@eminefuruncu
|
Keyifli okumalar dilerim. oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.! Başımı yasladığım göğsü bana bu kadar huzur vermesi normal miydi? Sanki vücudumu saran korku azda olsa onun bana sarılışıyla dinmişti. Burnuma dolan o güzel gardenya kokusunu gözlerimi kapatarak içime çektim, bir insanın kokusu bir insana ancak bu kadar huzur verirdi. Başımı kaldırıp ona baktım ,gerçekten kusursuz bir yüzü vardı, hele o her fırsat 'da gözüme çarpan gözünün altında ışıldayan ben ona gerçekten ayrı bir hava katıyordu, benim ona baktığımı hissedip onunda bakışları beni buldu. ''Ne yapacağız?'' Dedim sessiz sesimle. Gözleri az önce yere fırlattığı telefonuna kaydı. ''Telefonun yanındadır inşallah.'' Başımı hüzünle sağa sola sallayıp yerdeki telefona baktım ekranı kırılmıştı, bir adım geriye çekilip ondan uzaklaşıp sırtımı kapıya yasladım, yavaşça sırtımı kaydırarak yere oturdum. Başımı kaldırıp tepkisiz bir şekilde ona baktım Ali'de aynı şeklide bana bakıyordu, başımı kapıya yaslayıp fısıltı şeklinde konuştum. ''Sanırım sabaha kadar buradayız.'' Kollarımı birbirine dolayıp kendimi ısıtmaya çalıştım, burası gerçekten fazlasıyla soğuk bir yerdi, yanıma oturmasıyla başımı sağ tarafıma çevirip ona baktım ceketini usta bir şekilde çıkartıp beni kendisine çekip sarılmasıyla şaşkın gözlerimi yüzüne çevirdim o ise benim bakışlarımı umursamadan ceketini üzerime örttü, gözlerimi kırpmadan ona bakıyordum bu şekilde kendisinin üşüyeceğinin farkında değil miydi.? ''Sen üşüyeceksin ama.'' Gözlerini sabitlediği yerden ayırıp benim gözlerime sabitledi. ''Sarılarak ısıta bilirsin.'' Gözlerimi büyüterek ona baktım şaşkınlık içerisinde. ''Ne!?'' Dedim adeta şok içerisinde, başını sağa sola sallayıp kapıya yaslayarak karşısındaki küçük camdan içeriye giren ay ışığına sabitledi gözlerini. ''Boş ver pedaliza boş ver.'' Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıp ona baktım, dişlerini sıktığını çene kemiklerinden anlaya biliyordum, başımı yavaşça göğsünün üzerine koyduğumda Ali'nin vücudu adeta kas katı olmuştu, yavaşça sol elimi kaldırıp ürkekçe göğsünün üzerine koydum, Ali'nin sert bir şeklide yutkunuşu ilişti kulaklarım. ''O gün.'' Ne diyeceğimi Karar verememiş bir şekilde sessizce sustum, oysaki sormak istiyordum o gün beni neden arkasında bırakıp gittiğini öğrenmek istiyordum. ''Hangi gün.?'' Dedi sesinden anlamadığı bariz bir şekilde belli oluyordu. ''İlk karşılaştığımız gün, neden bana yardım etmedin.?'' Eliyle saçlarımı okşarken sabırsızlıkla vereceği cevabı bekliyordum, halbuki bana yardım etmek mecburiyetinde olmadığını biliyordum, bu evliliği annesi istediği için yaptığını bildiğim gibi. ''O gün sana yardım etseydim kaçmaya fırsatımız olmadan baban tarafından yakalanacaktık.'' ''Yağmur yağdığı o gün ettin ama, o gün de yakalayabilirdiler.'' Dedim fısıldar şekilde. ''O gün peşinde kimse yoktu pedaliza.'' Başımı kaldırıp ay ışığının aydınlattığı yüzüne anlamayan güzlerle baktım. ''Sen nereden biliyorsun ki.?'' Gözlerini gözlerime kenetleyip yüzümü kapatan saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı. ''Seni izliyordum.'' Gözlerimi