Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@eliptikbisiklet

Günlerdir Kutaydan kaçıyordum. Hayatını hep mantık çerçevesinde ilerletmiş bir kadın olarak son zamanlarda asla mantıklı işim yoktu. Çocuk gibi Kutay'ın adının geçtiği yerlerden bile kayboluyordum. O gece Kutay hiç düşünmeden sarf ettiği sözlerin bendeki etkisini bilemeyecek kadar bile yabancıydı bana. Ben her zaman hayat şartlarımın farkında olarak yürüdüm yolumda. Ne yaşarsam yaşayayım dağ gibi arkamda olacak bir ailem olmadığının farkındaydım ya da hata yapma lüksüne sahip olmadığımın da. Kendimi bildim bileli bu böyleydi. Sizin şımarıklığınızı seve seve çekmeye razı birileri yoksa şımarmamanız gerektiğini öğreniyordunuz.


Sanki nazlı nazlı büyütülecekmişim gibi adımı Çiçek koymalarını da asla anlamıyordum mesela. Çiçek dediğin su ister güneşiyle gölgesiyle toprağıyla ayrı ayrı bakım ister. Oysa ben olsam olsam öyle alelade yol kenarında açmış asi bir papatya olabilirdim. Asla bir orkide değildim.


Mercan o lanetli gecenin sabahında kokumu almış gibi gözünü açar açmaz soluğu yanımda almıştı. Halimi görüncede ben daha yapma etme diyemeden basmıştı yaygarayı. Seslerde Mirsat abinin odasından gelince Mirsat abiye bir şey oldu zannedip ev halkı soluğu odada almıştı. Bir fasılda onlar sayıp sövmüşlerdi olan bitene. Asiye teyzem asla evime dönmeme izin vermiyordu. Kıyafetlerimi almaya gitmeme bile müsade etmemişti. Mercan'ın dolabından ne bulursam onu giyiyordum. Hayatımın bir mülteciden farkı yok gibiydi.


Bu süreçte Kutaydan kaçabilmiştim ama ailesi için aynı şey geçerli değildi. O kadar sıkı fıkı bir ilişkileri vardı ki ister istemez dahil olmuştum bende. Asla kötü insanlar değillerdi. Bunu onları ilk gördüğümde de anlamıştım. Beni de o kadar el üstünde tutuyorlardı ki Kutay'ın annesi ve kardeşleri olduklarını unutsam bambaşka bir ilişkimiz bile olabilirdi. Üzerime Mercan'ın dolabından aldığım gömleği geçirip saçlarımı gevşekçe örmeye başladım. Kapı aniden pat diye açılınca örgümün ucunu bağlayamadan elimdeki tokayı yere düşürdüm.


"Sabah akşam görüşmüyor muyuz biz bu insanlarla arkadaş. Şimdi niye yemeğe geliyorlar?" Al benden de o kadar dememek için kendimi zor tutuyordum. Bende böyle sitem etmek istiyordum ama burada misafir olduğumdan sesimi de çıkaramıyordum işin doğrusu.


"Çiçeğim sen ne yaptın? Sıkıldın mı?"


Yere düşen tokamı alıp saçımın ucunu bağlamaya başladı. Beni böyle çocuk sever gibi seviyordu işte. Okşanmayan saçlarımı okşar beni benden çok düşünürdü. Ruhuma da bedenime de şifa gibiydi. Sadece Mercan da değil. Bütün Bertan ailesi şifa kaynağıydı.


"Sıkılmaya fırsatım olmadı desem." Annesini de çok iyi tanıdığından sorgulamamıştı bile ne yaptığımızı. Bütün kaçışlarım bu akşam itibariyle son buluyordu. Zira hiç birlikte değillermişçesine akşam yemeğine davet edilmişlerdi. Çok büyük şüphelerim vardı ama ispatlayamazdım. Ne zamanki Zeynep abla telefonla konuşup yanımıza geldi o zaman çıktı bu yemek işi. Ve muazzam bir fikirmiş gibi akşama hamsi yapmayı teklif etti. Bana göre hamsiler yavru balıktı ve bu tabumu da bir Allah'ın kulu yıkamamıştı. O küçücük balıkların tutulup yenilmesi çok canice geliyordu bana. Asiye teyzemde altını çize çize benim için çipura istemişti. Herkes çölde su istemiş gibi baksa da benim için istendiği anlaşılınca gülüp geçmişlerdi.


