17. Bölüm

17. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

Yeni kitabım VEFAKÂR'I okuyup destek olursanız sevinirim.

 

 

 

 

Etrafı saran sükûnet kulakları tırmalarken Suna parmaklarını usul usul Devran’ın ipeksi saçlarında dolaştırıyordu. Devran başını genç kızın göğsüne yaslamış huzurla yağan yağmuru izlerken zihninde kardeşinin söylediği sözler yankılanıyordu.

 

“O kara gözlerinde kırılmışlığı gördüm Devran, en acı şekilde.” Suna sakin sesiyle fısıldarken genç adam sert bir şekilde yutkunup derin bir nefes aldı.

 

“yoruldum sadece, yıllarca hiçbir suçum olmadığı halde bir bedel ödedim ben. İnsanların gözünde katilim, bu her zaman böyle kalacak.” Suna bedenini hafifçe geriye çekerek kendisini Devran’ın bedeninden uzaklaştırdı. Devran geriye çekilip sırtını yatağa yaslayıp gözlerini yorgun bir şekilde kapattı.

 

“Değilsin Devran, Sen kimseyi öldürmedin.” Suna elini yavaşça uzatıp genç adamın sakallarına dokundu. Parmak uçları usulca sakallarını severken eğilerek yanağına bir buse kondurdu.

 

Genç adam kapattığı gözlerini yavaşça açıp parlayan gözleriyle baktı genç kıza. İlk kez onu öpüyordu. Devran şaşkın bakışlarla ona bakarken Suna utanarak gözlerini ondan kaçırdı.

 

“Ne bakıyorsun, alt tarafı yanağından öptüm.” Genç adam az önceki ruh halinden kurtulup bedenini genç kıza doğru çevirdi.

 

“Ama bu yanağımı öpmedin.” Keyifli sesiyle konuşurken işaret parmağıyla yanağını gösterdi. Suna gülümseyerek Devran’a doğru uzanıp dudaklarını yanağına değdireceği esnada Devran başını çevirerek dudaklarını öpmesini sağladı. Suna şaşkınlıkla aralanan gözlerle Devran’a bakarken genç adam keyifle gülüyordu.

 

Genç kız usulca yutkunup bakışlarını genç adamın kara gözlerinde gözdirdi. Gözleri bir yıldız gibi parlıyordu. Devran ciğerlerine dolan kokuyla gözlerini kapatmak istesede buna mani oldu. Genç kızın yüzüne dökülen saçları onun yüzünüde süslüyordu.

 

Suna aceleyle geriye çekilip kaşlarını hafifçe çatarak baktı Devran’a

 

“Neden kandırıyorsun beni.” Elini hafifçe Devran’ın omzuna vurup başını yastığına koyacağı esnada Devran kolunu onun başının altından geçirip genç kızı kendisine doğru çekti. Kollarını Suna’nın ince beline sararken genç kız huzurla gözlerini kapatıp başını sevdiği adamın göğsüne yasladı.

 

“Kandıradım papatyam, sen yanlış yeri öpecektin bende müdahale ettim.” Genç kız onun bu dediklerine hafifçe kıkırdarken Devran parmaklarını o çok sevdiği sarı saçlarda gezdirdi aheste aheste. Dudaklarını usulca genç kızın saçlarına bastırıp kokusunu derince içine çekti.

 

“Bu kokun beni mest ediyor papatyam.” Genç kız uykuyla uyanıklık arasında duyduğu kelamlara anlamsız bir kaç kelime mırıldanarak cevap verirken genç adam onun bu haline gülerek yorgun gözlerini gecenin karanlığına kapattı.

 

 

 

########

 

 

 

Genç kız elindeki sıcak kahvesinden bir yudum içerken ela gözleri yanında çekingen bir şekilde oturan genç kıza döndü. Suna yüzüne yayılan kırık tebessümle Rüveyda’ya baktı.

 

“Neden içmiyorsun kahveni.?” Diye sordu genç kız sakin sesiyle. Rüveyda hafifçe gülümseyerek kahvesini eline alıp sıcak kahveden bir yudum içti. Annesi az evvel Fazıl beyin yanına çıkmıştı, ne konuştuklarını merak etsede merakını bastırmak zorundaydı.