büyüterek hayretler içimde ona baktım. ''Nasıl yani.?'' Dedim şaşkın sesimle. Derin bir nefes alıp konuştu. ''Annem beş yıl önce mide kanserine yakalandı, her gün durumu daha da kötüye gitmeye başladı , sonra bir gün beni odasına çağırıp seni o adamdan korumamı istedi, çünkü annen seni ona emanet etmişti ve o seni bulmadan ölmekten öyle çok korkuyordu ki bunu en iyi ben bilirim çünkü ağlayışlarına en çok ben şahitlik ettim. Bir yıl boyunca seni aradım zar zorda olsa seni bulduğumda daha lise birinci sınıftaydın.'' Duraksayıp dudaklarında bir tebessüm belirdi. ''18 yaşına gelene kadar seni kendi çapımda o adamdan korumaya çalıştım,18 yaşına girdiğinde ise uygun bir zamanda karşına çıktım.'' Şaşkınlık içerisinde ona bakıyordum adeta nutkum tutulmuştu, dört yıl boyunca beni uzaktan uzağa izleyip korumuştu ama benim ruhum bile duyamamıştı. Benim hakkımda neler öğrendiğini duymak istedi o an kulaklarım. ''Peki benim hakkımda ne biliyorsun.?'' Dudaklarını birbirine bastırıp biraz düşünür gibi yaptı. ''Aslında bakarsak senin pek bir şey bilmiyordum, çünkü okuldan eve Ev'den okula gidiyordun sadece, tek bildiğim güzel resim yapıyor olman sanırım.'' Haklıydı hayatım okul ve ev arasında geçmişti, aksi olduğu durumda ise haftalarca bodrum katında kalıyordum. ''Ben bahsedeyim o zaman kendimden sana.'' Diyerek baktım gözlerine beklenti dolu gözlerle, başını onaylar bir şekilde sallamasıyla 'hmmm' diye bir ses çıkartıp konuştum. ''Mesela en sevdiğim yemek mantıdır, en sevmediğim balıktır, kahve yerine çay içmeyi tercih ederim, sonra.... Sen sevdiğim renk beyazdır, en sevdiğim oyuncu Wo do hwan en sevdiğim dizi The king:Eternal monarch bence bunu izlemelisin Wo do hwan'nın oyunculuğu çok iyi.'' Tek kaşını kaldırarak bana baktı. ''Ney wo.'' ''Wo do hwan.'' ''Erkek mi bu.?'' Dudaklarımda beliren hafif tebessümle başımı salladım. ''Evet.'' Sinirle kaşlarını çatıp sinirle bana baktı. ''Bana böyle gülmezsin elin adamının adı geçince gülersin.'' Gözlerimi söylediğiyle yuvalarından neredeyse çıkacak derecede büyümüştü, o benimi kıskanmıştı.? Utanarak başımı eğip tekrar göğsüne koydum, kalp atışlarının hızlanışı doldu kulaklarıma, elimi kalbinin üzerine koyup sessizce fısıldadım. ''Çok hızlı atıyor.'' Çenesini başıma koyup saçlarımı okşamaya devam etti. ''Neden acaba.?'' Kalbinin neden hızlı attığını bilmem ama ben ilk defa kendimi bu kadar güvende hissediyordum. ''Onu bilmem ama ben kendimi ilk defa bu kadar güvende hissediyorum.'' Ali'nin vücudunun tekrar kasıldığını hissettim. ''Beni koruduğunu söyledin, mesela ne yaptın.?'' Dedim merak içerisinde.'' Şey... birde eğer sen beni dört yıldır takip ediyorsan Volkanı tanıman gerekmez mi sonuçta hep çevremdeydi.?'' ''Volkanı zaten tanıyorum o gün seni şüpheye düşürmemek için 'kim bu' diye sordum, babanın en iyi adamı olduğunu ve seni birkaç kez babandan koruduğunu biliyorum..'' Onca yıl beni izlemişti ama benim ruhum bile duymamıştı, aslında pekte şaşırmıyordum bu duruma ben kendi çevremde olanlardan bir haber yaşamıştım ömrüm boyunca, dünyaya kulaklarımı kapatmayı seçmiştim hep acımasız bu dünyaya karşı