Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim.

 

Dakikalardır şaşkınca baktığım yerden gözlerimi silkinerek ayırdım. Yiğit ve Melis hocanın arasındaki şeyi merak etsem de umursamadım üzerimde tonlarca dert varken beni alakadar etmeyen bir şeyle beynimi meşgul edemeyeceğim kadar doluydu beynimin en ücra köşeleri.

Elifle fakülteden çıkıp bahçedeki banaklara doğru adımlamaya başladık uyuşuk adımlarla, elimizde kahvelerle.

"Senca ne konişiyidiler.?" Diye sordu Elif meraklı sesiyle, omuzumu umursamazca kaldırıp indirdim.

"Bilmem, doğrusu umurumda da değil." Elif başını usul usul etrafa yayılan telefon sesiyle bakışlarını çantasına çevirdi, büyük çantasının içerisinde güç bela bulduğu telefonunu eline alıp ekranda yazan isme baktı.

"Nenem arıyor sanırım gitmem gerekiyor." Ona sıcacık bir gülümsemeyle baktım, içtenlikle gülümsemeyeli yıllar olmuş gibi hissetsem de acı bir şekilde gerçekler gözümün önüne geldi ben on sekiz yıllık hayatım boyunca son bir kaç aydır gülüyordum, öncesi dipsiz bir kuyuydu.

"Sorun değil, sonra içeriz kahve." Elif sevecen bir şekilde gülümseyip elindeki telefonu yanıtlamadan önce elindeki karton bardağı yanımızdaki çöpe atıp bana baktı.

"Sonra görüşürüz o zaman Sare." Başımı olumlu anlamda sallayıp telaşla elindeki telefonu açıp bir yanda konuşmaya çalışan bir yandan da bana elini sallayıp geri geri gitmeye çalışan Elife başımı olumsuz anlamda sallayarak baktım.

Derin bir nefes çektim hüznün çöktüğü ciğerlerime, yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş silinirken başımı usulca önüme eğdim, bu kadardı işte benim mutluluğum bu kadardı en fazla bir dakika sürüyordu. Mutluluk, huzur benden yana sırt çevirmiş bana gülmüyordular adeta.

Olduğum yerde çivilenmiş gibi hareket etmeyen güçsüz bacaklarımı zorlayarak yanımda duran banka oturup elimde tuttuğum karton kahve bardağını sıkı sıkı kavrayıp karşımdaki eşsiz karadeniz manzarasına baktım, keşke bende senin kadar güçlü olabilseydim karadeniz.

Telefonumun melodisi kulaklarıma iliştiğinde irkilerek kabanımın cebindeki telefonumu çıkartıp arayan kişiye baktım. Gördüğüm isimle küçük kalbim hızlı hızlı atmaya başladı, sertçe yutkunup elimi deli gibi çarpan kalbimin üzerine koydu, derdi neydi bu aptal kalbin, neden böyle atıyordu.?

Titreyen parmaklarımı yanıtlama tuşunun üzerine koyup yavaşça kaydırıp aramayı yanıtlayıp kulağıma götürdüm.

"Neredesin Pedaliza.?" Gür bir şekilde çıkan sesindeki endişe ortalığa bir ateş topu gibi düşüp beni yakmaya başladı. Korkuyordu belki de onu bırakıp gitmemden korkuyordu, belki de bana bir şey olmasından koruyordu.

"Fakültenin bahçesindeyim bankta oturuyorum." Diye konuştum sakin sesimle gözlerim karadenizin eşsiz manzarasında dolaşırken.

"Geliyorum ayrılma bir yere." Görmese bile başımla onu onaylayıp sessizce mırıldandım.

"Tamam." Telefonu yavaşça kulağımdan ayırıp dizlerimin üzerine bıraktım. Soğumuş kahvemden bir yudum aldığımda soğumuş kahvemin tadını alamadığım için yutmakta zorlanmıştım.

Yan tarafımda olan haraketliliği hissetsem de dönüp bakmadım, gelen kişiyi tahmin etmek öyle zor değildi. Beni karanlıktan aydınlığa çıkaran ama ben gururum ve korkaklığım yüzünden karanlığa hapis edeceğim adam gelmişti. Ellerimi sıkıca yumruk yaparak tırnaklarımın etime batmasına izin verdim, içimde çok farklı bir duygu yatıyordu, gün yüzüne yavaş yavaş çıkan dünyamı karartan bir his. Ben onu karanlığa hapis etmek istemiyordum, ben onun eşsiz güzelliğinin gün ışığında parlamasını istiyordum.

"Babalar küçük kızlarını çok severmiş diye duydum sence doğru mu.?" Duyduğum ses donup kalmama neden olurken içimde oluşan korkuya mani olamadım. Kaşlarım çatarak başımı yan tarafa çevirip rahat bir şekilde oturarak alaycı sırıtışıyla bana bakan Yiğit'e donuk bakışlarımla baktım.

