Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim..


Giyindiğim beyaz gömleğin son düğmesini de ilikleyip aynada kendime solgun gözlerle yüzüme baktım, hastalığın etkisi hala daha üzerimde dolaştığından kendimi yorgun hissediyordum, gözlerimin altı bunu kanıtlar nitelikte çökmüş, kararmaya yüz tutmuştu.

Elime aldığım tarakla acık kahverengi saçlarımı tarayıp özgür bıraktım, kolumu kaldırmaya halim yokken onlara şekil vermekle uğraşamayacaktım. Ayaklarımı yere sürte sürte banyodan çıkıp odaya girdim. Ali her zamanki gibi hazırlanmış beni bekliyordu, odaya girmemle bakışları kısa bir an üzerimde dolaşıp biçimli kaşlarını çattı.

Sağ elini kaldırıp üzerimi işaret ederek erkeksi sesiyle konuştu.

"O üzerindekilerle üşümeyecek misin.?" Bakışlarım üzerime düştüğünde gömleğin biraz ince olduğunu fark ettim, başımı kaldırıp yüzüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım bakışlarımın onun üzerinde dolanırken hemen hemen aynı şeyleri giyindiğimi fark ettim tek fark benim gömleğim beyaz onunki siyahtı.

"Bana diyene bak sende aynılarını giyinmişsin." Sesim hala pürüzlü çıkıyordu lakin bunu pek umursamıyordum ,hayat devam ediyordu sonuçta. Oturduğu koltuktan kalkıp ağır adımlar atarak karşımda durup sağ elini pantolonun cebine koydu, bu haliyle ne kadar karizmatik durduğunun farkında mıydı acaba?

"ben üşümem ama sen üşürsün hala tam olarak iyileşmedin." Başımı kaldırıp ona baktım, o ise başını eğerek bana bakıyordu. Bir gün ona bakarken boynum tutulacak diye korkuyordum.

"Kabanımı giyineceğim bir şey olmaz." Diye konuştum sakince, gözleri omuzlarımda dans edip yüzüme dökülen saç tutamlarında dolaştı bir müddet, birden kaşlarını çatarak bana bakmasıyla anlam vermeyerek ona baktım.

Bakışlarını benden ayırıp odanın içinde gezdirip bir yerde sabitledi gözlerini istediğini bulmuşçasına. Ayaklarını oraya yönlendirip şifonyerin üzerinde duran saç tokamı alıp arkama geçerek saçlarımı bol bir şekilde toplayıp ensemin üzerinde bağladı.

"Bu saçlar toplu duracak pedalizam." Kaşlarım kendiliğinden çatılırken anlamayan bakışlarımı ona çevirip baktım, başını omuzuma koymuş burnunu saç diplerime dayamış gözleri kapalı duruyordu.

"Nedenmiş o." Diye sordum anlamayarak, burnunu saçlarıma sürtüp kulağıma fısıldadı.

"Çünkü saçların yüzünü kapatıyor ve ben o güzel yüzünü göremiyorum o zaman." Sertçe yutkunup ona bakmaya devam ettim, başını hafif oynatsa burunlarımız birbirine değecek kadar yakındık şuan, bu yakınlık beynimi bertaraf ediyordu.

Gözlerini bir anda açmasıyla gözlerimiz birbirine tutuklandı, hızla ondan uzaklaşıp gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım, yanaklarımın utançtan yandığını hissediyordum.

"Peki ben senin dediğini yapıp saçımı toplu tutacağım ama sende benim dediğimi yapacaksın." Ortamdaki kasvetli havayı dağıtmak için ortaya saçma bir şey söylediğimi kelimeler kulaklarıma ulaştığında anlaya bilmiştim. Tek kaşını kaldırıp bana baktı.

"Ne diyeceksin ki..?" diye sordu masumca, onun bu haline gülmek istesem de gülmemiştim. Dudaklarımı hafif büzerek bir müddet düşündüm.

