Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim.

İnsan bazen kusuru kendinde aramalıydı, neden bu haldeyim derken önce kendisini sorgulamalıydı. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla önüne yatırıp bakmalıydı. Ben kusuru kendimde arayamıyordum büyük kara kuyunun içinde çocukluğumu hapis eden o adam varken kendimde kusur arayamıyordum.

Tek kusur öz babamın benden nefret etmesiydi.

Duygularımız gün geçtikçe karşılıklı olmaya başlıyordu her gün gözlerimi yeni bir güne açtığımda belki bugün beni sever demekten, beklemekten yorulmuştum içimdeki küçük kız çocuğunun dizlerini kanatarak ağlattığında duygularımız ilk kez karşılıklı olmaya başlamıştı, zira son olmayacağı da gün gibi ortadaydı. İçimdeki ateş söndüğünde birimiz bu yer yüzünden silinecekti.

Korkak yaşlı gözlerimle Ali'ye baktım yüzüne yansıyan öfkeyi ilk kez bu denli görüyordum onu daha önce bu denli öfkeli gördüğümü hatırlamıyordum, araba sarsılarak yolda ilerlerken bakışları kısa bir an bana dokundu.

"Eğ başını." diye bağırdı hiddetle. Olduğum yerde korkuyla sıçrarken dediğini yapıp başımı daha çok önüme eğdim.

"Hay ben böyle işin içine." Göz ucuyla ona baktığımda elini sinirle direksiyona vurup dikiz aynasından arkaya baktığını gördüm. korkudan titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.


Arabanın tekrar tekrar sarsılmasıyla ağzımdan kaçan bir çığlık firar etti. Eğer benim yüzümden ona zarar gelirse kendimi asla affetmezdim, affedemezdim. Eğer bir fedakarlık yapmam gerekiyorsa gözümü kırpmadan yapardım, çünkü vicdanım her şeyden önce geliyordu.

"Birazdan arabayı kenara çekeceğim ve sen arkana bakmadan buradan kaçacaksın." Dedi Ali sert sesiyle. Islak kirpiklerimin arasından ona bakıp şiddetle başımı iki yana salladım.

"Hayır seni tek bırakamam." Benden nasıl böyle bir şey isterdi, nasıl onu ateşin tek bırakmamı beklerdi.

"Pedaliza gideceksin diyorum." Diye bağırdı öfkeyle. Başımı hızla kaldırıp öfkeli gözlerle ona baktım.

"Bende sana gitmeyeceğim dedim." diye bağırdı onun gibi öfkeli sesimle, tek eliyle direksiyonu tutup diğeriyle başımı eğmeye çalıştığında sinirle elini ittim, bana başımı eğmem gerektiğini söylüyordu ama kendisi eğmiyordu.

Elini sinirle direksiyona vurup sakin olmaya özen göstererek konuşmaya çalışsa da çene kemiklerinden kendisini tuttuğunu anlayabiliyorum.

"Bak sen arkana bakmadan kaçacaksın bende o esnada murat ve ekibi gelene kadar onları oyalayacağım tamam mı.?" Sanki karşısında beş yaşında çocuk varmışta onu kandırmaya çalışıyormuş gibi konuşması kaşlarımı öfkeyle iç içe girmesine neden olmuştu.

"Çocuk mu kandırıyorsun sen? Silahları var kör müsün üstümüze kurşun yağıyor." Öfkeyle bağırmamı umursamadan derin bir nefes alıp dikiz aynasından arkaya bakıp avını yakalamak isteyen bir çıta gibi gözlerini kıstı.

"Asıl kör sensin, sana zarar gelebilir dediğimi yapacaksın pedaliza konu kapandı." Otoriter bir şekilde konuşup önüne döndü. Ben onun için korkarken oda benim için korkuyordu

"Ya sana zarar gelirse peki." Diye bağırdım Ali'nin bakışları kısa bir an beni bulsa da gözlerine yansıyan o şaşkınlığı görmüştüm.

"Gitmeyeceğim duydun mu beni." Sinirle sırtımı koltuğa yaslayıp kollarımı göğsümün üzerinde bağladım.

"Duydum güzelim duydum." Sesi az öncekine göre gayet sakindi.

