Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusur bakmayın keyifli okumlar dilerim.


Kulaklarımı tırmalayan o silah sesi tüm iliklerime kadar titremem neden olmuştu. Boğazıma takılı kalan nefesim beni boğuyordu. Titreyen ellerimle sıkıca Ali'nin kabanına tutundum, bacaklarımın artık beni taşıya bileceğini sanmıyordum. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdığımda gözümden bir damla yaş akmıştı.

Beynim her şeyi yavaş yavaş idrak ettiğinde ürkek bir şekilde başımı oraya çevirdim. Göreceğim şeyden korka korka.

Volkan yerde öylece yatarken babam can almaya gelmiş Azrail gibi onun başında bekliyordu. Gözlerindeki o nefret beni artık üşütmüyor, sadece ondan daha çok nefret etmemi sağlıyordu.

"Volkan." Diye fısıldadım titrek sesimle. İçimdeki küçük kız çocuğu korku içinde bir köşeye sinip küçük elleriyle kulaklarını kapatmış yaşlı gözlerle bizi izliyordu.

Ali beni kolları arasından çıkartıp üzerindeki şoku atarak Volkan'a doğru koşmaya başladı. Acıyla yutkunup onlara doğru ilerlemeye baladım, bacaklarımdaki can sanki korkudan gitmişti.

Ali Volkan'ın yanına çömeldiğinde volkan Ali'ye baygın gözlerle bakıyordu. Ali gibi Volkan'ın yanına çömelip gözlerimle hasar tespiti yaptım.

"Vurmamış." diye fısıldadı Ali sert sesiyle. Korkudan tuttuğum nefesimi titrek bir şekilde verdim. Ona benim yüzümden bir şey olmasını kaldırmazdım.

Korkudan titreyen sağ elimi kaldırıp gözyaşlarımı sileceğim esnada beremin üzerinden saçlarımın kavranıp bedenimin kaldırılmasıyla ağzımdan acı dolu nidalar dökülmüştü. Babam saçlarımı örten bereyi yere atıp saçlarımı sıkıca kavramıştı, Ali hızla çömeldiği yerden kalkıp gözlerimdeki yangınla ona baktı.

"Şerefsiz herif, bırak onu." Ali'nin sert ikazını umursamayıp saçlarımın arasındaki parmaklarını daha sıkı kenetledi saçlarımın arasına. Saçlarımın koptuğunu hissediyordum, gözümden akan yaşlar çenemi ıslatıyordu.

"Bu toleransı ilk kez sana karşı kullanıyorum Volkan Gürel kıymetini bil."

"Başlayacağım lan toleransına bırak karımı." Ali'nin adeta kükremesiyle irkilmiştim. Soğuk parmaklarıyla çenemi kavrayıp yüzümü kendisine çevirip nefret saçan gözlerini bana sundu.

"Ama sana karşı bu toleransı gösteremeyeceğim sevgili kızım. Annene yaptığım gibi yapamayacağım ama...." Elinde tuttuğu silahın namlusunu şakaklarıma vurup "Aklını yerinden alacağım." Korkulu gözlerle ona bakıp acıyla yutkundum, buda ne demek oluyordu.

Şakaklarıma dayadığı soğuk silahın bir anda ben uzaklaşıp yere düşmesiyle irkilerek kendime geldim. Ali baba olmayı hak etmeyen bu adamı arabanın kaportasına yaslayıp ona kafa atmasıyla korkuyla çığlık attım.

"Ben alacağım senin o olmayan aklını merak etme." Ali acımdan babamın yüzüne yumruklarını geçirirken sadece durdum, ona yapma demek istemedim, onu gidip durdurmakta istemedim. İçimde herhangi bir üzüntü yeşermemişti, içimde sadece bir boşluk yeşermişti ve ben babamı o boşluğa gömüştüm.

Titreyen bacaklarım beni daha fazla taşıyamayarak kendilerini bırakmışlardı. Sert bir şekilde karın üzerine düştüğümde dizlerim acımıştı ama bunu umursamamıştım. Yan tarafıma düşen elimle sertçe yerdeki karları avuç içime hapis ettim.

başımı usulca eğip hıçkırıklarımı soğuk havaya baraktım. Ne çok isterdim beni sevmesini, kızım demesini. Ne çok isterdim bana sevgiyle gülümsemesini, ama o bana bu yaşıma kadar sadece nefretle bakmıştı. O içimdeki küçük kız çocuğunu küstürüp ağlamasına sebep olmuştu, ondan sevgi beklemeyi bırakalı bir hayli olmuştu.

Kulaklarımı dolduran bağrış sesleri arasına şimdi acı fren sesi de eklenmişti, başımı kaldırıp bakamıyordum. içimdeki küçük kız gibi bende küsmeliydim belki de. Yaklaşan adım sesleri durduğunda başımı usulca kaldırıp baktım, Araf ağabey Ali'nin kolundan tutup onu o adamdan uzaklaştırmaya çalışsa da Ali ona direniyordu.

"Ali dur." Ali ağabeyini dinlemeyip ondan kurtulmaya çalışırken öfkeyle bağırdı.

"Bırak beni ağabey bu adam bunu hak ediyor."

Araf ağabey tüm gücüyle Ali'yi ondan uzaklaştırıp öfkeyle bağırdı.

