Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Sarmaşık-1/4

@emekli_pilot

‘’Hoşça kal İnci.’’

Kadının arkasından baka kalmıştı Onur. İçinde anlam veremediği duygular tekrar gün yüzüne çıkarken ilerideki masada ailesiyle gülüşen kızı izledi. Sanki az önce ağlamaktan mahvolan kendisi değilmiş gibi
duruyordu. Elleri cebinde öylece izledi, izledi. Hayatının bir dönemi geçti gözünün önünden. Gözleri dolmuştu. Saklamak için çaba bile sarf etmedi.

‘’Onur, iyi misin?’’ arkadaşının sorusuyla kendisini toparlayan adam hüzünle tebessüm etti.

‘’Hiç bu kadar iyi olmamıştım.’’ Derin derin nefesler alıyordu. Hiç iyi değildi. Birinin iyi olmadığını bilmesine gerekte yoktu zaten.

‘’Hadi bir şeyler yiyelim, eve geçmem lazım.’’
Arkadaşının ani değişimlerine alışkındı genç adam, üstelemedi. Yakınlarındaki pencere kenarı masaya hazırlatmıştı kahvaltıyı. Bir kuş sütü eksikti tabiri bu masa içindi sanki.

‘’Döktürtmüşsün yine. Ne gerek vardı bu kadar zahmete.’’

‘Her zaman mı geliyorsun sanki? Allah bilir bir daha ne zaman gelirsin!’’

‘’Sen de haklısın valla ne diyeyim şimdi. İşler bu ay çok sıkıntılı. Bir de üstüne evlilik muhabbeti çıktı. Ne yapacağım hiç bilmiyorum.’’
Çayını iştahsızca içen adam akşam ne yapacağını hâlâ bilemiyordu.

‘’Düşünme bu kadar, belki ilk görüşte aşk olur. Bilemezsin.’’

‘’Ya da ilk görüşten sonra bütün hayatım cehennem olur.’’
Aklına gelen şeyle bardağını masaya koydu Gökçen.

‘’Laf arasında sormayı unuttum. Sen bu soğuk nevaleyi nereden tanıyorsun? Bir elin ayağın boşaldı kızı görünce?’’
Onur tebessümle yüzüne baktı Gökçen’in. Niye güldüğünü o da bilmiyordu. Sadece ona dair bir şey duymak bile tebessüm etmesine yetiyordu.

‘’Üniversiteden tanıyorum. Bugünde kapı komşusu olduğumuzu öğrendik. Kıza niye soğuk nevale diyorsun oğlum?’’

‘’İlk tanıştığımız zaman acayip soğuk birisiydi. Sık sık gelip gidiyordu buraya. Gele gide arkadaş olduk. Samimiyiz de aslında. Bir kere kriz geçirdiğine şahit olmuştum burada ama direkt beni bulmuştu gözleri, ben ilgilenmiştim. Şimdi bir kere bile gözü beni görmedi Onur. Hayırdır kız sana aşık falan mı oldu acaba?’’
İçtiği çay boğazında kalmış birkaç saniye kendisine gelememişti. Gökçen alttan alttan gülüyordu arkadaşının haline. Onun mutlu olmasını çok istiyordu. Yıllardır, arkadaşının peşinden koştuğu çocukluk aşkını artık bulacağını düşünmüyordu. Bulsa bile belki de her şey çok geçti. Ya kız evlenmişse o zaman nasıl toparlanırdı? Düşüncelerinden Onur’un sözleriyle sıyrıldı.

‘’Saçmalama Gökçen. Kız bir saat bile tanımadığı birine nasıl aşık olsun?’’

‘’Okuldan tanıyorum dedin?’’
Stres sarmıştı yine tüm bedenini. Sakince konuşmak istiyordu ama sakin kalmak çok zor geliyormuş gibi hissediyordu. Kestirip attı.

‘’Birkaç kere konuşmuşluğumuz var o kadar.’’
Gökçen üstelemedi. Arkadaşının bozulan moralini daha fazla bozarsa tartışacaklarını biliyordu. Sonrasında geçen yıllardan ardı ardına açılan sohbetlerle kahvaltılarını etmişlerdi.
Herkes için yıllar önce ağlarını ören kader, yavaş yavaş ağını atmaya başlamıştı. Yıllar içinde olgunlaşan hayatın manasını tam anlamıyla öğrenen gençler henüz hiçbir şeyin farkında değillerdi ama birbirlerini daha bulmadan hazırlanmışlardı hayatlarına.

