Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hayalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 

Kulaklarıma dolan bağırma sesleri içimdeki merak duygusunu uyandırıyordu. Araf beyin kime bağırdığını kime bağırdığını deli gibi merak ediyordu. Sessiz, sakin olan birisiydi, doğrusunu söylemek gerekirse onun sesini ilk kez bu denli öfke barındırırken duyuyordum.

Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp dizlerimin üzerinde duran ellerime çevirdim bakışlarımı bağrışlar hala kulaklarıma geliyordu.

"Abi sakin olur musun? Kime baktı Tolga?" Dedi Ali Araf beyi yatıştırmak için sakin tuttuğu sesiyle, lakin Araf beyin sakin olmaya niyeti yok gibi.

"Olamam ali bu şerefsiz bu eve bir daha gelmeyecek." Sesi öyle gördü ki yanında olmadığım halde korkmuştum, bir şeyin düşme sesiyle Sema'nın çığlık sesi ilişti kulaklarıma. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp merakıma yenik düşerek yataktan kalkıp yavaş adımlarla kapıya yaklaşıp kapıyı sessizce araladım.

Gördüklerimle gözlerim kocaman açılmıştı, Araf bey Ahmet amcayla birlikte gelen asistanı Tolgayı yere yatırmış yüzüne acımasızca yumruk atıyordu, Tolga kendisini savunmaya çalışsa da Araf bunu müsaade veriyordu. Ali Araf beyi durdurmaya çalışsa da Araf bey gözü dönmüş gibiydi.

Selim bey Ahmet amca Ayşe hanımın odasından çıkıp hızlı adımlarla yanlarına gidip Selim bey gür sesiyle bağırdı.

"Araf kes şunu ne yaptığını sanıyorsun sen." Ali Araf beyin havaya kalkan elini tutup Tolgaya vurmasına mani olduğunda Araf bey ateş saçan gözlerle onlara bakıp kolunu Ali'nin elinden kurtardı, Ali yüzünü buruşturarak elini koyduğunda içime korku gün gibi doğdu.

"Hadi bir daha bak ona da göreyim seni, o gözlerini yerinden çıkarmıyor muyum.!!"Öyle çok bağırıyordu ki sesi kulaklarımda yankılanıyordu, kendisini kaybetmiş gibiydi. Gözlerim kapının kenarında korku içinde sessizce ağlayan Semaya kaydığında kaşlarım kendiliğinden çatıldı. Tolga kime bakmıştı.

Araf bey Tolgaya tekrar vurmak için hamle yaptığında Sema korkuyla yanına gidip yere çömelerek kolunu tuttu. Araf beyin bakışları Semayı bulduğunda gözlerindeki öfke yok olmaya başlamıştı sanki.

"Yapma.. Lütfen." Diye konuştu titreyen sesiyle Sema. Korkudan ve ağlamaktan sesi kısılmıştı, Araf bey bakışlarını Sema'nın yüzünde gezdirip Tolgaya vurmak için kaldırdığı elini yumruk yaparak indirip Tolganın üzerinden kalktı ardından da Semayı kolundan tutarak kaldırdı çömeldiği yerden.

Tolga kendinden geçmiş bir şeklide yerde yatarken yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Ahmet amca panik içinde Tolganın yanına gidip onu yerden kaldırmaya çalıştı.

"Bir daha buraya gelirken bu şerefsizi getirmeyeceksin Ahmet amca." Herkes şaşırmış bir şekilde Araf beye ve kolunu tuttuğu Semaya bakıyordu. Sema başını öne eğerek sessizce ağlarken Araf bey ona çevirdi, kolundaki elini kaydırarak eline indirip elini tutarak merdivenlere doğru yürümeye başladı seri adımlarla.

Şaşkınlıkla ağzım açılırken Alinin bakışları beni buldu, kaşlarımı çatarak omuzunu tutan elini baktım, yarasına bir şey olmuştu. İçimdeki panikle ona bakarken o omuzuna baktığımı fark edip hızla elini omuzundan çekti.

"Araf nereye gittiğini sanıyorsun.? Yaptığın bu şeyi açıklayacaksın." Selim beyin bağırmasıyla yerimde korkuyla sıçradım. Sinirli bir şekilde oğluna bakıyordu, Araf beyin adımları yavaşlarken omuzunun üzerinden babasına baktı.

"Bence yeterince açıklayıcı oldu baba." diyerek hızla ayrıldılar oradan. Ali büyük adımlar atarak yanıma geldiğinde başımı kaldırarak ona baktım, kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.

