10. Bölüm

10. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. ( Sınır 25 oy 25 yorum)

 

 

Canhıraş düşünceler usul usul zihinleri esir alıyordu. Birbirine ezelden meftun olmuş kalpler şimdi birbirine hasret kalmış iki yaralı yürekti.

 

Suna usul usul saçlarını tararken ela gözleri aynada yansıması gözüken adamın çehresinde dolaşıyordu. Dudaklarının üzerine yerleşen ölü bir tebessümle izliyordu hasret kaldığı sevdiğini.

 

Devran üzerine giydiği yeleğin son düğmesini de ilikleyip başını kaldırdı. Kara gözleri bir çift ela gözle karşı karşıya gelince usulca yutkundu. Omuzlarını süsleyen soluk sarı saçları, sarı elbisesi ile uyum içindeydi.

 

Zihnine gece ona sarılışı dolarken kara gözlerini genç kızdan ayırıp yatağın üzerine bıraktığı kabanını üzerine giyindi.

 

Sanki yeminliymişler gibi ağızlarından tek bir kelam dökülmüyordu.

 

Suna yavaşça oturduğu yerden kalkıp titrek bir nefes aldı. Bugün bedenini düne göre daha yorgun hissediyordu, oysaki acıyan boğazı iyileşmişti lakin hala bedeni üşüyor, adım atmaya takati kendinde bulamıyordu genç kız.

 

Dönen başına ve bulanan midesine rağmen usul adımlarla ilerleyerek kapıya ilerledi. Yerin ayaklarının altından kayıp gittiğini hissediyordu genç kız.

 

Odadan çıkıp merdivenleri usul usul inerken duyuduğu adım sesleriyle genç adamın arkasından geldiğini anlamıştı. Devran çattığı kaşlarıyla sendeleyerek yürüyen genç kıza bakıyordu, sanki attığı her adımda düşecekmiş gibi yürüyordu.

 

Suna salona doğru ilerleyeceği esnada Devran onu kolundan tutarak kendisine doğru çevirdi. Suna savrulan saçlarıyla genç adama doğru dönerken bir kaç saç tutamı genç adamın sakallarında asılı kalmıştı.

 

Devran, sakallarında asılı kalan saç tutamlarını buz tutmuş parmak uçlarıyla ayırıp tek kaşını kaldırıp hafifçe kaşlarını çatarak genç kızın solgun yüzüne baktı.

 

“İyi misin sen.?” Diye sordu genç adam sert sesiyle. Ağır ağır başını sallayarak genç adamı onaylasada kendisini hiç iyi hissetmiyordu.

 

“İyiyim.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. salona doğru ilerleyeceği esnada dönen başıyla dengesini kuramayıp düşeceği esnada Devran sıkıca genç kızı kollarında yakalayıp kendisine doğru çekti. Genç kızın başı Devran’ın sert göğsüne çarpmasıyla dudaklarının arasında acı dolu bir nide dökülmüştü.

 

“İyi falan değilsin, yüzün bembeyaz olmuş.” Suna hala onun için endişelenen adama tebessüm ederek baktı. Elini genç adamın göğsüne yaslayıp yavaşça onu kendinden uzaklaştırdı.

“İyiyim, sadece başım döndü.” Genç adamı arkasında bırakıp masada her zaman oturduğu yere oturdu. Kısık sesiyle herkese günaydın deyip titreyen ellerini dizlerinin üzerine bıraktı. Sabah uyandığından beri anlam veremediği bir şekilde elleri titriyordu genç kızın, bu genç kızı içten içte korkutmaya başlıyordu.

 

Herkesin yerine oturmasıyla Rüveyda elindeki demlikle herkesin bardağını doldurdu yavaş yavaş. Adımları Cüneyd’in yanında durduğunda hafifçe eğilerek çay bardağını doldurmak istediğinde genç adamın başını çevirmesiyle saçları genç adamın yüzüne çarpmıştı.

