@eminefuruncu
|
Keyifli okumalar dilerim.... Gözlerim benden bağımsız bir şeklide açılırken gözlerimle buluşan güneş ışığıyla tekrar kapatmak zorunda kaldım. Bir günü daha ölmeden yaşamıştık iyisi veya kötüsüyle, acılarla harmanlanmış ruhum yeni güne hazır mıydı peki.? Hiç sanmıyorum. Bir kuytu köşeye çekilip oradan olan biteni izleyesim var sessizce, sakince, kimsesizce, tek başıma daima olduğu gibi. Odanın içinde yankılanan ayak sesleriyle gözlerim açılacak gibi oluyordu ama son onda vazgeçip tekrar kapanıyordular. Bedenimi zorda olsa yataktan ayırıp doğrulduğumda gözlerimi kısarak odada gezdirdiğimde Ali'nin çoktan kalktığını fark ettim, her zaman benden önce uyanıyordu. Sol elimle birbirine girerek zafer kazanan saçlarımın izin verdiği kadarıyla başımı kaşıyarak yataktan kalkıp uyuşuk adımlarla banyoya ilerledim. Kapıyı sert bir şekilde açıp banyoya girecekken kapının bir şeye sert bir şekilde çarpmasıyla durdum. "Ah başım.!" Ali'nin sesi banyoda yankılanmasıyla kısık gözlerimi büyüterek kapının aralıklı yerinden içeriye girdim. Ali acı çektiği her halinden belli olan bir şekilde yere çömelmiş eliyle alnını tutuyordu, benim banyoya girmemle gözlerini bana çevirdi. Parmaklarına bulaşan kanı görmemle gözlerimi büyüterek önüne çömeldim, sol elimi elinin üzerine koyup elini alnından uzaklaştırmaya çalıştım. "Başın kanıyor." Dedim panik içinde. "Kimin yüzünden acaba sabah sabah başımı yardın." Sesi o kadar erkeksi çıkmıştı ki biran ürpermiştim, gözlerimi onun toprak rengi gözlerimden kaçırıp bakacak başka bir yer aradım, ama aradığım o yeri ne yazık ki bulamadım. "Özür dilerim fark etmedim." Sesim istem dışı üzgün çıkmıştı, benim yüzümden canı yanmıştı. Ali elinin üzerindeki elimi kendi eliyle birlikte indirip dizinin üzerine koydu. "Hmmm öylemi oldu." Sesindeki hafif alaycı tınıyı fark edebiliyorum, hafif kaşlarımı çatarak baktım ona. "Benimle dalga mı geçiyorsun.?" "Dalga mı geçiyorum hem de seninle hiç farkında değilim valla pedaliza." Elinin içindeki elimi sinirle çekip, kapının vurduğu yere çok hızlı olmayacak bir şekilde vurup ayağa kalktım. "Fark et o zaman." Kaşlarımı çatarak banyodan çıktım, ayaklarımı yere vura vura dolabın önüne gelip içinden dizlerimin hizasında siyah belden oturtmalı bir etek ve beyaz bir gömlek alıp tekrar banyoya yöneldiğimde Ali'nin orada olduğu aklıma gelmesiyle durdum. Sırtımı duvara yaslayarak elimdeki kıyafetleri göğsüme bastırıp kollarımı göğüs hizamda bağladım, sağ ayağımla yere vurup ritim tutarak çıkmasını beklerken kapının açılmasıyla kısa biran göz göze geldik, gözlerimi ondan kaçırıp kaşlarımı hafif çatarak kapının kenarındaki boşluktan banyoya girdim. Üzerimdeki pijamaları çıkartıp eteğimi giyindim, eteğin fermuarını çekmeye çalıştım ama yapamadım oflayıp kenara bıraktığım gömleğimi giyinmeye çalıştım ama sadece çalıştım sadece üzerime geçirmekle kaldım, düğmelerini elimden dolayı bir türlü ilikleyemiyordum, tekrar eteğime döndüğümde derin bir nefes alıp ne yapmam genetiğini düşünmeye başladım, Aliden yardım istesem....bu ihtimali direk elemek istiyordum. Eteğin fermuarını tekrar çekmeye karar verip sağ elimi fermuarın baş kısmına koyup çekmeye çalışmamla elimin acımasıyla yüzümü buruşturdum, sanırım az önce direk elemek istediğim o seçenekten başka bir seçeneğim yoktu. Eteğimin belinden tutup yavaş adımlarla banyodan çıkıp çekinden gözlerle Ali'ye baktım, koltuğa oturmuş bacak bacak üzerine atmış bir şekilde telefonuyla ilgilendiğini gördüm. Beni fark edebilmesi için hafif öksürür gibi yapıp dikkatini çektim. Ali'nin bakışları bulmasıyla kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Şey...