@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim. İçimdeki küçük kız çocuğu küçük ellerini kulaklarına siber edip duvarın dibine çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, hıçkırıkları havada yok olup kimsenin kulağına ilişmiyordu, bu görünmeyiş onu daha da üzüp içten içe ağlatıyordu. Titrek bir nefes alıp dolan gözlerimi sıkıca yutup inci tanelerimin yanağıma doğru süzülmesine izin verdim. Bakışlarım ellerimde dolaşırken Kulaklarım ağlayış sesleriyle dolup taşıyordu. Islak kirpiklerimi zorlukla aralayıp bakışlarımı etrafta dolaştırdım, herkes bir köşede oturmuş sessiz ağlayışlarla Kur'an-ı Kerim okuyan Ali'yi dinliyordu. Sesi ağlamaktan pürüzlü çıkıyordu, daima dik duran yapılı omuzları iki günde günde çökmüş üzerine kuru toprak atılmıştı. Hüma iç çeke çeke babaannesinin kollarında ağlarken, Araf bey donmuş bakışlarıyla acısını içinde yaşıyor, bu onu daha da yaralıyordu. Buğlem Sema'nın kolları arasında hemen Araf beyin yanında oturmuş etraftaki olan biteni sessizce izliyordu, Selim bey ise... Selim bey şu iki günde bize karısını ne kadar çok sevdiğini onu ne denli aşık olduğunu gerek sessiz ağlayışlarıyla gerek haykırışlarıyla kazımıştı beynimizin en ücra köşesine. Ağlamaktan kızarış ve şişmiş gözleri gözlerimi bulduğunda o gözlerdeki öfkeyi bir kez daha en acı bir şekilde görmüştüm. Titrek bakışlarımı usulca ondan ayırdım zira gözleriyle beni öldürmeye meyilli gibiydi. Ali okumayı bitirdiğinde yavaşça oturduğu yerden kalkıp elindeki Kur'an-ı Kerimi masanın üzerine bırakıp yanıma oturdu yavaşça. Kimseden ses çıkmıyordu sessizlik bizi altında eziyordu. Selim bey can sıkan bu sessizliğe daha fazla dayanamayıp yanımızdan ayrıldı, acısını tek yaşamak sevdiği kadının öldüğünü kabullenmeye çalışıyordu. Bakışlarım Ali'yi buldu usulca, boş gözlerle birbirine kenetlediği ellerine bakıyordu. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini merak etsem de öğrenmek istemiyordum, ben bu acıyı hatırlamasam da küçükken kucaklamış sıkı sıkı sarmıştım onu. Titreyen ellerimi uzatıp ellerinin üzerine koydum içimde kalan son cesaret kırıntılarıyla. Parmaklarımın altındaki buz gibi parmaklara dokunduğumda içim ürpermişti, gözlerinin içi yanarken elleri buz tutmuştu adeta, kızarmış toprak rengi gözleri benim mavilerimi buldu usulca, sertçe yutkunup kurumuş dudaklarımı zorlukla aralayıp fısıltıyı andıran sesimle konuştum. "Uyumak ister misin.?" İki gündür uyku uğramayan gözleri uyku için direnirken Ali kendiyle savaş veriyordu uyumamak için, sanki uyursa uyandığında görmek istemediği, duymak istemediği acılara maruz kalacakmış gibi bakıyordu bana acı acı. Başını usulca iki yana sallayıp elinin üzerindeki elimi kavradı buz tutmuş parmaklarıyla. "Uyumalısın ama, iki gündür uyumuyorsun." Titreyen gözleriyle baktı gözlerimin en derinine, bir şeyden korkuyordu bu korku onu köşe bucak sarmış uyumasına müsaade etmiyordu. Usulca yerimden kalkıp elinden tutarak onu da kaldırdım, sessizce salondan çıkıp merdivenleri ağır aksak çıkarak son günlerimi belki de son saatlerimi geçireceğim odaya girdik. Elimi