Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

1 HAFTA SONRA

Elimdeki kalemi parmaklarımın arasında çevirip, iki kez okuduğum soruyu üçüncü kez okumaya başladım. Son sınavımın son sorusunu yapmaya çalışıyordum, kalan son sabır kırıntılarımla. Sorunun cevabını hatırlayamadıkça beni bir sinir sarıyordu, halbuki Ali bu konuları bana güzel bir şekilde öğretmişti, şimdi neden yapamıyordum ki.?

Başımı kağıttan kaldırıp derin bir nefes alarak kolumdaki saate baktım, daha 15 dakika vardı. Üzerimde hissettiğimde bakışlarla başımı o yöne doğru çevirdim. Ali sırtını kürsüye yaslamış kollarını göğüs hizasında bağlamış bir şekilde bana bakıyordu. Tek kaşını kaldırarak bana baktığında kaşlarımı çatarak ona baktım.

Bakışlarımı ondan ayırıp masanın üzerindeki eşyalarımı çantama koyup oturduğum sıradan kalktım. Çantamı koluma takıp kabanımı ve sınav kağıdımı elime alıp ona doğru adımlamaya başladım.

Adımlarım onun önünde durduğunda elimdeki kağıdı ona doğru uzattım. Bakışları yüzümde dolaşıyor, gözlerindeki ışıkla bana bakıyordu. Elimdeki kağıdı sallayıp kısık sesimle konuştum.

"Alsana." Sertçe yutkunup bakışlarını elimdeki kağıda indirdi. Göğüs hizasında bağladığı kollarını çözüp usulca kağıdı parmaklarımın arasından ayırdı. Omuzumdan düşmek üzeri olan çantamı düzeltip sessizce sınıftan çıktım.

Koridorda yavaş adımlarla ilerlemeye başladığımda karşımda gördüğüm kadına kendimden emin bir şekilde baktım. Başımı dikleştirip dudaklarımın üzerine yerleşen alaycı gülüşle ona baktım. Melis hoca gözlerindeki nefretle bana baktığında bakışlarımla nefretine karşılık verdim, içim ona karşı hala soğumamıştı, evli bir adama duygu besleyecek kadar aşağılık bir kadındı o.

Bakışlarımı ondan ayırıp yoluma devam ettim. Merdivenleri inip kafeye geldiğimde kendime bir çay alıp boş bir masaya oturdum. Masanın üzerine bıraktığım telefonum titrediğinde elimdeki çayı masanın üzerine bırakıp telefonu elime aldım.

Gönderen: Ali'm

"1o dakikaya geliyorum güzelim."

"Nasıldı sınavın.?" Duyduğum sesle boş bulunup korkuyla yerimde sıçradım. Başımı telefondan kaldırıp karşıma oturan Elif'e baktım.

"1 soru hariç iyiydi senin.?"

"Gayet iyiydi kocan çok güzel sorular sormuş. Kolay sorsa ne oluyor ki sanki.?" Onun bu dediğine kıkırdayıp başımı onaylar şekilde salladım.

"Evet baya güzel sormuş, en zorundan."

"Benim dedikodumu mu yapıyorsunuz." Dudaklarıma götürmek üzeri olduğum bardağı geriye bırakıp ona baktım.

"Ne kadar güzel sorular sorduğunu konuşuyorduk." Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Omuzundaki bilgisayar çantasını düzeltip elini bana uzattı. Üzerindeki siyah kazak, siyah pantolon ve siyah kabanla kalbimin heyecanla çarpmasına sebep olan bir güzellik sunuyordu bana. sorgulamadan elini tutup oturduğum yerden kalktım.

"Volkan gelmiş, bizi bekliyor dışarıda." Tek kaşımı kaldırarak ona baktım ama o bunu umursamadan kenarda duran kabanımı bana giydirip tekrar elimi tuttu.

"Biliyorsun ki Buğlem sabah onun yanına gitmek istemişti, ağabeyim Sema ile düğün işiyle ilgilendiği için benim almamı istedi, o da bize getirdi." Anladım dercesine başımı salladım. Elif oturduğu yerden kalkıp bizimle birlikte çıkışa doğru ilerlemeye başladı.

2 ay sonra Araf ağabeyin ve Semanın düğünü vardı ve herkes bunun için bir hayli heyecanlıydı.

