Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@eminefuruncu

 

Yanlışlarım olduysa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim Pedalizalar. :)

Sessizlik bir çığ gibi büyüyüp bizi altında eziyordu iki kelam etmek neden bu kadar etmek neden bu kadar zor oluyordu? Neden istediğimiz gibi konuşamıyorduk? Konuşunca suçlayıcı bakışların bizi ezmesi acizlikten miydi?. Neydi bu insanların bir birini ezme cabası?. Nedendi bu öfke ve nefret?, beni tanımadığı halde benden bu denli nefret etmesi nedeni? Nedenini bilmesem de sanırım her zaman yaptığım şeyi yaparak onu görmemezlikten gelecektim.

Öz babam bile benden nefret ederken beni ölümle tehdit ederken başka insanların aslında benden nefret etmesi çokta umurumda değildi, bir kere o kanlı şerbeti içince umursamaz olmak istiyordu insan, bir kereliği nede olsa unutup mutlu olmak istiyordum. Ama sonra gönlümdeki yara geliyor aklıma ayaklarım titreye titreye geriye adım atmak zorunda kılıyordum , sanki çıplak ayakla saatl
erce karda durmuş gibi ama ben karı çok seven birisiydim böyle olmamalıydı geri adım atmamalıydım.

''Arada bir Trabzon damarın tutuyor pedaliza." Başımı usulca sesin kaynağına toprak gözlü adama çevirdim, gözlerim gözlerinde dolaşıp umut ışığı aradı,gözlerim yavaşça gözünün altındaki bene kaydı, umut ışığını onda bulmuş gibi huzur doldu küçük kalbime.

Oturduğum sandalyeye daha rahat bir şekilde oturup başımı deniz manzarasına çevirdim. Okuldan çıktığımızda eve gitmek yerine beni Akçaabat köftesi yemeye getirmişti, köftelerimizi sessizlik eşliğinde yiyip manzarayı izliyorduk yağmur eşliğinde şimdi. İnsanı içine çekip yutan cinstendi, fazla güzel.

"Arada gelirler bana." Diye fısıldadım sessizcedışarıya bakarken.

"Seni ilk defa bu kadar sinirli gördüm." Dudaklarımda oluşan tebessümle ona baktım, sandalyesine rahat bir şekilde oturmuş bana bakıyordu.

"Çok sinirlenen bir insan değilimdir ama sinirlenince de tam sinirlenirim." Başını ahenk içinde aşağı yukarı sallarken alınına düşen saç tutamına takılı kaldı gözlerim, uzun kemikli parmaklarıyla sacını geriye atıp onları benim göz hapsimden kurtardı.

"Onu anladık zaten." Başımı önüme eğip parmaklarımla oynadım bir müddet.

"Kalkalım mı.?" Gözlerim onu buldu usulca, özleyeceğim o gözleri unutmak istemezcesine uzun uzun bakıp hafızama kazımak istiyordum. Gülüşünü, kokusunu, gözlerini kısacası onu kalbimde saklamak istiyordum.

Yavaşça yerimden kalkıp kabanımı giyinip hazırın dercesine ona baktım ona bakmamla oda bana bakıp elini uzattı. Araf'ta kalmış bir halde büyük elinin içine benim küçük elimi bıraktım, parmaklarını benim parmaklarıma geçirip kaşlarını çatarak bana baktı.

"Ellerin buz tutmuş. Ellerimizi kabanının cebine koyduğunda buz tutan o dağ eriyip bir sele neden olmuştu, kalbimi su altında bırakmıştı. Melül melül ona bakarken restorandan çıktık.

Yağan yağmura tebessüm ederek ederek baktım içime huzur veriyordu, yağmur sonrasında oluşan o toprak kokusu beni ona bağlıyordu. Arabanın yanına geldiğimizde gözlerim karşı kaldırımdaki arabada takılı kaldı babamın arabasına çok benziyordu, içimi istila eden panikle arabaya dikkatle baktım gözlerim plakasına kayınca gözlerimi korkuyla büyüttüm.