"Beyaz gömlek giyeceksin." Dedim üzerimdeki beyaz gömleği göstererek, yüzünde gördüğüm şaşkın ifadeye tek kaşımı kaldırarak baktım çok ilginç bir şey istemişim gibi tepki vermesi beni şaşırtmıştı.

"O dediğini unut." Diye konuştu erkeksi sesiyle, yanımdan ayrılıp çalışma masasına doğru yürümeye başladı, geniş omuzları ve heybetli vücuduyla arkadan bakılınca bile karizma duruyordu. Başımı hafifçe iki yana sallayıp aklımdaki saçma düşünceleri bir kenara attım, ayaklarım dolaba yönlenirken gözlerim ona ulaşmak için can atıyordu adeta.

"Neden ki.?" Diye sordum masum olduğumu düşündüğüm bir ses tonuyla, elimi onun kıyafetlerinin olduğu tarafa uzatıp dolabın kapağını açarak beyaz gömlek aradı gözlerim.

"Bir nedeni yok sadece sevmiyorum." Diye yanıtladı sorumu Ali gayet sakin sesiyle. Tek kaşımı kaldırıp dolabın içine bakmaya devam ettim, sadece siyah renkten ibaretti koca bir dolap, hayretler içinde başımı dolabın kapağının kenarından uzatarak ona baktım, anlamayan gözlerle yüzüme bakıyordu.

"Bir insanın hiç mi beyaz gömleği olmaz.?" Diye sordum sesime yansıyan şaşkınlıkla, kalçasını masaya yaslayıp sağ ayağını sol ayağının önüne atıp kollarını göğüs hizasında bağladı.

"Olmuyormuş demek ki." Dedi sakince, dolabın kapağını kapatıp onun gibi kollarımı göğüs hizamda bağlayıp tek kaşımı kaldırıp başımı kaldırarak kusursuz yüzüne baktım.

"Eğer giymezsen." sağ elimi kaldırıp saçlarımdaki tokanın üzerine bırakıp " saçlarımı toplamam." dedim masum bakışlarım arasında.

Ali hafif güler gibi olup başını önüne eğip iki yana salladı, başını sallamasıyla itinayla taradığı saçlarının bir kaç tutamı firar ederek alnına düştü, başını kaldırarak bana baktı.

"Sen iyice şantajcı bir şey oldun he." Şaşırarak ona baktım, altı üstü beyaz gömlek giyinmesini istemiştim neden bu kadar uzatıyordu ki. Bozulan moralimle bu kez ayaklarımı bana ait dolap kapağının önünde durdurup yere oturup çekmeceyi açarak içerisinden siyah bir çorap çıkardım.

"Tamam, giyme." diye konuştum keyifsiz sesimle. Sağ ayağımı hafif öne uzatarak çorabı giyerken Alinin sert bir şekilde verdiği nefes ilişti kulaklarıma. Odanın kapısı kapanmasıyla korkuyla yerimde sıçradım, bakışlarım kapıyı bulduğunda Alinin odadan çıktığını anlamıştım, bana kızmıştı sanırım iyide ben ona bir şey dememiştim ki. Dolan gözlerimle önüme dönüp diğer çorabımı da giyinip ayağa kalktığım esnada Ali odaya girdi.

Gözlerimiz birbiriyle kesiştiğinde gözlerimi ondan kaçırıp elinde tuttuğu beyaz gömleğe değdi benden habersizce, gömleği yatağın üzerine atıp üzerindeki siyah gömleğin düğmelerini açmaya başladı tek tek, panikle arkamı ona dönüp kızgın sesimle konuştum.

"Ya sen neden ulu orta yerde üzerini çıkartıyorsun.?" arkamdan gelen hışırtı sesleriyle üzerine değiştirmeye devam ettiğini anladım, Sarınım o gömleği Araf beyden almıştı çünkü Araf bey onun aksine beyaz kıyafetler giyiniyordu. bir anda arkamdan sarılan kollarla korkula yerimde sıçradım, başını boyun girintime koyup erkeksi sesiyle fısıldadı.