"Arabayı durdurduğum an koşmaya başla bende hemen pişinden geleceğim tamam mı.?" Ya beni kandırmak için peşinden geleceğim diyorsa diye düşünmeden edemedim, ya gelmezse diye düşünmeden edemedi şu aciz benliğim. Bakışlarımı emin olmak istercesine ona çevirdim, ona baktığımı hissederek bakışlarını bana çevirdi, ikna olmam için güven verircesine gülümsedi.

"Geleceğim pedaliza." Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip titreyen dudaklarımı zorlukla araladım.

"Beni kandırmıyorsun değil mi.?" Hayır dedim içimden o seni asla kandırmaz canın acısa bile gerçeği söyler dedim içimdeki küçük kız çocuğuna.

"Ben seni asla kandırmam." Dedi hafif sert sesiyle. Başımla onu onaylayıp önüme döndüm, kandırmazdı.

Arabanın sarsılarak taşlı yolda ilerlerken nerede olduğumuzu kavramaya çalıştım sanırım köy yolu gibi bir yoldaydık, ileride gözüken fındık bahçeleri tahminim doğrular nitelikteydi.

"Üç dediğimde fındık bahçesine doğru koşacaksın Murat ve ekibi çok yakınımızda gelmeleri an meselesi, korkma tamam mı.?" Başımı olumlu anlamda sallayıp dolu gözlerle ona baktım o beni kandırmazdı, peşimden gelecekti biliyorum.

Arabanın az sonra yavaşlamasıyla vücudumu tedirginlik ele geçirdi, cesur olmalıyım desem de olamıyordum onu arkamda bırakırken cesur olamıyorum.

"Bir......" Dedi Ali dikiz aynasına bakarken arabanın hızını azaltmıştı, bakışlarım dikiz aynasına kaydığında Ali " Üç..." Demesiyle tedirgin gözlerle ona baktım o ise arkamızdaki arabalara.

"Hadi pedaliza çabuk ol." Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp derin bir nefes alarak kapıyı açarak dediği yere doğru koşmaya başladım, arkama bakma isteği içimde bir çığ gibi büyürken içimde can veriyordum adeta, onu arkamda bırakmamalıydım.

Kulaklarımı delip beni sağır eden silah sesiyle olduğum yere çivi gibi saplandım o an, ayaklarımın bağı çözülmüş beni taşıyamamışlardı. Gözlerim akmaya hazır bir dere gibi akmaya başladı. O an gök gürledi ve üzerimize gözyaşlarını boşalttı acılar içinde, tıpkı benim yaptığım gibi.

"Ali." diye fısıldadım kurumuş dudaklarımın arasından, ayaklarıma komut vererek arkama döndüğümde onu gördüm bana doğru koşuyordu gözlerimde gün yüzüne yansıyan mutluluk kayda değerdi.

"Koş!" Diye bağıdı bana doğru, beynim korkudan durmuş gibiydi. Gözlerim Ali'nin arkasından bize doğru koşan adamlara kaydığında acıyla yutkunup koşmak için ayaklarıma hareketlendirip fındık bahçesinin içine doğru koşmaya devam ettim.

Koşmaktan nefesim kesiliyordu, göğüs kafesim cayır cayır yanıyordu aldığım nefesler bana yetmiyordu, dizlerim her an bu savaşı kaybedecek gibi titriyordu, yağan yağmur her zerremi sırılsıklam etmişti.

"Durun.!" Peşimizden koşan adamlar bize ikazda bulunsa da kalan son nefes kırıntılarımla koşmaya devam ettim, korkudan midem bulanıyor başım dönüyordu artık.

Ayağımın taşa takılmasıyla sert bir şekilde yere düştüm acıyla inleyip gözlerimi yumdum, ıslak saçlarımı geriye atıp düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım ellerime bulaşan çamuru umursamazca üzerime silip dizlerimin üzerine doğrulduğumda dizimde hissettiğim acıyla olduğum yerden kalkamadım.


Ali'nin önüme çömelmesiyle bir an boş bulunup ürkerek geriye çekildim, yüzünün her zerresine yayılan endişeyle bana bakıyordu.

"İyi misin?" Başımı hızla olumlu anlamda sallayıp bana uzattığı elini tutup fındıklık bahçesinin içine doğru koştuk soluk suluğa.