Karşımızda ki araba onun arabasıydı, araba ne çok yakınımda nede çok uzağımdaydı. Korkuyla Ali'ye baktım ona baktığımı hissedip oda bana baktı yüzümdeki korku ona yansıdığında anlamayan gözlerle bana baktı.

"Ne oldu.?"

"A..Ali babamın arabası burada." Söylediğim şeyle hızlıca etrafına bakınıp gözleri babamın arabasında takılı kaldı, elinin içindeki elimi sıkmasıyla sinirlendiğini anlamıştım. Arabanın kapısı açılıp içerisinden Yiğit inince şaşkınlıkla açıldı gözlerim, ajan o muydu?

"Lan" Ali'nin sesine yansıyan öfke beni kokutmaya sebep oluyordu. Elimi bırakıp bana döndü.

"Arabaya bin ve kapıyı kilitle geliyorum." Hızla elini tutup gözlerine baktım, izin veremezdim babam ona zarar verebilirdi.

"Olmaz birlikte binelim." Dedim panik dolu sesimle.

"Sadece şu lavuğa haddini bildireceğim." Şiddetle başımı sallayıp korkudan dolayı dolan gözlerimle gözlerine bakmaya devam ettim. Bakışlarım arabaya kaydı usulca Yiğit eğilmiş arabanın acık olan kapısından içerideki kişinin ona söylediklerini dinliyor arada sırada başını sallıyordu, yani babama itaat ediyordu.

Öz kızını yakalayıp öldürmek için planlar yapan babam. kulaklarımda bana bağırarak söylediği o cümle yankılandı bir anda 'Eğer annen gibi sende benden başka adama gidersen seni öldürürüm.' ilmek ilmek işlenen bu hikayenin sonunda belki de annemin yanına gidecektim.

"Bizim burada olduğumuzdan haberi yok." Bakışlarım yavaşça Ali' ye kaydı, sinirli sinirli Yiğit'e bakıyordu avını parçalamayı bekleyen kaplan gibi. Arabaların arasında kaldığımız için bizi görmeleri zordu ama aynı anda aynı konumda olmamamız tüyleri ürperten bir tesadüftü.

"Gidelim buradan." Elimin arasındaki elini korkulu bir şekilde sıktım, babam bizi göre bilirdi ve bizi görmesi hiç istemediğim şeylere sebep olabilirdi. İsteksiz bir şekilde başını sallayıp arabaya binip sessizce ayrıldık oradan, başımı cama yaslayıp akıp giden asfaltı izledi gözlerim tepkisizce. duygularım, ruhum yavaş yavaş ölüyordu elimden bir şey gelmiyordu.

###############

Sessizce önümdeki tabağa göz gezdirdim başımı önüme eğip sağ avuç içimde gözlerimi gezdirdim. Onu görmesem bile varlığını hissetmem, bende bıraktığı hasarlar azda olsa olan yaşama sevincimi benden alıyordu. Varlığı nefes almamı zorlaştırıyordu, neydi bu can korkusu mu? Beni her an öldürür korkusu mu? Dolan gözlerimin akmaması için kendimle savaş içindeydim herkesin içinde ağlamak istemiyordum, herkesin acizliğimi görmesini istemiyordum.

Başımı kaldırıp masada göz gezdirdim herkes önündeki tabakla ilgileniyordu ama ortamdaki sessizlik insanın içini ürperten türdendi. Onların sessizliği Ayşe hanımın gün geçtikçe hastalığının kötüye gitmesiydi, benim sessizliğim korkudandı.

"Neden yemiyorsun.?" kulağımda hissettiğim nefesle yanıma baktım, benden cevap bekleyen güzel adama.

"Acıkmadım henüz." Başıyla onaylamasıyla önüme döndüm, bakışlarım merdivenden inen Semaya takıldı ellerini önünde bağlayıp Selim beyin yanında durdu.

