@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Genç kız yavaşça yutkunarak ela gözlerini yanında oturan adama çevirdi. Onunda en az onun kadar şaşkın olduğunu fark ettiğinde, gözlerini esir alan korkuya mani olamamıştı. Devran üzerindeki şaşkınlığı bir kenara bırakıp ağır bir şekilde yutkunarak yavaşça oturduğu yerden kalktı, karşısında onlara şaşkınlıkla bakan teyzelerin aklını saran yanlış düşüncelerin pekâlâ farkındaydı. Dipsiz bir kuyuya anımsatan kara gözlerini onların üzerinde gezdirip sert adımlarıyla ilerledi. “Hanım teyzeler, yanlış anlaşılmaya mani olacak bir durum yok ortada.” Sert sesi dere kenarında yayılıken Genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkarak acıyan ayaklarına rağmen Devran’ın yanına doğru ilerledi. Teyzeler yüzlerini hafifçe buruşturarak memnuniyetsiz bakışlarını iki gencin üzerinde dolaştırdı ağır ağır. “Belli belli, o yüzden sabahın köründe derenin kenarındasınız.” Suna duyduğu kelamlarla gözleri şaşkınlıkla aralanırken, kokruyla atan kalbini susturamıyordu artık. Titreyen elleriyle elbisesinin kenarlarını sıkıca kavrayarak teyzelere doğru titrek bir adım attı. “Hayriye teyze yanlış anladınız.” Diye konuştu korku dolu sesiyle. Kadın yüzünü buruşturarak yanındaki arkadaşının omzuna vurarak elindeki çamaşır dolu sepeti sıkca kavrayarak konuştu. “Yürü gidelim Ayşe. Bahri bey torunun yaptıklarını duysa kalpten gider.” Yanındaki arkadaşı onu onaylayıp, onaylamayan gözlerle onlara bakarak arkasını dönerek giden arkadaşının peşinden ilerledi. “Yanlış anladılar.” Diye konuştu genç kız korkulu sesiyle. Boğazına takılan nefesler gözlerinin acıyla dolmasına sebep oluyordu. Acı bir şekilde yutkunarak dolan ela gözlerini yanındaki adam çevirdi. Devran sert yüz ifadesiyle genç kıza bakarken genç kız onun bakışlarından ürkerek geriye doğru bir adım attı. “Dua et yalan yanlış şeyler yaymasınlar köye. Senin yüzünden yeterince hayatım mahvoldu zaten.” Sert sesiyle konuşup ayağına basan taşları umursamadan derenin kenarında duran atına doğru ilerledi. Atının üzerine binip kara gözlerini son bir kez genç kıza çevirdi. Bakışları yavaşça önüne döndüğünde ona dolu gözlerle bakan ela gözleri umursamadan atıyla birlikte oradan uzaklaştı. Genç kız yanağına süzülen yaşları elinin tersiyle silip, titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Kör bir kuyunun içine hapis olan yorgun bedeninin acı feryatlarını kimse duymuyordu. Kurtulmak için ne kadar çok bağırsada kör kuyuda sesi çıkmıyordu. İçinde yerle yeksan olan bir geçmiş vardı. O geçmişi yerle yeksan eden ise kendisiydi. Acıyan ayaklarına rağmen ağır aksak adımlarla yürümeye başladı. Zihnini içini istila eden amansız düşünceler eşliğinde amcasının evine geldiğinde yorgun adımları durmuştu. Omuzları yorgunlukla çökerken, ağlamaktan kızaran ela gözleriyle baktı eve. İçinde bir yerlerde hala gitmeyen acımasız korku vardı. Sert bir şekilde yutkunarak bakışlarını etrafta gezdirerek evin önüne ilerledi. Elini yavaşça kaldırıp kapıyı çaldığında parmaklarına bulaşan kanı gördüğünde gözlerinde bir damla yaş süzümüştü. Elini sıkıca yumruk yaparak yanına indirdiğinde