24. Bölüm

24. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

Herkes merhaba, yeni bölüm sizlerle. Bir aksilik olmazsa bir sonraki bölüm final olacak.

 

Keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın.

 

 

1 hafta sonra

 

Hafif hafif esen rüzgar, ağaçların yapraklarını özgürce savuruyordu. Gökyüzünü süsleyen güneş ise rüzgarla yarışır gibiydi. Işıltısı etrafa yayılırken, buz tutmuş kalpleri ısıtıyordu adeta.

 

Yüzlerdeki tebessüm, yüreklerdeki körpe heyecana eşlik ediyor sevinçleriyle yaşıyordu.

 

Suna üzerindeki kırmızı elbiseyle tekerlekli sandalyesinde otururken ela gözleri bahçedeki tatlı telaştaydı. Üç gün önce konağın tamire bitmiş, onlarda vakit kaybetmeden konağa gelmişlerdi bugün ise… bugün Cüneyd ve Rüveyda’nın düğünü vardı.

 

Devran ağır adımlarla genç kızın yanına gelirken bir yandan kravatını düzeltmeye çalışıyordu. Adımları genç kızın yanında durduğunda genç kızın bahçedeki insanları izlediğini fark etti.

 

Elini yavaşça uzatıp genç kızın omzuna koydu. Suna irkilerek geriye döndüğünde sevdiği adamla karşılaştı. Genç adam kara gözlerini genç kızın durgun yüzünde gezdirdi. Ela gözlerinde yatan hüzünü görebiliyordu. Yavaşça genç kızın önünde oturup ellerini sıkıca tuttu.

 

“Sarı papatyam, neden hüzünlendi o gözlerin.” Genç adam ılımlı sesiyle konuşurken elini yavaşça uzatıp genç kızın yüzüne dokundu. Suna yüzüne kondurduğun tebessüm ile başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Hiç, biliyorsun bu aralar fazla duygusalım.” Genç kız naif sesiyle konuşurken Devran usulca yutkunup ağır ağır başını salladı. Büyük elleriyle genç kızın küçük yüzünü kavrayıp genç kızın alnına bir buse kondurdu.

 

“Sen hep iyi ol, ela gözlerinde hüzün görmek istemiyorum.” Suna genç adamın ellerinin üzerine ellerini yaslayıp başını genç adamın alnına yaslayarak gözlerini kapattı.

 

“Devran.” diye fısıldadı kısık sesiyle. Genç adam yavaşça gözlerini kapatıp genç kıza eşlik etti.

 

“Sarı papatyam.” Suna dudaklarının üzerindeki tebessümle derin bir nefes alarak gözlerini araladı.

 

“Seni çok seviyorum.” Devran duyduğu kelamlarla kapattığı gözlerini aralayıp çapkın bir edayla baktı genç kıza. Baş parmağı usul usul genç kızın elmacık kemiğinde dolaşırken sakin sesiyle fısıldadı.

 

“Seni o kadar çok seviyorumki kalbim göğüs kafesime sığmıyor.” Dudaklarını genç kızın sarı saçlarını kısa biran bastırıp geriye çekildi genç adam. Derin bir nefes alarak geriye çekildi istemeyerekte olsa.

“Bu güzel anı bozmak istemem ama insanlar gelmeye başlamış, aşağıya insek iyi olur.” Suna yavaşça başını sallayarak genç adamı onayladığında Devran yavaşça onu kucağına aldı. Suna kollarını genç adamın boynuna sarıp gülümseyerek başını onun omzuna yasladı.

 

“Bacaklarımı daha çok hissediyorum sanki.” Diye konuştu Suna heyecanlı sesiyle. Devran onun bu sevincini kalbinin en derinlerinde hissederken gülümseyerek başını eğip genç kıza baktı.

