Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm: İlk Karşılaşma

@elvirahck

Hava daha önce hiç olmadığı kadar karanlıktı. Sanki kopacak olan kıyameti çok önceden hissetmiş gibi karanlığa bürünen akşamın arasında kanlı sarı saçlar dikkatleri çekiyordu.

Saçlarına, ellerine, kıyafetlerine kan bulaşmış kadın, sokağın ortasında tir tir titriyordu. Az önce yaşanmış olan kabusun etkisinden hala çıkabilmiş değildi. Bu geceden sonra hiçbir şeyin normale dönmeyeceğini biliyordu.

Her şeyin sorumlusu oydu: "Siyah Saçlı Şeytan."

&

Sıcak kahvenin kokusu, karşımda eşsiz denizin manzarası ile kaçırılmayacak bir ortam oluşturuyordu. Kızımı kreşe gönderir göndermez kahveyi kaptığım gibi manzaranın karşısında kendimi bulurdum. Yine öyle bir sabahtı. Her şey olması gerektiği gibiydi.

Sakinlik bu hayatta en çok sevdiğim şeydi. İnsan hayatın karmaşasında mutlaka kendisine biraz olsun vakit ayırmalıydı. En azından ben hep böyle düşünürdüm.

"Yine köşene yerleşmişsin," diye bir ses duymam üzerine düşüncelerimden sıyrılarak sesin geldiği yöne kafamı çevirip eş zamanlı gülümsedim.

"Ne zaman geldiniz? Hiç sesinizi duymadım," demem üzerine kayınvalidem üzerine sardığı şalı düzeltirken tam karşıma oturdu. Omuzlarındaki kahverengi saçları, ela gözleri yüzündeki tüm kırışıklıkları gizleyecek kadar canlı durmaktaydı. Yeni bakımdan çıktığını anlayabiliyordum.

"Geleli çok olmadı. Sevgi burada olduğunu söyleyince yanına geldim."

Başımı yavaş bir şekilde salladım. Sevgi, evimizde çalışan yardımcımızdı. Aynı zamanda en yakın arkadaşım Yelda'nın da akrabasıydı. İşe ihtiyacı olduğunu duyunca yardımcı olmak adına onu işe almıştık.

"Bu saatte hiç gelmezdiniz, şaşırdım geldiğinize," dediğimde yapmacık bir şekilde güldü. Ona hesap sorar şekilde davranmamdan hoşlanmadığı belliydi fakat burası benim evimdi. Kafasına estiğine göre gelmesi çok da hoşuma gitmiyordu.

"Oğlumun evine istediğim saatte gelebilirim diye düşündüm, yanıldım mı?"

Cevap vermedim çünkü cevap verdiğimde konu daha da uzayacak, en sonunda da beni saygısız olmakla suçlayacaktı.

Bir süre ikimiz de sessiz kaldıktan sonra kayınvalidem ilk söze giren oldu.

"Normalde bu saatte gelmem, dediğin doğru fakat gelmek zorunda kaldım. Duru'nun doğum günü için babaannesi olarak bir parti düzenlemek istiyorum."

Bu da nereden çıktı? Şaşkınlığımı gizleyemeden onun yüzüne bakarken benim bir şey dememi beklemeden konuşmasını sürdürdü.

"Baray'a bundan bahsettim ama beni reddetti. Senin küçük bir organizasyon düzenleyeceğini falan söyledi. Ben de seninle konuşmak için geldim. Dila artık yaşlı bir kadınım. Ömrümün ne kadar olduğunu bilmiyorum. Bu dünyadan göç etmeden önce torunum için güzel bir kutlama yapmak istiyorum. Eğer kabul edersen Baray ile konuşabilirsin." Gözlerini kocaman açmış, yüzündeki samimiyetsiz gülümsemesiyle yüzüme bakıyordu. Kendisini acındırmaya çalışarak istediğini yaptırmaya çalıştığının farkındaydım.

Tanıdığım insanları çağıracağım küçük bir kutlama bizim için en iyisiydi. Kayınvalidem yani Zümra Hanım'ın düzenleyeceği partide tanımadığım onlarca insan olacağına emindim.

"Yaşlı bir kadını mutlu edeceğinden eminim kızım."

Kızım... Bana hayatımda ilk kez kızım diyordu.

Donakaldım. Ne diyeceğimi bilemedim. Elim ayağım birbirine dolanmış gibiydi. Elimdeki kahve bardağını düşürmek üzereyken zorla masaya bırakmayı başarmıştım.