üzerimi giyinemiyorum da acaba yardım eder misin.?" Mavi gözlerimi Ali'nin üzerinde gezdirip vereceği olumlu veya olumsuz cevabı bekledim, ama ikisine de ulaşamadım. Ali oturduğu koltuktan yavaşça kalkıp bana doğru gelirken sert bir şekilde yutkunmasıyla hareket eden adem elmasını izledim, büyük adımlarla yanıma gelip fermuarın üzerindeki elimin üzerine elini koyup toprak rengini anımsatan o gözlerini mavilerime kenetleyerek konuştu fısıltı şeklinde. "Ederim." Elimi fermuarın üzerinden çekerek fermuarı çekmesine izin verdim, utançla hangi tarafa bakacağımı şaşırırken gözlerim kapının vurduğu yere kaydığında pansuman yaptığını fark ettim, acaba canı çok yanıyor muydu.? Aklımdaki düşünceleri bir kenara itip gömleğimin düğmelerini iliklemek için elini kaldıran Ali'ye baktım, nedense vücudum istem dışı gerilmişti. Ali'nin bana daha çok yaklaşmasıyla ayaklarım benden bağımsız bir şekilde geriye gitti, sırtım duvarın soğuk yüzeyine temas etmesiyle gözlerimi büyüterek Ali'ye baktım. Gözlerini gözlerimden ayırmadan gömleğin düğmelerini tek tek ikilemeye başladı, sert bir şekilde yutkunup başımı çevirdim. Ali eteğimin belinden tutarak beni sert bir şekilde kendine çekmesiyle başımı göğsüne çarptım. Gömleğin uçlarını eteğin doldururken nefesini boynumda hissediyordum, nefesi yavaşça boynuma tırmanarak kulağıma ulaştığında utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Çekingen ve ürkek gözlerle toprak rengi gözlerine baktığımda onunda benim mavilerime baktığını gördüm, gözlerini gözlerimden ayırmadan fısıltı şeklindeki sesiyle konuştu. "Pedaliza." Sesi sesiz çıkmasına rağmen beni ürpertmeye yetecek kadar sert çıkmıştı, sert bir şekilde yutkunup titreyen sesimle konuşmaya çalıştım. "E...efendim." Sesim içime kaçmıştı resmen, Ali gözlerini yumarak biraz bekledikten sonra kendini geriye çekip odadan çıkarken sert erkeksi sesi kulaklarıma tırmandı. "Gömleğinin üzerine bir şey giyinip gel." Şaşkınlıkla arkasından bakarken yanlış bir şey mi yaptım diye düşünmeden edemedim ,galiba bana kızmıştı yoksa neden bu kadar sinirlensin ki. Şaşkınlığımı bir kenara bırakmaya karar verip banyoya tekrar girip elimden geldiğince tek elle saçlarımı tarayıp banyodan çıktım. Yavaş adımlarla dolabın önüne gelip kapağını açarak üzerime giyine bileceğim bir şey aradım, gözüm bir tane kot ceket de takılı kalırken onu giyinmeye karar verdim, ceketi giyindikten sonra siyah orta boy bir çantaya gerekli eşyalarımı koydum. Bugün okulun ilk günüydü sanırım içimdeki oluşan tuhaf kıpırtıda bundan dolayıydı. Siyah terliklerimi yere sürte sürte odadan çıkıp alt kata inerken Ali'nin ilk defa beni beklemeden kahvaltıya gitmiş olması gözümden kaçmamıştı, sanırım ondan yardım istemekle hata yapmıştım, yüzüm aşık bir şekilde salona girdiğimde herkesin masada olduğunu fark ettim. Ali'nin yanında benim için ayrılan yere oturup kısık ses tonumla konuştum. "Günaydın." "Sanadaa." Buğlem sevecen sesiyle bana karşılı vermesiyle tebessüm ederek ona baktım. Önüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına koyup kahvaltımı yapmaya başladım usulca, nedense hiç yiyesim yoktu. "Elin nasul oldi biyaz gözli." Asiye babaannenin sorusuyla başımı yavaşça kaldırarak ona baktım. "Daha iyi." Kısık sesimle karşılık verip önümdeki çaydan içeceğim sırada Asiye babaannenin sorusuyla tekrar başımı kaldırdım. "Ne oldi ula size yüzünüz beş karuş, kavgamu ettunuz yoksa.?" "Hayır babaanne." Sert sesiyle babaannesine karşılık verip ayağa kalkmasıyla başımı kaldırarak ona baktım. "Yediysen kalkalım, geç kalıyoruz." Başımı sallayarak oturduğum yerden kalkıp çantamı alarak onun yanına yaklaştım. "Size afiyet olsun biz