 

“Sana hergün iyiye gittiğini söylemiştim.” Adımları temkinli bir şekilde alt kata indiğinde yanlarında duran kahyadan odalarındaki tekerlekli sandalyeyi getirmesini istemişti genç adam.

 

Kahya tekerlekli sandalyeyi getirdiğinde Devran yavaşça genç kızı sandalyeye bıraktı. Genç kızın arkasına geçip onu yavaşça iterek dışarıya çıktılar.

 

Tüm köy konağın bahçesinde toplanmıştı. Gençler çalan horona eşlik ederken gelin ve damat henüz gelmemişti. Devran dedesinin yanında durduğunda bakışları yavaşça dedesini buldu.

 

“Dede.” Diye konuştu sakin sesiyle. Fazıl bey bakışlarını torununa çevirip sorgulayan bakışlarla ona baktı.

 

“O kadın bir saçmalık yapmaz değil mi.?” Diye sordu temkinli sesiyle. Fazıl bey huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdandı.

 

“Bende ondan korkuyorum ya zaten. Gerekli tüm önlemleri aldırdım, evin etrafında adamlar var.” genç adam birazda olsa rahatlayarak arkasına yaslandı. Çalan horonun sesi kaybolup onun yerinde duygusal bir fon müzik çalmaya başladığında konağın gösterişli kapısından gelin ve damat ağır adımlarla çıkmaya başladı.

 

Etrafta yankılanan alkış tufanı yüzleri gülümsetirken Rüveyda sıkıca Cüneyd’in elini tutuyordu.

 

Genç çift ağır adımlarla ilerleyip onlar için ayrılan masaya oturdular. Nikah memuru onlara gülümseyerek baş selamı verirken nikah şahitleri yerini almıştı. Devran, Cüneyd’in nikah şahiti olurken Suna, Rüveyda’nın şahiti olmuştu.

 

“Herkes yerini aldığına göre nikaha başlayabiliriz.” Nikah memuru gülümseyerek bakışlarını Rüveyda’ya çevirdi.

 

Genç kız heyecanla parmaklarını birbirine dolarken kalbi fütursuzca atıyordu. Memur sorması gereken soruyu sormuştu lakin Rüveyda vermesi gereken cevabı veremiyordu. Stresle yutkunup bakışlarını yanında oturan Cüneyde çevirdi.

 

Genç adam sevgi dolu gözlerle ona bakarken Rüveyda usulca yutkundu.

 

“Gelin hanım, kabul ediyor musunuz.?” Nikah memuru sorusunu tekrarladığında genç kız ağır bir şekilde yutkunup başını hızlı hızlı olumlu anlamda salladı. Memurun bakışları kısa biran Cüneydi bulurken başını olumlu anlamda sallayıp aynı soruyu Cüneyde sordu.

 

Genç adam bakışlarını genç kızın heyecanla parlayan gözlerine çevirip gür sesiyle konuştu.

 

“Evet.” Konuklarda gelen alış sesleri kulakları tırmalarken Devran ve Suna’nın verdiği yanıtla herkes imzasını atmıştı sırayla.

 

“Hayırlı olsun, Allah ayırmasın.” elindeki nikah cüzdanını genç kıza uzatıp oradan yavaşça ayrıldı nikah memuru.

 

Suna yüzündeki tebessümle genç çifte bakarken elini uzatıp yanında duran kocasının elini tuttu.

 

“Hayırlı olsun.” Diye konuştu genç kız narin sesiyle. Cüneyd gülümseyerek yengesine bakarken sıkıca yanındaki genç kızın elini tuttu.

 

“Sağolasın yenge.” Çalmaya başlayan horon ile Cüneyd abisine baktı. “Hayde.” Cüneyd kaşlarıyla horonu gösterirken Devran onun bu haline gülüp başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Siz oynayın ben Suna’yı tek bırakamam.” Suna tuttuğu eli sıkıp bakışlarını ona çevirdi. Devran kara gözlerini ağır bir şekilde Suna’ya çevirip sakin gözlerle ona baktı.

