@emineeaknc
|
*Başlamadan önce oy vermeyi ve sonunda da yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın çiçeklerim. Bu benim için çok önemli 😊 Şimdiden çok teşekkür ederim. Nam-ı Değer Mirza Arslan ☘️
*Başladığınız tarihi ve saati yazın bakalım :)
&&&
İlk defa gördüğün bir insan seni tüm iliklerine kadar titretebilir miydi? Ya da onu yıllardır tanıyormuş hissiyatı verdirebilir miydi? Ya da ne bileyim, sanki bugüne kadar nefes almıyormuşsun gibi hissettirebilir miydi?
Tam da böyle hissediyordu şimdi yüreğim...
Babam dahil içeride bulunanların gözlerinin üstümde olduğunu hissediyordum ama bir türlü babama doğru bakamıyordum. Babamın karşısında oturan ve yüzü bana dönük olan genç adamın gözlerinden gözlerimi bir türlü alamıyordum.
Gözleri sanki beni karanlığın en ücra köşesine hapsediyordu ama korkutmuyordu.
Sert mizaca ve geceden bile karanlık gözlere sahipti. Ya da bana öyle geliyordu bilmiyorum. O da bana aynı şekilde bakıyordu ve bu kalbimin deli gibi çarpmasına, daha önce hiç hissetmediğim şeyleri hissetmeme sebep oluyordu. Bu histen hiç hoşlanmamıştım.
Ortamdaki sessizliği bölen babamın sesiydi ''Kızım. Hoş geldin'' diyerek oturduğu yerden kalktı ve yanıma geldi. Babamın sesiyle birlikte gözlerimi sonunda babamın gözleriyle birleştirebilmiştim. Fakat onun hâlâ bana baktığını hissedebiliyordum.
Babam kollarını açınca ben de ona sıkı sıkı sarıldım. Babam sevgisini de ilgisini de göstermekten hiçbir zaman kaçınmazdı tıpkı şu an olduğu gibi.
Babama sarıldığımı gören Elif o genç adamın kucağından inerek paytak adımlarla yanıma geldi ve bana ''Abya'' diyerek ayaklarıma sarıldı. Elimdekileri babama uzattım, eğilerek onu kucağıma aldım ve başının üzerine ufak bir öpücük kondurdum. O ana kadar Elif'in, onun kucağında olduğunu nasıl fark edememiştim hiç bilmiyorum.
Babama ''Babacığım çok özür dilerim gelmeden önce haber vermeliydim. Misafirinin olduğunu bilmiyordum, '' dedim mahcup bir sesle. Babam bana kocaman bir tebessüm etti ve'' Kızım olur mu öyle şey iyi ki de geldin. Hem gel de seni misafirlerimle tanıştırayım'' dedi.
Babamın adımlarını takip ederek tam o genç adamın karşısında durduk. Genç adam da ayağa kalktı. Babam ''Bu beyefendi Mirza ARSLAN. Yanındaki beyde Kerem USLU,'' dedi daha sonra beni göstererek, '' Bu da kızım Zümra,'' dedi. Adının Mirza olduğunu öğrendiğim genç adam hafif bir baş selamı vermekle yetindi. Adını öğrendiğim diğer genç adam Kerem Bey, Mirza Beye nazaran yüzünde hafif ama içten bir tebessümle baş selamı vererek '' Memnun oldum Zümra hanım,'' dedi. Ben de her ikisine de tebessüm ederek, ''Memnun oldum,'' dedim.
O sıra da kucağımda olan Elif, minik elleriyle yüzümü okşayarak dikkatimi çekmeye çalışıyordu.
Merakla Elif'e '' Elif'im bir şey mi istiyorsun?'' dedim. Henüz daha tam olarak konuşamayan Elif, başını hayır anlamında salladı.
Bir şeyler anlatmaya çalıştığı aşikârdı ama ne olduğunu anlayamamıştım.
Kısa bir süre sonra Elif'in parmağıyla bir yeri göstermeye çalıştığını fark ettim. Parmağıyla gösterdiği yeri takip ettim. Gösterdiği şey tam olarak karşımda az önce tanıştığım Mirza ARSLAN dan başkası değildi. Gözlerimiz birbiriyle buluştuğu zaman ne tepki vereceğimi bilemedim.
Elif'in '' Mi, abya mi benim'' demesiyle tekrar Elife döndüm. Aynı şeyi tekrarlayıp durdu, onu anlamakta zorluk çekiyordum.
Elif daha fazla dayanamamış olacak ki kollarını Mirza Beye doğru uzattı. Büyük bir şaşkınlıkla Elif'e bakıyordum. Sanırım en sonunda ne demek istediğini anlamıştım. Mirza Bey onun dilinde 'Mi' oluyordu ve o Mirza beyin onun olduğunu söylüyordu.