Mercanla sohbet ederek onun hazırlanmasını bekledim. Hastaneden arkadaşlarından çalışma ortamında bahsederek geçirmiştik vaktimizi. Asiye teyzem terliğini eline alıp bizi burada böyle boş çene çalarken yakalamasın diye de kalan dedikodumuza mutfakta devam etmiştik.


Yeşillikleri tek tek suyun altında yıkarken onların hamsileri mısır ununa bulamasını da dehşet içinde izliyordum.


"Çiçek sen bu hamsiler konusunda baya ciddisin ya. Ben başta şaka yaptığını düşünmüştüm." Elimdeki rokaları suyunu süzsün diye leğenin içine bırakırken yandan yandan baktım Zeynep ablaya. Hamsiler konusunda ciddiydim. Yavruydu onlar.


"Şaka yaptığımı size düşündüren ne ben hiç anlamıyorum. Şu küçücük canlara nasıl kıydınız. Resmen vahşet." Bakışlarımda ne gördüler bilmiyorum ama el birliğiyle güldüler dediklerime.


"Allah yardımcın olsun o zaman güzelim." Vermeye çalıştığı mesajı anlamayacak değildim ama salağa yatmak daha çok işime gelecek olduğundan hiç sesimi çıkarmadan işime döndüm. Yalnızca salata yapıp bu katliama en ufak bir yardımda bulunmamıştım.


Herkes de inanılmaz hamarattı burada. Bazen kendimi çok beceriksiz hissediyordum. Taşı versen ondan bile yemek yapacak potansiyel vardı hepsinde. Benden küçük olmasına rağmen Ayşem bile neler neler yapıyordu. İlk başta ismini Ayşe olarak anlamıştım ama Ayşemmiş. Kutay bey öyle uygun görmüş. İleride itin teki Ayşem diye sahiplenmesin hep Ayşem olsun demiş beyimiz. Damarlarında saf bir kıskançlık geziyordu sanırım.


Elimde salata tabaklarıyla bahçede hazırlanan masaya yürürken Kutay'ın arabasından indiğini gördüm. Elimdeki tabakları fırlatıp uçan adam Sabri gibi kendimi yerlerde yuvarlamama az kalmıştı. Sevmediğim ottu ya gelip bitecekti illa burnumun dibinde. O beni henüz fark etmediğinden hiç o taraflara bakmadan hızlı hızlı yürüdüm masaya. Çok önemli bir iş yapıyormuş gibi de oyalandım masa düzeniyle. Ben ona bakmayınca o da beni göremez diye düşünüyordum deve kuşu misali.


"Bir hoşgeldin yok mu?" Hoş gelmiş gibi. Dönüp de niye geldin denmiyordu ki. Masanın örtüsünü okşamayı bırakıp el mecbur döndüm arkamı. Gözlerinde gördüğüm o derin özlem hissini hiç fark etmemeyi dilerdim. Saçlarımda gezdi bakışları uzun uzun. Hatta öyle çok oyalandılar ki bir an saçımda bir tuhaflık olduğunu düşündüm. Onca saattir balıktı mısır unuydu mutfak çingen çadırına dönmüştü malum. Ben hiç elimi sürmesemde nasibimi aldım zannettim.


Elimi saçımın örgüsüne atıp sağa sola yatırdım bir iki. E normaldi işte. Odadan çıktığım gibi duruyordu.


"Mustafa abi haklıymış Çiçek."


"Mustafa abi mi? Mustafa amcadan mı bahsediyorsun? Ne dedi ki?"


