Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusur bakmayın, keyifli okumlar dilerim.

Gün geceye kavuşuyor ama acılarımız bizimle kalıyordu. Kalbimizde hissettiğimiz o acı gitmiyor bize her an kendisini hatırlatıyordu. O günün üzerinden üç gün geçmişti ama benim ruhum o sözlerin altında hala eziliyordu, ben o sözleri hak etmemiştim.

Başımı dizlerimin üzerine koyup camdan dışarıyı seyretmeye devam ettim. Rüzgar asi bir şekilde ağaçların dallarını savururken ağaçların dallarını süsleyen karlar birer birer yere düşüyordu. Rüzgarın asi sesleri kulaklarıma doluyor sebepsizce beni rahatlatıyordu, bir melodi gibiydi eşi benzeri olmayan bir melodi gibi.

Üç gündür Ali her an her saniye benimle ilgilenip düştüğüm bu boş kuyudan beni kurtarmaya çalışmıştı ama ben bir bencil gibi davranıp ona elimi uzatmak yerine o kuyunun dininde kalmayı seçmiştim, şimdiyse o kuyunun dibinde boğuluyordum. Ali'nin tüm çabalarına rağmen bu odadan çıkmayıp boşluğa bakar gibi bakmıştım ona.

Bakışlarımı duvardaki saate çevirdiğimde saattin 18:06'tı olduğunu gördüm. Ali'ye haksızlık yaptığımın farkındaydım lakin o sözleri hafızamdan silip kendimi toparlayamıyordum. Hüma'nın bağrışları, gözlerinde gördüğüm nefret silinmiyordu hafızamdan. Üç gündür benim için fazlasıyla üzülen adam için silmeliydim.

Derin bir nefes alıp oturduğum koltuktan kalkıp banyoya girdim, kendimi onun için toparlamalıydım. Üzerimdeki fazlalıklardan kurtulup kısa bir duş alıp dolabın içindeki beyaz bornozu alıp üzerime geçirip banyodan çıktım.

Dolaptan Ali'nin benim için aldığı kıyafetlerden siyah eşofman takımını alıp hızlı bir şekilde üzerime geçirdim, bornozu kirli sepetine atıp, saçlarını kurutma gereği duymadan parmaklarım yardımıyla tarayıp odadan çıktım.

Merdivenleri inerken her adımında çıplak ayaklarımın çıkardığı ses etrafa yayılıyor, yerin soğukluğuyla irkiliyordum. Çorap giymediğim için pişman olsam da tekrar odaya dönmek yerine mutfağa onun yanına gitmeyi seçmiştim.

Mutfak kapısında duran adımlarımla derin bir nefes içime çekerek ona baktım. Üzerindeki dalgınlıkla yemek yapıyordu. Benim yüzümdendi bu üzgün halleri, benim yüzümdendi bu kırgın halleri, onu iyileştirmek için attığım adımlarla kollarımı sıkıca beline sarıp başımı sırtına yasladım, bedeni bir an irkilip kasılsa da bu çok kısa sürmüştü.


"Ali." Diye fısıldadım sessizce, soğuk parmaklarını karnının üzerinde birleştirdiğim ellerimin üzerine koydu.

"Özür dilerim." Titreyen sesim bana hiç yardımcı olmuyordu, söylemek istediğimi söyletmiyordu bana sanki 'sen sus konuşma' dercesine.

Ali belindeki kollarımı hafifçe gevşetip kollarım arasında bana dönüp bu sefer o beni kolları arasına aldı.

"Ne için.?" Diye konuştu sakin sesiyle. Başımı kaldırıp dolu dolu olan gözlerimle ona baktım, sağ elini kaldırıp yüzüme dökülen ıslak saçlarımı geriye doğru itti.

"Seni üzdüğüm için." Toprak rengi gözleri mavilerime tutundu usulca. Biçimli kaşları birbirine girerken neye kızdığını anlamamıştım.

"Beni üzdüğün falan yok bunu da nerden çıkardın.?"

"Ama gözlerin öyle demiyor." Diye konuştum masumca. Dudaklarının üzerine yerleşen tebessümle gözlerime bakıp parmak uçlarına doladığı saçımı kuşağımın arkasına sıkıştırdı.

"Gözlerimden ne hissettiğimi anlayacak kadar beni iyi tanıyorsun demek." Diye konuştu muzip sesiyle. Başımı olumlu anlamda sallayıp onu onayladım. Evet gözlerine baktığımda ne hissettiğini anlayacak kadar onu tanıyordum onu, yani en azından ben öyle düşünüyordum.

Ali başını bana yaklaştırıp başını boyun girintime koyup bana sıkıca sarıldı. Burnunu ıslak saç diplerime değdirip derin bir nefes aldı. Vücut ısım an an artıyordu, bana bu kadar yakın olması beni alt üs ediyordu. Başını kaldırarak bana baktığında utanarak gözlerimi ondan kaçırdım.

