6. Bölüm

6. Bölüm

Emine Furuncu
eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

 

 

 

Yağmur damlaları usul usul yağıyor, sesi bir ninni gibi etrafa yayılıyordu. Suna ela gözleriyle yağan yağmuru izlerken derini soluk çekti yorgun ciğerlerine. Dışarıda esen rüzgar ağacın yapraklarını savrulurken genç kızında içinde savrulan bir şeyler vardı.

 

O her zaman geç kalan kişi oluyordu. Annesi onu hasta babasıyla bırakıp giderken henüz çok küçüktü, kardeşini yanında götüren annesi onu hasta babasıyla bırakıp gitmişti. Yıllar sonra karşısına çıkan annesi ona çok geç kalmıştı, tıpkı onun sevdiği adama geç kaldığı gibi.

 

Korkunun arkasına sığınarak yıllarca susarak sevdiği adam geç kalmıştı. İçindeki küçük kız çocuğu usulca bir köşeye çökmüş dolu gözlerle onu izlerken genç kızın gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

 

Parmak uçlarıyla yüzünü ıslatan yaşları silip bakışlarını yatakta uyuyan adama çevirdi. Yere serdiği yer yatağında uyumak yerine gecenin bir yarısı oturmuş sessizce ağlıyordu, zira zihninde dolaşan düşünceler onu rahat bırakmıyordu.

 

“Sabah olduğunda her şeyi anlatacağım sana.” Devran’ın onu dinlemeyeceğini biliyordu lakin bu kez hemen pes edip kenara çekilmeyecekti. Korkak bir şekilde geriye çekilmek ondan çok şey alıp gitmişti, bu kez korkmadan her şeyi söyleyecekti. İlk başta yapması gereken şeyi şimdi yapacaktı, geç kalmış olsada.

 

Okunan sabah ezanıyla genç kız abdestini alıp namazını kılarak yerdeki yatağına geri yattı. Ay usul usul geriye çekilip yerini sisli bulutlara bırakırken genç kız uykusuzluktan yanan gözlerini ağır bir şekilde kapatıp açtı.

 

Başını yorgunlukla duvara yaslayıp gözlerini camdan dışarıya çevirdi. Ela gözleri usul usul yağan yağmuru izlerken odanın içinde duyduğu seslerle başını ağır bir şekilde çevirdiğinde genç adamın kara gözleriyle karşılaştı.

 

Davran karşısında gördüğü uykusuzluktan kızaran gözlerle kaşlarını hafifçe çatarak huzursuz bir şekilde genç kıza doğru bir adım attı.

 

“Gözlerin neden kızardı.?” Diye sordu sert sesiyle. Suna usulca yutkunarak omzunu yavaşça kaldırıp indirdi.

 

“Uyku tutmadı.” Diye konuştu genç kız yorgun sesiyle. Devran kara gözlerini genç kızın üzerinden ayırıp başını yavaşça sallayarak banyoya gideceği esnada Suna hızla yerinden kalkarak kolunu kavradı.

 

Genç adam kolunda hissettiği narin dokunuşla ağır bir şekilde yutkunarak başını omzunun üzerinden çevirerek ardında kalan genç kıza baktı sorgulayan gözlerle.

 

“Şey.. ben.. ben.” Suna dilinin ucunda dolanan kelamları bir araya getirip söyleyemiyordu. Nasıl söylemesi gerektiğini bilmiyordu, nasıl söylese ona inanırdı bilmiyordu. Titrek bir nefes alarak ela gözlerini ona bakan kara gözlere çevirdi. “Beni beş dakika dinler misin.?” Diye sordu genç kız tedirgin ses tonuyla.

 

Devran kara gözlerini ağır ağır genç kızın kızaran ela gözlerinden ayırıp kolunu kavrayan parmaklarına düşürdü. Soğuktan üşüyen parmaklarını giydiği pijamanın üzerinden hissediyordu.

 

Genç adam derin bir nefes alarak usulca kolunu genç kızın parmaklarından ayırdı. Suna’nın eli boşlukta sallanırken Devran ileriye doğru bir adım atarak ona döndü.

 

“Hayır.” Genç kız aldığı yanıtla odanın ortasında öylece kalırken genç adam arkasını dönerek banyoya girmişti. Suna acı bir şekilde yutkunarak titreyen dudaklarını birbirine bastırıp dolan gözleriyle arkasından baktı.

 

“Sen dinlemek istemesende ben anlatacağım.” Elinin tersiyle yüzünü ıslatan yaşları aceleyle sildi. Yerdeki yatağını toplayıp yerine güzelce koydu, ardından Devran’ın yattığı yatağı düzeltip dolaptan aldığı elbiseyi genç adam banyodan çıkmadan hızla üzerine geçirdi.

 

Soluk sarı saçlarını masanın üzerindeki tarakla tarayıp, masanın üzerindeki siyah tokayla saçlarını topladı. Bakışları banyoya değdiğinde duyduğu su sesiyle genç adamın duş aldığını anlayarak odadan çıkıp kapıyı ardından kapattı.

 

Yavaş yavaş merdivenlerden inip, kısa biran ne yapacağını düşündü. Adımların onu mutfağa götürürken buna mani olmadı genç kız. Mutfağa girdiğinde bakışları mutfağın içerisinde dolaştı.

 

Hatice hanım elindeki işi genç kızı görmesiyle kenara bırakıp hafif bir tebessümle genç kıza baktı.

 

“Buyur gelin hanım, bir şey mi lazım olmuştu.” Suna yavaşça başını olumsuz anlamda sallayarak ağır adımlarla ilerledi. Bakışları Hatice hanımın hemen yanında duran kıza takıldı kısa biran.

 

“Yok.. ben canım sıkılınca yardım etmek istedim.” Hatice hanım mahcup bir şekilde gülümseyip genç kıza oturması için masadaki sandalyeleri gösterdi.

 

“Olur mu öyle şey gelin hanım siz oturun, biz kızımla hallederiz.” Suna kararsız bir şekilde başını olumlu anlamda sallayarak, boş sandalyeye oturdu. Ellerini masanın üzerine bırakıp parmaklarını birbirine kenetleyerek ela gözlerini mutfakta gezdirdi.

 

Hatice hanım elindeki tabağı yanındaki kızına uzatıp genç kızın tabağı elinden almasını bekledi.

 

“Rüveyda, kızım bunu masaya götür. Azize hanım şimdi uyanır eksik bir şey kalmasın masada.” Rüveyda başındaki yazmasını düzeltip omuzlarından dökülen kahverengi saçlarını geriye doğru iterek annesinin elindeki tabağı alıp usulca başını salladı.

 

Suna uykulu gözlerini kapıya çevirdiğinde kapıdan giren adamı görmesiyle yavaşça yutkunarak oturduğu yerde doğruldu. Devran sert adımlarıyla onun yanına gelerek genç kızın kolunu kavrayarak onu oturduğu yerden kaldırdı.

 

Suna şaşkınlıkla gözlerini aralayıp hafifçe kaşlarını çatarak karşısındaki adam bakarken Devran başını eğerek genç kıza baktı. Kara gözleri bir mızrak gibi genç kızın üzerinde dolaşırken Suna korkuyla usulca yutkundu.

 

“Bir daha burada değil içeride oturacaksın.” Devran sert sesiyle konuşup genç kızı bileğinden tutarak yürümeye başladı. Suna onun büyük adımlarına yetişmekte zorluk çeksede sessiz kalmayı seçmişti.

 

Büyük salona girdiklerinde herkesin çoktan uyanıp buraya geldiğini fark etti genç kız. Azize hanım keskin gözlerini onların üzerinde dolaştırıp memnuniyetsiz bir şekilde yüzünü buruşturdu. Suna üzerinde dolaşan yırtıcı bakışların altında eziliyordu. Devran genç kızın kolunu yavaşça bıraktığında bu kez Suna parmaklarının ucuyla genç adamın gömleğinin kenarını kavradı.

 

Üzerinde dolaşan bakışlar onu rahatsız ediyordu. Devran’ın yanında olduğunu hissetmek onu bir nebzede olsa rahatlatıyordu.

 

Devran kolunda hissettiği dokunuşla bakışlarını oraya çevirdiğinde genç kızın parmaklarını gördü. Ona dokunurken çekingen davrandığının farkındaydı genç adam. Genç kızın dokunuşunu umursamamaya çalışarak masadaki yerlerine oturdular yavaşça.

 

Rüveyda sessizce herkesin çayını dökerken başını öne eğmişti. Zira Azize hanımın onun servis yapmasından hoşlanmadığının farkındaydı genç kız.

 

“Sağ ol kızım.” Fazıl bey herkese afiyet olsun diyerek yemek yemeye başlarken, masada sessizlik vardı. Rüveyda, Cüneyd'in çayını döküp geriye çekildiği esnada elinin bardağa çarpmasıyla bardak masaya devrilmişti. Genç kız korkuyla geriye çekilirken Cüneyd oturduğu yerden kalmıştı.

 

“Ay yaktı oğlumu, İyi misin Cüneyd.?” Azize hanım telaşla oğlunun yanına gelip onu kontrol ederken öfkeli gözleri kenarda duran kıza değmişti.

 

“Beceriksiz yakacaktın az daha oğlumu.” Azize hanım genç kızı geriye doğru itmesiyle Rüveyda elindeki çaydanlığı yere düşürmüştü. Sıcak su damlaları ayağına değerken dudaklarının aralasada ağzından tek bir nida dökülmemişti.

 

“Ne yapıyorsun anne.?” Cüneyd öfkeli sesiyle konuşup annesini kolundan tutarak geriye doğru çekti. Öfkeli gözleri annesini bulurken sert sesiyle konuştu. “Çay bana dökülmedi bile, dökülse bile ben kendimi izah edebilecek yaştayım. Sana kalmadı.”

 

“Cüneyd.” Genç adam eliyle annesini susturup kahve gözlerini sessizce kenarda duran genç kıza çevirdi. Dolan gözler ile karşılaşınca usulca yutkunarak bakışlarını ondan ayırdı.

 

“İyi misin Rüveyda.?” Suna telaşla yerinden kalkarak genç kızın koluna dokunurken naif sesiyle konuştu. Rüveyda usulca başını sallarken eğilip yerdeki çaydanlığı alacağı esnada Suna buna mani oldu. “Sen istersen içeriye git, ben getiririm bunları.” Rüveyda bakışlarını Fazıl beye çevirip dolu gözleriyle ona baktı.

 

Fazıl bey ağır ağır başını sallayarak genç kızı onaylayıp eliyle gitmesini işaret etti. Suna eğilerek çaydanlığı yerden alacağı esnada Fazıl bey ona mani oldu.

 

“Dur gelin kızım o demliği oradan sen değil düşmesine vesile olan alacak.” Sert bakışlarını çoktan yerine oturan Azize hanıma çevirdi. “Kalkta düşürdüğün şeyi kaldır.” Azize şaşkın bakışlarını önce yanında oturan kocasına sonrada Fazıl beye çevirdi.

 

“Baba.” Fazıl bey elindeki bastonu sert bir şekilde yere vurup çattığı kaşlarıyla gelinine baktı. Azize hanım sert bir şekilde yutkunarak yavaşça yerinden kalkarak düşen çaydanlığı yerden kaldırdı.

 

“Cüneyd, oğlum otur sende yap kahvaltını.” Cüneyd dedesinin sesini duymasınyla istemesede kalktığı yere geri oturdu. Sessiz geçen kahvaltının ardından Devran’ın masadan kalmasıyla Cüned’te kalmıştı.

 

Suna yavaşça yerinden kalkıp giden kocasının peşinden gitti. Devran botlarını giyinirken arkasında duran karısını fark ederek bakışlarını kısa bir an ona değdirip eğildiği yerden doğruldu. Sorgulayan bakışları genç kızın üzerinde dolaşırken Suna başını hafifçe kaldırarak Devran’a baktı.

 

“Lütfen, eğer beni bir kere dinlersen sana herşeyi anlatacağım.” Diye konuştu genç kız naif sesiyle. Devran genç kızın ela gözlerine baktı, ona masum masum bakan o ela gözler kalbinin amansızca atmasını sağlıyordu. Tıpkı eskiden attığı gibi. Bakışlarını aceleyle genç kızın tutsak olduğu ela gözlerinden kurtarıp sert bir şekilde yutkundu.

 

“Sana anlatman için kaç kere dil döktüğümü hatırlamıyorum, şimdi tam ben dinlemekten vazgeçmişken neden anlatmaya karar verdin.?” Suna acı bir şekilde yutkunarak bakışlarını onun kara gözlerinden kaçırdı. Titreyen parmaklarını birbirine dolayıp dudaklarını yavaşça araladı.

 

“Seni kaybetmek istemiyorum.” Dudaklarının arasından dökülen kelamlar genç adamın ağır bir şekilde tebessüm etmesine sebep olmuştu.

 

“Sen beni kendi ellerinle o deliğe soktuğunda zaten kaybettin, şimdi karşıma geçmiş seni kaybetmek istemiyorum nasıl diyebiliyorsun.?” Devran sert sesiyle konuşurken genç kız başını kaldırıp ona baktı. Kızaran ela gözlerinden bir damla yaş süzülürken sessiz kalmayı seçmişti. Zira söyleyecek bir kelamı kalmamıştı.

 

Devran arasını dönüp evden çıkarken arabada onu bekleyen kardeşinin yanına oturup arabayı çalıştırdı. Bakışları kapının eşiğinde kalan genç kızı bulduğunda derin bir nefes alarak arabayı sürmeye başladı.

 

Suna giden arabanın arkasından öylece bakarken genç adamın haklı olduğunu biliyordu. Acı bir şekilde yutkunarak elinin tersiyle gözyaşlarını silerek kapıyı kapatıp arkasına döndüğünde ona çatık kaşlarıyla bakan Azize hanımla karşılaştı. Genç kız bakışlarını ondan aceleyle çekip hızla merdivenleri çıkarak odasına gitti.

 

Azize giden kızın arkasından bakarken başını ağır ağır salladı.

 

“Demek söylemekte kararlısın, o vaktip banada gerekeni yapmak düşer.” Bakışlarını kısa bir süre etrafında gezdirip kapıyı açarak evden çıktı. Konağın geniş bahçesinde istediği kişiyi bulmasıyla başını dikleştirip katı sesiyle konuştu.

 

“Hasan kahya.” Yaşlı adam ona çağrılmasıyla elindeki işi bırakıp seri adımlarla hanımının yanına gidip ellerini önünde bağladı.

 

“Buyrun hanımım.” Azize çattığı kaşlarıyla karşısındaki adama bakarken rüzgarda uçan şalını düzeltti eliyle.

 

“Şimdi sana söyleyeceklerim aramızda kalacak anlaşıldı mı.?” Hasan kahya başını hızlı hızlı sallayarak Azize hanımı onayladı.

 

“Bana yavaş yavaş etki eden ama tesiri çok olan bir zehir bulup getireceksin.” Yaşlı adam duyduklarıyla şaşkınlıkla gözlerini aralayıp karşısındaki kadına baktı.

 

“Zehir mi.?”

 

“He ya zehir, eğer bu dediklerimi başka birinden duyarsam getirdiğin o zehiri ilk sana veririm haberin ola.” Yaşlı adam korkuyla yutkunup gözlerini yere indirdi. Bu zamana kadar bu kadının hiç kimseye merhamet ettiğini görmemişti, onun gibi birine de etmeyeceğini biliyordu.

 

Başını ağır ağır sallayarak sessiz kalmayı seçti Hasan kahya.

 

“Eyi o vakit git istediğimi getir.” Kahya, Azize hanımın yanından sessizce ayrılıp giderken, onun yüzünde acımasız bir gülüş yer edinmişti.

 

Genç kız bedenini yorgunlukla yatağın bir köşesine bırakıp uykusuzluktan sızlayan gözlerini yavaşça kapattı. Gözleri uyumak için direnirken zihninde dolaşıp duran düşünceler uyumasına izin vermiyordu. Yatakta dönüp durmaktan sıkılıp doğrularak oturdu.

 

“En iyisi biraz kitap okumak.” Yataktan yavaşça kalkıp köşedeki kitaplığa doğru ilerledi. Ela gözleri kitapların üzerinde dolaşırken gözleri tanıdık bir kitaba denk gelerek orada ağır bir şekilde durudu.

 

Elini usulca uzatarak kitaba dokundu. Kitabın eskimiş kapağı parmaklarının altında kayıp giderken dudaklarının üzerinde silik bir tebessüm yer edindi.

 

“Bu kitap benim ona verdiğim kitap.” Titreyen sesiyle zorlukla konuşarak kitabı olduğu yerden yavaşça çıkarıp aldı. Bedenini yatağın kenarına bırakıp eskimiş kitabın sayfalarını çevirdi yavaş yavaş. Yıllar önce ona verdiği kitabı görmek genç kızı şaşırtmıştı.

 

Çevirdiği sayfaların arasında gördüğü resimle aldığı soluklar boğazına takılı kalmıştı. Gözünden bir damla yaş süzülüp yanağına doğru akıp giderken titreyen dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Titreyen parmaklarıyla resmi eline alıp dolu gözleriyle resme baktı. Siyah beyaz resimde Devran ve kendisi vardı. İkisini yan yana durduğu resimde Devran, Suna’ya bakarken Suna ellerini önünde birbirine kenetlemiş kameraya bakıyordu.

 

“Ben böyle olsun istemedim, ben sadece seni korumak istedim.” İçinde sönmeyen bir ateş vardı, genç kız bu aşteşi nasıl söndüreceğini bilmiyordu. Her gün ondan uzaklaştığını hissediyordu sevdiği adamın.

 

Elindeki resmi aldığı yere koyup, kitabı yerine koyarak hızla yüzünü ıslatan yaşları silerek odadan çıktı. Adımları onu mutfağa götürürken derin bir nefes aldı.

 

Mutfağa geldiğinde Seher’in kahve içtiğini gördü. Seher gülümseyerek yengesine bakıp eliyle yanına çağırdı.

 

“Gelsene Rüveyda sanada kahve yapsın.” Genç kız yavaşça Seher’in yanına gidip boş bir sandalyeye oturdu. Rüveyda ona kahve yapmak için hazırlık yaparken genç kız ağladığı belli olmasın diye sert bir şekilde yutkunup ardından konuştu.

 

“Kendine de yapsana Rüveyda birlikte otururuz.” Rüveyda elindeki cezveyi ocağın üzerine bırakıp başını çevirerek genç kıza bakıp başını yavaşça olumsuz anlamda salladı.

 

“Neden.?” Diye sordu Suna narin sesiyle. Rüveyda sessizce genç kıza bakarken Azize hanım gür sesiyle evin içerisinde bağırdı.

 

“Seher hemen buraya gel.” Seher elindeki fincanı masaya bırakıp aceleyle oturduğu yerden kalkıp gitti. Suna giden genç kızın ardından bakarken önüne bırakılan fincanla bakışlarını Rüveyda’ya çevirdi.

 

“Teşekkür ederim.” Genç kız Suna’yı başını sallayarak onayladığında Suna kaşlarını hafifçe kaldırıp tereddüt ederek konuştu. “Neden hiç konuşmuyorsun.?” Rüveyda parlayan kahverengi gözleriyle genç kızın ela gözlerine baktı. Elini eteğinin cebine uzatıp cebindeki kağıt ve kalemi çıkardı.

 

Kağıdın üzerine bir şeyler yazarak Suna’ya uzattığında genç kız sessizce kağıttakileri okudu “Ben konuşamıyorum.”

 

Suna mahcup bir ifadeyle genç kıza baktığında Rüveyda ona gülümseyerek başını olumsuz anlamda salladı. ‘Sorun değil’ dercesine.

 

Suna önündeki kahveye bakıp onu hafifçe ileriye doğru itti.

“Madem sen içmiyorsun kahve bende içmeyeyim o zaman. Hem tek tadı çıkmıyor.” Rüveyda kağıda bir şeyler yazacağı esnada mutfağa giren annesini görmesiyle defterini cebine koydu.

 

“Rüveyda akşam yemeğini yapmaya başlayalım kızım.” Genç kız annesini onaylayıp yemek hazırlığını yapmaya başladıklarında Suna oturmaktan sıkılarak onlara yardım etmek için yerinden kalktı. Hatice hanım itiraz etsede genç kız onu dinlemeyerek onlara yardım etti.

 

Kurulan masaya yemekler dizilirken evin kapısı çalmasıyla Rüveyda kapıyı açmak için gitmişti. Genç kız kapıyı açıp geriye çekildiğinde başını önüne eğdi yavaşça. Devran ve Cüneyd üzerindeki fazlalıkları çıkarıp salona geçtiklerinde herkesin orada olduğunu gördüler.

 

Devran masayı kurmaya yardım eden karısını gördüğünde derin bir nefes alarak bakışlarını ondan ayırdı.

 

“Fazıl beyim, masa hazır.” Hatice hanımın sesini işiten fazıl bey oturduğu yerde ağır bir şekilde kalkıp masaya ilerledi.

 

“Hayden yemeğe.” Herkes yavaş yavaş yerini alırken Hatice hanım çorbaları servis ederek geri çekildi. Sessizce yenilen yemeklerin ardındna herkesn salonda çayını içerken Suna elindeki çay bardağını sehpanın üzerine bırakıp yavaşça yerinden kalkarak salondan çıktı.

 

Uykusuz gözleri heran kapanacak gibi duruyordu. Ağır adımlarla odalarına çıkıp kapıyı ardından kapattı. Dolaptan aldığı gerekli kıyafetlerle banyoya doğru ilerledi.

 

Kapıyı ardından kapatıp ısıttığı suyla kısa bir duş alıp kenardaki havluyu bedenine sarıp ıslak saçlarını kurutmak için aldığı havluyu saçlarına saracağı esnada kapının açılmasıyla gözleri şaşkınlıkla aralanıken elindeki havluyla öylece kaldı.

 

Devran şaşkın gözlerle karşısındaki kıza bakarken kara gözlerini hızla genç kızın üzerinden ayırıp başını öne eğdi.

 

“Kusura bakma, ben fark edemedim burada olduğunu.” Suna’nın cevap vermesini beklemeden kapıyı hızla kapatıp gitmişti Devran. Suna tuttuğu nefesini yavaşça verip hızla kıyafetlerini üzerine geçirdi. Saçlarını üstünkörü kurutup hızlıca taradı.

 

Çekingen bir şekilde kapıyı açıp odaya girdiğinde Devran’ın balkonda sigara içtiğini gördü. Bakışlarını ondan ayırıp sabah dolaba koyduğu yer yatağını almak için dolaba doğru ilerlerken genç adamın odaya girip kapıyı kapattığını gördü.

 

Suna elini yatağa uzattığı esnada Devran sert sesiyle konuşarak ona mani oldu.

 

“Kurma yatağı.” Genç kız şaşkın bakışlarıyla ona dönüp anlamayan bakışlarla ona baktı. “Madem seninle bir yola girdik o yolun sonuna kadar aynı yatakta yatacağız.” Suna dudaklarını şaşkınlıkla aralarken ne söylemesi gerektiğini bilmeyerek karşısındaki adama baktı.

 

“Ama bu aramızdaki hiçbir şeyi değiştirmeyecek, aynı yatağı paylaşan iki yabancı olacağız.”

Bölüm : 31.12.2024 14:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...