Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Sarmaşık-1/2

@emekli_pilot


‘’Görüşmeni istediğim biri var İnci’m.’’

Ekmeğimi yavaşça çiğnerken babamın dediğini anlamaya çalışıyordum. Sonuçta görüşmek yalnızca evlilik için gerçekleştirilen bir şey değildi, öyle değil mi?

‘’Ne konuda görüşmemi istediğin biri var babam?’’

Koskoca Aslan Kıran’ın karşımda 10 yaşındaki çocuk olması beni eğlendirirken, kendi şirketinde otorite sahibi, insanları geren, düşmanlarına göz açtırmayan bir adam olması beni şu yaşımda bile şaşırtıyordu.

‘’Evlilik için yavrum. Elbette sen ne istersen, kimi istersen o olur ama öyle alelade birisi değil. Ailesi benimle görüştüğü zaman önce olmaz dedim ama sonradan mantıklı geldi. Seni zorlamıyorum ama görüşmeni isterim.’’

Kendimden beklenilmeyecek sakinlikle kahvaltımı yapmaya devam ederken şu zamana kadar yaşadığım şeyleri düşündüm. Kavalyemden sonra ailemden habersiz aldığım öfke terapileri, geçirdiğim krizler baş edemediğim kâbuslar, uyuyamadığım geceler, kendimi istemeden aç bıraktığım günler, ölümden döndüğüm, hayatımın ikinci dönüm noktası.
Ailemin ısrarla bilmesinden kaçındığım o berbat günden sonra hayatımda eskisi gibi kalmayan her şeye üzüntüyle bakıyordum artık. Hislerime, karakterime, hayallerime. İnsan isteyerek esaret altında nasıl yaşardı? Kaybolan hayallerinin arasında her şey geçmiş gibi nasıl durabilirdi? Ailemin gözümün içine bakıp, çektiğim acımın üstesinden geldiğimi bilmeleri boğazıma pranga gibi takılmış, çözülmeyi bekliyordu.

‘’Yıllardır kendi içinde yaşadığın, bizim sormamıza müsaade etmediğin, sırf soru sormayalım diye gidip yıllarca gelmediğin günleri artık geçtik. Aştık bazı şeyleri. Sana bize anlatman için yıllarca zaman verdik. Belli acı çekiyordun fakat sen büyüdün ve biz de yaşlandık kızım. Aradan on yıl geçti sen çok değiştin. Seninle bazen nasıl konuşmam gerektiğini inan ki artık bilemiyorum. Ben baban olarak seni yaptığın her konuda destekledim, desteklemeye de devam edeceğim ama sence de artık geçmişini bizimle de paylaşman gereken o an gelmedi mi?’’

Elimden usulca kayıp giden bıçağım, bir kıymıktan farksız tenimi deşmişti. Hayal ettiğim anın hiç hayal etmediğim kısmını yaşarken boğazımda düğüm olan cümleler hıçkırıkla kopmuştu boğazımdan. Gidip, yıllarca gelmediğim günleri hâlâ aşamamışım baba, özür dilerim. Utançla eğilen başım gözyaşlarımı gizlerken içimde yanan öfkeyi, kini bir kenara bırakmıştım. Aniden aldığım bu karar ya hayatımı mahvedecekti ya da akıllı davranıp mutlu olmayı deneyecektim. Gözlerimden yaşları hızlıca silip kendimden emin bir şekilde başımı kaldırıp aileme baktım. Babam gözleri kızarmış ama kararından taviz vermez tavrıyla beni izlerken annem sessizce ağlıyordu. Alya ise merakla bizi izliyordu.

‘’Senin de dediğin gibi baba aştık bazı şeyleri. İçimde yaşadığım acıdan dolayı sizi eksik bıraktığım için, telaşlandırdığım için çok özür dilerim. Şimdiye kadar bana saygı duyup kaçtıklarımdan konuşmadığınız için de ayrıca teşekkür ederim. Siz beni nasıl kırmadıysanız ben de sizi kırmayıp istediğiniz görüşmeyi tüm içtenliğimle gerçekleştireceğim.’’