"Ulu orta yerde çıkarmıyorum ki güzelim odamda çıkartıyorum, üstelik o güzel yüzünü düşürme çok çirkin olursun." Kaşlarım birbirine sinirle girerken kollarından kurtulmaya çalıştım lakin o kadar sıkı sarılmıştı ki buna imkan vermiyordu.

"Bırakır mısın.?" Dedim kızgın sesimle, bozulan moralim çirkin oluyorsun demesiyle daha da diplere battı. Neden bu kadar moralim bozulmuştu ki, beni güzel bulmasını mı istiyordum yoksa? Dilini damağında şaklattıp başını daha çok gömdü boynuma, sakalları boynuma batıyor bu benim huylanmama sebep oluyordu.

Bana böyle yakın davranması beni heyecanlandırıyordu, güçsüz bacaklarım titriyor beni taşımakta zorlanıyorlardı eğer kolları beni tutmasaydı kesinlikle yerle bir bütün olmuştum.

"Bırakmam, sen benden kaçsan da seni bırakmam ." Diye fısıldadı kulağıma başımı ona çevirip baktığımda toprak rengi gözleri beni buldu, fazla yakındık bu yakınlık beni alt üst edip etkisiz bırakıyordu. Alinin bakışları yavaşça gözlerimden kayıp dudaklarıma düştü, Ali başını bana yavaşça yaklaştırmasıyla panikle kolları arasından kurtulup sertçe yutkundum.

Gözlerimi ondan kaçırıp odanın farklı yerlerinde dolaştırdım, kalbim yerinden çıkıp gidecekti neredeyse, yanaklarımı basan sıcaklık buna eşlik ediyordu, kirpiklerimin ucuna kadar kızardığımı hissediyordum, beni az kalsın öpecekti.

Ali ağzının içinde homurdanırken göz ucuyla baktım, giymiş olduğu beyaz gömleğin uçlarını pantolonun içine koyarken ağzının içinden kendi kendine konuşuyordu.

Bakışlarım kendi üzerime düştüğünde gömleğin uçları pantolonumun içinde olmadığını fark ettim, onu taklit ederek gömleğin uçlarını pantolonun içine koyup dolabın kapaklarını açarak hem onun siyah kabanını hem de kendi siyah kabanımı çıkarttım, onun kabanını ona uzattığımda huysuz bir şekilde bana bakıp kabanı elimden aldı.

"Böyle saçma bir şey yaptığıma inanamıyorum." Başını iki yana sallayıp kabanı üzerine geçirdi. Bakışlarım usulca üzerinde dolaştı, beyaz bir insana ancak bu kadar yakışırdı, kusursuz bir şekilde karşımda duruyordu, alının üzerine düşen saçlarını geriye atıp ağzı acık bir şekilde ona bakan bana baktı, dudaklarının üzerine yerleşen gülüşle tek kaşını yukarıya kaldırdı.

"Çok bakma nazar değdireceksin." dudaklarım alayla yukarıya kıvrılırken kabanımı giyinip ona bir adım atarak yaklaştım, başımı kaldırarak ona bakarken o başını eğerek bana baktı.

"Değmez korkma." Yanından geçip kenarda duran siyah çantamı alıp içine gerekli şeyleri koyup hazırım dercesine ona baktım, büyük adımlarla yanıma gelip kapıyı açarak dışarıya çıktı. Gözleri Ayşe hanımın odasının kapısına takılı kaldığında serçe yutkunup başını önüne eğdi, moralinin bozulduğunu anladığımda acıyla yutkundum, canı yanıyordu bu evdeki herkesin canı yanıyordu lakin kimse bir şey yapamıyordu.

Merdivenlerden inip çıkışa yöneldiğimizde evin sessizliği kulaklarımı tırmaladı adeta, kapının kenarında siyah spor ayakkabılarını giyinen Aliye göz ucuyla bakıp bende siyah spor ayakkabılarımı giyinip ona baktım onun bana baktığı gibi. Hüzünlü gözlerle bana bakıyordu, bana böyle bakması kalbimi acıtıyordu, bir adım atarak yanına yaklaşıp sağ elini sıkıca tuttum güven vermek istercesine, yanındayım dercesine.