"Neden ayağa kalktın, yatağa dön hemen.!" Bakışlarımı ondan kaçırıp yaralı omuzunda gezdirdim bakışlarımı, kazağında gördüğüm kan lekesiyle panikle elimi omuzuna götürüp yarasına koydum.

"Omuzun kanıyor." Sesime yansıyan panik içimde bir şeyleri koparmıştı sanki, elimin üzerine elini koyup omuzundan ayırdım.

"Bir şey yok sen içeriye gir bende geliyorum." İtiraz ederek başımı iki yana salladım.

"Geleceğim güzelim hadi yatağa dön." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumlu anlamda sallayıp elimi elinden ayırıp odaya girip kapıyı kapattım.

Bakışlarım elime kaydığında Alinin yarasındaki kan bulaştığını gördüm elimi sıkıca yumruk yaparak tırnaklarımın etime batmasına izin verdim. Gözlerimi sıkıca yumarak gözlerimin önüne düşen rüyadan kurtulmaya çalıştım. İçimdeki ağlama isteğine mani olamıyordum, rüyamın gerçekliğinden deli gibi korkuyordum.

Dolan gözlerimi titrek bir şekilde açarak derin bir nefes alarak banyoya girdim. Elimi lavabonun kenarına koyarak ayakta kalmak için destek aldım, aynanın karşısındaki yansımama bakıp başımı iki yana salladım sadece bir rüyaydı. Suyu açarak elimdeki kanı yıkadım, yıkadıkça kan aktıkça içimden bir şeyler gidiyordu. İçime çöküp hüküm sürerek beni öldüren hüzünle banyodan çıkıp balkona çıktım.

Nefes alamıyordum sanki, içimde ki küçük kız çocuğu bir kenara oturmuş sessizce sonumuzun gelmesini bekliyordu, bizim sonumuz kara kalemle yazılmıştı.

Bakışlarımı bahçeye çevirdiğimde Araf beyin ve Samanın bir şeyler konuştuğunu gördüm. Araf beyin yününde ki öfkeyi buradan bile görebiliyordum, Sema sessizce onu dinleyip ağlayıp başını önüne eğdi, Araf bey bir kaç saniye semaya başını gökyüzüne kaldırıp gözlerini yumdu, sakinleşmeye çalışıyordu sanırım. Sema gözyaşlarını silerek bir şeyler söylediğinde Araf bey hızla başını eğip ona baktı lakin sema ona değil yere bakıyordu. Araf beyin dudaklarının üzerinde oluşan tebessümle Semayı kolundan tutup kendisine çekerek ona sarıldı, şaşkınlıkla gözlerim açılırken yan tarafımdan gelen sesle yerimde sıçradım korkuyla.

"Abime bak sen baya hızlı çıktı." Elimi kalbimin üzerine koyup korkumu dizginlemeye çalıştım, bu kadar sessiz gelmek zorunda mıydı.?

"Ödümü kopardın Ali." Diye konuştum korktuğumu belli ederek, Ali Tek kaşını havaya kaldırıp ardından kaşlarını çatarak bana baktı.

"Sen niye ayaktasın.?" elinin tersiyle alnıma dokunduğunda parmaklarının soğukluğuyla içim ürperdi başımı geriye çekip elinden kurtuldum, bir anda kolumdan tutup odaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı, ayaklarımın birbirine bulaşıp dururken onun peşinden zorlukla yürüyordum.

Odanın içerisine girip balkonun kapısını kapatarak perdeyi çekip tekrar yanıma gelerek kolumdan tutup yatağa doğru yürümeye başladı. Yatağın yanına geldiğimizde omuzlarımdan tutarak beni yatağa oturtup önüme çömeldi, ne yaptığını anlamayarak şaşkın gözlerle yaptığı şeyi takip etti gözlerim.

Soğuk parmak uçları ayak bileğime değdiğinde ürpererek ayağımı geriye çektim, Ali başını kaldırarak gözlerini gözlerime sabitledi.

"Ateşin var ve sen çorap giymişsin, giymiş olman yetmezmiş gibi birde kalın giyinmişsin." Soğuk parmak uçları tekrar sağ ayak bileğime tutunduğunda panikle konuştum.

"B... ben yaparım." Ali beni umursamayıp çorabı ayağımdan çıkartıp başını kaldırarak bana baktı uzun uzun, utanıp gözlerimi ondan kaçırarak başımı önüme eğdim yanaklarım yangın yerine dönmüştü yine.