"Anlamadım.?" Dedim tek kaşımı kaldırarak sorarcasına, ondan ne kadar korksam da bunu ona belli etmeye niyetim yoktu. Yiğit'in dudaklarının arasından dökülen alaycı bir gülüş ilişti kulaklarıma, tek kaşını kaldırarak hafifçe öne eğildi.

"Bence gayet iyi anladım, küçük kızların yeri babalarının yeridir. Eğer ait olduğun yere dönmezsen yanındaki insan senin yüzünden zarar görecek küçük kız." Kaşlarımı havaya kaldırıp indirerek korku dolu gözlerle ona baktım. Beni tehdit ediyordu, yutkunmak istedim lakin olmadı boğazımı saran kanlı parmaklar buna izin vermiyordu, kanlı parmaklar babam dediğim aşağılık adamın parmaklarıydı.

Yapmaz dedim içimden babam bu kadar kötü bir adam olmazdı 'Yapar, onu daha önce vurdu.' diye fısıldadı içimde her daim doğruyu söyleyen küçük kız çocuğu. Yapardı, hem de gözünü kırpmadan, yüreği bir an bile sızlamazdı yapardı. Acımı belli etmeden cesurca yüzüne bakıp mimiksiz bir şekilde konuştum.

"Yanılıyorsun her küçük kızın yeri babasının yanı değildir." Dedim buz gibi sesimle, elimdeki kahve bardağını eline verip oturduğum yerden kalktım.

"Tıpkı benim olmadığım gibi benim yerim hiçbir zaman onun yanı olmadı olmayacakta." Kaşlarımla eline tutuşturduğum kahve bardağını işaret edip "Onunda çöpe atarsın sana zahmet olmazsa diyeceğim ama olacağını pek zannetmiyorum malum sen başkalarının ayak işlerini yapmaya alışıksın." Arkamı dönüp bir iki adım atmıştım ki az önceki alaycı sesine nazaran beton kadar sert olan sesiyle arkamdan konuştu.

"Eğer babandan kaçıp soy adını aldığın adamın baban tarafından yer yüzünden silinmesini istemiyorsan ait olduğun yere dön yoksa baban bunu yaparken gözünü bile kırpmaz küçük kız. Bu babanın sana küçük bir mesajı umarım mesajı doğru bir şekilde anlamışsındır." Korku tüm bedenimi istila altına almış vücudum kas katı kesilmişti.

Korkudan titreyen dudaklarımı bir birine bastırıp, dolan gözlerimin akmaması için kendimle savaş verdim lakin olmuyordu olduğum yere oturup bağıra bağıra ağlamak istiyordum, babamın bu kadar cani bir adam olması canımı yakıyordu, her geçen gün ondan daha da nefret eder hale geliyordum ama o bunu umursamıyordu bile tek derdi benim hapis hayatı yaşadığım o eve geri dönmemdi.

Başımı kaldırdığımda Ali'yi karşımda görmem kalbimin sıkışmasına neden oldu, kaşları çatık bir şekilde bir bana birde arkamda oturan Yiğit'e bakıyordu. Titrek adımlarla yanına gidip dolan gözlerimi saklamak için için başımı eğdim.

"Ne konuşuyordun o şerefsizle.?" Ali'nin akışları yüzümde dolaştığını hissediyordum ama başımı kaldırıp ona bakamıyordum. Babam beni seninle tehdit ediyor diyemedim ona, sana zarar verir diye aklım çıkıyor diyemedim.

"H..hiç her küçük kızın yeri babasının yanıymış eninde sonunda onun yanına dönermiş gibi saçma sapan şeyler." Söylediklerimle Ali elini yumruk yapıp sıkmıştı, öfkesini dizginlemeye çalışıyordu.

"Şerefsiz pezevenk." Diye fısıldadı Ali adeta tıslarcasına, şaşkınlıkla başımı kaldırıp ona baktığımda oda başını eğerek bana bakmıştı, uzun ince parmaklarını benim parmaklarıma dolayıp arabaya doğru yürümeye başladık yavaş adımlarla.

Arabaya bindiğimde kemerimi takarak sırtımı koltuğa yasladım huzursuzca, bugün içimde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı, beni içten içte bitiriyordu farkında olmadan.

Ali arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında başımı camdan dışarıya çevirip karadenizin hırçın bakmaya başladım, hırçın bir şekilde dalgalanıyor ama istediğini alamdan geriye dönüyordu bu onu daha da hırçınlaştırıyordu.