 

Cüneyd ilk kez bu kadar yakından aldığı kokuyla titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine. Kalbi yaralı bir kuşun son çırpınışları gibi atmaya başlarken kahverengi gözlerini yavaşça kendisinden uzaklaşan genç kızdan ayıramıyordu. Dudaklarının üzerine yerleşen silik tebessüme mani olamıyordu.

 

Suna titreyen elini usulca kaldırıp tabağının kenarındaki çatalını eline alarak yemeğini yemeye başladığında üzerinde dolaşan bakışları hissediyordu. Başını yavaşça çevirip tek kaşını kaldırarak yan tarafındaki adama baktı. Devran kara gözlerini genç kızdan ayırıp yemeğini yemeye devam ederken içinde anlam veremediği bir huzursuzluk geziyordu.

 

“Ekmek bitmiş masada, Rüveyda.” Azize hanım gür sesiyle evin içinde bağırdığında genç kız yüzünü buruşturmak istesede kendisini tutmuştu. Oturduğu yerden yavaşça kalkıp narin sesiyle konuştu.

 

“Ben getiririm.” Bir anda kalktığı için gözlerinin önü kararsada yavaş adımlarla mutfağa ilerlerken Rüveyda’nın mutfaktan çıktığını gördü. Genç kız merakla Sunaya bakarken Suna ona sıcak bir tebessümle baktı. “Masada ekmek bitmiş ondan çağırdı.” Rüveyda başını olumlu anlamda sallayıp kesilmiş ekmekleri sepete koyup genç kıza vermek için ilerlerken Suna’da onu takip ediyordu.

 

Bulanan midesi ve dönen başı genç kızın gözlerini sıkıca kapatıp acmasını sağlarken yürüyecek takati kendinde bulamıyordu.

 

“Suna kızım iyi misin sen.?” Suna ona seslenen kadını duyuyor lakin cevap verecek gücü kendinde bulamıyordu. Başını usulca olumlu anlamda sallayıp bir adım atacağı esnada burnundan akan sıcak şeyle titreyen adımları durmuştu. Titreyen bacakları onu daha fazla taşamayıp olduğu yere yığılmasını sağlarken başını düşmenin etkisiyle yere çarpmıştı.

 

Hatice hanım korkuyla bağırıp genç kıza doğru koştu telaş dolu adımlarla. Genç kızın yanına çömelip korkarak genç kıza dokundu. Burnundan akan kan genç kızın yanağından süzülürken yaşlı kadın korkuyla bağırdı.

 

“Devran beyim yetişin.” Rüveyda korkuyla annesinin arkasında olanları izlerken kalbi korkuyla çarpıyordu.

 

Devran duyduğu feryat sesiyle oturduğu yerden hızla kalkıp korkuyla çarpan yüreğiyle mutfağa doğru koşarken masada oturan diğer herkeste onu takip etmişti. Adımları kısa sürede mutfağın önünde durduğunda kara gözleri yerde yatan yürek yarasını görmesiyle nefessiz kaldığını hissetti. Sanki bir el boğazına yapışmış onu öldürmeye ant içmişti.

Korku dolu adımları genç kızın yanında dururken hızla yere çömelip genç kızın başını dizlerine yasladı.

 

“Ne oldu, ne oldu ona Hatice abla?” korku dolu gözlerle yaşlı kadına bakarken yaşlı kadın bilmiyorum dercesine başını salladı.

 

“Bilmiyorum oğlum bir anda düşüverdi.”Devran hızla genç kızı kucağına alıp çömeldiği yerden kalkarken keskin gözleri Cüneyd’i buldu.

 

“Arabayı çalıştır hemen.” Cüneyd hızla başını sallayıp evden çıkıp arabayı çalıştırırken Devran kucağında baygın yatan karısıyla evden çıkıp arabaya bindi. Genç kızın başını dizlerine yaslayıp titreyen elleriyle yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru çekti.

