
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Karadeniz’in dağlarına usul usul yağmur yağıyordu. Gökyüzünden düşen her yağmur damlası genç kızın dudakları üzerinde silik bir tebessümün peydah olmasına vasıl oluyordu. Gözlerini yavaşça kapatıp ıslak kirpiklerinin arasından bir damla yaşın süzülmesine izin verdi.
Kalbinde gittikçe büyüyen bir yara vardı. O yara onun her geçen saniye ezilerek yok olmasına sebep oluyordu.
Titreyen parmakları ile yüzünü ıslatan gözyaşlarını sildi usul usul. Ela gözleri ağlamaktan kızarırken gözlerinin önünden Devran’ın bakışları gitmiyordu, bir zamanlar ona sevgiyle bakan o kara gözlerin şimdi nefretle bakıyor olması genç kızın yüreğinde kapanmayacak yaralar açıyordu.
“Dilim dönseydi bir kelamım vardı sana Devran, ama olmadı diyemedim benim bir suçum yok diye.” Titreyen sesiyle konuşurken elini kaldırıp dudaklarının üzerine kapattı. Sessiz sessiz ağlarken kimse sesini duymasını istemiyordu, yıllardır sırtlarında bir kambur gibi gezdiği insanlara daha fazla yük olmak istemiyordu.
Yavaşça yutkunup yüzünü ıslatan yaşları silerken odanın kapısı yavaşça aralandı. Gülce üzgün gözlerle Suna’ya bakarak odaya girip kapıyı ardından kapattı. Adımları genç kızın ağlamaktan kızaran gözlerini gördüğünde şaşkınlıktan dururken dudakları hafifçe aralanmıştı.
“Suna.” Diye fısıldadı genç kız şaşkın sesiyle. Genç kız öylece karşısındaki kuzenine bakarken kuruyan dudaklarını aralayıp tek kelam etmedi. “Gözlerin kan çanağına dönmüş.” Gülce üzerindeki şaşkınlığı bir kenara atarak genç kızın yanına ilerleyip yanındaki boşluğa oturarak elini hüzünle elinin üzerine koydu.
“Lütfen ağlama daha fazla.” Suna titreyen dudaklarını birbirine bastırıp omzunu çaresizce kaldırıp indirdi. Gözlerinin önünden Devran’ın kara gözleri gitmiyordu, ona nefretle bakan gözler.
“Bana nefretle bakan o kara gözleri sende görseydin, oturup benim halime ağlardın.” Ağlamaktan pürüzlü çıkan sesi yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu. Gülce üzgün gözlerle Suna’ya bakarken annesinin içeriden seslenmesiyle kendisine geldi.
“Babam birazdan geleceklerini söyledi, kendini toparlamalısın.”
“Bana bir ömür nefretle bakan o kara gözlere nasıl bakacağım, ben ona derdimi anlatamazken onun nefreti gittikçe büyüyor sanki.” Çaresiz sesi kulaklarına hiçte yabancı değildi genç kızın, yıllardır bu çaresizliğin içinde savrulup gidiyordu.
“Söyle ona, senin bir suçun olmadığını söyle.” Suna acı bir şekilde yutkunup başını olumsuz anlamda salladı. Kalbinin dört bir yanını saran amansız telaş Devran’ın ona inanmayacağını söylüyordu.
“Gülce, Suna nerede kaldınız.?” Genç kız yengesinin seslenmesiyle boş bulunarak irkilerek eğdiği başını kaldırdı usulca. Kuruyan dudaklarını ağır ağır ıslatıp yüzünü ıslatan yaşları sildi.
“İçeriye gitmeliyiz, gelirler şimdi.” Gülce yavaşça yerinden kalkarak bakışlarını kalkması için Suna’nın üzerinde gezdirdi. Genç kız yavaşça oturduğu yerden kalkarak odanın içerisindeki aynadan kendine baktı kızaran ela gözleriyle.
Üzerindeki lila rengi uzun kollu elbise ona tam olurken uzun soluk sarı saçları sırtını süslüyordu. Bakışlarını yavaşça aynadan ayırarak Gülce’nin peşinden odadan çıktığında evin içinde yankılanan kapı sesiyle ardımaları durmuştu.