Şaşkınlığımı üzerimden atarak Mirza Beye baktım o da bana bakıyordu. Elif ısrarla Mirza Beye gitmek isteyince, Mirza Beyde Elif'i almak için ayağa kalktı kollarını uzattı. Elif hiç düşünmeden kollarını Mirza Bey'in boynuna doladı.
Elifi kucağına alan Mirza Bey, yerine oturdu. Ben de orada daha fazla o şekilde durmak istemediğim için babamın elindeki paketleri aldım ve arka tarafta kalan mutfağa doğru ilerledim.
Çay yapmak için çaydanlığı dolaptan çıkaracağım anda ocağın üzerinde çaydanlığı gördüm anladığım kadarıyla yeni yapılmıştı çünkü henüz altı yanıyordu.
Dolaptan bardakları çıkararak hazırladım ve annemin hazırladığı pastalar dan da tabaklara koydum. Daha sonrasında çayları doldurarak tekrardan babamların yanına doğru ilerledim. Babam öğlenleri eve gelemediği ve tam bir çay tiryakisi olduğu için kendine ofiste ufak bir mutfak yaptırmıştı.
Babamların yanına girdiğimde gözüme ilk çarpan şey Elif ve Mirza Bey olmuştu.
Onları görmemle yüzümde koca bir tebessüm oluşmuştu.
Karşımda belki de bu evrende görüp görebileceğim en güzel manzara vardı sanki...
Babamın bütün ısrarlarına rağmen Elif bir türlü Mirza Beyin kucağından inmiyor ve babama kendi dilinde kızıyordu. Mirza Beyde ''Önemli değil. Bırakın kalsın,'' dedi.
Geldiğimi ilk fark eden o olmuştu fakat bu defa gözleri gözlerimde çok fazla oyalanmamıştı.
Servisi yaptıktan sonra, hepsi teker teker teşekkür etti.
Aslında genelde gelen kişilere bu tarz ikramlarda bulunmazdık sadece çay ya da kahve ikram ederdik ama bu defa gelen kişilerin babam için sıradan kişiler olmadığı çok açıktı.
İkramlıkları dağıttıktan sonra ben de babamın yanında bulunan sandalyeye oturdum. O sırada babam, Mirza ve Kerem Bey konuşmaya başladılar. Büyük bir ihtimalle ben geldiğim için konuşmaları yarıda kalmıştı ve şimdi kaldıkları yerden devam ediyorlardı.
Babam bir ara bana döndü ve '' Kızım, Mirza Bey benim çok eski bir dostumun oğlu, ayrıca ANKA HOLDİNG'İN de sahibi. Kendisi hem beni ziyarete geldi hem de bizim mahallede kendine ev bakıyor,'' dedi. Duyunca çok şaşırdım. Çünkü anladığım kadarıyla çok hatta çok zenginlerdi.
Anka Holding herkes tarafından bilinen hatta ve hatta hemen hemen tüm dünyaya nam salmış bir şirketti. Büyük bir ihtimalle ANKA HOTEL de onlarındı.
Beni şaşırtan asıl şey ise bu kadar zengin olan birinin bizim mahallede kendine ev arıyor oluşuydu.
Merakıma yenilerek ''Lütfen beni yanlış anlamayın Mirza Bey ama benim merak ettiğim bir şey var. Siz gayet varlıklı birisiniz anladığım kadarıyla, bizim mahallede ev bakıyor oluşunuz beni şaşırttı açıkçası,'' dedim fakat söylediklerime şimdiden pişman olmuştum.
Normal şartlarda kimseye asla böyle bir şey sormayacağımı çok iyi biliyordum ama sanırım benim için her şey çok anormaldi. Ne diye hiç tanımadığım bir adamın kim için ya da ne için burada ev baktığıyla ilgileniyordum ki?
Tekrardan konuşmaya başlayarak '' Lütfen kusuruma bakmayın haddimi aştım galiba bir anlık merakıma yenildim,'' dedim mahcup bir ifadeyle.
Mirza Bey gözlerimin içine bakarak '' Sizi anlayabiliyorum, sanırım sizin yerinizde olsam ben de merak ederdim. Ayrıca had aşma gibi bir durum söz konusu değil. Bu durumun size garip geldiğini biliyorum. Ailem çok eskiden, yani daha ben doğmadan önce sizin mahallede oturuyormuş. Çok bahsettiler bana, ben de defalarca mahallenizi ziyarete geldim ve en sonunda buradan kendime bir ev almaya karar verdim,'' dedi.
Bu durum hâlâ bana garip gelse de ''Anlıyorum,'' diyerek konuyu kapattım. O sırada çalan telefonumun sesiyle gözler üzerime döndü.
Arayan Başaktı. Ayağa kalktım, müsaade isteyerek yanlarından biraz uzaklaştım ve telefonu açtım.
