@eminefuruncu
|
Keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusur bakmayın.
Gözlerime ilişen kalabalık ile adımlarımı oraya çevirdim. Öyle çok yağmur yağıyordu ki sanki gökyüzü yırtılmış içinde biriktirdiği tüm hüznü üzerimize doğru akıtıyordu, öylesine çok öylesine hırçın. Kulaklarıma ilişen ağlayış sesleri korkmama sebep olsa da titrek adımlarımla kalabalığın yanına yürüdüm. Gözlerim kalabalıkta dolaştığında Selim Bey, Araf bey, Hüma, Asiye babaanne hatta Buğlem'e takılı kalırken gözlerim toprak gözlü adamı bulamadı. Hepsi aynı yere bakarak ağlıyordu, korkak bir nefes alarak baktıkları yere baktım bu bir mezardı kimin mezarıydı bu? Kim için bu kadar gözyaşı döküyorlardı? Ali neden yoktu burada.? Kalbimi saran korkuyla gözlerimi mezar taşına çevirdim. Nefesim kesildi o an ayaklarımın bağları çözüldü beni taşıyamaz oldular, zira o mezar taşının üzerinde Ali Karabey yazıyordu benim göz pınarım olan adamın ismi. Gözyaşlarım acı acı süzüldü gözlerimden, aldığım nefesler boğazıma takılı kaldı nefesim beni boğacak kadar hırçın olmuştu bana karşı. Titrek adımlarla mezarın yanına gelip yere çömeldim, içim kanıyordu sanki beni bırakıp gitmiş miydi. Gidemezdi, gitmezdi o beni yalnız bırakmazdı. "Ali!" Diye bağırdım haykırırcasına, Ellerimle ıslanmış toprağını avuçlayıp hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Ölüyormuşum gibi hissediyordum, içim acıyordu. "Ali kalk, Ali kalk " Erdemliği seçip ölemezsin beni yaşadığıma pişman edemezsin toprak gözlü adam kalk. Kimse beni duymuyor, görmüyordu sanki sesim havaya karışıp yok oluyordu kimseye ulaşmıyordu. "Ali lütfen kalk Ali." Diye korkuyla bağırıp açtım gözlerimi, derin derin aldığım nefesler ciğerlerime az geliyordu gözyaşlarımı elimin tersiyle silip ağzımdan kaçacak hıçkırığı dudaklarımı birbirine bastırarak mani oldum. Onun öldüğünü görmek bu kabul edemeyeceğim kadar acı bir şeydi. Gözlerimi odanın içerisinde dolaştığında ışığın acık olduğunu fark ettim, yavaşça yatakta doğrulup odada gözlerimi gezdirdiğimde gözlerim onda takılı kaldı. Oradaydı işte namaz kılıyordu. Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı silip ona bakmaya devam ettim. Namazını bitirip bana bakmasıyla içimdeki ağlama isteğini bastıramadım gözümden akan yaşı silmeden ona bakmaya devam ettim. Panikle yerinden kalkıp seccadeyi katlayıp kenara koyup yanıma geldi, ona sıkı sıkı sarılıp sabah kadar ağlamak istiyordum. İçimdeki acı dinene kadar ağlayıp içimdeki kanı dökmek istiyordum, kokusunu içime çekerek ağlamak istiyordum. "İyi misin kabus mu gördün.?" Elleriyle yanaklarımı avuçlarının arasına alıp baş parmağıyla gözyaşlarımı silerken konuşmuştu o kadifemsi sesiyle. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumlu anlamda salladım, kalbim acıya acıya baktım gözlerinin içine. Gözyaşlarım onun parmaklarının arasına karışınca kendime 'Ah' etmeme sebep oldu. Onun bu kadar güzel sevişine layık olmadığım için 'Ah' ettim içim yana yana. "Anlatmak ister misin? Belki iyi gelir anlatmak." Şiddetle başımı olumsuz anlamda sallayıp yüzümdeki ellerinin üzerine ellerimi koydum gözlerini gözlerimden ayırmadan bana bakıyordu ne yapması gerektiğini bilemiyormuş gibi. "Uyuyalım mı.?" diye sordum kısık sesimle, ona sarılarak uyumak istiyordum. Varlığını hissederek bana güven veren sarılışıyla uyumak istiyordum, belki bu istediğim çok bencilce bir şeydi ama şuan onun güven dolu kollarına ihtiyacım vardı. "Tamam sen yat ben uyuyana kadar başında bekleyeceğim." Ellerini yüzümden çekip ışığı kapatmak için kalktığında elinden tutup gözlerimi kaçırarak mırıldandım. "Şey... birlikte uyusak." Bakışlarımın ona kaydığında sıcacık gülümsemesiyle bana bakıyordu, başını usulca sallayıp yavaşça elini çekti parmaklarımın arasından, ışığı kapatıp yanıma geldiğinde yatağın diğer tarafına kayıp ona yer açtım. Ayağındaki çorapları çıkartıp kanara koyarak yatağa yatıp benim tarafıma doğru döndü, yüzümde oluşan tebessümü saklama gereği duymadan gözlerine baktım. Yavaşça ona yaklaşıp yastığımın ucuna yattım, yüzlerimiz arasında en fazla bir karış mesafe vardı, gözlerimiz birbirine tutuklu kalmıştı ne o çekiyordu nede ben, tutsak oluyorduk fark etmeden birbirimizin gözlerine. Bugün ki olan konuşmamız aklıma geldiğinde içime koca bir sis dağı oturdu. Bütün gün o soğuk yerde benim yüzümden oturmuştu kalbini en ufacık parçaya ayırdığım için. Ama bilmiyordum güzel adam, ben ne sevmeyi biliyordum nede sevilmeyi. Ona biraz daha yaklaşıp başımı göğsüne yaslayıp bana güven veren tek insana sarıldım, sanki bu hareketimi bekliyormuşçasına anında oda bana sarıldığında dudaklarım bir yay gibi iki yana kaydı. Kalbinin atışları kulaklarıma ilişiyordu sanki birazdan göğüs kafesini yarıp çıkacakmış gibi hızlı atıyordu. Onun kalbinin atışlarını dinleyerek bıraktım kendimi uykunun kollarına.
"Güzelim, uyan hadi." Kulağıma onun sesi ilişse de umursamadan uyumaya devam ettim. "Güzelim." Gözlerimi usulca açıp bana gülümseyerek bakan Ali'ye baktım anlayan gözlerle, o bana az önce güzelim mi demişti.? Şaşkınlıkla gözlerimi aralayıp ona baktım, fazla yakındık bu yakınlık beynimi aleve vererek beni devre dışı bırakacak kadar çoktu. Bedenimi geriye çekip, güzel gözlerine baktım. Elini kaldırıp yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koyup baş parmağını göz altımda gezdirdi, utanarak gözlerimi ondan kaçırdım. "Hiç uyanmayacaksın sandım uykucu." Kaşlarımı kaldırarak ona baktım ardından duvarda asılı olan saate gözlerim şaşkınlıkla aralanırken bakışlarımı ona çevirdim. "Saat daha 9:45, üstelik bugün pazar." Yeni uyandığım için sesim kısık çıksa da pek önemsemedim. "Pazar olması bir şeyi değiştirmiyor, kalk hadi." Baygın gözlerle ona bakıp yatakta doğrulup uykulu gözlerle başımı kaşırken esnedim bedenim uyumak için direniyordu resmen. Yan tarafımdan gelen kıkırdama sesiyle bakışlarım yan tarafa çevirdim, Ali gülerek bana bakıyordu. "Niye gülüyorsun.?" Anlamayan gözlerle ona bakıp vereceği cevabı bekledim. "Hiç öylesine." Yataktan kalkıp dolaptan kıyafetlerini alarak banyoya girdiğinde boş gözlerle arkasından baktım, beynim henüz işlev göstermediği için pek anlamasam da umursamamıştım. Bir süre yatağın ortasında boş gözlerle oturup etrafa baktım. Odanın içinde yankılanan telefonumun melodisiyle bakışlarımı odada gezdirdim