"Dur diyorum lan sana, şu kızın haline bir bak." Bağırdığı için boğazındaki damarlar şişmiş boğazları kızarmıştı. Ali Transtan çıkmış gibi bakışları anında beni bulmuştu, sertçe yutkunup yanıma geldiğinde önümde çömelip yüzümü ellerinin arasına aldı.

Buz tutmuş elleri yanan bedenimi söndürmeye yetmemişti, titreyen ellerimi kaldırıp ellerinin üzerine koyduğumda elime değen sıcak sıvıyla kaşlarım çatılmıştı. Telaşla elini aşağıya indirip eline baktım, elinin üzeri soyulmuştu.

"Bir şey yok güzelim, iyi misin sen.?" Başımı usul usul sallarken gözümden bir damla yaş akmıştı. Benim yüzümden insanların canı yanıyordu, önce Volkan sonrada sevdiğim adam.

"Defol git sende buradan." Araf ağabeyin sert sesiyle bakışlarımız onlara dönmüştü. Babam olacak adam düştüğü yerden güçlükle kalkıp elinin tersiyle dudağının kenarındaki kanı silip nefret dolu sesini bize sundu.

"Bunun bedelini çok kötü ödeteceğim size."

"Lan..." Ali ani bir şekilde ayağa kalkmaya çalıştığında kolundan sıkıca tutup gitmesine engel oldum. gözlerindeki nefretle son kez bana bakıp arabasına binip gittiğinde derin bir nefes aldım.

Araf ağabey yerde baygın bir şekilde yatan Volkan'ın yanına gidip onu yerden kaldırdı. Eve doğru yavaş adımlarla yürümeye başladığında titreyen bacaklarımı zorlayarak oturduğum yerden kalkmaya çalıştım ama başaramamıştım, Ali kollarımdan tutarak beni kibar bir şekilde kaldırmıştı. Elinin tersiyle gözyaşlarımı silip eve doğru ilerleyeceğimiz esnada ileride duran arabanın kapısı açıldı ve içerisinden Buğlem inip bize doğru koşmaya başladı.

Ali Buğlem'i gördüğünde yere çömelip kollarını iki yana açıp ona sarılmasını ekledi. Buğlem küçük adımlarla koşup amcasının boynuna sarılıp etrafa neşeli sesini yaymıştı.

"Prensesim." Buğlem'in yanağına bir öpücük kondurduğunda Buğlem huysuzca yanağını montuna sürmüştü.

"Amca yaa yanağımı öpme." Onun bu haline gülsem de gülüşümü dışarıya dökmedim. Buğlem kollarını amcasının boynuna sarıp bana yandan bir bakış attı.

"Merhaba buğlem." Diye konuştum ağladığım için kısık çıkan sesimle. Buğlem başını Ali'nin boynuna gizleyip diğer tarafa döndüğünde kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı, sanırım hala Ali'yi benden kıskanıyordu.

"Neden Sare Yengenle konuşmuyorsun prensesim.?" Buğlem başını sakladığı yerden çıkarıp kıstığı küçük gözleriyle bana baktı.

"Çünkü sen onu benden daha çok seviyorsun." Şaşkınlıkla gözlerim aralandığında kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatıp onlara doğru bir adım atıp Buğlem'in Ali'nin omuzunda duran küçük elini tutup ona gülümsedim.

"Amcan beni seviyor ama seni benden daha çok seviyor prenses." Diye konuştum ikna etmek istercesine. Buğlem kıstığı küçük gözlerini büyüterek bana baktı inanmak istercesine.

"Mesela bana prenses demez ama sana diyor bu demek oluyor ki seni benden daha çok seviyor, hem bende seni çok seviyorum." Elinin üzerindeki elimi tutup bana gülümsediğinde bende ona gülümsedim.

"Asılda bende seni seviyorum." Bu masum itirafa gülümseyerek kollarımı açarak kucağıma gelmesini bekledim. Tereddüt etmeden kollarını Ali'nin boynundan çözüp bana uzattığında onu kucağıma almıştım. Ağırlığıyla biran sarsılsam da son anda toparlanmıştım, yaşına göre baya ağır bir çocuktu.

Buğlem kollarını sıkı sıkı boynuma sardığında Alnına düşen beresini geriye itip boynuna sulu bir öpücük bırakmıştım, bu yaptığıma kıkırdayıp gülmesiyle bende onunla birlikte gülmüştüm.

Başımı çevirip Ali'ye baktığımda gözlerindeki ışıltıyla bize bakıyordu. Başımı sorarcasına salladığımda kendisine gelmiş gibi yutkunup gözlerini kaçırmıştı.

"Niye öyle bakıyorsun.?" Sorumu duymazlıktan gelip soğuk elleriyle elimi kavrayıp eve doğru yürümeye başladı.

"Hiç gözüm dalmış." Evin açık kapısını itip içeriye girerek Buğlem'i yere indirdim, ağırlığından dolayı belim acımıştı. Üzerimizdekileri çıkartıp içeriye geçtik. Buğlem salonda oturan Asiye babaanneyi görmesiyle koşarak ona sarıldı.

"Büyük nene." Asiye babaanne onu kucağına alıp sarılışına karşılık vermişti. Salondan çıkıp alt katta bulunan kapısı açık misafir odasına doğru ilerledim.

