ta o ilk gün tanıştığımızda seni almaya geldiğinde o adamın gözlerinde gördüm ben sana verdiği değeri. Kaç yaşında herif o bilmiyor mu yaşanacak problemleri, onun bunun konuşacağını. Bıraksaydın konuşsalardı be yavrum. Sen arkana yaslanıp Kutay'ın o konuşanların ağzını nasıl kapattığını izleseydin." Bende biliyordum haklı olduğunu. Ancak bu bana bir şey kazandırmıyordu ki. Şimdi ne yapacaktım ben?
Parmak uçlarını saçlarıma dolayıp hafifçe çekti. "Asma güzel yüzünü. Karşısına çıkıp göstermişsin niyetini. Seviyorsan git konuş bence." Eğlenerek söylediklerine göz devirebildim anca. Ben konuşacaktım da Kutay yüzüme bakmıyordu ki.
"Ne yapacağım ben abi?"
"Söyledik ya kızım. Gidip konuşacaksın."
"Sen beni dinlemiyor musun? Yüzüme bakmadı diyorum." Bacağının birini altına alıp bana doğru döndü. Az önceki eğlenen hali uçup gitmişti aramızdan.
"Tam tersi olsaydı. Kutay ne yapardı?" Nefesi ensemden eksik olmazdı ki. Bu adam yemek gönderip öyle bile gerekli notu iletmişti bana.
"Bak gözünün önüne geliyor bazı senaryolar. Aynısını yapacaksın sende. Değer veren adam değer görmek ister Çiçek. Sevgiyi göstermenin kadını erkeği yoktur. Erkekler hanzo görünür ama herkes sevildiğini hissetmek ister yavrum."
Doğan abi böyle mantıklı konuşunca kendi iç makememi kurdum hemen. Kenarda oturup yüzüme bakmıyor diye sızlanmanın sırası değildi. E ne demiştik onda laz damarı varsa sarıların da sarı inadı var. Gösterecektik mecbur.
Doğan abiyi göndermeyi yüreğim el vermeyince koltuğa bir yatak açtım hemen. Bir eksiği ihtiyacı var mı diye sorup odama çekildim. Yatıp uyumadan öncede Doğan abimin engelini kaldırdım telefonumdan. Kocaman kadınım şöyle kendimi büyüttüm böyle kendimi büyüttüm diye geziyordum da çocuktan farkım yoktu gerçekten.
Günler öyle hızlı geçiyordu ki yetişemiyordum sanki. İşe gidip geliyor kalan vaktimde de av köpeği gibi Kutay'ın peşine düşüyordum. Şantiyede yatıp kalktığından emin olmuştum artık. Eve hiç gitmiyordu. Bunu öğrenmek burnumun ucunu sızlattığında gardımı düşürmemek için görmezden geldim. En büyük destekçim Mercan'dı sağolsun. Mirsat abiden Sultan teyzeden ne duysa bana yetiştiritordu. Toplantıya giderken, yemeğe giderken hatta bankaya giderken bile çıkıyordum yoluna. Artık ilk günlerdeki gibi görmezlikten gelmiyordu. Fesuphanallah deyip kafasını çeviriyordu. E bu da gelişme sayılırdı bana göre.
Kutay'ın eve eşya almaya geldiğini duyunca yaylaya uçmuştum resmen. Taksi o bilindik sokağa girince heyecandan ellerim terlemeye başlamıştı. Ellerimi elbisemin eteklerine sürüyordum biraz olsun çare olmasını umarak.
Taksiden inip eve doğru geçeceğim zaman gözüm Kutay'ların evinin o tarafa takıldı. Kapıda uzun boylu, zayıf, sarışın, güzel hemde çok güzel bir kız gördüm. Kim bu acaba diye bakarken karşısında gördüğüm Kutay'la ellerim yumruk oldu. Kız bildiğin kur yapıyordu benim boğaya. Elinin biriyle saçının ucunu tutmuş oynuyor diğer eliyle de Kutay'a bir tepsi uzatıyordu. Kutay'ın yüzünü tam göremediğim için ne tepki verdiğini bilememek beni huzursuz ediyordu. Kızın bu halleri hoşuna gitti mi bilmem lazımdı ama nasıl?
