Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@em_ineee

Bölüm-1

***

Zor hayatlar

Biz insanlar hayatın zor olduğunda hep inanmış, başa çıkmak için de çaba sarf etmişizdir. Ama bazen tıkanıp kaldığımız, bazen çöktüğümuz zamanlar da olur.

Mutfaktan gelen tıkırtı sesi ile odadan fırladım. Koşar adımlarla mutfağa geçtim.

Babam yine ve yine beni yormamak adına eli ile ocağı arıyor, elindeki tavayı da üstüne koyup sucuklu yumurta pişirmek için cabaliyordu.

Hemen olaya el atmak için yanına gittim. " Baba, neden sen yapıyorsun ben yaparım." Elindeki tavayı alıp babamı kolundan tutup sandalyeye oturttum.

Babam mahçup bir eda ile bana bakıyordu. " Bugün ilk iş günün kızım, geç kalmaman için ben yapayım dedim," kafasını yere eğdi. " Ama olmadı."

Babamın yanına diz çöktüm. Elimle yanağını okşadım. Kırışıklığı olsa bile yine çok yakışıklı yine gençliği gibi karizmatik idi.

" Ee, ben sana demedim mi ben ilk iş günümde ilk sucuklu yumurtayı ben yapacağım diye.."

Babam küçük bir çocuk gibi omuz silkti bana. " Olsun, bir baba kızına bunu yapamaz mı?"

Yavaşça yüzüne doğru yükselip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Geri çekilip ayağa kalkıp ocağın başına geçtim. Önce sucukları doğradım, daha sonra kızartıp iki yumurta kırıp sucuğun üzerine döktüm.

Kahvaltı hazır olunca da tavayı masaya koydum. Poşetten çıkardığım taze ekmeğin arasına babam için malzemeleri koyup verdim.

" Heyecan var mı?" Dedi babam. İlk lokmasını yerken.

" Biraz," dedim. Bende bir kaç lokma yemiştim.

" Burunun uzayacak kızım!" Diye beni uyardı. Bense babama baktım.

" O nedenmiş?"

" Çünkü heyecanlısin. Heyecanlı olduğun zaman da yemek yiyemesin."

Babama bazen sasiriyirdum doğrusu. Evde bazen işleri yapamazdı ama gel gör ki, benim neyde mutlu olduğumu, neyde heyecan yaptığım zaman neler yaptığımı da bilirdi. Tıpkı şimdi ki gibi.

" Aslında bir konuda haklısın." Dedim babama bakarak.

" Ne konuda yavrum?"

" Bazen beni öyle bir sasirtiyorsun ki, diyorum iyiki bu benim babam."

Babamın yüzü hüzün kapladı birden. Elindeki ekmeği tabağın üzerine koydu. Bana bakıyordu ama beni görmüyordu. En acı verici de buydu. Karşısındaki insana bakıyorsun ama görmüyorsun bile.

" Bende bazen Allah'a çokça dua ediyorum. İyiki böyle bir evlat verdiği için." Dedi babam. " Ve bazen annene de teşekkür ediyorum," dedi babam.

Birden duraksadim. O kadının adını dâhi anmasini istemiyordum. O kadından da o kadının adını duymaktan da nefret ediyordum.

" Seni benden almadığı için.."

Zoraki bir tebessüm sundum. Ayağa kalkıp babamın yanına geldim. Bu kadar duygusallık yeterdi bizim için.

" Neyse.." dedim konuyu kapatmak adına. " Ben birazdan çıkacağım, bir şey istiyor musun?"

" Yok kızım, sen sağ salim gel yeter."

Yanından kalkıp banyoya geçtim. Dişimi fırçalayip günlük rutin işlermi yapıp çıktım.

Evden çıktığımda hızla taksi durağına doğru yürüdüm. Geç kalmak gibi niyetim yoktu. Zar zor bitirmiştim üniversitesiyi kolay olamamıştı ama çok şükür ki bitmişti. Neydi o öyle dört yıl.

Taksi durağına gelip boş olan birine bindim. Gideceğim yerin adresini verip yola çıktık. Yirmi dakikanın sonunda şirketin önüne gelmişti. Ücreti ödeyip arabadan indim.

Önümde siyah camlarla kaplı gökdelen gibi bir bina vardı. Adı da belliydi. Gökdelen holding.

Omuzumu dik tutup içeri adimimi attım. İlk iş günüm olduğu için sanki çorak Topraklara ilk defa gelmiş gibi hissiyatı veriyordu.

Danışmanının olduğu yere doğru yürüdüm.

