@elywand
|
I can't say anything Zamanın akışına şahit oldunuz mu hiç? Ben oldum, hatta o akşısın kendisi oldum. Her bir hareket akıp giden bir nehre dönüşür gözlerinizin önünde, gözleriniz erir, akar gider akışıyla nehrin. Parmak uçlarınız karıncalanır ve bir bakarsınız görüntüsü parmak uçlarınızın karıncalanmış. Etrafınızdaki nesneler uzayıp dalga dalga değişir ve bir bakmışsınız ağaçlık ormanlar çorak ovalara, çorak ovalar fakir köylere ve o fakir köyler de gelişen şehirlere dönüşmüş göz açıp kapayıncaya dek. O avcı toplayıcı ilkel, konuşmayı bile bilmeyen kavimler medeniyetler kurar saniyeler içerisinde ve yok ederler onu anında; sen daha o uygarlığın toprağının kokusunu içine çekemeden, sen daha o insanlığın acılarını kalemle kağıda, fırçayla tuvale aktarışını göremeden. Zamanın akışına şahit olmak böyle bir şey işte: Bedenin dururken yerinde, ruhunun zamanda dolaşmaya çıkması ve döndüğündeyse bedenini yerinde bulamayışı, bıraktığın yerde kara toprak oluşu ve yaşadığın şehrin yerle bir olmuş olması. Oysaki saniyeler sürmüştü gelip gitmen ve tüm bunlara şöyle bir göz atman. Hayır. İki yaş boyu sürdü hepsi. İnsan değil, iki evren yaşamı. Bir ilahın bir evreni yaratıp yok etmesi ve sonlanan bu evrenle diğerini yapıp onu sonlandırması kadar sürdü her şey. Senin iki nefesin iki kıyamet boyu sürdü. Ve size anlatacaklarım bu iki kıyametin de çok öncesinde, yaşanmış milyonlarca tarihsel çöküşün de çok öncesinde, sıradan iki genç hala sıradan iki genç olmadan çok önce başladı yaşanmaya. Bizim hikayemiz 2006 yılının bir eylül sabahında yazılmaya başladı ve son noktası asla atılamadı. Bildiğiniz dünya çöktü, yerine yenisi yaratıldı ve büyüyüp gelişti ve çöktü. Şimdiyse her yer karanlık ancak o siyah mürekkep hala düşmedi kağıdın üzerine son noktayı koyup bu hikayeyi bitirmek amacıyla. Benim anlatacaklarımsa bu sonsuzluk dolayısıyla pek karmaşık bir çizgi izleyecek. Elimden geldiğince, gücüm yettiğince ve yüreğim el verdiğince sizin anlayabileceğiniz bir tarih çizgisi oluşturmaktır amacım. Umarım gerçekleşir. Bu amacımın dışına çıktığım anlarıysa lütfederim, mazur görünüz zira yerinde değildir benim aklım da sevdiğim benden yittiğinden beri. Ve evet, bu cümlemden sonra anlayacağınız üzere, bu sevdiğimin benden yitişinin hikayesidir. Güneş doğar mı tekrar bilmiyorum. Çünkü benim gözümün önündeki tek şey karanlık ve uzun zamandır böyle bu. Aslında başkası anlatsa size bunu, her şey olalı sadece iki gün oldu der. Ama yalandan başka bir şey değil bu. İki ömür önce yaşandı çünkü her şey. Biz öldük, tekrar dünyaya geldik ve tekrar öldük. Bense, şu an karanlıktayım sadece. Karanlıkta beklediğim süreyse iki asır. Ancak, hayat yalanların birbirine düğümlenmesiyle meydana geldiğinden, başkası olsa iki gün geçtiğini söyler size, toprak bile soğumadı daha, içine aldığını kusmak ister gibi kabarık hala derdi. O güzel yüzü kusmak istediği yok toprağın. Aksi olsa bunca sonsuz yaşamlar boyu içinde tutmazdı onu, üstüne yeni medeniyetlerin kurulmasına izin vermezdi. Ama öyle güzel ki Minho'nun yüzü, toprak bile aşık ona ve sahip olmuşken bir kere, bırakmak istemiyor onu asla. Bu yüzden karanlıktayım ben de. Minho olmadan yeni döngüme başlayamam çünkü, hayatıma devam edemem onsuz, nefes alamam onsuz. 