 

“Çabuk sür şu arabayı.” Cüneyd hızla arabayı sürerken . Devran kalbindeki daha evvel tatmadığı acıyı tatıyordu. Buz tutmuş parmak uçlarıyla genç kızın yüzündeki kanı sildi usulca.

 

Kara gözleri genç kızın solgun yüzünde dolaşıyordu ağır ağır. Uzun sarı kirpikleri ela gözlerinin üzerini bir çarşaf gibi örtmüş, kendisini karanlığa bırakmıştı. Genç adam kalbine peydah olan duyguyla savaşırken kalbinin acı içinde kıvradığını hissediyordu.

 

Araba dakikarlar sonra hastanenin önünde durduğunda Devran hızla arabadan inip genç kızı kollarına aldı. Sert adımlarıyla hastanenin içine doğru ilerlerken gür sesiyle bağırdı.

 

“Yardım edin.” Sesini duyan görevliler ona doğru sedye ile koşarken genç adam kollarında baygın yatan genç kıza baktı. Başı geriye doğru düşmüş, sarı saçları fütursuzca savruluyordu.

 

“Neyi var.?” Genç adam yanında işittiği sesle bakışlarını genç kızdan ayırıp kısa bir bakış attı ona soru soran doktora. Başını olumsuz anlamda sallayıp kolları arasındaki karısını sedyeye bıraktı.

 

“Bilmiyorum bir anda bayıldı.” Doktor başını sallayıp genç kız muayene etmek için boş bir odaya götürürken Devran kara gözleriyle arkasından baktı. Titreyen ellerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı.

 

“Korkma, iyi olacak o. “Devran yan tarafında duyduğu sesle bakışlarını kısa biran oraya çevirip genç kızın götürdüldüğü odanın önündeki bekleme yerlerine oturdu.

 

Sağ dizini sabırsızca sallarken zaman onun için geçmek bilmiyordu. Kolundaki siyah kayışlı saate baktı dakikalar sonra yeniden. İki saat geçmişti o odaya gireli lakin kimse çıkıp bir şey söylemiyordu. Sabırsızca yerinden kalkıp, sakallarını sıvazladı.

 

“Neden kimse bir şey söylemiyor, saatler oldu.” sırtını duvara yaslayıp gözlerini sıkıca kapattı. Ona bir şey olacak olması aklının başından gitmesine sebep oluyordu,kalbi ona kırgın olasa da.

 

Dakikalar sonra odanın kapısı açıldığında Devran hızla sırtını yaslandığı yerden ayırıp korku dolu gözlerini doktora çevirdi.

 

“Nesi var, iyi mi o.?” Peş peşe sıraladığı sorularla doktor ellerini ceplerini koyup derin bir nefes aldı.

 

“Hasta zehirlenmiş.” Doktorun söylediği sözlerle genç adam tek kaşını kaldırarak ona baktı. Kalbi korkuyla atarken, soluksuz kaldığını hissediyordu.

 

“Nasıl.?” Diye sordu sert sesiyle.

 

“Kanında ağır bir zehire rastladık, ve müdahale etmek için oldukça geç kalınmış.” Doktor gözlerini karşısında ona delice bakan adamdan kaçırıp korkuyla yutkundu. “zehirin etkisiyle hastanın felç kalma ihtimali var.” Devran duyduklarıyla çattığı kaşlarıyla karşısındaki doktora bakarken hızla doktora doğru bir adım atıp sert sesiyle bağırdı.

 

“Ne diyorsun lan sen, ne zehiri ne felçi.” Cüneyd öfkeyle bağıran abisini kolundan sıkıca tutarken doktor geriye doğru bir adım attı.

 

“Abi sakin ol.” Devran kendisini kardeşinin kolundan kurtarmaya çalışırken Cüneyd sıkıca abisini tutuyordu.