sağır olmayı seçmiştim. ''Diğer soruya gelecek olursak 10.sınıftayken bir kızla kavga etmiştin hatırlıyor musun.?'' Diye fısıldadı, başımı kaldırıp gözlerine bakarak onu onayladım. ''Sence o olayı baban nasıl öğrenmedi.?'' İçimde kopan fırtınayı gözlerine baktım, o gün kavga ettiğimi babam bilmiyordu, normalde her şeyi ailelere haber veren müdür nasıl olmuştu da benim kavga ettiğimi söylememişti. ''Sen.... Sen .'' Ne diyeceğimi bilemeden şaşkınca ona baktım. ''Müdürle konutun, söylemesi için.'' Ne tepki vereceğimi bilemeden boş gözlerle ona baktım, bana nasıl bir iyilik yaptığının farkında mıydı.? ''Eğer.. müdürle konuşmasaydın...'' Sessim titrediğinde dolan gözlerime mani olamadım beni hiç olmayacak zamanda terk ediyordu gözyaşlarım. ''Ağlama lütfen!'' Baş parmağıyla gözümden akan gözyaşımı sildi usulca, bana babanın yapmadığı iyilikleri yapıyordu, babamın gözlerinde olan bir kere bile görmediğim merhameti bana içtenlikle bakan toprak rengini anımsatan bu gözlerde görüyordum, en acısı da beni öz babamdan koruyor olmasıydı sanırım. ''Eğer sen olmasaydın haftalarca o soğuk bodrum katında kalmak zorunda kalacaktım.'' Gözyaşlarım bana olan ihanetini daha da hızlandırarak yanaklarımdan süzülmeye başlamışlardı çoktan, kollarımı kaldırıp Ali'nin boynuna doladığımda Ali'nin kasları gerilmişti. Nefesim onun boynuna vururken fısıldayarak konuştum. ''Teşekkür ederim , çok teşekkür ederim.'' Tam kollarımı boynundan çözüp ondan ayrılacakken Ali sarılışıma karşılık vererek sarıldı bana. ''Bu üç oldu pedaliza.'' Ondan ayrılıp anlamayan gözlerle ay ışığının aydınlattığı yüzüne baktım, neyden bahsediyordu. ''Anlamadım.'' Dedim anlamadığımı belli ederek, Ali başını kapıya yaslayıp yutkundu, ahenkli bir şekilde aşağıya yukarıya gidip gelen adem elmasına takılı kaldı gözlerim. ''Bu kadar saf olmak zorunda mısın...?'' Kaşarımı çatarak yüzüne baktım. ''Ben saf değilim.'' Onun gibi başımı kapıya yaslayıp ceketine sıkıca sarıldım, kokusu insanı mest eden cinstendi gardenya çiçeği kokuyordu, hayatımda soluduğum en güzel kokuydu belki de. Ali'nin bakışlarını üzerimde dolaştığını hissediyordum ama ona bakmaya cesaret edemiyordum. ''Üşüdüm.'' Başımı yavaşça çevirip ona baktım, üzerinde sadece siyah bir gömlek vardı, sol kolunu kenara açıp gözlerime bakarak konuştu. ''Sarıl da ısınayım.'' Gözlerimi ondan kaçırıp ne yapmam gerektiğini düşündün, sarılmalı mıydım.? Çekinerek ona yaklaşıp omuzu omuzuma değerken sağ kolumla ona sarıldım, Ali kolumdan tutup başımı göğsüne yaslayıp ona iyice sarılmamı sağladı, çenesini başımın üzerine koyup sıkça sarıldı bana. ''düzgün sarıl da üşümeyeyim.'' Kalbim her an yerinden çıkıp gidecekmiş gibi atıyordu, hayatım boyunca bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum, saçlarımda gezinen eller uykumu getirmeye başlamıştı, gözlerim yavaş yavaş kapanırken Ali'ye daha çok sarılıp kendimi uykunun kollarına bıraktım 