 

“Gidin siz ben Fazıl dedenin yanında dururum.” Devran kararsız gözlerle sevdiğine bakarken Cüneyd’in bakışlarına dayanamayarak başını ağır ağır salladı.

 

“Tamam gidin siz, geliyorum.” Cüneyd gülümseyerek Rüveyda’nın elinden tutup onu horona çekerken Devran yavaşça genç kızı dedesinin yanına doğru götürdü. Fazıl bey gülümseyerek onlara bakarken Devran genç kızın yanındaki sandalyeye oturup elini avucunun içine aldı.

 

“Ben horon oynamak istemiyorum, seninle burada oturmak istiyorum sadece.” Suna genç adamın neden böyle dediğini pekâlâ anlıyordu. Lakin o genç adamın onun yüzünden yapmak istediklerinden geri kalmasını istemiyordu.

 

“Git Devran, ben burada Fazıl dedeyle ve Hatice ablayla otururum.” genç adam sert bir soluk alarak yavaşça oturduğu yerden kalkarak kardeşinin yanına giderken arada arkasına dönüp bakıyordu.

 

Suna giden genç adamın arkasından bakarken usulca yutkunup bakışlarını dizlerinin üzerinde duran ellerine indirdi. Bir zamanlar özgürce yürürken bir zalim yüzünden tüm hayalleri ellerinden acımasızca alınmıştı.

 

Gün geçtikçe dizlerini daha çok hissediyor olmak genç kızın tek umut kaynağıydı.

 

“Suna kızım, nerelere daldın.” Genç kız yanında duyduğu sesle irkilerek başını Fazıl dedeye çevirdi. Fazıl dede ona sevgiyle bakarken genç kız usulca gülümsedi. Bu eve ilk geldiği günden beri Fazıl dedenin onu sevip sahip çıktığını içten içe hissetmişti Suna.

 

“Hiç dede. dalmışım öyle.” Fazıl bey Devran ve Suna’nın birbirlerine ne denli sevdalı olduklarını gördükçe yaşlı adamın göğsü huzurla doluyordu. Biliyordu çünkü, Devran’nın yaralı gönlüne Suna’dan başka kimse iyi gelmezdi.

 

Suna başını yavaşça Fazıl dedenin omzuna yaslayıp usulca yutkundu.

 

“Devran, yapmak istediği çoğu şeyi benden dolayı erteliyormuş gibi hissediyorum dede.” Diye konuştu Suna durgun sesiyle. Yaşlı adam titrek bir soluk alarak genç kıza baktı.

 

“O tüm hayatını sana ve doğacak bebeğinize göre yapmak istiyor.”

 

“Ya kendi istedikleri, onlar ne olacak.” Suna başını kaldırıp Fazıl dedeye baktığında Fazıl dede ona şefkatle gülümsedi.

 

“İşte tüm mesele bu ya güzel kızım, onun tek istediği sen ve bebeğiniz. Onun hayatının merkezinde siz varsınız.” Suna yüzüne beliren kuru tebessümle bakışlarını sevdiği adama çevirdiğinde onun zaten ona baktığını fark etti.

 

Genç kız içi titreyerek baktı ona, geniş omuzlarıyla dik başı ile yiğit bir delikanlı gibi oynuyordu horonu. Tek gözünü çapkın bir edayla genç kıza kırpıp genç kızın kalbini kendisine esir etti adeta.

 

 

 

######

 

 

Seher yorgunluktan titreyen bacaklarına inat koşmaya devam ederken rüzgarda savrulan saçları yüzünü kapatıyordu. Ciğerleri biraz nefeslenmek için an kollarken o soluksuza koşuyordu.

 

Annesinin yapacaklarını duyduktan sonra yanlış seçim yaptığını bir kez daha anlamıştı genç kız. Geç olmadan gitmedi ve dedesine her şeyi anlatmalıydı.