"Olur, konuşurum," demek dışında başka bir şey diyemedim.

Beş yıldır Zümra Hanım'ın geliniydim ama bana ilk kez kızım diyordu. Belki de bu parti işine gereğinden fazla kafasını takıyordu.

"Gerçekten konuşur musun?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı sallarken yutkunmaya çalıştım. Boğazıma sert bir yumru oturmuş gibiydi. Yutkunsam da gitmiyordu.

"Birtanesin sen Dila, beni kırmayacağını biliyordum. Merak etme her şey harika olacak." Zümra Hanım yüzünde güller açarken oturduğu yerden kalkıverdi. Bana yaklaşıp yanağıma belli belirsiz bir öpücük kondurduğunda ben de ayaklanmaya çalıştım.

"Gidiyor musunuz?"

"Yapacak çok işim var, sen hiç kalkma. Ben kendim giderim." O kadar heyecanlıydı ki hızlı adımlarla evin içerisine giden bahçe yolunu takip etmeye koyuldu.

&

Kayınvalidemin evden gitmesinin üzerinden birkaç saat geçmişti. Eşim Baray bugün kızımızı okuldan alacaktı. İkisi beraber eve döneceklerinden Sevgi ile beraber ben de mutfağa girerek yemek hazırlıklarına koyuldum. Onlar gelmeden hemen önce sofra hazırdı, Sevgi de erkenden çıkmış, ailece vakit geçirmemize olanak sağlamıştı.

Sofraya peçeteleri de getirdiğim sırada evin kapısının açılma sesini duydum. Peşinden kızımın kahkahaları da eve dolduğunda canlandığımı hissettim. Eşim ve kızım olmasa bu ev, hayalet evden farksız olurdu.

"Hoş geldiniz," diyerek kapıya ulaştığımda Duru çantasını çıkarıp ayakkabılığa koymakla meşguldü.

"Hoş bulduk, canım. Nasılsın?" diye soran eşim, yanağıma küçük bir öpücük kondurmuştu.

"İyiyim, annen geldi bugün."

"Yine şu parti konusunu açmıştır. Kabul etmeseydin," dediğinde sessiz kaldım. Baray da partiyi en az benim kadar istemiyordu.

"Masaya geçelim, ellerinizi yıkayın gelin."

Baray ve Duru beraber ellerini yıkamak üzere banyoya gitti. Ben de onların yokluğunda tabaklara yemeklerden koydum ve onların gelmesini beklemeye başladım.

Hep beraber masaya oturup yemeklere başladığımızda Duru ilk söze giren oldu.

"Anne, bugün neler yaptık biliyor musun? Herkes en sevdiği hayvanı çizdi ve onu boyadı."

"Sen ne çizdin peki?" Duru, babasının sorusu üzerine önce bana baktı.

"Ben... Ben arı çizdim."

"Ama sen arıları sevmezsin hatta onlardan korkarsın." Baray'ın tepkisi karşısında gülümsedim.

"Sevmem ama annem arıları çok seviyor. Hem bal da yapıyorlar. Annem sevdiği için arıları ben de seviyorum." Duru kurduğu tatlı cümleleriyle kalbimi daha da çok kazanıyordu. Ona havadan küçük bir öpücük gönderdiğimde havada eliyle öpücüğümü kaptı ve bana öpücük attı.

Kızımla olan tatlı hallerimizden sonra bakışlarımı Baray'a çevirdim. Yüzü asılmıştı. Nedenini sormama fırsat kalmadan konuşmaya başladı.

"En iyi hayvanlar kara panterlerdir. Sen de böyle düşünüyorsun sanıyordum."

Kara panterler mi? Bunu Baray'dan ilk defa duyuyordum.

"Olmaz, onları sevmem. O kediler kocaman ve korkutucu."

Baray, Duru'nun söylediğine hiçbir şey demedi ve sessizce yemeğini yemeyi sürdürdü. Ben de bu sohbet üzerinde durmadım ama garip geldiği bir gerçekti.

&

Yemekten kısa süre sonra Duru'nun ödevlerini beraber yapmıştık. Sonra onu yatağına yatırıp masal okuduktan sonra uyumasını izlemiştim. Duru benim bu hayatta yaptığım en güzel şeydi. Hayatım boyunca pişman olacağım onlarca şey yapmama rağmen Duru asla pişmanlıklarımdan biri olmamıştı. Onun yüzüne her baktığımda kendi küçüklüğümü görüyordum. Sanki kendimi doğurmuş gibiydim. Ondan her daim gurur duyuyordum.

