@eminefuruncu
|
Keyifli okumalar dilerim oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.. Benim bu narin kalbimi hızlandıran tek erkek, dokunuşuyla vücudumu alev aldıran erkek aynı zamanda küçük bir sözüyle beni yok eden erkekti. Zamanı geldiğinde gitmemi söyleyen bu adamın neden üzerimdeki etkisi gün geçtikçe artıyordu.? Neden kalbim onun için sızlıyordu.? oysaki hiç kimse gerçeği duymuyor, görmüyordu kalbin ne dediğini kimse umursamıyordu. Kalbimi ona acarsam annesi gittiği zaman geçirdiğimiz o güzel anıları üzülerek hatırlamak zorunda kalacaktık, bu kötülüğü yapmak istemiyordu, ne ona ne de kendime. Yavaşça yataktan kalkıp banyoya girdim uyuşuk adımlarla, üzgünüm sana kalbimi açamadığım için üzgünüm toprak gözlü güzel adam, belki beni anlamıyorsun, belki de ben seni anlamıyorum bilmiyorum tek bildiğim pişman olmamak. Banyodaki işlerimi halledip banyodan çıktığımda onu yatakta otururken gördüm, bakışları bakışlarımla keşişince utanarak başka yöne çevirdim, dolabın kapağını açıp içerisinden siyah bir pantolon ve beyaz bir kazak çıkartıp tekrar banyoya girdim, onunla göz göze gelmekten kaçıyordum resmen. Pantolonu ve kazağı giyinip saçlarımı salık bırakarak banyodan çıktım, başımı kaldırıp usulca ona baktım, dalgın bir şekilde dışarıya bakıyordu bir yandan da saatini takmaya çalışıyordu, başını çevirip bana baktığında gözlerindeki o hüzün beni öldürmüştü, dudaklarımı bir birine bastırıp başımı önüme eğdim. Yavaş adımlarla yanıma gelip sağ elimi avuçlarının içine aldı, dokunuşlarından dolayı çoktan yanaklarım kızarmaya başlamıştı bile. ''Eline krem sürmeliyiz.'2 Diye konuştu tok sesiyle, elimi yavaşça elinden almak istediğimde buna engel olarak elimi daha sıkı tuttu. ''A.. acımıyor pek.'' Dedim zar zor kekeleyerek, Ali elimi bırakıp beni arkamdaki koltuğa oturtup banyoya yöneldi. ''İz kalır sürelim yine de.'' Başımla onu onaylayıp sessizce bekledim, banyodan aldığı kremle yanıma oturdu, elimi dizinin üzerine koyup kremi sürerken bana hiç bakmayışı kalbimi sızlatmıştı, cevap vermeyerek onu kırmıştım ve ne yazık ki elimden bir şey gelmiyordu, işini bitirdikten sonra yavaşça yerinden kakıp kenardaki siyah ceketini aldı. ''Ben annenle şu ilaç konusunu konuşacağım sen salona in.'' Başımla yavaşça onu onaylayıp odadan çıkışını izledim, derin bir nefes alıp içimdeki sıkıntının gitmesini umarak oturduğum yerden dolaptan siyah kabanımı ve siyah çantamı alıp telefonumu çantanın içerisine koyup ayrıldım odadan. Merdivenlerden yavaşça inerken Ali yanımda olmadığı sürece bu insanlardan içten içe çekindiğimi fark ettim. Salona girdiğimde herkes sessizce kahvaltısını yapıyordu, masada ölüm sessizliği vardı. Kabanımı ve çantamı kenara bırakıp usulca masaya oturdum. ''Günaydın.'' ''Sa da günaydun biyaz göz Ali nerede.?'' Yavaşça başımı kaldırıp Asiye hanıma göz uçula baktım. ''O annesi ile konuşuyor, gelir birazdan.'' Gelmesi lazımdı ona kalbimi açamasam da ona ihtiyacım vardı, sessiz bir şekilde yemeğimi yemeye başladığımda resmen yemek için kendimi zorluyordum. ''Onu ikna etmeye çalışıyor büyük ihtimalle.'' Dedi Selim bey düşünceli sesiyle. ''İkna olmak zorunda eğer olmazsa intihara girer bu yaptığı.'' Dedi Araf bey elindeki bardağı masaya bırakırken. ''Ali onu ikna edecektir, sen bugün evde annenin yanında kal buna ihtiyacı var.'' Selim bey oturduğu yerden kalkıp annesine başıyla selam verip evden ayrıldı. Ayşe hanım ilaç içmeyi reddetmesi en başta Selim beye sonrada onu bu kadar seven çocuklarına haksızlıktı, ilaçlarını içmeyi reddederek onları üzmesi çok bencilce bir davranıştı, başımı önüme eğip elimdeki