@eminefuruncu
|
Hayat gerçekten çok acımasız, seni anlamayan bir oda dolusu insan yığını ile dolu. Derdini söyleyemezsin öyle herkese içinde tutman gerekir çoğu zaman, zamanla o dert seni kurumuş bir toprağa çevirir, dinleyenin yok nasıl olmayasın kuru toprak, seni anlayan yok yalnızsın sadece sen ve seni yaradan ile birliktesin tıpkı benim olduğum gibi. Ne derdimi anlatacağım biri oldu şu zamana kadar nede ağladığımda başımı yaslaya bileceğim bir omuz. Tektim hayatın acımasız rüzgarı beni nereye savurduysa oraya savruldum, tıpkı şu an olduğu gibi. Mimiklerimi oynatmadan ruhsuz bir şekilde önümde dikilen genç adama bakmaya devam ettim. Biçimli kaşları, toprak rengini anımsatan gözleri, sağ gözünün altındaki ben yüzüne ayrı bir ahenk katıyordu, düzgün burnu ve doğun dudakları o ahengi tamamlıyordu. Benim aksime o karşısındaki duvara bakmaya devam ediyordu. "Beni görmeyi çok isteyen birisi var öyle mi?" dedim şaşkınca. Evet şaşırmıştım çünkü beni o hapis olduğum evdekiler dışında fazla insan tanımazdı , kimdi bu kişi?. Toprak rengini anımsatan gözlerini benim mavilerime indirip, tek kaşını kaldırarak konuştu. "Evet, seni görmek istiyor." Dedi. Düz bir sesle. "Kim?, Nereden bileyim beni kandırmadığını" Bir an bu adamın beni kaçırma ihtimali geldi aklıma hadi ama bu hiç adil değil ben daha yeni kurtuldum o hapishaneden, bırakında kabuk bağlamış kanatlarımı iyileştireyim biraz. "Korkma seni kaçırmak gibi saçma bir girişime girecek kadar işsiz değilim ayrıca kim olduğunu öğrenmek için benimle geliyorsun" kullandığı emir kipi beni şaşırmıştı, tanımadığı bir insana emir vererek konuşmaması gerekirdi. "Hayır, gelmiyorum" dedim kaşlarımı çatarak. "O gün gelmek için arabanın peşinden koşan kız şimdide gelir bence" sinirle kaşlarımı çatmayı sürdürdüm. Neden ikide bir o günü hatırlatıyordu. Benim Cevap vermemi beklemeden az ilerideki siyah arabaya yürümeye başladı. Yağmur tekrardan beni ıslatmaya başlayınca hayretler içinde ona baktım. Onunla gideceğimi düşünmüyordu değil mi? yo yo bayağı düşünüyordu, çünkü şu an az ileride vücudunun yarısını bana dönerek konuşuyordu. "Eğer o oturduğun yerden kalkıp şu arabaya binmezsen seni o arabaya sürdürerek bindiririm" dediği şeyle sertçe yutkundum, halbuki hiçte o dediğini yapacak bir adama benzemiyordu. Sağ kaşı kalkık bir şekilde bana bakmaya devam etti, beni ürkütüyordu. Oturduğum yerden yavaşça kalıp ona doğru yürümeye başladım, içimdeki ses 'korkma en fazla öldürür seni' diyordu dediği şey gözlerimi devirmeme neden oldu ondan fazlası olamazdı zaten. Arabanın yanına geldiğimizde ona baktım elindeki şemsiyeyi kapatıp arka koltukların üzerini düzgün bir şekilde bırakıp, üstünün ıslaklığını umursamadan sürücü yerine oturdu. Tereddütle kapıyı açıp arabaya binene kadar bana bakmamıştı. Ellerimi birleştirip dizlerimin üzerine koydum ardından sessizce arabayı çalıştırmasını bekledim. "Kemerini tak" dediği şeyle başım otomatikman ona dönerken o çoktan arabayı çalıştırmıştı. Dediğini yapıp kemeri taktıktan sonra ellerimi tekrardan birleştirip dizlerimin üzerine koydum. Korkuyordum, hiç tanımadığım bir adamın adamın arabasındaydım, beni nereye götürdüğünü bile