Ben bu ikilemi yaşarken taksi çoktan gitmişti. Yavaşça yürümeye başladığım an önce Kutay'ın sonra o kızın bakışları bana döndü. İkisi de bana bakınca zoraki bir tebessümle selam verdim. E bu boğa sadece başını salladı bana. Sonra kıza dönünce bir şeyler söyleyip elindeki tepsiyi aldı. Ona da bir baş selamı verip içeri girdi. Kutay'ın gidişini fırsat bilip Mercan'lara doğru hızlı adımlar attım.
Kapıyı alacaklı gibi çalıyordum. Sanki bir an önce içeri girmezsem onlar gelinlik ve damatlıkla önümde yürüyeceklermiş gibi hissediyordum. "Haciz memuru musun kızım sen? Bu nasıl kapı çalmak böyle? " Mercan hem söyleniyor hem beni içeriye çekiştiriyordu.
Kapıda yaşadığım hayal kırıklığı ayva yemişim de yutamamışım gibi bir his bırakmıştı boğazımda. Benim rengi atmış halimi görünce canım arkadaşım da kolumdan tutup durdurdu beni. "Bu halin ne Çiço? Üç çocuğuyla anasının evine dönen çaresiz kadın modun niye açık senin?" Üç çocukla olmasa da kırılmış hevesimle gelmiştim şimdi. Oysa ne güzel süslenip hazırlanmıştım.
"Kutay'ı gördüm." Ee ne var bunda diyordu bakışları. İçimdeki sarsıntıdan habersiz. Dokuz şiddetindeydi sarsıntım bence. Limanı da gemiyi de yakıyordum sanki.
"Kapılarında bir kız vardı. Sarışın, güzel bir kız. Tepsiyle bir şey veriyordu Kutay'a." Geminin de limanın da yerine cayır cayır yakmak istediğim iki el vardı. Bir o kızın elini yakmak istiyordum bir de o boğanın.
"Tepside yüzük var mıydı?" Ben artık Mercan'ın hangi dilde konuştuğunu anlamıyordum. Ne yüzüğünden bahsettiğini anlamadığım için boş boş baktım yüzüne. "Ah benim saf Çiçom. Tepside yüzük yoksa no problem. Ne verdiği çok da mühim değil."
Benim jeton mu köşeliydi yoksa bu kız mı çok dolaylı konuşup kafamı karışrıyordu anlamıyordum.
"Ne diyorsun Mercan ya? Kız süzüle süzüle bir hal oldu. Saçıyla oynamalar, bir göz süzmeler. Ya o boğaya ne demeli. Bu sarı saksağanın verdiği tepsiyi aldı. Bana da uzaktan başını sallıyor. Sanki asker arkadaşıyız."
"Ay Çiçek asker arkadaşı olsanız daha samimi davranırdı. Sen adamın eski sevgilisisin." Elimdeki çantayı suratına fırlattığımda son anda havada yakaladı.
"Çok konuşuyorsun Mercan."
İkimizin de boş günü olunca güzel bir sofra kuralım diye özene bezene hazırlandık. Asiye teyzemin buyrukları altında sofrayı içeriye hazırladık. Havalar soğumuştu artık. Bahçe sezonunu kapatmıştık.
Mustafa amca yalnız gelince Mirsat abiyi aradı gözlerim. Onlar Kutay'la olacaklarmış bu akşam. Gelir de ucundan biraz bilgi verir diye hevesle beklemiştim oysaki. Kutay da eşyalarını alıp gitmişti demek ki. Yalnızca bir selam vermişti ama gel gör ki bunu içerideki arkadaşa anlatamıyordum. Umut fakirin ekmeğidi işte.
Bulaşılları durulayıp tezgahı silerken Mercan koştur koştur mutfağa girdi.
"Kız Çiço hakkımı nasıl ödersiniz bilmiyorum ama o elindeki bezi bırak böceğim." Bir kere de açık konuşsa ölecekti sanki.
