Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.


Nedamet ile savrulan gönüller acıyla kavruluyordu. Yekpare olan kalpleri şimdi darmadumandı. Gözleri saran acı bir yılan gibi kıvrılarak gün yüzüne çıkarken genç kız bu acıyı bastıramıyordu, yıllardır ilmek ilmek bedenine işleyen acıyı artık bastıramıyordu.

Ela gözlerinden süzülen bir damla yaş güzel çehresini ıslatırken karşısında bir buz kütlesini anımsatan gözlerle ona bakan adam içini üşütüyordu, bir zamanlar bu gözler ona sevgiyle bakarken şimdi nefretin etrafa saçtığı tohumlar büyüyerek fizilenmişti. Kara gözlerini saran nefret tohumlarını saklamadan karşısındaki genç kıza bakıyordu genç adam.

Suna acı bir şekilde yutkunup titreyen dudaklarını birbirine bastırarak basını hüzünle önüne eğdi. İçini saran pişmanlık duygusu onu bırakmıyor, bir alacaklı gibi peşinde dolaşıyordu.

“B.. ben.. özür dilerim.” Diye konuştu genç kız gecenin karanlığına doğru. Titreyen elleriyle elbisesinin kenarlarını sıkıca kavrayıp gözünden akmak için can atan yaşları serbest bıraktı.

“Özür diliyorsun öyle mi.?” Devran sert sesiyle konuşup yüzünde yeşeren öfke dolu gülüşle genç kıza baktı. Tek kaşını yukarıya doğru kaldırırken sert adımlarıyla genç kıza doğru ilerledi. Suna kendisine yaklaşan adımları hissettiğinde, kalbindeki korku geriye doğru gitmesine sebep olmuştu.

“Sen özür dileyince benim giden yıllarım geriye gelmeyecek.” Genç adam öfkenin esir aldığı sesiyle bağırırken genç kız irkilerek geriye doğru bir adım atarak başını kaldırıp dolu dolu olan ela gözleriyle karşısındaki adama baktı, gözleri bir yabancıya bakar gibi bakıyordu.

Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp korkuyla çarpan kalbinin sesini kulaklarını kapatarak duymazdan geldi.

“Sen tek lafınla benim 6 yılımı çaldın benden, sen tek lafınla beni o dört duvar arasına gönderdin. Ben senin gözlerinin içine baktım lan, doğruyu söyleyeceksin diye gözlerinin içine baktım. Peki sen ne yaptın, tek lafınla benim hayatımı alt üst ettin.” Öfkeyle harmanlanmış acılı sesi gecenin karanlığına karışıyordu genç adamın. Yıllardır hissettiği acıyla öldüğünü sanarken karşısında gördüğü ela gözler her şeyin acı bir gerçek olduğunu bağıra bağıra kazmıştı beyninin ucra köşelerine.

“Ben mecbur kaldım, inanki mecbur aldım. Yoksa yapar mıydım hiç öyle bir şey.” Genç kız acılı sesiyle konuşup Devran’a doğru bir adım Devran bir adım geriye atarak ondan uzaklaştı.

“Ve o mecburiyetin bedelini ben ödedim.” Dudaklarının arasından dökülen alay dolu gülüşün ardında ateşlerin ortasında kalmış çaresizlikle sızlayan yorgun bedeni vardı genç adamın.

“Bu saatten sonra yolun yoluma çıkmasın. O masum bakan gözlerini hiçbir zaman affetmeyeceğim.”Sert sesiyle konuşup arkasını dönerek yavaş adımlarla geldiği yolu geri dönerken ardında yerle yeksan olan bir kalp bırakmıştı. Genç kız ıslak kirpiklerinin arasından giden adama bakarken kabinde hissettiği acı giderek büyüyordu.

Titreyen bacakları onu daha fazla taşıyamayıp yere düşerken sızlayan dizleri umrunda değildi. Dudakların arasında dökülen hıçkırıklar etrafa yayılırken, usul usul yağan yağmur gözyaşlarına eşlik ediyordu.