"Yakalayın şunları beceriksiz herifler." diye haykırdı babam adeta babam, sesi o an midemi bulandırdı kusacağımı hissedeceğim kadar çok.

Büyük fındık dallarının arkasına saklandık Aliyle nefes nefese, ellerimi dizlerimin üzerine koyup soluklanmak isteğiyle yandı kavruldu ciğerlerim ama ben onun yerine sıkıca Ali'nin boynuna sarıldım gözyaşlarımın arasından titreyen kollarımla. Etrafı saran siren sesiyle içime soğuk su serpilmiş gibi rahatladım.

"Efendim polisler yaklaşıyor." Diye bağırdı babamın adamlarından birisi, babamın öfkeli sesi kulaklarıma ilişiyordu lakin anlamıyordum dediklerini. Etrafta tekrar yankılanan silah sesiyle korkuyla Ali'nin boynuna daha çok sarıldım, kollarını güven verircesine bana sarıp saclarımın arasına dudaklarını bastırdı.

"Korkma geçti." sesi içime huzur serpiyordu adeta, öyle naif öyle güzel bir sesi vardı ki insanın içi huzurla dolup taşıyordu.

Gözyaşlarım onun ıslanmış siyah kazağına düşüp tenine dokunuyordu. Burnuma ilişen kan kokusuyla kaşlarımı hafifçe çatıp Ali'den uzaklaştım, bu kan kokusu da neyin nesiydi böyle.?

Boynundaki elimi omuzundan göğsüne doğru kaydırdığımda parmaklarımın ucunda sıcak sıvıyı hissetmemle içime korku doldu.

"Ali." Dedim panik dolu sesimle. Kabanının kenarını kaldırıp gözlerimi telaşla omuzu ve göğsü arasındaki yere sabitledim, vurulmuştu. Kanın kokusunu aldığımda bayılacak gibi olan ben titreyen bacaklarımın üzerine güç bela durup Ali'nin solmuş yüzüne baktım dehşetle.

"Korkma sadece küçük bir sıyrık." Diye fısıldadı önemsiz bir şeymiş gibi. Şiddetle kaşlarımı çatıp ona baktım omuzundann kanı görmüyor muydu bu adam?

"Nasıl küçük bir şey kör müsün den be adam." Diye bağırdım şiddetle. Dudakları hafifçe yukarıya doğru kıvrılır gibi olsa da olmamıştı onun yerini hüzünlü bir tebessüm almıştı.

"Sessiz ol adamları başımıza toplayacaksın, hem neden bu kadar endişeleniyorsun ki insanlar sevdikleri için endişelenir değil mi pedaliza.?" Söylediği şeyle donup kalmıştım sertçe yutkunup gözlerimi ondan kaçırdım. Haklıydı insanlar sevdikleri için endişelenirdi peki benim bu endişem nedendi? Onu seviyor muydum? 'Hadi ama kimi kandırıyorsun bal gibide seviyorsun onu' diye konuştu içimdeki küçük kız çocuğu.

"Ben.... ben canın yandığı için şey etmiştim." Sesim yine içime saklanıp beni en olmayacak zamanda terk etmişti.

"Ney etmiştin.?" Bakışlarımı ona çevirdim usulca, yağmur üzerimize gece gibi yağıyordu."

Havanın soğuk olmasına rağmen benim yanaklarımın bu denli yanması, kalbimin yerinden çıkıp gidecekmiş gibi olmasının nedeni neydi? Karşımda tüm ihtişamıyla duran adama sevgi belemem mi? Hadi ama ben daha nasıl sevilir onu bile bilmiyordum onu nasıl seveyim.

"Korktum." Diye itiraf ettim bir anda.

"Neden korktun, yoksa o küçük kalbin bana mı atmaya başladı.?" Şaşkınlıkla gözlerimi açıp ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım o ise keyifli bir şekilde bana bakıyordu. Ondan biraz uzaklaşmak adına geriye bir adım atsam da o buna müsaade etmemişti .

"Bıraksana." diye fısıldadım hem utanç hem de şaşkınlık içinde.