"Ben çıkabilir miyim Ayşe hanıma ilaçlarını verdim uyuyor şimdi." Selim bey elindeki çatalı bırakıp Semaya döndü.

"Çıkabilirsin kızım." Sema bakışlarını masaya çevirdiğinde gözleri birisiyle kesişti, bakışlarım gözlerinin kesiştiği kişiye kaydı Araf beye. Araf bey gözlerini ayırmadan semaya bakıyordu lakin Sema utanıp başını önüne eğmesiyle Araf beyin dudaklarında bir tebessüm belirdi.

Şaşkınlıkla gözlerim kocaman açıldı, daima sert mizaçlı olarak gördüğüm adamı ilk kez tebessüm ederken görmüştüm. Şaşkın bakışlarımı yanımda oturan Ali'ye çevirdiğimde onunda yüzünde şaşkınlık vardı, sanırım aynı karelere şahit olmuştuk.

Yemekler sessizlik eşiğinde yenildikten sonra Hüma ile masayı toplayıp bulaşıkları halledip salonda televizyon izleyenlerin yanına geldik. Ali'nin yanına usulca oturup sırtımı koltuğun arkasına yasladım. Ali kolunu arkama doğru atıp daha rahat bir şekilde oturdu koltukta, dizime değen dizi beni anlam veremediğim bir şekilde heyecanlandırıyordu.

Hüma, Araf beyin yanına oturup abisinin koluna vurduğunda Araf bey anlamayan gözlerle ona bakıp tekrar başını elindeki telefona cevirdi.

"Yaa biraz düzgün otursana resmen üstüme çullandın." Hüma'nın sesi isyan bayraklarını çekmiş Araf beye sallıyordu lakin Araf bey pek görmüyordu.

"Beğenmiyorsan başka bir yere geç Hüma." Dedi Araf bey gözünü ayırmadığı telefona bakmaya devam ederken.

"Gıcık mısın yaa hem sen kiminle mesajlaşıyorsun iki saattir.?" Hüma bir anda telefona bakmak isteyince Araf bey telefonu kapatıp cebine koydu.

"Sana ne? Her her şeye burunu sokma."

"Ne bağırıyorsun be, karşında sağır yok."

"Kes sesini Hüma."

"Ula susun başum şişti." Asiye babaannenin haklı isyanıyla herkes ona baktı.

"Ama babaanne görmüyor musun şu godoş kafaliyi." Onların bu haline gülmek istesem de Araf beyin gözlerinde ateş püskürterek Hüma'ya baktığını gördüğümde dudaklarımı bir birine bastırdım.

"Sus kiz siflaka ağabeyun o senun." Hüma kaşarını çatarak Araf beye bakıp dilini çıkardı, araf bey yanında duran kırlenti Hüma'nın yüzüne atıp kalktı koltuktan.

"Got kafali şey uğraşamayacağım seninle beni yukarıda bekleyen bir prensesim var." Araf bey yanımızdan ayrılınca Hüma onun yerine geçip oturdu zafer gülüşüyle.

"Essah Buğlem niye haburuya inmedi.?" Diye sordu Asiye babaanne merakla.

"O amcasına küsmüş o yüzden gelmiyor yanımıza."

"Ula el kadar uşak bile küseyi, ne yaptun ula uşağa.?" Asiye babaannenin bakışları Ali'yi bulunca Ali oturduğu yerde toparlandı.

"Bir şey yapmadım babaanne ne yapabilirim üstelik, o benim prensesim." Dedi Ali kendisini savunmaya geçerek.

"Niye küsti o zaman.?"

"Yengesini kıskandı biraz." Asiye babaanne kaşları kalkık bir şekilde bir Ali'ye bir bana bakmasıyla utanıp başımı eğdim.

"Ben alırım onun gönlünü siz merak etmeyin." Ali yerinden kalkıp kalkmam için işaret verdiğinde yerimden kaktım uyuşuk bir şekilde.