“Devran.” Diye fısıldadı acılı sesiyle. Gözlerini yavaşça kapatıp tüm bunların bir rüya olmasını 6 yıl önceye dönmek istedi lakin olmadı, omzuna değen el onu kendine getirmişti. Genç kız telaşla gözlerini araladığında karşısında ona telaşla bakan Gülce’yi görmüştü.

“Suna, ne oldu sana böyle.?” Diye konuştu genç kız telaşlı sesiyle. Suna buğulu gözleriyle karşısındaki kıza bakarken hüzünle omuzlarını düşürdü.

“Gözleri bana nefretle bakıyordu.” Diye fısıldadı yorgun sesiyle Suna. Gülce telaşla eğildiği yerden kalkıp ardındanda genç kızı kaldırıldı.

“Ağlama eve gidelim evde anlatırsın her şeyi.” Yorgun adımlarla eve doğru ilerlerken genç kız sessizce ağlamıştı yol boyunca. Gülce evin kapısını açıp Suna’nın geçmesini sağladıktan sonra kendiside eve girip kapıyı ardından kapatarak genç kız kolundan tutarak birlikte kaldıkları odaya götürdü. Suna yorgunca yatağın kenarına oturduğunda Gülce’de yanına oturmuştu.

Kalbi öylesine kırıklarla doluyduki genç kız, o yaraların yanına bir yenisi daha eklenince omuzları yorgunlukla çökmüştü. Geçmişteki hatası şimdi acımadan yüzüne vuruyordu. Çaresizliğin içinde seçtiği yol aslında onu yerle bir eden, çıkmazların içine tutsak eden yoldu.

Kalbi bir ömür yaralı kalacaktı.

“Gözleri bana nefretle bakıyordu.” Diye konuştu genç kız acı dolu sesiyle. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp yavaşça yutkunduğunda gözünden bir damla yaş süzülmüştü.

“Canımın hiç bu kadar yandığını hissetmemiştim. Nefreti o kadar çoktu ki bana olan kırgınlığının önüne geçmişti.” Islak kirpiklerinin arasından ona hüzünle bakan Gülce’ye baktı. Dudaklarının üzerine yerleşen acı dolu tebessüm, hissettiği acıyı gösteriyordu.

İçindeki annesi gittiğinden beri küskün olan küçük kız çocuğu bile hüzün dolu gözlerle ona bakıyordu. Annesi gittiğinde bile kalbi böyle acımamıştı, küçük Suna o zamanlar acının ne olduğunu bilmezken şimdi acıyı iliklerine kadar yaşıyordu.

“Ona gerçeği anlatmalısın.” Diye konuştu Gülce sakin sesiyle. Suna başını yavaşça önüne eğerek başını olumsuz anlamda salladı.

“Bana o kadar öfkeli ki ağzımdan dökülecek tek bir kelamı bile duymaya tahammülü yoktu.” Gülce elini genç kızın elinin üzerine bırakıp güven verircesine sıktı.

“Duyurmak için elinden geleni yap o zaman sende, herşeyi öğrenince gözlerindeki o nefrette öfkelde gider bence.” Suna umut dolu gözlerle genç kıza bakarken Gülce ağır ağır başını salladı. Suna yavaşça yutkunark titrek bir nefes doldurdu yorgun ciğerlerine.

“Deneyeceğim.” Diye mırıldandı kısık sesiyle. Gülce yavaşça oturduğu yerden kalkıp genç kızın omzuna iki kez vurdu dostça.

“Hadi kalk yat, uyumak sana iyi gelecektir.” Suna yavaşça oturduğu yerden kalkarak yavaş adımlarla dolaba doğru ilerleyip kendine ait olan taraftan aldığı pijama takımını alarak banyoya ilerledi. Odadan çıkıp yan taraflarında bulunan banyoya girerek kapıyı ardından kapattı. Üzerindeki elbiseyi çıkarıp elindeki pijama takımını giydi. Yorgun gözleri aynada dolaşıyordu ağır ağır.