Duru uyuduktan sonra salona indim. Baray telefonu ile ilgileniyordu. Beni görünce kollarını açarak yanına çağırdı. Onun yanına oturduğumda beni belimden tutup kendine daha da yaklaştırmasına izin verdim.

"Annem canını mı sıktı bugün?" diye sordu.

"Hayır," diye cevaplarken sehpa üzerinde duran televizyon kumandasını alıp rastgele bir kanalı açtım.

Elimdeki kumandayı alıp televizyonu kapattı ardından kendi telefonunu da kapatıp cebine koydu.

"Annem bir şey yapmış belli."

Kaşlarımı hafif kaldırarak Baray'ın yüzüne baktım. Yaptıysa da yapmadıysa da annesine karşı gelemezdi. O yüzden bu sorgusu saçmaydı.

"Duru'nun doğum günü partisini annen düzenleyecek."

"Ona neden izin verdin?" diye sordu. Sesini bana karşı yükseltmişti. Neden böyle bir tepki verdiğini anlayamadan geri çekildim, ondan uzaklaşmıştım.

"Annen..." Duraksadım. "Annen bana ilk defa kızım dedi."

Baray sessiz kaldı. Sanırım o da böyle bir şeyi beklemiyordu.

"Gerçekten mi?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarı salladım. "Bana kızım dedikten sonra onu reddedemezdim." Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum. Her an ağlamak üzereydim.

Bundan altı yıl önce Duru'ya hamile kalmıştım. O zamanlar Baray ile evli değildik. Zümra Hanım, Duru'yu istememişti. Beni de istememişti. Evliliğimizi de hiçbir zaman için onaylamamıştı. Duru doğduğunda evlenmek zorunda kaldık. Baray ile evlendiğimiz gün, Zümra Hanım onunla her daim resmi olacağımızı, ona her daim "siz" diye hitap edeceğimi söylemişti. Bugüne kadar da bana hiç "kızım" dememişti. Bunca yıldan sonra bana "kızım" demesi beş yıl önceki Dila'yı tarifi olmayan bir mutluluğa sürüklemişti. Etkilenmiştim.

"Bana kızdın mı?" diye sordum.

"Hayır," diye cevapladı. "Annem ile yakınlık kurmak istediğini biliyorum, sorun değil." Beni tekrar belimden tutarak kendine çektiğinde ben de ona sarıldım. Bu sarılmaya çok ihtiyacım vardı.

"Alt tarafı bir parti, dengesiz insanları çağırmaması konusunda onu uyarırım merak etme."

&

Parti Günü...

Zümra Hanım'ın bize gelmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Dolu dolu bir hafta boyunca kendi işimle, kızımla ve eşimle ilgilenmiştim. Kızımın partisi ile ilgili birkaç ayrıntıya dahil olmak istesem de Zümra Hanım beni karıştırmamış, her şeyi kendisi ayarlamıştı. Bugün de parti günüydü.

Yaşadığımız şehrin at çiftliğinin yemek salonunda bir parti ayarlamıştı. Duru'nun atları çok sevdiğini bildiğinden burayı seçmesi beni pek şaşırtmamıştı.

"Hazır mısın, hayatım?"

Alt dudağımın kenarından taşan ruju düzeltirken aşağı kata doğru seslendim. "Hazırım."

Makyaj masamın üzerindeki el çantamı alıp merdivenlerden aşağı inerken doğum günü çocuğu beni alkışlamaya başlamıştı. Baray da Duru'ya eşlik ederek ıslık çalıyordu. "Of yandı buralar!"

"Abartmayın," diyerek gülmeye başladım.

"Anne, prenses gibi olmuşsun." Duru merdivenlerden koşarak üstüme zıpladığında onu havada yakaladım.

"Hayır, prenses sensin. Ben senin yanında sönük kalıyorum."

"Hiç de bile!" diye itiraz eden Duru arabaya kadar kucağımda gitmeye karar vermişti. Özel bir parti olduğundan Duru'ya bugün doğum günü olduğunu söylememiştik. Bir arkadaşımızın düğününe gidiyoruz diye biliyordu.

Arabanın arka koltuğuna Duru'yu oturtup emniyet kemerini bağladıktan sonra Baray'ın açtığı kapıdan ön koltuğa yerleşmiştim. "Teşekkür ederim, Baray Bey."