nerede çalıyordu acaba. Yataktan kalkıp çalışma masasının üzerinde göz gezdirdiğimde gözlerim telefonumla buluştu, ayaklarımı yere sürte sürte masaya yaklaşırken ayağımın halıya takılmasıyla sert bir şekilde yere düşmemle acıyla inledim. Banyonun kapısı bir anda açılınca başımı yerden kaldırıp oraya baktım Ali telaşla yanıma gelip yere çömeldi, saçlarından düşen su damlaları dikkatimi al aşağı etmişti odaya yayılan duş jeli ve erkek şampuanı kokusu genzimi yakarken sertçe yutkunup karşımda ki adama şaşkınca baktım. "İyi misin.?" Şaşkınca başımı sallayıp düştüğüm yerden beni kaldırmasına izin verdim, bakışlarım ıslak saçlarından ayırıp ona baktığımda oda bana bakıyordu, girdiğim transtan beni çıkaran şey tekrar çalmaya başlayan telefonumun sesiydi, bakışlarımı ondan ayırıp çalan telefonuma cevirdim gördüğüm isim beni korkutsa da cesur olmaya umarak telefonu elime aldım. "Efendim." Ali'nin meraklı bakışları üzerimde hissetsem de tepki vermeden Volkanı dinledim. "Eğer bugün müstaitseniz buluşalım, önemli bir şey söylemem gerekiyor." Sesi oldukça kısık geliyordu onun bu hali beni korkuturken kaşlarımı çatarak yatağa oturdum, söyleyeceği şeyi duymak istediğimden emin değildim. "Nedir .? Telefonda söyleyemez misin.?" "Telefonum dinleniyor olabilir." Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verip alt dudağımı ısırdım. "Peki, nerede ve ne zaman. ?" "Sana masaj atacağım, kapatmam gerek" Cevap vermek için araladığım dudaklarımı telefondan gelen Dıt Dıt sesiyle geriye kapattım. "Volkan mı.?" Bakışlarım Ali'yi bulduğunda ellerini panolunun ceplerine koymuş kollarını göğüs hizasında birbirine dolamış dolaba yaslı hafif çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Volkan'ın sürekli araması veya mesaj atması onu rahatsız ettiğini anlaya biliyordum, başımla onu onaylayıp cılız sesimle konuştum. "Bize söylemesi gereken önemli bir şey varmış." Ellerimin arasında duran telefonun titremesiyle bakışlarım ona kaydı, Volkan nerede ve ne zaman buluşacağımıza dair mesaj atmıştı. Ali sıkıntılı bir nefes verip sert sesiyle konuştu. "Bu adamın ikide bir bizimle buluşması bize yardım etmesi beni kıllandırıyor haberin olsun." "Volkan beni o evde babamdan koruyan tek kişiydi hala daha korumaya çalışıyor.... o iyi birisi." Kaşları iç içe girerken çenesi kasılmıştı çene kemiklerinin belirgin olmasıyla dişlerini sıktığını anladım, gözlerini ağır ağır kapatıp açarak baktı gözlerime. "Korumasının bir sebebi bir nedeni olmalı değil mi pedaliza? ki ben bu sebebi kolaylıkla anlıyorum ama sen önündekini görmediğin gibi etrafında olanları da görmüyorsun." Sesi öyle sertti ki içim ürpermişti içime esen rüzgarı beni üşütürken gözlerindeki alev beni yakmaya başlamıştı. "Ne demek istiyorsun." diye sordum toprak rengi gözlerine bakarak, gözlerim saçlarından süzülüp siyah gömleğine damlayan su damlalarında takılı kaldı kısa süre gözlerim gözleriyle tekrar buluştuğunda sıkıntılı bir nefes verip yaslandığı yerden ayrılıp önümde durdu başımı kaldırıp ona baktım o ise başını eğerek bana bakıyordu. "Demek istiyorum ki o şerefsiz seni seviyor." Sesi buz kütlesi gibi soğuk ve sert çıkmıştı, gözlerimi