Ela gözleri ağlamaktan kızarmış, göz kapakları hafifçe şişmişti. Gözlerini yavaşça kapatıp açarak eğilerek yüzünü yıkadı soğuk suyla. Yüzünü kenardaki havluya kurulayıp banyodan çıkarak odaya girdiğinde Gülce’nin çoktan yattığını gördü.

Adımları yavaşça yatağına ilerlerken başını hafifçe genç kıza doğru çevirmişti ay ışığının aydınlattığı odada.Battaniyeyi kaldırıp yatağa girdi.

“Amcamlar gelmedi.?” Diye sordu sorgulayan sesiyle. Gülce kapattığı gözlerini hafifçe aralayarak genç kıza bakıp ardından tekrardan kapattı.

“Onların yedek anahtarı var, acıp girerler eve.” Uykulu sesiyle konuşup sırtını genç kıza dönerek uyumaya devam ettiğinde Suna derin bir nefes alarak bedenini yan tarafında bulunan cama doğru çevirip ağır ağır yağan yağmuru izledi yorgun gözleriyle.


######


Kulakları tırmalayan bağırış sesleri genç kızın uzun kirpiklerini huzursuzca aralamasına sebep olmuştu. Kaşlarını hafifçe çatarak uykulu gözlerini ağır bir şekilde araladığında kulağına dolan yılların hafızasında sildiği ses tekrardan gün yüzüne çıkmıştı.

Bir zamanlar bu sesle olduca aşinaydı, lakin bu ses zamanla zihninden silinmeye mahkum edilmiş üzerini yusun kaplamıştı.

Üzerindeki battaniyeyi açeleyle kenara iterek yataktan çıkıp aceleci adımlarla dolaba ilerleyip içerisinden rastgele aldığı beyaz elbiseyi giyerek odadan çıktı. Çıplak ayakları evin soğuk zemininde ilerlerken, titreyen bacakları ona yardımcı olmuyordu. İçten içe göreceği gercek onu korkutuyor, geriye çekilmesine sebep oluyordu.

Elini kapının koluna koyup kapıyı yavaşça açıp evin dışına bir adım attığında ayaklarına prangalar vurulmuş gibi olduğu yerde kalmıştı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan ela gözlerle karşısındaki kadına baktı. Annesine, hasta babasıyla onu bir başına bırakıp giden annesine.

Boğazını acımasızca saran elleri onu soluksuz bırakırken titrek bir nefes doldurdu yorgun ciğerlerine. Gözünde usulca süzülen bir damla yaş yanağını ıslatırken, kırgın ve öfke dolu gözlerle bakıyordu karşısındaki kadına.

“Suna.” Annesi ona doğru bir adım attığında genç kız irkilerek geriye doğru bir adım att. “Seni buradan almaya geldim, yıllar önce sana verdiğim sözü tutmaya geldim.” Diye konuştu İclal hanım yüzündeki gülümsemeyle. Genç kız tek kaşı yukarıya doğru kalkarken, dudaklarının üzerine yerleşen silik gülüşle bakıyordu annesine. Bakışları hemen onun arkasında duran adamlara kaydığında kaşları deriden çatılmıştı.

“Şimdi mi geldim aklına.?” Diye sordu genç kız kırgın sesiyle. Solmuş ela gözleri karşısındaki kadını bulurken Gülce genç kızın yanına doğru geldi yavaş adımlarla. “8 yaşında beni hasta babamla bırakıp giderken aklın neredeydi.?” Ela gözlerinin üzerine çöken sis bulutları heran yağmur yağacağını gösterirken ellerini sıkıca kapatıp tırnaklarının avuç içine batmasına izin verdi.