Babamın gözlerindeki parıltılar yüzüme gerçek bir gülümseme yayarken dediği şey ile öylece kalmıştım.
‘’İyi öyleyse akşam yemeğinde biz de ol, tanışmaya gelecekler.’’

Keyifle kahvaltısına başlayan babama boş gözlerle bakıyordum. Herkesin yüzünü gülümseme alırken ortadaki anormalliği arıyordum. İçten içe neye güldüğümü bilmezken yüzümdeki gergin ifadeyi silemiyordum. Başıma neyin geleceğini bilmiyordum. Ben Kavalyemden başka kimseyi hayal etmemişken, hayallerimde kimseye yer verememişken nasıl olacaktı bu iş? Sevebilir miydi kalbim ondan başka birini? Korkak kalbim herkeste onu arayıp haksızlık eder miydi geleceğimdeki müstakbelime?

‘’Abla bence hiç eve gitme bizimle gel. Orada kıyafetlerin var.’’

Alya’nın sesiyle düşüncelerimden ayrılırken başımın içindeki sesleri susturmak konuşmamı güçleştiriyordu. Sıklaşan nefeslerim geçireceğim krizlerin habercisiydi. Çantamı alıp ayaklanırken telaşla bana bakan aileme:

‘’Bir lavaboya gidip geliyorum.’’

‘’Kızım yüzün solmuş, iyi misin?’’

‘’İyiyim geliyorum hemen.’’

Ellerim titrerken yaşaran gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Aşina olduğum kafede yönümü bulmaya çalışırken beni durduran kişiyle durmak zorunda kalmıştım.
‘’İnci iyi misin? Ne oldu?’’

Onur’un sesini duymamla kolunu sıkmam bir olmuştu. Ağzımdan kaçan hıçkırıkla sesim daha fazla duyulmasın diye ağzımı kapatmıştım.

‘’Korkutma beni İnci! Neler oluyor?’’

‘’Be-beni dışarı çıkart lütfen. Arka kapıdan. Ailem burada beni böyle görmesinler.’’

Sorgulamadan dediğimi yapan Onur’a minnet duyarken tuttuğum kolunu biraz daha sıkmıştım. İçimi sıkan bu şeyle baş etmek artık canımı gerçek anlamda yakıyor beni zor durumda bırakıyordu. Anıların karşıma çıkması beni her defasında daha mahcup ve kötü ederken her defasında aklıma gelen kâbuslar biraz daha kötü olmamı sağlıyordu.

Nihayet temiz havayı içime çekerken çantamdan ilacımı çıkartmaya çalışıyordum. Elimden çekilen çantayla ne olduğunu anlayamadan elime tutturulan spreyimle derin nefesler almaya çalışıyordum. Şu an öyle bir durumdu ki benim için yanımda yaşanan şeyleri idrak etmek imkânsız hale geliyordu neredeyse. İçime çektiğim spreyle biraz daha iyi hissederken gözlerimden akan ılık yaşlar harmış gibi canımı yakıyordu. Neye ağladığımı bile bilmezken susturamıyordum bile kendimi. Yanımdaki adamın varlığını hatırlayıp kendimi toplayacakken durdurmuştu beni.

‘’Biraz daha iyi misin? Beni çok korkuttun.’’

Minnetle yüzüne bakarken yüzümde eğreti duran tebessümle başımı eğmiştim.
‘’Teşekkür ederim sen olmasaydın eğer bir ton açıklama yapmak zorunda kalacaktım bizimkilere.’’

‘’Ne teşekkürü İnci, ölüyorsun sandım.’’

‘’Ben de çok kez ölüyorum sandım ama hâlâ hayattayım maalesef.’’
‘’İnci gerçek anlamda soruyorum iyi misin?’’

‘’İnan şu an nasıl olduğumu ben bile bilmiyorum. Tek bildiğim şey berbat göründüğüm.’’

Üzüntüyle yüzüne bakarken ne diyeceğini bilemeyerek bana bakıyordu. Gözlerindeki hüzün beni biraz daha üzerken akmaya devam eden yaşlarıma biraz daha eklenmişti sessiz hıçkırıklarım. Kollarını bana saran adamla istemsizce hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Yılların benden aldıkları gözümün önüne gelirken yıllardır geride bıraktığım her şey için gözyaşı döküyordum sanki. Sakinleşmem için saçlarımı okşayan adamla düştüğüm durumu idrak etmiştim. Usulca ondan uzaklaşırken gözümden akan yaşları siliyordum.