Başak '' Alo.. Zümra kardeşim neredesin?.. Biz biraz sonra çıkacağız... Zeynep babanın yanında olduğunu söyledi. Çok geç kalma, biz birazdan arabayla çocukları almaya gideceğiz sen de evde ol, ''dedi.
Hızla telefonumun ekranındaki saate baktım. Saati gördüğüm zaman, yüzümü dışarıdan herhangi birinin bakınca anlayabileceğinden emin olduğum bir endişe bürümüştü.
Zaman nasıl bu kadar hızlı geçmişti? Hiç anlamamıştım. Başak'a'' Ya.. Ben çok özür dilerim saati fark etmemişim,'' dedim panikle.
Başak'' Önemli değil çiçeğim. Zaten dediğim gibi biz daha çocukları alacağız, sen de o zamana kadar gelmiş olursun,'' dedi.
''Başak, kardeşim senden bir şey rica edebilir miyim?'' dedim mahcubiyetle. ''Tabii kardeşim buyur söyle'' dedi Başak.
''Sen bize uğrasan, annem sana bir paket verecek seninle getirsen olur mu? Ben de birazdan çıkarım, yoldayken seni ararım olduğunuz yere gelirim,'' dedim.
'' Tabii Zümra ben hemen gidiyorum... Zeynep arıyor beni, galiba çıkacağız. Şimdilik kapatıyorum ben acele et sen de,'' diyerek telefonu kapattı.
Hızlaanneme mesaj atarak, kısaca bilgilendirdim ve babamların yanına döndüm. Beni görünce her ne konuşuyorlarsa ara verdiler.
Babama ''Baba, benim çıkmam lazım yoksa geç kalacağım. Elifi de alıp gideyim ben'' dedim. Babam sesine yansıyan merakla '' Hayırdır kızım nereye böyle, ne bu telaş?'' dedi. '' Baba, bugün mahallede ders verdiğimiz çocukları camiye götürecektik. Şimdi beni bekliyorlar gitmem lazım. Eve geçince detaylı konuşuruz olur mu baba?'' dedim.
'' İyi madem gidin kızım da kim götürecek sizi?'' dedi babam. ''Hakan götürecek babacığım,'' dedim telaşla. Telaşlanmıştım çünkü gerçekten de geç kalmıştım ve ben geç kalmaktan nefret ederdim.
O sırada Mirza Beyin sesi konuşmalarımızı böldü '' Dilerseniz gideceğiniz yere sizi biz bırakabiliriz,'' dedi samimiyetle. Babamla sadece birkaç saniye göz göze geldik. Daha sonrasında tekrardan yüzümü ona döndüm ve '' Çok teşekkür ederim ama hiç gerek yok. Beni bekliyorlar zaten. Hem siz daha evlere bakacaktınız sanırım, ben yanlış bir günde geldim lütfen kusuruma bakmayın,'' diyerek Mirza Beyin yanına doğru ilerledim ve kucağındaki Elifi almak için ellerimi uzattım.
Fakat Mirza Bey kucağındaki Elifle ayağa kalktı ve bana'' Biz zaten işimizi hallettik, evi de tuttuk. Ahmet amca, sizin de müsaadeniz olursa biz götürelim kızınızı gideceği yere kadar.'' Kısa bir sessizliğin ardından devam etti ''Kız kardeşimde bizimle beraber merak etmeyin az önce mesaj attı arabada bizi bekliyor,'' dedi.
Söylediği şey beni şaşırtmakla beraber mutlu da etti. Nasıl anladı bilmiyorum ama açıkçası onlarla tek başıma arabaya binmek içime hiç sinmezdi.
Babam bir süre düşündükten sonra'' Kızım, madem Mirza Bey öyle söylüyor gidebilirsin. Ara arkadaşlarını haber ver de seni beklemesinler,'' dedi tebessümle.
Gözlerim onun gözleriyle buluştu ve başımı onayladığımı belli edercesine salladım. Mirza Beyden Elifi almak için tekrar ellerimi uzattım fakat bana eliyle yolu gösterip geçmemi bekledi. Ben de yüzümde mahcubiyetle'' Teşekkür ederim,'' dedim ve babamla akşam evde görüşmek üzere vedalaştım. Mirza ve Kerem Beyde babamla el sıkışarak vedalaştılar.
Arabayadoğru ilerlerken kızlara kısaca özet geçip, vardığımda olanları yüz yüzeanlatacağımı söyledim. Çok kısa bir süre sonra onayladıklarını belli eden bir mesaj aldım. Bu mesajdan sonra derin nefes aldım ve ilerlemeye devam ettim.