Fakülteden çıkıp arabanın yanına geldiğimizde Buğlem ve Volkanı arabanın yanında bizi bekliyordu, Buğlem Volkanın kucağından inip koşarak yanımıza geldi. Ali eğilip onu kucağına aldığında gülerek amcasına sarıldı.

"Amca biliyor musun biz bugün Volkanla çok eğlendik." Sevecen sesiyle konuşup gülümseyerek Volkana baktı, ama Volkanın bakışları onda değil hemen yanımda duran Elifteydi. Bakışlarım Elife çevirdiğimde o Volkanın aksine Buğleme bakıyordu, Volkan derin bir nefes alarak bakışlarını ondan ayırdı.

"Ben gideyim iyi günler sizlere." Elif bana sıkıca sarılıp ayrıldığında bir adım geriye çekildi.

"Biz bırakalım seni." Diye konuştu Ali sert erkeksi sesiyle. Elif başını olumsuz anlamda sallayıp yüzüne dökülen saçını kulağının arkasına koydu.

"Teşekkür ederim hocam ama ben kendim giderim." Sıcak gülüşünü bize sunup içtenlikle gülümsedi. "Tekrardan iyi günler." Arkasını dönüp otobüs durağına doğru adımlamaya başladı küçük adımlarla. Volkan ceplerine koyduğu ellerini çıkartıp sert sesiyle konuştu.

"Bende gitsem iyi olacak." Buğleme yaklaşıp saçlarını karıştırarak yanağına bir öpücük konurdu." Görüşürüz prenses."

"Görüşürüz." Buğlem küçük elleriyle Volkanın arkasından el salalarken o çoktan gözden kaybolmuştu. Buğlemi arka koltuğa oturup kemerini taktıktan sonra bizde yerlerimize oturup eve doğru yol aldık.

#######

Aldığım kısa duşun ardından kabinden çıkıp, vücudumu kurulayıp bornozu kenara bıraktım. Banyoya girmeden önce yanıma aldığım kıyafetleri hızlıca üzerime geçirip ıslak saçlarımı dolaptan aldığım havluyla kurulayıp uyuşuk hareketlerle saçımı taradım. Etrafa saçtığım eşyaları toparlayıp banyodan çıktım.

Bakışlarım yatağın üzerinde çoktan uyuyan Aliye kaydığında hayal kırıklığıyla omuzlarımı düşürdüm, benim gelmemi beklemeden uyumuş olması hafiften moralimi bozmuştu.

Odayı aydınlatan ışığı kapatıp onun yerine gece lambasını açıp ayaklarımı yere sürte sürte yatağa yaklaşıp yorganı kaldırıp yatağa girdim. Bakışlarım sırt üstü uzanmış bir şekilde uyuyan sevdiğim adamın yüzünde dolaştı usul usul. Kalbime batan iğneler titrek bir nefes almama sebep oldu.

Yavaşça yaklaşıp sağ kolumu yastığa dayayıp başımı elime yaslayıp dudaklarımın üzerine yerleştirdiğim tebessümle onun güzelliğinin seyrine daldım.

Sol elimi kaldırıp usulca saçlarına dokundum, yumuşak saç telleri parmaklarımın arasından su gibi kayıyordu adeta. Bir zamanalar bu saçlara dokunmak için sızlayan parmak uçlarım şimdi o sızının kaynağına kavuşmuştu.

Parmaklarım usulca saçlarının arasından ayrılıp yüzüne dokundu bu kez. Yüzünün her zerresine dokunan parmak uçlarım güzelliği karşısında acıdan sızım sızım sızladı.

Başımı hafifçe ona yaklaştırıp "Güzelliğin karşısında kalbim sızlıyor canımın içi." diye fısıldadım. İçimdeki küçük kız saklandığı yerden çıkıp gülümseyerek bana baktı, bu gülüş bana cesaret veriyordu. Onu öpmek için can atan benliğimi dizginlemeye çalışsam da kalbim aklımın önüne geçiyordu.

Alt dudağımı dişlerimin arasında ezip kararsız bir şekilde ona bakıyordum, onu öpmek istiyordum ama utancım bu isteğin üzerine bir avuç köz atıp onu yakarak yok ediyordu.

İçimdeki küçük kızın bana verdiği cesaretle biraz daha ona yaklaşıp sol elimi Alinin omuzuna koyup üzerine doğru eğilip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. O uyurken bunu yapmam belki yanlıştı lakin o uyanıkken bunu asla yapamazdım.