Kolumdan tutup çekmesiyle başım sert göğsüne vurdu, kollarını sıkıca bana sarıp dudaklarını başımın üzerine bastırdı. Öyle sıkı sarılıyordu ki sanki gitmemden kaybolmamdan korkar gibi, iki yana düşen kollarımı tereddütle kaldırıp ince beline sardım elimin altındaki kaslarının kasıldığını hissede biliyordum, derin bir nefes alıp saçlarımın arasına bir öpücük daha bırakarak geriye çekildi.

"Hadi gidelim artık geç kalacaksın dersine."


############


Adımlarımız yavaş yavaş dersimin olduğu amfinin önünde durduğunda içimde bir burukluk gün yüzüne doğdu, parmaklarımın etrafını bir kalkan gibi saran parmaklarından ayrılmak istemiyordum, onun parmaklarından akan sıcaklık benim üşümüş kalbimi ısıtıyordu. Kurumuş dudaklarımı birbirine bastırıp başımı kaldırarak ona baktım, pantolonun cebine koyduğu elini çıkartıp elinin arasındaki elimi bırakıp bana doğru bir adım atarak ellerini yanaklarımın üzerine koyup başını eğerek mavilerime baktı derin derin.

"Dikkatli ol, o şerefsizin sana yaklaşmasına izin verme tamam mı.?" uyuşmuş bir şekilde başımı sallayıp onu onayladım, şerefsiz diye bahsettiği kişi Yiğitten başkası değildi.

Alnını alnıma yaslayıp derin derin nefesler aldı, yüzüm elleri arasında kaybolmuştu adeta.

"Aklım sende kalıyor sen böyle baktıkça." diye fısıldadı, nasıl bakıyordum ki? Alnımı ondan uzaklaştırıp başımı utanarak eğdim, çevremizden gecen öğrenciler bize bakıyordu bu daha çok utanmamı sağlarken utançtan Aliye biraz daha sokuldum farkında olmadan.

"Şey.. bize bakıyorlar." Dedim kısık çıkan sesimle. Ali baş parmağını yanağımda gezdirip dolgun dudaklarını alnıma bastırıp geriye çekilip yüzümdeki ellerini indirip bana doğru eğilip gözlerime cüretkâr bir şekilde konuştu.

"Kimin ne düşündüğü umurumda bile değil güzelim." Kaşlarımı kaldırıp indirerek ona baktım, bu kadar rahat olması beni rahatsız ediyordu. gözlerimi onan kaçırıp önüme eğdim.

"Hadi gir artık içeriye." Başımla onu onaylayıp amfinin içerisine girip boş bulduğum ilk yere oturdum, sıkıntıyla nefesimi özgür bırakıp başımı amfinin kapısına çevirdim gitmişti... içimde hissettiğim boşlukla başımı önüme eğdim. Gün geçtikçe çıkması güç olan bir yola giriyormuşum gibi hissediyordum kendimi.

Annesi için üzülüp içinde fırtınalarla boğuşurken dışarıya yansıtmamaya çalışmaması onu o fırtınada boğuyordu, acısını içine tıp tek başına mücadele ediyordu, bir yanım onun yanında olup ellerini sıkıca tutarak ona destek olmak isterken diğer yanım ' hayır sen ona ait değilsin' diye bağırıyordu. Her şey bir yana ben onun yanında durduğum sürece onun canı babam tarafından yakılacaktı, ama ben onun yanında durmazsam dediği gibi annesi gittiği zaman gitsem hem onun canını hem kendi canımı kendi ellerimle ateşe verecektim.

Omuzumda hissettiğim dokunuşla korkuyla yerimde sıçrayıp yan tarafıma döndüm, Elif şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Elinde tuttuğu çantayı masanın üzerine bırakıp tek kaşını kaldırırken konuştu inçe sesiyle.

"Nereye daldun kiz.?" Derin bir nefes alarak önüme döndüğümde sınıfın büyük kapısı açılarak içeriye Melis hoca girdi.