büyüterek ona baktım. Volkan'ın beni sevdiğini nasıl düşünürdü. "Saçmalıyorsun Ali o sadece bana yardım ediyor." Sinirle ellerini yarısı kurumuş saçlarına daldırıp başını yukarıya kaldırıp sert bir şekilde yutkundu. "Adamın sana nasıl baktığını hiç mi fark etmiyorsun? Bu kadar kör olma, bu kadar saf olma." Durup Gözlerime baktı, anlamayan gözlerle ona baktığımı görünce başını olumsuz anlamda iki yana sallayıp omuzlarını düşürerek bir kaç adım bir kaç adım gerileyip derin bir nefes aldı, sanki aldığı nefes ona az geliyormuş gibi. "Boş versene sen daha benim halimi görmüyorsun, senin için açan kuru dallarımdaki çiçekleri fark etmiyorsun boş versene güzelim boş ver." Bakışlarını cama çevirip atıştıran yağmura baktı, gözlerine çöken hüzün bulutu içine yağmur yağdırıyor fırtına koparıyordu. "Ama görmen için elimden geleni yapacağım anlaman için, sevmen için kuru dallarımda senin için çiçek açacağım." Diye ekledi fısıltıyla. Yutkunamadım o an tükürüğüm bir taş misali boğazıma oturmuştu ne kadar yutkunursam yutkunayım gitmiyordu. İçimde alevler varken dışımda fırtınalar kopuyordu, diyemedim ona nasıl seviliyor gurur nasıl geride bırakılıyor bilmiyorum diyemedim. usulca yerimden kalkıp dolaptan kıyafet alarak banyoya girdim omuzlarıma çöken ağırlık kalbimi ezip ruhuma batıyordu korkuyordum sevmekten. Alev alev yanan ruhum acıyla kuruyordu sevgiyi bilmeyen can kafesim ruhuma eşlik ediyordu.
Başımı usulca yanımda oturan Ali'ye çevirdim, sabahki olaydan sonra gözlerine sis dağının hüznü çökmüştü, o yanımda böyle sakin ama hüzün dolu gözlerle otururken benim içimdeki küçük kız çocuğu çığlık ata ata ağlıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı önüme çevirip Volkan'ın gelmesini beklemeye devam ettik sessiz çığlıkların arasında. Karşımızdaki sandalyenin çekilmesiyle bakışlarımı usulca kaldırıp gelen kişiye baktım Volkan'a. baştan aşağıya siyah giyinmişti siyah şapka, siyah maske, siyah kabanının yakalarını yukarıya kaldırmıştı bu hali onda gizemli bir hava oluşturmuştu Ali'nin karşısında ki boş sandalyeye oturup ellerini masanın üzerinde birleştirip bize baktı, gözleri gözlerimle buluştuğunda bakışlarımı aceleci bir şekilde kaçırdım ondan. "Konuyu fazla uzatmayacağım babanın okuldaki ajanı bir bayan." Söylediği şeyle gözlerim şaşkınlıkla büyürken çölde susuz kalmış gibi dilim damağım kurudu. "Ama ajan erkek biz onu tesadüfen babanın arabasından inerken gördük." Diye konuştum zar zor bulduğum sesimle. Volkan söylediğim şeyle şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırıp indirdi. "Nasıl.? Ben babanı onunla konuşurken duydum isim olarak hitap etmedi ama bir kadınla konuştuğu kolaylıkla anlaşılıyordu konuşmasından." Sıkıntılı bir nefes verip bakışlarımı Ali'ye çevirdim, düşünceli bir hali vardı. "O zaman iki tane Ajan var okulda, birsi Yiğit olduğu kesin." Diye konuştu sert sesiyle Ali. "Şüphelendiğin birisi var mı okulda.?" Volkan'ın bakışları beni buldu yeniden, arada sırada etrafı kontrol ediyordu keskin bakışlarıyla. Başımı olumsuz anlmda sallayıp yüzüme düşen saç tutamlarını kulağımın arkasına koydum. "Hayır, yok." Diye konuştum cılız