Aralık olan kapıyı hafifçe ittiğimde kapının çıkardığı ses yüzünden Ali'nin ve Araf ağabeyin bakışları bana dönmüş, konuştukları şey yarım kalmıştı.

Bakışlarım yatağın üzerinde uyuyan Volkan'a döndüğünde acıyla yutkundum, yüzünün çoğu yerinde yara izi vardı. bakışlarım üzerine düştüğünde az önceki kanlı kıyafetler olmadığını fark ettim, büyük ihtimalle Araf ağabey değiştirmişti bunu yüzündeki yaralara yapılan pansumanda dahildi.

Elimde hissettiğim sıcak dokunuşla oraya baktım, Ali'nin sıcak dokunuşu kendimi güvende hissetmeme sebep oluyordu.

"O iyi korkma, sadece biraz hırpalanmış." Titrek bakışlarımı ona çevirdim ardından Volkan'a

"Hadi çıkalım da uyusun bedeni yorgun dinlenmeli, uyanınca ilaçlarını veririz." Araf ağabeyin konuşmasıyla onu onaylayıp odadan çıkıp salona girmiştik. Asiye babaanne ve Buğlem'in gülüşleri doldu kulaklarımıza. Onların karşısındaki koltuğa oturduğumuzda Buğlem'in bakışları önce bize ardından da kapıdan giren babasına dönmüştü. Buğlem babasını gördüğünde sanki bir şey hatırlamış gibi sevinçle bağırmıştı.

"Büyük nene biliyor musun babam Sema ablamı seviyormuş, onunla evlenecekmiş." Buğlem'in söylediği şeyle herkesin yüzüne yansıyan şaşkınlık ifadesiyle birbirimize baktık. Özellikle koltuğa oturmak üzeri olan Araf ağabeyin yüzüne yansıyan şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi.

"Buğlem." Araf ağabey koltuğa oturup sertçe yutkunarak Buğlem'e baktı. "Sen nerden duydun bunu babacığım." Buğlem yüzüne gelen saçlarını geriye atıp gözlerini babasından kaçırıp nenesine sokuldu.

"Şey.. aslında ben yanlışlıkla sizi duydum." Diye fısıldadı kısık sesiyle. Sanırım Araf ağabeyin ona kızmasından korkuyordu.

"Kimle konuşurken duydun babani uşağum.?" Asiye babaannenin sorusuyla Buğlem başını öne eğdi.

"Kızmayacağım söyle babacığım." Buğlem babasının şefkat dolu sesini duyduğunda eğdiği başını kaldırıp yüzüne yayılan gülümsemeyle konuştu.

"Babam bu sabah dedeme sema ablamı sevdiğini, onunla evleneceğini söylerken duydum ama kazayla. Dedem çok kızdı babama bağırdı." Kollarını göğüs hizasında bağlayıp kaşlarını çatarak küskün bir şekilde "Bu yüzden ona küstüm, babamı üzdü o." göğüs hizasında bağladığı kollarını çözüp Asiye babaannenin kucağından inip küçük adımlarıyla babasının yanına gelip onu kucağına alması için kollarını ona uzattı. Araf ağabey onu kucağına alıp ona sıkıca sarıldı.

"Dedem sana bağırdı diye ağlama ama babacığım." yüzüme yayılan gülümsemeyle karşımdaki baba kıza bakıyordum.

"Ne söyledi o got kafali baban sa Araf.?" Diye sordu Asiye babaanne. Sesindeki tınıdan Selim beye ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu.

"Boş ver babaanne."

"Söyle ula." Asiye babaannenin bir anda bağırmasıyla Buğlem korkuyla yerinde sıçramıştı. Araf ağabey Buğlem'i kucağından indirip saçlarından öptü.

"Babacığım sen git içerideki odalarda oyna biraz." Buğlem başını olumlu anlamda sallayıp salondan çıkmıştı. Araf ağabey derin bir nefes alıp sırtını koltuğa yaslayıp babaannesine baktı.

"Sabah... yanına gidip Sema'yı sevdiğimi onunla evlenmek istediğimi söyledim ama o bunu duyar duymaz bağırıp çağırmaya başladı, onun gibi yetim bir kızla asla evlenmeme izin vermezmiş, eğer evlenirsem hakkını bana helal etmezmiş."

"Sen bu kızi seveyi misun.?" Diye sordu Asiye babaanne sert sesiyle. Araf ağabey başını sallayıp onu onayladı.

"Haber sal kıza yarın akşam istemeya gideyriz onu." Şaşkınlıkla acılan gözlerimle onlara bakmıştım.

"Ne.?" Diye sordu Araf ağabey şaşkın sesiyle.

"senun babaannen daha ölmedi uşağum, baban yanunda değilse ben yanundayim." Araf Ağabeyin yüzüne yayılan tebessüm an an büyüdü.

"O selim salağu da çok oldi dayak yiyecek en sonunda benden." Sırtını koltuğun arkasına yaslayıp huysuz ama tatlı bir şekilde konuşmasıyla hepimiz gülmüştük.

"Yarın akşam kız istemeye gidiyoruz demek. Abi sende ne hızlı çıktın." Ali yüzündeki gülümsemeyle abisine bakıyordu aynı şekilde abisi de ona.

"Herhalde oğlum ne sandın."

