@eminefuruncu
|
Keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın. Oy ve yorumlarınızı eksik tutmayın lütfen.
Yanıma düşen elimi sıkıca yumruk yaptım içimdeki acıyı yok etmek istercesine ama olmuyordu. Eğdiğim başımı kaldırıp çökmüş omuzlarıyla bir kez daha beni arkasında bırakıp giden adama baktım. Sevgime inanmıyordu, ona bir şey olacak korkusuyla onu bırakmanın bedelini bana inanmayarak ödetiyordu. Titreyen bacaklarımı zorlayarak yürümeye başladım. Yaptığım ilk hata onu benden almıştı, içimden gelen ağlama isteğine mani olamıyordum. Ben sadece onu korumak istemiştim nereden bile bilirdim ki bu isteğin bizi bu kadar yoracağını. Dalgın bir şekilde yürürken karşımda duran bedenle başımı kaldırıp karşımdaki kişiye baktım. Kaşlarım derinden çatılırken anlamayarak ona baktım, Melis hocaya. "Bu kadar üzülme, bundan daha kötüsü başına geldiğinde ne yapacaksın hastaneye falan mı kapattıracaksın kendini.?" Diye konuştu sesindeki alayla. Anlamayarak yüzüne baktığımda ince dudaklarının üzerine alaycı bir gülüş yerleştirdi. "Sonra aşkından delirip gerçekten hastaneye düşersin benden söylemesi." Omuzuma sert bir şekilde çarpıp gittiğinde dalgın gözlerle arkasından baktım, ne söylemek istediğini anlamayacak kadar doluydu beynim. Titrek bir nefes alıp yürümeye aşladığımda bu kez ismimin söylenmesiyle durdu adımlarım. Dudaklarımın arasından sıkıntıyla bıraktım titrek nefesimi. Beni bana bırakında acımı yaşayayım diye bağırmak istedim. "Sare.!" Bakışlarımı sesin kaynağına çevirdiğimde şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Araf abi büyük adımlarıyla yanıma gelip karşımda durduğunda gözlerini ağlamaktan ve soğuktan kızaran gözlerim ve yüzümde gezdirdi. "Seni birisine götüreceğim." diye konuştu sakin sesiyle. Kaşlarımı çatıp başımı kaldırarak ona baktım. "anlamadım." Diye konuştum ağlamaktan çatallaşmış sesimle. "Gidince anlayacaksın, gel hadi." Arkasını dönüp arabasına doğru yürümeye başladığında ayaklarım onun sözlerine sadık kalarak onun peşi sıra onu takip etmeye başladı. Arabaya bindiğimizde ben kemerimi takarken Araf abi çoktan arabayı çalıştırmış sürmeye başlamıştı. İçimdeki nereye gittiğimizi sormak için can atan küçük kızı dizginleyip sessizce bekledim. Dakikalardır yolda olan araba artık beni bunaltmaya başlamıştı, neredeyse kırk dakikadır yoldaydık. Araba asfalt yoldan çıkıp köy yoluna saptığında araba ilerledikçe karın yüksekliği de artıyordu. Huzursuzca yerimde kıpırdadım, bu yoldan nereye gide bileceğimizi düşündüm ama bir boşlukla karşılaştım. On dakika sonra araba bağ evi gibi bir evin önünde durdu. Başımı çevirerek kaç dakikadır sormadığım o soruları sordum. "Neden buraya geldik? Kim var ki burada.?" Araf abi kısa bir an bakışlarını bana değdirip tekrar önüne döndü. "Git kapıyı çal o zaman anlayacaksın kim olduğunu." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Korksam da bana zarar verecek bir şey olmadığını biliyordum o evde ama tek başıma hiçte cazip gelmiyordu bana. "Ama..." İtiraz etmek için dudaklarımı araladığımda daha cümlemi tamamlayamadan Araf abi tarafından yarıda kesildi. "korkmana gerek yok git hadi, seni bekliyor." Derin bir nefes alıp başımı sallayarak arabadan indim, soğuk anında yüzüme çarpıp beni esir almıştı. Üzerime yağan kar içimdeki küçük kızı sevindirse de ben sevinemiyordum. Soğuktan uyuşan parmaklarımı kabanımın ceplerine koyup evin kapısına doğru yürüdüm, titreyen bacaklarım kapının önünde durduğunda başımı çevirip Araf abiye baktım, ben içeriye girmeden gitmeyecekti anlaşılan. Bakışlarımı önüme çevirip tüm cesaretimi toplatıp sağ elimi kabanımın cebinden çıkartıp kapıyı çalıp açılmasını