“Ben sana geleceğimi söylemiştim kızım.” Suna öfkenin esir aldığı gözlerle karşısındaki kadına bakarak ona doğru bir adım att.

“Kızım deme bana, sen beni, babamı düşünmedin bile kardeşimi alıp çekip gittin. Bizim ne yaşadığımızı biliyor musun sen, amcam gelip almasaydı bizi açlıktan ölecektik belkide o evde.” Öfkeli sesi etrafa yayılırken Ahmet bey yeğenin yanına giderek onu arkasına aldı.

“Git buradan, yıllar önce nasıl gittiysen yine git..” Ahmet bey sert sesiyle konup karşısındaki kadına bakarken, İclal hanım başını dikleştirip kendinden emin duruşuyla onlara baktı.

“Ben buraya kızımı almaya geldim almadanda geriye dönmeyeceğim.” Suna dudaklarının arasından bıraktığı alay dolu gülüş ile başını Yanındaki Gülce’ye doğru çevridi, gözlerindeki acı yüzünede yansıyordu genç kızın.

“Kızım diyor, yıllar önce hiç düşünmeden bırakıp gittiği kızı.” Sessiz fısıltıları acı bir serzeniş olarak yayılıyordu.

“Şimdi mi geldi aklına kızın olduğu lan.” Diye bağırdı Ahmet bey sert sesiyle. Suna irkilerek geriye doğru bir adım attığında, içindeki korkuyu bastıramyıordu.

“Suna ya kendin gelirsin…” Genç kız amcasının arkasından çıkıp öfkeli gözlerle karşısındaki kadına baktı.

“Ya da ne zorla mı götütürsün.?” Diye sordu soğuk sesiyle. İclal hanım soğuk gözleriyle kızına bakarken başını ağır ağır salladı.

“Aynen öyle.” Başını hafifçe arkaya çevirip ardında duran takım elbiseli adamlar baktığında adamların hepsi öne doğru birer adım attı. Suna korkuyla geriye doğru çekilerek, sert bir şekilde yutkunmuştu.

Kalbi korkuyla çarparken amcası tekardan önüne geçip genç kızı kapattı.

“Sabah sabah asabımı bozma benim defol git buradan.” Genç kız korkulu gözlerle etrafına bakarken gözleri yengesiyle kesişmişti. Hasret hanım gözleriyle evin arkasını gösterirken Suna başın çevirip oramanlığa giden yola baktı. Kuruyan dudaklarını birbirine bastırıp korkuyla yengesine bakarken Hasret hanım sıcak bir gülümsemeyle ona bakıyordu.

“Suna!” Genç kız kulakalarına dolan o kadının sesiyle içindeki korkuya rağmen göz ucuyla ona baktı, gözleri bir buz kütlesinden farksızdı. Sanki kızına değilde bir yabancıya bakıyordu. İclal hanım beklediği cevabı alamayınca başıyla arkasındaki adamlara işaret vermesiyle hepsi aynı anda genç kızın üzerine yürümeye başladı.

Suna korkuyla yutkunup geriye doğru bir iki adım atarken dudaklarının arasından kısık sesiyle fısıldadı.”Amca.” Korku dolu sesi Ahmet beyin kulağına dolduğunda Ahmet bey eliyle genç kıza gitmesi için işaret verdi.

“Hop hop nereye gidiyonuz.” Suna korku dolu gözlerini kapatıp titrek bir nefes doldurdu titreyen ciğerlerini etraftaki sesler silklemişti, beyninin içinde yankılan sesler gözlerinin önüne serilen geçmiş acı bir şekilde yutkunmasına sebep olmuştu. Dolu gözlerini açtığında adamlarla boğuşan amcasını gördü. Kalbi korkuyla atmaya başlarken öne doğru bir adım attı.

