Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim.

Evin içinde yayılan ses uğursuz bir şekilde içimize korku tohumları ekiyordu. Kapının kuvvetli bir şekilde çalınmasıyla Araf ağabey ve Ali ayağa kalkıp kapıya doğru adımlamaya başladılar, korkuyla yutkunup Asiye babaanneye baktığımda telaşlı bakışlarıyla kapıya bakıyordu.

"Ne yapıyorsun baba.?" Araf ağabey sert sesinden taviz vermeyerek konuşmuştu. Sesleri buraya gelse de kendilerini göremiyorduk. Karasız bir şekilde oturduğum yerden kalkıp yanlarına doğru adımladım, Selim bey yüzündeki gün yüzüne düşen öfkeyle karşısında duran iki oğluna bakıyordu.

"Ne mi yapıyorum, asıl sen ne yapıyorsun.? Ben sana o kızla evlenmeyeceksin dememişiydim.?" Araf ağabey sinirle saçlarına asılıp öfkeden kısılmış gözleriyle babasına baktı.

"Bende sana evleneceğim demiştim."

"Ulan soyu sopu olmayan bir kızla mı evleneceksin.?" Selim bey öfkeyle bağırıp Araf ağabeye doğru bir adım attığında, Araf ağabey dik duruşuyla karşısında durmaya devam etti.

"Düzgün konuş baba." Dişlerinin arasından konuşması ve kasılan çenesiyle kendisini ters bir şey yapmamak için tuttuğu belli oluyordu. Ali onu kolundan tutup sakin olması gerektiğini hatırlatır gibi sıkmıştı.

"Benim sözümü dinleyeceksin yoksa.."

"Yoksa ne olur ula, sen bu uşakları sahipsiz mi sandın.?" Asiye babaanne yanımdan geçip Ali'nin ve Araf ağabeyin önünde durup öfkeyle oğluna baktı. "Ben ölmedim daha, birisiyle karusuni savunuyo diye kavga edup evden kaçurursun, diğeriyle sevduğu kizla evlenmesunu izin vermezsin ne isteyisun ula sen bu uşaklardan.?" Asiye babaanne öfkeyle bağırıp elindeki bastonu kaldırıp Selim beyin omuzuna dayayıp onu itti.

"Onların arkalarunda dağ gibi babaanneleri ver, ben sağ oluğum sürece bu uşaklara tek kelime ettirmem sa."

"Ben onların babalarıyım, benim istediğimi yapmak zorundalar." Asiye babaanne oğluna doğru bir adım atıp öfkeyle konuştu.

"Ben da haburada bostan korkuluğu değilum, sözünü birine geçirmek isteyisan evine git kizun seni dinler." Bastonun ucuyla oğlunu itip başıyla kapıyı gösterdi.

"De hay de yoluna git, bu uşakları üzecek tek sözün tek hareketinde karşında beni bulursun." Selim bey öfkeyle başını salladı istemeye istemeye.

"Dediğin gibi olsun... ana." Evden çıkıp kapıyı sert bir şekilde kapatmasıyla korkuyla yerimde sıçradım. Başımı çevirip arkama baktığımda Sema'nın koltuğun kenarında ağladığını gördüm. Bu duyguyu biliyordum istenmeme duygusu, çok acı ama gerçek bir duygudur.

"Biz izninuzle gidelum artuk, nikah tarihuni uşaklar kendi arlarında anlaşıp alurler." Sema'nın yengesi ve dayısı Asiye babaanneyi onayladığında evden sessizce ayrılmıştık. Binadan çıkmamızla soğuk havayı iliklerime kadar hissetmem bir olmuştu, Ali'nin koluna girip ona sokulduğumda anında kolları bedenimi sarmıştı.

Volkan'ın kucağında uyuya kalan Buğlem sıkıca ona sarılmış onu bırakmıyordu, Volkan Araf ağabeyin açtığı arabanın arka kapısından içeriye girip buğlem'i rahat edeceği şekilde kucağına yatırdı. Araf ağabey Volkan için açtığı kapıyı kapatıp bu kez babaannesi için ön kapıyı açmıştı.

Onlardan bakışlarımı ayırıp arabaya girip ellerimi bacaklarımın arasına koyup ısınmaya çalıştım. Arabaya giren Ali'nin bakışları kısa bir an bana tutunmuştu üşüdüğümü fark ettiğinde arabayı çalıştırıp ısıtıcıyı açtı. Araba asfalt yolda kayıp giderken başımı cama yaslayıp altımızdan akıp giden yolu izlemeye başladım, buz tutan bedenim arabanın içinin sıcaklığıyla yavaş yavaş buzlarından arınmıştı.