Ali ayağa kalktığında bakışlarım onu buldu başıyla yatağı gösterip" Yat hadi." dedi sakin sesiyle , başımı usulca sallayıp yatağa yattım Ali kenardaki battaniyeyi üzerime örtüp dolaba yöneldi.

"Birazdan yemek yiyip ilaçlarını içeceksin." Dolabın kapağını açıp içerisinden siyah bir kazak çıkardı o an aklıma omuzunun kanadığı geldi panikle yerimde doğrulup sesime yansıyan telaşla konuştum.

"Omuzun kanamıştı, pansuman yapmalıyız." Ali elindeki kazağı yatağın üzerine atıp üzerindeki kazağı çıkarmak için hamle yaptığında panikle bağırıp elimle gözlerimi kapattım.

"Ne yapıyorsun ya banyoda giyinsene."

"Kulağımın zarını deldin be güzelim, üstelik neden banyoda giyinecekmişim.?" Etraftan gelen hışırtı sesleriyle üzerini değiştirmeye devam ettiğini anladım.

"Ne demek neden banyoda giyineceğim, utanman yok mu senin be adam." diye konuştum sinirli sesimle, yatağın kenarında olan ağırlıkla parmaklarımı aralayarak etrafa baktım, Ali yanıma oturmuş pis pis sırıtarak bana bakıyordu.

"Valla sana karşı hiç utanmam yok, karım değil misin sonuçta.?" Elini gözlerimin üzerindeki elimin üzerine koyup yavaşça elimi yüzümden çekti. Şaşkınlıkla büyümüş gözlerimle ve aralanmış dudaklarımla ona baka kaldım. Boğazıma takılı kalan tükürüğümü zar zor yutup kurumuş dudaklarımı ıslattım. Alinin bakışları dudaklarıma düştüğünde elimin üstündeki eli kasıldığını hissettim.

Ali sert bir şekilde yutkunduğunda adem elması ahenk içinde aşağı yukarı kaydı, panikle elimi elinden çekip ona sırtımı dönerek yapağa yatığa battaniyeyi kafama kadar çektim.

İçimde takla atarak horan tepen kelebekleri dizginlemeye çalışsam da olmuyordu, gözlerimin içine kadar utançtan kızardığımı hissediyordum.

"Aklılara zararsın güzelim." Dedi Ali sessizce lakin ben duymuştu, başımı deve kuşu gibi yastığa gömmek istiyordum şuan. Neydi bu heyecan ve utanış? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu her an firar edecek bir mahkum gibiydi.

Yatağın diğer tarafında hareketlilik olmasının ardından odayı adım sesleri kapladı, bir kaç adımdan sonra tekrar durdu başımı kaldırıp bakmak istiyordum ama utancım merakımın önüne geçiyordu. Adım sesleri tekrar odada duyulduktan sonra kapı açılıp kapanma sesi geldi kulaklarıma, bir müddet odadaki sessizliği dinleyip tereddütle battaniyeyi kafamdan atarak başımı kaldırıp odada olup olmadığını kontrol ettim, odada olmadığını anladığımda derin bir nefes alıp bir 'oh' çektim.

Odanın kapısı bir anda açılmasıyla panikle battaniyeyi tekrar başıma kadar çektim. Kapının kapanma sesiyle içimi tekrar anlamsız bir heyecan kapladı, yavaş ada bir o kadarda tehditkâr adım sesleri baş ucumda durduğunda ben inatla başımı battaniyenin altından çıkarmadım.

Kenarlarından sıkıca tuttuğum battaniye bir anda ellerimin arasından kaymasıyla şaşkınlıkla gözlerim açıldı, ama çeken kişiye bakamadım, çeken kişi midemdeki kelebeklere ters takla attırarak horon oynatırken ona bakmaya cesaret edemedim.

"Kalk hadi, yemek yemen gerek." Yavaşça yatakta doğrulup başımı önüme eğip ellerimi izledim. Dizlerimin üzerine konulan tepsiye kısa bir bakış atıp başımı kaldırdım.

"Sen yedin mi.?" Diye sordum çekingen bir şekilde. Ali masanın üzerinde duran iki tane ilacı alıp tepsinin boş kısmına koyup yatağın karşısındaki koltuğa rahat bir şekilde oturarak başını koltuğa yaslayıp gözlerini yumdu.

"Aç değilim sen ye." Onunda ilaç içmesi gerekiyordu lakin o kendisini hiç düşünmüyordu, belki de düşünmeye zamanını kalmıyordu. Beyninin içinde dolaşıp duran düşünceler ona yer vermiyordu belki de.