Elimdeki bezi kendisi kenara bırakıp kolumdan yakaladığı gibi sürüklemeye başladı ikimizi.
"Mercan noluyor yine?" Sarılır gibi elleri belime sarılınca bende kollarımı kaldırdım. Mutfak önlüğünün ipini çözüp boynumdan çıkardığında fark etmiştim böyle sürüklendiğimi. Deri ceketini giyip benimkini de uzatınca itirazsız geçirdim üzerime.
"Seninkini yakalamaya gidiyoruz." Ayakkabılarını ayağına geçirirken benimkileride işaret etti giyeyim diye.
"Of Çiçek konu Kutay abi olunca algıların kapanıyor sanki. Hadi kızım ya." Tamamen mantık hatası vardı davranışlarında ama o kusuru bende bulmayı tercih etmişti.
Kapıdan çıktığımızds hazırda bekleyen taksi ile Mercan'a çevirdim bakışlarımı. Ne ara düşünüp ayarlamıştı her şeyi.
"Bakma öyle saf saf. Bir kızınız olur da adını Mercan koymazsanız olay çıkartırım. Sen farkında değilsin minik kuşum ama sırf siz barışın diye canımı ortaya koyuyorum şu anda."
Kapıma zil zurna sarhoş geldiğinde anlamıştım bir sınırı olmadığını. Zaten bildiğim bir gerçekti ama bu yaptığımızı kime nasıl açıklardık hiç bilmiyorum.
Ben bulaşıkla boğuşurken Mirsat abiyi arayıp karnım ağrıyor kötüyüm hastaneye mi gitsek diye bir şeyler uydurmuş. Mirsat abi de ben meyhanedeyim babamla gidin deyince asıl hedefine ulaşmış.
Evet biz meyhaneye gidiyorduk. Bir dolu adamın içip efkarlandığı ortamda ne işimis vardı hiç bir fikrim yoktu. Meyhaneye gitmek Kutay'ın öfkesini daha da körüklerdi bence.
Taksiden inip meyhanenin önünde dikildim öylece. Mercan bizi buraya getirirken aklından ne geçiyordu acaba? Ölmez sağ kalırsam derdimi anlatırdım Kutay'a.
Mercan koluma girip yürümeye başladığında el mahkum ayak uydurdum bende. Kapı boyadan boya cam olunca içerisi fanus gibi dışarıdan görünüyordu. Saat kaçta meyhaneye gelinirdi buranın adabı neydi bilmiyorum ama içeri fazla tenhaydı sanki. Mirsat abi'nin sırtı bize dönük olduğundan ilk Kutay'ı görmüştüm. Elindeki rakı bardağını kaldırıp dudaklarına yanaştırdığında beni gördü. Belki sarhoş olduğunu düşündüğünden belki o da benim gibi hayallerde yaşadığından gerçekliğimi sorguluyordu. Bir adım daha yaklaştığımda elindeki bardağı tek yudum almadan sertçe masaya bıraktı. Mirsat abi dalmış olacak ki Kutay'ın masaya vurduğu bardakla sıçradı. Önce Kutay'a baktı sonra Kutay'ın baktığı yere. Daha fazla burada dikilmenin anlamı olmadığından meyhanenin kapısını açtığım gibi içeri girdim. Buraya gelene kadar bıdı bıdı konuşan Merca anın getirdiği korkuyla kedi gibi arkamdan geliyordu.
Mirsat abi sandalyesinden kalktığı gibi yanımıza adımladı.
"Sizin burada ne işiniz var?" Bir bana bir Mercan'a öldürecek gibi bakması beklediğimiz bir gerçekti. Bunları bilerek gelmemişiz gibi Mercan iki lafı bir araya getirip konuşamıyordu.
"Abi benim karnım ağrıdığından şey oldu."
"Ney oldu?" Elini yüzüne sürüp saçlarını taradı parmaklarıyla. "Kızım siz belamısınız lan başıma? Kalkıp meyhaneye gelmek ne demek? Kimin fikri bu?" Tamam fikir Mercan'a aitti de benim yüzümden gelmiştik buraya.