Araba evin önünde durduğunda Aliye kısa bir bakış atıp sıcaklıktan mayışmış bedenimi soğuk havaya teslim ettim. Esen soğuk rüzgarla birlikte hafif hafif yağan kar geceyi süslüyordu, soğuktan titreyen bedenime güçlükle komut verip dikkatli adımlarla eve doğru adımladım.

Ali elindeki anahtarla kapıyı açıp geri çekilerek babaannesinin geçmesine müsaade etti. Ardından da Volkan'ın kucağında her şeyden habersiz uyumaya devam eden Buğlem'i Araf ağabey kucağından alıp kaldıkları odaya doğru ilerledi.

"Sen odaya geç geliyorum bende." Üzerimdeki kabanı çıkartıp askılığa asıp usul usul başımı sallayarak Aliyi onayladım. Ayağıma girdiğim terliklerin yumuşaklığıyla soğuktan uyuşan ayak parmaklarımı ısınmaya başlamıştı, uyuşuk adımlarla merdivenlerin aşıp odaya geldiğimde derin bir nefes aldım, üzerimdeki anlam veremediğim yorgunlukla kendimi koltuğa bıraktım.

Başımı koltuğun arkasına yaslayıp gözlerimi kapattım. Sevdiğin adamın babası tarafından istenmemek, Semayla aynı kaderi paylaşıyorduk.

Odanın kapısı açılmasıyla başımı yasladığım yerden kaldırıp gelen kişiye, Ali'ye baktım. Kapıyı usulca kapatıp yanıma doğru adımlamaya başladı.

"Neyin var bitkin görünüyorsun.?" Yanıma oturup çatık kaşlarıyla bana baktı, umursamazca omuzumu kaldırıp indirdim.

"Yorgunum sanırım ondan." Gözlerimin içine bakıp başını usul usul salladı. Yaşadığım şeyler artık hem ruhumu hem bedenime ağır gelmeye başlamıştı, yoğunluğum bundandı.

Sağ elini uzatıp saçıma tutturduğum tokayı saçlarımın arasından canımı yakmadan söküp aldı, başını bana yaklaştırıp kâküllerimin üzerinden alnımı öptü, bedenini geriye çektiğinde başımı kaldırıp ona baktım.

"Benimle birlikte namaz kılmak ister misin?" sorduğu soruyla gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Oturduğum yerde dikleşip gözlerimi ondan kaçırıp halının desenlerine çevirdim.

Hayatımda bana sorulan en güzel soruyu sormuştu, lakin ben bu sorunun cevabını tam olarak bilmiyordum.

"Şey... isterim hem de çok ama ben nasıl kılınacağını bilmiyorum ki." Soğuk parmak uçlarıyla çenemi kavrayıp başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı, gözlerinde gördüğüm ışıltıyla bana bakıyordu.

"Sen yeter ki iste ben sana öğretirim." Dudaklarımın üzerinde beliren tebessümle şimdi onunda dudaklarına bulaşmıştı, başımı usul usul sallayıp sorusunu kabul ettim.

"Öncelikle abdest almayı biliyor musun.?" sevinle başımı sallayıp onu onayladım.

"Hüma öğretmişti."

"Güzel şimdi sen git abdest al bende sana babaannemin namaz kıyafetlerinden getireyim." Ali oturduğu yerden kalktığında bende oturduğum yerden kalkıp dolaba doğru adımladım, dolabın kapağını yavaşça açıp toz pembe olan eşofman takımını alıp banyoya girdim. Üzerimdeki fazlalık kıyafetlerden kurtulup eşofman takımını giyindim, çıkardığım kıyafetleri kirli sepetine atıp saç tokamla kısa saçlarımı güzelce bağladım.

Kazağımın kollarını yukarıya katlayıp güzelce abdestimi alıp yüzümü ve kollarımı kenarda duran siyah havluyla kurulayıp yüzümdeki tebessümle çıktım banyodan.

Ali üzerini değiştirmiş siyah eşofman altı ve siyah tişört giymişti, bu kara kışta üşümüyordu sanırım. Bakışlarını üzerimde gezdirip bana doğru yürümeye başladı.

"Abdestimi alıp geliyorum, bu esnada sende." gözleriyle çıplak ayaklarımı gösterip "Ayaklarına çorap giyiniyorsun güzelim." Beni arkasında bırakıp banyoya girdiğinde arkasından gözlerimi devirip duyacağı ses tonuyla konuştum.

"Emir vermeden mi konuşsan acaba.?" Çıplak ayaklarımı parkeye sürte sürte dolabın önüne gelip dolabın alt gözünden herhangi bir çorap alıp giyindim.