kapı yavaşça açılmıştı. Gülce gözlerini şaşkınlıkla aralayıp karşısındaki perişan haldeki kuzenine baktı. Kapıyı sonuna kadar açarak geçmesi için yol verdiğinde Suna ayağındaki çizmeleri yorgun bir şekilde çıkarıp eğilerek eline aldı çizmeleri. “Suna.” Diye konuştu Gülce sesine yansıyan hafif telaşla. Suna omuzlarına konulan tonlarca yükle yavaş adımlarla kuzeniyle birlikte kaldığı odaya doğru ilerledi. Aralıkla kapıdan içeriye girdiğinde Gülce’de peşinden odaya girerek kapıyı yavaşça kapattı. Suna elindeki çizmeleri dolabın yanındaki boşluğa bırakıp yorgun bir sekilde sedirin üzerine oturdu. “Gitti mi o kadın.?” Diye sordu kırgın sesiyle. ‘Anne’ demeye dili varmıyordu, Hasta babasıyla onu ardında bırakıp ondan sadece üç yaş küçük olan kardeşini alıp gittiğinde peşinden o kadar çok anne demişti ki artık anne diyemiyordu. Sanki o kelimeyi söylerken dilinin ucu yanıyordu. Gözünden bir damla yaş usulca yanağına süzüldüğünde hızla elinin tersiyle yanağını ıslatan yaşları sildi. “Gitti, ama yine geleceğini söyledi.” Dudaklarının arasında dökülen alay dolu gülüşle ela gözlerini Gülce’ye çevirdi. “Yıllar sonra mı bir kızı oluğu aklına gelmiş. Beni ve babamı bırakıp giderken aklı nereymiş.” Titreyen sesini bastırarak güçlükle yutkunarak dolan gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açtı. “Amcamlara iyi olduğumu söylersin ben biraz uyuyacağım.” Diye konuştu fısıltıyı anımsatan kısık sesiyle. Oturduğu yerden kalkıp önce banyoya girerek kirlenen ayaklarını yıkadı. Suyun değdiği yaralar canını yaksada umursamadan ayaklarını yıkayarak banyodan çıkarak odaya geri döndüğünde Gülce’nin çoktan gittiğini fark etti. Yavaş adımlarla yatağına ilerleyip, yatağındaki battaniye kaldırarak altına girdi. Yorgun gözleri camdan dışarıya kaydı ağır aksak.Sabahki havaya nazaran hava kararmış, gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı. Gözünden bir damla yaş süzülüp geçerken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. “Sizde benim gibi ağlamak mı istiyorsunuz yoksa.?” Dudaklarının üzerini kaplayan kuru tebessümle konuştuğunda titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Gözleri ağır ağır kapanırken, gözünden düşen yaşlar güzel cehresini ıslatıyordu. #### Karayavuz konağının içinde sessizlik hüküm sürüyordu. Genç adam sert adımlarıyla odasına girip kapısını ardından kapatıp odanın içerisine doğru ilerlerken bakışları kolundaki beyaz kumaş parçasına kaydı usulca. Uzun parmaklarını uzatarak kumaş parçasını kolundan çözüp aldığında kara gözleri kumaşın üzerinde dolaşıyordu. Beyaz kumaşın üzerindeki kan lekeleri kumaşın kirlenmesini sağlarken genç adam sert bir şekilde yutkunarak odasının içerisinde bulunan banyoya doğru ilerledi sert adımlarıyla. Adımları lavabonun kenarında duran çöp kutusuna takıldığında elindeki kumaşı sert bir şekilde kavradı uzun parmaklarıyla. “Kanayan her yaramın sorumlusu sensin.” Kalın sesi banyonun içinde yayılırken derin bir nefes alarak elindeki kanlı kumaş parçası banyodaki dolaba koyarak oradan ayrıldı. Camın önündeki tek kişilik koltuğa oturdu, masanın üzerindeki sigara paketine uzanarak içerisinden bir