 

“Seher!!” Annesinin gür sesini uzaktan duyduğunda gözleri korkuyla açılmıştı. Kalbi korkuyla atarkan başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Allahım yardım et.” başındaki şalı kayarak omuzlarına düşerken dolan gözleri görüş açısını bulanıklaştırıyordu. Babasıyla annesine engel olmaya çalışsalarda Azize katran karası gözleriyle adeta onları ezip geçiyordu. İbrahim beyin Azize’yi sıkıca tuttuğu bir anda Seher evden koşarak çıkmıştı.

 

Lakin annesi babasının elinden kurtulmuşa benziyordu.

 

Seher başını ürkek bir şekilde geriye çevirip baktı. Görünürde kimse yoktu lakin sesi yakınlardan geliyordu. Toprak yolda nefes nefese koşarken ayağının taşa takılması ile tökezleyerek yere düştü.

 

“Ah.” Dudaklarının arasından feryat eden acı dolu inilti gözlerini sıkıca kapanmasına vesile oldu. Titreyen kirpiklerini aralayıp yaralanan ellerine baktı. Aldığı titrek soluk gözlerinden bir damla yaşın süzülmesine sebep oldu.

 

“Bu kadar kötü birisi olduğunu nasıl görmedim ben anne.” Genç kız derin bir soluk alarak düştüğü yerden kalkıp konağın olduğu sokağa doğru koşmaya başladı.

 

Usul usul çiselemeye başlayan yağmur olacakların habercisiydi.

 

Seher konağa yaklaştıkca kulklarına dolan müzik sesleri usulca tebessüm etmesine neden oldu. Gücü tükenen bacaklarına rağmen konağın önüne geldiğinde kapıda bekleyen adamların bakışları ona döndü.

 

Şaşkınlıkla birbirine bakan adamları umursamadan derin bir soluk alarak konağın içine girdi Seher. Yorgun gözleri dedesini ararken çok geçmeden gözleri aradığını buldu. Sert bir şekilde yutkunup titreyen elini yumruk yaptı.

 

Adımları dedesinin yanına doğru ilerlerken bir kaç meraklı bakışı üzerinde hissediyordu. Fazıl bey kendisine doğru gelen torunu gördüğünde biçimli kaşlarını derinden çattı. Seher adımlarını durdurup çekingen gözlerle baktı dedesine.

 

“Dede… sana çok önemli bir şey söylemem gerekiyor.” Fazıl bey bakışlarını yanında oturan Suna’ya çevirdi. Genç kız merakla onları izliyordu. Yaşlı adam başını ağır ağır sallayıp oturduğu yerden kalktı.

 

“Gel bakalım.” Seher özlemle dedesine bakarken dedesinin peşinden ilerledi. Fazıl bey konağın önünde durduğunda Seher adımlarını durdurup korku dolu bakışlarını etrafta gezdirdi. “De bakalım ne diyeceksin.”

 

“Annem, düğünün olduğunu öğrendi delirdi resmen. Öldüreceğim onları diye bağırmaya başladı. Ne olur bir şey yap dede gözü dönmüş resmen.” Genç kız ağlayarak dedesine olanları anlatırken Fazıl bey korktuğunun başına geldiğini anladı.

 

“Mahmut, güvenlik önlemlerini artır, Azize bu konağa yaklaşamayacak.” Fazıl beyin gür sesiyle kahya Mahmut etrafındakileri yönlendirmeye başlamıştı. “Korkma sen kızım, içeri abilerinin yanına git hadi.” Seher hızla başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Dede peşimdeydi birazdan burada…” genç kız sözünü bitirmeden etrafta yankılanan silah sesi korkuyla susmasına sebep olmuştu. Fazıl bey torunu kolundan tutup konağın içine girerken konağın içindeki insanlar teleşala koşturmaya başlamıştı.