"Peki Şuan ne hissediyordum.?" Çekingen bakışlarımla usulca ona baktım. Gözlerim ilk önce gözünün altındaki bene takılı kalmıştı ardından da gözlerinde. Dipsiz bir kuyuyu andırıyorlardı şuan gözleri, derin ve uçsuz bucaksız.

Sağ elimi usulca kaldırıp yanağının üzerine koyup baş parmağımla yeni çıkmaya başlayan sakarında gezdirip omuzumu silktim.

"Bilmem ki dipsiz bir kuyuyu andırıyorlar." Parmak uçlarımın üzerinde yükselip dudaklarımı sağ gözünün altındaki benin üzerine bastırıp sessizce fısıldadım. "Ama ben o dipsiz kuyuları çok seviyorum." Ali'nin sert bir şekilde yutkunuşu ilişti kulaklarıma, kollarının arasından çıkıp bir iki adım gerileyip yüzümdeki gülümsemeyle konuştum.

"Hadi yemek yiyelim ben çok acıktım." Derin bir nefes alıp başını olumlu anlamda salladı. Birlikte kurduğumuz masaya Asiye babaannenin de gelmesiyle yemeğimizi sessizlik eşliğinde yemiştik, kirli tabakları akıtıp makineye dizdikten sonra salona geçip oturmuştuk.

Asiye babaannenin elindeki örgüyü örerken aklıma gelen soruyu Ali'ye sorup sormamak arasında gidip geliyordum, nasıl bir tepki vereceğini tam olarak kestiremiyordum. Oturduğum yerde huzursuz bir şekilde kıpırdanıp Ali'ye baktım, dikkatli bir şekilde televizyondaki maçı izliyordu. Bakışlarımı önüme çevirip ellerime sabitledim.

"söyle hadi." Diye konuştu sakin sesiyle, bakışlarım onu bulduğunda masumca ona baktım.

"Iıııı..... şey Volkan'dan haber var mı bulmuş mu yani?" Volkan'ın adı geçtiğinden olsa gerek bu sefer yerinde huzursuzca kıpırdana o olmuştu.

"Bu sabah mesaj attı 'Emaneti buldu' diye birde sonuna emoji koymuş iyilik meleğimiz" Huysuz bir şekilde konuşup memnuniyetsizliğini gözler önüne serdi. Lakin benim aklım farklı bir yerde asılı kalmıştı, Volkan'la kafede buluştuğumuz zaman söylediği o cümle beynimin ücra köşelerinde dolaşmaya başladı. Panikle Ali'ye doğru dönüp korkulu gözlerle ona baktım.

"Ama o bize o gün kafede' ben sana telefondan mesaj atarsam o mesajda asla emoji olmaz, eğer olursa o mesajı ben atmamışımdır.' Demişti." İçimi kaplayan korkuya mani olamıyordum ona benim yüzümden bir şey olmasını kaldıramazdım. Ali'nin yüz ifadesi an an değiştiğinde onunda benimle aynı fikirde olduğunu anladım. Hızla oturduğu yerden kalkıp öfkeyle kasılmış yüzüyle bana baktı.

"Murat'ı arayıp haber veriyorum hemen." başımla onu onaylarken o çoktan salondan çıkıp gitmişti. Sıkıntıyla bir nefes adım, eğer babam olacak o adam Volkan'ın ona ihanet ettiğini anladıysa ona hiç acımdan onu öldürürdü. O kendi kızına, karısına acımayan psikopatın tekiydi, Volkan'a tolerans göstermesini beklemek ne kadar doğru olurdu ki.

"Nedur içinizdeki sıkıntı.?" Bakışlarımı Asiye babaanneye çevirip omuzumu kaldırıp indirdim umursamazca, ama o anlamıştı bir şeyler olduğunu.

"Hiç." Diye yanıtladım onu. Başını ağır ağır sallayıp onayladı beni. Ali'nin yanına gitmek istiyordum ama ayıp olur diye gidemiyordum, dudaklarımın arasından titrek bir nefes verip Ali'nin gelip gelmediğine baktım.

"Git hayde Ali'nin yanuna" Anlamayarak Asiye babaanneye baktığımda elindeki örgüsünü kenara bırakıp kaşlarını çatarak bana baktı.

"Demunden beri elmanın içindeki kurt gibi hareket edip duraysin, yanuna getmak isteysin belli get hayde." Utançla başımı önüme eğdim, bakışlarını hala üzerimde hissediyordum. Eğer onu burada tek bırakıp gidersem ona karşı saygısızlık yapmışım gibi hissedecektim. " E hayde biyaz gözlü." Bir anda bağırmasıyla boş bulunup korkmuştum, telaşla başımı sallayıp salondan çıkıp odamıza doğru koşar adımlarla gidip içeriye girdim.