Onların durmasıyla birlikte arabaya vardığımızı anlamıştım. Araba babamın iş yerinden sadece 5 dakikalık bir uzaklıktaydı. Hangi arabaya bineceğimizi 30'lu yaşlarının başında olduğunu tahmin ettiğim bir adam önümde duran arabanın kapısını açınca anladım. Bu araba sanırım Mercedes'e ait siyah vip bir arabaydı
Mirza Bey kafasıyla binmem için işaret edince arabaya bindim fakat şaşkınlığımı gizlemek için epeyce bir çaba sarf ettim. Çünkü araba oldukça genişti. Tekli olmak üzere birbirine karşılıklı duran toplamda dört koltuk vardı. Belki de daha fazlası hiç bilmiyorum Beni en çok şaşırtan şeyde arabada televizyon ve ufak bir mutfağın olmasıydı. Allah bilir daha benim fark edemediğim ne özellikleri vardı.
Üzerimdeki şaşkınlığı bir kenara bırakıp tekli koltuklardan birine oturdum. Benim ardımdan kucağında kardeşimle birlikte Mirza Bey ve Kerem Bey bindi.
Mirza Bey yanımda bulunan tekli koltuğa, Kerem Beyde onun karşısındaki koltuğa oturdu. Benim karşımdaki koltukta ise Mirza Beyin kardeşi olduğunu tahmin ettiğim bir genç kız oturuyordu. Tahminimce aynı yaşlardaydık.
Genç Kız, Mirza Beyin ona seslenmesiyle kafasını telefonundan kaldırdı. Beni ve Mirza Beyin kucağındaki kardeşimi görünce yüzünü bir şaşkınlık kapladı ama saniyeler sonunda yüzüne samimi olduğunu düşündüğüm bir tebessüm kondurdu.
Bana dönerek ''Merhaba. Ben Eylül. Yanında oturan yakışıklı mı yakışıklı beyefendinin kız kardeşiyim,'' diyerek elini uzattı. ''Merhaba bende Zümra. Tanıştığımıza memnun oldum,'' diyerek ben de onun gibi yüzüme içten bir gülümseme kondurdum ve elimi ona uzattım.
Ben tokalaşacağımızı sanırken Eylül elimi tutu ve beni kendine çekerek içten bir şekilde sarıldı. En başta şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim fakat daha sonra ben de elimi onun sırtına koyarak sarılmasına karşılık verdim.
Birbirimizden ayrıldıktan sonra Mirza Beyin sesini duydum bana'' Gideceğiniz yerin adresini söyler misiniz? Dedi. Onu başımla onayladım ve adresi verdim.
Arabayı kullanan kişiye '' Anlaşıldı mı Alper? dedi. Adının Alper olduğunu öğrendiğim adam ''Anlaşıldı abi'' dedi ve arabayı sürmeye başladı.
Kısa bir sessizliğin ardından Eylül abisine dönerek'' Ağabeyciğim, siz Zümra ile nereden tanışıyorsunuz? Dedi. Ama bir cevap beklemeden, sanki çok ilginç bir şey olmuş, aklına çok ilginç bir şey gelmiş gibi gözleri hızlıca ikimiz arasında mekik dokudu ve'' Yoksa... Aman Allah'ım abi!.. yoksa siz sevgili misiniz?... Ne olur sevgili olduğunuzu söyle,'' dedi.
Ne diyeceğimi bilemez bir halde öylece durdum. Sanki vücudum tüm işlevini kaybetmiş gibiydi. Yüzümün kıpkırmızı olduğuna yemin edebilirdim. Sadece ben değil diğerlerinin de Eylüle şaşkınlıkla baktıklarına adım kadar emindim.
Eylül'ün bir ara gözlerini kardeşime diktiğine şahit oldum hemen ardından az öncekine göre daha yüksek bir desibelde'' Abi!... bu çocuk? Abi yoksa siz gizlice evlendiniz mi? Bu çocuk sizin-'' cümlesini tamamlayamadan Mirza Beyin yüksek hatta epey yüksek çıkan sesi arabada yankılandı.
'' Eylül saçmalama! Söylediklerine dikkat et! Ben senin bu saçmalıklarına alışık olabilirim ama Zümra Hanım değil. Ayıp oluyor,'' dedi. Kerem Bey de Eylüle dönerek '' Sarı kafa ne yaptın ya? Sen bu aralar çok film izliyorsun herhalde. Her düşündüğünü de söylemeyi ver. Bir gün bu dilin bizim başımıza bir iş açacakta ne zaman Allah bilir,'' dedi sitemle.
Eylülün yüzüne belirgin bir mahcubiyet yayıldı. Bir süre hiçbir şey söylemeden sessizce oturdu. Ben ise hâlâ olanların şokundaydım. Kendimi toparlamaya çalışarak, bulduğum ufak bir cesaretle yüzümü Mirza Beye döndüm. Yine ve yeniden göz geldik. Yüzünde fark edilebilir bir öfke vardı.
Kısa bir an sonra arabayı kullanan Alper Bey '' Abi, adres burası,'' dedi.