"Hiç dalmışım öyle ." Diye fısıldadım Elife, Elif başını olumlu anlamda sallayıp önündeki defteri açtı.

"Anlayirum canum ama sen yineda çok dalma boğulursun bak." Yaptığı espriye gözlerimi devirerek önümdeki defteri ve kitabı açtım.

Sol elimi çenemin altına koyup sağ elime kalemi alarak Melis hocanın anlattığı daha doğrusu anlatmaya çalıştığı konuyu not almaya başladım. Bir insan yaptığı işte ancak bu kadar başarısız olurdu, konuları doğru düzgün anlatamayıp sürekli bocalıyordu sonrada anlatamadığı için anlayamayan bizlere anlamadığımız için kızıyordu.

Ama Ali öyle değildi o tane tane ve gayet akışkan, akılda kalıcı bir şekilde anlatıyordu, ama ben onu izlemekten pek derse odaklanamıyordum orası ayrı.

Kulağımda hissettiğim nefesle korkarak yan tarafıma döndüm, Elif bana yaklaşmış kulağıma bir şey söylemek için kendisini hazırlıyordu.

"Bu kadunda iki lafi bir araya geturup bir cümleyi kuramayi ula ben çıksam daha iyi anlaturum." Gülümseyerek ona bakıp başımla onu onayladım, kesinlikle çok haklıydı.

Bakılarımı Melis hocaya çevirdiğimde gözlerindeki nefreti görmüştüm. Benden neden bu kadar nefret ediyor bilmiyorum, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi oturup ağlayacak bir hali vardı.

Gözlerimi nefret saçan gözlerden ayırıp önüme çevirdim, lakin hissediyordum bana karşı sebepsiz bir şekilde beslediği kini hissedebiliyordum, belki de bir sebebi vardı ama ben bilmiyordum. 'Hiçbir kin sebepsiz yere beslenmez' diye fısıldadı içimdeki küçük kız sanırım haklıydı hiçbir kin sebepsiz yere beslenmezdi.

Sıkıcı ve bir o kadarda bunaltıcı bakışlar eşliğinde biten dersin ardından oturduğum sırada aheste aheste eşyalarımı toplarken bir yandan da hiç durmaksızın bir şeyler anlatan Elifi dinliyordum.

Boşalan sınıfın ardından bizde sınıftan çıktık, Elif koluma girerek sevecen sesiyle adeta şakıyarak konuştu.

"Bir gün seni nenemla taniştirmayi çok isterum." Tebessüm ederek ona baktım."

"Bende çok isterim, öyle güzel anlattın ki merak ettim neneni." Dersten çıktığımızdan beri nesnesini anlatıyordu bana, annesi ve babası ölünce nenesi onu büyütmüş, bu yüzden nenesini ayrı bir sevip üzerine titriyordu, onun bu hayatta kalan tek değer verdiği kişiydi belki de.

"Essah mi, Ali hoca da gelur mi?" diye sordu heyecanlı sesiyle. Dudaklarımı birbirine bastırıp önüme döndüm gelir miydi ki. ? Tam cevap vermek için dudaklarımı aralıyordum ki gözlerim köşede duran kişilere takılı kaldı.

Yiğit sinirli bakışlarıyla karşısında ona çatık kaşlarıyla bakan Melis hocaya bir şeyler söylüyordu, Melis hocaysa gözlerini kırpmadan onu dinliyordu. Anlam veremeyen bakışlarım onların üzerinde dolaşırken Elifin sesi ulaştı kulaklarıma.

"Nereye bakayisun sen.?" Bakışlarım usulca onu bulurken başımla baktığım yeri gösterip sorusunu yanıtladım. Yiğit elinde tutuğu kağıtı Melis hocaya verip çatık kaşlarıyla bir şeyler söyledi.

"Kavga mi edeyi ula onlar, ne alaka Melis hoca ve Yiğit zibidisi, üsteluk ne verdi o ona.?" Peş peşe sıraladığı soruların cevabını bende en az onun kadar merak ediyordum.

Loading...
0%