" Buyur hanım efendi." Diye söze girdi genç kız.

" Merhaba ben yeni asistan Açelya. Hasan Bey'in yeni asistanyim." Diye kendimi açıkladım.

Genç kız bilgisayardan kontrol edip elime küçük kart verdi. Yanındaki duran eleman da bana yolu gösterdi. Kartı okutup geçmiştim. Daha sonra asansör katının düğmesine basıp gelmesini bekledim.

Uzun beklenen süre sonra gelen asansör ile binip gökdelen holdingin en yüksek yerine çıktık. Genç adam benim bulunduğum yeri gösterdi.

" Burası sizin odanız efendim. Artık burada çalışacaksınız."

Gözlerim odaya gezindi. Çok ferah bir odaydi. Güzel bir masa ve deri koltuk vardı. Tamda hayal ettiğimin ötesi bir oda.

" Teşekkür ederim, Hasan bey burada mı?"

" Hayır, henüz gelmedi. Geldiği an sizi çağıracaktir."

Genç adam gittikten sonra ben odama geçtim. Arka taraf deniz manzaralı bir pencereye sahipti. Ne vakit canım siklisa kafamı o tarafa çevirip, bakacağım bir yer olacaktı.

Buruk bir gülümseme çıktı dudağımdan. Öyle bir haldi ki benim için, onca emek onca yıl çaba, gece gündüz çizim yapmak her şey o kadar ağır gelmişti ki bir insan bir noktadan sonra ' Yeter bıktım!' diye bağırmak istiyordu. İşte orası tam olarak benim noktam idi.

Ve bugün emek verdiğim yere gelmiştim.

Mimarlık!

Çok zor ama imkansız gibi görünen bir yol gibi olsa da burada, hayalimin ötesine geçmiş bir vaziyette duruyordum.

Bu çok farklı bir hayaldi....

***

Bazen elindeki ipi tutamak gerekir sıkı sıkı. Bırakırsan kaybolur, birakmasan da o ip elini acıtır canını yakardı.

Elimdeki kravatı çeke çeke bağlıyor, giydiğim buz mavisi gömleğimin yakasını duzletiyordum. İşim bittiğinde parfüm şişenin kapağını açıp üstüme sıktım.

Hazır olunca da odadan çıkıp aşağı indim. Merdivenleri inerken ailemin daha doğrusu sahte olan ailemin gülüş seslerini duyma zahmetine girmiştim. Bugün hava güzel olduğu için bahçeye kurulmuştu kahvaltı.

Babam elindeki fincandan çayını içip yanındaki kadın yani üvey annemle konuşyordu.

Üvey annem beni görünce hemen parıldayan gözlerle, " Günaydın Hasan." Dedi hemen.

Masaya otururken, " herkese günaydın." Demekle yetindim buz gibi sesimle.

Babam elindeki fincanı tabağına koymuş gözleri bana dönmüştü.

" Hayırdır oğlum, bugün geç mi kalktın?" Diye bana hayret içinde sordu.

" Biraz dinlemek istedim baba."

" Bırak Hamit, gitme çocuğun üstüne. Dinlesin biraz!" Dedi üvey annem.

Bu sahte konuşma durumdan, yüzündeki sahte gülümsemesi den nefret ediyordum. Elimden gelse bu evde bile kalmak gibi niyetim yoktu ama babam vardı arada.

" Bir şey mi dedim canım. Tâbi ki dinlenecek," dedi babam. " Yani şaşırdım biraz." İlk defa oğlunun evde kalmasına şaşırıyordu hâliyle.

Hep birlikte kahvaltıyi yapıp çıkmıştım. Babam ile birlikte şirkette geçmiştim. İçeri girdiğimiz anda hemen yanıma gelip bugünkü programı anlatıyordu sekreterim.

" Başka önemli bir durum var mı?" Diye sordum. Elimdeki tablette, günün programı vardı ve beni onların inceliyordum.

" Evet efendim. Bugün yeni bir danışmanıniz geldi." Dedi sekreterim.

Bakışlarım genç adama kaydı.

" Diğerine ne oldu?"

" İstifa etti efendim."

Başımı salladım. İki hafta önce Jülide diye bir danışmanım çıkmıştı işten. Bakalım bu sefer ki kimdi.

" Umarım düzgün biridir." Diye baktım adama. Jülide ara ara bana sarkıntılık ediyordu. Uyarmasina rağmen aynı şeyi yapıyordu ki artık bana gına gelmişti.

" Merak etmeyin efendim."

Bulunduğum katta gelince odama geçtim. Babam sessizce bana bakıyor, gereken şeyleri harfi harfine dinliyordu.