Başımı usulca çevirip Ali'ye baktığımda düşüncelerle boğuşarak arabayı sürüdüğünü fark ettim, dişlerini sıktığını çenesindeki belirginleşen kemiklerden anlıyordum Yiğitten çıkaramadığı öfkesini direksiyondan çıkarmak istercesine sıkıyordu.

Titrek ellerimi uzatıp ellerinin üzerine koyarak öfkesini silmek istedim ama yapamadım, dudaklarımı birbirine bastırıp başımı önüme eğdim.

Arabanın içinde yankılanan telefon sesiyle bakışlarım tekrardan onu buldu, kabanının iç cebinden çıkardığı yanıtlayarak telefonu kenara koydu.

"Efendim Hüma." Diye konuştu erkeksi sesiyle. Telefonun karşısından gelen bağırma ve ağlama sesleri içimdeki korkuyu yeşertiyordu.

"Ne oluyor orada Hüma.?" Diye konuştu Ali bu kez sert sesiyle, sesine yansıyan endişe gözle görülen cinstendi.

"A.. abi." Diye konuştu Hüma titrek sesiyle, sesinden ağladığı anlaşılıyordu ağzından kaçıp bize ulaşan hıçkırık sesleri de bunu destekler nitelikteydi.

"Ne oldu? çıldırtma adamı da söyle." Ali'nin bir anda bağırmasıyla korkuyla yerimde sıçradım .

"Annemi hastaneye kaldırdık, durumu ağır gel hemen." Korkuyla yerimde kıpırdanıp içimi saran korku ve endişeyle Ali'ye baktım gözlerinde gördüğüm şey beni yerle bir etmişti, gözlerindeki şey kaybetme korkusuydu.

Ali acıyla yutkunup gözlerini sıkıca kapatıp açarak titrek sesiyle konuştu.

"Geliyoruz." Sesi öylesine hissiz çıkmıştı ki içim ürpermişti, telefonun kapanma sesi arabaya yayılırken Ali arabayı daha hızlı kullanmaya başladı kaybetmekten korktuğu bir şeye yetişmek istercesine, annesini kaybetmekten korkan altı yaşındaki erkek çocuğu gibi bakıyordu.

Titreyen elimi uzatıp direksiyonu sıkıca kavradığı elinin üzerine bıraktım usulca, parmakları buz gibiydi her zaman olduğu gibi lakin bu kez bu soğukluk insanın içini donduracak kadar soğuktu.

Dokunuşumla bakışları kısa bir an anlığına bana kaydığında gözerindeki sis bulutunu gördüm. Konuşsan, dokunsan ağlayacakmış gibi bakıyordu bana, bakışları içimi acıttı.

Titreyen dudaklarımı zorlukla aralayarak doğru cümleyi bulmaya çalıştım ama olmadı bulamadım dilimin ucu uyuştu konuşamadım. Elinin üzerindeki elimi kavrayıp sıkıca tutarak dizinin üzerine koydu.

Başımı önüme eğip gittikçe uzuyormuş gibi gelen yolun bitmesini bekledim içime oturan sıkıntıyla. Bu gece gözlerim ve kulaklarım hiç istemediğim acı feryatları duyup görecek olmasından deli gibi korkuyordum, kalbim korkuyla çarparken gözlerimin dolmasına mani olamadım.

Arabanın durmasıyla durmasıyla Ali hızlı arabadan indi onun inmesiyle bende inip seri adımlarla onu takip etmeye başladım, hastanenin girişinde danışmandan aldığımız bilgiyle yoğun bakımın bulunduğu bölüme doğru yürüdük, yürüdükçe içimde baş edemediğim ağlama isteği gün yüzüne çıktı.

Hüma'nın ağlayış sesleri koridorun başından duyuluyordu, koridorda bulunan koltuğa oturmuş hıçkırarak ağlıyordu, hemen yanında bulunan Araf bey vardı Selim sessizce ağlarken Araf bey buz tutmuş gözleriyle karşısındaki duvara bakıyordu.

Adımlarımız yanlarında son bulduğunda Araf bey beyin ve Selim beyin bakışları bizi buldu, Araf bey ayağa kalkıp Aliye sarıldığında Selim bey omuzunda ağlayan kızıyla oğullarına baktı. Ali sıkıca abisine sarıldığında gözünden bir damla yaş süzülüp sakallarının arasında hayat buldu.

"Nasıl? Durumu nasıl.?" Diye konuştu Ali titreyen sesiyle. Araf bey ondan bir adım uzaklaşıp gözlerini kaçırdı, Ali'nin gözleri bu kez babasına iliştiğinde babası acı acı yutkunup baktı oğluna.