"Abi, Mercan'ın bir suçu yok. Ben ısrar ettim gelmek için."
"Ne zamandır meyhane yolu bilir oldun Çiçek?" Bakışlarımı anlık Kutay'a çevirdiğimde onun bardağına baktığını gördüm. Dalıp gitmişti sanki.
"Meyhane yolunu bilmem abi. Yolunu gözlediğim biri burada olunca geldim." Kafasını kaldırıp bana baktığında gözlerinde yangın vardı. Belki de Mercan haklıydı benim gözümdeki yaşa bakmayacaktı belki de bu korkmadan gözlerine son bakışımdı ama hiç olmazsa söyleyceklerimi kendime saklamayacaktım. Umudum kalacağına emeğim kalacaktı.
Kutay oturduğu sandalyeden kalkıp cebinden çıkardığı bir miktar parayı masaya bıraktı. Sandalyenin arkasına astığı ceketi eline aldıp fırtına gibi geçti yanımızdan.
Mirsat abi de dahil hepimiz yalnızca Kutay'ı izliyorduk. Ne yani kaçıyor muydu yine bende?
Bir çare bulsun diye bakışlarımı Mirsat abiye çevirdiğimde başıyla Kutay'ın çıkıp gittiği kapıyı gösterdi.
"Git derdini anlat şuna." Bana güç versin diye Mercan'a döndüm bu defa. Öpücük atıp omzumdan iteledi beni.
Meyhanenin kapısından çıkınca bir o yana bir bu yana bakındım ama yoktu. Allah'ım meyhaneye gelecek kadar bile düşmüştüm gözle kaş arasında adamı kaybetmek olacak iş miydi yani şimdi. Hayal meyal sağa döndüğünü hatırlıyordum. O tarafa dönüp hızlı hızlı ilerledim bulmak ümidiyle.
Tam vazgeçeceğim an da köşeyi dönüp arabasına yürüyen Kutay'ı gördüm.
"KUTAY!! "
Tempolu yürüyünce soluk soluğa kalmıştım resmen. Seslendiğimi duymaması imkansızdı ama bir dönüp bakmamıştı bile. Bakmayı geçtim durmamıştı bile.
Ya Allah deyip koşmaya başladım arkasından. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner diye boşuna dememiş atalarımız. Zamanında konuşayım diye ağzıma bakan adamın peşinden koşuyordum.
Ne bağırışımı kâle aldı ne koşturmalarımı. Arabasına bindiği gibi motoru çalıştırdı. Gidecek diye korkumdan hızlanıp arbanın önüne attım kendimi. Benden böyle bir atak beklemiyor olacak ki gözlerimi yerinden çıkacaktı sanki.
Arabadan indiği gibi kapıyı yerinden sökecesine kapattı.
"Sen artık delirdin, tertemiz sıyırdın. Kendini arabanın önüne nasıl atarsın Çiçek? Ya hareket etmiş olsaydım?"
"Seslendim ya arkandan dursaydın sende." Arabanın etrafını dolanıp yanıma geldiğinde öyle bir üzerime yürüyordu ki kaçıp saklanmak istiyordum.
"Durmadım diye ben mi suçlu oldum şimdi. Konuşmak istemiyorumdur belki Çiçek. Ha ne dersin?."
Sanki bilmiyordum böyle yüzüme yüzüme söyleyince bir şey değişiyordu sanki.
"Kutay, günlerdir paspas ettin beni. Bir konuşalım mı artık?."
"Konuşacak bir şey yok Çiçek. Vazgeç artık."
Benden vazgeçmiş miydi yani? Olablir miydi? Sanki nefes alamıyormuşum gibi olunca içimdeki kazağın yakasını çekiştirdim. Ellerim uyuşuyor, gözlerim kararıyordu. Sanki ensemden aşağı bir hissizlik esir almıştı bedenimi.
"Kendine yeni bahar dalları buldun tabi. Kolay kolay söylüyorsun vazgeç diye."
"Anlamadım."