“Suna arka taraftan kaç.”Gülce telaşla konuşurken Suna korkuyla ona bakıyordu. “Korkma babam başının çaresine bakar, hadi.” Genç kız sert bir şekilde yutkunup çıplak olan ayaklarını umursamadan evin arkasına doğru koşmaya başladı.

Sabahın rüzgarı saçlarını ucuruken korkuyla çarpan kalbi sertçe göğüs kefesini dövüyordu. Ayağına batan taş ve çalı parçaları canını yaksada soluksuz kalana kadar koşmaya devam etti. Ciğerleri nefes almak için sızlarken adımları yavaşça durmuştu.

Ellerini dizlerinin üzerine koyup soluklanırken başını korkuyla deriye doğru çevirdiğinde kendisine doğru koşan adamı gördüğünde gözleri korkuyla büyümüştü.

Yorgun adımlarına inat tekrardan koşmaya başladı, peşinden bağıran adam onu korkutsada bu korkuyu görmezden geldi. Az ilerisinde görünen büyük konak onu gülümsetirken duyduğu at sesiyle korkuyla bakışlarını etrafta gezdirdi.

Bir anda önünde çıkan at genç kızın korkuyla bağırıp geriye doğru düşmesine sebep olurken acıyan ellerini yerden kaldırıp soyulan avuç içlerine baktı. Başını yavaşça kaldırıp atın üzerindeki adama baktığında karşısında Devran Yavuzoğlu’nu görmeyi beklemiyordu.

Ela gözleri şaşkınlıkla aralanırken sert bir şekilde yutkunup korkulu gözlerle karşısındaki adama baktı. Davran sert bakışlarıyla yere düşen kıza bakarken kara gözleri kızın ardına düştü ağırca. Koşarak onlara yaklaşan adamları gördüğünde biçimli kaşlarını derinde çatıp kara gözlerini yerdeki kıza çevirdi.

“Bu saatte burada ne işin var.?” Diye konuştu soğuk sesiyle. Suna yavaşça düştüğü yerden kalkıp omzunun üzerinde geriye doğru baktığında içindeki korkunun gittikçe büyüdüğünü hissediyordu.

“Lütfen yardım et bana.” Diye acı bir serzenişte bulundu genç kız. Ağlamaklı sesi genç adamın kulaklarına dolarken Devran bir kuyuyu anımsatan dipsiz gözleriyle ona bakıyordu. “Lütfen yardım et bana.” Titreyen sesine inat konuşup buğulu ela gözleriyle karşısındaki adama bakıyordu genç kız.

Devran içinde gittikce büyüyen fırtınaya mani olamıyordu. Yıllar önce ki yaşadıkları geçmiş zihnini süslerken ağır bir şekilde yutkundu. O da böyle yalvarmıştı genç kıza, ama genç kız onu duymayıp ardını dönerek gitmiş, ona yardım etmemişti. Boşluğu asla dolmayacak bir yer bırakmıştı geriye.

Başını hafifçe dikleştirip kara gözleriyle genç kıza bakmaya devam etti. Sert bir şekilde yutkunarak bakışlarını genç kızdan kurtarıp dedesinin ona öğrettiği gibi zorda olana yardım etmeye karar verdi. Atın üzerinden atlayıp yere indiğinde sert adımlar atarak genç kızın önüne geçti.

Genç kızın peşinden gelen adamlar karşılarında durduğunda Suna korkulu gözlerle etrafa bakıyordu.

“Geri basın lan, sabahın köründe ne işiniz var bu köyde.?” Sert sesi ormanın içinde yankılanırken karşısında duran iki adam ifadesiz gözlerle onlara bakıyordu. Önde duran adam belindeki silahı çıkarıp genç adama doğru doğrulttuğunda Suna’nın dudaklarının arasından korku dolu bir inilti dökülmüştü.

“Devran.” Diye konuştu korkunun esir aldığı sesiyle.Ela gözleri korkuyla dolarken titreyen parmaklarıyla genç adamın ceketinin kenarını kavradı sıkıca.