Ali'nin bakışları beni bulduğunda kapıyı kapatıp usul adımlarla yanına oturup sessizce konuşmasının bitmesini bekledim, sıkıntılı bir şekilde elini saçlarının arasına daldırıp saçlarını dağıtarak derin bir nefes aldı.

"Tamam kardeşim gelişme olunca haber ver bana." Telefonu kapatıp umursamazca önümüzde duran sehpanın üzerine attı, meraklı bakışlarla bana açıklama yapmasını bekliyordum ama Ali sessizliğini korumakta kararlıydı.

"Ne oldu.?" Diye sordum en sonunda dayanamayarak. Sırtını koltuğa yaslayıp düşünceli gözlerle gözlerime baktı, iyi bir şeyler olmuyordu hissediyordum.

"Telefonundan sinyal alınamıyor, aramaya başlayacaklar." Dolan gözlerimi ondan ayırıp yere sabitledim. Acı bir şekilde yutkundum. İstemiyordum bana yardım eden, beni her koşulda o adama karşı koruyan o adama bir şey olmasını istemiyordum.

"Ona bir şey olmaz değil mi.?" Diye sordum titrek sesimle. Ali beni kendisine çekip sıkıca sarıldı bana, gözümden akan bir damla eşliğinde sarılışına karşılık verdim, saçlarımın arasına küçük bir buse bırakıp fısıltı şeklindeki sesiyle konuştu.

"Olmayacak, o güçlü birisi."

Başımı kaldırıp ıslak kirpiklerimin arasından baktım güzel çehresine, usul usul başım salladım.

"Güçlü hem de çok, benim yüzümden defalarca o adamdan dayak yedi, anlamadığımı zannederdi ama ben anladım bana her yardım edişinden sonra yüzü gözü dağılmış olurdu." O günlerin gözümün önüne gelmesiyle gözümden bir damla yaş usulca süzülüp gitti. Titrek dudaklarımı birbirine bastırıp alnımı Ali'nin göğsüne yasladım.

"Benim yüzümden ona bir şey olmasını kaldıramam." Parmaklarını usul usul saçlarımın arasında gezdirip beni kendisinden uzaklaştırıp ellerini omuzlarıma koyarak gözlerime baktı.

"Olmayacak ona bir şey sana söz veriyorum , ağlama lütfen." Baş parmağıyla gözyaşlarımı silip şefkat dolu bakışlarını bana sundu. Başımı usul usul sallayıp onu onaylayıp sert bir şekilde burnumu çektim, dudaklarının arasından dökülen erkeksi gülüşü karşısında dudaklarımın üzerine bir gülüş yerleşmişti. Oturduğu yerden kalkıp banyoya girmesiyle meraklı gözlerle arkasından baktım, kısa bir süre sonra elinde toka ve tarakla odaya girdi, kalktığı yere tekrar oturup beni omuzlarımdan tutup ters yöne doğru çevirmesiyle şaşkınlıkla gözlerimi araladım.

"Ne Yapıyorsun.?" Diye sordum şaşkınlıkla, başımı çevirip ona bakmak istediğimde o buna mani olup elleriyle başımı sabitledi.

"Rahat dur saçlarını tarayacağım." içimde gün yüzüne yansıyan mutluluk nidalarıyla kocaman gülümsedim, bana karşı bu kadar ilgili olması içimdeki küçük kız çocuğunu mutlu ediyordu.

Usul usul saçımı taramaya başladığında ellerimi birbirine kenetleyip dizlerimin üzerine koydum.

"Hüma...." Diye fısıldadım duru sesimle, sanki ne söylemek istediğimi anlamış gibi saçımdaki tarağın hareketleri durmuştu.

"Beni öyle birisi olarak mı görüyor ki öyle dedi bana o gün." Sonlara doğru titreyen sesime içten içe kızmadan edemedim, verdiği sert soluğu saçlarımın arasında hissettiğimde içim ürperdi, saçlarımın arasında asılı kalan tarağı tekrar hareket ettirip sert sesiyle konuştu.

"Babamın dolduruşuna geldi, hatasını fa edecektir. Öyle birisi olmadığını bildiği halde o sözleri sana söylemesi onun acizliği pedaliza'm." Bahsettiği kişi kardeşiydi lakin onun sert tonu sanki bir yabancıdan bahseder gibiydi.

"O senin kardeşin böyle söyleme."

"Bu hatalı olduğunu değiştirmez." Alnını başıma yaslayıp titrek bir nefes çekti içine, saçlarımın arasına küçük bir öpücük kondurup kulağıma sessizce fısıldadı.

"Senin gibi saçları olan bir kızım olmasını çok isterim pedaliza'm." Duyduklarımla gözlerim şaşkınlıkla aralanırken yüzümde her saniye artan sıcaklıkla öylece kaldım.

"Ne.?" Diye fısıldadım şaşkınlıkla. Başımı çevirip ona bakarak istediğimde Ali başımı sabitleyip dönmeme müsaade etmedi.

