@elywand
|
Seafret - Atlantis Chan yazması gereken tutanakları yazıp eline arşiveki dosyaların her birinin yazdığı uzun parşömeni aldıp daldı arşivin içinde. Her rafta aynı sayıda dosya vardı. Bu yüzden teker teker dosyaları kontrol etmek yerine her raftaki dosyaları sayarsa işini daha kolay halledebileceğini düşünmüştü. Ancak arşive çıkan iki basamağı çıkıp da baktığında önüne, raflar çokluğu ve koridorun sonun gözükmeyişi gözünü korkutmuştu. Tek başına bu işi öğlene kadar bitirebileceğini düşünmüyordu ve Felix'e fazla çıkıştığı için sıkıntıyla ofladı. İçindeki Felix'i çağırma isteğini bastırmaya çalışıyordu. Zaten kayıp bir dosya varken ikinci bir dosyanın daha çalınmasına daviyete çıkarmaya gerek yoktu. Bu onun göreviydi, arşivden sorumlu kişi kendisiydi. Üstelik bu yüzden şu an kendisinin bile yargılanma ihtimali vardı. Chan kendisini uzun görevine hazırlamak için derin bir nefes çekti içine ve yanı başındaki raflardan saymaya başladı. Daha birkaç saat olmuştu ve Chan yakın tarihin kaydedildiği kısma yeni geçmişti ki saydığı raftaki dosyaların sayısı eksikti önceki raflardan. Bu kadar çabuk bulabileceği aklının ucundan bile geçmemişti, ne kadar olabilecekse artık şanslı günündeydi bugün. Elindeki parşömeni açtı heyecanla, yakın tarih dosyalarının yazdığı kısmı bulup teker teker tüm dosyaları kontrol etti hangisinin olmadığını bulmak için. Her birine teker teker tik atarken Dissennatori Savaşı dosyası yoktu olması gereken yerde. Chan ne olur ne olmaz, belki yeri değişmiştir diye kontrol etti o bölümdeki tüm rafları. Hayır, hepsi yerli yerindeydi ancak Dissennatori Savaşı belgesi yoktu hiçbir yerde. Şimdi yapması gereken toplantı odasına gitmek ve bunu meclise bildirmekti. Bundan sonraysa kendi görevi bittiği için özgür olacaktı ve yargılanmamak için, bir suçunun olmadığı anlaşılması için dua edecekti. Chan arşivden çıktı hızlıca fakat Felix yine görünürde yoktu. Sesinin kütüphanenin öbür ucundan duyulmasını umut ederek sarışın çocuğa seslendi var gücüyle. Chan'ın Felix'i bekleyecek vakti şu an. Yine şansını kullanmış olsa gerek, Felix hemen arka taraftaki masalarda kalan son hasarlı kitapları onarıyordu, onu duyup ortaya çıkmıştı hemen. ''Buyrun ekselansları.'' ''Bugün kütüphaneyi erken kapatıyoruz.'' Chan, Felix'in yanına ulaşmış, tek elini çocuğun sırtına doğru koyup kapıya doğru ilerletiyordu onu yavaşça. ''Gidebilirsin. Yarın görüşürüz.'' Felix daha ne olduğunu anlayamadan kapının dışına itilmiş, çift kanatlı oymalı kapı da yüzüne kapanmıştı ve iç taraftan çevrilen kilidin sesi yankılanmıştı koridorda. ''Ama tutkalın kapağı açık kalmıştı.'' diye mırıldandı kapanan kapıya doğru. Kayan gözlüğünü düzeltmek için alışkanlıkla eli gitti burun kemerine ama boşluğa düştü eli. Gözlüğü de masada kalmıştı... ''Ekselansları!'' diye seslendi içeriye doğru. ''Prens Chan!'' ''Efendim!'' Prensin onu duymadığını anlayınca mecburen yemek salonuna doğru çevirdi adımlarını. Çok fazla değildi göz bozukluğu ama görmüyordu iyi yine de, uzağı seçmek zor olsa da yarına kadar buna katlanması gerekliydi. Yemek salonuna girince, her ne kadar tam olarak seçemese de, Jeongin'in her zaman oturdukları yerde oturmuş yemeğini yediğini gördü, şeker pembe saçları çocuğu tanıması için yeterliydi. Adımları aniden durdu. Jeongin ile baş başa vakit geçirmek istediği en son şeydi. Başka masaya mı geçsem diye düşünürken çocuğun zaten göremediğini hatırladı. Masanın ondan uzak olan bir köşesine otursa da yeterliydi. Felix