“Seninle bir meselemiz yok bey oğlu, kızı ver bize.” Diye konuştu karadeniz şivesiyle karşısındaki adam. Devran Çattığı kaşlarıyla ona bakarken öne doğru bir adım attığında genç kızda onunla birlikte öne doğru bir adım atmıştı. Devran kara gözlerini çeketinin kenarını sıkıca kavrayan parmaklara bakıp yavaşça yutkundu.

“Kolaysa gel de al.” Genç adam buz gibi sesiyle konuşup elini beline atarak belindeki silahı çıkartarak karşısındaki adam doğrulttu. Genç kız gözünden damlayan bir damla yaşı hızla elinin tersiyle silerek kalbinde her geçen saniye artan kokunun esiri oluyordu yavaş yavaş.

“Devran.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Hissettiği korku sesine yansırken titreyen dudaklarını birbirine bastırıp parmakları arasındaki ceketin yumuşak kumaşını sıkıca kavradı. “Gidelim buradan, lütfen.”

Devran kara gözleriyle karşısındaki adama bakarken karşısındaki adam yanında duran adama başıyla işaret verdi genç kızı alması için. Adam onlara doğru bir adım attığında Devran elindeki silahı havaya kaldırıp ateş etti.

“Bir adım daha atarsan sonraki kurşun beynine isabet eder.” Acımasız sesi ormanın içinde yayılırken arkasında korkudan titreyen genç kızın ne denli korktuğunu hissedebiliyordu.

Genç kız bir anda ağzına kapatılan elle gözleri şaşkınlıkla aralanırken dudakları arasından korku dolu iniltiler dökülmüştü. Sıkı sıkıya kavradığı ceketin kenarı parmakları arasından kayıp gitmişti.

Genç adam kara gözleriyle arkasına döndüğünde gördüğü görüntüyle kaşlarını derinden çatmıştı. Genç kızın başına dayalı olan silah kara gözlerinin dahada kararmasına sebep olmuştu. Elindeki silahı adam çevirip onlara doğru bir adım attı.

“Bırak onu.” Diye konuştu bariton ses tonuyla.

“Zorluk çıkarma kızı alıp gideceğiz.” Devran sert bakışlarıyla karşısındaki adam bakıp bir an bile düşünmeden tetiğe basarak adamı bacağından vurdu. Adam hissettiği acıyla yere düşerken Suna adamın elinden kurtulup Devrana doğru ilerledi titreyen adımlarıyla

Ardında kalan iki adam tedirginlikle yerde yatan adam bakıp sert bir şekilde yutkundular. Esmer tenli adam içindeki cesaretle öne doğru bir adım attı.

“Ben adamı tutarken sen kızı al.” Diye fısıldadı yanındaki adama. Devran başını çevirip omzunun üzerinden arkasına baktığında karşısında gördüğü adamla dudaklarının arasında histirik bir gülüş döküldü. Ani bir hareketle arkasına dönüp ona silah uzatan adamın kolunu tutup ters çevirdi. Adam hissettiği acıyla bağırırken Devran diz kapağını adamın suratına geçirdi.

“Sabahın köründe başıma bela mısınız lan siz.” Suna gördükleri karşısında gözleri korkuyla büyürken aralanan dudaklarıyla olanları izliyordu. Titreyen bacakları onu daha fazla taşıyamayıp yere yığılırken deli gibi ağlamak istiyordu.

Geride olanları korkuyla izleyen zayıf adam sert bir şekilde yutkunup oradan kaçıp giderken yerde acıyla kıvranan adam elini uzatarak yerdeki silahı alıp hala arkadaşını döven adam doğrultup silahı ateşledi.

Devran kolunda hissettiği aşinası olduğu acıyla yüzünü buruşturup elinde nerdeyse bayılacak olan adamı sert bir şekilde yere bıraktı. Kara gözleri arkasındaki adamı bulurken adam onun bakışlarından korkarak acıyan bacağına inat yerinde doğrulmaya çalıştı.