yanık izine baktım, parmak unlarımda ve avucumun içimde iz kalacaktı büyük bir ihtimalle. Yanımda olan hareketlilikle başımı yana çevirip ona baktım, üzgün gözüküyordu. ''Sonuç ne Ali.?'' Dedi Araf bey dirseklerini masaya dayarken. ''Zorda olsa kabul ettirdim, içecek ilaçlarını.'' Araf ağır hareketlerle başını salladı masadan kalkarken. ''Ben buradayım bugün gözün arkada kalmasın sen git.'' Dedi Ali'nin omuzuna dokunarak, Ali başıyla onu onaylayıp oturduğu yerden kalıp göz ucuyla bana baktı. ''Hadi.'' Sesi öyle soğuktu ki içimi ürpertmişti, yavaşça oturduğum yerden kalktım gözlerim onda dolaşırken. Dışarıda esen rüzgar yüzme çarpıp dans etmesiyle üzerimdeki kabana daha çok sarılıp hızlıca arabaya girdim, dün akşam yağan yağmur yerine soğukluğunu bırakmıştı, Ali sessiz bir şekilde arabayı sürerken başımı cama yaslayıp kaçamak gözlerle ona baktım, annesi için bu kadar üzülen bir adamı birde ben üzüyordum, onu üzmeye hakkım yoktu bunun farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu. Başımı camdan ayırıp sol elimi koltuğun kenarına koyduğu elinin üzerine koydum, gözlerini bir iki saniye yoldan ayırıp bana baktıktan sonra tekrar önüne döndü, dokunuşumla elimin altındaki eli kasılsa da yüzündeki mimiklerin hiçbiri oynamamıştı. ''Üzülme.'' Diye fısıldadım sessizce, kaşları yay gibi yukarıya kaldırıp konuştu kalın erkeksi sesiyle. ''Ne için.?'' ''Annen için, o iyi olacak.'' ''Sadece annem için mi üzülemem gerekiyor yani.'' Gözleri bir ki saniye benimkileri bulduğunda ne söylemem gerektiğini bilemeyip başımı önüme eğdim, elimi elinin içine alıp daha sıkı bir şekilde tuttu nefesini özgür bırakırken. Okula gelinceye kadar bir daha konuşmamıştık, yavaşça arabadan inip arabanın önüne gelmesini bekledim, arabanın arka kapısını açıp içinden bilgisayar çantasını alıp kapattıktan sonra yanıma gelip eline bana uzattı, gözlerimin içi parlarken elini tuttum. Okulun içine girdiğimizde beni rahatsız eden bakışlar yine üzerimdeydi, dersin olduğu sınıfın önünde başımı kaldırarak ona baktım o ise başını eğerek bana bakmıştı. ''İyi dersler pedaliza.'' Dudaklarımda oluşan hafif tebessümü ona bahşettim . ''Sana da.'' Elimi yavaşça bırakıp çenesiyle sınıfı gösterdi. ''Hadi gir.'' Başımla onu onaylayıp sınıfa girip herhangi boş bir sıraya oturdum. Sıranın arkasına yaslanıp hoca gelene kadar telefonumu kurcalamaya karar verdim. ''Nasılsın maviş'' Yan tarafımdan gelen sesle kaşlarımı çatarak yanıma oturan Yiğit e baktım, onda beni rahatsız eden bir şeyler vardı. ''Bu seni ne kadar ilgilendirir.?'' Sesimdeki sert tını içimi ürpertmişti. ''Bak ben sadece arkadaş olmak istiyorum, kötü bir niyetim yok.'' Ona baktığımda kaşları kalkık bir şekilde bana bakıyordu, içimdeki ses ona güvenmiyordu, benim gibi. ''Neden bana benimle arkadaş olmak istiyorsun.?'' Dedim onun gibi kaşlarımı kaldırarak, kaşlarını düzeltip ne diyeceğini bilemiş bir şekilde biraz durup konuştu. ''Özellikle bir nedeni yok, yani ben sadece arkadaş olmak istedim. '' Sesindeki üzüntü içimdeki asi kıza dokunmuştu, onu kırdığımı farkındaydım ama dikenlerim insanların bana yaklaşmasını istemiyordu, güvensizlik vücudumu sarmıştı bırakmıyordu. ''Şey ben kırmak istememiştim.'' Elimdeki telefonu bırakıp ona baktım. Yiğit eğdiği başını kaldırıp gülümseyerek bana baktı. ''Sorun değil maviş.'' Diyerek omuzuma vurdu, bakışlarım omuzum ve onun arasında dolanıyordu, kaşlarımı çatarak ona baktım. ''Temaslardan hoşlanmıyorum.'' Yiğit elini indirip tedirgince bana baktı. ''Pardon.'' Gözlerimi devirerek önüme döndüm, arkadaş canlısı olmak bana göre değildi. Dersten çıktıktan sonra