Arabadan indi ve kapıyı açtı. Eylül bana şaşkın bir ifadeyle bakarak ''Nasıl yani sen şimdi camiye mi gideceksin? '' dedi. Ona içten bir şekilde tebessüm ederek'' Evet. Mahallemizde ders verdiğimiz çocuklar camiyi ziyaret etmeyi çok istediler biz de arkadaşlarımızla onları buraya getirmeye karar verdik. Onlar şimdi gelmişlerdir ben daha fazla bekletmeyeyim... Eğer istersen sen de bize katılabilirsin dedim,'' dedim.
Eylül ne diyeceğini bilemez bir şekilde hem bana hem abisine baktı ondaki kararsızlığı görünce ''Eylül, eğer bir çekincen varsa hiç çekinme lütfen. Üstelik arkadaşlarımda seni görünce çok sevinirler.'' diyerek yüzümü Mirza ve Kerem beye döndüm ve onlara da ''Gelmek ister misiniz bilmiyorum ama dilerseniz siz de bize katılabilirsiniz, erkek öğrencilerimiz ve mahalleden bir erkek arkadaşımızda var,'' dedim.
Bunu beklemedikleri belliydi. Ortamda ki sessizliği bozan bu sefer Kerem Bey oldu ''Aslında bugün için herhangi bir işimiz kalmadı Mirza. Hem bizim içinde değişiklik olur ne dersin gidelim mi?'' dedi.
Mirza Beyin kararsızlığı yüzünden okunuyordu ama Kerem Bey ve Eylülün de gelmek istediği çok açıktı. Sanırım o da bunu anlamış olacak ki '' Tamam o zaman. Zümra Hanımlara biz de katılalım,'' dedi ve ayağa kalkarak arabadan indi. Bizler de arabadan inerek hep birlikte caminin bahçesine doğru yürümeye başladık.
O sırada Mirza Bey'e ''Mirza Bey, Elif'i indirin artık isterseniz uzun zamandır taşıyorsunuz yorulmayın daha fazla. Hem siz onu indirmediğiniz sürece onun inmeye niyeti yok'' dedim. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirerek devam ettim '' Sanırım sizi çok sevdi,'' '' dedim.
Mirza Bey de yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleştirdi ya da bana öyle gelmişti. Sahi gülümsemiş miydi yoksa bir sanrımı görmüştüm?
Çok kısa bir süre sonra Elif'in kulağına bir şeyler söyleyip onu yere bıraktı ve ellerini avcunun arasına aldı. Elif bir diğer elini de bana uzattı, ben de elini tuttuktan sonra yürümeye devam ettik.
Bahçeye girdiğimizde bizi arkadaşlarımla beraber toplamda 13 kişilik bir grup karşıladı.
Bizi gören arkadaşlarımın, resmen ağızlarının açık bir şekilde bize baktıklarını görebiliyordum.
Bana doğru koşan çocukları görünce o andan sıyrıldım ve dizlerimi bükerek onlarla aynı hizaya geldim. Kollarımı açıp bana sarılmaya çalışan miniklerimi sevgiyle tek tek öptüm, başlarını okşadım.
Çocuklar bu dünyanın görünen melekleri gibiydi benim gözümde. Bu dünyaya ışık saçan, ışıkları herkese umut olan birer melek...
Hepsinin yaşı çok küçüktü en büyükleri 10 yaşlarındaydı. Benimle gelen misafirlerimin bizi merakla ve ilgiye izlediğini fark ettim. Yavaşça ayağa kalktım o sıra da Zeynep ve Başak yanımıza geldiler. Aslında içten içe yanımdakilerin kim olduğunu ve birlikte ne işimiz olduğunu merak ettiklerini biliyordum ama sanırım şu an için susup soru sormayı sonraya bırakmayı tercih ettiler.
Hakan da geldikten kısa bir an sonra onları tanıştırmaya başladım ve onlara yanımdaki Mirza Bey'den başlayarak sırayla ''Bu beyefendi Mirza Bey, yanımda ki hanımefendi kız kardeşi Eylül, diğer beyefendi ise Kerem Bey,'' diyerek bu defa arkadaşlarımı tanıtmaya başladım.
Zeynep'ten başlayarak'' Bu grubumuzun delisi aynı zamanda en çılgını Zeynep.'' diyerek tebessüm ettim. Zeynep sahte bir kızgınlıkla yüzüme bakarak '' Aşk olsun be Zümra'' dedi, kısa bir esten sonra kıkırdayarak ''Ama haklısın, birazcık öyle olabilirim,'' dedi onun bu söylemiyle ortamdaki herkesten kısıkta olsa gülme sesleri geldi. Daha sonra Başak'ı göstererek ''Bu Başak, onun da Zeynep'ten aşağı kalır bir yanı yok,'' diyerek bu defa da Hakanı gösterdim ''Bu da Hakan, bizim mahalleden'' diyerek tanıştırma faslını bitirdim.
Yeniden Elif'in elini tutmadan önce çantamdan çıkardığım siyah şalı tebessüm ederek ve izin isteyerek Eylülün başına taktım.