bilmiyordum. "Oradan kalkmasaydım beni gerçekten sürükleyerek mi bindirecektin arabaya?" Diye sordum bir anda, düşündüğüm şeyden tamamen alakasız bir şekilde, göz ucuyla ona baktığımda kaşlarımı çattığını gördüm. "Hayır "Sesindeki soğukluk gerçekten beni ürkütüyordu, daha fazla soru sorup sormamak arasında kalsam da çenemi tutmanın daha mantıklı olduğuna kanât getirip susmayı seçtim. Ne kadar süredir yoldayız bilmiyordum ama üzerimdeki ıslak kıyafetler artık kurumaya başlamıştı. Güneş yerini çoktan aya teslim etmişti ama yağmur yerini kimseye kaptırmak istemezcesine yağmaya devam ediyordu. Yerimde huzursuzca kıpırdanıp" Neredeyiz" dedim titrek sesimle, şu an gittiğimiz yerler hiçte bana tanıdık gelmiyordu. "Trabzon sınırları içerisindeyiz hâlâ" bana bakmadan kurduğu bu cümle içimi rahatlatmıştı, en azından hala Trabzon'daydık. ###### Yan tarafımda olan hareketlilikle o tarafa baktım, galiba uyuya kalmıştım. Yeni uyanmış gözlerimle benim tarafıma doğru gelen adama baktım, korku bedenimi tekrardan ele geçirince serçe yutkundum, kesin beni öldürecekti. Kapımı yavaşça açıp "in" dedi emir vererek, başımı ürkekçe kaldırıp ona baktım. "Hayır, inmeyeceğim beni öldürmeyeceğini nereden bileyim" derken bir yandan da emniyet kemerini sıkıca kavradım. Başını havaya doğru kaldırıp konuştu. "Hasbin Allah oradan bakınca seri katil gibimi duruyorum?" Aslında hiçte öyle durmuyordu sadece benim hayal gücüm fazla değişik çalışıyordu. "İn şu arabadan" söylediği şeyi duymazlıktan gelip kemere daha sıkı tutundum, beni ne kadar koruyacaksa. Derin bir nefes aldığını duydum ama ısrarla arabadan inmiyordum, ona göz ucuyla baktığımda sağ eli arabanın kapısına dayalı dururken sol eli alnına düşen saçları sinirle geriye doğru attı. "İn şu arabadan" bağırması ile yerimden sıçrayarak tamamen ona baktım, sinirli gözlerle bana bir kaç saniye bakıp toprak rengini anımsatan gözlerini başka yöne çevirdi. Titrek ellerle kemerimi çözüp arabadan indim. Ona baktığımda evin kapısına doğru yöneldiğini gördüm, arabanın kapısını yavaşça kapatıp olduğumun yerde dikilmeye devan ettim. Gitmeye cesaret edemiyordum, o evin içinde beni ne beklediğini bilmiyordum. Ürkek adımlarla onu takip etmeye başladım, babamdan daha kötü bir şey olamaz diye düşündüm bir an, ondan daha kötü bir şey gelemez şu hayatta başıma. Bir kaç adım gerisinde durup kapının açılmasını bekledik, kısa bir süre sonra kapı başı örtülü, kahverengi gözlü güzel bir kız açtı kapıyı. "Abi " dedi şaşırarak, bir bana bir yanımdaki adama bakarak. "Annem uyanık mı Hüma?" diyerek içeriye girerken bir yandan da ayakkabılarını çıkartıp kenardaki siyah terlikleri giyiniyordu. Çekinerek ellerim önümde birleştirip içeriye girdim. "Evet, seni bekledi pardon sizi" Sizi mi? anlaşılan bu kızda beni tanıyordu. Kız yanıma gelip dolaptan aldığı siyah terlikleri önüme koydu, başımı yavaşça aşağıya eğip ayaklarıma baktım, utançla başımı daha çok eğdim, evden koşarak çıktığım için şu an ayağımda sadece çamurlu çoraplarım vardı. "Şey...Benim çoraplarım pis" çekinerek açıklama yapmaya çalışırken kız elini koluma koyup sevecen bir şekilde gülümsedi. "Sorun değil, şimdilik çoraplarını çıkar daha sonra