 

Suna derin bir nefes alarak bakışlarını cama doğru çevirdi. Azize salonun camından iki genç kızı izlerken yüz ifadesinden ne kadar rahatsız olduğu anlaşılıyordu. Suna tek kaşını kaldırıp sorgulayan bir ifadeyle baktı onun yüzüne.

 

Azize dudaklarının üzerine kondurduğu alay dolu gülüşle başını olumsuz anlamda sallayıp arkasını dönerek gitti.

 

Suna rüzgarın yüzüne savurduğu sarı saçlarını eliyle geriye doğru itip derin bir nefes aldı. Azize’nin bakışları bile onun rahatsız olmasına yeterli bir sebepti.

 

“Ooo muhabbetiniz bol olsun diyeceğim ama olmuyordur, malum biriniz konuşamıyor diğeride yürüyemiyordu değil mi.?” Seher yüzüne kondurduğu küstah ifadeyle genç kızların yanına yanaşıp karşılarındaki koltuğa oturdu.

 

Suna şaşkın gözlerle karşısıdaki genç kıza bakıyordu, onu ilk tanıdığında böyle birisi değidli Seher. Son zamanlarda hal ve hareketleri oldukça değişmişti.

 

“Yürüyemiyor olmam konuşmama engel değil Seher, keza Rüveyda’nın konuşamıyor olmasıda anlaşa bilmemize engel değil.” Suna düz ses tonuyla konuşurken karşısındaki kız ağrı ağır başını salladı.

 

“Tabi kesin öyledir, yalnız unuttuğunuz bir şey var Rüveyda bu evde hizmetli. Herkes yerini bilmeli değil mi.?” Seher acımasız sesiyle konuşurken Rüveyda elindeki bardağı masanın üzerine bıraktı. Suna ellerini yumruk yaparak dizlerinin üzerine bıraktı.

 

“Sen neden yerini bilmiyorsun o zaman.?” Genç kız sert sesiyle konuştuğunda Seher şaşkın bir yüz ifadesiyle ona baktı. Suna tek kaşını kaldırıp bedenini hafifçe öne eğdi. “Ne değişti Seher, bu eve ilk geldiğimde bana karşı böyle değildin, bildiğim kadarıyla Rüveyda’yada.”

 

Seher keskin bakışlarını genç kızların üzerinde gezdirip omzunu hafifçe kaldırıp indirdi.

 

“Belkide akıllandım.” Diye konuştu genç kız düz sesiyle. Bakışlarını önce Suna’nın sonra Rüveyda’nın üzerinde gezdirip yavaşça oturduğu yerden kalktı.

 

“Bana pek öyle gelmedi ama neyse.” Suna ela gözlerini ayakta duran kıza çevirip başını hafifçe kaldırarak ona baktı. Seher duyduklarıyla alayla gülüp genç kızın üzerine doğru bir adım attı.

 

“Bakıyorumda dilin açılmış, abime mi güveniyorsun.?”

 

“Şüphen olmasın.” Seher alayla gülümseyip elini genç kızın dizlerinin üzerine koyup tırnaklarını genç kızın bacağına batırsada Suna hiçbir şey hissetmedi.

 

“Çok güvenme nede olsa her zaman abim yanında olmuyor.” Suna, Seher’in elini hızla geriye doğru itip yüzünü buruşturarak ona baktı. Rüveyda oturduğu yerden kalkıp Suna’nın yanına giderek genç kızın önünde durdu. Seher gözlerini devir arkasını dönüp giderken Rüveyda genç kıza iyi misin der gibi baktı.

 

“İyiyim, hissetmedim zaten bir şey.” Rüveyda usulca başını sallarken artık içeriye girmeleri gerektiğini düşünerek genç kızın arkasına geçerek tekerlekli sandalyesini yavaşça itmeye başladı. Konağın içine girdiklerinde merdivenlerden inen annesini gördü genç kız. Hatice hanım usulca kızına gülümsedi.

 

“Rüveyda, birazdan Devran beyler gelir gelde masayı kuralım kızım.” genç kız usulca başını sallayarak annesini onaylarken Suna’yı solunda bırakıp mutfağa ilerledi.

 

Suna derin bir nefes alarak bakışlarını dizlerine indirdi. Titreyen ellerini dizlerinin üzerine bırakıp hafifçe etini sıktı. Bacaklarındaki hissizlik ağır bir şekilde gözlerini kapatmasına sebep olurken gözünden bir damla yaş süzüldü. Belkide bir daha hiç bacaklarını hissetmiyecekti.