O kadar güzel olmuştu ki zaten güzel olan yüzü şimdi tarifi imkansız bir güzelliğe bürünmüştü.
Eylül'ün başına taktığım şalı gören kız çocukları yanlarında getirmiş oldukları yazmalarını bizlerin yardımıyla taktılar. Bu duruma misafirlerimizin şaşırdığı oldukça belliydi.
Elif'in elini tutarak onları camiye doğru yönlendirdim. Camiye ayakkabılarımızı çıkararak girdik. Çocukların mutluluğu ve hayranlıkları gözlerinden okunuyordu. Daha içeriye adım atar atmaz, çocuklar bizlere soru sormaya başladı. Sabırla hepimiz sorulan soruları yanıtladık.
İmam yanımıza geldi ''selamünaleyküm'' diyerek hepimizi selamladı. Biz de ona karşılık ''Aleykümselam'' dedik. İmamla kısa bir muhabbetten sonra çocuklar, imamı da soru yağmuruna tuttu. İmam bu durumdan hiç şikayet etmedi, aksine onların sorduğu her soruya içtenlikle cevap veriyordu.
İmamı tanıyor oluşumuz bizim için büyük bir şanstı.
Ben bir süre sonra özür dileyerek araya girdim ve ''Çocuklar, hadi namazımızı kılalım. Namaz vakti geçmesin. Erkekler, Hakan abinizle erkeklerin namaz yerine geçin, abdestli olmayanlar abdest alsın. Kızlar, siz de Başak ablanız, Zeynep ablanız ve benimle birlikte gelin. Bugün Eylül ablanız da bize eşlik edecek. Ayrıca abdestli olmayanlarda bize söylesin, birlikte abdest almaya gidelim,'' dedim.
Hepsi onayladıktan sonra erkekler kendi namaz bölümlerine biz kızlarda kendi namaz bölümümüze geçtik...
MİRZA'NIN AĞZINDAN
Bu yaşadıklarım ve hâlâ yaşıyor olduklarım da neyin nesiydi? Gerçekten anlamakta oldukça zorlanıyordum. Bir kızın ardından buraya gelmiş olmam delilikten başka hiçbir şey değildi. Sahi ne işim vardı benim burada? Neden onun tek bir sözüyle buraya gelmeyi kabul etmiştim ki ? Peki pişman mıydım? Asla!
Zümra'nın söylediklerinden sonra hepimiz dağıldık, adının Hakan olduğunu öğrendiğim adamla birlikte önce abdest yerine geldik. Sanırım abdestli olmayan sadece biz değildik. Her ne kadar küçükken, bazen dedemle abdest almış olsam da şu an pekte hatırladığım söylenemezdi. Bu kadar küçük çocuğun hiç kimsenin yardımı olmadan abdest alıyor oluşu beni şaşırtsa da bunu belli etmedim.
Hakan durumu anlamış olacak ki yanımıza gelerek abdest almaya başladı, önce niyet etti. Ben ve Kerem de onun yaptıklarını ve söylediklerini taklit ederek abdest almayı bitirdik. Herkes işini bitirince namaz yerine geçtik.
Kerem ''Abi, ben uzun zamandır hiç namaz kılmadım ki nasıl kılındığını bilmiyorum sen biliyor musun? Gerçi küçükken Hasan dede benle sana kıldırtıyordu ama ben şimdi hiçbir şey hatırlamıyorum,'' dedi.
''Nereden bileyim oğlum ben. Ben de senin gibi en son dedemle namaz kıldım. Onlara bakarak kılarız işte..'' dedim ve sesimi kısarak devam ettim ''Hem ne işimiz var bizim burada lan? ne diye geldik buraya?'' dedim sitemle.
'' Ne bileyim abi ben. Zümra Hanım nazik bir şekilde teklif edince, neden olmasın dedim ben de. Hem ne yalan söyleyeyim abi, bir kez bile olsa gelmek istedim camiye. Tamam. Hasan dede küçükken bizi bir iki kere götürdü ama bu yaşımda da gelmek, görmek istedim. Ayrıca ne var bunda oğlum ya, geldik işte ne güzel. Kırk yılda bir güzel bir şey yapıyoruz'' diyerek diğerleri gibi Hakan'ın yanına doğru ilerledi.
Hakan önümüzde biz de arkasında namaza durduk. Hakan bir nevi bize imamlık yapıyordu. Sanırım bizim bilmediğimizi tahmin etmiş olacak ki bize sesli bir şekilde namaz kıldırdı.
Selam verip namazımızı bitirdikten sonra Hakan dua etmek için ellerini açtı ve sesli bir şekilde dua etmeye başladı.