yavaşça elinden ayırıp ona baktım onun bana baktığı gibi, ne o çekti bakışlarını nede ben uzun uzun baktım o gözlere bana anlatmak istediği şeyi fısıldadı gözleri bana, bu fısıldayış öyle can alıcıydı ki içim acımıştı adeta. Gözlerimde yavaşça gözlerinden ayırıp başka yöne çevirdim, bakışları canımı yakıyor kalbim ve mantığım arasında kalmama sebep oluyordu fark etmeden. Yavaşça yanımdan ayrılıp adımlarını çalışma masasının önünde durdurdu, eline aldığı kitabı açıp içinden aldığı siyah zarfı bana uzattı, anlamayan gözlerle ona baktım. "Ölmeden kısa bir zaman önce sana yazmıştı, vakti geldiğinde sana vermemi istemişti." Dedi kuru sesiyle. Bir kaç adımla ona yaklaşıp titreyen elimi uzatıp zarfı elinden aldım. "Neden o vermedi." Diye konuştum titreyen sesimle, bu zarfın içinde yazılı olan şeyler içimde korkuya sebep olmuştu. "Ağlamanı görmek istemedi." Gözümden akan yaşı hızla elimi tersiyle silip başımı önüme eğdim. Bazı insanlar vardı canından kanından olmamasına rağmen seni düşünür üzülmene dayanamaz Ayşe hanım o insanlardandı, bazı insanlar vardır canından kanından olmana rağmen canını yakmak için can atardı, babam o insanlardandı ve bazı insanlar vardır yavaş yavaş canın kanın olmaya başlayan seni koruyup kollayan, canından bile sakınan Ali işte o insanlardandı. Ali yavaş yavaş kanıma akarken bu kez ben onun o güzel canını korumak için can acıtan bir fedakarlık yapacaktım. Zarfı sıkıca kavrayıp düğüm düğüm olmuş boğazımı çözmeye çalıştım. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp dolan gözlerime mani olarak ona baktım. "Uyumalısın, uykuya ihtiyacın var." Gözlerini benden kaçırıp yatağa çevirdi, sertçe yutkunup kurumuş dudaklarını araladı. "Beni dizlerinde uyutursan uyurum." Şaşkınlıkla ona bakarken o bana bir cevap beklercesine bakıyordu, umut dolu gözlerle. O umutu kırıp yerle bir etmek istemdim, o gözlerdeki ağlayan küçük erkek çocuğunu daha çok ağlatıp kalbini ayaklarımın altına almak istemdim. Ona son kez bir iyilik yapmak istedim, içim yana yana. Başımı usulca sallayıp isteğini kabul ettim, gözlerine yansıyan ışıltıyı görmüştüm kısa bir an. Ayağındaki siyah terlikleri ve çorapları çıkartıp kenara koyarak bana baktı, yavaş adımlarla yatağa yaklaşıp onun yaptığı gibi terlik ve çoraplarımı çıkartıp yatağa oturup dizlerimi uzatarak yatmasını bekledim. Bana buruk bir tebessüm bahşedip dizlerini karnına çekerek dizlerimin üzerine koydu başını, gözlerini kırpmadan karşısındaki duvara bakıyordu. Sağ elimi kaldırıp yavaşça yumuşacık saçlarının arasında gezdirdim, gözleri anında kapanırken titrek bir nefes aldı. Saçlarının arasındaki elimi tutup kendisine çekerek avuç içime dudaklarını bastırdı, kalbim maratona çıkmış gibi atmaya başlarken söylediği şeyle damarları tıkandı kan akışı kesildi kalbimin. "Yarın sabah uyandığımda yanımda olursun değil mi, bırakmazsın beni değil mi küçüğüm.?" Dudaklarımı birbirine bastırıp ağzımdan kaçacak hıçkırığa mani oldum. Bir şey diyemedim dilim yanıyordu ben konuşamıyordum, kalbim acıyordu, aşk odununda yanacaktık ama elimden bir şey gelmiyordu. Onun için ondan