bekledim. Kapının açılmadığı her saniye içimdeki anlam veremediğim heyecan artıyor beni etkisi altına alıyordu. Başımı önüme eğip botumun ucuyla önümdeki karları dağıtıp onları ezdiğim sırada kapı açılmıştı, usulca başımı kaldırıp karşımdaki kişiye baktım. "Asiye babaanne." Diye fısıldadım şaşkınlıkla. Asiye babaanne yüzündeki sıcak gülümsemeyle bana bakıp ona sarılmam için kollarını iki yana açtı. Şaşkınlıkla aralanan dudaklarım ve gözlerimle ona bakıyordum, karşımda onu görmeyi beklemiyordum. "Sarlimayacak misun ba biyaz gözlü kizim.?" Üzerimdeki şaşkınlığı atıp kendimi bana acılan kolların şefkatine bıraktım. Bana sıkıca sarıldı kendi kanından kendi canındanmışım gibi kollarını benden ayırmasıyla bende usulca kollarımı ondan ayırıp geriye çekildim. "Hadi kizim gel içeriye üşüdün." başımı olumlu anlamda sallayıp ayağımdaki botları çıkartıp içeriye girdim, kapıyı kapatacağım esnada Araf abinin çoktan gittiğini fark ettim. Kapıyı kapatıp Asiye babaanneyi takip ederek salon olduğunu düşündüğüm yere doğru yürüdük. Bakışlarım benden bağımsız bir şekilde etrafta dolaşıyordu, karadenize özgü ahşap bir evdi. Salona geldiğimizde Asiye babaanne kahverengi koltuk takımının tekli koltuğuna oturup eliyle oturmamı işaret etti. Çekingen adımlarla karşısındaki koltuğa oturup çantamı koltuğun kenarına koydum. "Nasulsun biyaz gözli.?" Utangaç bakışlarla ona bakıp ellerimi dizlerimin üzerine koyup birbirine kenetledim. "İyiyim siz nasılsınız.?" Diye sordum çekingen sesimle. "Siz nedur ula ba babaanne diyeceksun, anladun mu.?" Kaşlarını çatıp azarlar gibi konuşmasıyla başımı olumlu anlamda salladım. "Afferum, sen şimdi deyisundur ki içinden bu kadun beni niye buraya geturtti diye değul mi.?" Tekrar başımı sallayıp onu onayladım. Derin bir nefes alarak arkasına yaslanıp elindeki bastonu sıkıca kavradı. "Sen gittuktan sonra Ali'm yıkıldı toparlanamadi, hala daha toparlanmiş sayılmaz. Ali bir ay o odasunda ne doğri yemek yedi nede o odadan çıkti, ben ve Araf dışunda kimseyla konişmadi. Selim Ve hüma o hallerundan dolayi seni huçladi hep ama Ali seni savundu haliylede sürekli babasiyla tartışır hale gedi ben da aldum oni geturdum buraya, kendi evume. Seni da getirttim aranuzdaki soruni çözun diye." Uzun konuşmasını dikkatle dinledim. Benim yüzümden çektiği acılar yetmezmiş gibi birde babasıyla arası bozulmuştu. Her şeye rağmen beni onlara karşı koruması içimdeki tohumları yeşertti. "O.. bana çok kırgın." Diye fısıldadım. Başımı önüme eğip dolan gözlerimi sakladım. "O sana kırgın ama sevdası kırgınlığından çok bu yüzden seni affedecektir zamanla, kocanın yanında dur ve kendini ona affettir." Yüzümdeki buruk tebessümle baktım yaşlılıktan kırışmış yüzüne, Gözlerinde gördüğüm merhamet bana cesaret veriyordu. "Ya beni istemezse." Acıyla yutkundum. Bu sonunun cevabı beni korkutuyordu işte o zaman ölürdüm, beni istemezse ölürdüm. "Ah benum saf kizim Ali sana küs değul sadece kırgın o kırgunlugu da sen ona olan sevginle geçireceksin.." Daha sevgiyi tatmayan sevilmeyen sevmeyen ben şimdi onu sevdiğimi ona nasıl göstereceğimi bilmiyorum, gözlerimle anlatsam anlar mıydı.? Kapının çalmasıyla içimde tarifsiz bir heyecan gün yüzüne doğdu. O gelmişti kalbimin yerimden çıkıp gidecekmiş gibi atmasına sebep olan adam. "Git aç kapıyı hay de." Gergince alt dudağımı dişlerimin arasına alıp oturduğum yerden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Her adımım beni ona yaklaştırıyor her adamımla heyecan benliğimi kaplıyordu. Kapının kolunu sıkıca kavrayıp kapıyı açtım. Ali'nin yerdeki bakışları usulca bana değdi, güzel kaşları birbirine girerken gözlerinden şaşkınlığını anlaya biliyordum. 