Kader böyleydi ya; balığın gönlü çöle vurulmuştu ama çöl, zaten kavrulmuştu.

**********
Akşam olmuş Gökmen ve Kıran ailesi gerginlikle neler olacağını düşünüyordu. Gökmen ailesi eve varmak üzereyken İnci’nin evindeki gerginlik daha da tırmanmıştı. Giydiği elbisesinin üstüne meyve suyu döken kız değiştirmek zorunda kalınca yukarıya çıkmış kardeşinin elbise dolabının önünde öylece bekliyordu.

‘’Alya, kızım seninle neden zevklerimiz bu kadar ayrı? Ne giyeceğim ben şimdi? Eve gidip gelmem bir saati bulur.’’

‘’Abla elbiselerim iyi işte, bak şu kırmızı çok güzel.’’

Kardeşine ters ters bakan İnci kırmızı elbiseye kötü bir şeymiş gibi baktı. Sırtı açık, oldukça yoğun dekoltesi olan elbise pekte iyi bir mesaj vermezdi gelen aileye. Zaten İnci de böyle bir kıyafet giyemezdi. Oldu olası nefret ederdi böyle fazla dekolteli elbiselerden. Sıkıntıyla iç geçirmişti İnci. Ne yapabilirdi ki? Annesinin dolabına bakmaya karar verdi. Onunla az da olsa zevkleri uyuşuyordu. Gitmek için tam kalkacakken annesi elinde bembeyaz bir elbiseyle içeriye girmişti.

‘’Anne! Gözlerimin doğru görmediğini söyle bana. Sana giymek için yalvardığım elbiseyi ablama mı veriyorsun?’’
Annesi içten bir kahkaha atmıştı. Sevgiyle kızlarına bakarken gözlerinin dolmasını engelleyememişti.

‘’Bu, benim babanızla ilk karşılaştığım zaman giydiğim elbiseydi. O yüzden alelade bir durum için bu elbiseyi giymeni istemedim Alya. Bugün İnci’m gerçekten o adama bir şeyler hisseder mi bilmiyorum
Kızının gözlerinin içine bakan kadın, kızının kabul etmemesinden korkuyordu nedensizce. İki kızı da şaşkınlıkla ona bakıyordu. Şaşkınlığını ilk kaybeden muzip sesiyle konuşan Alya olmuştu.

‘’Elbise krizimizde çözüldü sonunda.’’

‘’Ne elbisesi?’’ Alya söyleyene dek kızının üstünü fark etmeyen kadın kızının halini yeni fark etmişti.

‘’Ne döküldü üstüne İnci? En sevdiğin elbisendi, inşallah lekesi çıkar.’’
Sıkıntıyla üstüne bakan kız üstüne döktüğü nar suyuyla üzgünce gözlerini kapattı.

‘’Nar suyu döktüm anne. Hiç mi çıkmaz bu leke ya hu? Kaç yılındayız Allah aşkına teknoloji çok gelişti.’’
Hepsi birden kahkaha atmaya başlamışken aşağıdan gelen kapı sesiyle herkes sessizliğe bürünmüştü. Odayı saran gerginlikle herkes birbirine bakmış Mine Hanım kızının eline elbiseyi tutuşturmuştu.

‘’Geldiler, biz aşağı iniyoruz sen de hemen giyin gel. Ayıp olmasın. Ha bu arada ne karar verirsen ver, sen mutlu olduktan sonra biz de mutluyuz.’’
İkili telaşla odadan çıkarken İnci öylece kalmıştı elindeki beyaz elbiseyle. Şimdi korkuyla kaplanan kalbine cevapsız onlarca soru yerleşmişti. Gerçekten o adamla tanışacak mıydı? Kavalyesine olan öfkesi, bir gün onu affedeceğine dair olan, o küçük umudu nereye gitmişti? Hayatına yeniden açacağı sayfa ya felaketi olursa o zaman ne yapacaktı? Ya tanışacağı adam? O nasıl kabul etmişti böyle bir şeyi? Onun istediği gerçek bir evlilikse eğer İnci buna katlanabilir miydi? Neden babası bu konuyu açtığı zaman bu evliliği hep anlaşmalı bir evlilik olarak düşünmüştü ki?