Elimin altındaki beden dokunuşumla kaskatı kesilmişti. Alinin aldığı nefesler bir anda hızlanıp sert bir şekilde yutkunmasıyla gözlerim şaşkınlıkla aralandı, o uyumuyor muydu.?

Hızla kendimi geriye çekip ondan uzaklaşacağım esnada o buna izin vermeyip elini belime koyup üzerine düşmemi sağladı. Utançtan başımı kaldırıp ona bakamıyordum bile, kızaran yanaklarımı yüzüme dökülen saçlarım bile kapatmıyordu bu kez.

"Demek ben uyurken ırzıma geçecektin ha?" Ali eğlendiği her halinden belli olan sesiyle konuşmasıyla başımı hafifçe kaldırıp utangaç gözlerle ona baktım.

"Ne?" Diye sordum şaşkınca. Elini uzatıp yüzüme dökülen saç tutamını kulağımın arkasına koyup ışıldayan gözleriyle bana baktı. Az önce bana cesaret veren içimdeki küçük kız şimdi ortalıkta gözükmüyordu bile.

"Diyorum ki beni öpmek için uyumamı mı bekledin.?" Kaşlarımı çatarak ona bakıp yumruk yaptığım elimi göğsüne vurup üzerinden kalkmaya çalıştım ama o kollarını bana bir ahtapot gibi sarıp ondan ayrılmama izin vermedi.

"Uyumanı falan beklemedim ben, bırak beni." utançtan gözlerine bile bakamıyordum. Az önce ona baktığım için kalbime batan iğneler şimdi utançtan batıyordu.

"Bak sen, ama az önce beni uyurken öptün."

"Beni öptüklerine say, ben sana bir şey dedim mi.?" Dudaklarımın arasından çıkan her kelime kulaklarıma dolduğunda utançtan yanan yanaklarım mümkünmüş gibi daha da yanmaya başladı. Ali söylediğim şeyle sesli bir şekilde gülmeye başladığında şaşkınlıkla ona bakıp elimle ağzını kapattım.

"Sessiz olsana herkesi uyandıracaksın." Sessiz nidalarımı Ali duymazlıktan gelip dudaklarının üzerindeki avuç içime bir öpücük kondurup elimi dudaklarından ayırdı.

"Eğer beni tekrar öpersen öpücüklerime sayabilirim." Tek kaşımı kaldırarak ona baktım, o ise yüzündeki sırıtışla bana bakıyordu.

"Öpemem." diye fısıldadım sessizce. İçimdeki organlar sanki birazdan heyecandan iflas edecekti ve ben organ yetmezliğinden ölecekmişim gibi hissediyordum.

"Nedenmiş o.?" Tek kaşını kaldırarak bana bakıp çenemden tutup ona bakmamı sağladı. Baş parmağıyla usul usul yanağımı okşarken sertçe yutkunarak ona baktım.

"Çünkü utanıyorum." diye fısıldadım içime saklanan sesimle. Gülümseyen gözlerle bana bakıp erkeksi bir şekilde güldü. Gülüşü karşısında kalbim isyan bayraklarını çekip göğüs kafesimi kırmak istercesine hızlı atmaya başladı.

"Sen yeter ki öp ben yine uyurum." Ali gözlerini kapatıp uyuyormuş gibi yaptığında gülümseyerek onu izledim. Usulca elimi kaldırıp sakallarına dokundum, avuç içime batan sakalları beni rahatsız etmiyordu, baş parmağımı usul usul sakallarının üzerinde gezdirirken Ali titrek bir nefes aldı.

"Bence bu kadar yakışıklı olman haksızlık, kalbe zarar verecek bir güzelliğin var." diye fısıldadım sessiz sesimle. Dediğim şeyle dudaklarının üzerinde güller yeşerdi. Tek gözünü açarak bana bakıp "öpmeyecek misin.?" diye sordu kalın erkeksi sesiyle. Başımı onaylar anlamda salladım.

"Öpmeyeceğim." Gözlerini açıp bana baktığında az önce dudaklarının üzerinde yeşeren güller solmuştu, benim yüzümden. Gözlerindeki cam kırıklarıyla bana bakıp usul usul başını salladı.