 

“Gelin kızım.” Genç kız duyduğu sesle irkilerek başını eğerek aceleyle gözünden akan yaşları sildi. Başını kaldırıp ona telaşla bakan Fazıl dedeye baktı. Kuru dudaklarının üzerinde cansız bir tebessüm yer edinirken ağrı bir şekilde yutkundu.

 

“Efendim Fazıl dede.” Yaşlı adam genç kızın yanındaki koltuğa oturup sevgi dolu gözlerle baktı ona.

 

“Ne oldu kızım. Neden ağlıyorsun.?” Suna cevap vermek için dudaklarını aralayacağı esnada duyduğu sert sesle başını oraya çevirdi.

 

“Suna.” Devran sert adımlarıyla genç kıza doğru ilerlerken çattığı kaşlarıyla genç kıza bakıyor, kara gözlerini teleşala onun yüzünde gezdiriyordu. “Ne ağlaması, ne oldu dede.?”

 

“Bilmiyorum oğlum, bir sakin ol.”Devran genç kızın yanında durup büyük elleriyle yüzünü kavrayıp başını yavaşça kaldırıp kızaran ela gözlerine baktı.

 

“Ne oldu neden ağladın.?” Suna şaşkın gözlerle genç adam bakarken usulca yutkunup yüzünü onun ellerinden kurtardı. Salondaki herkes onlara bakıyordu, bu durum genç kızın utanmasını sağlarken bakışlarını genç adamdan kaçırdı yavaşça.

 

“Bir şey olmadı Devran. Bu kadar telaş yapmana gerek yok.” Devran itiraz etmek için dudaklarını aralayacağı esnada genç kız sıcak bir gülümsemeyle baktı ona.”gerçekten bir şey yok, hadi yemek yiyelim.” Diye fısıldadı utandığı için kısılan sesiyle. Devran istemeye istemeye başını olumlu anlamda sallayıp genç kızın arkasına geçerek tekerlekli sandalyesini itmeye başladı.

 

Herkes masadaki yerini almış çorbanın servis edilmesini bekliyordu. Rüveyda yavaşça herkesin çorbasını servis ederken sıra Cüneyd’in tabağına gelmişti. Elini uzatıp onun tabağını alacağı esnada genç adamın ona olan bakışaları usulca gülümsemesine neden olmuştu, zira Cüneyd olan aşk ile bakıyordu.

 

Genç adam elini uzatıp tabağını alacağı esnada parmak uçları genç kızın parmak uçlarına değmişti. Çapkın bir edayla sağ gözünü kırptığında genç kız hızla bakışlarını ondan kaçırdı.

 

“Oğlumla fingirdemeyeceksin bize yemeği sevis edeceksin.” Azize hanım sert sesiyle konuştuğunda Rüveyda çekingen bakışlarını gizledi. Elini uzatıp Azize hanımın önündeki tabağı alıp çorbasını doldurdu.

 

“Akşam yemeğimiz zehir olmasın yine gelin.” Fazıl bey sert sesiyle konuşurken Azize hanım sert bir nefes alarak önüne döndü.

 

Yemek sessizlik eşliğinde yenirken Fazıl bey yavaşça sırtını yaslayıp hafifçe boğazını temizledi. Herkesin bakışları ona dönerken yaşlı adam bakışlarını Cüneyd’e çevirdi.

 

“Bugün Hatice hanımla konuştum, Rüveyda kızım ile olan münasebetinize onay verdi. Düğün hazırlıklarına başlayabiliriz oğlum.” Cüneyd dedesinin dedikleriyle sevinçle yerinden kalkıp dedesinin yanına ilerledi. Eğilip dedesini elini öpmek istediğinde yaşlı adam buna mani oldu. “Dur oğlum dur.”

 

Azize hanım duyduklarıyla öfke bedenini ele geçirirken sert bir şekilde oturduğu yerden kalktı.

 

“Ben izin vermiyorum Cüneyd, o kızla evlenmeyeceksin.” Genç adam bakışlarını annesine çevirip ifadesiz gözleriyle ona baktı. Azize hanım bakışlarını kenarda duran genç kıza çevirip sert adımlarıyla ona doğru ilerledi.