Etrafımızda yankılanan korna ve silah sesleriyle korkuyla Ali'ye baktım, bulunduğumuz fındık dallarının arkasına biraz daha sinip etrafımızdaki seslere kulak kabarttım. Polisler babamın ve adamlarının peşineydi, beni yakalamak için peşime düşen, üzerime acımadan kurşunlar yağdıran, kollarında olduğum adamı yaralayan babam.

"Duyuyorum." Diye fısıldadı Ali kulağıma. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken anlamayan gözlerle ona baktım.

"Neyi duyuyorsun.?" Diye sordum şaşkınca.

"Küçük kalbinin benim için hızlanışını." Şaşkınlıkla ağzımı açarak ona baktım, o kadar hızlımı atıyordu bu aptal kalp. Kaşlarımı çatarak elimi yumruk yapıp göğsüne vurdum onu kendimden uzaklaştırmak istediğimde dudaklarının arasından bir 'Ah' sesi döküldü, yarasına vurmuştum.

"Senin yüzünden oldu beni sinirlendirmeseydin vurmazdım." Diye konuştum panikle, gözlerimi yarasına düşürüp elimi yarasının üzerine bastırdım, çok kanıyordu. Ali'nin yavaşça yere oturup yüzünü acı içinde buruşturdu, telaşla yanına oturup yarasının üzerine tekrar elimi koyup etrafıma baktım panik içinde, sesler hala kulaklarıma doluyordu lakin hastaneye gitmeliydik kan kaybediyordu.

"İyi misim? Gerçekten bilerek vurmadım." Sesime yansıyan telaş beni ele veriyordu, neydi bu telaş ona bir şey olur diye miydi. Elini yarasının üzerindeki elimin üzerine koyup yaraya bastırdı, yüzünü buruşturup acı çektiği her halinden belli olan ses tonuyla konuştu.

"İyiyim korkma bu kadar nasıl olsa sevmiyorsun ben." Sinile kaşarımı çatıp dolan gözlerimle gözlerine baktım.

"Kes sesini sana seni sevmiyorum demedim." Söylediğim şey kulaklarıma iliştiğinde ne dediğimi fark etmiştim, Ali gözlerinde beliren heyecanla baktı gözlerime.

"Seviyorsun yani." diye fısıldadı umut dolu sesiyle, bakışlarımı ondan kaçırıp yarasının üzerindeki ellerimize çevirdim.

"Ben öyle bir şey söylemedim vicdanı olan her insan böyle bir durumda olan insan için endişelenir değil mi?" Dedim zar zor bulduğum sesimle o an aramız dolan sessizlik bizi sağır etmişti, yine kırmıştım onun kalbini, yine en ufak parçaya ayırmıştım o güzel kalbini içimdeki küçük kız beni şaşkınlıklar içeresinde izleyip alkışlarken 'Senin gibi salak birisini ilk kez görüyorum' demişti.

Gururumu ayaklarımın altına alıp çiğnemek, nasıl sevilir öğrenmek istesem de yapamıyordum ne gururumu bıraka biliyordum nede sevmeyi başarabiliyordum.

Ali'nin gözlerinde gördüğüm hüzün yağmuru üzerimize yağan yağmurdan daha çoktu bir sele sebep olup onu boğacak kadar çoktu.

"Ali." Yan tarafımızdan gelen kalın erkek sesiyle bakışlarımız oraya kaydı. Murat telaşlı bir şekilde bize doğru koşuyordu Ali'nin elinin altındaki elimi yavaşça ondan ayırdım, elime onun kanı bulaşmıştı, bu kan kanayan kalbinin kanıydı.

Murat'ın yanımıza gelmesiyle eğdiğim başımı kaldırıp bakamadım onlara benim yüzümden canı yanan, benim yüzümden vurulan adamın gözlerine bakamdım, içim acıyordu artık.

"İyi misin... Ali vuruldun mu sen.?" Dedi Murat telaş içinde Ali'nin yanına gelip yarasına bakmaya çalıştığında Ali bun engel oldu.

"Bir şey yok sadece küçük bir sıyrık." Eğik olan başımı daha çok eğip ıslak saçlarımın yüzümü kapatmasını sağladım, dolan gözlerimi, titreyen dudaklarımı görsünler istemdim.