vazgeçiyordum. Elimi kalbinin üzerine koyup sessiz çığlıklarla akıttı gözyaşlarını. "Annem gitti ama sen gitme küçüğüm, beni nefessiz bırakma." Diye fısıldadı kuru sesiyle. sol elimi ağzımın üzerine koyup kaçacak çığlıklarıma mani oldum. Ali'nin nefesleri düzene girdiğinde uyuduğunu anladım ama bu uyku ona huzur vermiyor olmalı ki güzel kaşların çatmıştı. Sol elimi yavaşça kaldırıp dokunmaktan korka korka dokundum güzel yüzüne. Parmak uçlarımla gözyaşlarını silip parmağımı göz altlarında gezdirdim, bu güzel gözler bir daha beni göremeyecekti en önemlisi de bu gözlerden benim için inci taneleri süzülecekti. Derin titrek bir nefes alıp usulca ona yaklaşıp göz kapaklarının üzerine tüy hafifliğinde birer buse kondurdum dudaklarımın yanacağını bile bile. Hafifçe geriye çekilip elimle saçlarını okşadım. "Özür dilerim çok özür dilerim benim yüzümden canın yanacak ağlayacaksın özür dilerim, ama babamın tehditti boş bir tehdit değil sana benim yüzümden bir şey olmasına katlanamam, o kadar güçlü değilim toprak gözlüm." Ne kadar süre geçti, akrep yelkovanı ne kadar kovaladı bilmiyorum. Gözlerim uykusuzluktan kapanmak için an kollarken ben karşımdaki manzaraya dalıp dalıp gidiyordum, onun eşsiz güzelliği karşısında kalbim acıyla sızlayıp büzülüp küçücük kalıyordu. Onun güzelliğini aklıma kazımak istercesine gözlerimi kırpmadan ona bakıp, saçlarının kokusunu parmaklarıma tutsak etmek istercesine saçlarının arasında usul usul dans ediyordu parmaklarım. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp dolan gözlerimin akmasına engel olamadım, canım o kadar yanıyordu ki engel olacak gücü kendimde bulamadım. Damarlarımdaki kan çekilmiş sanki onun yerine acının zehri koymuşlardı, öyle ki tüm vücudum acı içinde titriyordu. Günün ilk ışıkları odaya dolmaya başladığında Ali'nin başını yavaşça kaldırıp kalktım yataktan. Sona yavaş yavaş ayaklarıma diken bata bata gidiyordum, gönlüme sinen buruklukla. Masanın üzerindeki telefonumu ve Ali'nin bana dün akşam verdiği siyah zarfı alıp son bir kez ona baktım 'en azından ona bir veda mektubu yaz, bu kadar acımasız olma.' diye konuştu içimdeki küçük kız, ben vicdansız değilim ben gitmek zorunda olduğum için gidiyordum ama o beni bana söylediği o söz yüzünden gittiğimi sanacaktı. Gözlerimi huzursuzca kapatıp açarak masanın üzerindeki duran kağıt ve kaleme kaydı ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerim. Gözlerimi sıkıca kapatıp açarak alt dudağımı ısırdım, 'kuru bir vedayı hak ediyor.' Diye geçirdim içimden, elimden bu kadarı gelirdi zaten ne fazlası ne daha azı kuru bir veda. Titreyen elimi uzatıp siyah kalemi ve küçük not kağıdını alıp yazmam gerekeni düşündüm, onu kırmadan kırmadan kuru bir veda etmeliydim, başımı olumsuz anlamda salladım gidişim onu kırıp paramparça edecekti. Kalemi kağıdın üzerinde oynatarak yazmaya başladım. "Ne söylemem gerektiğini inan ki bilmiyorum ama şunu bilmeni isterim bana söylediğin söz için gitmiyorum mecbur bırakıldığım için gidiyorum. Belki bana vicdansız diyeceksin ama ben zor bulduğum o nefesin kesilmesine dayanamazdım. İstemeden