Yiğit'in ısrarları üzerine kafeterya gelip kahve almıştık, aslında ben kahveyi değil çayı seven bir insandım ama Yiğit ısmarlayınca bir şey söylememiştim. Yiğit'in sürekli bir şeyler anlatması ve sürekli bana Ali hakkında soru sorması içime şüphe filizlerini serpiyordu, onda beni rahatsız eden bir şey vardı, bilmiyorum belki de benim güvensizliğimden dolayı böyle hissediyordum. Masanın üzerine bıraktığı telefonun titremesiyle telefonu elime alıp mesaja baktım. Ali= Neden o çocukla kahve içiyorsun pedaliza.? Hızla başımı çevirip gözlerim etrafta onu aradı ama gözlerim istediğini bulamamıştı, hüzünle başımı eğdim, sanırım onu görmek istiyordum. Telefonumu çantama koyup oturduğum yerden kalktım. ''Sana afiyet olsun ben gidiyorum.'' Yiğit'in cevap vermesini beklemeden hızla oradan ayrılıp kütüphanenin olduğu kata çıktım, yavaşça içerisine girip etrafta göz gezdirdim içerisinde az insan olması ben gülümsetmişti, sessizlik en yakın sırdaşımdı. Rafların arasında yavaşça ilerlerken gözüme çarpan kitapla durdum, kitabı almak için elimi kaldırdığımda boynumda hissettiğim nefesle gözlerimi şaşkınlıkla açtım. ''Neden soruma cevap vermedin.?'' Duyduğum ses kokuyla tuttuğum nefesimi serbest bıraktım, sol elini kaldırıp önündeki rafa koydu, diğer elini de kaldırıp almak istediğim kitabı almasıyla serbest bıraktığım nefesimi tekrar içime hapis ettim. Sertçe yutkunup başımı yavaşça çevirerek ona baktım, eli rafta dururken diğer eliyle kitabı inceliyordu. ''Ben...'' Başladığım konuşmaya nasıl devam etmem gerektiğini bilemeyerek sustum, başını bana çevirip hafifçe eğmesiyle burunlarımız birbirine değmişti, gözlerimi büyüterek ona baktım, vücudumu saran sıcaklık ve heyecan beynimin çalışmasını engelliyordu sanki. ''Sen..?'' Gözlerimin içine bakarak sorduğu soru bacaklarımın titremesine neden olmuştu, dudağının sağ kenarı yukarıya kıvrılırken başını hafif öne eğerek iki yaba salladı. ''Beni delirtiyorsun pedaliza.'' Geriye çekilmesiyle ne zamandan beri tuttuğumu unuttuğum nefesimi ürkekçe bıraktım. ''Sabahattin Ali kürk mantolu madonna güzel kitaptır:'' Yavaşça ona dönerek gözlerimi kaçırarak ona baktım. ''Okudun mu.?'' Diye sordum sırtımı rafa yaslarken, başını olumlu anlamda sallayıp kitabı bana uzattı. ''Bir iki kere okumuştum.'' Başımı olumlu anlamda sallayıp elindeki kitabı aldım biraz inceleyip rafa geriye koydum, bir ara kendime özel olarak alacağım bu kitabı. ''Neden alamdın .?'' Dedi ellerini pantolonun ceplerine koyarken. ''Bir kitabı okurken o kitabın bana sit olmasını isterim o yüzden bir ara alıp okuyacağım, yani kitapçıdan.'' Diye konuştum sessizce, başını olumlu anlamda salladı yavaşça elimi tutarak beni dışarıya çıkardı. ''Hala soruma cevap vermedin.'' ''Şey Yiğit kahve içmek için ısrar edince bende kabul etmek zorunda kaldım.'' ''Erkeklerle konuşman doğru değil, üstelik o çocuğu hiç gözüm tutmadı.'' ''Neden.?'' ''Onda beni rahatsız eden bir şeyler var.'' Aynı duyguları paylaşsak da sessiz kalmayı seçmiştim. Merdivenlerden yukarıya doğru çıkan Melis hocaya ilişti gözlerim, kaşları çatık bir şekilde bize bakıyordu, adımlarını yavaşlatarak bizde sabitledi gözlerini. Onu görünce o gün bana yaptıkları geliyordu aklıma, sinsi bir yılana benziyordu. ''Ali hocam.'' Diye konuştu kendinden emin sesiyle, Ali ona bakmadan yürümeye devam edince bende ona ayak uydurdum. ''Okulun içerisinde böyle el ele dolaşarak herkesin sizi konuşmasını sağlıyorsunuz.'' Dedi o iğneleyici sesiyle, Ali yavaşça durup Melis hocaya bakmadan kaya kadar sert sesiyle konuştu. ''Başta da siz konuşuyorsunuz değil mi.?'' ''Anlamadım.?'' ''Anlamanızı