"Benim yüzümden oldu." Diye fısıldadım Zar zor duyulan bir sesle sesim o kadar kısıktı ki ben bile zar zor duymuştum, içimde oluşan ağlama isteğine engel olamıyordum benim yüzümden birilerine zarar geliyordu ben hiçbir şey yapamıyordum. Bu nasıl bir acizlikti.? Ne denli bir kaybolmuşluktu.?

"Hiçbir şey senin yüzünden olmadı." Yüzümde hissettiğim soğuk parmaklarla dolan gözlerimden bir yaş süzüldü. Çenemden tutarak başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı Ali. Ona dolmuş gözlerle bakarken o bana çatık kaşlarıyla bakıyordu.

"Canın ya... yanıyor benim yüzümden, b... ben burada olmaydım, ben o gün onunla hiç tartışmasaydım o evden hiç kaçmasaydım... senin canın yanmayacaktı." Diye konuştum hıçkırıklarımın arasından, baş parmağıyla gözyaşlarımı silip şefkat dolu gözlerle baktı gözlerime.

"Canım yanıyor pedalizam ama senin canın yanacağına benimki yansın ağlama." Diyemedim bir şey dilim damağım kurudu kelimler boğazıma civi gibi saplandı ben yine konuşamadım, üzerime kar yağmış gibi üşüdüm kalbim dondu.

Benim yüzümden insanlara zarar gelmesindense kendimi cehennemin olan eve kapatırdım daha iyi, o kadar güçlü değildim vicdanım el vermiyordu. Bir gün bu azap bitecekti işte o gün herkes mutlu olacaktı , herkes gülüşerek birbirine siyah çiçekler uzatacaktı. Gözyaşlarım çiçekleri siyaha boyamıştı çünkü.

##############



Murat'ın bizi hastaneye götürüp Ali'nin yarasına baktırdığımızda ölü bir ruh gibi yanlarında dolaşıyordum. Ali'nin dediği gibi kurşun sıyıp geçmişti omuzunu, ciddi bir yara olmaması beni biraz daha rahatlatsa da içimdeki huzursuzluk gitmiyordu büyüdükçe büyüyor beni altında eziyordu.

Hastaneden çıktığımızda ayın karanlığı çökmüştü bulutların üzerine tıpkı benim üzerime çöktüğü gibi. Murat evdekileri arayıp kısa bir bilgi aktarımında bulunmuştu bu süre zarfında, sıkıntılı bir nefes alıp ciğerlerime doldurdum tıka basa dolu olmasına rağmen.

Şimdi ise eve gidiyorduk Ali'nin o çok beğendiğim arabası babam tarafından kurşunlara maruz kaldığı için onunla değil Murat'ın arabasıyla gidiyorduk. Araba evin önünde durduğunda yarıya kuruyan kıyafetlerimin eşliğinde indim arabadan peşimden de Ali ve Murat birazdan üzerime yağacak olan Selim beyin azarlarına kendimi hazırlamaya çalıştım.

Ali'nin kapıyı çalmasıyla sanki kapının sanki kapının önünde duruyorlarmış gibi kapı anında açılmıştı, Ali onun kanı bulaşmış elimi tutup kendisiyle beraber beni de içeriye çekti, gözlerim boşluğa bakıyormuş gibi bakıyordu.

Selim Beyin öfkeli yüzü gözlerimin önüne geldiğinde korkuyla yutkunup bakışlarımı ondan kaçırıp başımı önüme eğdim suçluluk duygusuyla, gözlerim duyacağım en küçük olumsuz cümleyle akmaya hazır gibi duruyorlardı. Kulağımda hissettiğim sıcak nefesle bir an ürksem de duyduğum rahatlamıştım.

"Odaya çık sen." Bakışlarım anında onu bulduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım. sıkıntılı bir nefes verip "Çık pedaliza ağlamanı istemiyorum." Diyerek benden gelecek herhangi bir olumsuz cevabı engellemişti. İtiraz etmek için ağzımı açsımda Ali'nin bakışları konuşmama engel oldu, başımı olumlu anlamda sallayıp kanlı elimi çektim elinin arasından.

Merdivenlere doğru yürümeye başladığımda herkesin bakışları beni bulmuştu, omuzlarımda tonlarca yük varmış gibi hissetmeme neden olmuştu o bakışlar.