kırıp parçalara ayırdığım ama her defasında senin onardığın o güzel kalbinden öpüyorum seni. Benim beton duvarlarımın arasında kuru dallarımda çiçek açtıran gardenya çiçeğim Allaha emanet ol. PEDALİZAN." Birisini Allaha emanet etmek senin onu tekrar görmeden ölmeyeceği anlamına gelir, ben onu Allaha emanet ediyordum, ediyordum çünkü uzaktan da olsa onu görmek istiyordum, o toprak rengi gözleri uzaktan da olsa mutlu olduğunu görmek istiyordum, kuruyan dallarda açtırdığı çiçeklerinin solmasını istemiyordum. Kâğıdı masanın üzerine koyup ona baktım, hiçbir şeyden habersizce uyuyordu. Elimde duran telefonun kamerasını açıp resmini çekip telefonu ve zarfı kenarda duran kabanımın cebin koyup kabanımı giyindim. Titrek adımlarla yanına gidip onu uyandırmamaya dikkat ederek yanağına küçük bir buse kondurup geriye çekildim. "Elveda toprak gözlüm." Acıyla yutkunup gözümden akan yaşı silip ağır aksak adımlarla odanın kapısına yürüdüm, elimi kapının kulpunda asılı kalırken duyduğum sesle gözlerimi sıkıca yumdum. "Pedaliza'm." Ona dönüp bakamıyordum bile bakarsam gidemezdim, gittikçe eriyen kalbim bu kadar hüznü ve acıyı kaldıramazdı daha fazla. Bana yaklaşan adım seslerini duyduğumda sıkıca tuttuğum kapının kulpunu açıp kapıyı araladığımda kapı aynı hızla sert bir şekilde kapandı, korkuyla yerimde sıçrarken dolan gözlerime mani olmaya çalıştım. Omuzlarımdan tutup hızla beni kendisine doğru çevirdiğinde gözlerine bakamdım, o gözlerde bakarsam daha çok kırılacaktık, bunu ne ona nede kendime yapamazdım. "Nereye gidiyordun.?" Gür sesi kulaklarımda yankılanırken sessiz kalıp kolumdaki elinin üzerine elimi koyup elini kolumdan ayırmaya çakıltım, bakışları kısa bir an ellerimize kaysa da çok kısa sürmüştü bu bakış. "Nereye gidiyorsun pedaliza?" Bağrışıyla ürkerek ona baktım gözlerinde gördüğüm endişe canımı acıtmıştı, kolumdaki elini usulca kolumdan ayırdığımda tek kaşını kaldırarak bana baktı. "Gidiyorum." Gözlerinin dolduğuna şahit oldum, başını şiddetle olumsuz anlamda sallayıp kolumu tuttu. "Hayır, gidemezsin izin vermem." Hızla elini tuttuğumda ellerinin buz tuttuğuna şahit oldum, kırılan kalbini tekrar tekrar kırdım toparlanması mümkün olmayacak bir şekilde, elimi ondan kurtarmaya çalıştığımda elimi daha sıkı tutarak buna izin vermedi. "Ali y... yapma." diye fısıldadım zorlukla. Bırak gideyim işte, senin için bırak gideyim, üşüyen ellerinin ısınması için bırak gideyim. "Ne yapma ne yapma sen ne dediğinin farkında mısın.?" Öyle şiddetli bağırmıştı ki korkuyla yerimde sıçramıştım, dolan gözlerimi saklamak için başımı yan tarafa çevirip güçlükle konuştum. "Böylesi senin için daha iyi." Kollarını iki yana açıp öfkeyle bağırdı. "Neresi iyi söyle beni böyle yerle yeksan etmenin neresi iyi söyle" Özür dilerim seni böyle üzmek istemezdim ama babamın gözü kapalı yapacağı canilikten korkuyordum, yoksa şu aciz kalbim bir yağmur damlası gibi akıyordu sana. "Hiç mi ısınmadı o kalbin bana.?" Bakışlarım onu bulurken gözümden süzülen gözyaşını hızla sildim. Benim kalbim sana ısındığı kadar kimseye ısınmamıştı toprak gözlüm. Ona