Gözleri gözlerimde asılı kaldığında aklım ve kalbim arasında gidip geliyordum yine, eğer çok düşünürsem aklımı seçeceğimi bildiğim için hızlı davranıp kalbimi seçtim.

Başımı ona yaklaştırıp bu kez gözlerine bakarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözlerindeki ışıltıyla bana bakarken aynı ışıltıyla ona karşılık verdim. Öpüşüm onun dudaklarında can bulduğunda solan güller yeniden yeşerdi.

Titrek bir nefesle geriye çekilip alnını alnıma yaslayıp belime sardığı kollarını sıkılaştırdı.

"Pedaliza'm.. " Titrek bir nefes alıp alnını hafice benden ayırıp gözlerime baktı. "Bu gece tamamıyla benim pedaliza'm olur musun.?" Sorduğu soruyla sertçe yutkunup heyecandan titreyen gözlerimi ondan ayırdım. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

Bir birini kovalayan akrep ve yelkovan bize inat daha hızlı birbirinin ardı sıra koşmaya başlamıştı sanki. Benden bir cevap beklediğini biliyordum ama ben dilim lal olmuş gibi konuşamıyordum.

Çekingen gözlerle ona bakıp bakışlarımızı birleştirdim. Dudaklarımın üzerine yerleştirdiğim tebessümle başımı onaylar anlamda salladım, bakışlarımız gibi şimdi gülüşlerimizde birbirine tutunmuştu. Alnını alnıma yaslayıp sessizce fısıldadı.

"Seni çok seviyorum pedaliza'm" Onu taklit ederek fısıldadım.

"Seni çok seviyorum canımın içi"

#######

2 AY SONRA

Zaman su misali akıp gidiyor, bize yalnızca bu oyunda düşen rolü usta bir şekilde oynamak düşüyordu. Bazen isteyerek bezende ayaklarımızın altını kanata kanata o oyundan kaçarak küskünlüğümüzü gözler önüne koyuyorduk.

Bugün Araf ağabey ve Semanın düğünü vardı. Aylardan mart, günlerden cumartesiydi. Herkesin sabırla beklediği o gün nihayet gelmişti. 2 ay içerisinde değişen tek şey Selim beyin yersiz inadına son verip oğullarının yanında olmasıydı. Selim bey inadından dönse de ne Ali nede Araf ağabey Asiye babaannenin evinden ayrılmamıştı. Bu evde kalmak içiten içe beni mutlu ediyordu, burada Selim beyin gözlerindeki o acıyan ifadeyi görmüyordum en azından. Bana acıyordu bunu gözlerinden net bir şekilde görebiliyordum.

Derin bir nefes alıp üzerimdeki elbiseyi düzeltip makyaj masasının önündeki puf koltuğa oturdum.

Fazla abartı olmayacak bir makyaj yapıp önceden fişe taktığım maşayı alime alıp omuzlarımın altına kadar uzanan açık kahverengi saçlarımdan bir parça elime alıp ona doladım.

Odanın kapısı açılıp kapandığında bakışlarımı usulca oraya çevirdim, Ali gelmişti. Baştan aşağı siyah bir takım elbise giyinmişti, ona hayran hayran bakarken o bu halime gülüp büyük adımlarıyla yanıma gelerek pufun arkasına geçti. Elini omuzlarıma koyup eğilerek başını saçlarımın arasına gömerek derin bir nefes alıp saçlarıma bir öpücük bıraktı.

"Güzel görünüyorsun, hem de fazlasıyla." Dudaklarımın üzerine yerleşen gülüşle onun gözlerinin en derinine baktım. Elimdeki maşayı alıp saçımdan ayırdığı küçük tutamı maşaya doladı.

"İlerde senin saçların gibi bir kızımız olursa, onun saçlarını bıkmadan her gün kendi ellerimle tarayacağım, kendi ellerimle öreceğim." Gözlerimi utançla ondan kaçırıp dizlerimin üzerindeki ellerime düşürdüm. Kısa bir süre sonra saçlarıma şekil vermeyi bitirip elindeki maşayı masanın üzerine bırakıp fişini çekti.

Uzun kemikli parmaklarını parmaklarıma dolayıp beni oturduğum yerden kaldırdı. Aynaya düşen görüntümüzle iç çektim.

Üzerimdeki siyah diz kapaklarımın bir karış altında biten uzun kollu, Fransız vintage tarzı olan bir elbiseydi. Elbiseye uygun olarak giydiğim siyah tek bantlı topuklu ayakkabılarla zarif ve güzel olmuştum.