 

Devran duyduğu silah sesiyle kara gözlerini hızla Suna’ya çevirdi. Genç kızın masada tek başına oturduğunu gördüğünde hızla ona doğru koşmaya başladı.

 

“Suna.” diye fısıldadı telaşlı sesiyle. Genç kız korku dolu bakışlarını Devran’a çevirip ela gözleriyle ona baktı. Devran genç kızın yanına geldiğinde onu kucağına alıp masanın altına sakladı.

 

Silah sesi her saniye giderek artarken genç kız korkuyla genç adamın göğsüne saklandı.

 

“Devran” Diye fısıldadı genç kız korkulu sesiyle. Devran genç kızı sıkıca sarılırken hızla belindeki silahını çıkarıp Cüneyd’e baktı.

 

Cüneyd, Rüveyda’yı arkasına almış nikah masasının arkasına saklanırken onunda silahının elinde olduğunu fark etti.

 

“Cüneyd.” Azize gür sesiyle konağın önünde bağırırken Cüneyd kalbinde hissettiği sızılya baktı annesine. En mutlu gününü, annesi mahvetmişti. Ağır bir şekilde yutkunup elindeki silahı yere bıraktı genç adam.

 

Yavaşça çömeldiği yerden kalkacağı esnada Rüveyda korkuyla elini tutup başını olumsuz anlamda salladı.

 

“Korkma, bir şey olmayacak.” Cüneyd yavaşça oturduğu yerden kalkıp öne doğru bir iki adım ilerleyip tek kaşını kaldırdı.

 

“beni mi öldürmeye geldin anne.” Diye konuştu genç adam duygusuz sesiyle. Devran bakışlarını Suna’ya çevirip güven verircesine ona baktı. Suna istemesede başını olumlu anlamda salladı. Devran yavaşça çömeldiği yerden kalkıp kardeşine doğru ilerledi.

 

“Seni değil.” Dedi azize elindeki silahla Devran ve Rüveyda’yı gösterdi. “bu ikisini.”Rüveyda korkuyla Cüneyd’in elini tutarken Suna korku dolu sesiyle bağırdı.

 

“Devran.” Genç adam kara gözlerini sevdiği kadına çevirip onun ela gözlerine baktı.

 

“Korkma.” Diye fısıldadı genç adam dudaklarını oynatarak. Fazıl beyin adamları Azize’nin etrafını sarmış ellerindeki silahları ona doğrultmuştu. Lakin bu durum onu korkutmuyordu. İçin kaplayan nefret onu korkutmuyordu.

 

Seher korku dolu bakışlarıyla dedesinin yanında dururken Fazıl bey jandarmayı araması için kahya Mahmuta bağırıyordu. İbrahim bey Azizenin arkasına geçip belindeki silahı çıkardı.

 

“Eğer bu konağın içinden herhangi birine zarar verirsen gözümü bile kırpmam seni vururum Azize.” ibrahim bey kararlı sesiyle konuşurken Azize kısa biran omzunun üzerinden ona bakıp keskin bakışlarını tekrardan karşısındaki Rüveyda'ya çevirdi.

 

“Önce seni öldüreceğim, sonrada seni.” Diyerek Devranı işaret etti.

 

“Onu öldürmek istiyorsan önce beni öldürmelisin.” Cüneyd sert sesiyle bağırarak konuştuğunda ileriye doğru bir adım attı. “Neden anlamıyorsun, ben onu seviyorum.”

 

“Sorunda bu ya, onu sevmeni istemiyorum.” Azize’nin dedikleriyle Cüneyd öfkeyle güldü.

“Sen kafayı yemişsin, sen kafayı yemişsin. Miras diye kafayı yediğin yetmezmiş gibi şimdi de ben Rüveyda’yı seviyorum diye kafayı yemişsin.”genç adam öfkeyle bağırırken Azize ona doğru bir adım attı.

 

“Miras diye kafayı yedimde ne oldu, yine en başa sardık yine her şey Devran’a kaldı.” zehirli gözleri Devranı bulurken nefretle baktı genç adama.