"Size hayırlı geceler babaannem." Babaannesinin yanaklarında sulu sulu öpmesiyle babaannesi bastonuyla kafasına vurdu.

"Dur ula deli uşak." Gülümseyerek merdivenlere yöneliğinde iyi geceler dileyip bende peşinden çıktım. Odaya girdiğimizde Ali derin bir nefes alıp kendisini koltuğa bıraktı, yorucu bir gün olmuştu anlaşılan onun için.

Gözlerim usulca cama kaydı, yağan yağmura tebessüm ederek edip balkon kapısını açıp dışarıya çıktım. Gülümseyerek başımı kaldırıp yağan yağmura baktım asil asil yağıyordu. Omuzlarımda hissettiğim ağırlıkla bakışlarım omuzlarıma kaydı, Ali şal örtmüştü.

"Teşekkür ederim." Kollarımı etrafıma sarıp şala daha çok sarıldım.

"Keşke kar yağsa." Dedim soğuktan titreyen sesimle. Karı çok sevsem de hiçbir zaman doyasıya dokunamamıştım sadece uzaktan bakmakla yetinmiştim, her şeyde olduğu gibi.

Ali'nin bakışlarını üzerimde hissetsem de ona bakamadım toprak rengi o gözlerde kaybolmaktan korkuyordum beklide.

"Biliyor musun bir keresi sanırım henüz sekiz yaşındaydım, kar yağıştı o kadar çok kar yağmıştı ki her taraf bembeyazdı içime dolan sevinçle dışarıya çıkmamın yasak olduğunu unutup bahçeye çıkmıştım. Üstümde ne mont nede başka bir şey vardı sadece pijamalarım vardı. Büyük bir mutlulukla karla ellerimi buluşturdum karı elimde top haline getirmiştim ama o topu atacağım kimsem yoktu, kar topu oynayacağım kimsem yoktu."

Gözlerimin dolmasıyla başımı gökyüzüne kaldırıp baktım, içimde biriken hüzün o kadar çoktu ki artık ağır gelmeye başlamıştı.

"Sonra babam geldi kızdı bana, bağırdı azıcık mutlu olmamı bile istemedi. Elimde tuttuğum kar topunu alıp öfkeyle yere attı tıpkı mutluluğumu, yaşama sevincimi attığı gibi." Ruhumu kalbimi öyle yaralamıştı ki gün geçtikçe iyileşeceğine onu gördüğümde daha kötü oluyordu, onun varlığı ruhumu yaralıyordu.

"Ben oynarım seninle kar topu." Bakışlarım usulca onu buldu. Hüzün vardı o gözlerde benim hüznüm onun gözlerine bulaşmıştı. Tebessüm ederek baktım ona ben bu adama neden sürekli tebessüm ediyordum.?

Şu zamana kadar cansız bir çiçek olan ben onun yanında yeniden canlandığımı hissediyordum neydi bunun sebebi.? Nedendi kalbimin onu görünce hızlanma sebebi.?

"Söz mü?" Küçük bir kız çocuğunun babasına güvenmek istemesi, onu yarı yolda bırakmaması için verdiği sözleri yerine getirmesini bekler gibi dolan gözlerimle baktım ona.

"Söz pedaliza'm" Başımı önüme eğip içimdeki anlam veremediğim kıpırtıların dinmesini bekledim, bana her pedaliza'm içimdeki kıpırtı artıyordu sanki.

Kollarını bana arkadan sarıp beni kendisine çekerek sıkıca sarıldı başımı göğsüne yasladığımda çenesini başımın üzerine koyup küçük bir buse kondurdu saclarıma, saç diplerimin uyuştuğunu hissettim o an.

"Söz pedaliza'm yaşamak isteyip yaşayamadığın her şeyi beraber yapacağız söz." Bir şey diyemedim ona, dilim lal oldu konuşamadım.