tepkisiz bir şekilde bakan gözlerim onu daha çok kırıyordu, onu daha fazla kırmamak için gitmeliydim. Arkamı döndüğümde odanın içinde yankılanan kırılma sesiyle korkarak ona döndüm. Elini dolabın camına vurmuş, camı paramparça etmişti. Bakışlarım ürkekçe eline kaydığında parmaklarının arasından süzülüp yere damlayan kana baka kaldım, ona doğru bir adım atmak istediğimde söylediği söz buna mani oldu. "Kalbimi de böyle kırıyorsun her defasında ama ben yine de senin için kırık kalbimle sana geliyorum ama sen beni istemiyordun." Hayır hayır böyle düşünme güzel adam hayatımda bir tek seni istiyordum ona da izin vermiyorlardı. Odanın kapısı gürültüyle açıldığında Araf beyin endişeli bakışları önce bende sonrada Ali'de son buldu. Gözlerim Araf beyin arkasındaki Selim bey ve Hüma'yı bulduğunda ikisinin gözlerinde bana karşı olan öfkeyi gördüm. "Ali." Diye fısıldadı Araf bey ne olduğuna anlam vermeye çalışarak, ama biliyordum ki ne olduğunu acı bir şekilde anlamıştı. Omuzlarıma binen ağırlık beni hapis olduğum kuyunun dibine daha çok hapis etti. Ben karanlıktan korkarım ama beni kurtarmak için uzatılan eli görmezden gelerek bu karanlık kuyunun dibinde yalnız ölmeyi seçmiştim, üşüyen ellerim bu kuyunun dibinde asla ısınmayacaktı. "Gidiyor abi bir şey söyle gitmesin beni dinlemiyor." karşımda çaresizce ağlayan adam son kez baktım, sessizce içimde çığlık çığlığa ağlayan küçük kız çocuğuna burukça baktım. Derin bir nefes alıp titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp dolu dolu gözlerimle burukça bir tebessüm ettim. Senin için toprak gözlüm senin için. Arkamı dönüp omuzlarıma çöken ağırlıkla başımı önüme eğdim sanki suç işlemişim gibi, evet şuan bir suç işliyordum beni böyle güzel seven, benim için ağlayan bu adamın kalbinin katiliyim ben. "Hayır hayır abi bir şey yap gitmesin." hızla yanıma gelip kolumu tuttuğunda Araf bey Ali'yi tutup benden uzaklaştırmaya çalıştı ama Ali sıkıca tuttuğu elimi bırakamıyordu. "Bırak beni, bırak beni gidecek gitmesin durdur onu abi gitmesin." Gözlerimden süzülen yaşlar çenemden akıp boynumu ıslatıyordu. Bırak işte bırak ne sen daha fazla üzül nede ben, bırak işte gidip yalnız başıma ölüp yalnız başıma kül olayım. Elimi ondan çekmek istediğimde buna izin vermiyor aksine daha sıkıca tutuyordu, hem kırmaktan korkarcasına hem de kaybetmekten korkarcasına tutuyordu. "Bana bunu yapma, gitme ne olur gitme." Gözlerimi sıkıca yumup derin bir nefes alıp hızla elimi elinden çekip koşarak ayrıldım oradan, arkama bakmadan bakamdan. Onun acı nidaları kulağıma ilişirken buna cesaret edemedim. "Gitme abi bırak beni bırak, gidiyor bırak." Kendimi zorlukla evin dışarısına attığımda hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Bu zamana kadar yaptığım en acı şeyi yapmıştım, kalbimi ısıtan adamı arkamda bırakmıştım, kalbim ben fark etmeden çoktan ona akıp onda can bulmuşken ben elimle hem onun kalbini hem de kendi kalbimi yerle yeksan etmiştim. Kadın acılar içinde gitti adam acılar içinde öldü. Kadın gitti adam cayır cayır yanmaya mahkum oldu. Kadın gitti adam bitti. |
0% |