Ali banyodan çıkıp yanıma gelip beni koltuğa oturtup kendisi bana uygulamalı bir şekilde namazı nasıl kılacağımı göstermişti. Nerede ne söylemem gerektiğini, nerede eğilip kalkacağımı teker teker ben anlayana kadar bana büyük bir ilgiyle anlatmıştı, bu beni o kadar mutlu etmişti ki hissettiğim o yabancı duygu tüm bedenimi sarmıştı.

"Anladın değil mi güzelim.?" hızlı hızlı başımı salladığımda memnuniyetle gülümseyip yatağın üzerindeki eteği ve baş örtüsünü bana uzattı.

"Bunları da giy." Oturduğum koltuktan kalkıp uzattığı kıyafetleri elinden aldım. eteği eşofmanımın üzerine giyinip baş örtüsünü nasıl takacağımı bilemeyerek ona baktım, bu halime gülümseyen Ali elimdeki baş örtüsünü alıp çapraz tutarak ikiye katlayıp saçlarımı örtüp güzelce bağladı. Bir adım geriye çekilip memnuniyetle bana baktı.

"Çok yakıştı." dudaklarımın üzerine yerleşen gülümsemeyle utanıp başımı eğdim.

Ali seccadeleri arka arkaya serip öneki seccadeye o geçip arkasına geçmemi bekledi, küçük adımlarla arkasındaki seccade ki yerimi aldım.

Bedenini hafifçe yan döndürüp bana baktı.

"Söylemen gereken şeyleri unutmadın değil mi.?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Harfi harfine söylemen gerekenleri hatırlıyordum, memnuniyetle başını sallayıp önüne dönüp namazımızı kılmaya başladık.

İçimdeki huzurla Ali'nin imamlığıyla kıldığım namaz bittiğinde ikimizde ellerimizi semaya kaldırıp dualarımız edip ellerimizi yüzümüze sürdük. Seccadelerimizi katlayıp koltuğun üzerine koyduk üst üste, giyindiğim eteği ve baş örtüsünü de katlayıp onların yanına koyup çoktan yatağa giren Ali'nin yanına gittim. Yorganı kaldırıp yatağın içine girip yatağın içinde ona doğru kaydım.

Gülümseyerek beni kollarının arasına aldığında kollarım bunu bekliyormuş gibi anında onun bedenine dolanmıştı, saçlarımın arasına bir öpücük bıraktığında huzurla gözlerimi yumdum.


##########


Elimdeki defterimi ve kalemi çantamın üzerine gelişigüzel atıp çantamın sapını omuzuma asarak hızlı adımlarla merdivenleri inip çıkışa doğru yürüdüm, omuzumdan düşen çantamı düzeltip bana çatık kaşlarıyla bakan Ali'ye masumca gülümsedim.

"Beş dakika dedin tam tamına yirmi dört dakika oldu." Sesindeki sitemkârlıkla konuşup kenara bıraktığı bilgisayar çantasını omuzuna taktı.

Onun yanına vardığımda kenarda duran botlarımı alıp giyinirken omuzlarımı umursamazca kaldırıp indirdim "Ne yapayım Ali keyfimden bekletmedim ya." Botlarımın bağcıklarını bağlayıp ayağa kalktım. Elindeki bereyi saçlarımı bozmadan saçlarıma takıp ardından da beyaz atkıyı boynuma dolayıp burnuma kadar çekti atkıyı, resmen sadece gözlerim gözüküyordu. Gözlerimi devirip ona baktığımda beni umursamadan kapıyı açıp dışarıya adım attı.

Uzun kemikli parmaklarını benim parmaklarıma dolayıp onunla birlikte yürümemi sağladı.

"Hiç devirme o gözlerini, bünyen zayıf hasta oluyorsun sonra." Haklı serzenişine verecek bir cevabım olmadığı için sessizlimi korumayı seçmiştim.

Birbirine doladığımız parmaklarımız arabaya binmemizle ayrılmıştı. Ali arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında başımı geriye yaslayıp altımızda akıp giden yolu izledim sessizce.

"Volkan'a ne olacak? O adam yüzünden evsiz kaldı." Sorumla Ali'nin bakışları kısa bir an bana tutunup ardından tekrar yola düşmüştü.

"Abimle hallettik o işi, ona onu idare edecek bir ev ayarladık ama ısrarla geriye çevirip durdu, en sonunda zorla da olsa kabul ettirdik." Şaşkınlıkla havaya kalkan kaşlarımla ona baktım, bunları neden şimdi öğreniyordum ben?

"Bana neden söylemedin peki.?" Umursamazca omuzunu silkip, sağ eliyle direksiyonu kullanırken diğer eliyle sakallarını kaşıdı.