Saçımı incelediğim halim mi onu böyle güldürdü yoksa söylediklerim mi bilmiyorum. Ama Kutay böyle gülmesin istedim. Hatta bir an düşündüm. Bir anlığına bile olsa dışarıda başkalarına da böyle güldüğünü düşündüm. Geçmişte ya da şimdi bir kadına böyle güldüğünü düşündüm. Hatta ve hatta sapkınca bir düşünceyle Seher'e böyle gülüp gülmediğini düşündüm. Sonra saçlarımın örgüsünü komik bulduğunu düşündüm. Bir hırsla çıkardım tokayı saçımın ucundan. Hızlı hızlı çözdüm örgüyü de. Bütün hıncımı saçımdan almak ister gibi asıla asıla topladım kafamın tepesinde. Hem abuk subuk konuşuyordu hem de gülüyordu. Varlığı zarardı bana.


Kendi kendine bir şarkı mırıldandığını duydum ama öfkemden de ne dediğini dinlemeden mutfağa yürüdüm.


"Sari şekerum ne yoldun bu saçlaruni yine? Kim kızdurdu senu?" Küçük bir nüanstı bu. Beni yakından tanıyan herkes bilirdi ki bu benim bir şeylere öfkelenip öfkemi de kendimden çıkartma şeklimdi. Saçlarımı yola yola toplardım bir şeylere kızdığımda. "Yoluk yoluk etmuşsun ha bu püsküllerunu. Ne oldi de bakayum bağa?"


Onca insan varken de ne diyeyim şimdi. Yok bir şey deyip saldırdım ne iş varsa. Kutay'a öfkemden elime aldığım onlara göre hamsi bana göre cenaze tavasını bile bahçeye çıkarken fark ettim. Kızartma bahçede yapılacağından her şeyi böyle dışarıya taşıyorduk. Şükür ki Mirsat abi ve Mustafa amca da gelmişti. Kutay'a doğru bir an bile bakmadan elimdeki tavayı ocağın kenarına bıraktım.


"Kız sarı Çiçek ne yoldun saçını başını yine?"


"Aman abi ne yolacağım saçımı. Bunaldım da topladım öyle. Hoşgeldiniz." Saçlarımın inatla tokadan dışarıya çıkanlarını düzeltti Mirsat abi. Günlerdir karakoldu şikayetti derken ne çok uğraşmıştı benimle. Gık demeden her yere benden önce koşmuştu. Kan bağı olmasa da abimdi işte. Gerçekten bir abim olsa bu kadar uğraşmazdı belki. Dünya üzerinde herkesinde çok iyi aile ilişkileri yoktu sonuçta.


Mirsat abi kolunu omzuma dayayıp eve doğru yürüttü beni. "Var mı abim bir sıkıntı?" Ben şimdi Kutay'ı şikayet etsem Mirsat abi benim için Kutay'a dersini verir miydi acaba?


"Valla artık evime işime dönsem iyi olacak abi. Sen Asiye teyzemle bir konuşsan. Hı? " Bir ümit ikna etsin istiyordum. Tuttu mu tutuyordu inadı bu canına yandıklarımın da. Tamam bende dönmezdim sözümden ama bu kadarı da biraz şovdu bence.


Mirsat abi öyle bir baktı ki yüzüme. Hiç bir şey söylemese bile bakışlarından anladım çaresizliğini. Asiyem kimsenin yanaşmaya cesaret edemediği ısrarda bulunamadığı bir tutum içerisindeydi bu konuda. Ellerini teslim olur gibi kaldırıp beni kollarının arasından çıkardı.


"Hiç beni karıştırma sarı Çiçek. Anamın bu konuda kimseye fikir sorduğu yok. Sen yeni evine alış yavaş yavaş."


Ne demek yeni evine alış. Arkadaş ben nasıl yaşardım burada? İnsanların evinde bir rahat huzur bırakmamıştım geldim geleli. Bir Tahir meselesi bir bu hırsızlık olayı. Hepten beti bereketi kaçmıştı evin sayemde.


"Mirsat abicim burası hastaneye kaç km haberiniz var mı?" Gerçekten haberleri yok gibi davranıyorlardı. Nasıl gidip gelecektim yahu. Hadi Mirsat abiyle gittim diyelim bunun yarın bir gün nöbeti vardı nöbet çıkışı vardı. Buraya toplu taşıma da yoktu ki binip geleyim. Hem ben bu kadar yolu çekemezdim sürekli yahu.