Titreyen elleriyle elbisesinin kenarlarını sıkıca kavrayıp, yavaşça yutkundu. Ayaklarına prangalar vurulmuş gibi adım atamazken bir serçenin son çırpınışları gibi atıyordu körpe yüreği.
Yorgun ela gözleri kapıya döndüğünde gözlerini yavaşça kapatıp açtı, ona nefretle bakan kara gözleri görmeye hazır değildi.
Ahmet bey kapıyı yavaşça açtığında onun hemen arkasında eşi Hasret hanım duruyordu. Yüzleri saran emanet gülüşler ortada dört geziyordu. Bahri bey başını ağır bir şekilde sallayarak selam vererek eve girdiğinde onun peşinden oğlu ve gelini girdi.
Suna bakışlarını ürkek bir şekilde oraya çevirdiğinde genç adamı gördü. Omuzları büyük bir yorgunlukla çökmüş, kara gözlerini sis bulutları esir almıştı. Ela gözleri onun kara gözleri altında ezilirken yavaşça yutkunarak bakışlarını kaçırdı genç kız.
Devran eve giren kardeşlerinden sonra ağır adımlarla eve girip acı bir şekilde yutkundu. Bir zamanlar bugünün hayalini çok kurmuştu, ama hiç biri böyle değildi. Böyle acı, böyle hüzünlü değildi. Şimdi omuzlarına bırakılan tonlarca yükle yürümesi için gözlerinin içine bakıyordu insanlar, oysaki yürümeye hali yoktu genç adamın. Kalbi kadar bedenide yorgundu bu hayata karşı.
Kalbi yorgunlukla atarken kara gözleri kendisine bakan ela gözlere değdi destursuzca. Sevgiyle baktığı ela gözlere şimdi bir yabancıya bakar gibi bakıyordu. Ağır bir şekilde yutkunarak bakışlarını genç kızdan ayırıp yavaş adımlarla evin içine doğru ilerledi.
Genç adam dedesinin yanındaki boşluğa oturup ellerini birbirine kenetleyerek dizlerinin üzerine bıraktı. Etrafta dolaşıp duran muhabbete kulaklarını tıkamış, kara gözlerini odanın ortasında serili olan halının desenlerinde dolaştırıp durdu. Beyninin içinden süzülen geçmişin tozlu sayfaları ellerini sıkmasına sebep oluyordu.
Suna yengesinin baş hareketiyle kahveleri yapıp dikkatli bir şekilde tepsiye koyarak, titreyen parmaklarına rağmen tepsiyi sıkıca kavradı. Adımları dikatli bir şekilde odaya ulaşıp herkese sırayla dağıttı kahveleri. Adımları genç adamın önünde durduğunda, genç adam başını yavaşça kaldırıp hissiz gözleriyle genç kıza baktı.
Devran kara gözlerini kısa bir an genç kızın üzerinde dolaştırdı. Soluk sarı saçları omuzlarını süslerken ela gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Dudaklarının üzerinde oluşan hissiz gülüşle ona uzatılan kahveyi aldı genç adam.
“Ellerinle bana uzattığın bu zehri içmeyeceğim.” Diye konuştu kısık ama sert çıkan sesiyle.
Suna titreyen dudaklarını birbirine bastırarak sert bir şekilde yutkunarak Gülce’nin yanındaki boşluğa oturdu. Ela gözleri çekingen bir şekilde ara ara genç adama değerken Devran’ın kahveye bir kez olsun uzanmadığını fark etti.
Bahri bey ve Ahmet bey kendi aralarında konuşurken, İbrahim bey ve Azize Hanım memnuniyetsiz bakışlarını bulundakları evin içersinde dolaştırıyordu. İbrahim bey çattığı kaşlarıyla karşısında oturan genç kıza baktı. Geçmişin silik sesleri kulaklarında yankılanırken yavaşça yutkunarak önüne döndü.
“Herkese hayırlı olsun o halde.” Bahri bey şiveli sesiyle konuşup oturduğu yerden kalkmasıyla genç kız ve genç adam sanki daldıkları derin bir uykudan uyanmış gibi eğdikleri başlarını kaldırdılar. “Hadi çocuklar yüzükleri takalım.” Bahri bey gözleriyle oturan torununa kalkmas için işaret verirken genç adam sert bir şekilde yutkunarak yavaşça oturduğu yerden kalktı.