"Her zaman hanımefendi," diyerek gülen Baray dudaklarıma kocaman bir öpücük bıraktıktan sonra kapımı kapatmış ve sürücü koltuğuna yerleşmişti.

O, arabayı çalıştırırken dudaklarındaki kırmızılığa bakıp güldüm. Rujum ona bulaşmıştı. Çantamdan ıslak mendil alıp onun dudaklarını silmek için uzandığımda kafasını geri çekti. "Karımla öpüşmem gayet normal."

"Ama komik duruyor," diye güldüm.

"Seninle öpüştüğümü herkesin bilmesi bence gayet güzel durur." Bana göz kırptıktan sonra çalıştırdığı arabayı yola çıkardı ve at çiftliğine gitrmek üzere yol aldık.

&

Bir saat süren yolculuktan sonra at çiftliğinin önüne gelmeyi başardık. Duru geldiğimiz yeri görünce sevinçten el çırpmaya başladı. "Atlara da biner miyiz?" diye soruyordu.

"Elbette bineriz," diyen babasının yanağını daha arabadan inmeden öpmüştü.

Baray, kızımızın öpücüğünden sonra arabadan indi ve Duru'yu kucağına aldı. Onların sarmaş dolaş halleri nedeniyle ben de arabadan inip onlara katıldım. Üçümüz beraber at çiftliğine giden toprak yolu takip ettik. Kapının tam önüne geldiğimizde Baray; "Kapat bakalım gözlerini, prenses," dedi.

"Neden kapatıyorum ki?"

"İçeride seni bekleyen sürpriz var," dediğimde Duru heyecanla babasının kucağında el çırptı. Baray, Duru'yu kucağından indirdi ve gözlerini kapatmasını bekledi. Minik elleriyle gözlerini kapatan kızımızı içeri yönlendirmeye başladık. Kapıdan girer girmez konfetiler patlatılmaya başlamıştı. Duru gözlerini açar açmaz salondaki herkes "İyi ki doğdun Duru," demeye başlamıştı.

Salonun ortasına büyük bir masa koyulmuş, masa pembe örtüyle, üzerindeki çeşitli ikramlıklarla, balonlarla, simlerle, süslerle doldurulmuştu. Masanın en can alıcı kısmı ise pastaydı. Beş katlı pasta prenses şeklinde süslenmişti. Zümra Hanım parti için epey uğraşmış görünüyordu. Her şey tam da Duru'nun seveceği şekildeydi.

Duru sevinçle etrafında olup biteni inceliyordu. "Bugün senin doğum günün anneciğim," dediğimde küçük elleriyle boynuma sarılıp beni kucakladı.

"Teşekkür ederim," dediğinde geri çekilip onu yanaklarından öptüm.

"Her şeyi babaannen yaptı senin için." Cümlem biter bitmez yanımıza gelen Zümra Hanım, Duru'yu kucağına aldı. Duru, babaannesine sarılıp onun yanağına öpücükler kondurmaya başlamıştı. Zümra Hanım da sevgiyle torununu kucaklıyordu. Altı yıl önce aldırmamı söylediği çocuk için bunca hazırlığı yaptığına inanmak güçtü.

Babaanne torun pastanın yanına giderken Baray da elimden tuttu. Biz de onların arkasından masaya doğru ilerledik. Zümra Hanım ve Duru, kameramana poz verdikten sonra Baray ve ben de kadraja girerek fotoğraf çekildik.

Alkışlar ve iyi dilekler eşliğinde pasta üflenip kesildiğinde mutluluğuma diyecek yoktu.

Baray, annesine her şey için teşekkür ederken bakışlarım bir anlığına kapı tarafına kaydı. Üzerinde simsiyah elbisesi, simsiyah uzun kahküllü saçlarıyla partiye dahil olan esmer kadına baktım. Gözleri de tıpkı saçları ve ten rengi gibi simsiyahtı. Kapı eşiğinde dururken bakışlarımız kesişti ve salondaki diğer insanlarla birlikte alkış tutmaya başladı.

O anda bir ürperti içimi kapladı. Daha önce bu kadını hiç görmemiştim.

Ama sanki tanıyor gibiydim. Sanki bu ortamın yabancısı değildi.

Kadından gözlerimi alamazken Baray'ın bana sarılmasıyla olduğum yerde irkildim. "Bir sorun mu var?" diye kulağıma fısıldadı ardından bakışlarımı ayıramadığım kadına o da baktı.

Ve asırlar gibi gelen on saniyelik sessizlik ortamı esir aldı.

 

Loading...
0%