"Kimden isteyeceğuz kızi, var mı akrabasi falan.?" dedi Asiye babaanne az önceye göre gayet yumuşak sesiyle.

"Dayısıyla yaşıyor, ondan isti..."

"Bakın... ben içerde birini buldum." Buğlem'in bağırarak konuşup araya girmesiyle Araf ağabeyin cümlesi yarım kalmıştı. Bakışlarımız Buğlem'e döndüğünde karşımızda elini tuttuğu Volkan'la bize gülümseyerek bakıyordu.

"Babacım bu abi biraz hasta neden onu rahatsız ettin.?" Araf ağabey elini uzatıp Buğlem'i almaya çalıştığında küçük kollarıyla Volkan'a sarılmıştı.

"Hasta değilmiş ki o öyle dedi bana." Başını kaldırıp mavi gözleriyle Volkan'a baktığında Volkan'da başını eğerek ona bakmıştı.

"Dimi Volkan." Volkan Buğlem'in boyuna erişe bilmek için yere çömelip başını olumlu anlamda salladı.

"Değilim." diye konuştu kalın erkeksi sesiyle. Buğlem gülümseyerek babasına bakıp bilmiş bir şekilde konuştu.

"Bak değilmiş." Araf ağabey derin bir nefes alıp başını olumsuzca salladı, bakışlarını Volkan'a çevirip gözleriyle koltuğu işaret etti.

"Buyur otur." Volkan çekingen bir şekilde ayağa kalkıp bir adım geriye geriledi.

"Rahatsızlık vermeyeyim ben gideyim."

"Otur rahatsız falan olduğumuz yok." Dedi Ali sert sesiyle. Volkan'ın bakışları bize döndüğünde yüzündeki yaraları görmek canımı yakmıştı. Başını usulca sallayıp Araf ağabeyin yanına oturduğunda Buğlem'de yanına otumuştu.

"Kalacak yerin var mı..?" Ali'nin sorusuyla Volkan eğdiği başını kaldırıp ona baktı.

"dün akşama kadar vardı, Mustafa yakana kadar." Şaşkınlıkla aralanan gözlerimle ona baktım. Benim yüzümden dayak yemesi yetmiyormuş gibi birde evsiz kalmıştı.

"Benim yüzümden mi? Bana yardım etmek istediğin için mi.?" Diye konuştum titreyen sesimle. Dolan gözlerime içten içe kızarken akmamaları için kendimle savaş veriyordum adeta. Volkan yarlı çehresiyle yüzüme bakıp başını olumsuz anlamda sallasa da benim yüzümden olduğunu biliyordum.

"Yeni bir ev bulana kadar burada kalabilirsin." Diye konuştu Ali sakin sesiyle. Volkan itiraz etmek için dudaklarını araladığında Buğlem'in sevinç nidaları buna engel olmuştu.

"Yaşasın Volkan bizimle yaşayacak." Oturduğu yerden kalkıp kollarını Volkan'ın boynuna doladığında Volkanın ağzından acı dolu bir inilti dökülmüştü.

"Volkan ağabey demelisin kızım o senden büyük." Araf ağabey kıskanç bakışlarını ikili üzerinde gezdirirken Buğlem omuzunu umursamazca kaldırıp indirdi. Başını Volkan'dan uzaklaştırıp babasına baktı.

"Ama Volkan bana böyle dediğim için kızmıyor ki."

"Sorun değil istediği gibi seslenebilir." Bakışlarımı yanımda oturan sevdiğim adama çevirdiğimde dalgın olduğunu gördüm, başımı ona yaklaştırıp sessizce kulağına fısıldadım.

"İyi misin?" Ali irkilerek bana döndüğünde geri çekilip ona baktım, yüzüne yansıyan yorgunluk onu ele veriyordu asılında.

"İyiyim." Başımı usul usul sallayıp onu onaylayarak önüne dönüm, sessizce Araf ağabeyin Volkan'la olan mehabetini dinledim.

############

Saatler bize düşmanmış gibi hızlı akıp gitmiş, gündüz yerini geceye teslim etmişti. Aradan gecen süre zarfında Ali ve ben akşam yemeğini hazırlamış ardından muhabbet eşliğinde yemiştik yemeğimizi.

Buğlem'in Volkan'a karşı olan ilgisi bizi güldürürken Araf ağabeyi sinirlendiriyordu, kızını kimseyle paylaşmak istemediğini acık acık belli ediyordu.

Elimdeki bardakları kuplarından sıkıca kavrayıp mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldiğim, bardakların içindeki kahveyi dökmemeye çalışarak dikkatli bir şekilde merdivenleri çıkıp odamızın önüne gelmiştim. Çıkarken aralıklı bıraktığım kapıyı ayağımla açıp odaya girip aynı şekilde ayağımla kapıyı kapattım.

Balkonda sırtı bana dönük bir şekilde oturan Ali'nin yanına vardığımda elimdeki siyah kupayı ona doğru uzatıp gülümseyerek ona baktım. Eşofmanın cebine koyduğu elini çıkartıp kupayı eline aldı.

"Teşekkür ederim güzelim." Esen soğuk rüzgar beni üşütmüştü, üzerime hırka almadığım için içten içe kendime kızmıştım. Gecenin karanlığında öten baykuş seslerine eşlik eden rüzgarın sesi insana huzur veriyordu.