"Babaannen gelmemi istedi." Diye konuştum cansız sesimle. "Babaannem istedi.?" dedi sorarcasına. Bakışlarımı ona çevirip başımı olumlu anlamda salladım. Gözlerim kaşının kenarındaki yaraya değdiğinde kaşlarım çatıldı yara üstün körü bir şekilde silinip öylece bırakılmıştı. Yarasına baktığımı anlayıp boğazını bakışlarını benden ayırıp kapıyı kapatarak içeriye girdi. Geriye bir adım atıp ona yer açtım. Eğilip ayakkabılarını çıkartıp sessizce yanımdan geçip gitti. Akmaya her an hazır olan gözyaşlarım akmak için an kollasa da akmamaları için kendimi tuttum, bu kadar güçsüz almaktan nefret ediyordum. Çekingen adımlarla salona gelip az önce oturduğum koltuğa oturup ellerimi dizlerimin üzerine koyarak bakışlarımı onlara indirdim. "Ne oldi kaşına Ali.?" Ortamdaki sessizliği bozan Asiye babaanne olmuştu. Başımı kaldırıp onlara bakmak istiyordum ama üzerimde hissettiğim bakışlar buna izin vermiyordu. "Görünmez bir kaza." Diye konuştu umursamaz sesiyle. "Belli belli baya görünmez bir kaza. Sare kizim git banyodan yardım çantasını getir de kocanın yarsını temizle." Başımı kaldırıp Asiye babaanneye baktım onun bana baktığı gibi, tedirgince bakışlarımı Aliye çevirdiğimde onu da bana bakarken buldum her ikisi de vereceğim cevabı bekliyor gibiydi lakin ben bir boşluğa bakar gibi bakıyordum onlara. Sertçe yutkunup başımı olumlu anlamda sallayıp oturduğum yerden kalkacağım esnada Ali'nin sert sesini duydum. "Gerek yok, otur." Sesini bana karşı böyle mesafeli kullanması canımı yakıyordu. "Git kizim git sen ona bakma, banyo heman karşıki kapi çanta dolabun içinde bir yerdaydi." Bu kez onlara bakamdan başımı sallayıp hızla salondan çıkıp tarif edilen kapıdan içeriye girdim, kapıyı arkamdan kapatıp derin bir nefes aldım. Olduğum yerde dikilmeyi bırakıp dolabın kapaklarını çekinerek açıp çantayı aradım kısa bir arayışın ardından bulduğum çantayla dolabın kapaklarını kapatıp banyodan çıkacağım esnada kabanımın cebindeki telefonumun çalmasıyla durdum. Telefonu cebimden çıkartıp ekranda yazan isme baktım, Elif arıyordu. O an onu tamamen unuttuğum aklıma dank etti, hızla telefonu açıp kulağıma yasladım. "Efendim." Dedim sakin sesimle. "Nerdesun kız her yerde seni arayirum.?" Dedi Elif hafif sitemkar sesiyle. Kızmakla sonuna kadar haklıydı, ona daha önce haber vermeliydim. "Şey Elif Araf abi beni Ali'nin babaannesinin yanına getirdi Ali onunla burada kalıyormuş benimde burada kalıp aramızdaki sorunu çözmemizi istedi, sana haber veremedim kusura bakma." Elimdeki çantanın sapını sıkıca kavrayıp vereceği tepkiyi bekledim, bana küsüp gönül koymasını istemiyordum o benim tek arkadaşımdı. "Essah mi kız neneye bak be, üstelik bana haber vermemene biraz kızdım ama sizin barışmanız daha önemli." Dudaklarımın üzerine yerleşen mani olamadım, beni anlaması beni mutlu etmişti. "Git ve kocanın gönlünü al hadi göreyim seni." Elif heyecanlı sesiyle neredeyse bağırarak konuşmuştu, yüzümü buruşturarak telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Ani tepkilerine hala alışamamıştım, telefonu kapatıp başımı olumsuz anlamda sallayarak cebime koydum. Banyodan çıkıp salona geldiğimde ikisinin