"Fırsat olmadı."

"Ne zaman gidecek peki, Buğlem çok sevmişti onu." Ellerime büyük gelen eldivenlerin uçlarıyla oynarken mırıltı şeklindeki sesimle konuşmuştu.

"Yarın." Kısa ve net cevabıyla konuşmayı bitirmişti. yolun geri kalanını sessizlik eşliğinde bitirmiştik. Arabayı park etmesiyle çantamın sapını koluma takıp arabadan indin, soğuk havanın etkisiyle bedenim titremişti.

Bakışlarım usul usul yağan kar tanelerine değdiğinde mutlulukla gülümsedim, sağ elimi açıp öne doğru uzatıp önce eldivenlerimin üzerine değen ardından da eriyen kar tanelerini gülümsemeyerek izledim.

Parmaklarıma dolanan parmaklarla korkuyla yerimde sıçradım, bakışlarımı ona düştüğünde yüzündeki gülümsemeyle beni izliyordu. Sıcak dudaklarını alnıma değdirip geriye çekildi.

"Derse geç kalacaksın." Hüzünle omuzlarımı düşürüp fakültenin içine doğru adımlamaya başladık.

Dersimin olduğu amfinin önünde durduğumuzda uyuşuk bir şekilde ona doğru dönüp başımı kaldırarak ona baktım. Ondan ayrılacak olmak içimde bir boşluk oluşturuyordu. ağzımı kapatan atkıyı aşağıya çekip kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatıp araladım.

"Keşke dersim sana olsaydı." Dudaklarının üzerinde oluşan gülüşle kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı.

"Dersi dinlemeyip beni izlemek için mi.?" Diye konuştu sesindeki eğlendiğini belli eden ses tonuyla, kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Ne alakası var." Elimi elinin içinden kurtarıp küskün bir ses tonuyla konuştum.

"İyi dersler sana." Amfiden içeriye girip durgun bakışlarımı sınıfta gezdirip boş yer aradım. En arkada oturan Elifi görmemle yanına doğru adımladım, elindeki telefona başını gümmüş kulağındaki kulaklıklarla dünyadan bağlantısını kesmişti adete.

Sıranın üzerine çantamı bırakmamla telefondaki bakışları bana değmişti, yüzüne yayılan gülümsemeyle kulaklığını çıkartıp telefonunu sıranın üzerine bıraktı.

"Kız sen yaşıyor musun?" Başımı gülümseyerek olumlu anlamda salladım, başımdaki bereyi ve boynumdaki atkıyı çıkartıp yanına oturdum.

"Gördüğün üzere yaşıyorum." Parmaklarımı ısıtan eldivenleri çıkartıp masanın üzerine koydum.

"Eee anlatsana ne yaptın barıştınız mı.?" Başımı usul usul sallayıp derin bir nefes alarak onu onayladım.

"Barıştık." Elif derin bir nefes alarak arkasına yaslanıp kollarını göğüs hizasında bağladı.

"senin de ağzından zorlan laf alıyoruz." Onun bu haline gülümseyip ona yaşadığım her şeyi kısaca anlattım. Anlatırken şekilden şekle giren yüz ifadesi beni bir hayli gülümsetmişti.

"Bak sen şu bitli Hüma'ya, görende abisine zorla sahip oldun sanır, hele o moruk, baba olmayı hak etmeyen adam ah orada olacaktım ki patlatmıştım yüzüne bir tane."

"Ben umursamıyorum artık, umursamadıkça tek üzülen ben oluyorum çünkü." Elif elini koluma dost bir şekilde vurup gülümsedi.

"Sen yine de çok şey etme, Hüma'yı dövmek istersen ben buradayım haberin olsun." Söylediği şeye sesli bir şekilde gülüp başını olumsuz anlamda salladım.

"Delisin sen."

"he öyle derler, yalnız o Volkan denen adamı tebrik ettim, babana ihanet etmeyi göze alacak kadar cesur birisiymiş."

Sırtımı sıranın arkasına yaslayıp, gözümü rahatsız eden kâküllerimi kenara doğru itip gözüme batmasına mani oldum.

"Öyle cesur birisidir." Masada dolaşan bakışlarımı Elife çevirip çekinerek konuştum "Şey bu akşam bize yemeğe gelsene." Elif şaşkınlıkla gözlerini aralayıp işaret parmağıyla kenesini gösterdi.

"Ben mi?"

"Seninle konuştuğuma göre sen, neden bu kadar şaşırdın ki.?" Yüzündeki gülümseyen ifade yerini durgunluğa bırakmıştı saniyeler içerisinde. Titrek bir nefes alıp oturduğu yerde dikleşti.

