21. Bölüm

21. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen....

 

 

 

Gecenin karanlığına eşlik eden baykuş sesleri genç adamın kulaklarına doluyordu. Kalbi korkuyla çarparken sert bir soluk alarak kara gözlerini hastanenin camına çevirdi. Gün ağır ağır aydınlanmaya başlıyordu.

 

Dirseklerini dizlerine yaslayıp başını ellerinin arasına aldı. Saatlerdir burada oturmasına rağmen kimse ona tek kelam etmemişti.

 

“Neden kimse tek kelam etmez.” Kısık sesiyle öfke dolu konuşurken sabırsız bir şekilde dizini sallıyordu.

 

“Devran, oğlum.” genç adam yanında duyduğu alcak sesle kara gözlerini ağır bir şekilde oraya çevirdi. Kara gözleri ona yorgun gözleriyle bakan kahya Mahmut’u bulduğunda sorgulayan gözlerle ona baktı.

 

“Dedeme bir şey mi oldu.?” telaşı sesine yuva yaparken Mahmut ağır bir şekilde başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Yok, beyim iyidir. Sizi merak ettiği için beni yanına gönderdi. Gelin kızımız nasıl.?” Diye sordu yaşlı adam çekingen bir edayla. Devran uzun kirpiklerini ağır bir şekilde kapatıp derin bir soluk aldı.

 

“Doktorlar henüz bir şey söylemedi.” Başını arkasındaki duvara yaslayıp kara gözlerini karşısındaki duvara dikti. Sevdiği kadından haber alamamak onu delirtiyordu.

 

Kapının açılmasıyla Devran hızla oturduğu yerden kalkıp doktora doğru ilerledi. Doktor bey genç adamın karşısında durup derin bir nefes aldı.

 

“korkmayın ikisininde durumu iyi, Suna hanım soluduğu dumandan etkilenmiş bunun için ona hava verdik, anındaki yasasına ise iki dikiş atıldı.” Doktor durumu açıklarken genç adam duyduğu kelamla donup kalmıştı. Şaşkın bakışlarıyla doktora bakarken yavaşça dudaklarını araladı.

 

“İkisi derken.” Diye konuştu tek kaşını kaldırarak. Doktor kaşlarını hafifçe çatıp bakışlarını genç adamın yüzünde gezdirdi.

 

“Siz bilmiyor musunuz. Suna hanım üç haftalık hamile.” Devran şaşkınlıkla yutkunup sevinç dolu gözlerine Mahmuta çevirdi.

 

“Mahmut amca baba oluyormuşum.” Diye konuştu şaşkınlık dolu sesiyle. İçinde hissettiği sevinç dolup taşarken kalbi bu kez mutluluktan bu denli hızlı atıyordu. Kollarını yaşlı adama sarıp onunla sevincini paylaşırken yaşlı adamda sevincine ortak olmuştu.

 

Devran yavaşça geriye çekilip bakışlarını doktora çevirdi.

 

“Peki görebilir miyim onu.” doktor başını yavaşça salladığında Devran seri adımlarla odanın içine girmişti. Kara gözleri yatağın üzerinde uyuyan sevdiği kadına değdiğinde huzurla gülümsedi. Ağır adımlarla yanında durup yatağına yanına oturdu.

 

“Sarı papatyam.” diye fısıldadı kısık tuttuğu sesiyle. Elini yavaşa uzatıp genç kızın sarı saçlarını sevdi. Parmak uçları alındaki yarasına geldiğinde acıyla yüzünü buruşturdu.

 

“Çok canın yandı mı.?” hüzünlü sesiyle konuşurken daha erken gidemediği için kendisine kızıyordu. Eli yavaşça genç kızın karnısının üzerinde duruduğunda titrek bir soluk aldı.”ya size bir şey olsaydı.”

 

Genç kız yavaşça kaşlarını çatıp uzun kirpiklerini ağır bir şekilde araladığında başında hissettiği ağrı yüzünden yüzünü buruşturdu.

 

“Suna iyi misin.?” Duyduğu sesle derin bir nefes alarak ela gözlerini sesin geldiği yöne çevirdi. Dudaklarının üzerinde beliren kırık tebessümle yavaşça gülümsedi.