Kısa saçlarımı ensemin üzerinde düzgün bir şekilde bağlayıp tekrar saçlarımın üzerinden öptü, geriye çekilmesiyle ona doğru döndüm. Koltuğun arkasına yaslanmış gülümseyerek bana bakıyordu.

"Niye öyle bakıyorsun? Sana benzeyen bir kızımın olmasını isteyemem mi.?" Utançtan renk değiştiren yanaklarıma şimdi tüm bedenim eşlik ediyordu resmen tüm bedenim utançtan kirpik uçlarıma kadar kızarmıştı. hızla oturduğum yerden kalkıp etrafıma bakındım içimdeki anlam veremediğim panikle.

"Şey... şey benim... uykum geldi, evet evet uykum geldi." Kurduğum saçma cümleyi umursamadan yatağa doğru ilerleyeceğim esnada ayaklarımın birbirine dolanmasıyla yüz üstü yere düştüm.

Acı içinde inleyip elimi başıma koydum. Ali panikle yanıma çömelip bir anda beni kucağına almasıyla korkuyla çığlık attım, attığım çığlık Ali'nin yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu.

"Senin sesin bu kadar çıkıyor muydu güzelim? Kulağımın zarını patlattın." beni usulca yatağa koyduğunda elim hala başımda şaşkınlıkla ona bakıyordum, Ali bu halime sesli bir şekilde gülüp başımdaki elimi çekti. gözleriyle hasar tespiti yapıp dudaklarını az önce elimi koyduğum yere bastırdı.

"Uyu bakalım gönlümün çiçeği." Gözlerimdeki ışıltıyla ona bakıp gülümsedim, dirseklerimin üzerinde yükselip dudaklarımı saklarının üzerine bastırdım.

"Birlikte uyuyalım." Ali'nin bakışları bakışlarıma iliştiğinde gülüşlerimiz birbirine tutundu. Gülüşünün güzelliği karşısında kalbim teklemişti, bu kadar güzel gülmek yasaklanmalıydı ona.

"Kay bakalım yana." Usulca yatağın boş tarafına kayıp onun yattığı tarafa döndüm, elimi başımın atlına koyup yüzümdeki gülümsemeyle ona bakmaya devam ettim. Ali ışığı kapatıp yattığında oda benim gibi yüzünü bana doğru dönmüştü.

Belimden tutup beni kendisine çekip sıkıca sarıldı bana kemiklerimi kendi kemiklerine katmak istercesine. Elimi göğsüne koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım lakin yerinden kıpırdamamıştı bile.

"Rahat dur pedaliza." Diye konuştu gözleri kapalı şekilde. Ay ışığının vurduğu yüzü güzelliyle gecenin gölgesinde parlıyordu.

"Ama ben nefes alamıyorum ki." diye yakındım küçük bir çocuk gibi. Tekrar onu itmeye çalıştığımda Ali güzel gözlerini açtı, bu hareketi ne kadar yakın olduğumuzu göstermişti bana, resmen burun burunaydık. Heyecandan aldığım nefesler boğazımda takılı kalıyordu. Sert bir şekilde yutkunmamla Ali'nin bakışları önce boğazımda sonrada dudaklarımda asılı kalmıştı. Ali'nin verdiği sert nefesi yüzümde dağılıyordu. Sert bir şekilde yutkunduğunda ahenkle hareket eden adem elmasına takılı kaldı gözlerim.

İşaret parmağımı kaldırıp adem elmasına dokundum, parmaklarımın altındaki ten an an kasıldığını hissettim.

"Pedaliza." Diye fısıldadı anlam veremediğim şekilde boğuk çıkın sesiyle.

"Hmmm." Belimdeki elini yanağımın üzerine koyup baş parmağını usul usul yanağıma dokundurdu. Gözleri gözlerime tutuklu kalmıştı sanki ne o çekiyordu nede ben.

Başını ağır bir şekilde bana yaklaştırıp sıcak dudaklarını dudaklarımın üzerine bastırdığında içimde oluşan heyecan ve şaşkınlıkla öylece kalmıştım. bunu ikinci kez yapıyordu ve benim kalbim ikisinde de yerinden çıkacağını hissetmiştim.

Başını geriye çekip beni göğsünün üzerine yatırıp derin bir nefes aldı, kalp atışlarının sesini duyuyordum acaba oda benimkini duyuyor muydu?


"Uyuyalım güzelim." Usul usul başımı sallayıp göğsüne daha çok sokulup içimdeki huzurla gözlerimi gecenin kör karanlığına yumdum.