ben sana yardımcı olurum." Dediğini yapıp çoraplarımı çıkartıp koyduktan sonra önümdeki siyah terlikleri giyindim. Başımı kaldırıp baktığımda henüz adını bilmediğim adamın beni beklediğini gördüm, bir kaç adımla yanına yaklaşınca oda yürümeye başladı. Ev ağırlıklı olarak krem rengi ile dizayn edilmiş gibi gözüküyordu, merdivenlere yöneldiğinde bende onu takip edip ederek merdivenlere yönelmiştim ki arkamızdan gelen bağırma sesiyle korkuyla olduğum yerde sıçradım. "Ali" korkak gözlerle arkam baktığımda ellili yaşlarında, kır saçlı bir adam ve yanında genç bir adamla bize doğru geliyordu, daha doğrusu bana. "Sana onu bu getirmeyeceksin demedim mi?" diye bağırmasıyla koluma yapışması bir oldu. Anlamayan gözlerle etrafıma bakıyordum. "Bende sana getireceğimi söylemiştim baba" derken bir iki adımla yanıma gelip " Bırak onu" dedi gayet ciddi bir şekilde. "Bu kız bu eve giremez anlıyor musun? Giremez!." Adamın tekrar bağırmasıyla gözlerim dolmaya başlamıştı, bir anda kolumdan sertçe çekip kapıya doğru sürüklemesiyle neye uğradığımı şaşırdım. "Baba, beni yapmamam gereken şeylere zorluyorsun, bırak onu "diye arkamızdan bağırdı ama adam onu dinlemeyip beni peşinden sürüklemeye devam etti. Çatık kaşlarıyla babasının önüne geçip sertçe kolunu tuttu. "Bırak onu" sesinin sertliği beni ürkütüyordu, bu evden gitmek istiyordum. Tanımadığım bu insanların arasında zaten yabancı olduğum bu dünya ya daha da yabancı kalmıştım. "Sen benim dediğimi duymuyorsun galiba Ali bu kız bu eve giremez " "Evet, duymuyorum baba neden giremeyeceğini söyleyene kadarda duymayacağım kusura bakma, üstelik annemin isteği daha önemli benim için ."kurduğu bu cümlenin içinde beni ilgilendiren kısmın gizemini gerçekten anlamamıştım, neler dönüyordu burada ,kimdi bu insanlar? Adam sert bir şekilde kolumu bırakıp hiçbir şey söylemeden yanımızdan uzaklaştı. "Yürü hadi" tekrardan bana verdiği talimat ile ona baktım merdivenlere doğru ilerliyordu, ne yapacağımı bilemez bir şekilde onu takip etmeye başladım. merdivenlerin başındaki odanın önünde durup yanına gitmemi bekledi. Çekingen adımlarla ellerimi önümde birleştirerek yanına gittim. Kapıyı yavaşça açıp geçmem için yol verdi yavaşça odaya girip çekingen adımlarla ilerlemeye devam ettim. Oda baştan sona beyazdı, beyaz bir koltuk, beyaz bir dolap ve beyaz bir yatak vardı ve o yatağın üzerinde başı beyaz bir çember ile örtülü, kahverengi gözleri olan oldukça solgun gözüken bir kadın vardı. Kadın şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu, o an bu evdeki herkesin beni tanıdığını anladım. "Sare"dedi titrek sesiyle, dolan gözleriyle bana bakarak konuşmaya çalıştı. "Peki sarılma, ama en azından yanıma otursan" dedi titrek sesiyle. Başımı adını az önce öğrendiğim adama çevirip baktığımda duvara yaslanmış, kollarını göğüs hizasında birleştirmiş bize bakarken buldum. Toprak rengini anımsatan gözleri bir anlığına benim mavilerime bulunca hemen önüme döndüm. Yavaş adımlarla kadının yanına gidip yatağın ucuna oturdun. "Biliyor musun annene çok benziyorsun" dedi titreyen sesiyle, gözlerine baktığımda göz yaşlarının çoktan akmaya başladığını fark ettim. "Annemi tanıyor musunuz?" Bu