"Eğer sen yemezsen bende yemem." Dedim bir anda hafif çatallı çıkan sesimle. Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp vereceği tepkiyi bekledim sabırsızlıkla. Başını yavaşça koltuktan kaldırıp çatık kaşlarıyla bana baktı.

"Yemeğini ye lütfen pedaliza." Onun gibi bende kaşlarımı çatıp dizlerimin üzerinde duran tepsiyi alıp yatağın kenarındaki şifonyerin üzerine üzerine koyup tekrar ona baktım.

"Eğer sende benimle birlikte yemezsen yemem." Çatık kaşlarıyla bana bakmaya devam etmesiyle omuzlarımı hüsranla indirip yan tarafımda duran battaniyeyi üzerime çekerek yatağa yattım.

Verdiği derin nefes kulaklarıma ilişiyordu am pek umursamıyordum, yaklaşan adım seslerini duymamla gözlerimi sıkıca yumdum, adım sesleri baş uçumda durduğunda tek gözümü hafif açarak ona baktım tepsiyi eline alıp kalkmam için başıyla işaret verdi.

"Kalk hadi." Dedi erkeksi kalın sesiyle, gözlerimi tamamen açarak başımı olumsuz anlamda salladım.

"Sen yemezsen yemem, senin de ilaç içmen gerekiyor." Dudaklarında belli belirsiz cansız bir gülümseme gün yüzüne yansıdı. Acısı, hüznü kaplamıştı o gülüşü lakin ne kadar hüzün kaplasa da o gülüş eşsiz bir güzellikti.

"Yiyeceğim kalk hadi." Yüzüme yansıyan gülümsemeyle yerimde doğrulup bacaklarımı bağdaş kurarak oturdum. Tepsiyi dizlerimin üzerine koyup karşıma bağdaş kurarak oturdu benim gibi, diz kapaklarımız birbirine değiyordu, hızlanan kalp ritmimi görmezden gelip bakışlarımı tepsiye çevirip elime bir dilim ekmek aldım kenarda duran bıçağı da alıp çilek reçeline batırıp ekmeğe sürüp Aliye uzattım biraz şaşırsa da aldı ekmeği elimden.

Ekmeğin aynısından kendime de yapıp küçük küçük ısırıklar alarak yemeye başladım içimdeki anlam veremediğim heyecanla, Alinin beni izlediğini hissediyordum lakin başımı kaldırıp ona bakamıyordum. Elimi uzatıp tepsideki meyve suyunu almak istediğimde Alide elini uzatınca ellerimiz bardağın üzerinde buluştu, bakışlarım usulca onu bulurken onunda bakışları beni buldu. Elini yavaşça çekip içmem için müsaade verdi, ona gözlerimle gülümseyip meyve suyunu elime alıp bir iki yudum alıp bardağı tepsiye geriye koydum.

Ekmeğimden tekrar bir ısırık almak için ağzıma ekmeği yaklaştırdığımda ali az önce içtiğim meyve suyu bardağını eline alıp benim içtiğim yeri çevirip aynı yerden içti, gözlerimin içine bakarak.

Şaşkınlıkla aralanan gözlerimle ekmek elimde, ağzım aralıklı ona baka kaldım, boğazımda takılı kalan tükürükle serçe yutkunup dudaklarımı birbirine bastırdım, o az önce benim içtiğim yerden içmişti hem de hiç iğrenmeden.

"Ayşe anamız su alıyor içmeye bir yudum içiyor ve Resulullah diyor ki' Ayşe onu bana ver.' Ayşe anamızda veriyor. Tam efendimiz Ayşe anamızın içtiği yerden içiyor, Ayşe anamız merak ediyor ve soruyor neden böyle yaptığını efendimiz diyor ki 'istiyorum ki dudağının değdiği yere dudağım değsin." Gözlerimin içine parlayan gözleriyle bakarak konuşmuştu.

" Resullulahın yaptığını bir şeyi yapmak sünnettir bende o sünneti yaparak senin dudağının değdiği yere benim dudaklarım değsin istiyorum." Duyduklarımla kalbim tüm hızıyla ona doğru koşarken dilim lal olup susuyordu. Başımı önüme eğdim ne söyleme gerektiğini bilmeyerek. Aramızda geçen sessiz dakikadalar ikimizi de yakıyordu ama söndüremiyorduk. Derin bir nefes alarak tepsinin kenarında duran ilaçlarımı içip gözlerimi kaçırarak ona baktım, gözlerinde ki kırgınlığı görebiliyordum. Gözlerini usulca benden ayırıp ayağa kalkıp tepsiyi dizlerimin üzerinden aldı .