“Devran.” Diye bağırdı Suna içinde hissettiği acıyla, kalbinin sanki son çırpınışlarıydı. Gözlerinden akan yaşlar etrafı bulanık görmesini sağlarken titreyen bacaklarına inat düştüğü yerden kalktı.

Devran kendisine seslenen genç kızı duymamazlıktan gelip sert adımlarını yerde yatan adamın önünde durdurdu.

“Sabah sabah belanızı benden bulacaksınız lan cibiliyetsizler.” Gür sesiyle öfkelye konuştuğunda yerdeki adam korku dolu gözlerle ona bakıyordu. “Al bu yerdeki got kafalıyı defolun buradan.” Adam hızlı hızlı başını sallayıp acıyan bacağını umursamadan düştüğü yerden kalkıp yerde neredeyse baygın yatan arkadaşını kaldırıp ağır aksak adımlarla adeta kaçarcasına uzaklaştılar oradan.

Suna yavaş adımlarla genç adamın yanına gelip titreyen elleriyle korkuyla genç adamın kanayan koluna dokundu. Devran kolunda hissettiği dokunuşla kara gözlerini oraya çevirip asi bir hareketle kolunu genç kızın elinden kurtardı.

“Dokunma.” Diye konuştu sert sesiyle.

“Ama çok kanıyor.” Suna korkulu gözlerle ona bakarken Devran ona dipsiz gözleriyle bakıyordu. “Yardım etmeme izin ver en azından.”

“Gerek yok.” Sert adımları atının önünde durduğunda atının üzerine çıktı. Kara gözleri genç kızı bulduğunda kara kaşlarını hafifçe çattı. “Evine git. Buralar tekin değil.” Suna çekingen bir şekilde gözlerini ondan kaçırıp başını önüne eğdi. O kadının hala orada olup olmadığını bilmiyordu.

“Buralarda bir yerde olması gerek.” Uzaktan gelen konuşma ve adım sesleri onlara ulaştığında Devran memnuniyetsiz bir şekilde yüzünü buruşturup kara gözlerini genç kıza çevirdi.

“Atla, adamlar bu tarafa geliyor.” Suna telaşla etrafına bakınıp ona doğru bir iki adım atarak adımlarını atın yanında durdurdu. Nasıl çıkması gerektiğini bilmiyordu.

“Şuraya tutun, sonrada şuraya bas.” Suna hızlı hızlı başını sallayıp dediklerini yaparak atın üzerine çıktığında ellerini koyacak bir yer aradı ama bulamadı.

“Düşmek istemiyorsan tutun, sabah sabah yeterince iş açtın başıma zaten.” Devran ata komut verdiğinde at koşmaya başlarken Suna çekinden bir şekilde genç adamın ceketinin kenarlarını kavradı.

Soluk sarı saçları rüzgarda uçuşuyordu genç kızın, eliyle saçlarını geriye doğru itsede saçları inatla uçuşarak yüzünü kapatıyordu.

Dakikalar amansızca akşıp giderken Devran atını bir derenin kenarında durdurdu. Sağ eliyle yaralı kolunu tutup atın üzerinden atlayarak derenin kenarına ilerledi. Suna çekingen gözlerle onun ardından bakarken yavaşça yutkunarak atın üzerinden indi.

Çıplak ayaklarına batan taşlar canını yakıyordu yavaş adımlarla Devran’ın peşinden ilerleyip derenin kenarında durdu.

Genç adam üzerindeki ceketi çıkarıp kenara bırakıp üzerindeki beyaz gömleğin kolunu yukarıya doğru sıyırarak yarasını meydana çıkardı. Suna gördüğü yarayla gözleri korkuyla açılarak genç adama doğru bir adım atarak aralarında mesafe bırakarak yanına oturdu.