de bakışları üzerime düştü. Ali'nin yanına yaklaşıp çantayı kenara bırakıp kabanımı çıkarıp koltuğun kenarına bırakıp Ali'nin yanına oturdum, çok olmasa da aramızda mesafe vardı. "Neysa uşaklar ben biraz uzanmaya odama gideyrim." Asiye babaanne yerinden kalkıp salondan çıkana kadar bakışlarım onu takip etmişti. Terleyen avuç içlerimi pantolonuma silip çekingen bir şekilde Ali'ye baktığımda bakışlarımızın bir birine tutunması beni heyecanlandırmıştı. Sertçe yutkunup koltuğun üzerine koyduğum alıp içinden gerekli şeyleri çıkardım.. Yarasını temizlemek için ona biraz daha yaklaştığımda dizim Ali'nin dizine değmişti. Ali bakışlarını dizlerimize indirip tekrar gözlerime baktı, gözlerimi ondan kaçırdığımda yutkunmasıyla ahenkle hareket eden adem elmasına takılmıştı gözlerim. Derin bir nefes alıp elimdeki pamuğu uzatıp yarasına değdireceğim sırada Ali'nin geriye çekilmesiyle anlamayarak ona baktım. "Gerek yok yapma." Dedi sakin sesiyle. Ona dokunmamı bile istemiyordu. Dolan gözlerimi ondan kaçırıp onu duymazlıktan gelerek yarasını temizlemeye başladım. Ali'nin sıcak ve titrek nefesi yüzüme çarpıyordu, bakışlarımı ona çevirdiğimde neredeyse burun buruna olduğumuzu fark ettim. Heyecandan dört nala koşmaya başlayan kalbimi dizginlemek hiçte kolay değildi. Ali'nin gözlerinde gördüğüm bakış farklı bir bakıştı. Derin bakıyordu, çok derin. Ali yüzünde asılı kalan elimi tutup indirdiğinde anlamayarak kaşlarımı çatarak ona baktım, bakışlarını benden ayırıp boğazını temizleyerek konuştu. "Yeterli bu kadarı, sağ ol." Başımı olumlu anlamda sallayıp geriye çekilip sırtımı koltuğa yasladım. Çantanın içinden aldığım yara bandını ona uzattım. "Bunu üzerine yapıştır bari." Dedim sessiz sesimle. Bakışlarını üzerimde hissettiğimde bakışlarım topraklarına asılı kaldı. Derin bir nefes alıp dudaklarını birbirine bastırıp başını olumlu anlamda sallayıp yara bandını aldı parmaklarımın arasından. Bandı yaranın üzerine yapıştırıp benim gibi arkasına yaslandı. Bakışlarımı ellerime sabitleyip sessizce oturdum yanında, aramızda olan tek ses nefes alışverişlerimizin sesiydi. Güzel kokusunu solumak bile beni etkisi altına alıyordu, ona olan sevgim her geçen gün artıyordu ama ben bunu ne dile getirebiliyordum nede başka bir şey yapabiliyordum, acizce beni anlamasını bekliyordum. "Neden kestin saçlarını.?" Diye sordu Ali aramızdaki sessizliği bozarak. Ali'nin saçlarımı ne kadar çok sevdiğini bilerek kesmiştim ben o saçları, onun dokunuşları saçlarımda varken kesmiştim sırf anneme daha çok benzemek için o adama inat, annemin kızı olmak için. "Annem onun yüzünden hiç uzatamamış hep kesmek zorunda kalmış. Ben bir keresinde saçlarımı kestiğimde bana kızmıştı meğerse kısa saçlı halimle anneme daha benzediğim içinmiş, kestim çünkü anneme benzemek istiyorum." Gözümden akan yaşı elimin tersiyle silip ıslak kirpiklerimin arasından ona baktığımda bakışlarımız birbirine tutundu. Başını usul usul sallayıp bir şey söylemeden oturduğu yerden kalkıp salondan çıktığında arkasından bakmakla yetindim. Sessizce oturduğum koltuğa sinip etrafı incelemeye koyuldum. Boydan camdan dışarının manzarası muazzam bir şekilde