"Eeee tembel öğrenci final sınavlarına bir hafta kaldı ne yapmayı düşünüyorsun.?" Şaşkınlıkla aralanan gözlerimle Ali'ye baktığımda bana sırıtarak baktığını gördüm, elimdeki kupayı kenara bırakıp oturduğu için aynı boyda olduğumuz adama baktım.

"Ben miyim tembel.?" diye sordum işaret parmağımla kendimi göstererek.

"Vize sınavlarının hiçbirini olmadın ve ben senin bir kere bile ders çalıştığını görmedim." Gözlerimi ondan kaçırıp önüme döndüm, ne yazık ki haklıydı vize sınavlarının hiçbirini olmamama rağmen ben final sınavları için herhangi bire caba göstermiyordum bile, bu rahatlık nereden geliyordu bilmiyorum.

Elimi saçlarıma götürüp yüzüme dökülen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Elimde olarak yaptığım bir şey değildi ki." Bakışlarım ona kaydığında yarısına kadar içtiği kupayı kenara bırakıp kollarını göğüs hizasında bağladı.

"Biliyorum."

"Sen beni çalıştırırsın ama değil mi.?" Ona masum masum baktığımda o tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Ben anlatmam gereken her şeyi dersimde anlattım zaten." Diye konuştu rahat bir şekilde, şaşkınlıkla aralanan dudaklarımla ona öylece baktım.

"Ama..." Dudaklarımı aralayıp itiraz edeceğim esnada ayağa kalkıp omuzlarımdan tutup beni çevirip itesiyle başımı çevirerek ona baktım.

"Buz gibi olmuşsun, üstelik bana laf yetiştireceğine ders çalışmaya başlamalısın güzelim." Beni omuzlarımdan itekleyip odaya girmemi sağlayıp kendisi de odaya girip kapıyı kapatarak perdeyi çekmişti.

"Sana laf yetiştirmiyorum sadece bana yardım edebileceğini söylemeye çalışıyordum." Diye konuştum hafif kırgın ses tonumla. Ona arkamı dönüp masanın üzerinde duran telefonumu kitaplarımı ve not tuttuğum defterimi elime alıp koltuğun önündeki küçük masanın üzerine bırakıp bağdaş kurarak oturdum. Kendimde çalışa bilirdim ona ihtiyacım yoktu, yani sanırım yoktu.

Not defterimi ve Osmanlıca kitabımı önüme çekip Elif'in bana daha önce attığı notları telefonumdan açarak çalışmaya başlardım. Bakışlarını üzerimde hissetsem de dönüp ona bakmamıştım, cümlemi tamamlama izin vermemişti bile bu kalbimi kırmıştı.

Ali'nin nefesini sert bir şekilde alıp verdiğini duyduğumda umursamayıp çalışmaya devam ettim. Lakin ben bu notlardan hiçbir şey anlamıyordum. Nefesimi sıkıntıyla dışarıya bırakıp bu kez kitaptan konuyu kavramayı denedim keşke derste Ali'yi izleyeceğime onu dinleseydim, içten içe pişmanlık duysam da artık çok geçti.

Yanımda olan hareketlilikle bakışlarım kısa biran ona kaymıştı, benim gibi bağdaş kurarak yanıma oturmuştu aramızda çok az bir mesafe vardı.

"Kızdın mı bana.?" Sesindeki masumluk beni gülümsetse de kendimi tutup gülmemiştim. Sorusuna cevap vermeyip konuyu anlamak için çırpınmaya devam ettim. Soğuk parmak uçlarını çenemde hissettiğimde irkilmiştim, parmaklarıyla çenemi kavrayıp ona bakmamı sağladığında gözlerimi ondan kaçırdım.

"Pedaliza'm." Boşta olan elini kaldırıp yüzüme dökülen saçımı kulağımın arkasına doğru itti.

"Seni kırmak istememiştim, özür dilerim." Kaçırdığım bakışlarımı ona çevirdiğimde üzgün bakışlarıyla karşılaştım.

"Özrünü kabul ederim ama bir şartla." Tek kaşını bana baktığında omuzumu umursamazca kaldırıp indirip ona tebessüm ettim.

"Bak sen.... Neymiş şartın.?" Ona dişlerimi göstererek gülümseyip gözlerimle masanın üzerindeki kitap yığınını gösterdim. Ne demek istediğimi anlayarak derin bir nefes verip başını usul usul salladı.

"Peki senin dediğin gibi olsun bakalım." önümdeki Osmanlıca kitabını kendi önüne çekip masanın üzerindeki kelemini parmakları arasında döndürdü.

"Sadece bir kere anlatırım ona göre iyi dinle." Başımı hızlı hızlı sallayıp onu onayladım. Konuyu anlatmaya başladığında benim bakışlarım onun üzerinde dolaşıyordu. Asi siyah saçları alnına dökülmüş, biçimli kaşları ve gözünün hemen altındaki ben, düzgün burnu ve bir erkeğe göre kalın olan dudakları ve yüzünü saran kirli sakallarıyla güzel bir adamdı hem de fazlasıyla güzel bir adamdı.