Ali kollarını belime koyup başını boynuma koyarak aynadaki yansımamıza dudak kıvırarak baktı. İki yanımda duran ellerimi usulca kaldırıp belime doladığı kollarının üzerine koydum.

"Güzelliğin karşısında kalbim can çekişiyor pedaliza'm." Dudaklarımın üzerinde yeşeren tebessümle kolları arasında dönüp kollarımı beline dolayıp başımı kaldırarak ona baktım, topuklu giymeme rağmen benden uzundu.

"Senin kendi güzelliğinden haberin yok sanırım." Tek kaşını yukarıya kaldırıp bana baktı. Beline sardığım sağ kolumu usulca kaldırıp sakalarının üzerine koydum. Parmak ucalarımın üzerinde yükselip yanağına küçük bir öpücük kondurdum.

Ali gözlerindeki parıltıyla bana bakıyordu. Belime koyduğu elini oradan ayırıp yüzüme dökülen saç tutamını geriye doğru attı.

"Ne yaptın sen şimdi.?" Diye sordu huysuz sesiyle. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Öptüm." Diye konuştum anlamadığımı belli eden bir ses tonuyla. Tek kaşını kaldırıp başını bana yaklaştırdı.

"Ben bunu öpme saymam." Kaşlarımı çatarak ona baktım. Başını biraz daha bana yaklaştırıp beklemediğim bir anda beni öptü. Bir anda öpmesiyle önce şaşırsam da sonra dudaklarımın üzerinde bir gülüş yeşerdi. Usulca kendisini geriye çekip alnını alnıma yasladı.

"Öpeceksen böyle öp." Dudaklarımı cevap vermek için araladığım esnada kapının çalmasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Abi hadi babam çağırıyor, geç kalıyoruz." Hüma'nın sesiyle Aliden ayrılıp son kez üzerimi düzeltip masanın üzerindeki küçük siyah çantamı alıp telefonumu içine atıp ona baktım.

"Hadi gedelim, bizi beliyorlar." Başını usul usul sallayıp ellerimizi birbirine kenetleyip odadan çıktık.

Hüma hatasını anlayıp benden ve abisinden özür dilemişti. Onu affetmiştim lakin içimde ona karşı hala bir kırkılık vardı.

Salona gelmemizle herkesin bakışları bize böndü. Heyecandan yerinde oturamayan Araf ağabey kalkıp heyecanla konuştu.

"hadi çıkalım artık, geç kalacağız." Onun bu haline herkes gülmüştü. Gülüşler eşliğinde evden çıkıp herkes arabalara dağılmıştı. Araf ağabeyin arabası gelin arabasıydı ve şoför olmayı Murat üstlenmişti. Asiye babaanne, Buğlem ve Hüma Selim beyin arabasına binerken biz Aliyle onun arabasına binmiştik.

Etraf bir hayli kalabalıktı. Neredeyse tüm akrabalar ve komşular düğün için bir araya toplanmıştı. Onlarda bizimle birlikte arabalara binip konvoya uyum sağlamışlardı. Bizim düğünümüzde böyle olmamıştı, hatırladığım geçmiş biran için moralimi bozsa da kendimi çabucak toparladım, geçmiş geçmişte kalmıştı sonuçta.

Gülümseyerek Aliye dönüp güzel çehresini izlemeye başladım. Dikkatli bir şekilde arabayı kullanıyordu, canım kenarına yasladığı elini sakallarının arasına atıp sakallarını kaşıyıp kısa biran bana bakıp tekrar önüne döndü, yüzüne yayılan gülüş can yakan türdendi.

"Bakma öyle." Diye konuştu sert sesiyle. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Nedenmiş o.?"

"Sen bana öyle güzel güzel bakarsan, ben senin o mavilerinde suya hasret kalmış bir bedevi gibi kaybolurum." Yüzündeki haylaz gülüşle bana bakıp gözünü kırpmasıyla kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Usulca yutkunup utançtan yanmaya başlayan yanaklarımı saklamak istercesine başımı önüme eğdim.

#########

Gelini evinden büyük bir kalabalıkla düğün salonuna gelmiştik. Düğün olması gereken seyirde ilerliyordu. Oturduğum sandalyede kollarımı masaya dayadım usulca. Bakışlarım etrafta gezindiğinde tüm zarifliğiyle oturduğumuz masaya yaklaşan Elifle göz göze geldim. Üzerindeki zümrüt yeşili elbise ona çok yakışmıştı.