masanın başında yemeğini yarılamak üzereyken tabağını bitiren Jeongin de kalktı yerinde. Felix'in önünden geçerken ona çevirdi kafasını ve el salladı ona. Bu çocuk bir şekilde Felix'in ödünü koparmayı hep başarıyordu. Nasıl anlamıştı ki Felix'in orada olduğunu? Yoksa yine onun hakkında bir şey mi görmüştü? İştahı kaçtı Felix'in. Yemeğini yarım bırakıp itti tabağı önünden ve Jeongin ve kaybolunca kapının ardından, onunla karşılaşmamak için biraz bekleyip odasına çıktı o da. ✨️ Felix odasına gelince içinde büyüyen sıkıntıyla yeşil kapaklı defterini aldı eline. Kendini meşgul ederse bu his geçer diye düşünüyordu fakat aklına çizecek bir şey de gelmiyordu. Oflayarak kağıt üzerine rastgele bir şeyler çizmeye başladı; dik, yatay, çarpraz, birbirleriyle çarpışan, iç içe geçen çizgiler. Elinin bu anlamsız şekilleri birleştirip ortaya bir şey çıkarmasın beklerken karşısında sadece karalanmış bir sayfa bulunca bozulan sinirleriyle ofladı yine. Sanki içinde, göğsü ve boğazo arasında bir karaltı büyüyormuş gibi hissetti. Bu karaltı büyüyor, ciğerlerine giden yolu yıkayıp nefes almasını engelliyor, midesine baskı yapıyordu. Belki de hava almaya ihtiyacım vardır diye düşünüp balkona çıktı. Temiz hava yavaşça yüzüne doğru esiyordu buna rağmen Felix'in içindeki karaltı bir türlü durdurmuyordu büyümeyi. Hafif esen akşam meltemi bile mutlu hissettirmiyordu Felix'e. İçinde durmadan büyüyen can sıkıntısıyla odasına döndü yine. Eli yine yatağının üzerindeki defterine gitti. Az önce bir şeyler ortaya çıkarmak için attığı çizgileri şimdi amaçsızca süslüyordu sayfayı. Bir şey çizme amacı yoktu halbu ki durdurunca kalem tutan eli hareketlerini, Jisung'un yüzü belirdi karşısındaki sayfada. Kocaman gülümsemesiyle tombul yanakları şişmişti resimdeki Jisung'un. Felix, Jisung'un gülüşünü görene kadar içinde büyüyen şeyi anlamlandıramamıştı ama özlemdi bu, şimdi anlamıştı. Koca gün içinde büyüyüp duran şey ev hasretiydi, evindeki sevgiye dair duyduğu özlemi kabarıp durmuştu hep. Felix, ihtiyacı olan şeyin Jisung ve birazcık sevgi olduğunu fark etti. Hislerin olmadığı bu yerde yaşamak Felix için oldukça zorlayıcıydı. Onu anlayabilecek, içindekileri paylaştığında hislerine ortak olacak birisi yoktu yanında ve buradaki ikinci haftası tamamlanmak üzere olmasına rağmen evini hatırladıkça ağlayacak gibi oluyordu hala ve özlem içini sızlatıyordu. Felix, Jisung'un gülümseyişi belirirken karşısında, bu özlemini dindirmenin tek yolunun sıcak hisler olduğunu gördü. Jisung'un gerçek olmamasına rağmen takınmak için kendini zorladığı gülümsemesi Felix'i iyi hissettiriyordu. Burada hislere en yakın şey bu sahte gülümseyişti, çocuk hissedemiyor olsa da anlayabiliyordu Felix için burada olmanın zor olduğunu ve onun neye ihtiyacı olduğunu. Felix gözlerinin dolmasını engelleyemedi. İçindeki sonu gelmez bir Jisung'a sarılma isteği vardı. Elinde olsa hendeklere onu bulmaya gidip çocuğa sıkıca sarılırdı. Felix gözlerindeki yavaşları geri yollamaya çalışırken kapısı çaldı. Akşam yemeği saati başlamak üzeriydi ve Jisung onu çağırmaya gelmiş olmalıydı. Bu çocuk gerçekten anlıyor ona ihtiyacım olduğunu dedi Felix heyecanla kapıya giderken. Açılan kapının ardındakiyse Jisung değildi. Minho ya da Jeongin de değildi. Tanımadığı uzun boylu ve muhafızların gri uniformalarını giyen iki çocuktu. ''Lee Felix sen misin?'' diye sordu açık kahverengi saçları olan. ''Evet?'' ''Arşivden dosya çalma suçundan dolayı gözaltına alınıyorsun.'' |
0% |