okula geç kalıyoruz." "Hayırlı derler uşağum." Ali elimden tutup çıkış kapısına ilerlerken bende peşi sıra ilerledim. Ayakkabılıktan çıkardığı siyah ayakkabıları kendi önüne koyarken beyaz babetleri benim önüme koyup giyinmemi bekledi, uyuşuk hareketlerle giyip ayağa kalktım. "Hazırım." Başını sallayarak kapıyı açıp evden çıktığımızda dışarıdaki güzel hava bana göz kırmıştı. Arabaya bindiğimizde arabayı çalıştırıp sürmeye başladı, başını hafif çevirerek bana baktıp önüne döndü. "Kemerini tek." Sesi çok durgun çıkmıştı, başımı sallayıp kemerimi taktım. Ellerimi dizlerimin üzerine koyup elimdeki sargı bezini incelerken arabanın içindeki sessizliği telefonuma gelen mesaj sesi bozdu, telefonumu çantamdan çıkartıp mesajın kimden geldiğine baktığımda hafif kaşlarım çatılmıştı, mesajı atan kişi Volkandı. Volkan: Seninle konuşmam gereken bir konu var." Benimle ne konuşa bilirdi ki, içime düşen korkuyla mesaj yazma yerine bastım, ya babam bir şey yaptıysa diye düşünmeden edemedim. Ben: "Nedir.?" Çok geçmeden mesajın gelmesiyle mesaj sesi arabada yankıdandı. Volkan: "Saat 13:30'da Fakülte'nin kantinin 'de olacağım oraya gel." Kaşlarımı çatarak mesaja baktım, bana bir şey söyleyecekse mesajla da söyleye bilirdi, üstelik bana emir vermesi hiç hoşuma gitmemişti. Ben: "Söyleyeceğin şeyi bu şekilde 'de söyleye bilirsin." "Kim o.?" Ali'nin sert sesiyle bir an boş bulunup korksam da bozuntuya vermeden başımı çevirip ona baktım, yeni çıkmaya başlamış sakalları, özenle taranmış saçları, bir kızı kıskandıracak kadar uzun olan kirpileriyle gerçekten yakışıklı adamdı. "Volkan." Diyerek kısa ve net bir cevap verdiğimde direksiyonu tutan parmaklarının uçlarının beyazladığını gördüm. "Ne istiyormuş.?" Sesi gerçekten beni bezen ürkütüyordu, genellikle bu ses tonuna sinirliyken denk gelmiştim. "Bana söylemesi gereken bir şey varmış 13:30'da Fakülte'nin kantininde buluşmak istedi." Telefonumdan yankılanan mesaj sesiyle bakışlarımı telefonuma indirdim. Volkan: Orada bekleyeceğim." Söyleyeceği şeyi içten içe merak etmeye başlamıştım. "Tek başına gidemezsin, birlikte gideceğiz." Kaşlarımı hafif çatarak ona baktım. "Neden.?" Dedim anlamamış bir şekilde, Ali gözlerini bir kaç saniye bana değdirip sonra önüne döndü. "Doğru değil de ondan." Arabanın durmasıyla gözleri tekrar beni buldu, yanaklarını ele geçiren ısı ile bakışlarımı ondan kaçırarak başımı önüme eğdim. Ali ağzının içinden bir şey söyleyerek arabadan inip üzerindeki siyah ceketini düzeltirken bir yandan da ağzının içinden bir şeyler söylemeye devam ediyordu, gözlerimi ondan ayırdığımda üniversitenin bahçesinde kuytu köşede siyah takım elbiseli iki kişinin genç bir çocukla hararetli bir şeyler konuşmalarına takılı kaldı gözlerim, nedense takım elbiseli adamlar bir yerden tanıdık geliyordu bana. Cana vurulma sesiyle yerimden sıçrayarak cama baktım, Ali benim tarafımdaki kapıyı açarak konuştu yine o kadifemsi sesiyle. "İnmeyi düşünmüyorsun galiba.?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp arabadan indim, Ali arabanın kaplarını otomatik olarak uzaktan kumandayla kilitleyip sol elimi tutarak yürümeye başladı. Bir birine kenetli olan ellerimize gözlerimi büyüterek bakarak peşinden ilerledim. Fakültenin içerisine girdiğimizde bir kaç kızın bizi yiyecekmiş gibi baktığını fark ettim, bu kadar dikkatli bakmalarını sağlayacak şey neydi.? Merdivenlerden yukarıya çıkıp üst kata çıktığımızda amfiler ve sınıflar gözüme çarptı. "Panodan ders programına bakalım gel." Elimden tutarak beni panoların olduğu yere doğru yürütmesiyle ona eşlik etmeye devam edip panoların önünde durduk. Tarih bölümünün ders programını gözlerim