dal sigara alara dudaklarının arasına koydu. Sigaranın ucunu elindeki çakmakla yakarak çakmağı masanın üzerine doğru attı. Başını koltuğa yaslayıp kara gözlerini yaralı koluna değdirdi yavaşça. Kurşun sıyırıp geçtiği için umursamayarak bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Gökyüzünü saran kara bulutlar yağmurun habercisi olurken genç adam ağır bir şekilde gülümsedi. “Masum bakan o gözlerin yaşamaktan korkma mı sağlıyor. Koskoca Devran Karayavuz bir çift ela gözden korkuyor.” Dudaklarının arasında ağır ağır sigarasının dumanını odanın içine dağıtırken aradan kaç saat geçmişti bilmiyordu. Kara bulutlar çöktü gözyaşlarını onların üzerine dökerken genç adam aklındaki zifiri karanlıkta kalmış düşüncelerle uğraşıyordu. Odanın kapısı sert bir şekilde açıldığında Devran kara gözlerini ağır bir şekilde kapıya çevirdi. Karşısında dedesini dördüğünde elindeki sigarasını söndürüp ayağa kalktı. Bahri bey kapıyı sert bir şekilde kapatarak, kaşlarını derinden çatarak torununa doğru ilerledi sert adımlarla. “Köyün altını üstüne getiren bu söylentiler neyin nesi Devran.” Şiveli sert sesi odanın içinde yayılırken Devran dedesine anlamayan gözlerle baktı. Tek kaşını kaldırıp sorgulayan bakışlarla dedesine baktı. “Anlamadım, hangi söylentiler.?” “Kadınlar seni ve Suna’yı dere kenarında görmüşler.” Devran duyduğu sözlerle yüzünü buruşturarak camın önüne doğru ilerledi yavaş adımlarla. Ellerini pantolonun ceplerine koyarak kara gözlerini dışarıda yağan yağmura çevirdi. “Benden yardım istedi bende yardım ettim dede. Ötesi yok.” Buz gibi sesiyle konuşup, gözlerini ağır bir şekilde kapatarak sessizce fısıldadı. “Hiç yardım etmemeliydim ona.” “Ondan mı her yerde senin ve o kızın adı geçiyor. Köyün diline düştü kızın adı.” Devran başını omzunun üzerinden çevirerek çattığı kaşlarıyla dedesine baktı. Bahri bey torununa doğru ilerleyip adımlarını yanıda durdurduğunda artık kara gözlerini daha net görüyordu, kara gözlerini kaplayan ateşi görebiliyordu. “Milletin uydurması dede. Onu kurtarırken kolumdan vuruldum o da kolumu sardı olan biten bu.” Öfkeyle bağırıp Ellerini sıkıca yumruk yaptı. İçine yerleşen yersiz öfkeyi bastıramıyordu. “Derenin kenarında ne işiniz var o vakit.” “Dede.” Diye konuştu genç adam sert sesiyle. Bu konuşmanın sonu hayırlı bitmeyecekti. Dedesinin gözlerinden bunu anlamıştı genç adam. Bahri bey bakışlarını torunundan ayırarak ileriye doğru bir adım atarak tekli koltuğa oturdu. “O kızla evleneceksin.” Devran duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini aralarken ciğerlerine sert soluklar doldurdu art arda. İçindeki yersiz öfke büyüyerek onu ele geçirirken kara gözleri öfkeyle kısılmıştı. “Ne demek evleneceksin. O kız yüzünden neler yaşadığımı en iyi sen biliyorsun.”Bahri bey başını ağır ağır sallayarak torununu onaylarken kararlı gözlerle gözlerine baktı. “Biliyorum lakin yetim bir kızın bizim soyadımız yüzünden başının yere eğilmesine izin veremem.” Genç adam dudaklarının arasından alay dolu bir gülüş bıraktı soğuk rüzgarların estiği odanın içine. Uzun parmaklarını öfkeyle saçlarını daldırıp saçlarını çekiştirdi. “Olmaz, ben onunla evlenemem. Benden 6 yılımı çalan biriyle evlenmem.” Bahri bey yavaşça oturduğu yerden kalkarak torununun karşısında dikildi. Kara gözleri tıpkı torunu gibi bakıyordu. “Senin üzerinde babandan çok benim hakkım var. Annen öldükten sonra seni ben büyüttüm. Senden bu zamana kadar hiç bir şey istemedim iyiliğin dışında ama şimdi istiyorum. O yetim ve öksüz kıza bunu yapmaya hakkımız yok, onun başını yere eğmeye hakkımız yok.” Odanın çıkışına doğru sert adımlarla ilerlerken adımları kapının önünde durmuştu. “Akşama kadar düşün, akşam bana kararnı söyle.” Bahri bey odadan çıkıp gittiğinde Devran öfkeyle duvara yumruk atarak içindeki öfkeyi kusmak istercesine bağırdı. “Neden sürekli hayatımı mahvediyorsun neden.?” Sert adımlarıyla odadan çıkıp merdivenleri inerken Büyük salonda oturan kişilere takıldı kara gözleri. Babası annesi öldükten sonra başka bir kadınla evlenmiş ve o evlilikten üç çocuk yapmıştı. Annesinin kırkını çıkmasını bile beklemeyen o adam gözünün önünde diğer çocuklarını severken o dedesinin yamacında oturarak dolu gözlerle onları izlerdi. Küçük kalbi acının en ağır darbesini çok küçükken tatmıştı. Boğazına takılan nefesi güçlükle yutkunmasını sağlarken sert bir şekilde yutkunarak evden çıktı. Ağırın önünde duran atına binerek ayrıldı oradan. Yağan yağmur onu ıslatsa da umursamadan atını hızlandırarak sabahki dere kenarına geldi. Gördüğü bedenle atını yavaşça durdurarak atın üzerinde atlayarak indi. Adımları derenin kenarındaki bedenin yanına ilerlerken genç kız sanki onun geldiğini anlayarak başını omzunun üzerinden çevirerek arkasına baktı. Ağlamaktan kızaran ela gözleri genç adamın kara gözlerini gördüğünde sert bir şekilde yutkunak geriye doğru bir adım attı. Zira gözlerinde gördüğü kara kuyu onu içine çekmek istiyordu. “Neden sürekli hayatımı mahvediyorsun, yetmedimi benden aldığın yıllar daha ne istiyorsun.?” Gür sesiyle bağırarak konuşurken genç kız korkarak geriye doğru bir adım daha attı. Ela gözleri korkuyla karşısındaki adama bakarken dili lal olmuş gibi konuşamıyordu genç kız. “Ben…” Diye konuştu fısıltıyı anımsatan sesiyle. Kelimeler dilinin ucuna bir bir dizilişti lakin o dudaklarını aralayıp konuşamıyordu. Kalbinde soğuk rüzgarlar eserken, üşüyen bedeni ürkekce titriyordu. “Ne sen, yetmedimi yaptıkların.? Gençliğimi aldın benden, şimdide geleceğimi mi alacaksın.?” Genç kız kulaklarında yankılanan gür sesle korkuyla geriye doğru bir adım attı. Karşısındaki adam, kalbinin nasıl korkuyla attığını görmeyecek kadar ona öfkeliydi. Genç kız başını olumsuz anlamda salladı ağır ağır, gözünden düşen yaşlar yağan yağmura karışıp giderken yavaşça yutkunarak dudaklarını araladı. “Böyle olsun istemezdim.” Devran dudaklarının üzerine yerleşen alay dolu gülüşle genç kıza bakarak ona doğru bir adım attı. “Öyle mi.? Bundan sonra olacak hiçbir şeyide ben istemedim.” Kara gözleri genç kızın ela gözlerini delip geçerken yanından geçip atının üzerine çıktı atik bir hareketle. Bakışları genç kızın üzerinde dolaşırken genç kız başını kaldırarak ona baktı çekingen gözlerle. “Amcana haber et, yarın akşam kahvenizi içmeye geleceğiz.” |
0% |