 

“İyiyim.” diye konuştu fısıltıyı anımsatan sesiyle. Devran ciğerlerine derin bir soluk doldurup, titreyen parmak uçlarını genç kızın saçlarında ağır ağır dolaştı.

 

“Aklım çıktı, sana bir şey olacak diye aklım çıktı.” Genç adam düz sesiyle konuşurken Suna elini usulca genç adamın elinin üzerine bıraktı. Gözlerine yansıyan korkuyu görebiliyordu, hissettiği acı onu bertaraf etmişti.

 

“İyiyim ben, sadece başım ağrıyor.” Suna kuruyan dudaklarını ağır bir şekilde ıslatıp ela gözlerini ağır ağır genç adamın üzerinde gezdirdi. Üzerindeki beyaz gömlek, siyaha dönerken gözleri omzunun orada durmuştu. Gömleğinden belli olan yanık izi genç kızın kaşlarını derinden çatlamasına sebep olmuştu.

 

“Omzuna ne oldu.” Diye konuştu Suna korku dolu sesiyle. Devran bakışlarını kısa biran omzuna çevirip önemsiz bir şeymiş gibi omuz silkti.

 

“Önemli bir şey yok.” Suna yattığı yerden doğrulmaya çalışırken genç adam ona engel oldu.

 

“Ne demek yok devran, omzunu halini görüyor musun sen.?” Suna telaşlı sesiyle konuşup çattığı kaşlarıyla karşısındaki adama bakarken Devran sakin bir şekilde genç kızı kalktığı yere yatırmaya çalışıyordu.

 

“Sakin olur musun, bebeğe bir şey olacak.” Suna duyduğu kelamlarla şaşkınlıkla gözleri aralanırken dudaklarıda onlara eşlik etmişti. Tek kaşını kaldırıp anlamayarak baktı genç adama.

 

“Bebek.” şaşkın sesiyle konuşurken Devran gülümseyerek başını sallayıp elini genç kızın karnın üzerine koydu.

 

“Evet, bebeğimiz.”

 

“Ben, hamilemiyim.?” Diye fısıldadı Suna dolan ela gözleriyle. Devran ağır bir şekilde başını sallarken eğilerek genç kızın alnından öptü usulca.

 

“Evet, sarı papatyam hamilesin.” Genç kızın gözünden bir damla yaş süzülürken kollarını genç adamın boynuna dolayıp gözlerini yavaşça kapatıp titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Devran omzunda hissettiği acı yüzünden yüzünü buruşturup dudaklarının arasından küçük bir iniltinin kaçmasına engel olamadı. Suna genç adamı hafifçe kendisinden uzaklaştırıp akan burnunu sert bir şekilde çekti.

 

“Eğer gidip omzunu bir hemşireye göstermezsen konuşmam seninle.” Suna kendinden emin konuşurken Devran ona şaşkın gözlerle baktı. Genç kızın gözlerinden kararlı olduğunu gören genç adam yavaşça geriye çekilip tek kaşını kaldırdı.

 

“Ne.?” Diye sordu anlamadığını belli ederek. Suna omzunu hafifçe kaldırıp indirdi nazlı bir edayla. Bakışları genç adamın kara gözlerinde dolaşırken Devran’ın gözleride onun gözlerine esir düşmüştü.

 

“Duydun işte.” Devran derin bir nefes alarak yavaşça oturduğu yerden kalktı. Genç kızın neden böyle söylediğini pekâlâ anlıyordu, eğer öyle demeseydi omzunu göstermiyecekti. Suna’da bunun farkındaydı.

 

“Peki, ben bir omzumu göstereyim.” Adımları kapıya doğru ilerlerken bakışları genç kızdaydı. “Gelirim 10 dakikaya.” Suna başını usulca sallayıp onu onaylarken Devran önce dedesinin yanına gidip genç kızın ve evdekilerin iyi olduğunu ona söyleyip kahya Mahmutu onun yanında bırakıp omzunu göstermek için hemşirenin yanına gitti.