######

Elimdeki yumurtayı tezgahın üzerine koyup dirseklerimi tezgaha koyup telefondaki tarif listesine son kez baktım, sanırım her şey tamamdı. Videoyu izleyip kadının nasıl yaptığını aklıma yazdıktan sonra böreğin hamurunu yoğurmaya başladım. Yüzüme dökülen saç tutamını elimin tersiyle geri atıp işime odaklanmaya çalıştım lakin istediğim kıvamı bir türlü gelemiyordum. Neden bu kadar cıvık olduğunu bir türlü anlayamamıştım.

ensemde hissettiğim sıcaklıkla korkuyla yerimde sıçrayıp çığlık atmıştım. Korkudan hızlı bir şekilde inip kalkan göğsüme elimi koyup derin bir nefes alıp kızgın bakışlarımla arkama döndüm.

"Ne yapıyorsun ya korktum." Yüzündeki sırıtışla ellerini ceplerine koyup kendisini tezgaha yaslayıp beni baştan aşağıya süzdü, bakışları hamur olan elimde ve tezgahın üzerindeki hamur arasında gidip geliyordu.

"sessiz bir şekilde gelmemiştim oysaki." Gözleriyle hamuru gösterip "Ne bu?" diye sordu. Sorduğu soruya gözlerimi devirip önüme dönüp hamuru yoğurmaya devam ettim.

"Kör müsün Ali hamur." Kıvamını bir türlü tutturmadığım için sinirlenmiştim halbuki tarifte denilen her şeyi yapmıştım. Aliden gelen gülme sesiyle sinirle ona baktım.

"Gülmesene." Tezgahın üzerindeki undan alıp hamurun üzerine döküp bilmiş bir şekilde konuştu.

"Hamur cıvık olmuş, un eklemelisin güzelim." Hamuru tekrar yoğurup kıvam almasını sağladıktan sonra hamuru küçük parçalara ayırdım. Önümdeki küçük parçanın üzerine un ekleyip hamuru kadının tarifte gösterdiği şekilde açmaya çalıştım ama ben becerememiştim, sıkıntılı bir şekilde nefesimi dışarıya bırakıp dikkatle beni izleyen adama çevirdim bakışlarımı. Ali ne demek istediğimi anlamış gibi başını olumsuz anlamda salladı.

"Valla hiç bana bakma, ben ne anlarım hamur açmadan." Yemek konusunda benden daha tecrübeli olduğu bir gerçekti, denemesinden bir zarar gelmezdi bence. Ona masum bir şekilde bakıp gözlerimi kırpıştırdım.

"Bakma ban öyle, nereden bileyim ben hamur açmayı güzelim."

"En azından denesen." Diye konuştum masum olduğunu düşündüğüm sesimle dudaklarımı küçük bir çocuk gibi büzdüm. Ali'nin bakışları bir an dudaklarıma düştüğünde aklıma dün akşamın gelmesiyle hızla dudaklarımı eski haline getirdim.

Ali başını iki yana sallayıp giyindiği siyah kazağın kollarını dirseklerine kadar çekip koluyla hafifçe beni kenara itti.

"Senin bu beceriksizliğinle ne yapacağız biz güzelim hı? Bak ben sorun değilim ama ileride çocuklarımız aç mı kalsın.?" Önündeki hamurun üzerine un atıp merdaneyle açmaya başladığında bir yandan da bana laf atıyordu. Ona şaşkın gözlerle bakıp kollarımı göğüs hizamda bağladım.

Ben miyim beceriksiz? Bir kere o hamuru ben yoğurdum." Tek kaşını kaldırarak bana bakıp önünde açtığı hamuru göstererek konuştu.

"Hamuru yoğurmakla olmuyormuş demek ki, o yoğurduğun hamuru açabilmen gerekiyor gerekiyor." Ona şaşkınlıkla bakıp sinirden kızaran yanaklarımı umursamadan titreyen sesimle konuştum.

"Hamuru açamamak benim sucum değil ki." Dolan gözlerimle başımı eğip "Bizim çocuklarımız aç mı kalacak yani ama kalmasınlar." gözümden akan yaşlarla olduğum yere oturup ağlamaya başladım. Başımı kaldırıp ona baktığımda şaşkınlıkla bana bakıyordu elindeki merdaneyi bırakıp hızla yanıma çömelip unlu elleriyle yüzümü avuçlarının arasına aldı.

"Aç kalmasınlar ölürler o zaman." Hıçkırıklarımın arasında zar zor tamamlamıştım konuşmamı. Ali şaşkınlıkla ne yapacağını bilemeyerek bana bakıyordu, gözyaşlarımı silip beni kendisine çekip sıkıca sarıldı bana.

"Ağlama gönlümün çiçeği, ölmezler ben bakarım onlara." Bedenimi geriye çekip başımı kaldırarak ona baktım, gözlerindeki şefkatle bakıyordu bana.

"Bakar mısın.?" Diye sordum masumca. Dudaklarının üzerine kondurduğu tebessümle başını olumlu anlamda salladı.

"Ömrümün kalanını sizi adayacağım, sana ve çocuklarımıza." Burnumun sert şekilde çekip elimin tersiyle gözyaşlarımı silip oturduğum yerden kalktım.