Mirsat abi hiç ona sitem etmiyormuşum gibi tek kelime etmeden beni arkasında bıraktığı gibi odasına çıktı. Giderken de ıslık çalmayı ihmal etmedi tabi. Tek başıma yaşamama en başından beri karşı çıkıyordu o da zaten. Mercanla yatarmışız illa ayrı oda istiyorsam kendi odasını bana verecekmiş. Daha neler neler. Bende o eve dönmekten korkmuyor değildim ama yapacak bir şey yoktu ki. Kilitlerimi değiştirip yaşamaya devam edecektim.


Aniden omzuna dolanan yeni bir elin varlığıyla yerimde sıçradım.


"Ay Merdan Allah seni bildiği gibi yapsın. Aklımı aldın." Merdan da abisi gibi kenardan köşeden özgürlükleri için direnç gösteren saçlarımı düzeltmeye çalıştı ama başarılı olamayınca olduğu gibi bıraktı.


"Ödeştik desene Çiçeğim. Sen de benimkini almıştın." Elimin tersini karnına vuruverdim. Elimin ayarı da olmadığından biraz sert düştü sanırım. "Seni anam neyle besliyor be Çiçek?"


Daha ben cevabını veremeden bir el Merdan'ı kedi yavrusu gibi ensesinden tutup kenara koyuverdi. Ayaklarının bile anlık olarak yerden kalktığını görmüştüm sanki.


"O elini kolunu kıracağım Merdan. Ablan ulan o senin. Ablan. Ne Çiçek Çiçek diye geziyorsun?"


Merdan ensesinin ovuşturarak döndü Kutay'a. Canını yakmıştı çocuğun. Tamam bende küçücük vurmuştum ama Kutay orantısız bir güç uygulamıştı.


"Kutay abi ne yaptın ya? Al abi kır şu boynumu da sende kurtul bende." Merdan'ın düşündüğümden çok canı yanmıştı sanırım. Normalde asla benim yanımda erkekliğini boka düşürmezdi çünkü. Benim canım yanmaz gardaş modunda gezerdi.


İki adımda yanaşıp kolundan tuttuğum gibi çektim kendime Merdan'ı. Parmaklarının izini çıkartacak kadar mı çok sıkmıştı yani.


"Ay Kutay çocuğun boynunun haline bir bak. Beş parmağının izini çıkarmışsın." Hayret içerisinde bakıyordum Merdan'ın boynuna. Bu kadar kısa sürede nasıl bu hale getirebilmişti. Pes yani.


"Buz koyalım buna Merdan. Yürü mutfağa gidelim." Merdan da krizi fırsata çevirmenin hevesiyle önüme düşmüştü ki koluma dolanan el durdurdu beni.


"Sen nereye Çiçek?"


"Mutfağa dedim ya Kutay."


"Bu it gitsin buzu neresine koyarsa koysun. Sanane."


Tövbe estağfurullah. Çocuğun yanında nasıl konuşuyordu böyle. Hiç ayarı yoktu çenesinin. Kırıp kurtulmak harika bir fikirdi.


Merdan bir Kutay'ın kolumu tutan eline baktı. Sonra döndü bana baktı. Yine yanlış anlaşılacak bir durumun içinde gibiydik. Ama bu defa benim günahım yoktu vallahi.


"Kutay abi sen hayırdır ya? Bana diyorsun da asıl sen bir Çiçek Çiçek diye geziyor gibisin." Yaşından beklenilmeyecek bir güçle beni çekip kurtardı Kutay'ın esaretinden. Bu defa bir bana bir Merdan'a bakma sıradı Kutaydaydı. Ama baktım ki bu iş kısır döngüye giriyor. Bu kadın yaralı deyip bir geri duran yok. Kendi göbeğimi kendim kestim.


"Eeh yeter be. İkinizde bir geri basın artık. Bakın altını çizerek söylüyorum. İkinizde hal ve hareketlerinize dikkat edin yoksa karışmam." Parmağımla ikisini gösterip iyice bir kazıdım kafalarına. Ama atalarımız ne demiş anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az. Hâlâ kendi aralarında kimin daha çok Çiçek dediklerini tartışıyorlardı. Onları öylece bırakıp mutfaktaki ekibe dahil oldum.