kez sesi titreyen ben olmuştum, ilk defa birisi annem hakkında bana bir şey söylüyordu. "Evet, hem de çok iyi bir şekilde tanıyordum." gözlerini benim gözlerime sabitleyip bir kaç saniye bakıp konuştu. "Annen benim en yakın arkadaşımdı." Gözlerimi kırpmadan kadının konuşmaya devam etmesini bekledim. "Annemin adını biliyor musun." Dediği şey vücudumdan bir şeylerin koparılma hissi yaratırken akmaya başlayan göz yaşlarımı engelleyemedim. Bir insanın annesinin adını bilmemesi kadar acı bir şey yoktur şu dünyada, kadın sağ eli ile yavaşça göz yaşlarımı silerek konuştu. "Senin buraya gelmeni ben istedim güzel kızım, aslında ben seni yıllardır arıyorum ama o adam seni benden öyle bir saklamış ki bula bilmek şimdiye nasipmiş." "Neden beni arıyordunuz ki.?" dedim ağlamaktan kısılmış sesimle. "Annen...son nefesini benim kollarım arasında verdi, ölmeden önce seni bana emanet etti." Annem bu kadının kollarında mı ölmüştü. "Annem nasıl öldü?." Sorduğum soru ile kadın gözlerini benden kaçırıp ellerine baktı. "Bu sorunun cevabını sana zamanı gelince vereceğim güzel kızım şimdi değil." "Neden şimdi değil.?" Kadın tekrar gözlerime bakıp" Zamanı değil." Peki zamanı ne zamandı? Gizlilikle saklı bu hayatım ne zaman gizlilikten kurtulacaktı?. "Seni o adamdan korumam lazım güzel kızım, ben hasta bir kadınım ve ne zaman öleceğimi bile bilmiyorum, annenin vasiyetini yerine getirmeden ölmekten korkuyorum, seni o adamdan korumam lazım güzel kızım." Söylediği şey bana o kadar yabancıydı ki hayatım boyunca ilk kez birisi beni korumak istiyordu, onu geçtim ben hayatım boyunca kimseyle bu kadar uzun konuşmamıştım. "O dediğiniz imkansız, babam beni her şekilde bulur ,ben kaçsam da kurtuldum sansam da o beni bulup o eve hapis eder." artık ağlamıyordum donuk gözlerle kadına bakıyordum. "İmkânsız değil güzel kızım." Tek kaşımı kaldırarak kadına baktım. "Nasıl." "Bizim soyadımızı alarak." Bu sefer tek kaşımı kaldırarak değil gözlerimi büyüterek baktım kadına. "Ne saçmalıyorsunuz siz?." Sesim biraz yüksek çıkmıştı, arkan gelen öksürük sesiyle biraz irkilsem de umursamadım. "Saçmalamıyorum güzel kızım, eğer Ali ile evlenirsen o adam seni hiç bir yere götüremez. "Dedi benim aksime kısık bir sesle, sinirle yerimden kalkıp. "Gerçekten saçmalıyorsunuz, evet o adamdan kurtulmak istiyorum ama hiç tanımadığım bir adamla evlenecek kadar kafayı yemedim." Diye bağırdım. Arkamdan gelen adım sesleri ile başımı yan tarafa çevirdim. "Sesini kıs" tıslar gibi söylediği şey tamamen ona bakmamı sağladı. "Kısayım öylemi?." dedim hayret içinde, sesimi kısmak yerine aynı tonda konuştum, annesine dönüp konuştu bu kez. "Annem sen biraz dinlen ben sonra geleceğim yanına." "Takip et beni." yanımdan geçerken verdiği emir daha da sinirlenmeme neden oldu, neden sürekli emir veriyordu. Gözlerimi devirip onu takip etmeye başladım, odadan çıkıp odanın karşısındaki odaya girmesiyle bende girdim, yavru ördeğin annesini takip etmesi gibi onu takip ediyordum. Odaya girmem ile kapıyı sert bir şekilde kapattı, korkuyla yerimden sıçrayıp ona baktım, fazla sinirli duruyordu, korkuyla geriye gitmeye başladığımda bana değil yine karşısına bakarak konuştu. "Anneme