"Tamam, gel de hamuru aç şimdi, güzelce öğren sonrada bana öğret." Ani değişen ruh halime şaşkınlıkla bakan adama bakıp gülümsedim, hamurlu elimi uzatıp onu kolundan tutup kaldırmaya çalıştım.

"Bakma öyle." Ali bu halime gür bir şekilde gülüp başını olumsuz anlamda salladı.

"Ah pedaliza ah."

Ali'nin büyük uğraşlar sonucu hamuru açmayı kavrayıp bana da öğretmesiyle sonunda böreği fırına verebilmiştik. Böreğin ardından geriye kalan kahvaltıyı da gülüşlerimiz eşliğinde hazırlayıp fırının önünde bağdaş kurarak oturmuş böreğin pişmesini bekliyorduk.

"Neden burada oturuyoruz güzelim? Gel sandalyede oturalım." Kalkmaya yeltenmesiyle hızla kolundan tutup onu geriye oturttum.

"Olmaz, yanar sonra." Fırından gelen sesle bakışlarımız ışığı sönüş fırına döndü, oturduğumuz yerden kalkıp Ali kenarda duran eldivenlerle böreği fırından çıkartıp tezgahın üzerine bıraktı. Sabırsız bir şekilde yerimde kıpırdayıp duruyordum, biran önce böreğin tadına bakmak istiyorum.

Ali kestiği küçük dilimi soğutup bana uzatmasıyla küçük bir ısırık alıp çiğnedim, ağzımın içerisinde yayılan tatla memnuniyetle gülümsedim.

"Immm bu çok güzel olmuş." Yarım bıraktığım dilimi Ali ağzına atıp başını olumlu anlamda salladı.

"Desene çocuklarımız aç kalmayacak." Dudaklarımın arasından kaçan kıkırtıyla onu onayladım.

"Günaydun uşaklar." arkamızdan gelen sesle ikimizde arkamıza dönüp içtenlikle Asiye babaanneye gülümsedik.

"Günaydın babaannem." Ali babaannesinin yanağına sulu bir öpücük kondururken ben onun kestiği böreği tabağa koyup masaya koymuştum.

Sessizliğin bize eşlik ettiği bir kahvaltının ardından Aliyle birlikte mutfağı toparlamıştık şimdi ise şöminenin karşısındaki yastıklara oturmuş yağan karı izliyorduk. Ali kollarını belime sarıp sırtımı göğsüne yaslamasıyla gülümseyerek ona sokuldum. Yüzüme dökülen saç tutamını kulağımın arkasına saçlarımın arasına küçük bir buse bıraktı.

"Neden saçlarını toplamıyorsun.?" Diye sordu bir anda, başımı ona çevirip omuzumu umursamazca kaldırıp indirdim.

"Ben pek sevmiyorum toplu saçı, hem kısalar zaten." Ali'nin saçlarımı toplu sevdiğini biliyordum ve bu beni içten içe mutlu ediyordu.

"Ben seviyorum ama." Bakışlarımı camdan dışarıya çevirip manzarayı izlemeye devam ettim sakinlikle, gökyüzünden tek tek düşen kar taneleri etrafı boyamaya devam ediyordu asilce.

"Peki, bundan sonra toplamaya çalışırım." İşaret parmağımla karnımın üzerinde duran Ali'nin eline küçük küçük daireler çizerken bir yandan da içimi huzursuz eden şeyle baş etmeye çalışıyordum. Volkandan hala bir haber yoktu ve bu beni huzursuz ediyordu.

Ali'nin bir anda ayağa kalkıp elimi tutmasıyla kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Sana verdiğim bir sözüm vardı sözümü tutmanın zamanı geldi." erkeksi kalın sesiyle konuşup elimden çekerek beni oturduğum yerden kaldırdı. Anlamayan gözlerle ona bakmaya devam ettim lakin o bunu umursamadan beni çıkış kapısına doğru götürmeye başlamıştı bile.

Çıkış kapısının önünde durduğumuzda askıda duran montumu bana giydirip atkımı boynuma dolayıp montumun fermuarını boğazıma kadar çekmişti. Kenarda duran siyah bereyi başıma geçirip siyah eldivenleri bana uzattı.

"Bunları da tak eline." Eldivenleri elinden alıp elime geçirdiğimde oda montunu giyinmişti. Botlarımızı giyinip dışarıya çıktığımızda lapa lapa yağan kar taneleri birer birer üzerimize düştü, gülümseyerek kollarımı iki yana açıp sevinçle etrafımda döndüm.

Dizlerimin üzerinde yere çömelip yerdeki karlarda ellerimi gezdirdim, içimdeki küçük kız çocuğu saklandığı kuytu köşeden çıkıp ışıldayan gözlerle beni izliyordu şimdi.