Kutay'ın annesi Sultan hanım çok hoş kadındı. Önce biraz ön yargıyla yaklaşmıştım Kutaydan dolayı ama şeker gibiydi. Hele yaptığı o börekler dillere destandı. El lezzeti inanılmaz bir boyuttaydı ve bu gen aktarımını kızlarıyla paylaşmıştı belli ki.


Yemek boyunca hiç kimsenin anlayamadığı benimde asla anlamak istemediğim bir Merdan Kutay atışması vardı. Kediyle köpek gibi bir an susmadan didişiyorlardı. İster istemez herkesin de dikkatini çekiyordu. Kutay çabuk öfkelenen bir adamdı ama Merdan şen şakrak bir çocuk olduğu için en çok da onun tepkileri herkesin dikkatini üzerine çekiyordu.


"Sen nasıl oldun kızım? Daha iyi misin?" Çatalımı tabağın kenarına bırakıp Kutay'ın babasına doğru döndüm. Otoriter bir adamdı Yusuf amca. Bakışı duruşu hal ve hareketleri bile alfaydı. Konuşurken kelimelerdeki tonlama bile insanda kendine bir çeki düzen verme hissi oluşturuyordu.


"İyiyim Yusuf amca teşekkür ederim. Evime dönecek kadar bile iyileştim şükür." E ayağıma gelen topu değerlendirmese miydim? Şimdi bunca insan içinde Asiye teyzemi gafil avlamam lazımdı.


"Hayurdur Çiçek. Yerun mi rahat değuldur?" Ah be Mustafa amcam sen bir dur Allah'ını seversen. Pasım sana değil ki.


"Yok Mustafa amca çok rahatım ama buradan işe git gel zor olur. Hem misafirliğinde kısası makbul derler." Mustafa amcaya konuşuyordum ama gözümün biri Asiyemdeydi. Hiç tepki vermeden tabağına koyduklarını yiyiyordu. Beklediğim reaksiyonu alamıyordum. Ne olmaz diyordu ne tamam diyordu.


"Ay Çiçeğim sen misafir misin ya? Ne bu acelen?"


"Acelesi mi kaldı Mercan. Bir kaç güne başlarım artık işe."


Kedi gibi bakmasın bana diye parmağımı yanağına koyup önüne çevirdim Mercan'ı. E Asiyem hâlâ bir şey demiyordu.


"Asiye teyzem sen bir şey söylemeyecek misin?" Bana kırılması asla isteyeceğim bir şey değildi. Söyleyeceği tek kırgın kelime bile düğüm olup dolanırdı boynuma.


Elindeki çatalı hiç acele etmeden tabağının kenarına koydu. Bakışlarını bana çevirip ağzındaki son lokmasını da yuttu.


"Diyeceğum elbet Çiçeğum. Ben senin ananum. Bak sayulurum demeyim. Ananum." Benim direncim buraya kadardı işte. Asiye teyzemin bana anne olmak için verdiği savaş kolay sonuçlanmamıştı. Bana ilk ben senun ananum dediğinde Asiye hanım diye hitap edip aramızda bir duvar örmüştüm. Benim yaralarımı görüp alay ediyor gibi gelmişti. Zamanla aslında gerçekten beni evlatlarından ayırmadığını anladım. Kim sorsa kızım derdi benim için.


"Bu ev senun ata evundur. Atanun evundan anca kocanun evuna gidersun artuk."


Arkadaşlar okuyorsak ve okuduklarımızı beğendiysek yıldıza dokunuverelim bol yorumlarımız olsun 🙏❤🌼


Ay bir de şu şarkı geçen gün arbadayken radyoda denk geldi. Çiçeğin saçlarına yazılmış olsun istedim. 🥰


(Mustafa Yıldızdoğan-saçların)


Kutay'ın bahsettiği Mustafa abimiz Mustafa Yıldızdoğan


🤣


Loading...
0%