Üzerindeki siyah kazağın kollarını dirseğine kadar çekip kollarını masanın kenarına dayamış konuyu bana anlatıyordu lakin ben onu dinlemek yerine yine onu izliyordum, onun güzelliği karşısında beynim işlevini yitirtiyordu sanki.

Kolumu masaya yaslayıp çenemi avucumun içerisine koyup dudaklarımın üzerine yerleşen gülümsemeyle ona baktım.

Sanki onu dinlemediğimi anlamış gibi bakışlarını bana çevirdiğinde ne yapacağımı bilemeyerek gözlerimi ondan kaçırıp sertçe yutkundum.

"Ben boşuna mı anlatıyorum, dinliyor musun beni.?" Eğdiğim başımı çekingen bir şekilde kaldırıp çekinerek ona baktım.

"Şey ben.. ben." Derin bir nefes alıp kalemi parmaklarının arasında döndürmeye başladı, yüzüme cevap beklercesine bakıyordu.

"Dalmışım." Diye fısıldadım utanarak, kaşlarını çatması beni biraz ürkütse de bana kızmayacağını biliyordum, bu bir nebze beni rahatlatıyordu sanırım. Elindeki kalemi masanın üzerine bırakıp sırtını koltuğa yasladı.

"Sınavlarına bir hafta kaldı ama sen dikkate alıp beni dinlemiyorsun bile." Onu dinlemediğim için bana kızdığını ses tonundan anlaya biliyordum.

"özür dilerim, söz bu sefer dikkatle dinleyeceğim." Bakışları kısa biran beni bulup ardından önüne dönmüştü. Masanın üzerindeki elini tutup 'lütfen' dercesine elini sıktım, Sıkıntıyla bir nefes alıp tekrar kalemi eline aldı.

"lütfen! dikkatli bir şekilde dinle." Başımla onu onaylayıp ona gülümsedim.

Aradan gecen iki saatin ardından artık yerde oturmaktan sırtım ağrımıştı. Yorgun bir şekilde bakışlarımı saate çevirdiğimde saatin 23:16'tı olduğunu gördüm, uykudan kapanan gözlerimle Ali'ye baktım, hala konuyu anlatıyordu.

"Ali." Diye fısıldadım uykulu sesimle. Bakışlarını kitaptan ayırıp bana çevirdiğinde onunda yorulduğunu anladım.

"Ben yoruldum, uykumda geldi." Elindeki kalemi kitabın üzerine bırakıp başını anlayışla salladı.

"Tamam, yarın akşam devam ederiz." Başımı hızlı hızlı sallayıp masayı toplama gereği duymadan dolaba doğru ilerledim, biran önce uyumak istiyordum. Dolabın kapağını açıp içerisinden beyaz pijama takımımı alıp banyoya girdim. Üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp pijamalarımı giyindim, çıkardığım kıyafetleri kirli sepetine attım.

Kısa saçlarımdaki tokayı çıkartıp lavabonun önüne bırakıp gözlerimi rahatsız eden kâküllerimi elimle düzeltip çıktım banyodan. Ali hala bıraktığım yerde sırtını koltuğa yaslamış bir şekilde elindeki telefona bakıyordu. Ayaklarımı yere sürte sürte yatağa yaklaşıp yorganı kaldırıp içine girdiğimde Ali telefondaki bakışlarını kaldırıp bana baktı.

"Gelsene, ne duruyorsun orada." Diye konuştum uykulu sesimle, Ali oturduğu yerden kalkıp telefonunu masanın üzerine bırakıp dolaba doğru ilerledi. Dolabın içinden siyah bir tişört çıkartıp yatağın üzerine attı, üzerindeki kazağı çıkartmak için hamle yaptığında gözlerimi kocaman açarak yorganı başıma kadar çektim.

"Ali.!! " Diye bağırdığımda sesim yorgandan dolayı boğuk çıkmıştı. "Neden ulu orta yerde üstünü çıkartıyordun be adam."

Yatağın yan tarafı çöktüğünde yattığını anlamıştım. Başıma kadar çektiğim yorgan bir anda çekilmesiyle şaşkınlıkla ona baktım.

"Ulu orta yerde çıkartmıyorum ki güzelim." Beni belimden tutup kendisine çekmesiyle ay ışığının aydınlattığı odada güzel yüzüne baktım.

"Benimde bu odada olduğumu unutuyorsun, utanıyorum ben böyle." Elini kaldırıp kısa saçlarımın arasına daldırıp saçlarımın arasında dolaştırdı.

"Ben senin kocanım bunda utanacak bir şey yok." Başını bana yaklaştırıp dudaklarını burnumun ucuna bastırıp beni göğsüne yasladı. Sarılışına karşılık verip bende ona sarılıp başımı kaldırıp ona baktım, biraz yukarıya kayıp dudaklarımı yanağına bastırdım. Sakalları dudağıma batsa da bu beni rahatsız etmemişti. Başımı tekrar göğsüne yasladığımda Ali'nin sert bir şekilde verdiği nefesi saçlarımın arasında dağılmıştı.

########

Ayanın karşısında giymiş olduğum elbisenin eteklerini tutup iki yan doğru açıp gülümsedim. Elbise üzerime çok güzel durmuştu, kiremit rengi olan elbisem diz kapaklarımın bir karış altında bitiyordu, belden oturtmalı olan elbise etek kısmına doğru genişliyordu, uzun kolları önündeki düğmeler ve bebe yakasıyla güzel elbiseydi. Kısa saçlarıma şekil verip kenarlarından aldığım tutamları arkadan tutturmuştum ve son olarak elbiseye uygun giydiğim ayakkabılar beni tamamlıyordu.