sesimle. "Anladım çok dikkatli olmalısınız benim şimdi gitmem gerekiyor herhangi bir gelişmede size bilgi veririm, bu arada ben sana telefondan mesaj atarsam o mesajda asla emoji olmaz eğer emoji varsa o mesajı ben atmamışımdır sana aklında bulunsun." başımı olumlu anlamda salladığımda Ali'ye baş selamı verip ayrıldı yanımızdan. İçimde güneş gibi doğan uzursuzluk kendimi hastalıklı biriymiş gibi hissettiriyordu artık ilmek ilmek işliyordu içime. Titrek bir nefes alıp huzursuz bir şekilde yerimde kıpırdandım. "Ne olacak şimdi.?" diye sordum cevabını bile bile, sanırım bir kez de onun dudaklarından dökülüp kulaklarıma ilişmesini istedim gerçekler can çekişmeme sebep olurken. "Daha dikkatli olacağız, korkma sana zarar gelmesine izin vermem." Acıyla yutkunup ona baktım, benim yüzümden ona veya ailesinden birisine zarar gelirse kendimi asla affetmezdim, hissizleşen bu bedenim yanarak kül olurdu o zaman. "Size zarar verebilir" Diye fısıldadım sessizce, elimin üzerinde hissettiğim soğuk parmakları ona bakmama zorlamıştı beni, o güzel yüzüne bakmama. "Bir şey olmayacak hadi kalkalım artık, annem için doktor gelecekti." Başımı usulca sallayıp onayladım onu, ruhum çekilmiş bir hissizlikle Kafe'den çıkıp arabaya bindiğimizde aramızdaki sessizlik bir çığ gibi büyüyüp bizi altında eziyordu. Kendimi kanadı kırık bir kelebek gibi hissediyordum bu dünyada yeşeremeyen, mutluluk nedir, sevgi nedir bilmeyen narin siyah bir pidaliza, sevgiyi öğrenemeyen hüzün yağmuruna mahsur kalkıp kanadı kırılan siyah pedaliza. Derin bir nefes alıp arabayı seren Ali'ye baktım düşünceli bir hali vardı, kafasının içinde hesapladığı her neyse sonuca çıkamıyordu anlaşılan. Kulaklarıma acı bir çığlık gibi ilişen silah sesi içimi yırtıp geçmişti adeta. Korkuyla çığlık atarken Ali telaşla önce bana bakıp sonra arabanın dikiz aynasından arkasına baktı üstümüze kurşunlar yağıyordu acımasızca. O kurşunlar canımızı almak istiyordu acımasızca. Gözlerim korkuyla dolarken Ali tek eliyle direksiyonu tutup diğer eliyle başımı aşağıya eğdi "Başını eğ." Korkuyla başımı torpidoya doğru eğip koltukla torpido arasında sıkışıp kaldım, arabayı öyle hızlı sürüyordu ki öne doğru savrulmaktan kendimi kurtaramıyordum. "Alo Murat, arkamızda Sare'nin babası ve adamları ateş ediyorlar Akçaabat yolu üzerindeyiz çabuk ekip alıp gel." Sesi demir kadar sert ve soğuktu, gözlerinde ki ateşle harmanlanmış öfke içimi titretti. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklara mani olamıyordum korku tüm bedenimi aciz bir şekilde ele geçirmişti, birazdan son nefesimi almak istercesine iki yakamdan tutup peşimi bırakmıyordu. Kulaklarıma yeniden dolan silahın sesiyle ağzımdan bir çığlık daha firar etti. Arabanın sağa sola yalpalanmasıyla tekerleğin patladığını anladım, Ali'nin ağzından çıkan küfürler beni şaşırtsa da fazla üzerinde duramadım üzerimize yağmur gibi kurşun yağıyordu adeta. Bir baba kızının canını almak için bu kadar hevesli olmamalıydı, benden bu denli nefret etmemeliydi ona karşı içimde beslediğim nefret, öfke gün geçtikçe çoğalıyordu. Onu o nefretle boğup yer yüzünden silmek istedim bana yapmak istediği gibi. |
0% |