“Yardım edeyim mi.?” Diye sordu çekingen sesiyle. Devran kara gözlerini kısa biran genç kıza çevirip sessiz kalarak önüne dönerek kurşunun sıyırıp gittiği kolundaki kanları silmeye başladı. Büyük avucuna derenin berrak suyundan alıp yarasını sakince temizlerken silinen kanların yerini yenisi alıyordu.

“Kimdi o adamlar.?” Diye sordu genç adam sert sesiyle. Suna yavaşça yutkunup ellerini birbirine dolayarak dizlerinin üzerine koydu.

“Kim olduklarını bende bilmiyorum, annemin arkasında duruyordular.” Devran yarasını silen eli saniyelik duraklarken kara gözleri genç kızı bulmuştu. Tek kaşı sorgularcasına havaya kalkarken kuruyan dudaklarını yavaşça araladı.

“Annen.?” Suna dolan gözlerine inat dudaklarının üzerine silik bir tebessüm kondurup başını ağır ağır salladı.

“Gelmiş, yıllar sonra bir kızı olduğunu hatırlayıp gelmiş. Beni alıp götürmek istiyormuş buradan.” Diye fısıldadı oldukça kısık çıkan sesilye. Devran duyduğu kelamlarla karşlarını farkında olmadan derinden çatarken ağır bir şekilde yutkunarak bakışlarını genç kızın yüzünden ayırıdı.

Kara gözleri genç kızın çıplak ayaklarını bulduğunda, ayaklarının taş çizikleriyle dolu olduğunu fark etti. Yer yer kanayan çizikler ince ince kanarken genç kız bunun farkında bile değildi. Gözlerini yavaşça kapatıp derin bir nefes alarak ayağındaki çizmeleri çıkardı.

Suna yanındaki adamı göz ucuyla izlerken elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşı sildi. Devran ayağından çıkardığı çizmeleri kenara bırakıp ayağındaki siyah çorapları çıkarıp genç kıza uzattı.

“Al, giyin bunları.” Suna yüzünde oluşan silik gülüşle elini çekingen bir şekilde uzatarak genç adamın elindeki çorapları alarak çıplak ayaklarına giyindi Devran kenarda duran çizmelerini tekrardan giyinirken acıyan yarasıyla dudakları arasına kısa bir inilti döküldü.

Genç kızın ela gözleri telaşla onu bulurken tedirgin gözlerle ona bakıyordu.

“Çok kanıyor bir şey bağlamamız gerek yaraya.” Ela gözleri telaşla etrafta dolaşırken ayak bileklerine kadar uzanan beyaz elbisesini dip kısmından yırtıp elindeki kumaşı genç adama doğru uzattı. “Buna bağlayalım.”

Devran kara gözleriyle Suna’ya bakarken genç kız çekingen bir şekilde ona yaklaşıp elindeki kumaş parçasını genç adamın kanayan koluna sardı. Rüzgarın savurduğu soluk sarı saçları genç adamın yüzüne değerken Devran yüzünü memnuniyetsiz bir ifade kondurup başını hafifçe çevirdi.


Suna kumaşa çözülmesin diye düğüm atarak geriye doğru hafifçe çekildiğinde Devranla yüz yüze olduklarını fark etti. Ela gözleri genç adamın kara gözlerinin içinde kaybolurken Devran dipsiz kuyuyu anımsatan kara gözleriyle genç kıza bakıyordu. Suna Yavaşça yutkunup geriye çekildiği esnada duyduğu sesle kaşları derinden çatılmıştı.

“Tövbe estağfurullah.” Genç adam hızla kolunu genç kızın parmakları arasından kurtarıp geriye çekilerek başını sesin geldiği yöne çevirdi. Onlara şaşkınlıkla bakan yaşlı teyzeleri gördüğünde Dilini ağır ağır dudaklarının üzerinde gezdirip kara gözlerini yanındaki genç kıza buldu.

Loading...
0%