"Birden sorunca şaşırdım, hem nenem yalnız kalır gelmeyeyim ben." bir anda durgunlaşan sesine anlam veremeyerek ona baktım.

"Çok kalmazsın hem benim için o kadar şey yaptın teşekkür etmek istiyorum sana." Durgun bakışlarını çevirdiğinde gözlerinin dolduğunu gördüm, elimi dizinin üzerindeki eline kayıp sıktım, yanında olduğumu belirtircesine.

"Ne oldu birden bire yanlış bir şey mi söyledim.?" Elif hızla başını olumsuz anlamda sallayıp dolan gözlerini elinin tersiyle sildi.

"Hayır hayır ben sadece şaşırdım daha önce kimse beni bu kadar umursayıp bu şekilde yaklaşmamıştı bana." İçimde düğüm düğüm olan acı tüm bedenime yayılmaya başlamıştı amansız bir hastalık gibi.

Dudaklarımın üzerine yerleştirdiğim buruk tebessümle ona bakıp sıkıca sarıldım, sarılışıma karşılık vermesiyle gözümden bir damla yaş akmıştı. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıydım, geriye çekilip buğulanmış gözlerle baktık birbirimize.

"Eeee gelecek misin.?" Bakışlarını benden ayırıp dizlerinin üzerindeki ellerine indir başını usul usul salladı. Sevinçle ellerimi birbirine vurup ona sarıldım. Sınıfın kapısı açılıp kapanmasıyla bakışlarım oraya kaydı, hocanın geldiğini görmemle ondan ayrılıp çantamdan defterimi ve kalemimi çıkartıp dikkatli bir şekilde hocayı dinlemeye başladım.


#######


Blok edilen bir dersin ardından boynumu kütletip yazmaktan uyuşmuş parmağımı ovuşturdum. Defterimi ve kelemimi çantama atıp sıradan kalktım, bakışlarım Elife döndüğünde nenesini aradığını gördüm.

Beremi başıma geçirip atkımı boynuma ağır ağır dolarken telefonuma gelen mesaj sesiyle kabanımın cebindeki telefonumu elime alıp mesaja baktım.

"Dersin bitince arabanın yanına gel güzelim." Ali'nin gönderdiği mesajı okuyup ona Elifi yemeğe davet ettiğime dair bir mesaj atıp telefonu tekrar kabanımın cebine koydum.

"Hadi gidelim neneme haber verdim, en fazla iki saat kalabilirim haberin olsun." Amfinin çıkışına doğru ilerlerken usul usul başımı sallayıp onu onayladım. Fakülteden çıkıp arabanın yanına kaymamaya dikkat ederek ilerledik. Soğuk kısa sürede eldivenleri takmadığım ellerimi üşütmüştü, ellerimi kabanımın cebine koyup ısınmalarını umut ettim.

Arabanın yanına yaklaştıkça duyduğum konuşma sesleri kaşlarımı derinden çatmama sebep olmuştu. Bakışlarım Elife döndüğünde onunda anlam veremeyen bakışları bana dönmüştü.

"Sizin yapmanız gereken tek şey Sare'yi oradan uzaklaştırmak." Bu sesi tanıyordum hayatımı alt üst olmasına sağlayan sesin sahibiydi. Elifi kolundan çekeleyip sesin geldiği yere doğru adımlamaya başladım, içimde oluşan öfke tohumlarıyla.

"O küçük şey sevdiğim adamdan ayrılacaksa yaparım." duyduğum kadın sesiyle titrek adımlarım durdu, şaşkınlıkla açılan gözlerimle öylece kaldım bu ses Melis hocanın sesiydi. sertçe yutkunup bakışlarımı sesin geldiği yere çevirdiğimde arkası bize dönük ikiliyi gördüm.

Az önce soğuktan titreyen bedenim şimdi öfkenden alev almıştı, sevdiğim adam diye bahsettiği kişi benim kocamdı.

"Eğer söyleneni harfi harfine yaparsan istediğine ulaşırsın." İçime yerleşen öfkeye kaşlarımı derinden çatıp onlara doğru emin adımlarla ilerledim. Elif hemen peşimden beni takip ediyor, öfkemi benimle paylaşıyordu.

Sert adımlarla onların arkasında durduğumda ayak seslerimizden geldiğimiz anlayan Melis hocanın yüzünü bana dönmesine izin vermeden saçlarını parmaklarımın arasına dolayıp tüm gücümle onu doğru çektim.

"Sen kimin kocasını seviyorsun be." Öfkeyle bağırıp saçlarına daha çok asıldığımda acı dolu çığlıkları kulaklarıma dolmuştu, bu çığlıklar vicdanımı acıtacağına aksine rahatlatmıştı.