Bu aralar gözünden akan yaşları istemsizce akarken daha fazla düşünmemek için giyinmeye başladı. Üzerindeki krem rengi kalem elbiseyi çıkartıp kirli sepetine atmış yatağın üzerine özenle koyduğu beyaz elbiseyi üzerine giymişti. Elbise o kadar hoşuna gitmişti ki kendisine âşık olmuş gibi süzüyordu. Bembeyaz tül elbise göğsünün üstünden sonra omuzlarına kapar dantelle bezenmiş, omuzlarında bileklerine kadarda tülle sarmıştı. Peri kızından farksızdı İnci. Adı gibi parlıyordu. Gözlerindeki hüzün çiçeklenmişti sanki. Odada oyalandığını fark eden kız yerde duran kuşağı görünce duraksamıştı. Elbisenin mavi kuşağı annesi ona verirken yere düşmüştü. Yerden aldığı kuşağı özenle beline bağlarken son kez aynadaki aksine baktı. Mutlu değildi ama huzursuz da değildi İnci.

Aşağıda hoşuna gitmeyen en ufak şeyde kendine hâkim olup orayı terk edecekti. Kendini tekrar baştan aşağı süzen kız memnuniyetle tebessüm edip odadan çıkmıştı. Yüzüne içindeki huzursuzluğun aksine çok güzel bir gülümseme yayılmıştı. Adımları hızlanmıştı genç kızın. Salona yaklaştıkça artan kahkahalar daha net duyuluyordu artık. Son basamağı inip salona gelmişti. Gözleri etrafa kaydı. Özenle hazırlanmıştı yemek masası. Ailesi gerçek anlamda önemsiyordu bugünü. Salona girer girmez gördüğü kişi ile öylece kalmıştı.

"Onur, senin ne işin var burada? Evde olursun sanıyordum." dedi İnci şaşkınlıkla.
Yüzündeki gülümseme büyürken aklına, Onur'un tanışmalarını istediği kişi olacağı asla gelmemişti. Yanında onun olacağını bilmek nedensizce mutlu etmişti kızı. Adamında kızdan kalır bir yanı yoktu. Şaşkındı ama sabahki huzursuzluğu ve içine çöreklenen bütün kötü düşünceler sanki yok olup gitmişti. Gelen sese dönen yüzler iki gencin arasında gidip geliyordu artık.

‘’Bu akşam seni yalnız bırakmayayım dedim.’’ Onur, ayağa kalkarken. Kahkaha atan kız ayağa kalkan adama doğru yürümüş tokalaşmak için elini uzatmıştı. Adamın elini sıkarken:

"Ben de misafirlerimiz geldi sandım. Kalabalık olmayız diye düşünmüştüm baba."
Diye şakırken salondaki şaşkın yüzlere baktı. Kimse bu ikilinin tanışıyor olabileceğini düşünmüyordu. Şaşkınlıkları yüzünden okunan iki aile, bir yandan mutlu olmuşlardı. En azından anlaşıyorlar diye düşündüler. Fakat Onur onlarla aynı düşüncelere sahip değildi. İnci, henüz evlendirmek istedikleri adamın Onur olduğunu anlamamıştı. Kızın olumsuz davranmasından deli gibi korkuyordu. Neden korku hissettiğini bile bilmezken umutsuzca başını eğdi. Bu sırada İnci gelen diğer misafirlerle hoş geldin demek için onların yanına gitmişti.