10.sınıfta, biyoloji dersindeyken kommensalizmden bahsetmişti öğretmenimiz. Bir organizmanın, yaşayabilmek için başka bir organizmadan yararlandığı ama diğer organizmanın bundan haberinin bile olmadığı bir yaşam türü. Yani, remora adlı bir balık türünün yaşayabilmek için bir köpek balığının ya da o tarz büyük bir su canlısının üzerinde yaşamını sürdürmesi gibi. Remora köpek balığının üzerine yapışır, hem köpek balığı sayesinde diğer yırtıcılardan korunur hem de onun parçaladığı balıkların artıklarıyla beslenir. Köpek balığı ise bundan bir haber yaşamına devam eder. Bizim remora ve köpek balığından tek farkımızsa, Minho'nun benim varlığımın farkında olmasıydı. Yaşamak için ona ihtiyaç duyduğumu bilmezdi belki ama yine de beni yanından hiç ayırmazdı. Ama şimdi yapayalnızım, nerede olduğumu bilmiyorum ve önümü bile göremiyorum. Ayrıca burası soğuk da. Minho yeniden gözlerini açana kadar üşümeye devam edeceğim ancak toprağın onu bırakası yok. Ben tüm bunları anlatırken bir yüzyıl daha geçti bile. Minho hala yok. Ben hala yaşama geri dönemedim. Ancak başkasına sorsanız bunları, dedim ya, sadece yarım saat geçti der ben konuşmaya başlayalı. Ancak sakın asıl yalan söyleyenin ben olduğumu sanmayın. Hayat yalanlar düğümünden oluşur ve hayatın şekillendirip canlandırdığı her şey bu yumağın bir parçasıdır. Ben mi? Ben hayatta değilim artık. Hayat sinsidir de biraz, bilmezsiniz. Çıkış yolu yok sanarsınız ama çok güzel sakladığı bir kapısı vardır. Minho toprağın altına girdiği gün çıktım ben o kapıdan. Madem o kadar güzel saklamış sen nasıl buldun? Çünkü ben de bu yalan imalathanesindeki yalan tekerinde kavruldum. Bendeniz Jeongin, bu hikayenin anlatıcısıyım ve anlamışsınızdır ki bu hazin sonlu hikayenin karakterlerinden de biriyim. Karakter fazla mı kaçar yoksa? Çünkü ben Minho'nun çevresindeki bir kelebek misali, olaylara müdahalesi olamadan sadece etrafta savrulan biriyim. Bir kelebek bazen çok büyük etkiler yaratabilir, haklısınız. Ancak gelin görün ki, hikayenin sonuna geldiğinizde bu kelebeğin hiçbir şeyi değiştiremediğini siz de göreceksiniz. Onun için, seyirci diyelim bana. Gördüklerini size anlatan bir seyirciyim. Sadece seyirci olmamak için her şeyimi verirdim. Ekranın ötesinden uzanıp Minho'yu çekmek için sahip olduğum her şeyimi verirdim, sahneye fırlamak o silahın ateşlendiği an, yapmadığım için en çok pişman olduğum şey. Şimdiyse her şeyim gitti benden ve ben kendimi kaybettim. Çok karışık mı anlattım? Biraz başa sarayım öyleyse. Koltuklarınıza oturun ve arkanıza yaslanın ama sakın kemerlerinizi bağlamayın. Zira istediğiniz an ayrılmakta özgürsünüz bu salondan. Makus talihli bir hikaye dinleyeceksiniz çünkü, kalbiniz acıdığı an gidin. Öyleyse, keyifli vakit geçirmeye çalışın sözler dudaklarımdan ayrılırken ve ağzımdan çıkan her bir heceyle kalbim kanarken. |
0% |