Yanımıza geldiğinde çekingen bir şekilde gülümseyip başıyla herkese selam verdi.

"Hoş geldin Elif kizum otursana." Asiye babaanne ona oturması için Volkanın yanını gösterdiğinde Elif huzursuzca yerinde kıpırdandı.

Volkan bu iki ay içerinde aileden birsi gibi olmuştu. Araf ağabeyin yanı sıra Ali ile de anlaşıyordular, bundaki en büyük etken şüphesiz Buğlemdi. Buğlem in Volkan sevdası herkes tarafından benimsenmişti artık, öyle ki Volkan haftada 2,3 Buğlemi görmek için eve geliyordu.

"Şey ben rahatsızlık vermeyeyim, Araf ağabey davet edince öyle bir uğrayıp tebrik etmek istedim." Diye konuştu Elif çekingen ses tonuyla. Asiye babaanne kaşlarını çatıp Elife kaşlarıyla oturmasını işaret etti. Elif usulca yutkunup başını susul usul sallayıp Volkanın yanına oturdu.

Volkan yanına oturan kıza gözlerindeki anlam veremediğim ifadeyle bakıyordu. Elif başını çekingen bir şekilde kaldırıp Volkana baktığında onunla göz göze gelmeyi beklemiyor olacak ki şaşkınlıkla gözlerini aralayıp kızarmış yanaklarıyla ona bakan adama baktı.

Kulağımda hissettiğim sıcak nefesle korkuyla yerimde sıçradım. Başımı usulca çevirip yanımdaki Aliye baktım. Kaşlarıyla karşımızda oturan Volkan ve Elifi gösterip sadece benim duyabileceğim şekilde konuştu.

"Bunların arasında bir şey var."

"Nerden biliyorsun.?" Diye sordum meraklı ses tonumla.

"Gözlerinden, gözler ikisini de ele veriyor." Bakışlarımı ondan ayırıp karşımdaki çifte baktım. Sessizce bir şeyler konuşuyordular bu şey neydi bilmiyorum ama Volkanın yüzüne gülücükler yayılırken Elifin yüzü kırmızının her tonuna girmişti utançtan. Dudaklarımın üzerine yerleşen tebessümle Aliye baktım.

"İnşAllah vardır, çok yakışıyorlar." Ali oturduğum sandalyeyi tutup kendisine çekmesiyle masadaki bakışlar bize dönmüştü, gözlerim şaşkınlıkla büyürken bakışlarım ona döndü.

"Ne yapıyorsun.?" Omuzunu umursamazca kaldırıp indirip sağ elimi sıkıca kavradı.

"Çok uzaktın bende yanıma çektim seni ne var bunda.?" Ona gözlerimi devirdiğimde o yüzündeki memnun ifadeyle bana bakıyordu. Başımı olumsuz anlamda sallayıp önüme döndüm.

Gözlerim gelin masasına ilişti usulca. Birbirine aşkla bakan iki insana gülümseyerek baktım, birbirlerine olan aşkları buradan bile belli oluyordu. Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çatarak yanımdaki adama baktım, ona baktığımı anlayıp etraftaki bakışlarını bana çevirdi.

"Ne oldu pedaliza'm?"

"Bana iki ay önce Buğlemin annesinin nasıl öldüğünü anlatacağını söylemiştin." Dudaklarının üzerine yerleşen müptelası olduğum gülüş kalbimin ritmini bozarken o bundan bir haberdi.

"Ben bunu tamamıyla unutmuşum güzelim ama görüyorum ki senin geçte olsa aklına gelmiş." Ona kirpiklerimin arasından ters ters baktığımda Ali sesli bir şekilde gülüp başını bana yaklaştırıp kulağıma fısıldadı.

"O sinirli sinirli bakan gözlerine ölürüm kadın." İçimde horan tepmeye başlayan filler titrek bir nefes almama sebep olmuştu. Tek bir sözüyle içimdeki organlar mum misali erimişti. Usulca geriye çekilip sırtını sandalyeye yaslayıp boğazını temizleyip gözlerime baktı.