Sekreterim İsmet hemen yeni gelen danışmanı çağırmak için çıkmıştı. Bense babama döndüm hemen.

" Bir şey içer misin baba?"

Babam bu dediğime gülmüştü. " Vay kerata, benim iş yerimde bana mi bir şeyler ismarliyorsun." Dedi babam.

Gözlerimile yapma dercesine büyüttüm. O sırada kapı açılmış içeri genç biz kız girmişti.

Süzülerek içeri girmiş, kafası ile baş selamı vermişti bize. İlk gördüğüm şey ise duru bir güzelliği olduğu idi.

Koca gözleri ve denizi alabora edecek kadar naif bir gözleri vardı. Bu kız kimdi böyle? Nasıl bir şeydi?

" Merhabalar efendim ben Açelya Yorulmaz." Dedi ilk kendini tanıtırken. İnce Bir sesi vardı. Kirilmaktan korkar bir tavrı, fakat bir gülse çiçekler açacak kadar da güzelliği vardı.

" Mimarsiniz değil mi evladım?"

" Evet efendim."

Babası beğeni tonu ile başını salladı. Hemen kendimi toplamam şartt olmuştu.

" Yeni iş günün hayırlı olsun sizin için. Sekreterim size gerekli bilgileri verecektir."

" Teşekkür ederim, efendim."

" Hasan bey.." kız yüzüme garip garip bakmıştı. Büyük ihtimalle ilk günün heyecanından ne dediğimi anlamış değildi. " Hasan bey demen daha uygun olur."

" Aaa, pardon. Peki Hasan bey." Dedi ve arkasını dönüp odadan çıktı.

Kız odadan çıktıktan sonra babam bana döndü. " Kız güzelmiş maşallah."

Sadece gulebilmistim. İşime dönemem gerekti. Babam ile biraz daha sohbet edip odadan çıkmıştı.

***

Elimdeki çatalın ucunda yaptığım keki babama veriyordum. Aynı zamanda bugün neler yaşadığımı da anlatıyordum.

" Odam çok güzel baba. Arka taraf ful deniz manzaralı." Dedim ilk gördüğüm heycanla anlatıyordum.

Babam ağzını açmış verdiğim kekleri yemeye çalışıyor aynı zamanda da beni dinliyordu.

" Böyle içimdeki ne varsa çekip alıyor."

" Umarım kızım daha iyilerine yetişirisin." Dedi babam.

" Umarım baba." Son dilimi de verip mutfağa geçtim. Bulaşıkları tek tek makinaya dizip ardından tabletini koyup çalıştırdım.

Mutfağı toplayıp salona geçmiştim ki babamı uyuyor buldum. Yanına sessizce geldim. Derin derin uyuyordu. Üstüne yorganı örtüp yanındaki sandalyeye çöktüm.

Yılların yorgunluğunu vardı babamın üstünde. Yüzü kiriş kiriş olsa da hiç eskimeyen hiç gitmeyen parıltı vardı. Ve o parıltı annesi gitse dâhi hiç gitmemişti.

Gözüme bir hüzün çöktü o anda. Sanki yıllar beni o güne görmüştü.

Beş yaşında bir sabaha uyanmıştım oysa ki, her küçük çocuk gibi kreşe hazırlanıp gitmiştim. Babamın o günkü gülmesini, annemle konuşmasını unutamıyordum. Sanki hayat bekleyin birazdan canınızı yakacağım diyordu.

Kreşe gitmiş her zaman olduğu gibi arkadaşlarım ile oynayıp günü geçirmiştim. Fakat çıkış saati geldiğinde ise annem bir daha gelememişti.

Meğersem benim annemi o gün son görüşüm olmuştu. Annem beni son kez kreşe bırakıp çekip gitmişti.

Hiç bir vedalaşma dâhi olamamıştı aramızda. Sanki yabancı gibiydi bana karşı. Bir anne şefkati dâhi bırakmamıştı arkasından.

O gün bu gün nefret ediyordu annesinden Açelya. Yüzünü annesinden alsa bile gözleri babası gibiydi.

Odama kadar yürüdüm. Kapıyı açıp içeri girdim. Anneme ait bir fotoğraf dâhi yoktu odama da. Hepsinin tek tek kaldırıp yük odasına koymuştum.

Yatağıma geçip geçmişimi her ne kadar düşünmesemde, geçmiş asla geçmezdi. Çünkü izi kalır, o izede hep kendini görürdü, yani geçmişi...

 

 

 

 

Loading...
0%