beklemiyordum zaten, karımın elini tutup tutmamam kimseyi zerre kadar ilgilendirmez özellikle sizi hiç ilgilendirmez.'' Merdivenleri seri bir şekilde inip arabaya bindiğimizde Ali sessizliğini koruyordu, başımı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. ####### Sessizce yatakta oturmuş rüzgarın savurduğu ağaçları izliyordum, havalar iyice soğumaya başlamıştı, burası Trabzondu dört mevsim yağışlı olur, kış erkenden gelerek insanların içlerini soğuturdu, sanki çok sıcaklarmış gibi. Üzerimdeki hırkaya biraz daha sarılıp gözlerimi ağırca kırpıştırdım, rüzgarın çıkardığı o uğultu insanı rahatlatıyordu. Kapının yavaşça açılmasıyla başımı o yöne çevirdim, Ali neredeyse dokunsan ağlayacak bir halde odaya girdi. Şuan annesinin yanından geliyordu, bir şey mi olmuştu acaba, içimi yavaşça saran korkuyla yerimde huzursuzca kıpırdadım. Ali yavaş adımlarla yanıma gelip yatağın kenarına oturdu, dirseklerini dizlerine koyarak öne doğru eğildi, bir şey olmuştu ve ben ne olduğunu sormaya korkuyordum. ''Annem gün geçtikçe ölüyor ve biz hiçbir şey yapamıyoruz .'' Diye fısıldadı sağ gözünden bir damla gözyaşı akarken, kalbim eriyip yok olmuştu o gözyaşıyla. Sol elimi kaldırarak yavaşça omuzuna koydum ona destek olmalıydım. Sağ elini yavaşça kaldırıp ceketinin iç cebinden çıkardığı kolyeyi eline alarak donmuş gözlerle kolyeye bakmaya başladı, kolye güneş şeklindeydi tam ortasındaki zümrüt taşı güneş gibi parlıyordu. ''Bu kolyeyi annem verdi.. sana takmam için.'' Göz uçula bana bakıp tekrar kolyeye baktı. ''onun için çok önemlidir, anneannemden ona kalmıştı şimdi sana veriyor.'' Yavaşça bana dönüp kolyeyi takmak için hamle yaptığında elini tutarak ona engel oldum. ''Bu kolye çok değerli ben alamam onu.'' ''Kolyeyi taktığım kişide çok değerli o yüzden alabilirsin.'' Utanarak başımı önüme eğdim, kolyeyi yavaşça boynuma takıp gözlerini gözlerime kenetledi. ''Onu güzel koru onun için çok değerliydi.'' Başını tekrar önüne çevirip usulca eğdi, ağlamak istiyordu ama kendini kasıyordu, onu kendime çevirip çekinerek sarıldı, kokusu beni mest ediyordu insanı etkisi altına alan o kokusu. Kollarını yavaşça belime sararak beni kendisine çekti, başımı göğsüne yaslayarak hızlı hızlı atan kalbinin ritmini dinledim sessizce. ''O iyi olacak.'' Diye fısıldadım sessizce. ''Hastalığının son evresinde ilaçlar, kemoterapi artık işe yaramıyor, elimizden kayıyor ama biz onu tutamıyoruz.'' Gözyaşları boynumu ıslatıyordu, hüzünle gözlerimi kapatıp gözlerimin dolmasına engel oldum, içim sızlıyordu onun acısını hafifletmek istiyordum ama elimden bir şey gelmiyordu, yavaşça geriye çekilip gözlerin içine baktı. ''Bir kereliğine dizlerine yatmama izin verir misin pedalizam.?'' Bana kelebeğim deyişine mi yoksa istediği şeye mi yoksa bakışlarına mı şaşırmalıydım.? Tıpkı küçük bir çocuk gibi bakıyordu bana, başımı yavaşça sallayıp isteğini onayladım, sırtımı yatağın başlığına yaslayıp dizlerime yatmasını bekledim, bana burukça bir gülümseme bahşedip başını dizlerime koydu. Nefesini yavaşça dışarıya bırakıp gözlerini kapattı. ''Pedaliza.'' Diye fısıldadı sessizce, sol elimi yavaşça saclarına daldırıp saclarının arasında dans etmeye başladı yavaşça parmaklarım.'' ''Hım.'' Diye bir ses döküldü dudaklarımdan. ''Beni sakinleştiren tek şeysin.'' Parmaklarımın hareketleri yavaşlarken tekrar konuştu boğuk sesiyle. ''Bir kelebek tarafından sevilmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmeme izin ver.'' Parmaklarımın hareketleri yavaşça durdu, Ali'nin gözlerinden süzülen gözyaşlarını silmek istedim ama o cesareti kendimde bulamadım. |
0% |