 

Genç kız yüzüne yerleşen buruk bir tebessümle titreyen parmaklarını karnının üzerine bıraktı. Dolan gözlerinden düşen bir damla yaş sinesini ıslatırken gözlerini yavaşça kapattı.

 

“Hoşgeldin bebeğim.” Kuru sesiyle fısıldayarak konuşurken içinde bir yerlerde eksik kalan anne şefkati ağır ağır gün yüzüne çıkıyordu. Annesi onları bırakıp gittiğinde hissettiği çaresizliği hatırladı, babasıyla yaşadığı o zor günler bir bir döküldü sisli gören ela gözlerinin önüne.

 

“Ben onun gibi olmayacağım, ben senide babanıda asla bırakmayacağım.” Kalbi hissettiği boşlukla ağırırken gözlerinden süzülen yaşlara mani olamıyordu. Usulca yutkunup yüzünü ıslatan yaşları silerken bulunduğu odanın kapısı açılmasıyla sert bir şekilde yutkundu.

 

Devran açtığı kapıyı kapatıp kara gözlerini karısına çevirdiğinde genç kızın ağladığını anlamıştı. Kaşları telaşla çatılırken korkuyla ona doğru ilerledi.

 

“Suna.” Diye konuştu telaşlı sesiyle. Yatağın yanına ilişip genç kızın yüzünü elleri arasına aldı, baş parmağıyla usul usul genç kızın gözünün altındaki yaşları silerken kara gözleri onun yüzünde dolaşıyordu. “Ne oldu sarı papatyam? Bir yerin mi açıyor.?”

 

Genç kız ellerini Devran’ın ellerinin üzerine koyup başını yavaşça olumsuz anlamda salladı.

“Hayır, sadece..” genç kız ne diyeceğini bilemeyip yavaşça yutkunup bakışlarını genç adamdan kaçırdı. Sağ elini karnının üzerine koyup kuruyan dudaklarını araladı. “Ona iyi bir anne olabilirim değil mi Devran.?” titreyen sesiyle konuşurken dolan gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

 

Devran derin bir soluk alarak dudaklarını genç kızın alnına bastırıp hafifçe geriye çekildi.

 

“Elbette olacaksın, sen benim gördüğüm en güzel anne olacaksın.” Genç kız kollarını Devran’ın boyuna sarıp ona sıkıca sarıldığında Devran omuzunda hissettiği acı yüzünden yüzünü buruşturdu. Genç adam hafifçe geriye çekilip genç kızın üzerini güzelce örttü.

 

“Şimdi uyumalısın, dinlen biraz.” Geriye doğru bir adım attığı esnada genç kız elini sıkıca tutarak ona engel oldu.

 

“Omzun iyi mi.?” Diye sordu genç kız ela gözlerini Devranın yüzünde gezdirirken. Devran yatağın yanındaki sandalyeye oturup başını olumlu anlamda salladı.

 

“İyiyim güzelim, ufak bir yanık sadece.” Genç kız içten içe o yanığın o kadarda ufak olmadığını düşünüyordu, yatakta hafifçe geriye kayarak Devrana elini uzattı.

 

“Yanıma gel.” Devran kaşlarını hafifçe çatıp başını olumsuz anlamda salladı.

 

“saçmalama güzelim, oraya nasıl sığayım ben. Sen uyu hadi.” Suna genç adam hak versede orada uyumasını istemiyordu. Omzunu nazlı bir edayla kaldırıp indirip bakışlarını Devrandan kaçırdı.

 

“Banane, eğer gelmezsen uyumam.” Devran derin bir nefes alarak oturduğu yerden kalkıp genç kızın onun için açtığı yere yavaşça oturdu. Suna biraz daha geriye çekilip ona yer açarken Devran yavaşça yatağa yan bir şekilde yattı. Suna gülümseyerek ince kolunu genç adamın beline sarıp başını huzurla göğsüne yasladı.

 

Devran kollarını genç kızın beline sarıp onu kendisine çekerek saçlarına bir buse kondurdu. Parmakları usul usul genç kızın saçlarını severken Suna sıkıca genç adamın gömleğinden tutuyordu, gitmesinden korkarak.