Yiğit bana doğru bir adım atıp onu benden kurtarmak istediğinde Elif buna engel olup onu yumruklamaya başladı, Yiğit'in yüzüne doğru fırlattığı yumruklar ne kadar etkili oluyordu bilmiyordum.

"Seni gebertirim yerden bitme." Yiğit'i itip düşürmesiyle üzerine oturup yüzüne vurmaya devam etti "Sen kimi kimden ayırıyorsun he."

"Bırak saçımı manyak kız." Parmaklarımın arasındaki saçlarını kurtarmaya çalışan kadına öfkeyle bakıp onu kendime doğru çekip saçlarına asılmaya devam ettim.

"Manyak olan sensin asıl yüzsüz kadın, evli bir adamı sevecek kadar yüzsüzsün sen." Yüzüne karşı bağırmamla yüzünü buruşturup elimin üzerinde tutuğu elini saçlarıma dolamaya dolayıp asıldı, ağzımdan kaçan acı dolu iniltiyle öfkeyle ona baktım

"Ben sen yokken de onu seviyordum küçük şey." Uzun tırnaklarıyla yüzümü çizdiğinde içimdeki öfkeye mani olmayıp yüzüne tokat attım.

"O benim kocam ondan uzak duracaksın yüzsüz şey." Alay dolu gülüşü kulaklarıma ulaştığında tiksinerek yüzümü buruşturdum.

"Asla ondan vazgeçmem as...." Cümlesini tamamlayamadan söyleyeceği tek tek ağzına tıkan şey onun gür sesiydi.

"Ne oluyor lan burada.?" Belime dolanan güçlü kollar beni ondan uzaklaştırmaya çalıştığında inatla parmaklarımın arasına dolanan saçları bırakmadım.

"Bırak beni." Öfkeyle bağırıp Melis hocaya bir tekme savurduğumda tekmem boşa gitmişti. "Ali bırak beni, geberteceğim bu kadını." Saçlarını benden kurtarıp bir iki adım geriye kaçarak yüzüne dökülen saçlarını geriye doğru atıp öfkeyle yüzüme baktı keza aynı şekilde benden ona baktım.

Parmaklarım arasında kalan kopmuş saçlarını tiksinerek yere atıp Ali'nin kollarından kurtulmaya çalıştım.

"Yüzsüz kadın uzak duracaksın kocamdan." Bağırmaktan acıyan boğazım yüzümü buruşturmama sebep olmuştu, Ali beni arabanın yanına bırakıp öfkeyle bağırdı.

"Ne oluyor burada dedim." Bağırmasıyla korkuyla yerimden sıçramıştım ama bu bağrış bana hitaben değildi, yerde dudağı ve kaşı patlamış bir şekilde uzanan Yiğit'e ve yüzsüz o kadınaydı. Elif oturduğu yerden derin bir nefes alarak kalkıp yanıma geldi.

"Bu yüzsüzler sizi ayırmayı planlıyordu ve bunu büyük ihtimalle Mustafa denilen o adam istedi, lakin bu yüzsüz kadın fırsattan yararlanıp sizi Sareden ayırıp size kavuşmak hayallerine büründü." Ali'nin yüzü an be an kasılıp çenesini sıkarak tıslarcasına konuştu.

"Bir bitmediniz lan." Yiğit'e doğru yaklaşıp dizini kırarak çömelip Yiğit'i yakasından tutup kaldırdı. "Sabrımın son demlerini yaşıyorum haberiniz ola, o patronuna söyle belasını benden bulmasın aksi halde yapacağım şeylerden hiç çekinmem." Yiğit'i yakasından itip ayağa kalkıp yanımıza geldiğinde başıyla arabayı gösterdi. Nefret dolu bakışlarımı onların üzerine döküp Elifle birlikte arabaya bindik, Alinin öfkeyle arabanın kapısını açıp kapatmasıyla korkuyla ona baktım, sinirli hallerinden korkmuyor değildim yani.

Arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında herkes sessizliğini koruyordu. Uzun parmaklarıyla direksiyonu vurarak ritim tutup bu sessizliğe son vererek sert erkeksi sesiyle konuştu.

"Siz psikopat mısınız da adam dövüyorsunuz." Çekingen bakışlarımla ona bakıp serçe yutkundum, dizlerimin üzerinde ellerimi birbirine kenetleyip aynadan Elife baktığımda onunda benim gibi olduğunu gördüm.

"Hadi bu yapıyor sen ona engel olacağına ona ardım ediyorsun." Elif başını utançla önüne eğip Ali'nin haklı serzenişine sessiz kaldı.

