Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@eminefuruncu

 

Keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın.

Ruhum acıyordu, çırpmaya çalıştığım kanatlarım artık vazgeçmişti hareket etmiyorlardı. Onlarda yorulmuştu belli ki benim gibi, ben onları çırptıkça onlar kanıyordu. öyle ki kabuk bağlamalarına fırsat kalmıyordu.

Şaşkınlığımı bir yana bırakmaya çalışıyordum ama olmuyordu, şaşkın gözlerle arabanın içindeki genç adama bakmaya devam ettim. Bu adam o adamdı benim ona 'yardım et' deyişleri mi duymazlıktan gelerek giden adam. O gün yardım etmeden giden adam neden bugün yardım etmeye kalkışmıştı.?

Şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışarak arkamdan bana koşarak yaklaşan Volkana baktım, gitmeliydim ama hemen önümde bana buzdan farksız bir şekilde bakan adamla değil kendim gitmeliydim. Gözlerini biraz kısarak bana baktı.

"Ne kadar daha beklemeyi düşünüyorsun? Binsene" sesindeki soğukluk tüylerimi ürpertmişti. Başımı iki yana sallayarak kısık sesimle konuştum.

"Binmeyeceğim " sesim o kadar cılız çıkmıştı ki duyup, duymadığına şüphe etmiştim.

Evet ondan bir kere yardım istemiştim o da arkasına bakmadan gitmişti, peki şimdi ne değişmişti de bana yardım etmek istiyordu? Neden o gün değil de bugün.?

Aklımdaki saçma ve bir o kadar da gereksiz gördüğüm soruları bir bir kenara iterek dar sokak aralarında ilerlemeye devam ettim. Görünürde Volkan yoktu sanırım bu kez başarmıştım, bu sefer o bodrum katına dönmekten kurtulmuştum. Kanatlarımın çırpınışları bu kez işe yaramıştı ,içimde hiç bitmeyen o umut beni o evden kurtarmaya yetmişti.

Acıyan ayağımın üstüne çok fazla baskı uygulamadan hiç de aşina olmadığım bu dar sokak da ilerlemeye çalışıyordum, sokak dar olduğu kadar bir o kadar sessiz ve ürkütücüydü.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan önümde duran siyah araba ile olduğum yerde kalakaldım. Çok süre benimle durmayan umudum tekrar benden gitmeye karar vermişti belli ki. İçimde ara sıra benimle konuşan iç sesim ' o ev senin kaderin' dedi fısıltı şeklinde. Belli ki doğru söylüyordu o ev benim kaderim olduğu kadar ölümümdü aynı zamanda.

Korkuyla yutkunarak, sinirli bir şekilde arabadan inen Volkan'a baktım. Öyle sinirli bakıyordu ki korkudan bayıla bilirdim. Bir iki adımla yanıma gelerek kolumu hiç de nazik olmayacak bir şekilde tuttu.

"İyi niyetimi suistimal ettiğinizin farkında mısınız Sare hanım?"Dedi adete tıslayarak .Korkuyla yüzüne baktığımda pişman oldum avını öldürmek isteyen bir aslan gibi bakıyordu. Kolumdan çekeleyerek arabanın yanına sürükledi ardından arabanın kapısını sertçe açarak konuştu.

"Binin lütfen "dedi onu daha fazla kızdırmamak adına dediğini yapıp arabaya bindim, arabaya binmemle kapısının sert bir şekilde kapanması bir olmuştu. Kalbim korkuyla hızlı hızlı atarken cekingen bakışlarımla göz ucuyla Volkana baktım.

Arabanın içindeki sessizlik beni korkutuyordu, bana ne yapacaktı bilmiyordum, içinde bulunduğum bilinmezlik beni bilmediğin dağın yamaçlarına sürüklüyordu. Aklımı bir sarmaşık gibi saran sorular nefes almama engel oluyordu, babama söyleyecek miydi? Tabii ki söyleyecekti sonuçta Volkan onun en iyi adamıydı, peki babam öğrenince bana ne yapacaktı bu sefer o bodrum katına kapatmayacağını biliyordum ama ne yapacağını bilmiyordum. Yavaşça başımı Volkana çevirdim siniri biraz geçmişti sanırım. Sorup sormamak arasında kalsam da sormamın daha mantıklı olduğunu düşünerek sormaya karar verdim.

"Şey acaba babama söyleyecek misin olanları" diye sordum korkarak, bana kısa bir bakış attığını hissettim ama ben ona değil ellerime bakıyordum.

"Şu anlık söylemeyi düşünmüyorum" dediği şey ile şaşırarak ona baktım.