 

“Bir daha beni yalnız bırakma.” Diye fısıldadı genç kız uykulu sesiyle. Devran kısa bir an duraksayıp sert bir şekilde yutkunarak genç kızın saçlarını sevmeye devam etti.

 

“Bırakmayacağım sarı papatyam, seni asla bırakmayacağım.” genç kız duyduklarıyla hafifçe gülümseyerek kendisini uykunun kollarına bıraktı yavaşça. Genç adam ise yorgun gözlerin daha fazla dayanamayıp sevdiği kadına sarılarak kendisini uykunu kollarına bıraktı.

 

 

 

########

 

 

 

Araba toprak yolda sarsılarak ilerlerken yağmur damlaları usul usul arabanın camına vuruyordu. Suna başını yorgun bir şekilde yanında oturan genç adamın omzuna yaslayıp parmaklarını dudaklarının üzerini süsleyen buruk bir tebessümle karnının üzerine bıraktı.

 

Onun varlığı ona güç vermişti adeta. Eksik kalan hayatı şimdi tamamlanmıştı.

 

Devran bakışlarını yavaşça karısına çevirip gülümseyerek ona baktı. İçindeki korkuya rağmen, bebeğine çok iyi bir anne olacağını biliyordu genç kızın. Sarı saçlarından yayılan papatya kokusunu usulca ciğerlerine saklayıp bakışlarını yola çevirdiğinde yayla evine geldiklerini fark etti.

 

Arabadan inip dedesinin kapısını yavaşça açıp kolundan tutarak onu arabadan çıkardığında evin kapısı açılmıştı. Cüneyd onlara doğru ilerlerken kahya Mahmut, Fazıl beyin kolundan tutmuştu.

 

Devran kara gözlerini kardeşinden ayırıp arabada onu bekleyen karısının kapısını açıp eğilerek yavaşça onu kucağına aldığında, omzundaki yaranın açısıyla yüzünü buruşturdu. Suna korku dola gözlerle genç adama bakıp ellerini göğsüne yasladı.

 

“Devran, iyi misin.?” Genç kız telaşlı sesiyle konuşurken Devran ağır bir şekilde başını sallayarak onu onayladı. Ağır adımlarla eve ilerleyip açık olan kapıdan içeriye girdiler. Adımları salona doğru ilerlerken herkesin bakışları onlara dönmüştü.

 

Devran kolları arasındaki karısını yavaşça koltuğa bırakırken genç kızın telaşlı gözlerini gördü. Canı acısada yüzüne kondurduğu emanet gülüşle baktı sevdiğine.

 

“İyiyim, korkma.” yavaşça genç kızın yanına oturup kara gözlerini etrafta dolaştırdı. Dedesi baş köşeye oturmuş onlara bakıyordu. Cüneyd çekingen gözlerle abisine bakarken, rüveyda ve annesi ise kenarda oturuyordu.

 

“Abi, ben özür dilerim.” Diye konuştu Cüneyd mahcup sesiyle. Devran kara gözlerini kardeşine çevirip sorgular bir ifadeyle tek kaşını kaldırdı.

 

“Ne için, sana emanet ettiğimi çok güzel koruduğun için mi.?” Genç adam buz gibi sesiyle konuşurken Cüneyd usulca yutkunup dudaklarını araladı.

 

“Haklısın, önce emanetini korumam gerekirdi.” Devran sert bir şekilde yutkunup sakin kalmak istercesine gözlerini kapatıp açtı.

 

“ Lan ben gelmesen unutmuşsunuz onu, resmen onu orada unuttun.” Devran gür sesiyle bağırdığında Suna narin parmaklarını genç adamın elinin üzerine koydu sakin kalması için. Cüneyd suskun bir edayla başını önüne eğerken Devran bakışlarını karısının eline indirip sert bir soluk alarak sustu.

 

“Devran, ben iyiyim.” Genç kız elini karnının üzerine bırakıp yavaşça gülümsedi. “bebeğimizde gayet iyi.” Herkes şaşkın gözlerle birbirine bakarken Suna’nın ortamı yumuşatmak için böyle konuştuğunu biliyordu genç adam.