 

“Hastayı zehirlemişler, verilen zehir oldukça ağır. Hasta felç kalabilir. Şuan tek yapabileceğimiz şey uyanmasını beklemek, uyandığında her şeyi anlayacağız.” doktor arkasını dönüp giderken Devran öfkeyle kardeşinin elinden kurtulup kenardaki oturma yerine tekme attı.

 

“Karımı zehirlemişler lan. Gözümün içine baka baka karımı zehirlediler benim ruhum bile duymadı.” içinde bastıramadığı bir öfke gün yüzüne çıkıyordu. Onu koruyamamış olmanın acısı dört bir yanını sarıyordu usul usul.

 

Yumruk yaptığı elini öfkeyle duvara vururken koluna dokunmak isteyen kardeşinin elini geriye doğru savurup öfkeyle ona baktı.

 

“Bana bunu yapanı bulacaksın Cüneyd.” Genç adam başını ağır ağır sallayıp abisini onaylarken duyduklarıyla en az abisi kadar o da şaşkındı.

 

“Bulacağım lakin şimdi sakin ol, O uyandığında seni yanında görmek isteyecek lütfen sakin ol.”Devran derin bir nefes alarak başını olumlu anlamda salladı. Kardeşi haklıydı, genç kızın uyandığında yanında onu görmek isteyeceğini biliyordu.

 

“Tamam bırak kolumu sakinim, ben içeriye gireceğim.” Cüneyd abisini başını olumlu anlamda sallayıp onaylarken abisi çoktan içeriye girmişti. Kendisini kenardaki oturma yerine yorgun bir şekilde bırakıp öne doğru eğilerek dirseklerini dizlerine yasladı.

 

Devran odaya girip kapıyı ardından yavaşça kapattığında gözleri yataka solgun yüzü ile yatan genç kıza değdi. Ağır adımlarla yanına yaklaşıp yatağın kenarındaki boş koltuğa oturdu.

Kara gözleri genç kızın yastığın üzerine dağılan sarı saçlarında dolaşırken sert bir şekilde yutkundu. Elini çekingen bir şekilde uzatıp genç kızın saçlarına dokundu ağır bir şekilde, yıllar sonra bu saçlara dokunmak kalbinde görünmez bir kuyu açmıştı.

 

“Sana bunu yapanlar bunun bedelini ödeyecek.” Parmak uçları usul usul genç kızın saçlarında dolaşırken kalbi yıllar sonra ılık bir matemle atıyordu. “Canını yakanların canını yakmadan bana rahat yok.” Elini usulca genç kızın elinin üzerine koyup alnını elinin üzerine yasladı.

 

 

######

 

Genç adam önünde duran gölgeyle başını yorgun bir şekilde kaldırıp karşısındaki genç kıza baktı. Kaşları hafifçe çatılırken tek kaşını kaldırıp sert sesiyle fısıldadı.

 

“Rüveyda.” Genç kız çekingen bir şekilde karşısındaki adama bakarken önünde birleştirdiği ellerini çözüp elindeki poşeti Cüneyd’e uzattı. Genç adam elini yavaşça kaldırıp genç kızın elindeki poşeti alırken kahverengi gözleri genç kızın yününde dolaşıyordu. Sıcak parmakları genç kızın soğuk parmaklarına değdiğinde gözlerini oraya indirdi.

 

Kalbi ahenkle atarken ciğerlerine titrek bir soluk doldurarak poşeti genç kızın elinden aldı. Rüveyda usulca yutkunup geriye doğru bir adım attı. Üşüyen parmaklarını hırkasının cebine sokup küçük defterini ve kalemini oradan çıkardı. Israrla ona bakan adam açıklama yapmak için kalemi defterin üzerine gezdirip çekingen bir edeyla defteri genç adama doğru çevirdi.