Yüzüme çarpan soğuk şeyle dengemi kaybedip yere düştüğümde sağ elimle yüzümü temizleyip şaşkınlıkla etrafıma baktım, Ali ellerini cebine koymuş yüzündeki sırıtışla bana bakıyordu. Kaşlarım öfkeyle birbirine girdiğinde hızla elimi yerdeki karların arasına daldırıp büyük olduğunu düşündüğüm bir kar topu yapıp düştüğüm yerden kalkıp ona doğru koşup elimdeki kar topunu yüzüne doğru attım.

Attığım kar topu istediğim gibi onun yüzüne isabet ettiğinde şimdi kaşları çatık bir şekilde bakan o, sırıtarak bakan kişi bendim. Yüzündeki afallayan ifadeye dayanamayıp sesli bir şekilde gülmeye başladım.

"Çok hoşuna gitti bakıyordum." Ali'nin kinayeli konuşmasıyla gülüşlerimi zar zor bastırarak başımı olumlu anlamda salladım.

"Çook." Diye konuştum içimdeki küçük kız çocuğunun sevinç nidalarına engel olamayarak. Ali bana doğru büyük adımlarla gelip karşımda tüm güzelliğiyle durdu, başımı kaldırıp ona baktığımda o başını eğerek bana bakıyordu.

"Bazen küçük bir kız çocuğu gibi davranıyorsun bazen de yaşına rağmen fazlasıyla olgun." Ellerini uzatıp beremin iki kenarından tutup iyice aşağıya çekerek açılan kulaklarımı kapattı. "Maalesef şuan küçük bir çocuk gibisin." Kaşlarımı çatıp gözlerimi kısarak ona baktım. Esen rüzgar alnına düşen saçlarını birbirine katıyordu, rüzgarın bozduğu saçlarını elimle düzelttim tekrar bozulacağını bile bile.

"Küçük bir çocuk gibi mi? Bir kere ben iki hafta önce on dokuz yaşıma girdim." diye konuştum bilmiş bilmiş. Halbuki bazen çocuk gibi davrandığımı bende biliyordum ama bunu ona söyleme gereği duymadım.

"Bu bir şeyi değiştirmiyor bence." Ondan bir adım uzaklaşıp omuzumu umursamazca kaldırıp indirdim. Madem bir çocuk gibi davrandığımı düşünüyordu bunun hakkını vermeliydim.

Yere eğilip küçük avuçlarımın arasına doldurduğum arı top haline getirirken yerden kalktım, ondan bir iki adım uzaklaşıp kirpiklerimi hızlı hızlı kırpıştırarak ona masumca baktım. Elimdeki kar topunu hızla ona doğru fırlatıp koşmaya başladığımda bağırarak konuştum.

"Ve sen bu çocuğu seviyorsun öyle mi.?" Başımı çevirip arkama baktığımda Ali'nin hızla bana doğru koştuğunu gördüm. Adımlarımı hızlandırıp karın içinde bata çıka koşmaya devam ettim. Soğuk hava iliklerime kadar işlemişti, koştuğum için soğuk hava rüzgar yüzüme çarpıyor bu beni daha çok üşütüyordu.

Hızla yere eğilip ellerimin arasına kar doldurup geri geri gitmeye çalışırken gülümseyerek ona bakıp elimdeki kar topunu ona doğru fırlattım ama o bu kez gelen hamleden kurtulmuştu.

"Gelmesene yaa." Tiz sesimle bağırıp titreyen bacaklarımla koşmaya devam ettim. Soğuktan titreyen bacaklarım bana bu konuda hiçte yardımcı olmuyordu.

Biranda kolumdan çekilip döndürülmemle dengemi kaybedip düşeceğim esnada sıkıca onun koluna sarıldım. Düşmeme izin vermeyip beni sıkıca tutup kendisine çekmişti. Nefes nefese kalmış bir şekilde başımı kaldırarak ona baktığımda benim aksime nefes alışları gayet düzgündü.

Yüzümü ellerinin arasına alıp gözlerini gözlerime sabitledi. Soğuk parmaklarının yüzüme değmesiyle biraz ürpersem de bunu umursamamıştım. Başını bana yaklaştırmasıyla heyecandan titreyen kalbime engel olamıyordum. Titreyen nefesimi tutup gözlerimi ondan kaçırdım.

Sıcak dudaklarını alnıma değdirip sıcak bir buse kondurdu oraya, buz tutan bedenim şimdi bir mum gibi eriyor, yanaklarımın ısısı gittikçe artıyordu.

"Evet ben o küçük kız çocuğunu seviyorum." Utangaç bakışlarımı ona değdirip yüzümdeki gülümsemeyle kollarımı hızla boynuna ona sıkıca sarıldım, sarılışıma anında karşılık verip sarıldı bana. Başını boyum koyup derin bir nefes alarak kokumu içine çekmişti

"Kemiklerimi kıracaksın Ali." Bedenimi sardığı kollarını gevşetse de kollarını benden ayırmamıştı. Kollarımı yavaşça boynundan ayırıp kollarının üzerine koydum. Soğuktan burnunun ucu kızarmıştı.