 

“Amca mı oluyorum ben.” Diye konuştu Cüneyd sevinç dolu sesiyle. Fazıl bey gülümseyerek torununa bakarken Devran göz ucuyla kardeşine bakarak başını olumlu anlamda salladı. Cüneyd abisine sarılmak için yanına geldiğinde Devran kara gözlerini ona gülümseyerek bakan kardeşine çevirdi. Genç adam derin bir nefes alarak oturduğu yerden kalktı.

 

İki kardeş sıkıca birbirine sarılırken salondakiler onları tebrik ediyordu.

 

“Yeter bu kadar, hala sinirliyim sana.” herkes Devran’ın bu dediğine gülerken iki kardeş yan yana oturmuştu koltuğa. Fazıl bey hafifçe boğazını temizleyip dikkatleri üzerine çekti.

 

“Herkes beni dinlesin. Bu yangını kimin çıkardığını hepimiz az çok tahmin ediyoruz lakin, jandarma bunu ispat edene kadar bir şey yapmayacaksınız. Her suçlu bir gün cezasını çeker.” yaşlı adam yavaşça arkasına yalanıp elindeki bastonunu sıkıca kavradı.

 

“diğer konu ise, en kısa sürede o konak eski haline dönecek. Devran, Cüneyd bunun için ne gerekiyorsa yapacaksınız.” Yaşlı adam bakışlarını Cüneyd ve Rüveyda'ya çevirip kararlı sesiyle konuştu. “Ardından bize yaraşır bir düğünde sizin düğününüzü yapacağız.”

 

İki genç sevinç dolu gözlerle birbirine bakarken Cüneyd hızla başını olumlu anlamda salladı.

 

“Konağı en kısa sürede eski haline getireceğiz dede, sen hiç merak etme.”

 

“Sanki konak değilde başka bir şey için acele edersin canım kardeşim.” Devran eğlendiği belli olan sesiyle konuşurken Cüneyd gözlerini kaçırıp sevdiğine baktı.

 

“Belkide.” Rüveyda utangaç bir şekilde başını eğerken genç adam ona aşkla bakıyordu. Suna yorgun bir şekilde başını genç adamın omzuna yaslayıp gözlerini yavaşça kapattı.

 

“Mahmut evde çalışacak yeni birilerini bulacak Hatice, bir iki güne halleder. Sizin bu saatten sonra çalışmanız münasip kaçmaz.” Hatice hanım sessizce başını sallarken yavaşça dudaklarını araladı.

 

“Mahmut bulana kadar ben yaparım yine yemekleri beyim.” Fazıl bey başını yavaşça sallayıp yavaşça oturduğu yerden kalktı.

 

“Eyi o vakit, sen akşama bir şeyler hızır edersin ben biraz dinleneceğim.” yaşlı adam salondan ayrılırken Devran bakışlarını omzunda uyuya kalan karısına çevirdi. Gülümseyerek parmak uçlarıyla yüzüne dökülen sarı saçlarını geriye doğru itti.

 

“Ben Suna’yı yatırayım, uyuya kalmış.” Genç adam usulca Suna’yı kucağına alıp ağır ağır merdivenleri çıkarak odasına doğru ilerledi. Adımları odanın önünde durduğunda dirseğiyle kapıyı aralayıp içeriye girdi. Genç kızı yavaşça yatağın üzerine bırakıp kapıyı kapatıp yanına uzandı. Yatağın üzerindeki battaniyeyi üzerlerine örtüp genç kıza sarıldı sıkıca.

 

“Bu kokun beni mest ediyor, sarı papatyam.” Sessizce fısıldayıp başını genç kızın boyun girintisine sakladı Devran. Yorgun gözleri ağır ağır kapanırken dışarıdaki yağmurun sesi gün ortasında uykusunu getirmişti.

 

#######

 

 

 

Genç kız elindeki soğanı küçük küçük keserken zihnini saran düşünceler onu derin bir kuyunun içine çekiyordu. Aldığı titrek titrek nefesle burnuna dolan koku kaşlarının hafifçe çatılmasına sebep olmuştu.

 

Elinin hareketleri yavaşça dururken yorgun bakışları yan tarafına doğru döndü ağır bir şekilde. Kahve gözleri sevdiği adamın gözlerini görmesiyle solmuş dudaklarının üzerinde kuru bir tebessüm hayat buldu.