Bugün Araf ağabeye kız istemeye gidiyorduk ve benim içimde tarif edemediğim bir heyecan vardı, sanırım daha önce böyle bir heyecana şahit olmadığım içindi bu heyecan.

Ali'nin aynaya düşen yansımasıyla biran boş bulunup korkmuştum, bakışlarımız aynada birbirine tutunmuş birbirimizi inceliyorduk. asla vazgeçemediği renkten yine şaşmayıp siyahlara bürünmüştü, farklı renkleri giyinmiş olsak ta birbirimizi tamamlıyorduk.

"Çok güzel olmuşsun." Diye konuştu gözlerindeki parıltıyla. Ona kocaman gülümseyip yönümü ona doğru döndüm. Elini belime koyup beni kendisine çekmesiyle ellerimi kollarının üzerine koyup başımı kaldırarak ona baktım.

"sende güzel olmuşsun." Tek kaşını yukarıya kaldırıp yüzündeki sırıtışla gözlerime baktı.

"Bak sen." Onun böyle demesiyle utanarak başımı eğdim, bu halime gülen Ali beni kendisine çekerek sarıldı, yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Titrek bir şekilde nefesimi bırakıp sarılışına karşılık verdim, Ali başını boynuma koyup derin bir nefes alarak kokumu içine çekti.

Kendimi yavaşça geriye çekip kolları arasından kurtulmaya çalıştım, ama o izin vermeyip huysuz bir çocuk gibi başını boynumdan kaldırıp kaşları çatık bir şekilde bana baktı.

"Şey geç kalıyoruz." ağzının içinden bir şeyler söyleyip beni serbest bırakıp bir adım geriye gitti.

"Kabanını giyin." Ona gözlerimi devirip dolaptan aldığım siyah kabanımı üzerime geçirdim.

"Giydim oldu mu.?" Başını onaylar şekilde sallayıp kendi kendi kabanını giyinip elimi tutup kapıya doğru adımlamaya başladı, son anda uzanarak yatağın üzerinden aldığım telefonumu kabanımın cebine atıp onun yürüyüşüne ayak uydurdum.

Yan yana merdivenlerden inip salona geldiğimizde Buğlem'in ağlayış sesleri kulaklarımıza doldu, kaşarımı çatarak anlamayan bakışlarla onlara baktım.

Buğlem koltuğun üzerinde kollarını göğüs hizasında bağlamış ağlıyordu, ağlayışları o kadar içliydi ki korkmaya başlamıştım. Araf ağabey dizlerinin üzerinde koltuğun önüne oturup ellerini uzatıp Buğlem'in kollarını tutmak istediğinde Buğlem buna izin vermemişti.

"Ne oluyor ağabey neden ağlıyor.?" Ali'nin sorusuyla Araf ağabeyin bakışları kısa biran bize döndü, sıkıntıyla nefesini verip oturduğu yerden kalktı.

"Volkan'ında bizimle gelmesini istiyor." Buğlem'in bu kadar kısa sürede Volkan'a alışıp benimsemesi beni şaşırtmıştı. Bakışlarımın odanın diğer köşesinde Asiye babaannenin yanında oturan Volkana döndü usulca, yüzündeki yaralar morarmaya dönmüştü.

"Volkan'da gelsin o zaman." diye konuşmamla herkesin bakışları bana dönmüştü, yanlış bir şey mi söylemiştim neden bana bakmıştı. Utanarak başımı eğmeme neden olmuştu üzerimdeki bakışlar.

"Gelmek istemiyor."

"Bana ne Volkan gelmezse bende gelmem." Ağlayışları arasında konuşup başını eğerek küskünlüğünü bize gösterdi.

"Ben size yük olmak istemiyorum." Volkan oturduğu yerden kalkıp Buğlem'in yanına oturup küçük ellerini kavradı. "Ama bu küçük hanımında üzülmesini istemiyorum, bu yüzden geleceğim." Buğlem duyduğu sözlerle sevinçle başını kaldırıp gülümseyerek küçük kollarını onun boynuna doladı.

"Yaşasın." sevinç çığlıkları kulaklarımı tırmalıyordu adeta. Araf ağabey şaşkınlıkla kızına bakıp başını olumsuzca salladı.

"Gel de ben sana giyinecek bir şeyler vereyim yeterince geç kaldık." Volkan Buğlemden ayrılıp Araf ağabeyi onaylayıp peşi sıra arkasından ilerledi.

Ayakta durmayı bırakıp Buğlemin yanına oturdum, ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp gülümsedi. Elimi uzatıp dağılmış saçlarımı düzeltip burnunun ucuna bir öpücük kondurdum.

Kısa süre sonra salona giren ikiliyle Buğlem koşarak Volkana sarılmıştı, volkan eğilip onu kucağına almasıyla kollarını onun boynuna doladı.

"Pabucumuz dama mı atıldı Buğlem hanım." Ali'nin hafif sitemli sesiyle konuştuğunda Araf ağabey başını sallayıp kardeşini onayladı.

"Öyle oldu sanırım kardeşim."