Gözlerimi rahatsız eden güneş ışığıyla başımı rahatsız bir şekilde kıpırdattım, güneşin o parlak ışığı gözlerimi rahatsız etmekten bir anda vazgeçip çattığım kaşlarımı düzeltip sarıldığım şeye daha çok sarıldım, sarıldığım şeyin kıpırdamasıyla kaşarımı tekrar çattım, bir dakika ben şuan neye sarılıyordum.? Hızla gözlerimi açıp baktığımda Ali'nin eli gözlerimin önünde güneşin bana gelmesini engellerken koala gibi sarıldığım Ali'ye baktım, panikle geriye çekildim, resmen adama yapışmıştım. Ali dudaklarındaki muzipçe gülümsemeyle bana bakıyordu. Utanarak başımı önüme eğip elimdeki sargı beziyle oynamaya başladım. ''Kusura bakma ben fark etmedim.'' ''Açıkçası ben halimden memnundum.'' Şok olmuş bir şekilde ona baktım gözlerimi büyüterek. ''Tamam tamam bir şey demedik büyütme şu gözlerini.'' Dedi oturduğu yerden kalkarken. ''Neden ki.?'' Bunu bana daha öncede söylemişti, elini uzatmasıyla sol elimi elinin içine koyup beni kaldırmasına izin verdim. ''Çünkü...'' Bir anda yüzüme doğru eğilmesiyle Şaşkınca ona baktım. ''Çok biyazlar içimi ürperteyiler.'' Gözlerini kırpmadan gözlerime bakıyordu, sertçe yutkunup bir adım geriye gidip bakışlarımı ondan kaçırdım. Yere düşmüş olan ceketini ve dün akşam yere fırlattığı telefonunu alıp gözlerini benim aksime gözlerimden kaçırmadan bana bakıyordu, ceketini giyindikten sonra telefonu cebine koyarken konuştu o sakin sesiyle. ''Hadi bulalım şu dosyayı.'' Başımla onu onaylayıp onu takip ederek rafların arasında dosyayı aramaya kaldığımız yerden başladık. Rafların arasında Ali'nin peşinden ilerleyip dün akşam kaldığımız rafın önünde durduk. Başımı kaldırıp dosyalarda gözlerimi gezdirmeye başladım, nedense buradan çıkmak istiyordum, içimi daraltmaya yetecek kadar kasvetli bir havası vardı. Sıkılmış bir şekilde sırtımı arkamdaki rafa yaslayıp kollarımı göğüs hizamda birbirine doladım. Gözlerim onun üzerinde dolaşmaya başladı usulca, arkadan bakınca bile asil duran bu adamın toprak rengini anımsatan o gözleri benim mavilerime buluştuğunda kalbimin neden yerinden çıkacakmış gibi attığını yavaş yavaş idrak etmeye başladım, bu adam her haliyle karşısındaki insanı hipnoz edip etlisi altına alan bir adamdı, bir anda ban dönmesiyle gözlerimi ondan kaçırıp bakışlarımı ayakkabılarıma indirdim. ''Dersin kaçtaydı.?'' Biraz düşünüp emin olamayarak konuştum, bakışlarımı ondan saklamaya çalışarak. ''Sanırım dokuzdaydı.'' Sağ kolundaki siyah kayışlı saate bakıp kaşlarını çatarak konuştu. ''Bir saat var.'' Bana bir adım atarak yanıma yaklaştı. ''Dosyayı buldum.'' Dedi elindeki dosyayı göstererek bakışlarım dosyanın üzerinde dolaşırken kapının açılma sesi yankılandı arşivin içerisinde. Ali seri adımlarla kapıya doğru ilerlemesi ile onu takip ederek bende ilerledim, dün akşam bizi buraya kilitleyip giden adam bizi görünce ıslak parmaklarıyla yanlışlıkla prize dokunup elektrik çarpmış gibi bize baktı. ''Ali bey.'' Dedi sorar gibi şaşkın sesiyle, istem dışı kaşlarımı çatarak karşımdaki adama baktım sonuçta onun yüzünden burada kalmıştık. ''Mehmet abi bir dahakine bir yeri kilitlerken içerisinde insan olup olmadığına dikkat et lütfen.'' Dedi hafif kızgın sesiyle. ''Şey... kusura bakmayın içeriden ses gelmeyince ben gittiniz sandım.'' Adam mahcup bir şekilde başını önüne eğip ellerini önünde birleştirdi, Ali uzun ve kemikli parmaklarını benim