 

'Ben size yemek getirdim, birde Suna hanımı merak ettim.’ Cüneyd genç kızın yazdıklarını okuyabilmek için bileğinden tutup elini hafifçe kaldırdı. Genç kız şaşkın gözlerle bileğindeki ele bakarken kalbi küçük bir serçe gibi atıyordu.

 

Cüneyd elini genç kızın içine bileğinden çekip başını yavaşça salladı. Eliyle yan tarafındaki boşluğu gösterip oturmasını istedi genç kızın.

 

“Otur böyle. Birisi yengemi bile isteye zehirlemiş.” Rüveyda şaşkınlıkla araladığı gözleriyle genç adam bakarken içerde yatan genç kız için üzülmüştü. Yıllar sonra ilk kez kendisini hor görüp ezmeyen biriyle tanışmış, arkadaş olmuştu. Suna o konağın gelini olsada onlara karşı hiç öyle davranmıyordu, sanki birbirlerini yıllardır tanıyormuş gibi sıcakkanlılık gösteriyordu genç kız.

 

Rüveyda üzgün bir şekilde genç adamın yanındaki boşluğa oturup ondan biraz uzaklaşarak koltuğun uç kısmına yaklaştı. Cüneyd genç kızın bu hareketini tek kaşını kaldırıp izlerken, Rüveyda’nın ondan çekindiğini bir kez daha anlamıştı.

 

Genç adam elindeki poşeti kenara bırakıp başını geriye doğru yasladı. Bakışları kenardaki cama değerken havanın yavaşça karardığını fark etmişti. Saatlerdir yengesinin uyanmasını bekliyorlardı lakin genç kız sanki bu hayata küsmüş gibi kapattığı ela gözlerini açmıyordu. Abisi biran bile onun yanından ayrılmazken genç adamda abisinin yanından ayrılmıyordu.

 

“Hasan kahya seni eve bıraksın istersen, akşam oluyor.” Geriye yasladığı başını yavaşça yanında sessizce oturan genç kıza çevirdi Cüneyd. Kahverengi saçları omuzlarını süslerken küçük burnunun üzeri soğuktan kızarmıştı. Rüveyda kuruyan dudaklarını usulca diliyle ıslatıp başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Gitmek istemiyor musun.?” Diye sordu genç adam tek kaşını kaldırarak. Rüveyda başını öne eğerek usulca salladı. Üşüyen parmaklarını birbirine dolayıp dizlerinin üzerine koydu. İçinde bir ses burada kalmasını söylüyordu. Genç kızın uyandığını görmeden eve gitmek istemiyordu.

 

“Neden.?” Cüneyd’in sorusuyla Rüveyda başını kaldırıp kahverengi gözlerini genç adamın kahverengi gözlerine çevirdi. “Annen merak etmesin sonra.” genç kız buraya gelirken annesine genç kızı görmeden gelmeyeceğini söylemişti, bunun vermiş olduğu rahatlıkla başını usulca olumsuz anlamda salladı.

 

Dizlerini üzerindeki defteri eline alıp üşüyen parmaklarıyla kalemi tutup yazı yazarken genç adam onun yazı yazışını izliyordu. Belkide hayatında gördüğü en güzel yazıydı genç kızın yazısı.

 

Rüveyda defteri Cüneyd’e doğru çevirip okumasını bekledi bir kaç saniye. Defteri indireceği esnada genç adam daldığı düşüncelerden son anda sıyrılıp genç kızın bileğinden yakalayıp elini indirmesine mani oldu.

 

“Dur okumadım daha.” Rüveyda kızaran yanaklarını saklamak istercesine başını öne eğerken Cüneyd ısrarla elini genç kızın bileğinden çekmiyordu.

 

'Suna’yı merak ediyorum, o uyanmadan gitmek istemiyorum.’ Rüveyda ağrıyan kolunu indirip hafifçe çattığı kaşlarıyla genç adam baktı. Bir yazıyı okumak bu kadar uzun sürmemeli. Cüneyd kendisine çatık kaşlarla bakan genç kıza dudaklarının üzerine kondurduğu hafif tebessümle bakıp bedenini hafifçe ona yaklaştırdı.