"Ne yapsaydım kadın kocamı benden ayırma planları kuruyor bende buna sessiz kalıp karşısına geçip ona 'ne iyi düşünmüşsün' mü diyeydim." Asi bir şekilde konuşup öfkeyle ona baktığım. İçimdeki kıskanç kıza engel olamayıp o kadına orada vurmam hiç hoş bir davranış değildi bunun bende farkındaydım lakin oda benim olana göz dikmeyecekti. kollarımı göğüs hizamda bağlayıp sırtımı koltuğa yasladım.

"Çatlasın da patlasın işte sen benim kocamsın ve beni seviyorsun." Ali'nin gülmesiyle ne dediğimi fark edip utançla yüzümü buruşturdum. Yanaklarım kızarmaya başlamıştı bile.

"Sinirlenince küçük bir jaguara dönüşüyorsun." Az önceki sinirinin yerinde şimdi yeller esiyordu, yüzündeki memnun gülüş bunun kanıtıydı. Ters ters ona bakıp gözlerimi devirdim. " Kıskanınca da ayrı güzel oluyorsun, ne yapacağım ben seninle." Diye fısıldadığında dudaklarımın üzerinde bir gülüş yeşerdi. Yoldaki bakışlarını bana çevirip gözünü kırptığında yüzündeki aptal sırıtışla ona baktım.

Araba evin önünde durduğunda derin bir nefes alarak arabadan indim. Elifin yanıma gelmesiyle gülümseyerek ona bakıp koluna girerek eve doğru ilerlemeye başladık .

Ali'nin kapıyı çalmasıyla kısa süre sonra Araf ağabey tarafından açılmıştı kapı, gülümseyerek bize selam verip içeriye geçmemiz için yol verdi.

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk." Ali ağabeysini yanıtlarken Elif ve ben kabanlarımızı ve botlarımızı çoktan çıkarmıştık. Çekingen bir şekilde kenarda duran Elife gülümseyip onu salona yönlendirdim. Ali ve Araf ağabey bizim önümüzde yürürken hemen onların ardı sıra salona girmiştik, salondaki bakışlar bize döndüğünde Elif utanarak başını önüne eğdi.

"Hoş geldun kizum." Asiye babaannenin Elife hitaben konuşmasıyla Elif çekingen bakışlarını yerden kaldırıp ona baktı.

"Hoş buldum efendim." Asiye babaanneye yaklaşıp elini öpüp başına koyduğunda Asiye babaanne memnuniyetle gülümsedi.

"El öpenlerin çok olsun güzel kizum, gel otur." Elif çekingen bir şekilde yanına oturduğunda bende onun yanına oturdum. Burnuma dolan yemek kokusuyla biran kaşlarımı çatıp etrafıma bakındım, yemek masasını kurulu bir halde görmemle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı, tüm bu yemekleri Asiye babaanne mi yapmıştı.?

"Adun nedur güzel kiz." Uzun kahverengi saçlarını geriye doğru atıp, dizlerini üzerine koyduğu ellerini birbirine sürttü.

"Elif." Kısa cevabıyla Asiye babaanne başını usul usul salladı.

"Ben da Ali'nin babaannesi." Eliyle Araf ağabeyi ve Buğlem'i gösterip "Habu Araf Ali'nin ağabeyi olur, ha uşakta Buğlem onun kizu." Bu sefer eliyle Volkanı gösterip "Habu uşakta Sare kizumla Ali'nin bir tanuduğu oliy ,adi Volkan."

Elif usul usul başını sallayıp çekingen ses tonuyla konuştu herkese hitaben.

"Memnun oldum." Bakışlarımı Eliften ayırıp karşıma baktım. Volkan durgun bakışlarıyla Elife bakıyordu, gözlerindeki ifadesiz bakışlarımdan hiçbir şey anlaşılmıyordu. Elif yerdeki çekingen bakışlarını kaldırıp karşısına bakmasıyla Volkanla göz göze gelmişti, biçimli kaşlarını çatıp Volkana baktığında, volkan tek kaşını kaldırarak ona baktı. Elif utanarak bakışlarını kaçırdığında titrek bir şekilde nefesini bıraktı.

"E hayden yemeğe geçelum, Ali bağa geleceğunuzi haber ettuğunda olanca gücümle bir şeyler hazur ettum." Asiye babaannenin ayağa kalkmasıyla bizde ayağa kalmıştık.

"Zahmet etmeseydin babaanne." Diye konuştuğumda kaşlarını çatarak bana bakıp mananın baş köşesine oturdu.