"Yoğum bakımda, durumu iyi değil." Duyduklarımla gözyaşlarım hızlı hızlı intihar etti gözlerimden. O benim olmayan annem gibiydi, ilk kez onda hissettim ben anne sıcaklığını, gözlerine gördüğüm sevgiyi hissettim, beni koruduğunu, beni sevdiğini hissettim. O benim olmayan annemdi, o ölürse ben ikinci kez annemi kaybetmiş olacaktım.

Elimi dudaklarımın üzerine koyup sessizce ağladım, Ali omuzlarını düşürmüş sarsılarak ağlıyordu. Ayaklarım onun yanına doğru yöneldi benden habersizce, karşısında durup ıslanmış kirpiklerimin arasından ona baktım, onun bana baktığı gibi.

Parmak uçlarımda yükselip kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldım, Ali başını boynuma koyup sıkıca sarıldı bana, gözyaşlarımız birbirimizin boyunu ıslatıyor, hıçkırıklarımız ağlayışlarımız birbirine karışıyordu.

"O iyi olacak." Diye fısıldadım kulağına. Ali elini saçlarıma koyup başımı daha çok kendisine bastırdı. Ne kadar süre o halde bekledik bilmiyorum zaman durmuştu sanki.

Yan taraftan Buğlam'in ağlama sesini işittiğimde Ali'den ayrılıp hızla gözyaşlarımı silerek yan tarafıma döndüm. Buğlem ağlayarak koşup babasının boynuna sarıldı, Araf bey Buğlem'i kucağına alıp gözlerindeki yaşı sildi parmak uçlarıyla.

"Evde tutamaduk oni Sema kizim da çok uğraşti ama tutturdi babaannemi göreceğum diya." Asiye babaanne çatallaşmış sesiyle zorlukla konuşup gözlerindeki yaşı silip oturdu arkasındaki koltuğa.

Bakışlarım Semaya kaydığında üzgün bir şekilde Araf beye bakarken buldu onu gözlerim, ağlamaktan kızarmış gözlerini Araf beyden ayırıp önüne düşürdü. Ona destek olmak istiyordu ama olamıyordu bu hüzünüm ağırlığı omuzlarını ağrıtıyordu belli ki.

Araf bey Buğlemle birlikte koltuğa otururken gözleriyle yan tarafını Semaya göstermişti oturması için, Sema kısa bir süre tereddütte kalsa da sonun da çekingen adımları Araf beyin yanında sonlanmıştı.

Omuzlarımı düşürerek arkamdaki koltuğa oturdum, benim oturuşumla Alide yanıma oturup başını duvara yaslayıp acıyla yutkundu. Gözlerim ahenk içinde aşağıya yukarıya kayan adem elmasına takılı kaldığında gözlerimi sıkıca kapatıp açarak önüme döndüm. Lakin üzerimde dolaşan bakışlar eğdiğim başımı kaldırmama sebep oldu, usulca başımı kaldırıp üzerimde dolaşan gözlerin sahibini buldu, Selim beyin gözlerini.

Sert bir şekilde yutkunup bana her zamankinden farklı bakan adama baktım, bana kırılgan bir şekilde bakıyordu, gözlerindeki kırgınlığı görüyordum bana bir şey anlatmak istercesine bakıyordu gözlerimin içerisine.

Gözlerimi Selim beyden ayırıp dizlerimin üzerindeki ellerimin üzerine çevirdiğimde gözlerim sağ elimin avuç içinde donup kaldı. Babam elimi yaktığında canım yanmıştı lakin babam Ali'ye omuzundan vurduğunda canım daha çok yanmıştı ve bunu yeni yeni fark ediyordu şu aciz kalbim, o vurulduğu zaman kalbim acımıştı.

Babamın Yiğitle yolladığı tehdit mesajı hiçte hafife alınacak cinsten değildi, benim yüzümden ona bir şey olur korkusu kalbimi acıtıyordu, babam isteğine ulaşmadan asla pes etmezdi işte bu beni korkutuyordu bu korku beni delirtiyordu.

Derin bir nefes alıp başımı usulca yan tarafıma çevirdim, Ali gözleri acık bir şekilde boş gözlerle tavana bakıyordu. Titrek ellerimi uzatıp usulca elini tuttum, yine elleri soğuktu. Dokunuşumla bir an irkilse de benim olduğumu fark ettiğinde elimi sıkıca tutarak elinin içime hapis edip dolu dolu olmuş gözleriyle baktı gözlerime.

Bir anda bana sarılıp sessiz sessiz ağlamaya başlamasıyla kısa bir an şaşırsam da şaşkınlığımı bir kenara bırakıp kollarımı ona sıkıca sarıp sarılışına karşılık verdim. Elimi yavaşça saçlarını daldırıp usul usul saçlarında dolaşırken geceye onun iç çekişleri yağmur gibi yağmıştı.

Loading...
0%