Suna ürkek adımlarla genç adamın yanına ilerleyerek adımlarını onun yanında durdurdu. Bahri bey ceketinin cebinden çıkardığı yüzükleri ağır bir şekilde iki gencin parmaklarına takarak kurdeleyi kesti.
Devran parmağına takılan yüzüğe baktı yorgun gözleriyle. Boğazına takılan taşlar zorlukla yutkunmasına sebep olurken kara gözlerini yanına duran genç kıza çevirdi.
“İkinci kez hayatım senin yüzünden ellerim arasından kayıp gidiyor.” Keskin sesini duyan genç kız başını kaldırıp genç adama baktığında kendisine öfkeyle bakan gözleri görmesiyle korkuyla geriye doğru bir adım attı. Devram öfkeyle ellerini yumruk yaparak yeri döven adımlarıyla evin çıkışına doğru ilerlemeye başladığında Suna içindeki korkuya rağmen onun peşinden gitti.
Genç adam evden çıkıp öfkeyle ilerlerken peşinden gelen genç kızdan habersizdi. Yüzüne değen yağmur damlaları içindeki öfkeyi söndürmüyordu.
“Devran.!” Diye seslendi genç kız narin sesiyle lakin genç adam onu duymayarak hızla ilerlemeye devam etti. Suna, Devran’a yetişebilmek için adeta koşararken Devran sert adımlarıyla ilerliyordu.
“Devran, dursana.” Genç adam kulaklarına ilişen sesle adımları keskin bir bıçağın en ağır darbesiyle durmuştu. Başını yavaşça çevirerek omzunun üzerinden arkasına baktı, kendisine doğru koşan genç kızı gördüğünde sert bir şekilde yutkundu.
Suna koşarak genç adama yetişip adımlarını genç adamın önünde durdurdu. Aldığı soluklar ona yetmezken hızlı atan kalbi acımasızca göğüs kafesini dövüyordu. Onu durdurmak için yanıp tutuşan bedeni, şimdi ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.
“Ne oldu, hayatımı daha ne kadar mahvedeceğini mi anlatmaya geldin.?” Sert sesi gecenin karanlığında yayılırken Suna ağır ağır başını olumsuz anlamda salladı.
“Ben.. ben böyle olsun istemedim.” Diye konuştu genç kız titreyen sesiyle. Ela gözleri korkuyla genç adamın kara gözlerini bulduğunda yavaşça yutkundu. Gözleri dipsiz bir kuyuyu anımsatıyordu.
Devran dudaklarının üzerine kondurduğu hissiz gülüşle genç kıza bakarken ona doğru bir adım atarak tek kaşını sorgularcasına kaldırdı.
“Ne olmasını istedin Suna.? Söylesene ne olmasını istedin.?” Genç kız sessizliğe gömülürken bu sessizlik ikisinide öldürüyordu, kendi elleriyle kendi fermanlarını yazıyorlardı.
Devran umutla genç kızın yüzüne baktı, dudaklarının arasından çıkacak kelaları son umut parçalarıyla beklesede genç kız dudaklarını mühürlemiş gibi açmamıştı. Genç adam yüzüne yerleşen hayal kırıklığı ile başını olumsuz anlamda salladı.
“Korkaksın, senin bu korkaklığın ise her defasında beni yakıyor.” Başını olumsuz anlamda sallayarak genç kıza doğru bir adım attı. Kaşları derinden çatılırken kara gözleri ona dolu gözlerle bakan kızın yüzünde gezindi. “Dudaklarını aralayıp tek bir kelam bile etmiyorsun, senin bu suskunluğun yüzünden benim gençliğim gitti.” Genç adamın acı serzenişi dört bir yanı sararken Suna gözünden düşen yaşlara engel olamıyordu.
“Özür dilerim.” Diye fısıldadı genç kız sessizce. Kalbi korkuyla atarken dudaklarının arasında dökülmek için an kollayan kelamları özgür bırakmak istiyordu.
“Özrün sende kalsın. Neden yaptığını bile açıklama gereği duymadın sen bana.” Suna titreyen dudaklarını birbirine bastırıp başını önüne eğdi. Zihninde dolaşan acımasız sözler kalbinin korkuyla atmasını sağlarken, bu korku dudaklarını aralamasına engel oluyordu.