"Nereye gidiyorsun? Babanın yaptığı şeyden sonra nasıl geldin buraya.?" Selim beyin gür sesiyle olduğum yerde kala kaldım, gözlerim akmaya hazır bir musluk gibi anında akmaya başladığında titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Baba.!" Diye ikazda bulundu Ali gür sesiyle. "Odaya çık Sare." Diye tekrar bir ikazda bulunmasıyla omuzlarıma çöken ağırlıkla koşarak merdivenleri çıkıp odaya girdiğimde tuttuğum hıçkırığımı serbest bırakarak hıçkırarak ağlamaya başladım, sırtımı kapıya yaslayıp kayarak yere oturdum ellerimi bir kakan gibi ağzımın üzerine bastırıp hıçkırıklarımın sesinin çıkmasına mani oldum.

Kuşlaklarıma ilişen bağırma sesleri ağlamamı daha da artırırken acizliğime bir kere daha yandım, kimsesizliğime, sevgisizliğime.

Titreyen bacaklarımı zorlayarak oturduğum yerden kalkıp dolaptan elime aldığım rastgele kıyafetlerle banyoya girip kapıyı kapattım, sanki gerçeklerden kaçabilecekmişim gibi.

Üzerimdeki fazlalıklardan kurtulup kendimi buz gibi suyun altına attım, kırılan kanatlarım bu kez de soğuktan donmuştu. Titreyen bacaklarımın üzerinde durmakta zorlandığım için yere oturup dizlerimi kendime doğru çekip hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Nefretim babama karşı öyle fazla öyle hırçındı ki karadenizin hırçın dalgaları gibi onu savurmak istiyordum ama olmuyordu kara bir leke gibi yapışmıştı yakama canımı almadan bırakmayacaktı.

Kaç saat öyle soğuk suyun altında kalmıştım bilmiyorum tüm bedenim soğuktan kas katı olmuştu, ağlamam dinmişti onun yerine ifadesiz, ruhsuz bakışlar almıştı. Kenarda duran şampuanı alıp saçlarımı bir kez köpürtüp çıktım duşa kabinden.

Üzerimi giyinecek gücü bulamıyordum bedenimde kolum kanadım kırılmış gibi halsiz ve bitkindim. Dolaptan aldığım kıyafetleri üzerime geçirip ıslak saçlarımın nemini kenarda duran havluyla aldım, saçımı taramak için elimi dolaba uzattığımda aynadaki yansımamı gördüm.

Ağlamaktan gözlerim kızarmış göz altlarımda ona eşlik etmişti, derin bir iç çekip dolaptaki tarağı elime alıp güç bela saçlarımı tarayıp tarağı yerine koydum. Ayaklarımı sürte sürte banyonun kapısını açıp odaya girdiğimde koltukta oturan Aliyle karşılaştım. Bacaklarını geniş bir şekilde açmış başını koltuğun başlığına yaslamış düşünceli gözlerle tavana bakıyordu, üzerini değiştirmişti siyah eşofman ve siyah tişört giymişti.

Benim geldiğimi fark edip yorgun bakışlarını bana çevirdi bakışları yüzümde dolaştığında gözlerinde gördüğüm şefkat ağlama isteğimi tetikledi. Oturduğu yerden kalkıp büyük adımlarla yanıma geldi elini yanağıma koyup kaldırarak ona bakmamı sağladı baş parmağını usul usul kızarmış göz altlarımda gezdirdiğinde sessizce yutkundum.

"Neden ağladın.?" Gözlerimi ondan kaçırıp siyah tişörtünde gezdirdim.

"Ağlama dayanamıyorum ağlamana." Söylediği şeyle gözlerim onunkilere tırmandı bu tırmanış beni yormuştu, dudaklarımı birbirine bastırıp dolmuş gözlerimi ondan kaçırdım.


"Benim yüzümden babanla tartıştın." Diye konuştum ağlamaktan kısılmış sesimle.

"Babam bazı şeyleri şeyleri anlamakta direndiği için tartıştık seninle ilgisi yok." Yanağımda ki elini usulca kaldırıp yüzüme düşen sacımı kulağımın arkasına koydu. söylediği şeyleri güç olsa da algıladığımda kaşlarımı çatarak ona baktım, nasıl benimle ilgisi olmadığını söylerdi olayın merkezinde ben varken.