ararken Ali benden hızlı bir şekilde bulmuştu. "İlk dersin Osmanlı Türkçesi 1,yani ilk dersin bana." Hâlâ aynı okulda onun öğretmen benim öğrenci olduğuma inanamıyordum, Akademisyen olması için fazla genç duruyordu. "Aslında okulun sitesinden yayınlanıyor ama bakmayı unuttum." Bakışlarımı ona çevirip başımı kaldırarak ona baktım. "Sen kaç yaşındasın.?" Ali sorduğum soruyla bakışlarını bana çevirdi. "26"Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Neden şaşırdın.?" Gözlerimi ondan kaçırıp etrafa baktığımda bize bakan bir yığın kızla göz göze geldim. "Hiç sadece akademisyen olmak için fazla genç geldi yaşın ondan." Bakışlarımı kızlardan ayırıp Ali'ye çevirdim. "Şuradaki kızlar neden bize bakıyor.?" Dedim kaşlarımla onları işaret ederek. "Onlar benim okuldaki hayranlarım." Kaşlarımı çatarak ona baktım. ''Anlamadım." Dedim şaşkınlıkla, Ali'nin dudağının sol kenarı yukarıya doğru kıvrılıp güler gibi olduğunda kendini toparlayıp eski haline büründü. Sol elini pantolonun cebine koyup, birbirine kenetli durmaktan terleyen ellerimizi umursamasan elimi daha da çok kavrayarak yürümeye başladı. "Şuradaki sınıfta ders." Başımı olumlu anlamda sallayıp elimi elinden kurtarmaya çalıştım ama bırakmıyordu. ''Yanına erkeğin oturmasına izin verme." Başımı sallayıp onu onaylayınca elimi yavaşça bıraktı. "Gir sen birazdan geleceğim ben." Gözlerim gözünün altındaki bende dolaşırken hipnoz olmuş gibi tekrar başımı sallayıp onayladım onu. Yavaş adımlarla sınıfa girip oturacak bir yer aradı gözlerim, cam kenarındaki sıralardan baştan üçüncüsüne oturup dışarıyı izlemeye başladım, az önce gördüğüm o adamlar yine bahçedeydiler ama bu sefer genç çocuk yanlarında yoktu, yanımda oluşan hareketlilikle başımı çevirip baktım bu o adamların yanındaki çocuktu. "Merhaba ben Yiğit." Ben oturmasına izin vermeden o yanıma oturmuştu, önce izin alması gerekmez miydi? Sonuçta bayanın yanına oturuyordu. Bana uzattığı eline baygın gözlerle bakıp baktım ona. "Başka bir yere oturumusun.? Lütfen.!" Elini tutmayacağımı anlamış olacak ki sonunda boşta kalan elini indirmeye karar verdi. "Üzgünüm ama başka yer yok." Gözlerimi sınıfta gezdirdiğimde sınıfın tıka basa dolu olduğunu gördüm, yüzümü buruşturarak önüme döndüm, elimi çenemin altına koyup dışarıyı izlemeye devam ettim. "İsmini söylemeyeceksin galiba..?" Nefesimi sert bir şekilde dışarıya bırakırken konuştum. "Evet, söylemeyeceğim." "Neden.?" Sınıfın kapısı kapanmasıyla cevap vermek yerine gelen kişiye baktım, yani Ali'ye. "Merhaba gençler, ben Osmanlı Türkçesi 1 dersinize girecek olan hocanız Ali Karabey." Kollarını kürsünün kenarlarına koyarak tüm heybetiyle konuştu, gözleri sınıfta dolaşıp bende durdu, kaşlarını çatarak bana bakamaya devam ederek konuştu etti. "Şimdi sizi tanıyalım kısaca adınızı ve soyadınızı söylemeniz yeterli." Elinde tuttuğu kağıtlarla benim oturduğum tarafa gelirken gözlerimi onu izledim. "Yoklama listesi de bu esnada dolaşsın sınıfta, imzalayan arkasına versin." En öndeki kıza bakmadan ama onu işaret ederek konuştu. "Buyurun ..sizden başlayalım." "Elif Bal." Kız adını ve soyadını söylemesiyle bu sefer gözler yanındaki kıza kaydı. "Tuğçe Yıldız." Sessizce kendini taşıyanları dinlerken sıra benim oturduğum sıraya geldi, ilk önce kendini tanıtan Yiğit olmuştu. "Yiğit Erdem." Sıranın bana gelmesiyle stresli bir şeklide yutkundum. "Sare Karabey." Sınıfta oluşan uğultu ile nereye bakacağımı şaşırmıştım, herkesten farklı bir ses geliyordu. Gözlerim toprak rengi gözlerle buluştuğunda onunda bana baktığını fark ettim tek farkımız benim üzerimdeki gerginlik yerine onun üzerinde anlam veremediğim bir rahatlık vardı. |
0% |