"Uyu hadi saat geç oldu vücudunun dinlenmeye ihtiyacı var." Vücudum uyumak için can atarken ben yine aynı kabusu görürüm korkusuyla gözlerimi kapatamıyordum, gözlerime zulüm ediyordum. Bakışlarımın yanık avuç içime indirdim. Rüyalarımda öldüğünü gördüğüm için korkuyorum bu yüzden uyuyamıyorum diyemedim ona.

"Bir sorun mu var güzelim.?" sesindeki ilgi, merhamet beni yerle yeksan ediyordu, başımı usulca iki yana sallayıp yatağa yatıp üstümü örttüm. Ali yavaş adımlarla yanıma gelip yere çömelerek baktı gözlerimin en derinine, sağ kolunu yatağa yaslarken sol kolunu kaldırıp soğuk parmak uçlarıyla yüzüme düşen asi saç tutamlarını geriye itti.

"Söyle hadi bana, neden düştü o güzel yüzüm.?" O an gözlerimin dolmasına engel olamadım, bu kadar güzel seven bir adamamı ben hak etmiyordum, her gün babam yüzünden ona bir şey olur korkusuyla yaşayamazdım. Rüyalarımda gördüğüm gibi benim yüzümden ona bir şey olmasına katlanamazdı şu aciz kalbim.

Gözlerimden düşen yaş onun parmak uçlarına değip hayat buldu.

"Korkuyorum." diye fısıldadım. Sana zarar gelmesinden deli gibi korkuyorum toprak gözlüm, benim yüzümden o gözlerindeki hayat ışığı sönerek diye deli gibi korkuyorum, kalbim neden bu denli acı çekiyordu niye bu kadar sızlıyordu? Onun gözlerine bakınca neden böyle atıyordu?

"Şşşşt ağlama neyden korkuyorsun.?" Baş parmağını göz altlarımda gezdirip göz yaşlarımı sildi usulca. O an gözlerine yayılan endişeyi fark ettim, benim için korkuyordu tıpkı benim onun için koktuğum gibi.

Başını usulca bana yaklaştırıp alnını alnıma yasladı, uzun kemikli elleri incitmekten korkar gibi saçlarımda dolaşıyordu.

"Ağlama pedalizam, sen ağlayınca kalbim acıyor , söyle hadi ban neyden korkuyorsun.?" Diye fısıldadı sessizce gözlerimi sıkıca kapatıp dudaklarımdan dökülecek hıçkırığın kaçmasına mani oldum.

"Kabus görmekten." Alinin saçlarımdaki parmakları usulca durup söylediğim şeyi kavramaya çalıştı.

"Rüyamda öldüğünü görmekten korkuyorum." Dedim içimdeki küçük kız çocuğunun bana verdiği cesaretle. Ali başını biraz benden uzaklaştırıp şaşırmış gözlerle bana baktı gözlerime, titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi ondan kaçırdım.

Saçlarımın arasındaki elini yavaşça yanağıma getirip yanağımda durdurup derin derin baktı gözlerime bir şeyler anlatmak istercesine. Başını usulca bana yaklaştırıp yanağımdan süzülen gözyaşlarımı öptü.

İçimdeki küçük kızın şaşırdığı, heyecanlandığı kadar bende şaşırıp, heyecanlanmıştım. Kalbim heyecandan duracaktı şimdi.

"Kuruyan dalların benim için çiçek açmaya mı başladı yoksa pedalizam.? Diye fısıldadı kulağıma sessizce, yağmur gibi yağıyordu içime doğru. Onun bakışıyla, gülüşüyle, sarılışıyla, kokusuyla, içime yağmur gibi yağıyordu. O yağmur bizi sele maruz bırakıp biri bir felakete çevire bilirdi yada kuruyan dallarımızda çiçekte açtıra bilirdi.

"Uyu hadi ben uyuyana kadar buradayım, yanında." Güven veren sesiyle gözlerimi yumdum usulca,

Gözlerim usul usul kapanmaya yüz tutarken yatağın kenarında uyuya kalan Ali ya baktım, usulca elimi uzatıp parmaklarımı saçları arasında gezdirdim uyandırmaktan korkarcasına. Benim uyumamı beklerken kendisi uyuya kalmıştı, dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştu. Gecenin karanlığında onun parlayan yüzünü izlerken bıraktım kendimi uykunun kollarına.

Loading...
0%