''Allah'ım biz ellerimizi sana açtık. Sen günahlarımızı bağışla, sen affedicisin affetmeyi seversin bizleri de affettiğin kullarından eyle. Bize de cennettin de bir yer nasip eyle. Bizler belki de dua etmesini bilmiyoruz. Kabul edeceğin duaları gönlümüze ilham et Yarabbi. Amin,'' diyerek avuçlarını yüzüne sürdü. Bizler de onun yaptıklarını yaparak duamızı sonlandırdık.
Herkes kendi arasında sohbetler ediyor, kimisi Hakan'a sorular sorup duruyordu. Kerem onları büyük bir dikkatle dinliyordu.
Nedenini bilmediğim bir şekilde ben o an, orada onların sohbetine katılmak yerine Zümra'nın yanına gitmek, namaz kılışını, dua edişini ya da çocuklarla ilgilenişini görmek istiyordum.
İçimdeki dürtüye engel olamayarak ayağa kalktım ve kızların bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Fakat sanırım onlar namazlarını kılmışlardı ve şu anda caminin içinde dolanıyorlardı. Kız kardeşim Eylül'ü gördüm en başta, çocuklarla olan samimiyeti, onlara gösterdiği ilgi, şefkat öylesine güzel görünüyordu ki...
Kısa bir an sonra Zümra'nın bir köşede, bir bacağında kız kardeşi diğer bacağında başka bir kız çocuğuyla birlikte oturduğunu gördüm. Tam yanlarına doğru ilerleyecekken ne yaptığımın farkına vardım.
Sahiden ne yapıyordum ben böyle? Ben böyle bir insan hiçbir zaman olmamıştım ki şimdi nasıl olurda hayatımda ilk defa gördüğüm bir kızın beni bu denli etkilemesine izin veriyordum. Bunun olmasına izin veremezdim.
Geldiğim yolu geri dönerek erkeklerin bulunduğu yere doğru ilerledim. Göz hizama Kerem'in girmesiyle birlikte ona seslendim '' Kerem!'' sanırım neden bu denli öfkelendiğimi anlayamamıştı. Gerçi ben hiçbir zaman çok sakin bir insan olamamıştım ama, bugün belki de ilk defa uzun bir süre sakin kaldığıma şahit oluyordu.
Ayağa kalkarak hemen yanıma geldi ve ''Hayırdır kardeşim ne bu şiddet bu celal?.. Haa! Gerçi doğru sen bugün sakinlik kotanı yeterince doldurdun. Ne oldu söyle bakalım?'' dedi bezgin bir ifadeyle. Büyük bir of çekerek'' Hadi gidelim artık!'' diyerek cevap vermesini bile beklemeden Hakan'ın yanına doğru ilerlemeye başladım. Kerem'in arkamdan söylendiğini duyuyordum fakat pek de önemsediğim söylenemezdi.
Hakan'a '' Hakan Bey, her şey için çok teşekkür ederiz. Bizim artık gitmemiz gerekiyor'' diyerek elimi uzattım. O da bana aynı şekilde karşılık vererek elini uzattı ve tokalaşarak ''Rica ederim Mirza bey. Tanıştığımıza memnun oldum,'' dedi.
Aslında benimle tanıştığına pek de memnun olduğu söylenemezdi, benden hoşlanmadığını anlamıştım ve sanırım duygularımız karşılıklıydı.
Sebebini anlayamadığım bir şekilde ikimiz de bir birimizi pek sevmemiştik ya da sevememiştik. Kerem'de aynı şekilde teşekkür edip tokalaştıktan sonra Eylül'ü almak için kızların yanına doğru ilerlemeye başladık.
Eylül, Zümra, arkadaşları ve çocuklar birlikte oturuyor ve adının Başak olduğunu hatırladığım kızın anlattıklarını dinliyorlardı. Bizim geldiğimizi gören Zümra ve arkadaşları Eylül ile beraber ayağa kalktılar ve yanımıza doğru geldiler.
Eylül bana ''Ağabeyciğim. Gidiyor musunuz?'' dedi.
''Gidiyor musunuz derken Eylül? Hayırdır sen gelmiyor musun?'' diyerek göz kırptım. Eylül ''Hayır ağabeyciğim ben sizinle gelmiyorum,'' deyince öyle mi? der gibi baktım yüzüne. Eylül telaşla ''Yani ben, Zümra'lar ile kalabilir miyim? Zümra beni akşam yemeğine davet etti. Kızlarda onlara yemeğe gidecekmiş, yemekten sonra dönerim eve olmaz mı?'' dedi.
Kesin bir dille ''Hayır! Kalamazsın Eylül,'' dedim. Oradakilerin şaşkınlıkla birbirlerine baktıklarını net bir şekilde görüyordum. Eylül ''Ya ağabey ne olur. Hem onlarla kalmamda ne gibi bir sakınca olabilir ki?'' dedi üzüntüyle.
Aslında kalmasında herhangi bir sakınca yoktu ama kalmaması benim açımdan çok daha iyiydi. Çünkü bir daha onunla karşılaşmak istediğimden pek emin değildim.