parmaklarıma dolamasıyla biraz ürkerek ona baktım. ''Bir daha olmasın lütfen.!'' Hızlı bir şekilde binadan çıkıp Ali'nin o çok beğendiğim arabasına bindik, kemerimi yavaş bir şekilde takıp başımı hafif bir şekilde başımı ona doğru çevirip göz ucuyla ona baktığımda çoktan arabayı sürmeye başlamıştı. ''Eve gidip üzerimizi değiştirecek kadar zaman yok 35 dakika var dersinin başlamasına.'' Başımla onu onaylayıp önüme döndüm, çantamın içinden telefonumu çıkartıp uzun süredir merak ettiğim o kelimemin anlamına baktım, pedalizaya. ''Pedaliza kelebek mi demekmiş.'' Dedim şaşırmış bir şekilde Ali'ye bakarken, gözleri bir kaç saniyeliğine benimkilerle buluşup tekrar önüne döndü. ''Trabzon'un batı kısmında kelebeğe bedaliza, pedaliza ve bedelize doğusunda ise fafatura, farfatara,farfatura,ve farfartara denir, biz aslen Vakfıkebirliyiz ve orada kelebeğe pedaliza denir. Kaşlarımı yukarıya kaldırarak ona baktım. ''Peki neden bana kelebek diyorsun.?'' ''Çünkü sende bir kelebek kadar narinsin.'' İki dudağımı bir birine bastırıp önüme döndüm, istem dışı dukalarımda oluşan tebessümle başımı önüme eğip gülüşümü saklamak istedim, bana koyduğu lakap öyle güzeldi ki gülümseme den edemedim. Kısa süre sonra araba okulun otoparkında durmasıyla arabadan inip küçük adımlarla yanına yaklaştım, arabanın kapılarını otomatik olarak kilitleyip sağ elini pantolonun cebine koyup bana yaklaşıp elimi tutarak yürümeye devam etti, dudaklarımda oluşan tebessüm utanmamı sağlıyorken artık elimi tutarak yürümesine alışıyordum. ''Benim dersim seninkinden bir saat sonra bitiyor, dersin bittiğinde beni kütüphanede bekle pedaliza.'' Başımla onu onaylayıp sessizce yürümeye devam ettim. Rahatsız edici bakışlara maruz kalarak dersin olduğu sınıfın önünde durduk, Başımı kaldırıp ona baktığımda toprak rengini anımsatan gözleriyle kesişti gözlerim. ''İnsanların bakışlarını ve söylediklerini umursama onların söylediklerini değil benim söylediklerimi dikkate al tamam mı padeliza.?'' Elimi yavaşça bırakıp başımdan tutarak beni kendisine çekip dolgun dudaklarını alnıma bastırmasıyla gözlerim neredeyse yuvalarından düşecekti, dudaklarımı alnımdan çekip geriye bir adım attığında şaşkınlıktan büyümüş güzlerimle ona bakıyordum, nutkum tutulmuştu adeta. 
''Merhaba arkadaşlar ben ilk çağ tarihi hocanız Melis Özbey'' Gözlerini gözlerimden ayırmadan adını vurgu yaparak konuşmuştu, gözlerimi dizlerime indirip dizlerimin üzerindeki ellerimi incelemeye başladım. ''Herkes kendini tanıtsın lütfen.!'' Sırayla herkes kendini tanıtırken sessizce sıranın ban gelmesini içten içe korkarak bekledim, ya yine dünkü gibi tepki verireler diye. ''Sıra sizde küçük hanım.'' Başımı kaldırıp kadının yeşil gözlerine baktım, güzel kadındı lakin yüzündeki sinsilik güzelliğine gölge düşürüyordu, sert bir şekilde yutkundum konuşmadan hemen önce. ''Sare Karabey.'' kadın gözlerini kırpmadan bana bakıyordu, hipnoz olmuş gibi. ''Hocam Ali hocanın eşiymiş.'' Ön sırada bir kızın konuşmasıyla Melis hoca sinirli gözlerle kıza dönüp bağırarak konuştu. ''Sana konuş diyen mi oldu Buse.'' Sessizce onlara bakmaya devam ettim. ''Pardon hocam.'' ''İmza