“Mecbur olmasam asla yapmazdım devran bunu sende biliyorsun.” Genç kız kı titreyen sesine inat zorlukla konuşurken başını kaldırıp çekingen bir şekilde karşısındaki adama baktı. Yağan yağmur damlaları ikisinide sırılsıklam etmişti lakin bu kimsenin umrunda değildi.
Devran öfkeyle saçlarını çekiştirip geriye doğru bir iki adım attı. Aldığı soluklar ona yetmezken yavaşça yutkundu.
“Neye mecburdun, söylesene neye.?” Genç adam gür sesilye bağırdığında Suna korkarak bir iki adım geriye gitti. Etrafı saran sessizlikle Devran genç kızın yine sessizliğe gömüldüğünü anlamıştı.
“Sanmaki isteyerek evleniyorum, sanmaki bana yaptığını affederim. Sen her böyle sustuğunda bende senden gideceğim, unutmaki gidenler geri gelmez.” Dudaklarının arasından dökülen her kelam genç kızın gözünden bir damla yaşın düşmesine sebep olmuştu. Gecenin kör karanlığında arkasını dönerek yavaş adımlarla ilerledi genç adam, omuzlarında ve kalbinde hissettiği ağırlık artık canını yakıyordu.
#######
2 HAFTA SONRA
Köyün meydanında oradan oraya koşuşturan telaşlı insanlar aceleyle işlerini yapıyordu. Hepsinin ayrı telaşı, ayrı heyecanı vardı. Kimisi masaları süslerken kimisi büyük kazanlarda kaynayan yemekleri karıştırıyordu.
Bugün Bahri Karayavuz'un torunu Devran Karayavuz’un düğünü vardı. Bugün iki yaralı kalbin birbirine tutsak edildiği gündü.
Genç kız yorgun ela gözleriyle etrafta olan biteni izliyordu. Buz tutmuş parmaklarını birbirine dolayarak dizlerinin üzerine koyduğunda ela gözleri usulca üzerine düştü. Dudaklarının üzerinde yeşeren ölü tebessüm kalbinin acıyla sızlamasına sebep olmuştu.
Üzerindeki beyaz gelinlik bir zamanlar hayaliydi, o hayali elleriyle ateşe veren ise kendisiydi. Ona sevgiyle bakan adamla evlenirken giyeceği gelinlik için heyecanla çarpan körpe yüreği şimdi durgun bir denizi anımsatıyordu. Ona nefretinin altında sakladığı kırgınlıkla bakan adam onu soluksuz bırakıyordu.
Kapının yavaşça çalınmasıyla yavaşça yutkunarak aceleyle elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşları sildi. Kapı yavaşça açılarak içeriye Gülce girdiğinde genç kız ona kuru bir tebessümle bakıyordu.
Gülce yavaşça kapıyı kapatarak genç kızın yanındaki boşluğa oturdu. Bakışları Suna’nın üzerinde dolaşırken Suna ela gözlerini yanında oturan kuzenine çevirdi.
“Çok güzel olmuşsun.” Diye konuştu genç kız sakin sesiyle. Suna titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözlerine inat gülümsedi.
“Bir önemi yok ki, her şey çok farklı olabilirdi ama ben herşeyi yerle bir ettim. Tıpkı onun kalbini yerle bir ettiğim gibi.” Gözünden bir damla yaş süzüldüğünde, Gülce elini kaldırıp sakince genç kızın elinin üzerine bıraktı.
“Neden ona gerçekleri anlatmıyorsun.?” Diye sordu Gülce merak dolu sesiyle. Suna duyduğu soruyla ağır bir şekilde yutkunarak bakışlarını önüne çevirdi.
“Sanırım… bana inanmamasından korkuyorum.” Titreyen sesiyle konuşup derin bir nefes aldığında kalbinde hissettiği ağırlıkla zorlukla derin bir nefes aldı.
“O sana her daim inanır Suna, geç olmadan ona gerçekleri anlat. Yoksa sana karşı olan öfkesi gittikçe büyüyüp bu öfke sizi öldürecek.” Genç kız yavaşça yutkunup dudaklarını aralayacağı esnada odanın kapısı yavaşça çalınarak açıldı. Suna bakışlarını kaldırıp oraya baktığında amcasının ona dolu gözlerle baktığını gördü.