"Nasıl, neden?" diyerek şaşkınlığımı dışarıya yansıttım. Kısa bir an bana baktıktan sonra önüne döndü.

"Canım öyle istiyor çünkü" başımı olumlu anlamda sallayarak hiçbir şey söyleme gereği duymadan önüme döndüm .Söylememesi tabii ki benim işime gelirdi o yüzden sustum, konuşup onu sinirlendirip kararından vazgeçmesinden korktum belki de, aslına bakarsak tam anlamıyla öyle oldu kararını değiştirmesinden korktuğum için sustum.

Eve geldiğimizde babam evde değildi bunu fırsat bilerek odama çıktım. Üzerimdeki fazlalıklardan kurtulup banyoya girmeye karar verdim, sıcak bir duş korkudan kasılmış vücuduma iyi gelebilirdi. Kısa bir duş aldıktan sonra kahverengi dolabın önünde durdum, dışarıda yağan yağmur beni üşütürken beni sıcak tutacak kıyafetler giymeye karar verdim.

Sarı bebe yakalı bir kazak ve siyah bir pantolon giymekte karar kıldım. Siyah çoraplarımı da giyindikten sonra açık kahverengi olan saçlarımı kurutmak için makyaj masasına doğru ilerlemeye başladım. Aynadaki kendime baktım mavi gözlerim vücudumun en dikkat çeken yeriydi belki de, anneme çok benziyormuşum o hiç göremediğim anneme. Bir keresinde babam söylemişti bunu bana söylerken ki nefreti ne yazık ki gözlerinde görmüştüm, neden bu kadar çok nefret ediyordu.Benim anneme benzemem neden onda nefret duygusu oluşturmuştu.

Bir anda odanın kapısının açılması ile korkarak yerimden sıçradım, babam kırmızı görmüş boğadan farksız bir şekilde sertçe kapıyı çarparak odaya girdi. Mavi kozlerimi saran korkuyla ona baktım.

Gözlerini saran öfke tohumları hoşuna gitmeyecek bir şeyi öğrendiğinin en iyi kanıtıydı. Aklıma gelen düşünce iliklerime kadar üşümeme sebep olmuştu, korku yavaş yavaş zehirli bir sarmaşık gibi tüm bedenimi sararken aklıma gelenin başıma gelmemesini diledim. Babam sinirli bir şekilde bana doğru gelirken ben ürkek adımlarla geriye doğru gidiyordum, yüzüme indirdiği sert darbe ile yere düşerken acı ile gözlerimi yumdum.

"Ben sana ne dedim he! Ne son şansın olduğunu söylemedim mi sana ?" Diye bir yandan bağırırken bir yandan da saçlarımdan çekerek beni kaldırmaya çalışıyordu, buz tutmuş mavi gözlerimle ona baktım, yaptığı hiçbir şeye tepki verecek gücü bulamıyordum kendimde.

Yüzümde tekrardan hissettiğim acı bu kez önceki gibi canımı yakmamıştı, peki neden sanırım dokularım ölüyordu. Beni sertçe iterek yere düşmeme sebep olurken o bunu umursamadan deli gibi bağırıyordu, Düşe kalka geldiğim bu yaşımda kimse bana yardım eli uzatmamıştı. Yalnızdım, her zaman olduğu gibi. Lakin bu sefer yalnız olduğum gerceği çok acı bir şekilde gözlerimin önüne serilmişti. Saçlarımdan tutup serçe çekerek ona bakmamı sağlarken boş gözlerle ona baktım.

"Sende annen gibisin annesi kılıklı. Annende sürekli kaçmaya çalışırdı benden, o kaçtı benden o adama gitti ama sen kaçamayacaksın anladın mı beni seni öldürmeyeceğim ama ölüden farksız bir şekilde yaşayacaksın" Zaten öyle yaşıyordum farkında değil miydi , cevap vermeden boş gözlerle ona bakmaya devam ettim, bu onu daha da sinirlendiriyordu.

"Kaçıp ne yapacaksın lan kaçıp sende annen gibi başka adamlara mi gideceksin?" söylediği şey ile Korkunun esir düştüğü gözlerimde öfke tohumları yeşermişti. Hiç görmedim annem hakkında böyle konuşamazdı, annem hakkında hiçbir şey bilmiyordum ama bana annem hakkında böyle şeyler de söyleyemezdi.

"Benim annem başka adamlarla gitmedi" dedim onu geri doğru iterek, şaşırarak bana bakışı gözümden kaçmamıştı.