"Adı Güneşti. Abimle üniversitede tanışıp birbirlerini sevmişler, üniversite bitince abim babamın karşısına geçip evlenmek istediğini söyledi ve evlendiler. Evlendikten bir zaman sonra yengem Buğleme hamile kaldı, daha sonra buğlem doğdu. Buğlem yedi aylıkken bir akşam Buğlemi bize bırakıp dışarıya çıktılar. Saatler sonra kaza haberini aldık, yengem o kazada ölmüştü. Abim yıllarca kendisini suçladı belki de hala suçluyor bilmiyorum. Yengem isminin anlamını verir gibi sapsarı saçları vardı, bu yüzden abim Buğlemin saçlarına kimseyi dokundurmaz çünkü Buğlemin saçları gün geçtikçe annesininkine daha çok benziyor." Derin bir nefes alarak bakışlarını abisine çevirip ona baktı ardından yine beni buldu bakışları.

"Ama neyi fark ettim biliyor musun.?" Başımı olumsuz anlamda sallayıp konuşmasını bekledim. "Abim yengemi seviyordu ama aşık değildi, Semaya ise aşık ona bakarken gözlerinin içi parlıyor yengeme bakarken gözlerinin içi parlamıyordu." Elini uzatıp yüzüme dökülen saç tutamını kulağımın arkasına koyup parlayan gözleriyle gözlerime baktı, bana olan aşkını, sevgisini göstermek istercesine.

Araf ağabeyin ilk başlardaki sert hallerini şimdi daha iyi anlıyordum. Meğerse kendi vicdanıyla baş etmeye çalışıyormuş. Semanın neden Buğlemin saçlarını dokunmasını istemediğini şimdi daha iyi anlıyordum.

Dudaklarımın üzerine yerleşen haylaz gülüşle ona baktım.

"Siz Karabey erkeklerinde saç takıntısı var galiba." Dudakları keyifle yukarıya doğru kıvrılıp başını bana yaklaştırdı.

"Valla abimi bilmem ama ben senin saçlarının müptelasıyım."

Etrafı aydınlatan ışık biranda sönmesiyle insanların dudaklarından korku dolu nidalar dökülmeye başladı. Korkuyla parmaklarımı Alinin koluna sardığımda Ali sıkıca elimi tutup varlığını bana hissettirdi.

"Buradayım güzelim korkma." İçimi saran korku an be an büyürken huzur bulduğum o ses bile içimdeki korkuyu dizginlememişti. Etrafı sadece insanların telefonundan gelen ışık aydınlatıyordu, korku dolu bakışlarımı etrafta gezdirirken Ali oturduğu yerden kalktı biranda.

"Güzelim ben soruna bakıp geliyorum hemen, sen bir yere ayrılma buradan." Sertçe yutkunup başımı olumsuz anlamda salladım, gitmesini istemiyordum. hızlıca parmaklarımı parmaklarına dolayıp dolan gözlerimle ona baktım.

"Gitme.. lütfen.!" Karanlıkta parlayan gözleriyle bana bakarak gülümsedi.

"Hemen geleceğim güzelim." Dudaklarımı büzerek ona baktım. içimi saran korku gitmesini istemiyordu. güven verircesine elimi sıkıp dudaklarını alnıma bastırdı.

"Geleceğim." İstemeye istemeye başımı sallayıp, elimi usulca elinden ayırdım. Cebinden çıkardığı telefonun flaşını açıp çıkışa doğru ilerlemeye başladı tüm heybetiyle. Sertçe yutkunup arkasından bakmakla yetindim sadece.

Derin bir nefes alıp sıkıntıyla oturduğum yerde kıpırdandım. dakikalar bir birini arsızca kovalıyor ama ne Ali geri geliyordu nede etrafı karanlığa boğan elektrik.

Salondaki uğultular gittikçe artarken sonunda ışıklar gelmişti. Korkudan tuttuğum nefesimi titrek bir şekilde dudaklarımın arasından bırakıp bakışlarımı çıkış kapısına çevirdim. İçimdeki küçük kızın korku dolu bakışlarıyla sevdiğim adamın o kapıdan girmesini bekledim ama gelmedi.

Arsızca birbirini kovalayan dakikaları saymayı bırakıp hızla oturduğum yerden kalktım. Ani kalkışımdan dolayı masadaki bakışlar bana dönmüştü, bunu umursamayıp adımlarımı çıkışa yönlendirdim.