“Güzel kızım.” Diye fısıldadı Ahmet bey yorgun sesiyle. Suna yavaşça oturduğu yerden kalkarak amcasına doğru bir adım attığında Ahmet bey sevgiyle sarıldı yeğenine.
“Sen bana abimin emanetisin. Gönül isterdi ki seni bu kapıdan güle oynaya çıkarayım ama olmadı, gözünden düşen her damla yaş için affet beni. Köyü saran yersiz konuşmaları susturamadığım için affet beni.” Ahmet bey omuzları sarsılarak ağlarken genç kızda kendisini tutamayarak amcasıyla birlikte ağladı.
“Lütfen böyle konuşma amca senin bir suçun yok ki.” Genç kız titreyen sesiyle zar zor konuşurken Ahmet bey bir baba şefkatiyle öptü yeğeninin saçlarını.
“Var, seni koruyamadım.” Gülce dolan gözlerini silerek oturduğu yerden kalkarak babası ve Suna’nın arasına girdi.
“Aaa kızacağım ama bu ne duygusallık.” Sesini kızgın çıkarmaya çalışsa da ağamaklı sesi kendini ele veriyordu. Ahmet bey derin bir nefes alarak başını olumlu anlamda salladı ağır ağır.
“Haklısın kızım. Ben seni çıkarmak için gelmiştim gelirler birazdan.” Odadan çıkıp salona girdiklerinde duydukları korna sesleriyle Ahmet bey elindeki kırmızı kurdeleyi yeğeninin ince beline sardı. Evi saran hüzün dalgası kapının çalmasıyla dağılırken Ahmet bey yavaş adımlarla kapıya doğru ilerleyerek kapıyı açtı.
Bahri bey eve doğru bir adım atarak başıyla Ahmet beye selam verdiğinde Devran sert yüz ifadesiyle dedesinin ardında duruyordu. Ahmet bey Suna’nın koluna girip yavaş adımlarla genç kızı Devran’ın yanına kadar getirdi.
Suna başına örtülen duvağa rağmen Devran’ın ona olan keskin bakışlarını görebilyordu. Genç kız yavaşça yutkunarak ela gözlerini genç adamın üzerinde dolaştırdı. Üzerindeki siyah damatlık ona bir hayli yakışmıştı.
Devran kara gözlerini genç kızın üzerinde ağır ağır dolaştırırken ona doğru bir adım attı. Beyaz gelinliğin içinde bir ay gibi parlayan genç kızdan kara gözlerini ayırıp kolunu yavaşça ona doğru uzattı. Suna titreyen parmaklarına rağmen elini kaldırıp ürkek bir şekilde Devran’ın koluna girdi.
Etrafı saran davul zurna sesleri kulakları tırmalarken yavaş adımlarla onlar için hazırlanan arabaya doğru ilerlediler. Devran gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açarak derin bir nefes aldı, yaşadığı her şeyin bir rüya olmasını diledi. Hayatının bir anda bu denli alt üst olması, yapmadığı şeylerin bedelini ödüyor olmak canını yakıyordu.
Adımları arabanın yanında durduğunda genç adam kolunu genç kızın elinden kurtarıp gözleriyle genç kıza arabaya binmesini söyledi. Suna arabanın kapısını yavaşça açıp arabaya bindiğinde Devran’da ardından arabaya binerek kapıyı sert bir şekilde kapattı.
Kenarda tüm bu olanları öfkeli gözlerle izleyen birileri vardı. İbrahim ve Azize Karayavuz. Çattığı kaşlarıyla bakışlarını yanında duran kocasına çevirip nefret dolu gözlerini arabanın içerisindeki gençlerden ayırdı.
“Bu kızın Devranla evlenmesi bizim sonumuz demek biliyorsun değil mi İbrahim.?” İbrahim bey öfkeli bakışlarını yanındaki karısına çevirip sert sesiyle konuştu.
“Yıllar önce senin aklına uyup yaptım bir hata şimdi ceremesini çekiyoruz. Bu kız Devran tek kelime ederse işte sonumuz o zaman ne olur ben bile bilmiyorum.” Azize hanım korkulu gözlerle kocasına bakarken bakışlarını kısa bir an gelin arabasına çevirdi. Sessizce yan yana oturan iki gençin hayatını onlar bu hale getirmişti.
“Bu düğünü engelleyemeyiz ama o kızın evden gitmesini sağlayabiliriz.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |