@eminefuruncu
|
Aynadaki yansımama ifadesiz gözlerimle bakmaya devam ederken bir kez daha anladım ben bu dünyada çabaladıkça siyah denize batan narin siyah bir kelebektim, beni dibe çekiyordu ondan kurtulmanın yolu yoktu sanırım. Onun beni isteyişi kadar ben onu istemiyordum. Sol elimi kaldırıp kaşımın üzerindeki yarada gezdirdim parmaklarımın uçlarını, ondan daha fazla nefret etmemi sağlıyordu bende bıraktığı izler, babam olmayı hak etmiyordu. Ali'nin dün akşam ördüğü açık kahverengi saçlarımı çözüp omuzlarıma dökülmelerine izin verdim, Dalga dalga olmuştular. Gözlerim üzerime tek elle zorda olsa giyindiğim elbisede dolaştı bir müddet , dizlerimin bir karış altında bitin limon sarısı olan bir elbiseydi. Banyodan çıkıp odaya girdiğimde Ali'yi boydan camı olan balkon kapısının önünde elleri pantolonun ceplerine koymuş düşünceli bir şekilde buldum. 
Sol elimle sağ bileğimi tutup ellerim önümde birleştirirken hafifçe öksürerek beni fark etmesini sağladım. Bakışları beni bulurken gözlerim onun üzerinde geziniyordu yine baştan aşağıya siyah giyinmişti.
"Tek elle ancak bu kadar hızlı olabiliyorum kusura bakma." dedim sesiz sesimle. "Şimdi den söylüyorum babaannemin dediklerine alınma kendisi biraz huysuzdur. unutmadan adı Asiye." Kapıya doğru ilerlemesiyle bende onunla birlikte ilerledim. "Yaşlı bir insan ne kadar huysuz olabilir ki.?" Diye sordum sessizce. Ali bana kısa bir bakış attıktan sonra önüne dönüp yürümeye devam etti. "Birazdan görürsün." Odadan çıkıp merdivenleri yavaşça Ali'yi takip indiğimde bu sabah mutfakta değil de salonda kahvaltı yaptıklarını gördüm, salona girdiğimizde tüm bakışlar bize dönerken utançla başımı eğdim. "Allaha şükür gelebilduler." Babaannesinin imali sesiyle başımı yavaşça kaldırıp ona baktım, kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu. Ali babaannesinin önünde durup elini öpebilmek için elini uzattığında bende hemen yanında durdum.. "Hoş geldin babaannem." Dedi samimi sesiyle, babaannesi kaşlarını çatmayı sürdürerek elini Ali'ye uzattı. "Hoş bulduk." Dedi hafif alınmış sesiyle. Ali elini tutup öptükten sonra elini başına koyup babaannesine sarıldı, Ali'nin geri çekilmesiyle sıranın bende olduğunu anlayıp bir adım öne çıktım, bunlar alışık olduğum şeyler değildi. "Hoş geldiniz." Diyerek Ali gibi elini öpmek için elimi uzattım, kadın bana dik dik bakarken itiraf etmeliyim ki fazlasıyla koşmuştum. "Ula Ali bu biyaz gözli." Kaşlarımı hafifçe çatıp anlamayarak önümdeki yaşlı kadına bakmaya devam ettim. "Evet babaanne öyle." Kadın eli bana uzatmayı karar verip elini bana doğru uzattı, Ali'nin yaptıklarını taklit ederek aynısını yapıp geriye çekildim, kadının bakışları bu sefer sağ elime lazer atmasıyla elimin tekrar yanmasına sebep oldu. "Ne oldi ula bu kıza." "Küçük bir kaza geçirdi babaanne." Diye cevapladı onu Ali hafif gerdin sesiyle. "Ne kazasi." "Önemli bir şey değil." Dedi Ali konuyu kapatmak ister gibi ama farkında olmadan canımı yakmıştı, halbuki babamın elimi çayır çayır yanan sobanın üzerine bastırması bayağı önemli bir şeydi. Masada bize ayrılan yerlere oturup kahvaltımızı sessizce yaparken Selim bey ve Araf bey ayağa kalktı. "Sana afiyet olsun anne biz Araf'la şirkete gidiyoruz." Diye konuştu Selim bey gayet otoriter sesiyle. "Eyi sağlucakla gidun. "Annesinin onayıyla masadan Ayrılmaları ile babaannesinin üzerimde dolaşan gözlerini hissede biliyordum. Tekrar önümdeki tabağa döndüğümde babaannesinin bana hitap eden sesiyle başımı kaldırıp ona baktım çekingen gözlerimle. "Gelun kizim bir kuymak yapta yiyeyim." Gözlerimi büyüterek kadına baktım, ben ve kuymak yapmak en az ateş ve suyun birleşmesi kadar imkansızdı. "Ne oldi yoksa yapamazmisun.?" Galiba şuan beni test ediyordu, sertçe yutkunurken konuştum. "Yooo yaparım." Deyi verdim bir anda, sol ayağımla Ali'nin bacağına sert bir şekilde vurmamla Ali'nin ağzından hafif bir inleme sesi çıktı ' bana yardım et.' Dercesine baktım toprak rengini anımsatan gözlerine. ''E yapta yiyeyum.'' Babaannesinin tekrar konuşmasıyla başımla onu onaylayıp yerimden kalkarken Ali'ye bakıp dudaklarımı oynatarak 'yardım et.' Dedim Ali'nin yüzüme ifadesiz bir şekilde bakmasıyla dudaklarımı büzerek konuştum. "Ben.. yapayım o zaman." Yavaş adımlarla mutfağa gidip ne yapmam gerektiğini bilmeden etrafta dolanmaya başladım. "Offf." Diyerek sol elimle alnıma vurup arkama döndüğüm sırada Ali'yi görmemle korkarak yerimde sıçradım. "Az daha bacağımı kıracaktın pedaliza." Masumca tebessüm edip konuştum. "Özür dilerim, şey..... acaba bana yardım edecek misin.?" Dudağının sağ kenarının yukarıya doğru kıvrılıp umursamaz tavrıyla sağ elini pantolonun cebine koyup tezgâha yaslandı. "Yaparım diyen sendin, buyur yap." Sesinden benimle dalga geçtiğini anlamak zor değildi, kaşlarımı hafif çatarak ona baktım, gerçekten etmeyecek miydi yardım.? Ona çatık kaşlarla bakmak yerine masumca bakıp konuştum. "Lütfen." Ali'nin surat ifadesi bir anda durgunlaşıp ağzının içinden konuştu. "Öyle bakmasan olmuyordu zaten." Şaşkın gözlerle ona bakıp konuştum sorar gibi "Anlamadım.?" "Önlemi bir şey söylemedim, dolaptan tereyağını çıkart." Dediği şeye fazla takılmayıp hızla dediğini yapıp tereyağını aldım dolaptan, Ali bu esnada ocağın üzerine küçük bir tava koyup altını açmıştı. "Mısır unu da var dolapta onu da ver." Nefesimi yavaşça dışarıya bırakıp dolabın kapağını tekrar açıp mısır ununu aramaya başladım ama bulamıyordum. "Peynir de var orada onu da getir." Mısır ununu bir bulsam peynir de getirecektim ama mısır ununu bulamıyordum. "Dolabın kapağında mısır unu pedaliza." Beni yönlendirmesiyle dolabın kapağına baktığımda mısır ununa ilişti gözlerim, keşke ilk buraya baksaydım, mısır ununu alıp tezgâhın üzerine bırakıp açık bıraktığım dolaba peyniri almak için tekrar önünde saf bir şekilde dikilmeye başladım acaba hangi peyniri almam gerekiyordu.? Kaşar peynirimi yoksa beyaz peynirimi ? Elim bir kaşar peynirine bir beyaz peynire gidip gelirken beyaz peyniri almaya karar kılıp peyniri alıp dolabın kapağını kapattım. Peyniri tezgâhın üzerine koyup Ali'yi izlemeye başladım, erittiği tereyağının üzerine mısır ununu koymuş kavuruyordu, Ali başını çevirip bir bana ,bir peynire baktı şaşkın gözlerle. "Bu ne.?" Diye gösterdi kaşlarıyla. "Peynir." Dedim masum olduğunu düşündüğüm sesimle. "Hadi canım şaka yapıyorsun." Dedi dalga geçerek. "Bende biliyorum onun peynir olduğunu." "Niye soruyorsun o zaman.?" Moralim bozulmuş bir şekilde başımı eğdim, resmen dalga geçiyordu benimle. "Asma hemen suratını." Sağ eliyle çenemi tutup ona bakmama sağladı. "Sen böyle benim her dediğime alınırsan işimiz var seninle." Mavi gözlerimi büyüterek ona baktım. "Büyütme şu gözlerini." Beni arkasında şaşkınca bırakıp dolaptan kaşar peynirini alıp geldi. "Su verir misin.?" Dolabın kapağını açıp raftaki bardaklara gözlerimi devirerek baktım, benim boyum için fazla yüksekteydiler. Parmak uçlarımda yükselip bardağı almaya çalıştığımda parmak uçarımın değdiği bardak daha da geriye gitti, sıkıntılı bir şekilde nefesimi dışarıya bırakacağım sırada arkamda hissettiğim beden ile nefesimi tekrardan tuttum. 