gözüküyordu, usul usul yağan kar beni gülümsetiyordum. Mutfaktan gelen sesler Ali'nin oraya gittiğini anlatıyordu. Sıkıntıyla nefesimi dışarıya bırakıp oturduğum yerden kalkıp çekingen adımlarla sesleri takip ederek mutfağı bulduğumda Aliyi yemek yaparken buldum. Yanına gidip gitmemek arasında kalsam da çekingen bir şekilde yanına doğru adımlamaya başladım, varlığımı hissetmiş gibi bir an bıçağı tutan eli durmuştu. "Yardım edeyim mi.?" Diye sordum çekingen bir şekilde. Başını omuzun üzerinden bana çevirip kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. "Gerek yok." Diye konuştu dışarıda yağan kar kadar soğuk sesiyle. Ellerimi önümde birbirine kenetleyip onun soğuk sesine tezat titreyen sesimle konuştum. "Ama ben yardım etmek istiyorum." Sesim beş yaşındaki masum bir kız çocuğunun sesi gibi çıkmıştı. Bakışları tekrar beni bulduğunda ona masumca kurumuş dudaklarımın üzerine kondurduğum tebessümle baktım. Derin bir nefes alıp elindeki bıçağı bıraktı. "İyi mantarları kesmeye devam et o zaman." Yüzümdeki büyüyen gülümsemeyle başımı hızla olumlu anlamda sallayıp kazağımın kollarını yukarıya çekip ellerimi yıkadıktan sonra mantarları kesmeye başladım. Üstümde dolaşan bakışlarını hissetsem de dönüp bakamamıştım. Kesimini bitirdiğim mantarları kenara bırakıp ellerimi yıkayıp ona baktım, daldın bir şekilde bana bakıyordu. Burnuma dolan yanık kokusuyla kaşlarımı çatarak Aliye doğru ilerleyip karıştırdığı tencerenin içine bakmak için ona doğru eğildiğimde Ali şaşkınlıkla bana baktı. "Şey sanrım oradaki şey yanıyor." Dedi gözlerimle yemeği göstererek. Ali hıza tencereye baktığında ağzının içinden bir şeyler homurdansa da ben anlamamıştım, tencerenin altını kısıp geri kalan malzemeleri üzerine ilave etti. " Senin yüzünden az daha yemek yanıyordu." Dediği şeyle şaşkınlıkla aralanan mavi gözlerimle ona baktım. "Benim yüzümden mi? İyide ben bir şey yapmadım ki." Diye konuştum masumca. Bakışları beni bulduğunda toprak rengi gözleri bir kuyuyu andırıyordu. Başını olumsuz anlamda sallayıp tekrar ağzının içinden bir şeyler söyledi. Ellerimi önümden birbirine kenetleyip yanında durarak yemeği yapışını izlemeye başladım dikkatle. Alinin sıcak nefesini saçlarımın arasında hissettiğimde başımı çevirerek ona baktım, biranda üzerime doğru eğilmesiyle panikle bir adım gerileyeceğim esnada ayağımın takılmasıyla düşeceğimi anlayıp sıkıca Alinin konunda tutundum şaşkınlıkla büyümüş gözlerimle. Kalbim heyecandan dört nala koşarken bedenim anlam veremediğim bir şekilde titriyordu. Ali sertçe yutkunup dipsiz bir kuyuyu andırın gözleriyle bakıyordu bana. Sağ elini yan tarafa uzatıp aldığı şeyle geriye çekildi, derin bir nefes alıp bir iki adım geriledim. "Tuz alacaktım." Dedi elindeki tuzluğu göstererek. Başımla onu onaylayıp kızarmış yanaklarımı saklamak istercesine başımı önüme eğdim. Alinin tekrar ağzının içinden konuştuğunu duyduğumda başımı kaldırarak ona baktım, bu kez ne dediğini anlamıştım. "Bu yemeği yakmadan yaparak helal olsun bize." Yüzüme yerleşen tebessümle ona bakıyordum. Alnına düşen saçları, direğine kadar katladığı siyah kazağıyla itiraf etmeliyim ki kusursuz