 

“Gideceksin bu evden.” Rüveyda korkuyla geriye doğru bir adım attığında kollondan sert bir şekilde tutularak sürüklenmeye başladı. “Defolup gideceksin bu evden, oğlumun aklına çeldin yılan.” Cüneyd hızla annesinin yanına doğru koşarken masadaki herkes yerinden kalkmıştı.

 

“Anne dur, ne yapıyorsun.?” Azize hanım kapıyı açıp genç kızı dışarıya atacağı esnada Cüneyd hızla genç kızı kolundan yakalayıp onu kendisine doğru çekti. “Sana dur dedim anne.”

 

“Bu kızla evlenmeyeceksin.” Cüneyd öfkelye yanan gözleriyle annesine bakarken genç kızın önüne geçti. Hatice hanım ağlayarak kızının yanına giderken Rüveyda hüzün dolu gözlerle annesine bakıyordu.

 

“Evleneceğim anne, bunu o kafana sok.” Elini genç kızın eline dolayıp onu yanına çekti. “Ben Rüveyda’yı seviyorum ve onunla evleneceğim. Sen istesende istemesende.”

 

“Beni çiğniyorsun yani.” Cüneyd öfkeyle gülüp annesine doğru bir adım attı. Herkez sessizce olan biteni izlerken kimseden ses çıkmıyordu.

 

“Beni buna zorlayan sensin, ya bir kere yanımda dursan ne olur bir kere sadece bir kere.” Genç adam delirmiş gibi bağırırken karşısındaki kadın sert yüz ifadesiyle ona bakıyordu. İbrahim bey karısını kolundan tutarak geriye çekerken sert bakışları oğlunun üzerindeydi.

 

“Annene bağırmayı kes Cüneyd.” Genç adam alayla gülüp geriye doğru bir adım attı.

 

“Bu kızla evlenmen izin vermeyeceğim Cüneyd bunu bil.” Azize hanım arkasını dönüp giderken Seher’de annesinin peşinden gitmişti.

 

Cüneyd öfkeyle giden annesinin ardından bakarken elinin içindeki elin çekildiğini hissetti. Bakışları oraya düşerken Hatice hanım kızını kendisine doğru çekip onu yanına aldı.

 

“Kızım eğer sürekli böyle itilip kalkılacaksa ben bu evliliğe izin vermemem beyim.” Diye konuştu yaşlı kadın üzgün sesiyle. Kızının sürekli hor görülmesi onu derinden üzüyordu. Cüneyd korkuyla önce dedesine sonra abisine baktı, başını hızla olumsuz anlamda sallarken kalbinde görünmez bir yara peydah olmuştu.

 

“Hayır hayır, Hatice abla ben Rüveyda’yı seviyorum ve her zaman onu koruyacağım.” Devran kardeşinin yanına doğru ilerlerken Fazıl bey derin bir soluk alarak onların yanına ilerledi.

 

“Ben senin sevgine inandım oğlum lakin, senin anan benim kızımı üzer. Ağzı var dili yok diye demediğini bırakmaz ona.” Hatice hanım kararlı sesiyle konuşurken Cüneyd korku dolu bakışlarını genç kıza çevirdi. Başını usulca olumsuz anlamda sallarken, genç kızın gözlerinde kendi acısını görmüştü.

 

“Hatice kızım.” Fazıl bey şeveli sesiyle konuşup bakışları üzerine toplarken Hatice hanım yorgun bakışlarını beyine çevirdi. “Sevenleri ayırmak olmaz, bana güven ben bu evde olduğum sürece kızını kimse üzemez.” Hatice hanım kararsız gözlerle karşısındaki insanlara bakarken başını usulca salladı.

 

“Peki beyim, ama kızım üzülürse onu alıp giderim.” Fazıl bey eliyle içeriyi işaret ederken Cüneyd, Rüveyda’ya doğru bir adım attı.

 

“Biz içerde konuşalım, gençlerde kendi aralarında konuşsunlar.” Hatice hanım usulca kızının elini bırakırken gözlerinden genç adamı ne kadar çok sevdiğini görmüştü. Ağır adımlarla fazıl beyin peşinden giderken Cüneyd bakışlarını genç kıza çevirdi.

 

“Konuşalım mı.?” Rüveyda ağrı bir şekilde başını sallayıp yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerlemeye başladı peşindende Cüneyd.

 

Devran kara gözlerini kenarda her şeyi sessizce izleyen karısında çevirdiğinde genç kızın oldukça durgun olduğunu fark etti. Ağır adımlarla yanına ilişip genç kızın önünde çömelerek büyük elleriyle onun küçük ellerini kavradı.