"Şey... biyaz ne demek.?" Çekingen sesimle sorduğum soru ile göz ucuyla bana bakıp tekrar önüne döndü. "Trabzon'da renkli gözlü olanlara biyaz gözlü denir." Anladım dercesine başımı sallayıp onu onayladım. "Tamam bu oldu, hadi götür." Daha kolay götüre bilmem için tepsiye koyarak vermişti bana tavayı, ben önde o arkada olacak şekilde mutfaktan çıkıp salona girdik, masaya göz ucuyla baktığımda Hüma'nın ve Buğlem'in olmadığını fark ettim. Tepsiyi yavaşça babaannesinin önüne bırakıp geri çekildim. "Afiyet olsun." Dedim tebessüm ederek. "Seni habu yavaşlukla Ali'nin alduğuna dua et yoksa kesun evde kalurdun." Ben yaşlı bir insan en fazla ne kadar huysuz olur demiştim değil mi? O sözümü bu kadın resmen çürümüştü, başımı önüme eğerek konuştum. "Kusura bakmayın." Sesimi ben bile zor duymuştum açıkçası onların duyduğun dan şüpheliyim. "Neysa geçun oturun bakayum, Ali bey anlatsun evlenupte niye beni çağirmaduğuni." Sessizce yerlerimize oturup Ali'nin konuşmasını bekledim. "Babaannem." Biraz duraksadı anlaşılan o'da bilmiyordu tam olarak ne diyeceğini. "Biraz ani olduğu için seni çağıramadık kusura bakma." "Niye yangundan mal mi kaçiriyidiniz.?" Aslında evet yangından beni kaçırmıştılar. "Sayılır, Sare'nin babası karşı da" "Ula yoksa kizimi kaçurdun.?" Kadının bir anda bağırarak bana bakmasıyla ürkerek kadına baktım. "Hayır, kaçırmadı." Dedim fısıldar şekilde ,Ali'nin gözleri bana tebessüm ederek bakarken gözlerindeki ışıltıyı göre bilmiştim. "Eyi bari,siz nasul tanuştunuz bakayum.?" Harbi biz nasıl tanışmıştık? Büyük bir sırrı hatırlamış gibi kaşlarımı kaldırdım, nasıl unuta bilirdim ki o günü, Ali'nin arkasına bakmadan gidişini nasıl unutabilirdim. "Sare'nin annesi ile annem arkadaştı onlar sayesinde." Aslında söyledi yalan değil asıl gerçekti, annelerimiz arkadaş olmasaydı, benim annem beni Ayşe hanıma emanet etmeseydi şuan burada değil, soğuk bodrum katında olurdum. "Öyle mi?" Dedi kadın şaşırarak. "Analarunuz arkaşmiş, yoksa ananda'mi karşiydi yoksa biyaz gözlü.?" Annemin haberi bile yoktu nasıl karşı olabilir ki? Sert bir şekilde yutkunup dolmuş gözlerimle konuştum. "Annem yaşamıyor." Sesim ağlamaklı çıkmıştı, başımı öne eğip elimdeki sargı bezini incelemeye başladım, Ali'nin dün akşam sürdüğü Aleo vera jelini tekrar sürmem gerektiğini hatırladım. "Babaannem şimdilik bu kadar yeterli bence." Ali'nin erkeksi kalın sesiyle ağlamaklı gözlerimle ona baktım, sanırım fazla sulu gözlüyüm. Bir iki saniye bana baktıktan sonra tekrar babaannesine baktı. "Eyi tamam gidun hayde.'' Kadının sağ elini umursamazca havada sallamasıyla Ali oturduğu yerden kalkıp sol elimi tutarak beni de kaldırdı. Ali'nin peşinden giderken önündeki kuymağa kaydı gözlerim, hiç bozulmamış öylece önünde duruyordu gözlerimi devirmeden edemedim. Merdivenlere yöneldiğimiz sırada