‘’Özür dilerim sadece biraz kötü başladı günüm. Toparlayamadım kendimi.’’

‘’Sorun yok İnci. Kendini daha iyi hissediyor musun?’’

‘’Hiç iyi değilim Onur. Sana yalan söylemeyeceğim. İçeride benden evlenmemi isteyen bir ailem, karşılarında kendisini iyileştirdiğini sana ama geçmişini hatırlatan her şeyde farkında olmadan yıkılan, kendini dünyadan soyutlamaya çalışan, hala o günde takılı kalan bir kız var. Şu yaşıma geldim hala gözyaşlarıma hâkim olmayı öğrenemedim.’’

Yerimden kalkarken çantamdan çıkardığım aynadan dağılan yüzüme bakıyordum. Hafif bir makyajla yüzümü az da olsa toparlamıştım. Beni dikkatle izleyen adama bakarken kafamın içindeki düşünceler beynimi kemiriyordu hiç durmadan.

‘’Onur bu konuşmaları unutabilir miyiz? Beni bu kadar ağlak bir insan olarak tanımanı istemiyorum.’’

Huzursuzca oturduğu yerden kalkan adamla beraber birkaç adım geriye gittim.
‘’Bence sen iyileştin ama içinde bir yerlere yerleşen öfke senin sakin kalmana müsaade etmiyor. Canını acıtan her ne ise onunla yüzleşmeden bu acıdan kurtulacağını pek sanmıyorum. Dediğin gibi olsun, ben unuturum ama sen? Sen kalbinde kalan kıymıkları yok edebilecek misin tek başına?’’

‘’Şimdi içinde bulunduğum durum çokta mantıklı bir an değil. Düşünemiyorum. O yüzden sana yalan söyleyip kendimi üzmek istemiyorum. Belki bir gün konuşuruz. Olur mu?’’

O günün asla gelmeyeceğinden emindim içten içe. Onu geçiştirmek ve bu olanları, boş bulunup söylediğim şeyleri unutmasını diledim. Henüz birkaç saat önce gördüğüm ve doğru dürüst tanımadığım adama her şeyi anlatmama ramak kalmıştı. Neden böyle yaptığıma bir anlam bile yükleyemiyordum.

‘’Çok iyi bir dinleyici ve de sırdaşımdır. Seve seve dinlerim seni.’’
İçeriye doğru yürürken aklıma gelen şeyle Onur’a dönmüştüm.

‘’Senin burada ne işin var Onur?’’

‘’Burası yakın bir arkadaşımın yeri. Bugün Türkiye’ye döndüğümü duyunca kahvaltıya çağırdı. Ben de bir daha fırsat bulamam diye geleyim dedim. İçeri girince bir de baktım sen kötü görünüyorsun hemen yanına geldim.’’

Müdavimi olduğum bu güzel kafenin sahibi Gökçen ile aralarında nasıl bir bağ vardı merak etmiştim.
‘’Gökçen ile nereden tanışıyorsunuz?’’

‘’Asıl sen onu nereden tanıyorsun? Benim çocukluk arkadaşım Gökçen.’’
‘’Ben Türkiye’ye döndüğümden beri çok sık gelirim buraya. Gökçen ile bu sayede tanışmıştık. İyi biri.’’

‘’Öyledir.’’

İçimdeki mahcubiyetle dostane bir şekilde koluna dokundum.
‘’Sana minnet borçluyum. O kadar mahcubum ki sana karşı.’’

‘’İnci konuyu kapatmak isteyen sensin ama durmadan açanda sensin. Hayır, kapatmayacaksak sormak istediğim şeyler var, meraklı bir insanım ben.’’