 

“Ne oldu.?” Keyifli sesi genç kızın kaşlarının biraz daha çatılmasına sebep olurken başını başka yöne çevirip genç adamı cevapsız bıraktı. “Sinirlendin mi sen.?” Rüveyda başını genç adam çevirip yavaşça olumsuz anlamda salladı. Üzerine gelen adamı fark ettiğinde uzun kirpiklerini hızlı kapatıp açtı.

 

“Neden kaşlarını çattın o zaman.?” Rüveyda elini genç adamın göğsüne koyup onu hafifçe geriye ittiğinde, Cüneyd göğsündeki küçük elde takılı kalmıştı kahverengi gözleri.

 

Genç kız dizlerinin üzerindeki defter hızla bir şeyler yazıp defteri genç adam çevirdi. Cüneyd sert bir şekilde yutkunarak bakışlarını deftere çevirdi.

 

‘Niye yasak mı kaşlarımı çatmam, hem siz neden benim üzerime geliyorsunuz.?’ Genç adam okuduğu kelamlarla kıvrılan dudaklarına mani olamazken başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Yo yasak değil istediğin kadar çata bilirsin kaşlarını, diğer soruya gelecek olursak.” Gözleri ona merakla bakan genç kızın kahverengi gözlerinde dolaşırken usulca yutkundu. “ Nedenini bilmiyorum lakin bu aralar beni sana iten bir şeyler var.”

 

Genç kız kaşlarını çatıp anlamayan gözlerle genç adam baktı. Kalbi daha önce bilmediği bir korkuyla baş başa kalmışken titreyen elleri ona eşlik ediyordu. Başını hızla önüne çevirip sessizliğinin içinde boğulmaya devam etti.

 

Titreyen ellerini dizlerinin üzerine bırakıp usulca yutkundu. Üzerinde dolaşan bakışları hissediyordu lakin dönüp bakmaya cesareti yoktu. Geçen dakikalar gözlerinin yorgunlukla kapanmasını sağlarken başını hafifçe geriye doğru yasladı.

 

Üşüyen bedenine kollarını sarıp etraftaki seslere kulaklarını tıkadı. Genç adam yanında uyuyan genç kıza bakıp titrek bir nefes doldurdu ciğerlerine, başını duvara yaslayıp kendine engel olamayarak dakikalarca uyuyan genç kızı izledi.

 

Üzerindeki kabanı çıkarıp yavaşça genç kızın üzerine örttü. Rüveyda sanki aradığı sıcaklığı bulmuş gibi dudaklarının üzerine silik bir gülüş yerleştirip başını genç adamın tarafında çevirdi. Cüneyd kollarını göğüs hizasında bağlayıp başını duvara yasladı.

 

Kahverengi gözleri genç kızın yüzüne dökülen kahverengi saçlarında dolaşırken usulca yutkundu. Başını cama çevireceği esnada Rüveyda’nın başı genç adamın omzuna düşmüştü. Cüneyd şaşkınlıkla gözlerini aralarken usulca yutkunup burnuna dolan kokuyu usulca ciğerlerine hapsetti.

 

 

#######

 

 

Ay yavaş yavaş sinesine çekilip yerini güneşe bırakıyordu. Genç kız kirpiklerini usulca birbirinden ayırıp gözlerini açmaya çalıştığında boğazında hissettiği kurulukla yavaşça yutkundu.

 

Ela gözlerini aralayıp etrafa bakarken elinin üzerinde hissettiği ağırlıkla bakışlarını oraya düşürdü. Alınını eline yaslamış uyuyan genç adam kaşlarının hafifçe çatılmasını sağlarken bakışları odanın içerisinde dolaşıyordu.