Buğlem'in arkamızdan bağırmasıyla bahçede oyun oynayan Hüma ve Buğlem'e bakarak durduk. "Amca bizimle oynasanız." Tatlı sesiyle bağırarak konuşmasıyla istemsizce tebessüm ettim. "Oynarız tabi sen iste yeter ki prenses." Elimden tutmayı devam ederek bahçeye çıktığımızda artık elimi tutmasına şaşırmıyordum. "Ee ne oynayalım.?" Diye soran Ali bir yandan da gömleğinin kollarını dirseğine kadar katılıyordu. "Yakan top." Buğlem'in sevinçle bağırıp ellerini birbirine vurmasıyla içimde bir burukluk oluştu, ben çocukken hiç böyle sevinmemiştim. "Tamam olur, kim kiminle.?" "Ben seninle olmak istiyorum." Diye konuştu Buğlem. "Peki prenses nasıl istersen." "O zaman bende Sareleyim." Hüma'nın sevecen sesiyle şaşırarak ona baktım, bu elle oynayamazdım. "Şey.....Ben bu elle oynayamam." Diyerek sağ elimi yukarıya kaldırdım. "O zaman şöyle yapalım herkes sırayla seninle olsun sen topu kullanma, can falan gelirse de tutma." Başımı olumlu anlamda salladım, hayatımda ilk kez yakan top oynayacaktım istem dışı heyecan yapmıştım. "İlk Hüma'yla ol buyurun ortaya." Ali sinsi sırıtışını bize sunup topu Buğlem'e atarken konuştu. "Biz kazanacağız prenses." Söyle bir sorun var ki ben bu oyunun nasıl oynandığını bilmiyordum, açıkçası bunu söylemeye de utanıyordum. Hüma'nın kolumu tutup çekmesiyle hızlı adımlarla ona yetişmeye çalıştım. "Şey.. Ben nasıl oynayacağımı bilmiyorum ama." Dedim utangaç sesimle, Hüma şaşırarak biraz bana baktıktan sonra oyunu kısaca anlatmıştı bana. "Atıyorum topuuuu." Buğlem'in bağırmasıyla Hüma'da onun gibi bağırarak konuştu. ''Atttt." Buğlem topu çok hızlı bir şekilde atmasa da bize doğru atmasıyla toptan kaçtık, bu sefer Ali topu daha sert bir şekilde Hüma'ya atmasıyla ondanda kaçtık, Buğlem topu yine yumuşak bir şekilde atmasıyla acele etmeden toptan kaçtık, Ali topu eline alıp havadan sert bir şekilde atmasıyla topun bana geldiğini fark edip topu tutmaya çalıştım. Top elime sert bir şekilde sağ elime vurmasıyla tiz bir çığlık attım. Acıyla sol elimle sağ elimi tutarak yere çömeldim, elim sızlıyordu. Ali panilki yanıma gelip elime bakmaya çalıştı, "Sana topa tutma demiştim pedaliza." Acıdan dolmuş gözlerimle ona baktım, şuan yaramazlık yapmışımda babamdan azar işitiyormuşum gibi hissediyordum tek fark kızışı öfke değil merhamet içeriyordu. Ağlamaklı gözlerimle bana endişe dolu gözlerle bakan Ali'ye baktım, içindeki ses ona sarılmamı söylüyordu, ona sarıldığım zaman ruhumdaki ve bedenimdeki acıların hafiflediğini hissediyordum, belki de öyle hissetmek istiyordum bilmiyorum. Gözlerimden süzülen göz yaşlarımı umursamadan, elimin acısını hiçe sayarak kollarımı sıkıca Ali'nin beline sardım, başımı yavaşça sert göğsüne koyduğumda vücudunun kas katı kesildiğini hissetsem de bunu umursamadan sıkıca ona sarılıp gardenya kokusunu içime çektim. |
0% |