Ona kapılmak, ruhumu ruhuna hapsetmesi istediğim en son şey bile olamazdı. Bu yüzden uzak durmalıydım. Çünkü biliyordum, hissediyordum ona yakın olmak beni ben olmaktan çıkaracaktı. Yıllarca uzak durduğum şeyin kölesi edecekti beni ve ben hislerim de asla yanılmazdım...
''Hayır dedim Eylül! hadi-'' derken sözümü Zümra'nın kesmesiyle gözlerimi onun gözleriyle buluşturdum. ''Mirza Bey, biraz sakin olun lütfen burada bu şekilde sesinizi yükseltmeniz doğru değil. Lütfen buyurun dışarıya çıkalım orada konuşalım. Hem zaten geç oldu, evlerimize gitmemiz daha doğru olacak'' dedi sitemle.
Cevap vermemi beklemeden telefonunu eline alarak bir numarayı tuşladı ve ''Hakan, dönelim artık. Çocukları da alıp gelir misin?'' dedi.
Kısa bir süre sonra telefonu kapattı ve arkadaşlarıyla beraber çocukları yanlarına aldılar. O sırada küçük kız kardeşi gözlerini ovuşturarak ablasının ayaklarına sarıldı. Ablası dizlerinin üzerine çöktü ve onu kucaklayarak taşıdı. Hep beraber dışarıya çıkmaya başladık.
Caminin bahçesine çıktıktan kısa bir süre sonra, Hakan ve diğer çocuklar yanımıza geldi. Zümra aklına bir şey gelmiş gibi boşta olan eliyle hafifçe başına vurdu ve Başağa dönerek ''Başak, ben unutmuşum annemin verdiği kâpta pastalar falan vardı çocuklara dağıtır mısın lütfen'' dedi. Başak onu başıyla onaylayarak Hakan dan arabanın anahtarını alarak yanımızdan ayrıldı. Yaklaşık üç dakika sonra elindeki kapın kapağını açarak çocuklara sırayla pastaları dağıtmaya başladı.
Zümra ''Eylül'ün bizimle gelmesine neden müsaade etmiyorsunuz?'' dedi. Sorunun muhatabının ben olduğunu anlamıştım.
''Zümra Hanım, bence ben içeride söylemem gereken şeyi söyledim. Eylül benimle geliyor o kadar!'' dedim hafif yüksek çıkan sesimle.
Neden bu kadar öfkelendiğimi bilmiyordum. Onun da yavaş yavaş sinirlenmeye başladığını fark ettim bana bakarak ''Öyle mi?'' dedi. Başımı aynen öyle der gibi salladım. O da '' Tamam. Eylül, bugün gelme bizimle o zaman olur mu? Ama en kısa zamanda seni bize bekliyorum. Numaralarımızı verelim birbirimize, haberleşiriz. Bu sefer ağabeyin den değil anne ve babandan alırsın iznini, onların hiçbir sebep yokken hayır diyeceklerini sanmıyorum,'' dedi.
Bunları Eylüle söylüyordu ama benim gözlerime bakıyordu.
Bu sanırım bir meydan okumaydı ve gelecek defa, her ne olursa olsun Eylülle benim iznim olmadan görüşeceklerini haykırıyordu gözleri. Yine ve yeniden cevap vermemi beklemeden Eylül den telefon numarasını istedi ve ben hariç Eylül ve Kereme iyi günler diyerek arkasını döndü.
Şaşkınlığımı belli etmeden, ben de kendi arabama doğru hiçbir şey söylemeden ilerledim.
İşittiğim ayak seslerinden Kerem ve Eylülün de ardımdan geldiğini anladım. Şoförün kapıyı açmasıyla arabaya bindim. Benim ardımdan diğerleri de arabaya bindi. Şoför kapıyı kapatmadan önce ''Ağabey, nereye gidiyoruz?'' diye sordu. Kısa ve net bir şekilde ''Eve,'' dedikten sonra şoför, arabanın kapısını kapatarak kendi yerine doğru ilerledi ve şoför koltuğuna oturarak arabayı çalıştırdı.
Eylül ve Kerem'in gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Fakat cesaret edemedikleri için benimle konuşmuyorlardı ve açıkçası bu durumdan hiçbir şikayetim yoktu.
Arabada koca bir sessizlik, kafamda binlerce düşünceyle bir an önce eve varmayı diliyordum.
&&&
*Bir sonraki bölüm de bizi neler bekliyor dersiniz?🤭
*Acele etmeyin derim 😉
*Çiçeklerim umarım beğenmişsinizdir. Ben yazarken çok keyif aldım umarım sizlerde okurken keyif almışsınızdır 🥰🌸
*Bir dahaki bölüme kadar kendinize çok iyi bakın. En kısa zamanda görüşmek üzere 🥰
|
0% |