duruyordu. Aradan gecen zaman zarfında yemekleri birlikte yapıp masayı birlikte hazırlamıştık, Asiye babaannenin gelmesiyle yemeğimizi sessizlik eşliğinde yemiştik şimdi ise herkes bir koltuğun köşesinde oturmuş televizyona bakıyor gibi gözükse de sadece Asiye babaanne izliyordu. Uykusuzluktan kapanmak üzeri olan gözlerimi aralayıp ölü balık gibi baktım etrafıma , kolumu koltuğun kenarına koyup çenemi avuç içime koyarak kapanmak için an kollayan gözlerimi kapattım. "Sare kizim get yerunde yat." Asiye babaannenin bana seslenmesiyle gözlerimi aralayarak ona baktım. Utançla gözlerimi ondan ayırıp uykumun açılmasını umarak geriye doğru yaslandım, henüz yabancısı olduğum bu evi kendi evim gibi kullanamazdım. Ali al karinida get yat." Bakışlarımı çekinerek ona çevirdiğimde göz göze geldik. Yine dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. Anlamayarak ona baktığımda oturduğu yerden kalkıp bana bir şey demeden odadan çıkmasıyla arkasından baka kaldım, bakışlarımı Asiye babaanneye çevirdiğimde kaşlarıyla kaşlarıyla kapıyı göstererek konuştu. "Get peşinden." Başımı ağır ağır sallayıp oturduğum yerden kalkıp salondan çıktım. Üst kattan gelen ışık Alinin orada olduğunu kanıtlıyordu. Merdivenleri çıkıp odanın önüne geldiğimde zaten aralık duran kapıyı açıp içeriye girdiğimde Alinin namaz kıldığını gördüm. Ne yapacağımı bilemeyerek bakışlarımı odanın içersin de gezdirdim. Çift kişilik yatak, ahşap dolap ve yine ahşap komodinlere eşlik eden bir masa vardı. Pencerenin önünde kalan iki kişilik koltuk vardı, ağırlıklı olarak kahve tonları olsa da güzel duruyordu. "Orada mı duracaksın bütün gece." Alinin bir anda konuşmasıyla boş bulunarak korkmuştum. Elindeki eşofman takımını yatağın üzerine bırakıp yatağa girdi. "Bunları giyinirsin." Kurumuş dudaklarımı dudaklarımı dilimle ıslatıp çekingen bir şekilde yatağın üzerindeki eşofman takımını alıp odanın içinde içerisinde bulunan diğer kapıya doğru ilerledim. Sırtımdaki bakışlar altında ezilsem de umursaman kapıyı açıp içeriye girdim. Hızla üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp eşofman takımını giydim. Kıyafetlerin içerisinde kaybolmuştum adete, eşofmanın belini sıkıca bağlayıp saçımdaki tokayı çıkartıp lavabonun önüne bıraktım, her hareket edişimde burnuma dolan Alinin kokusu beni gülümsetiyordu. Odaya girdiğimde Alinin sırt üstü uzanmış bir şekilde uyuduğunu gördüm. Elimdeki kıyafetleri koltuğun üzerine bırakıp bu soğukta terleyen avuç içlerimi üzerime sildim. Yanında yatsam bana kızar mıydı? Ne yapmam gelemeyerek olduğum yerde öylece durmaya devam ettim. "Yat artık." Alinin ikazıyla tedirgin bakışlarımla baktım ona. "Şey ben..." Ne diyeceğimi bilemeyerek sustuğumda sanki o ne demek istediğimi anlamış gibi konuşarak beni rahatlatmıştı. "Şu ışığı kapat ve yat artık şu yatağa." Işığı kapatıp yatağın boş kısmına yatıp ona doğru döndüm. Ay ışığının vurduğu yüzü ay ışığına inat parlıyordu bu gecenin karanlığında. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı sıkıntıyla. Ona sarılarak uyumak istesem de onun bunu isteyeceğini sanmıyordum, oysaki ne çok özlemiştim o eşsiz kokusunu içime çekmeyi. 