"Hayden da gidelum akşam oldi." Asiye babaannenin kalkmasıyla bende oturduğum yerden kalktım. Herkesin evden çıkıp arabalara dağılmasıyla yola koyulmuştuk.

Altımızda akıp giden yolu seyre daldığımda içimde anlam veremediğim hem heyecan hem korku vardı, başımı cama yaslayıp sessizce dışarıyı izlemeye devam ettim içimdeki anlam veremediğim durgunlukla.

Sessizlik eşliğinde gecen yolculuğumuzun ardından araba beş katlı bir apartmanın önünde durmuştu. Aliye baktığımda onunda bakışları beni bulmuştu, başını 'hadi' dercesine sallayıp arabanın kapısını açıp indiğinde bende onu taklit ederek arabadan indim.

Soğuk hava tenime çarptığında vücudum tepeden tırnağa titremişti ellerimi kabanımın cebine koyup Ali'nin yanıma gelmesini bekledim. Yanıma gelip kolunu sahiplenircesine belime koyup beni kendisine çekmişti.

Diğerlerinin de yanımıza gelmesiyle apartmanın girişine doğru yürümeye başladık. Araf ağabey Asiye babaannenin koluna girmişti karda düşmemesi için, Buğlem ise Volkanın kucağındaydı onun bu hali Aliyle gülümsememize sebep olmuştu.

İkinci kata gelip kapıyı çalıp büyük bir sabırla kapının açılmasını beklemiştik, kısa sürede kapının açılmasıyla bizi gülümseyen bir Sema karşılamıştı. Üzerindeki toz pembe tüllü elbise ona çok yakışmıştı öyle ki Araf ağabey Semayı gördüğünde az kalsın elindeki çiçeği ve çikolata kutusunu düşürecekti.

"Hoş geldiniz." Çekingen bir şekilde konuşup geçmemiz için bize yer açmıştı. Hemen arkasında duran 50'li yaşlardaki kadın ve adamda aynı şekilde bize gülümseyip 'hoş geldiniz.' demişti.

Onlara gülümseyerek tek tek girmiştik içeriye. Sıra bana geldiğinde ayağımdaki botlarımı ve kabanımı çıkartıp kenara koyup gülümseyerek Semaya baktım. Yanına gidip ona sarıldım sıkıca, onun mutlu olması beni de mutlu etmişti, içimde ona karşı beslediğim sevgiye anlam veremesem de bu sevgiden rahatsız değildim.

"İnşallah hep mutlu olursun." Ona sıcak bir gülümsemeyle bakıp geriye çekildim. Elimde hissettiğim soğuk dokunuşla bakışlarımı elime düşürmüştüm.

Ali başıyla Semaya selam verip beni diğerlerinin girdiği odaya götürmüştü, kapının kenarında kalan koltuğa yan yana oturup ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirdim.

Ortada dönen sohbet neydi bilmiyorum ama muhabbet baya koyuydu. bakışlarımı karşı koltuğumuzda oturan Volkana değdirdiğimde rahat olmadığı yüz ifadesinden belli oluyordu, tanımadığı insanların arasında bir anda damdan düşer gibi düşmüştü oda haklıydı.

Sema'nın dayısı ve yengesi Araf ağabeyin daha önce evlendiğini ve o evlilikten bir kızı olduğunu öğrendiğinde biraz şaşırsa da bunu pek belli etmemeye çalıştılar. İçime düşen merak tohumlarıyla başımı Ali'nin kulağına yaklaşıp sadece onun duyabileceği şekilde konuştum.

"Buğlem'in annesi, Buğlem kaç aylıkken öldü ". Ali yerinde kıpırdanıp kurumuş dudaklarını ıslatıp gözlerime baktı, başını bana yaklaştırıp benim ona yaptığım gibi konuştu.

"Buğlem yedi aylıkken öldü. "Sonra konuşuruz." Başımla onu usul usul sallayıp onu onaylayıp önüme döndüm. Bakışlarımı ellerime çevirdiğimde sağ avuç içimdeki yanık izi içimi burkmuştu, ondan kurtulsam bile bedenimde ve ruhumda bıraktığı izlerden asla kurulamayacaktım, gözlerim dolup akmak istese de bu isteği elimin tersiyle geriye ittim.

"Sema kızım kahveleri yap hadi." Dayısının Semaya ikazıyla Sema yerinden kalkıp mutfağa gitmişti, peşinden gidip gitmemek arasında kalsam da dayısı ve yengesinden utandığım için gidememiştim.

Sema elindeki kahve tepsiyle odaya başı önünde girdiğinde herkesin bakışları ona dönmüştü. Sırayla kahveleri dağıtıp Buğleme meyve suyu vermişti, yengesinin yanındaki yerine oturduğunda Asiye babaanne boğazını temizleyip elindeki fincanı sehpanın üzerine bıraktı.

"Sebebi ziyaretimiz belli Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Semayi oğlumuz Araf'a isteyruz." Sema'nın dayısı memnuniyetle gülümseyip cevap vermek için dudaklarını araladığında evin kapısı kırılırcasına çalınmasıyla korkuyla yerimde sıçradım. Herkesin meraklı bakışları birbirinde dolaşırken kulaklarımızı o aşinası olduğumuz ses doldurdu.

Loading...
0%