"Sen öyle zannet, sen annenin adını bile bilmiyorsun be, başka adamlarla gidip gitmediğini nereden bileceksin" söylediği şeyler daha da sinirlenmeme sebep olurken sinirle onu tekrar itip belinde duran silahı hızla alıp kendime doğru tuttum.

"Benim annem hakkında doğru konuş" Öfkenin tohumları bir bir yeşerek açtığımda artık ona karşı hissettiğim öfke içimde taşıyamayacağım kadar büyüktü.

"Konuşmazsam ne yapacaksın kendini mi vuracaksın" dedi alay dolu sesiyle.

"Evet, kendimi vuracağım senin yıllardır söyleyip durduğum ama yapamadığın o şeyi yapacağım" Tek kaşımı kaldırarak ona meydan okuyan bakışlarımla ona baktığımda sesimdeki ciddiyet onu şaşırtmıştı.

"Bunu yapamayacağını ikimizde biliyoruz küçük sıçan şimdi o silahı bırak"

"Yapıp yapamayacağımı deneyelim mi?" Silahı tam kalbimin üzerine koyup biraz bastırdım. Ellerim bir kez olsun titremezken en nefret dolu gözlerimle ona baktım.

"O zevki zamanı gelince ben tadacağım sen hiç merak etme" Dediği şey ile şaşırarak ona baktım, resmen zamanı gelince seni öldüreceğim demişti. Boğazıma oturan kocaman bir taş yutkunmama engel oluyordu, aldığım her nefes bana haram olurken dolan mavi gözlerimle ona baktım.Hangi baba böyle bir şeyi kızına söyler ki?

"Öyle bir şey olmayacak ben bu evden çıkıp gideceğim senden ve bu evden kurtulacağım" İçimde hissettiğim öfke prangalar vurduğum dilimin ucunun çözmüştü, dolan gözlerimden bir damla gözyaşım kendini dağın yamaçlarından atarak kendini bu zalim adamın elinden kurtarmıştı.Onun karşısında ilk defa böyle cesur duruyordum.

"Yok ya nasıl olacakmış o, nasıl gidecekmişsin" Sesindeki o alay beni daha da delirtiyordu.

"Eğer şimdi gitmeme izin vermezsen gözümü kırpmadan burada öldürürüm kendimi" Sesimdeki ciddiyet onu birazda olsa inandırmışa benziyordu, sağ kolumun tersiyle gözyaşlarımı silerek kapıya doğru ilerlemeye başladım.

"Hiçbir yere gidemezsin anladın mı? Ne gitmene izin veririm, ne kendini öldürmene" Bana doğru yaklaşmaya başlayınca bende ondan kaçarak kapıya doğru ilerlemeye devam ettim.

"Ne istiyorsun sen benden ne canımı mı? buyur al bıktım anlıyor musun bıktım senden de bu hayattan da bıktım!" Yolun sonu dedikleri yer burası olması gerek eğer biraz daha üzerime gelirse dediğimi yapmaktan hiç kaçınmayacaktım.

"Senden ne istediğimi zamanı gelince zaten anlayacaksın" Başımı iki yana sallayarak onun dediğini reddettim, bir yandan da beni hiç yalnız bırakmayan gözyaşlarımı sildim.

"Anlamayacağım" diyerek tekrar bağırdım ve arkama bakmadan koşarak odadan çıktım arkamdan da babam.

"Sare dur! Bak bu sefer haddinden fazla ileriye gidiyorsun"

"Eğer peşimden gelirsen dediğimi yaparım, bana umursamaz olmayı sen öğrettin ve tam da şu anda senin bana tek öğrettiğin şeyi uyguluyorum" Bağırışım evin içinde yankılanırken acıyan ayağımı umursamadan koşarak evin bahçesine çıktım. Esen rüzgar saçlarımı savururken gözlerimin önüne gelen saçlarımı geriye doğru iterken bahçenin kenarında duran Volkanı görünce adımlarım sekteye uğramıştı. Yüzünü saran yaralar yavaşça yutkunmama sebep olmuştu, babam tarafından bu hale geldiğine acı bir şekilde emindim.

Bana şaşkınlıkla bakan Volkanı umursamadan koşarak evin dış kapısından çıkıp sokağın bitişine doğru koşmaya başladım, bu sokağın sonuna ulaşabilmek için defalarca koşmuştum ama hiçbirinde ulaşamamıştım sonuna.Bu sefer ulaşacaktım ,bu sefer geri dönmek yoktu. Sonunda ölüm olsa da...