kağıdı hızlansın ve alttan alanlar çıksın.'' Sesi bir kadına göre oldukça kalındı, dersi alttan alanların kalkmasıyla az önceki kızda kalkıp sınıftan çıktı. Üzerimde beni rahatsız edecek şekilde dolaşan gözler eşliğinde dersi bitirip güç bela kendimi sınıftan dışarıya atıp Ali'nin dediği gibi onu kütüphanede bekledim. ######## Ali'nin yanıma gelmesiyle sıkıntıdan tuttuğum nefesimi yavaşça dışarıya bırakıp ayağa kalktım. ''Hadi.'' Diyerek diyerek yürümesiyle bende onunla birlikte yürümeye başladım. Açlıktan mideme kramplar girmeye başlamıştı ama bunu dile getirmeye çekiniyordum, başımı önüme eğip sessiz bir şekilde konuşmaya çalıştım. ''Şey...'' Deyip biraz bekledim açıkçası nasıl diyeceğimi bilmiyordum, Ali bakışlarını bana çevirip baktı. ''Bir şey mi oldu.'' Dedi erkeksi sesiyle, başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. ''Şey....'' Ali bir anda durup omuzlarımdan tutup gözlerime bakarak konuştu. ''Birisi bir şey mi söyledi.?'' Başımı hızla iki yana sallayıp başımı önüme eğdim. ''Ben açıktım diyecektim.'' Dedim masum olduğunu düşündüğüm sesimle, Ali'nin dudağının sağ kenarı yukarıya kıvrılırken yürümeye devam etti. ''Bende bir şey oldu sandım, merak etme doyururuz şimdi o küçük mideni.'' Okuldan çıkıp arabaya doğru ilerlerken Ali bir anda durdu, anlamayan gözlerle ona baktım. ''Arabanın anahtarını odada unuttum sen arabanın yanına git ben alıp geliyorum.'' Başımla onu onaylayıp yavaş adımlarla arabanın yanına ilerlerken arkamdan birisi sert bir şekilde beni itmesiyle dizlerimin ve ellerimin üzerine sert bir şekilde düştüm, dudaklarımın arasından bir çığlık firar etti acı içinde. Giydiği topuklu ayakkabıları gürültülü sesler çıkararak önümde durdu, başımı kaldırarak acıdan dolmuş gözlerimle ona baktım, Melis hocaya. ''Söylesene onu nasıl etkiledin.?'' Sorusuyla gözlerimi büyüterek ona baktım. ''Söylesene tam üç yıldır etrafında pervane olduğum adamı nasıl etkiledin ki bana bir kez bakmazken sana gülümseyen gözlerle bakıp elini tutuyor söylesene.?'' Bağırmasıyla yerimden sıçrayarak ona bakmaya devam ettim, önüme çömelip önce etrafına bakıp kimsenin olmadığına emin olup parmaklarını saçlarıma daldırıp sert bir şekti, dolan gözlerimdeki yaşlar kendini serbest bıraktı yavaşça, sol elimi kaldırıp elinin üzerine koydum kendimi ondan kurtarmak istercesine. ''Bırak.'' Beni dinlemeyip saçlarımı çekmeye devam etti etti acımasızca. ''Söylesene söyle.!'' ''Ne yaptığını sanıyorsun sen hemen bırak onu.'' Melis hoca şaşırmış bir şekilde bize koşan Ali'ye baktı, Melis hoca bana bakıp hırsla saçlarımdan daha çok asıldı, Ali yanımıza gelip yanıma çömeldi. ''Sana karımı bırak dedim.'' Ali Melis hocaya bakmadan sert bir şekilde konutu, saçlarımı sert bir şekilde bırakmasıyla titreyen çenemle Ali'ye baktım, beni kendisine çekip sıkıca sarıldı. ''Şşşşşt tamam geçti ağlama pedaliza.'' Diye fısıldadı terapi gibi sesiyle, Melis hoca ayağını yere vurup ayrıldı sinirli bir şekilde, başımı Ali'nin göğsüne bastırıp sıkıca sarıldım ona. ''Geçti ben yanındayım padelizam.'' Başımı kaldırıp dolmuş gözlerimle ona baktım, o bana kelebeğim demişti. |
0% |