Odanın kapısı bir anda acılınca bakışlarımız kapıya döndü, kapının kenarında bize melül melül bakan Buğlem'i görünce Ali'den uzaklaşıp. Demek daha fazla küs kalamamıştı amcasına.

Balkondan içeriye girip kapıyı kapatarak perdeyi çektim. Üzerimdeki şalı katlarken Ali Buğlem'in yanına gidip önünde çömeldi, Ali'nin çömelmesiyle Buğlem kollarını göğüs hizasında bağlayıp başını yana çevirdi onun bu haline tebessüm edip katladığım şalı kenara koyup onların yanına gidip Ali gibi Buğlem'in önünde önünde çömeldim.

"Amcacım hala barışmadık mı?" Ali'nin ilgili sesi ilişti kulaklarıma, nasıl bu kadar merhametli olabiliyordu, nasıl bu kadar ilgili sevgi dolu olabiliyordu. Ayşe Hanım öyle güzel evlatlar yetiştirmişti ki insanın baktıkça imrenesi geliyordu.

"Hayır barışmadık, sen yine ona sarılıyordun." Dudaklarımdan dökülen kıkırtıyla ikisi de bana baktı, suç işlemiş gibi kalakaldım.

"Amcan sana da sarılıyor, hem o seni daha çok seviyor." Buğlem emin olmak istercesine yüzüme baktı, ona güven vermek istercesine gülümseyip başımı salladım.

"Tamam o zaman sizle barışacağım ama bir şartla." Ali'yle aynı anda kaşlarımızı kaldırılarak ona baktık, Ali onu kucağına alıp yanağından öpmesiyle Buğlem gülümsedi.

"Neymiş bakalım şartın." Buğlem işaret parmağını dudağına koyup başını hafif sağa yatırıp düşünür gibi yaptı.

"Hımm buldum." Parmağını yukarıya kaldırıp gülümseyerek baktı bize.

"Sizinle uyuyacağım." Biraz şaşırarak Ali'ye baktım, o ise Buğlem'i öpüp onu kucağına alıp ayağa kalktı, tek koluyla Buğlem'i tutarak diğer elini bana uzattı kalkmam için. Elimi onun elinin içine bırakıp beni kaldırmasına izin verdim.

"Valla ben böyle iki güzelle uyumaktan şeref duyarım prenses." Buğlem'i yatağın üzerine koyup bana baktı, bana doğru bir adım atarak yanıma gelip kulağıma yaklaşıp fısıldadı.

"Özellikle senin gibi bir güzelle." Şaşkınlıkla gözlerimi açıp ona bakım, dudaklarına yerleşen gülümsemeyle bana bakıyordu, utanarak başımı önüme eğdim. Resmen yanaklarım alev almaya başlamıştı, ellerimi yanaklarıma koyup Buğlem'e döndüm, anlamayan gözlerle bize bakıyordu.

"Hadi Buğlem biz yatalım amcan gelir birazdan yanımıza." Buğlem'i yatağa yatırıp bende yanına yattım hızla. Çaktırmadan ona baktığımda hala sırıtarak bana bakıyordu, başımı yastığa gömmek istercesine bastırıp Buğlem'e sarıldım.

Biraz sonra ışığın kapanmasıyla yatağın diğer tarafında ağırlık oldu, elimin üzerinde hissettiğim elle yanaklarımı terk eden sıcaklık geriye gelmişti.

Araf'ta sıkışıp kalmak nasıl bir his olduğunu az az bana öğretiyordu hayat, öyle bir araftaydım ki hareket dahi edemiyordum edince yanacakmışım gibi hissediyordum. Kalbim ve beynim arasında kalmıştım ben bunu kimseler görmüyor, duymuyordu. Gözyaşlarım, çaresizliğim bundandı. Kimsenin anlamayışı, yüreğimin ateşte kalıp kül olması hepsi... hepsi arafta kalmış gururumdandı.

Loading...
0%