Yağmur öyle hırçın bir şekilde yağıyordu ki kısa zamanda her yanım sırılsıklam olmuştu, elimdeki silahı daha da sıkı tutarak hırçın yağmur damlalarının altında koşmaya devam ettim.Tereddütle başımı çevirip baktığımda babamı, Volkanı ve bir kaç tane daha adamını gördüm, koşmayı bırakıp ona döndüm.

"Eğer gelmeye devam edersen" Dedim bağırarak ardından da silahı babama doğru çevirip "Seni.. vururum" Diye tekrardan bağırdım vurgulayarak, bana doğru tedirgin adımlarla gelmeye devam ederek konuştu.

"Saçmalama indir şu silahı delirmişsin sen" Dedi oda benim gibi bağırarak, alaycı bir gülüş yeşerdi solgun dudaklarımın üzerinde.

"Evet, delirdim anlıyor musun delirdim beni sen delirttin eğer gelmeye devam edersen vururum"

Tekrar bağırışımın ardından durdu, ardından da arkasından gelen adamlarını durdurdu.

"Durun! Bırakın gitsin." Tek kaşımı kaldırarak ona baktım, beni özgür mü bırakıyordu? "Nereye gideceksin sanki, buyur git ama yarın yine bu evde olacaksın anla bunu artık sen bana muhtaçsın" diye bağırdı sokağın ortasında.

Öyle olmayacaktı tamda kanayan kanatlarım yeniden kanat çırpmaya başlamışken tekrar olmaz, gerekirse sokakta yatarım ama yarın bu eve geri gelemem, cehennemden kurtulup cennete adım atmışken tekrar cehenneme dönemem, tekrar o ateşte yanamam.

Elimdeki silahı yere atıp ara sokaklardan birine girdim. Yağmur aynı şiddetti ile yağmaya devam ediyordu, gözyaşlarım beni hiç yalnız bırakmadan akmaya devam ediyordu, ıssız sokaklar yine benimleydi tek yanımda olmayan şey anne şefkati idi, arkama dönüp baktığımda kimsenin olmadığını görmenin rahatlığı ile derin bir nefes aldım.

Gözyaşlarımı son kez olması umuduyla silip kaldırım taşına oturdum, Omuzlarımda tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum, bu ağırlık geçen her gün büyüyerek beni bir enkazın altında bırakıyordu. Titreyen ellerimle yüzümü kapatarak ağladım, hissettiğim çaresizlik hissi tüm bedenimi ele geçirmişti.

Bana yaklaşan adım seslerini duymamla korkuyla gözlerimi yumdum, vazgeçtiğini sanmam saçmalıktı zaten. Önümde bir çift siyah ayakkabının durması ile beni sırılsıklam eden yağmurda durmuştu. Bu o olamazdı, bu kişi babam olamazdı. Korkarak başımı kaldırıp baktığımda korkunun yerini şaşkınlık almıştı, bu oydu bu sabahki adam elindeki şemsiyeyi başımın üstünde tutmuş yağmurun bana yağmasını engelliyordu.

"Sen... " Dedim şaşkınlıkla.

"Evet, ben" Dedi sanki beni doğrulamak ister gibi.

"Bu sefer benimle gelirsin diye düşünüyorum"Sert sesi kulaklarıma dolduğunda tek kaşımı kaldırarak sorgularcasına ona baktım ama o bana değil de karşısındaki duvara bakıyordu.

"Neden sizinle gelecekmişim, hem ben yabancıların arabasına binmiyorum" Dedim kısık bir sesle. Sesim ağladığın için kısık çıkıyordu lakin o beni rahatlıkla duyuyordu. Bu kez tek kaşını kaldıran kişi o olmuştu. Bakışları kısa bir süre bana düştüğünde toprak rengini anımsatan gözlerini görmüştüm. Bakışlarını aceleyle benden ayırıp tekrar karşısındaki duvara bakmaya devam etti.

"Hadi ya! O gün yardım isterken tanıdığın bir kişi olduğumu sanmıyorum" Sesindeki alaycı tını beni rahatsız ederken damlarımda acının kırıntıları dolaşıyordu.

"O gün yardım istemek mecburiyetindeydim "

"Bugün de öylesin Sare " İsmin onun dudaklarından dökülüp kulaklarıma dolduğunda içimi saran amansız korkuyla ona baktım.

"Sen beni tanıyor musun?" Gözleri bir iki saniye beni bulduktan sonra" Kısmen" dedi, kimdi bu adam beni nereden tanıyordu.? Ona tekrar baktığımda onunda benim gibi sırılsıklam olduğunu gördüm.

"Seni görmeyi çok isteyen birisi var, seni ona götürmeye geldim"


 

Loading...
0%