 

“Devran.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Bu hastane odasına nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Kuruyan dudaklarını ıslatıp kısık sesiyle tekrar seslendi genç adama. “Devran.” Devran kulaklarına dolan sesle başını hızla kaldırıp uykulu gözlerle ona baktı.

 

Gözleri telaşla genç kızın yüzünde dolaşırken ağrıyan boynunu yavaşça hareket ettirdi.

 

“Suna. İyi misin.?” Sert sesiyle konuşurken sesine yansıyan telaşı gizleyemiyordu genç adam. Suna başını usulca sallayıp genç adamı onaylarken bakışları elini buldu, Devran farkında olmadan onun elini tutuyordu. Dudaklarının üzerine yerleşen silik gülüşle genç adama baktı.

 

“İyiyim, sadece kendimi çok halsiz hissediyorum.” Genç adam oturduğu yerden kalkıp adımlarını odanın kapısına doğru çevirdi.

 

“Ben doktoru çağırıp geliyorum.” Genç adamın kalbi korkuyla atıyordu. Kötü bir şey olmasından deli gibi korkuyordu. Odanın kapısını aralayıp koridora çıktığında bekleme alanında oturan kardeşi ve Rüveyda’ya takıldı kara gözleri.

 

Rüveyda, Cüneyd’in omzunda uyurken genç adam camdan dışarıyı izliyordu. Kulaklarına dolan sesle başını çevirdiğinde onlara bakan abisini gördü. Usulca yutkunup bakışlarını uyuyan genç kıza çevirdi.

 

“Abi.” Devran kalkmak için hamlede bulunana kardeşini eliyle durdurup adımlarını doktorun odasına doğru çevirdi.

 

“Suna uyandı doktoru çağıracağım.” Seri adımlarıyla doktorun odasını bulup kapıyı hafifçe çalıp içeriye girdiğinde doktor ona yorgun gözleriyle baktı.

 

“Suna uyandı.” Doktor başını ağır bir şekilde sallayıp kenara bıraktığı gözlüğünü eline alıp oturduğu yerden kalktı.

 

“Gidelim o halde Devran bey.” Devran doktorun önünde seri adımlarla yürürken doktor arkasından ilerliyordu. Birlikte peş peşe odaya girdiklerinde peşlerinden Cüneyd ve Rüveyda girmişti.

 

Doktor sakin adımlarla ilerleyip adımlarını genç kızın yatağının kenarında durdurdu.

 

“Kendinizi nasıl hissediyorsunuz.” Suna şaşkın gözlerle odaya girenlere bakarken ağır bir şekilde yutkundu. Ela gözlerini ona bakan doktora çevirip usulca konuştu.

 

“Yorgun.” Diye fısıldadı kısık bir sesle. Doktor başını usulca sallayıp genç kızın bacaklarına dokundu.

 

“Hissediyor musunuz.?” Diye sordu doktor alacağı yanıtı az çok tahmin ederek. Suna içine dolan korkuyla başını yan tarafında duran adama çevirdi. Korkulu gözlerle Devran’a bakarken kalbi o korkuya eşlik ediyordu.

 

“Ha.. hayır.” Diye fısıldadı titreyen sesiyle. Dolan ela gözlerinden bir damla yaş süzülürken acı bir şekilde yutkundu. “Ne oldu bana.” doktor aldığı yanıtla başını sallarken gerekli bütün kontrolleri yapıyordu yavaşça.

 

“Bunu hissediyor musunuz.” Suna içine dolan öfkeyle oturduğu yerden kalkmaya çalıştığında hissetmediği bacaklarıyla dudaklarının arasından acı bir feryat koptu.

 

“Hayır diyorum sana hayır, ne oldu bana. Devran ne oldu bana.” Devran genç kızın yanına oturup onu kollarından tutarak kendisine doğru çekti. Suna öfkeyle ondan kurtulmaya çalışsada genç adam buna izin vermedi. “Bırak beni.” Suna yüzünü ıslatan yaşlarla genç adama baktı, titreyen dudaklarını birbirine bastırıp gözlerinin içine baktı. Gerçeği söylemesini ister gibi.