 

“Neyin var papatyam.?” Diye konuştu sakin ama hafif tedirgin sesiyle. Suna usulca yutkunup omzunu nazlı bir edayla kaldırıp indirdi.

 

“Sadece biraz bunaldım sanırım.” Naif sesiyle konuşurken ela gözleri ona sevgiyle bakan adamın kara gözlerinde kayboluyordu. Devran elini uzatıp genç kızın yüzüne yasladı, baş parmağı usulca genç kızın yüzünü severken kuruyan dudaklarını araladı.

 

“Dışarıya çıkalım mı.?” Suna gülümseyerek başını salladığında Devran dudaklarını genç kızın alnına bastırıp yavaşça ayağa kalktı. Suna’nın arkasına geçerek onu yavaşça itmeye başladığında askılıktan kendi kabanını alarak genç kızın üzerine giydirdi.

 

Konaktan çıkıp yavaş adımlarla evi etrafında dolaşmaya başladılar. Suna başını gülümseyerek gökyüzüne çevirip ağır bir şekilde gülümsedi.

 

“Hiç yıldız yok yağmur yağacak sanırım.” Devran başını eğip dudaklarını Suna’nın alnına bastırdı tekrardan.

 

“Sanırım öyle, üşümüyorsun değil mi papatyam.?” Suna genç adamın onunla bu denli ingilenmesini çok seviyordu. Kollarını bedenine sarıp Devran’ın kabanından yayılan kokuyu içine çekti.

 

“Hayır, kabanın yeterince sıcak tutuyor.” Devran yavaş adımlarla ilerlerken adımları evin arka tarafında durmuştu. Bakışları genç kız üzerinde gezinirken tek kaşını kaldırarak konuştu.

 

“At ile gezmeye ne dersin.?” Suna duyduğu soruyla başını kaldırıp şaşkın gözlerle arkasındaki adam baktı.

 

“Hayır istemem.” Diye konuştu tedirgin ses tonuyla. Devran genç kızın önüne geçerek eğilerek önünde durdu.

 

“Neden.?”

 

“Korkuyorum, ya düşersem.?” Devran ellerini genç kızın yüzüne koyup güven verircesine yüzünü sevdi.

 

“Ben yanındayken mi.?” Suna usulca yutkunup kararsız gözlerle baktı genç adama. Devran’ın güven veren bakışlarını gördüğünde yavaşça başını salladı. Genç adam gülümseyerek yerinde dikleşip bakışlarını etrafta gezdirdi. İlerde duran kahya Mahmut'u gördüğünde eliyle onu yanlarına çağırdı.

 

“Atımı hazırlar mısın.” Mahmut başını sallayıp onların yanından ayrılırken Suna tedirgin bir şekilde genç adamın elini tuttu. Mahmut kısa süre sonra yanlarında Devran’ın atı ile durduğunda Suna tuttuğu eli sıktı.

 

“Ben vazgeçtim, hadi eve gidelim.” Devran genç kızın bu haline gülümseyerek bakıp eğilerek onu kucağına aldı. Suna korkuyla kollarını Devran’ın boynuna dolarken bakışları siyah atın üzerindeydi.

 

“Korkma güzelim, karanın ne kadar uysal olduğunu biliyorsun.” genç kız umursamazca omzunu silkip bakışlarını Devran’a çevirdi.

 

“Olsun, hadi eve gidelim.” Devran genç kızı sıkıca tutarak atın üzerine oturttuğunda Suna korkulu gözlerle ona bakıyordu.

 

“Devran.” Diye fısıldadı korkuyla. Devran atik bir hareketle atın üzerine çıkıp genç kızın arkasına oturdu. Ellerini genç kızın önüne doğru uzatıp atın dizginlerini tuttu. Suna titreyen elleriyle sıkıca Devran'ın kollarını tutarken farkında olmadan tırnaklarını koluna batırıyordu.

 

“Hem biz gece gece nereye gideceğiz ki.?” Diye konuştu genç kız naif sesiyle. Devran genç kızı sıkıca tutarken burnuna dolan papatya kokusu onu mest ediyordu. Dudaklarını genç kızın saçlarına bastırıp usulca kulağına fısıldadı.

 

“Kaçırıyorum seni.”

Bölüm : 04.04.2025 13:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...