İçimdeki küçük kızın bana verdiği cesareti dinleyip ilk kez sesli bir şekilde dile getireceğim şeyin heyecanı sardı bedenimi, derin bir nefes alıp sessiz sesimle fısıldar gibi konuştum. "Ali'm, toprak gözlüm. İnanmayacaksın bana biliyorum ama benim bu kalbim bir tek seni sevdi, bir tek senin için hızlandı." Gözümden akan yaş onun boynunu ıslatmıştı, ılık nefesleri saç diplerimi okşuyordu. "Be... ben seni çok seviyorum." Diye fısıldadım titreyen sesimle. Saçıma vuran nefesleri durdu ve sertçe yutkunuşu ilişti kulaklarıma, kalp atışlarını kendi bedenimde hissedebiliyordum. "İnan bana ne olur, seni çok seviyorum." Belimde hissettiğim dokunuşla içim içime sığmadı, kolunu belime sarıp sarılışıma karşılık verdi. İçimdeki buruk sevinçle sıkıca ona sarıldım, sarılışında tereddüt yaşadığını anlayabiliyordum ama en azından ona sarılama engel olmamıştı, en azından sarılışıma karşılık vermişti. "Seni o kadar çok seveceğim ki sevdam karşısında boğulacaksın toprak gözlüm." Diye fısıldadım uykulu sesimle, gözlerim yavaş yavaş kapanırken haftalar sonra ilk kez huzurla bıraktım kendimi uykunun kollarına. ############### Güne gözlerimi araladığımda yatakta tek başımaydım. Dalgın bakışlarımla dışarıya bakıp titrek bir nefes aldım, oysaki ben sabah uyandığımda onun yanımda olacağını düşünmüştüm boşlukta olacağımı değil. Üzerimde anlam veremediğim yorgunluk ve halsizlikle yataktan kalkıp banyoya girdim, işlerimi hallettikten sonra eşofmanımın uzun gelen paçalarını katladım aynı şekilde kazağında. Halsiz bir şekilde yatağı düzeltip odadan çıkıp mutfağa doğru adımladım. Mutfağa girdiğimde Alinin çoktan kahvaltıyı hazırladığını fark ettim. Asiye babaanne masadaki yerine oturmuş Aliyle sohbet ediyordu. Ali elindeki çaydanlığı masaya koymak için arkasını döndüğünde bakışlarımız birbirini buldu. Ona dün akşam söylediğim sözler aklıma geldiğinde utanarak başımı eğdim. "Günaydun biyaz gözlü, gelsena." Başımı kaldırıp bayık bakışlarla karşımdaki kadına baktım, usul adımlarla masaya yaklaşıp yerime oturdum. "Günaydın." diye fısıldadım kuru sesimle. Kolumu kaldırmaya bile halim yoktu, başımdaki ağrı ve boğazımdaki acı da buna eşlik ediyordu. Ellerimi dizlerimin üzerine koyup giyindiğin kazağın uzun kollarıyla oynamaya başladım. "İyi misun sen.?" Başımı usul usul salladım. Yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp benden yanıt bekleyen Asiye babaanneye baktım. "İyiyim sadece biraz halsiz hissediyorum." Dedim sakince. Üzerimde hissettiğim bakışlarla bakışlarımı karşımda oturan adama çevirdim, dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. Bana hala kırgın olduğunu bakışlarından anlayabiliyordum, gözlerimi ondan çekip önümdeki tabağa çevirdim. Sessiz gecen kahvaltının ardından Asiye babaanne yanımızdan ayrılırken biz sessizce masanın başında oturuyorduk. Bakışlarımı neredeyse hiçbir şey yemediğim tabağımdan ayırıp usulca kalktım yerimden bu sessizlikten kurtulmak için. Halsiz bir şekilde masanın üzerindekileri toplamaya başladım, Ali yerinden kalkıp elimdeki tabağı almasıyla anlamayarak ona baktım. "Ben yaparım sen içeriye git." Baygın bakışlarımla ona bakıp kurumuş dudaklarımı ıslattım. "Ama..." Diye itiraz edeceğim esnada Ali hızlı bir şekilde masayı toplamaya başlayıp konuşmama engel oldu. "Sana dediğimi yap ve içeriye git." Başımla onu onaylayıp mutfaktan çıktığım esnada çalan kapıyla adımlarımı oraya çevirdim. Kapıyı yavaşça açıp karşımdaki kişiye baktım, şaşkınlıkla aralanan dudaklarım ve büyüyen gözlerimle karşımdaki adama baktım. İçimi sebepsiz bir korku sarmıştı. Arkamda hissettiğim hareketlilikle oraya baktım. Ali çatılan kaşlarıyla karşımızdaki kişiye, Volkana bakıyordu. Ali kolumdan tutup beni yanına çekerek öfkeyle konuştu. "Ne arıyorsun lan sen burada.?" Sesindeki sertlik beni korkutmuştu. Volkan kısa bir an bana bakıp ardından bakışlarını Aliye çevirdi. "Sizinle bir şey konuşmaya geldim." |
0% |