Dudaklarımdan kopan kahkaha uzun zaman sonra içten bir şekilde güldüğümü hatırlatmıştı bana. Tadını çıkarmaya karar vermiştim tam da bu an. Hayatın tadını yıllar sonra çıkarmaya karar vermek kendim için aldığım bir karar değildi. Ailem içindi. Bunun bilinciyle artık mutlu olmaya çalışacaktım. İçimdeki korkunç tabuların, hırsımın, nefretimin hatta kendimce yaptığım intikam planlarını yok etmek için çabalayacaktım. Biliyordum, asla unutulmayacak şeyler yaşamıştım ama göz ardı etmeyi denemek hep benim yapabileceğim bir şey değilmiş gibi geliyordu bana. Ailemin kırgınlığı, istemeden kendilerini hayatımdan soyutlamış saymaları şimdiye kadar yaşadığım şeyler kadar kırmıştı beni. Farkında olmadan bile isteye herkesi kırmıştım.

‘’Haklısın, haklısın susuyorum. Uzun zaman sonra beni güldüren ilk kişisin. Bir yemeği hak ettin.’’

‘’Ah ne kadar müteşekkir olduğumu tahmin bile edemezsiniz İnci Hanım. Memnuniyetle kabul ederim bu güzel ve nazik teklifinizi.’’

‘’Çok mutlu olurum. Neyse müsaadeni istiyorum ailem bekliyor malum. Görüşürüz.’’

‘’Hoşça kal İnci.’’
Yüzümdeki gülümseme iyice yüzüme yayılırken masaya doğru yürümeye başladım. Kafamın içindeki sesler yok olmuş gibi hissetmiştim bir anda. Nefesim düzene girmiş titremem durmuştu. Onur birkaç saattir tanıdığım birisi olmasına rağmen bana iyi geliyordu. Ona karşı içimde çok sakin bir güven vardı. Yıllarca içimde kopan fırtınaları anlatabileceğim iyi bir dostmuş gibi hissediyordum. Bugün onun sayesinde içtenlikle gülmüş, ailem sayesinde de bazı şeyleri göz ardı etmeye karar vermiştim. Akışına bırakacaktım bir şeyleri, bırakmalıydım. Artık kendimi yormak hayatımı katlanılmaz kılıyordu.

‘’Alya ya patatesin hepsini bitirmişsin.’’
Sandalyeme otururken yarım bıraktığım kahvaltımı yapmaya başlamıştım.

‘’Abla ya bakma öyle, buranın patatesleri gerçekten çok güzel oluyor dayanamadım. Ama üzülme tekrar istedim gelir birazdan.’’
‘’Aferin olası bir patates savaşını önlemişsin’’

‘’Saçlarımı seviyorum senin aksine.’’
İçimde fırtınalar yarattığından haberi olmadan kurduğu cümle bedenimi titretmişti. Gözlerim yine dolarken ağlamamak için büyük çaba sarf ediyordum. Kalbim bugün döktüğüm gözyaşlarına isyan ediyor artık. Kendime hâkim olmak gittikçe zorlaşıyordu. Bu ben miydim böyle? Nasıl oluyordu da tam her şeyi aştım derken en başa geri dönüyordum?

‘’Kızım iyi misin?’’
Babamın sesiyle kendime gelirken zoraki gülümsemeye çalıştım. Gözlerindeki şüphe dolu bakışlar üstümde geziniyor, söylemek istediği şeyleri yutuyordu. Benim aksime simsiyah olan gözleri apansız korkuyla karışık bir öfkeye yer veriyordu.

‘’İyiyim baba. Bugün oldukça yoğun bir gün olacak benim için onu düşünüyordum. Ee sen anlat şirket nasıl gidiyor, hala batırmamışsın?’’

Attığı gür kahkaha ortamı keyiflendirirken az önce öyle bakan o değilmiş gibi konuşmaya başladı.

‘’Hadi oradan, yıllarımı verdim ben işime iki ihale kaybettim diye şirketi mi batıracağım? Şirket demişken seninle iş hakkında konuşmak isti…’’
‘’Aman Aslan ayda yılda bir kızımı görüyorum ondada araya iş koyuyorsun. Akşam evde zaten konuşursun bol bol.’’

Annemin sitemli sesiyle babamla kahkaha atmıştık. Yanında oturan annemin yanağını öpen babam, karısının sahte sitemini seve seve yok ederken yeni açılan sohbetlere doğru savrulmuştuk…
*******
.
.


Loading...
0%