karşı bir daha sesini yükseltmeyeceksin." "Dediği şey çok mu mantıklı ki sakin kalayım." Dedim az kalmış cesaretimle ,sinirle toprak rengini anımsatan gözlerini benim mavilerime indirip konuştu. "Bana bak Sare oradan bakılınca seninle evlenmeyi çok isteyen birisi gibi gözüktüğümü hiç sanmıyorum, bu evlilikte tek karlı çıkacak olan sensin." diye bir anda yüzüme karşı bağırdı. "Bana bağırmaya hakkın yok senin, üstelik tanımadığım bir adamla evlenmem ben." Dediği şeylerin ne kadarı doğruydu, ne kadarına güvene bilirdim ki. Sinirle ellerini saçlarına götürüp çekiştirdi ardından sinirle duvara durdu. "Senin anlama sorunun var galiba az önce gördüğün o kadın hasta anlıyor musun hasta ve senin annenin vasiyetine yerine getiremeden ölmekten o kadar korktu ki yıllarca bunun için ağladı o , şimdi hasta bir kişinin bu isteğini yerine getirmek çok da zor olmasa gerek, üstelik bunu senin için isterken." O kadar bağırmıştı ki korkudan gözlerim dolmaya başlamıştı. "Annem hayatta olduğu sürece sende bu evde olacaksın." durup sinirli gözlerle bana baktı. Odanın kapısının sert bir şekilde kapatılması ile yerime sıçradım, daha yanımdaki insanları tanıyamamışken yeni insanlar tanımak hiç bana göre değildi. Yere çömelip ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. Çıkmaz sokak aralarında çıkmazlığa yürüyordum ben ,hangi yola girsem sonu çıkmaz sokaktı . Odanın kapısının açılma sesini duyduğumda umursamadan ağlamaya devam ettim, adım sesleri yanımda durunca başımı kaldırıp baktım, bize kapıyı açan kız dizlerinin üzerinde çömelmiş bana bakıyordu. "Abimin söylediklerini duydum, sen ona bakam sinirlendiği için öyle söyledi o." Sinirlendiği için falan söylememişti kalbimden geçeni söylemişti. "Hayır kalbinden geceni söyledi, annen beni korumak için olduğunu söyledi ama aslında o annesinin ölmeden önceki isteğini yerine getirmek istiyor, annen gidince de gitmemi." "Hayır, öyle olmayacak, abim evlendikten sonra seni bırakmaz." Tek kaşımı kaldırıp adının Hüma olduğunu hatırladığım kıza baktım. "İster benim için olsun ister annen için ben kimseyle evlenmeyeceğim." Bir yandan durmadan akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Sare.."Dedi ne diyeceğini bilemez bir şekilde. "Evlenmeyeceğim." Bu sefer az öncekine göre sakin değil yüksek çıkmıştı sesim. yanımdan yavaşça kalkıp odadan çıktı. Başımı kaldırıp odaya baktığımda az önceki odaya göre burası siyah ağırlıklı bir odaydı. Siyah bir yatak ,yatağın hemen çaprazında siyah bir dolap, dolabın sağ tarafında boydan camlı balkon, yatağın iki tarafında da olan siyak komodinler ,yatağın karşısında beyaz çalışma masası ve siyah kanepe, masanın yanında bir tane daha kapı vardı büyük ihtimalle banyo kapısıydı , odada beyaz olan tek şey çalışma masası ve duvarlardı. Kimin odası olduğunu bilmiyordum ama içimi daraltmaya yetecek kadar kasvetliydi. Yavaşça yerimden kalkıp arkamdaki cama ilerledim balkona açılan kapının önümde durdum, yavaşça kapının kolunu açıp balkona çıktım. Sağ elimle balkondaki korkuluğa tutarken sol bacağımı korkuluğa atacağım sırada odanın kapısı açıldı, panikle kapıya baktığımda toprak rengini anımsatan gözlerle karşılaştım. |
0% |