"Öyle olur zaten Kutay. Bende anlamadım. Beni severken içi giden adamın bir başka kadınla nasıl fingirdeştiğini bende anlamadım." Ne demek istediğimi ya anlamıyordu ya da çok iyi rol yapıyordu. Suratı şekilden şekile girdi. Hatta bir ara gülecek gibi bile oldu. Söylesem asla kabul etmezdi ama görmüştüm işte.
"Çiçek, ne anlatıyorsun sen?"
"O kızla seni gördüm işte. Onunda sarı saçları var diye mi bana vazgeç diyorsun Kutay?" Allah'ım ben ne konuşmaya gelmiştim ne konuşuyordum.
Yüzündeki ifade öyle sertleşti ki söylediklerimi düşündüm bir an. Yanlış bir şey mi söylemiştim?
"Sen bana hesap mı soruyorsun? Hangi hakla, kim olarak soruyorsun bana bunu?"
Parmağını bana uzatıp yüzüme salladığında çok açıktı vücut dili. İntikam istiyordu. Yandığı kadar yakacaktı beni.
"Ben senin hayatındayken soramadım sana Çiçek, sen şimdi bana bunları sorabileceğini nereden çıkardın?"
"Kutay-"
"KUTAY YOK!" Öfkesini dizginlemek için olduğu yerde döndü bir kaç kez. Meyhaneden çıkarken elinde olan ceketi üzerindeydi. Yeniden üzerinden çıkartıp yere fırlattı.
"Sana söyledim Çiçek. Söküp atarım seni sende sök at dedim."
"Kutay-"
"ULAN BEN SENİN BİR BOK DÖNDÜĞÜ İÇİN BANA BİTTİ DEDİĞİNİ BİLMİYOR MUYUM ÇİÇEK? SEN DERDİNİ ELİNE ALIP BANA GELECEĞİNE BENİ SİKTİR ETTİN! "
Elini gömleğinin düğmesine atıp iki tanesini daha açtı. Üzerinde ceketi yoktu, yakası bağrı açık üşüyecekti böyle. Yerimde duramayıp yere fırlattığı ceketi aldım yerden. Korkak bir kaç adımla yanına yaklaşıp ceketini uzattım. Sanki giyse bende ısınacaktım.
"Üşüyeceksin."
"Sen bana siktiri çektiğinden beri ben hiç ısınamadım Çiçek." Ceketi eline alıp göğsüne bastırdı. "Bana gelmeyen ayakların vardı Çiçek, bana konuşmayan dilin, dermanını benimle aramadığın bir derdin vardı. İsterdim ki bana gel birlikte çözelim, çözemezsek derdi açanın içinden geçelim. Ama senin ilk aklına gelen benden gitmek oldu. Elinin tersiyle ittiğin, hayatından çekip atmak istediğin ilk insan ben oldum."
Gözlerindeki buğulanma ciğerimi deşiyordu sanki. Her ağzını açıp konuştuğunda dışarı çıkan o buhar parça parça ediyordu yüreğimi. Bunca soğuğa rağmen içi yanıyordu.
"Gelmiş bana o kızın sarı saçları diyorsun be Çiçek. Ulan ben sen gittin gideli yerde mi gezdim gökte mi gezdim bilemedim. Kızın saçının sarı olduğunu senden duyuyorum sen yerime onu mu koydun diyorsun. Bu muyum ben Çiçek, bu kadar mı benim adamlığım senin gözünde." Gözünden yanağına süzülen o bir damla yaş ikimizin yangınını da körükledi. Ateşimize su olmuyordu da harladıkça harlıyordu sanki.
Elindeki ceketi yeniden fırlattı yere. "Ulan ben evime gidemiyorum, evime! Her köşesinde sen varsın Çiçek. Ben sen diye öldüm de sen ne beni yaşattın ne benimle yaşadın. Şimdi bana ne anlatsam boş. Nurullah Genç'in -Alaca bir at koşar içimde; zamansız, mekansız, nefese doğru diye başladığı şiir at vuruldu içim paramparça Rüveyda diye biter Çiçek. Anla beni. İçim paramparça."
Kutay sen ne istiyorsun be yavrum💔
Bu çocuk köpek edecek bizi❤🩹
|
0% |