 

“Devran.” Diye fısıldadı acı dolu sesiyle. Genç adam kalbinin derinlerinde hissiettiği acıyla gözlerini sert bir şekilde kapatıp titrek bir soluk doldurdu ciğerlerine.

 

“Suna hanım zehirlenmişsizniz, aldığınız ağır zehir sonucunda felç..” genç kız hızla genç adamdan ayrılıp doktorun cümlesini tamamlamasına izin vermeden öfkeyle bağırdı.

 

“Sus, duymak istemiyorum sus.” ağlayış sesleri odanın içini doldururken Rüveyda hüzünle dolan gözleriyle genç kıza bakıyordu. Duydukları korkmasına sebep olsada yinede odadan çıkmamıştı. Usulca yutkunup yanında duran adama baktığında onunda üzgün gözlerle abisine ve yengesine baktığını gördü.

 

Cüneyd üzerinde dolaşan bakışları hissederek başını çevirip yan tarafına baktığında ona dolu gözleriyle bakan genç kızı gördü. Üzerinde hala kendi kabanı vardı, ve itiraf etmesi gerekirse kabanı ona çok yakışmıştı.

 

“Devran gitmek istiyorum buradan.” Suna kalkmak için hareket ettiğinde dizlerinin kıpırdamaması ile ela gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Devran, Suna’nın ağlamaktan ıslanan yüzünü elleri arasına alıp kara gözlerini onun kızaran ela gözlerine çevirdi.

 

“Gideceğiz bana sadece on dakika ver sonra gideceğiz tamam mı.” genç kız istemeye istemeye başını olumlu anlamda salladığında genç adam doktor ile birlikte odadan çıkarken kenarda bekleyen genç kıza baktı. “Yanında dur.” Rüveyda hızla başını sallayıp Davran’ı onaylarken yanında duran genç adamda abisinin peşinden odadan çıktı.

 

Rüveyda yavaş adımlarla genç kızın yanına yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Suna sessiz sessiz ağlarken elinden kayıp giden hayatına yanıyordu. Bu dünyada hep istenmeyen olarak kalacaktı.

 

Devran sabırsız gözlerle doktora bakarken doktor derin bir nefes alarak konuştu.

 

“Suna hanım felç kaldı ama bu durum düzelebilir. Suna hanım gayret ederse ve pes etmezse,Belki bir ay sonra belki bir yıl sonra düzelebilir. Suna hanım ölebilirdi verilen zehir oldukça güçlü bir zehirdi.” Genç adam ağır ağrı başını sallarken içinde fırtınalar esiyordu. Karısı az daha ölecekti lakin onun haberi bile olmamıştı.

 

Doktor onların yanından ayrılırken genç adam yıkılan omuzlarıyla geriye doğru bir adım attı. Zihnine genç kızın ağlayışı dolduğunda sert bir şekilde yutkunup odaya doğru ilerledi.

 

“Bu işin peşini bırakmayacağım, karımı öldürmeye çalışanı ona verdiği zehirle öldüreceğim.” Odanın kapısını açmasıyla Suna başını hızla ona doğru döndü. Sanki şuan tek ihtiyacı olan şey sevdiği adamın kollarıydı.

 

Yavaş adımlarla genç kızın yanına ulaşıp kenarda duran kabanını genç kızın üzerine girdirdi. Üzerindeki örtüyü kenara bırakıp onu yavaşça kucağına aldı. Suna kollarını genç adamın boynuna dolayıp başını onun boyun girintisine sakladı. Onun kokusunu içine çekerken gözlerinden akan yaşlara mani olamıyordu.

 

“Ağlama, düşen gözyaşlarına sebep olanlara bunun hesabını soracağım. “

Bölüm : 28.01.2025 18:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...