"Hayır, benim yüzümden tartıştınız." Diye direttim aciz bir şekilde. Ali elini başımın arkasına koyup başımı göğsüne yasladığında nefesimi tuttum, çenesini başımın üzerine koyup saçlarımı öptü.

"Yok güzelim, babanın şerefsizliği tartıştığımız için senin bir suçun yok. İki yana asılı duran kollarımı ona sarılmak için yanıp kavruluyordu adeta ama sarılmaya cesaretim yoktu, açıyla gözlerimi ağır ağır kapatıp açtım çaresizce.

"Uykum geldi." Diye fısıldadım. Saçlarımın üzerine küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildi uykulu gözlerle ona baktığımda o bana acı bir tebessümle baktı.

"Peki, uyu hadi." Başımı olumlu anlamda sallayıp yatağa doğru bir adım attığımda olduğum yerde durdum, onun omuzu yaralıydı nasıl uyuyacaktı koltukta, ona doğru dönüp kurumuş dudaklarımı ıslarken konuştum.

"Sen yatakta yat ben yatarım koltukta, omuzun yarlı." Dolaba doğru ilerleyip battaniyesini ve yastığını alıp yatağın üzerine koyduğumda kolundan tutmasıyla ona baktım.

"Hayır sen yatakta yatacaksın." Kaşlarımı çatarak ona baktım omuzu yaralıyken o koltukta yatmayı nasıl düşünüyordu, kolumu ondan kurtarmaya çalıştığımda buna müsaade etmedi.

"Ama omuzun yarlı, nasıl yatacaksın orada? Bir kaç akşam yatınca bir şey olmaz bana merak etme." Kolumu tekrar çekmeye çalıştığımda kolumu yavaşça bırakıp battaniyeyi ve yastığı alıp koltuğa doğru yürüdü.

"Hayır, sen yatakta yatacaksın." Kolundan tutup bana bakmasını sağladım, bakışları yüzümü talan ederken ben söyleyeceğim şerden dolayı onun yüzüne bakmak yerine geniş omuzlarına bakıyordum.

"Birlikte uyuyalım o zaman yani yatakta ." Bir kaç saniye durup ifadesizce yüzüme bakıp sert bir nefes verip elindekileri koltuğun üzerine bıraktı.

"Peki uyuyalım." Bakışlarım onu bulmadan hızlı bir şekilde yatakta yattığım tarafa geçip yorganı başıma kadar çektim. Biraz sonra odayı aydınlatan ışık söndüğünde heyecanla nefesimi tuttum, neydi bu heyecan sonuçta önceden de aynı yatağı paylaşmıştık hatta aynı koltuğu o zaman hissetmediğim şuan hissettiğim bu heyecan nedendi.

Yatağın diğer tarafında olan ağırlıkla Ali'nin yattığını anladım, sırtım dönük olduğu için ne yaptığını göremiyordum. Düzensiz bir şekilde alıp verdiği nefesler onun uyumadığını kanıtlıyordu.

İçimde oluşan ona sarılma isteğinin üzerine bir avuç köz atıp bu isteği çabucak yaktım. Dakikalar geçse de uyuyamamıştım titrek bir şekilde nefesimi bırakıp yavaşça arkamı döndüm, Ali sırt üstü uzanmış bir şekilde uyuyordu. Ay ışığının aydınlattığı cehresi herkesin kıskanabileceği bir güzellikteydi.

İçimdeki küçük kızın bana verdiği cesaretle ona yaklaşıp başımı yaralı olmayan omuzuna koyup kolumu beline sarıp huzur gibi olan kokusunu içime çektim tebessüm ederek. Elimin altındaki bedenin kasıldığını hissettiğimde korkuyla nefesimi tuttum, uyumamış mıydı yoksa.

Belime sarılan güçlü kol ve başımın üzerine hissettiğim Ali'nin çenesiyle sıkı sıkıya gözlerimi yumdum, saçlarımın arasına masum bir öpücük bırakıp kulağıma fısıldadı.

"Benim masum meleğim senin için kanatlarını iyileştireceğim."

Loading...
0%