Titrek bacaklarımla düğün salonundan çıktığımda bakışlarımı etrafta gezdirdim bilinçsizce. Adımlarım merdivenleri bulduğunda duyduğum silah sesiyle tüm bedenim donmuştu adeta.

"Ali." Diye fısıldadım korkudan titreyen sesimle. Korku panzehiri olmayan bir zehir gibi vücuduma yayılmaya başlamıştı, gözlerimden süzülen yaşla acıyla yutkundum.

Canı çıkmış gibi titreyen bacaklarıma inat sesin geldiği yere doğru koşmaya başladım. Dışarıya çıkmamla soğuk hava yüzüme çarpmıştı adeta. Korku dolu bakışlarımla etrafa bakındığımda az ileride yatan bedeni görmemle nefesim kesilmişti.

"Ali.!" Diye bağırdım titreyen sesimle. Ayağımdaki topuklu ayakkabıları umursamadan ona doğru koşmaya başladım. yüzüme çarpan rüzgar saçlarımı savururken içimdeki ateşin külleri tekrardan harlanıyordu.

Dizlerimin acısını umursamadan sert bir şekilde yanına çömelip ıslak toprağa değen başını dizlerimin üzerine koydum. Gözyaşlarım bir bir yanaklarımı ıslatmaya başlamıştı bile.

Titreyen ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım.

"Ali, Bana bak Ali." Hafif aralıklı duran göz kapaklarının arasından bana bakıp dudaklarının üzerine canız bir gülüş yerleştirdi. Bakışlarım bedeninde dolaştığında gördüğüm şeyle kolum kanadım kırılmıştı.

Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığa mani olamayarak titreyen elimi karnının üzerindeki elinin üzerine koydum. Ellerine bulaşan kan şimdi benimde ellerime bulaşıyordu, kan her gecen saniye daha çok akıyor, beni mümkünmüş gibi daha çok nefessiz bırakıyordu.

"Yardım edin.!" Diye bağırdım boğazımı yırtarcasına. Telaşla etrafıma baktım ama kimse yoktu, kimse sesimi duymuyor, kimse bizi görmüyordu.


"Yardım edin.! lütfen yardım edin.!" Boğazım acısa da bunu umursamadan bağırmaya devam ettim. Karnının üzerinde duran elini kaldırıp yüzüme değdirdi. Ellerindeki kan yüzüme bulaştığında dudaklarımın arasından acı bir hıçkırık kaçtı.

"Ağlama günlümün çiçeği." Sesi fısıltı şeklinde çıkıyordu. Elimi kanayan yarasına bastırıp ıslak kirpiklerimin arasından güzel yüzüne baktım.

"Uyuma sakın... gelecekler birazdan uyuma. Yardım edin Allah aşkına yardım edin." Telaşla Alinin üzerini kontrol edip telefonunu aradım ama bulamadım. Onu bu şekilde burada bırakıp girmek istemiyordum. Ya ona bunu yapan gitmediyse diye düşünmeden edemedim.

"Yardım ed..." Başımda hissettiğim sert dokunuşla bedenim sert bir şekilde yere düşmüştü. Gözlerim kapanmak için can atarken ben inatla karşımda bana acı çeken gözlerle bakan sevdiğim adama bakmaya çalışıyordum.

Acıyla yutkunup gözlerimi ağır ağır kapatıp açtım. Başımın arkasında hissettiğim sıcaklık bedenimi uyuşturuyordu sanki.

Titreyen elimi kaldırıp Alinin yüzüne koyup yüzümdeki acıya rağmen dudaklarımın üzerinde yeşeren tebessümle ona baktım.

"Ali'm..." diye fısıldadım cansız sesimle. İçimdeki acı gittikçe büyüyüp beni o acının içinde boğdu ama ben sesimi çıkaramadım, çaresizliği iliklerime kadar hissediyordum.

Titrek bir şekilde açılıp kapanan göz kapaklarım gecenin karanlığına inat beni başı sonu olmayan o karanlığın içine çekti usul usul. Tüm uzuvlarım Ali diye sayıklarken kırılan kolum kanadım beni bitirmişti.

"Korkuyorum.. gitme." Diye fısıldadım son kalan nefes kırıntılarımla.

Adım adım finale yaklaşıyoruz, finale yaklaşan bu yolda desteğinizi esirgemeyin lütfen. 🦋🦋

Loading...
0%