 

Cüneyd ağır adımlarla genç kıza ilerleyip adımlarını onun yanında durdurdu. Soru soran bakışları genç kızın yüzünde dolaşırken ağır bir şekilde tek kaşını yukarıya doğru kaldırdı.

 

“İyi misin.?” Diye sordu sakin ama meraklı sesiyle. Rüveyda usulca yutkunup başını olumlu anlamda salladı. Gözlerini genç adamın gözlerinden kaçırıp elindeki bıçağı Cüneyd’in eline verdi. Cüneyd şaşkın gözlerle Rüveyda’ya bakarken hafifçe kaşlarını çattı.

 

Rüveyda eliyle soğanları kesmisini işaret ederken Cüneyd kararsız gözlerle elindeki bıçağa baktı.

 

“Sana yardım etmemi mi istiyorsun.?” Diye sordu sakin sesiyle. Rüveyda gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. Cüneyd’in gözleri genç kızın gülen gözlerinde dolaşıyordu ağır ağır, o böyle içten gülerken bırakıp gitmek ona yakışmazdı.

 

Bıçağı kenara bırakıp gömleğinin kollarını yukarıya katlayıp ellerini yıkayıp soğanları kesmeye başladı.

 

Rüveyda göğüs kafesini döven kalbini görmezden gelerek derin bir nefes alarak ocağın altını yakıp biraz yağ döktü tencereye.

 

“Bu soğan gözlerini yakıyor.” Diye konuştu Cüneyd huysuz çıkan sesiyle. Rüveyda onun bu haline gülerken genç adam yaşaran gözlerini koluna siliydi. Genç kız cebindeki mendilini çıkarıp Cüneyd’e doğru ilerledi yavaş adımlarla. Adımları genç adamın yanında durduğunda koluna dokundu yavaşça.

 

Cüneyd kolunda hissettiği dokunuşla bakışlarını yan tarafına çevirdi. Rüveyda hafifçe parmak uçlarında yükselip genç adamın boyuna yetişmeye çalışırarak gözünden akan yaşları sildi.

 

Cüneyd şaşkın gözlerle karşısındaki kıza bakarken kokusu ciğerlerini yakıyordu. Ona bu kadar yakın olmak kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atmasına vesile oluyordu.

 

“Rüveyda.” Diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç kız bakışlarını genç adamın gözlerinden ayırdığında ona ne kadar yakın durduğunu o an fark etmişti. Telaşla geriye doğru gitmek istediğinde Cüneyd kolundan tutarak ondan uzaklaşmasına engel oldu.

 

İki kalp fütursuzca atarken zaman onlar için durmuş gibiyi. Gözler birbirine müptela olurken söylenecek kelam bulunmuyordu.

 

“Rüveyda..” genç kız annesinin sesini duyması ile hızla geriye çekilip telaşlı bakışlarını etrafta gezdirdi. Annesi ona salondan seslenmişti. “Kızım bir şey yanıyor sanırım.” Genç kız telaşla ocağın altını kapattığında kızgın bakışları ona çapın bir şekilde bakan genç adama kaydı.

 

“Hiç bana bakma öyle, ben güzel güzel soğanlarımı doğrarken dibime giren sensin.” genç kız şaşkın gözlerle Cüneyd’e bakarken genç adam onun bu haline gülerek işine kaldığı yerden devam etti.

 

 

######

 

 

Devran yemeğin içindeki soğanları çatalının uçuyla iterken kaşlarını hafifçe çatıp başını yavaşça kaldırdı. Dedesinin ve diğerlerinde yüzünde aynı ifade vardı.

 

“Hatice abla bu yemeği senin ve Rüveyda’nın yapmadığına eminin.” Diye konuştu Devran tek kaşını kaldırıp sorgulayan bir ifadeyle. Hatice hanım önündeki yemeğe şaşkın gözlerle bakarken mahcup sesiyle konuştu.

 

“Devran bey oğlum, yemeği Rüveyda’nın yapmasını istemiştim ama..” Hatice hanım bakışlarını kızına çevirip ne diyeceğini bilemedi.