 

“Seni en başında öldürmeliydim.” diye bağırdı azize çirkin sesiyle. Devran kara gözlerini korkusuzca ona çevirip tek kaşını kaldırdı.

 

“Öldür o zaman, gençliğimi elimden aldığın yetmezmiş gibi, sevdiğim kadını zehirlememiş gibi, beni babama düşman etmemiş gibi öldür.” Devran sert sesiyle konuşup kararlı gözlerle baktı karşısındaki kadına. “Yoksa ben seni öldüreceğim.”

 

Suna korku dolu gözlerle olanları izlerken hissettiği korku iliklerine kadar işlemişti. Ellerini yere koyup tüm gücüyle bedenini sürüklemeye çalıştı. Bacaklarında azda olsa hissettiği his ona yardımcı oluyordu.

 

“Devran.” Diye fısıldadı korkulu sesiyle. Fazıl bey sert adımlarla ilerleyip Azize’nin karşısında durdu.

 

“İndir o silahı.” Azize alay dolu bir gülüş bıraktı Fazıl beyin sert bakışlarına.

 

“Madem herşeyimden oldum, sizde olun o vakit.” Azize silahı sıkıca tutup Rüveyda’yı hedef aldı. Etrafta yankılanan bağırış sesleri, hatice hanım feryadı birbirine karışıyordu.

 

Silahtan çıkan kurşun birinin canını yakacaktı, çiseleyen yağmur usul usul sineleri süslerken acı bir feryat koptu konağın avlusunda. Hedef şaşmış kurşun başka bedende can bulmuştu.

 

“Cüneyd.”Devran koşarak yerde kanlar içinde yatan kardeşinin yanına gitti. Herkes Cüneyd’in başına toplanırken Rüveyda ağlayarak genç adama bakıyordu. Başını dizlerinin üzerine yaslamış elini yarasının üzerine bastırıyordu korku ile.

 

“Cüneyd.” Azize yanlış kişiyi vurduğunu görünce korkuyla oğluna doğru ilerlemek istedi lakin arkasından onu tutan el ona mani oldu.

 

“Araba hazırlayın birşey yapın.” Cüneyd şevketle sevdiği kadına bakarken gözleri gittikçe kapanıyordu. Elini usulca kaldırıp Rüveyda’nın yüzüne dokundu.

 

“Seni.. seni seviyorum.” Aldığı soluklar ciğerine batıyordu. Genç kız gözyaşları arasında ona bakarken hızla başını sallıyordu. Rüveyda genç adamın elinin üzerine elini koyduğunda Cüneyd’in eli yavaşça kayarak yere düştü, yorgun gözleri ağır bir şekilde kapanırken kulaklara aşina olmayan bir ses duyuldu.

 

“Cüneyd.!!” Rüveyda’nın acı dolu sesi. Genç adam onun sesini duymak için can atarken o bunu duyamamıştı. Genç kız gözyaşları arasında yıllar sonra ilk kez konuşmuştu, lakin dili öyle acıyordu ki gönlünün acısına eşlik ediyordu adeta.

 

Suna korkuyla oturduğu yerde ağarken eli usulca karnına gitti. Hissettiği korkudan bebeğine bir şey olacak diye aklı çıkıyordu. Devran genç kızın yanına gelip onu kolları arasına aldığında konağın avlusunda bir silah sesi daha duyuldu.

 

Genç kız korkuyla kocasının kollarına sığınırken sıkıca gömleğini tutuyordu. Devan sert bir şekilde gözlerini kapatıp titrek bir nefes aldı. Başını ağır bir şekilde geriye çevirdiğinde yerde kanlar içinde yatan Azize’yi gördü.

 

Herkes bir köşede acısına ağlarken yağan yağmur ise onlara ağlıyordu.

 

 

 

Bölüm : 03.10.2025 15:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...