"Abla misafirlerimiz geldi zaten, başkasını beklemiyoruz." Kız kardeşinin konuşmasıyla tokalaştığı kadınla öylece kalmıştı. Ağzından sessizce dökülen ‘’ne?’’ tek kelimelik bir isyandı kız için. Titreyen elini çekmek istemişti. Kendisine hâkim olamamaktan deli gibi korkmuştu o an. Dolan gözlerini gizlemek istercesine başını eğdi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Hâlbuki soruyu soran o değil miydi? Toparlanmak zorundaydı İnci. Bir söz vermişti. Kendisine, ama kendisinden önce ailesi için bir söz vermişti. Onları artık üzmek istemiyordu. Oturup Onur ile doğru düzgün konuşmalıydı. Belki o bu evliliğe karşıydı, zorla gelmişti. İçinde verdiği savaşla yanında duran babasıyla yaşıt sert mizaçlı adama döndü. Adamı tanıyormuş gibi hissetmişti İnci. İstemsizce iş kadını maskesine bürünmüştü.

‘’Hoş geldiniz, ben İnci Kıran.’’
Adamın attığı kahkaha ile gerilen kız tek kaşını kaldırmış adama bakıyordu. Uzattığı eli bir anda adam tarafından çekilmiş, sarmalanmıştı. Adam kızına sarılır gibi kıza sarılmış saçlarını okşuyordu.

‘’Aslan bu kız küçükken de böyleydi, şimdi de aynı. Hâlâ öfkesini gözlerinin arkasına gizliyor.’’
Oldukça keyfi yerinde olan adam sarıldığı kızdan ayrılmıştı. Yüzündeki o sert ifade gitmişti yaşlı adamın. Altmışlarının başında görünen adam henüz yakışıklılığından bir şey kaybetmemişti. İnci adamı süzmeyi bırakıp babasına dönmüştü.

‘’Kızım Akif amcanı hatırlamıyor musun? Çok severdin onu küçükken. Bizim yan taraftaki evde oturuyorlardı. Onur ile hep kavga ederdiniz hatta Akif yüzünden. Sen biraz daha küçüktün de belki Onur oğlum hatırlıyordur.’’
Dakikalardır geçmişi düşünen Onur bugün yaşadığı kaçıncı şaşkınlık olduğunu artık sayamıyordu. Ne aklı alıyordu yaşadıklarını, ne de kalbi rahat bırakıyordu onu. Bugün aylardır yaşamadığı stresi birkaç saatte yaşamıştı resmen. Ona seslenen adama döndüğü zaman yüzü düşüncelerle doluydu.

‘’Babam için tartıştığım tek kişi Hilal idi benim İnci değildi ki?’’ kendi kendine konuşuyormuş gibiydi. O küçük kızı anımsadı. Yeşil gözleri o kadar güzeldi ki sırf kızın gözlerine daha çok bakabilmek için hep onunla kavga ederdi. Çünkü küçük kız sinirlenmedikçe onun gözlerine bakmazdı. Hatırladığı küçük kızla tebessüm etmişti. Babasını kıskandığı için değil de Hilal, sadece onunla oynasın diye kavga ederdi. Babası bahaneydi. Bunları anlaması biraz geç olsa da gözlerinin, yıllarca o küçük kızı aradığını asla unutamamıştı.

Gözlerinin kesiştiği İnci ile donup kalmıştı. Kızın rengi yine atmıştı. Kriz geçirecekti. Ailesinden gizlediği bir durum olmasaydı eğer bu sabah ailesinden kaçarcasına ondan yardım istemezdi diye düşündü. Sakin kalmaya çalışarak ayağa kalktı.

‘’Bir ellerimi yıkasam iyi olacak. İnci, bana eşlik eder misin?’’

Ona seslenen adamla yutkunmuştu kız. Konuşsa ağlayacaktı, biliyordu. O yüzden uysalca başını sallayıp eliyle salonun çıkışını gösterdi. İkilinin arasındaki sessiz anlaşma bir şey bilmeyen aileler tarafından lütuf gibi görünmüştü. Yavaşça ilerleyen kızın ardından ilerlemişti genç adam. Ellerini sıkan kızın yanına hızla giden adam:

‘’Sakin ol, ben yanındayım kimse bir şey anlamadı.’’ Dedi.
Adamın kolunu tutan kızın gözünden damlalar ardı ardına düşerken salondan duydukları sesler ile oldukları yerde durmuştu iki genç.

‘’Valla ben Onur’u ilk kez birisine böyle güzel bakarken gördüm. Senin kız da oğlumu seviyor gibi. Bence hayırlı olsun diyelim şimdilik, ne dersin dünür?’’

********

 

 

Loading...
0%