"Ne zahmeti kizum o kadar da ölmedik." Herkesin masaya oturmasıyla tek tek herkesin kaselerine çorba doldurup önlerine bıraktım. masada bana ayrılan yere Ali'nin yanına oturdum. Volkan ve Elif bizim karşımızda otururken Araf ağabey diğer baş köşeyi oturmuştu kızıyla birlikte.

Herkes sessizce çorbasını içerken Elifin çekingen hallerin gözümden kaçmıyordu. Normalde neşeli, sürekli konuşan bir kızdı ama şimdi oldukça sessizdi.

Önümdeki çorbamı kaşıklamaya devam ederken Asiye babaannenin Elife sorduğu soruyla herkesin bakışları ona döndü.

"Ailen nasıl kızum.?" Elif elindeki kaşığını tabağının kenarına bırakıp önündeki sudan bir yudum içti.

"Bilmem ki iyilerdir herhalde." Asiye babaanne anlamadığını belirtircesine kaşlarını çattı.

"Anlamadım kizum."

"Onlar ben küçükken... öldüler." sonlara doğru titreyen sesi üzüntüsünü gün yüzüne çıkarmıştı. Kulağının arkasına sıkıştırdığı kahverengi saçları başını öne eğmesiyle tekrar yüzüne dökülmüştü.

"Ben bilemedum kizum kusura bakma." Elif eğdiği başını kaldırıp dolu dolu olan gözlerini rağmen gülümseyerek konuştu.

"Estağfurullah ne kusuru." Gözlerinde gördüğüm yaşlar içimin ezilmesine sebep olmuştu, iyi bir çocukluk geçirmediği belliydi, o geçmişte çektiği acıları gülüşüyle örtmeye çalışıyordu.

Bakışlarını Asiye babaanneden ayırıp yan tarafına dönmesiyle bu sefer Volkan'ın bakışlarıyla karşılaştı. Sertçe yutkunup aceleyle bakışlarını ondan ayırıp önüne dönüp yarım bıraktı çorbasını içmeye devam etti.

Sessiz gecen yemeğin ardından demlediğim çayı sohbet eşliğinde yudumluyorduk şimdi. Bakışlarımı Aliye çevirdiğimde abisi ile konuştuğunu gördüm, bakışlarımı hissetmiş gibi onunda bakışları beni bulduğunda gülümseyerek ona baktım.

Bakışları kısa bir süre gülüşümde takılı kalmış ardından gözlerime çıkmıştı, gözlerindeki parıltıyla bana bakıyordu.

Etrafı dolduran telefon sesi herkesin dikkatini üzerine çekmişti , Elif pantolonun cebinden çıkardığı telefona bakıp oturduğu yerden kalktı.

"İzninizle ben gedeyim artık, nenem evde tek balına beni merak etmiştir."

"ben seni evine bırakayım." Ali'nin ayağa kalkmasıyla bende usulca ayağa kalktım.

"Gerek yok hocam ben kendim giderim." Ali Elifin itirazlarını umursamadan ilerlemeye başlamıştı.

"Akşam akşam seni tek göndereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun, gel hadi." Elif kabullenip omuzlarını düşürüp kısaca herkesle vedalaşıp kabanını ve botlarını giyinerek dışarıya çıkmıştı. Başına taktığı beresini düzeltirken kollarını iki yana açıp ona sarılmamı bekledi, kollarımı onun inçe bedenine sarıp sıkı sıkı sarıldım ona.

"Her şey için teşekkür ederim."

"Yine gel olur mu.?" Olumlu şekilde mırıltılar çıkartıp benden ayrılıp bir adım geriye gitti.

"Gelirim."

Ali elindeki arabanın anahtarına basıp arabanın kapısını açtı.

"Sen arabaya geç geliyorum bende." Elif başıyla onu onaylayıp arabaya gittiğinde Ali bana dönüp yüzümü avuçlarımın arasına alıp ona bakmamı sağladı.

"Ben gelene kadar namazını kıl tamam mı gelince ders çalışacağız ." Başımı onaylar şekilde sallayıp kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldım, sarılışıma karşılık verip beni güçlü kollarıyla sardığında hissettiğim huzurla gözlerimi kapattım . Başımı göğsünün üzerine yaslayıp eşsiz kokusunu soludum. Parmakları saçlarımın arasında dans ederken genişçe gülümsedim.

Omuzlarımdan tutup beni hafifçe kendisinden uzaklaştırıp dudaklarını alnıma bastırdı, parmak uçlarımın üzerinde yükselip hızla dudaklarımı yanağına bastırıp geriye çekildim, hissettiğim utanç duygusuyla yanaklarım yanmaya başlamıştı bile.

Çekingen gözlerle ona baktığımda gözlerindeki aşkla gözlerime bakıyordu benim ona baktığım gibi.


 

Loading...
0%