"İstersen eve girelim, üşümüş gibi duruyorsun." Başını usulca olumsuz anlamda sallayıp konuşacağı esnada etrafta yankılanan acı fren sesiyle bakışlarımı oraya çevirmiştik.

Gördüğüm arabayla vücudumdan kan çekilmişti sanki. Soğuktan titreyen bacaklarım şimdi korkudan titriyordu. Arabanın kapısı açılıp ağır bir şekilde görüş alanımıza girdiğinde elimin altındaki Ali'nin kolunu korkuyla sıktım Ali korkumu anlayıp kollarını benden ayırıp sıkıca elimi tuttu.

Baba kelimesini hak etmeyen, bu dünyada israftan farksız olan adam yüzündeki yıkılmaz ifadeyle bize bakıp alay kokan sesini kulaklarımıza doldurdu.

"Ah ah siz sevdalı geçler sizin sonunuz içinde çok üzülüyorum." büyük adımlarla arabanın diğer tarafına geçip arka kapısını açtı.

"Ama gelin görün ki bu kişinin sonu için hiç üzülmüyorum." Korkuyla Aliye baktığımda dikkatle arabaya baktığını gördüm. O kişinin Volkan olmasından delicesine korkuyordum. Korku yavaş yavaş panzehiri olmayan bir zehir gibi bdenime yayılmaya başladığında çaresizlik içinde kıvandım.

Elini arabanın içine uzatıp bir bedeni çıkartıp savururcasına yere fırlattığında korkuyla çığlık attım. Volkan yüzü gözü kan içinde yerde yatıyordu, yüzünden akan kanlar beyaz kara bulaşıyor karı kırmızıya buluyordu. Yarıya açık baygın gözleriyle bize bakıp acılar içinde yutkundu.

"Siz kendinizi çok mu akıllı sanıyorsunuz lan. Fındık kadar olan o beyninizle bana tuzak kuruyunuz." Hiddetli sesiyle bağırmasıyla korkuyla erimde sıçradım. Ali onlara doğru yürümeye başladığında titrek adımlarla onu takip ettim sıkı sıkıya tuttuğum eliyle.

Volanın giydiği siyah gömleğin yakasından kavrayıp dizlerinin üzerine durmasını sağlayıp iğrenerek bana baktı, halbuki burada iğrenilmesi gereken kişi kendisiydi.

"Şimdi bu iti sizin gözlerinizin önünde geberteceğim, geberteceğim çünkü bana karşı gelemeyeceğinizi anlatacaksınız." elini beline götürüp silahını çıkarıp Volanın başına dayamasıyla korkuyla bağırdım.

"Yapma." Acı feryadım etrafta ankılanıyor ama ona ulaşmıyordu, herkes duyuyor o duymuyordu.

"Bırak onu." Bu kez Ali bağırmıştı ama bizi umursamıyordu bile. Elini volkanın saçlarına götürüp asılmasıyla Volkan acıyla inlemişti.

"Bana ihanet etmenin bedelini canınla ödeyeceksin, bu zamana kadar yapmış olduklarını görmezden gelmem sana baya cesaret vermiş." Acımasız oluşu karşısında nutkum tutulmuştu, bir insan bu kadar acımasız olamazdı.

"Lütfen yapma onun bir sucu yok lütfen." Dudaklarının üzerine yerleştirdiği alaycı gülüşle kaşlarını aldırarak bana baktı sanki çok ilginç bir şey söylemişim gibi.

Yalvarman hoşuma gitti lakin....." Elinde tutuğu silahı Volanın alnına bastırıp "İhanete hayatımda yer yok." Gözyaşlarım bir bir yanaklarımda süzülüyordu, ağzımdan kaçan hıçkırıklara mani olamıyordum. Benim yüzümden ona bir şey olursa kendimi asla affedemezdim.

"Başlayacağım ihanetine lan indir o silahı."

Gözlerim Volkana iliştiğinde kan çanağına dönmüş gözleriyle göz göze geldi, benim yüzümden bu haldeydi. Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Yapma lütfen."

"İndir dedim sana o silahı, aksi taktirde iyi şeyler olmaz." Ali öfkeyle bağırsa da bizi duymamakta kararlıydı. Korkuyla ellerimi ellerimi Alinin koluna dolayıp çekiştirdim.

"Ali bir şey yap ne olur, bir şey...." Etrafımızda yankılanan silah sesi cümlemi tamamlama izin vermemişti. Gözlerim korkuyla büyürken akan yaşlarıma mani olamıyordum. Ali beni korumak için önüme geçip sıkıca bana sarıldığında titreyen bacaklarım artık beni taşımıyordu, gözlerimin önüne inen siyah sis bulutu etraftaki sesleri de kesmişti. Acıyla yutkundum, omuzlarımda hissettiğim ağırlık beni altıda ezmeye başlamıştı bile.

Loading...
0%