 

“Yemeği ben yaptım, ondan böyle oldu. Aslında Rüveyda yardım etmişti ama neden böyle oldu anlamadım.” Cüneyd şaşkın ve mahcup sesiyle konuşurken herkesin yüzünde şaşkın bir yüz ifadesi vardı.

 

“Sen mi yaptın.?” Diye konuştu Fazıl bey şaşkın sesiyle. Cüneyd ağır ağır başını sallarken bakışlarını tabağına indirdi.

 

“Aslında pekte fena olmadı sadece soğanları biraz fazla büyük.” Diye konuştu Devran kardeşinin düşen yüzünü düzeltmek isteyerek. Cüneyd gülümseyerek yemekten bir çatal aldığında yavaşça kaşlarını çattı.

 

“Birazda tuzlu, dede sen yemezsen iyi olur.” Herkes Cüneyd’in bu dediğine gülerken Hatice hanım hızla oturduğu yerden kalktı.

 

“Ben hemen pratik bir şeyler yaparım, Rüveyda gel kızım.” Rüveyda annesinin peşinden mutfağa giderken Devran eğlenen gözlerle kardeşine bakıyordu.

 

“Ölmeden seninde mutfağa girdiğini gördüm ya, gerci bu yemeği yesek büyük ihtimalle ölürüz ama neyse.”

 

“Bana diyene bak, sanki sen kaç kere mutfağa girdin.” Devran kendinden emin bir şekilde sırtını geriye yaslayıp tek kaşını kaldırdı.

“Ben elimin lezzetine güveniyorum.” Suna kıkırdayarak Devran’a bakarken genç adam bakışlarını ona çevirdi. “Sarı papatyam, güvenmiyor musun bana.?” Suna hızla başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Hayır, aksine güveniyorum. Elinin lezzetli olduğunu biliyorum.” Onlar kendi aralarında derin bir sohbete dalmışken Hatice hanım ve Rüveyda hızlıca pratik bir şeyler hazırlayıp masayı yeniden kurdular. Yenilen ve içilen çayların ardından herkes odasına çekilmişti.

 

Suna yatağın üzerinde uzamış camdan dışarıyı izlerken banyonun kapısı kapanması ile bakışlarını oraya çevirdi. Devran elindeki havluyla saçlarını kurularken bakışları yatakta uzanan karısına değdi.

 

Suna kollarından destek alarak yatakta oturur hale geldiğinde elini Devran doğru uzattı. Genç adam sorgusuz sualsiz genç kızın yanına ilişip elini sıkıca tuttu.

 

“Yaranı görmek istiyorum.” Diye konuştu genç kız karalı çıkan sesiyle. Devran sert bir şekilde yutkunup bakışlarını kaçırdı. “Devran.! Göster yaranı.” Genç adam itiraz etmek istesede Suna’nın kararlı bakışları buna engel oluyordu.

 

Derin bir nefes alarak üzerine az önce giydiği kazağı çıkardı genç adam. Sırtını hafifçe genç kıza döndüğünde Suna’nın dudakları şaşkınlıkla aralandı. Parmak uçları yavaşça genç adamın yarasına dokunduğunda acıyla yüzünü buruşturdu.

 

Omzundaki derin yanık izi genç kızı derinden yaralarken Devran o üzülmesin diye sesini bile çıkarmamıştı.

 

“Benim yüzümden oldu.” Diye fısıldadı Suna titreyen sesiyle. Devran hızla genç kıza doğru dönüp onun küçük yüzünü ellerinin arasına aldı.

 

“Hayır sakın kendini suçlama, eğer kendini suçlarsan işte o zaman kendimi kötü hissederim.” Genç kızın gözünden bir damla yaş süzülürken Devran onu kendisine çekerek sıkıca sarıldı.

 

“Benim kalbim senin ellerinde atıyor, eğer sana bir şey olursa o kalp atmaz.” Suna kollarını sıkıca Devran’ın boynuna sarıp yavaşça yutkunarak konuştu.

 

“Seni çok seviyorum, bebeğimiz senin gibi bir babası olacağı için çok şanslı.”

Bölüm : 31.05.2025 16:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...