@elise_0
|
Aradan üç yıl geçer. Şatonun koridorları savaşın izleriyle doludur. Apollo, uzun süre saklandığı yerden çıkıp geri döner. Freya'yı bulmaya kararlıdır, ancak şatoya geri dönmek tehlikeli olacaktır. Freya, ailesinin kontrolü altında tutulurken, şatoda kendine yeni arkadaşlar edinmiştir: cesur savaşçı Lena, bilgili büyücü Eirik ve sadık hizmetçi Arin.
Üç yıl sonra, şatonun yüksek kuleleri, savaşın ve zamanın izlerini taşır gibiydi. Eskiden parıldayan taşlar şimdi matlaşmış, pencereler kırılmış ve duvarlarda derin çatlaklar belirmişti. Gözlerden uzak, yalnızca en cesur adımların ulaşabildiği köşelerde hâlâ sessizlik hakimdi. Ancak o sessizlik, bir şeylerin yaklaştığını, bir değişimin habercisi olduğunu fısıldıyordu. Apollo,Freya’nın kaybolduğunu öğrendiği günden itibaren, yemin ettiği her şeyin arkasındaydı. Ona geri dönecekti, onu bulacak, ne pahasına olursa olsun koruyacaktı. Ama şatoya girmesi, tehlikelerle dolu bir yolculuktu. Her köşe başında, her karanlık odada düşmanlarının onu beklediğinden emindi. Diğer tarafta, Freya ise kendi iç dünyasında bir tür esaret yaşıyordu. Ailesinin baskıları, şatonun güvenlik önlemleri ve ailesinin sıkı gözetimi, onun içsel huzurunu bozmuştu. Ancak bu kısıtlamalar, ona dostlar kazandırmıştı. Birlikte sessizce konuşabildikleri ve Freya’nın içini dökebildiği dostları… Lena, cesur ve kararlı bir savaşçıydı. Hiçbir zaman ciddi durmaz ama ciddi ortamlarda da ciddi olurdu. Gözleri hep ileriye, Freya'nın güvenliğine odaklanmıştı. Onun yanında olmak,ona sarılmayı çok severdi.Grubun en hareketlisi Lena'ydı. Freya’ya her zaman bir güven duygusu vermişti. Eirik, bilgisiyle Freya’nın karanlıkta yolunu aydınlatıyordu. Güçleri vardı.Freya’nın her hareketini dikkatle izleyip her tehditten korumaya çalışıyordu. Soğuktu, ama her an hazırlıklıydı. Freya, Eirik’in her zaman ona iyi bir söz ve bilgi sunduğunda, dünyayı daha güvenli bir yer gibi hissediyordu. Arin, sadakatiyle Freya'nın her zaman yanında olan tek kişiydi. Bir hizmetçi gibi görünse de, Freya için çok daha fazlasıydı. Arin, şatonun gizli köşelerinde Freya’nın ailesinden aldığı haberleri getiriyor, onun tehlikelerden uzak durmasına yardımcı oluyordu. Freya, şatonun sessiz koridorlarında yürürken, her zaman bu dostlarının desteğiyle biraz daha rahatlıyordu. Fakat içinde bir boşluk vardı, bir eksiklik. Apollo’nun geri döneceğini ve onları bulacağını umut ediyordu. Onun geri dönmesi, tüm bu karanlık gölgeler arasındaki tek ışık olabilirdi. Bir gün, Freya yalnız başına bahçede yürüyüp zihnini boşaltırken, Lena yanına geldi. "Freya," dedi. "Bir şeyler olacak, bunu hissediyorum. Savaşın izleri daha da derinleşiyor. Ama seninle her zaman savaşmaya hazırım." Freya, Lena’nın güçlü bakışlarına karşılık vermek istiyordu ama hafifçe iç çekti. "3 yılın ardından savaş..Peki..Güçlü durmalıyız.." Eirik, uzaktan onları izliyordu. Bir yandan gölgelerin içindeki hareketleri izlerken, diğer yandan Freya'nın korunduğundan emin olmaya çalışıyordu. “Freya... her an seni korumak için büyülerimi hazırlıyorum.” Arin ise şatonun en karanlık köşesinde, Freya’dan gelen fısıltıları dinliyordu. Onun gözleri, her adımda yeni bir sır arayışındaydı. Freya, bu üç sadık dostunun yanında bile yalnız hissettiği zamanlar oluyordu. Yüreğinde Apollo’nun bir gün geri döneceğine dair büyük bir umut vardı ama bu, ona en büyük acıyı da veriyordu. Ailesinin kontrolü altındaki bu soğuk duvarlarda, bir hayat daha vardı — karanlık bir geçmişe sahip olan ve onu bulmaya kararlı olan bir adamın hayatı.
|
0% |