@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim. Başımdaki keskin ağrı gözlerimi açmama izin vermezken boğazımı saran görünmez eller nefes almama izin vermiyordu. Acıyla yutkunmak istediğimde boğazımı saran eller buna izin vermedi, boğazımdaki kuruluk canımı yakıyordu. Zorlukla gözlerimi araladığımda gözlerim etrafı bulanık görüyordu. Acıyla gözlerimi kapatıp açtığımda bu görüş acımı birazda olsa netleşmesini sağlamıştı. görüş acımda beyaz bir tavan vardı. Kaşlarım benden bağımsız bir şekilde birbirine girdiğinde nerede olduğumu anlamak istercesine başımı çevirmek istediğimde başımın arkasında hissettiğim acıyla güçsüz bir çığlık koptu kurumuş dudaklarımın arasından. Elimi usulca başımın arkasına, acıyan yere dokundurduğumda gözlerimin önüne gelen gerçekle acıyla yutkundum. Gözlerimden akan kuru bir yaş içimde ölen çiçeklerin yeşermesine yetmemişti. "Ali." Diye fısıldadım acı dolu kısık sesimle. Kalbimde hissettiğim bu keskin acı yavaş yavaş tüm benliğime yayılıyordu. Telaşla etrafıma bakındığımda bir hastane odasında olduğumu fark ettim. Hızla yattığım yerden doğrulmak istedim lakin başımdaki acı buna izin vermiyordu. Odaya göz attığımda benden başka kimsenin olmadığını görmüştüm. "Ali." Diye bağırdım bu kez az önceki sesimin sessizliğine nazaran güçlü sesimle. Elimin üzerindeki serum iğnesini çıkartıp, yatakta güçlükle doğrulup oturdum. Biran gözlerimin önü kararsa da bunu umursamamıştım. "Hemşire! kimse yok mu? Ali neredesin.?" Boğazımın acımasını umursamadan bağırdığımda odanın kapısı sert bir şekilde açılmıştı. Bakışlarım hızla oraya döndüğünde karşımda istediğim kişiyi değil Araf ağabeyi, Asiye babaanneyi ve Semayı görmüştüm. Gözyaşlarımın arasından onlara umutla baktım, bana onun iyi olduğunu söylemeleri için ama onlar yüzlerindeki acı dolu ifadeyle bana bakmayı seçmişti. "Sare kızum." Asiye babaanne telaşla yanıma gelip buğulanmış gözleriyle bana baktı. Bakışlarında hüzün vardı, korku vardı, acı vardı. "Ali nerede? o..... o vurulmuştu iyimi o.?" Zorlukla bir araya getirdiğim kelimeleri konuştuğumda hepsi tek tek akışlarını benden ayırmıştı. İçimdeki acı büyüdükçe büyüdü yüreğimi acıdan yaktı. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp, içimdeki öfkeye mani olamadan içimdeki acıyı kusmak istercesine bağırdım. "Ali iyimi diyorum size, bakmayın öyle yüzüme, konuşsanıza Ali iyimi.?" Asiye babaanne elimi tutmak istediğinde buna izin vermeyip gücü çekilmiş bacaklarımı zorlayarak yataktan kalkıp karşılarında durdum. "Niye konuşmuyorsunuz? Bir... bir şey mi oldu ona.?" Gözyaşlarım birer birer benden gidiyordu. İçimdeki korku o kadar büyüktü ki içimdeki acıyla yarışıyordu adeta. Sema telaşla bana yaklaşıp kolumdan tutarak beni yatağa oturtmak istediğinde buna izin vermeyip kolumu asi bir şekilde ondan kurtardım. "Aliye gitmek istiyorum, beni ona götürün." Araf ağabey dolan gözlerini saklamak istercesine başını yan tarafa çevirip peş peşe yutkundu. kötü bir şey olmuştu ve bunu bana söyleyemiyorlardı. Acı çeken gözlerle onlara baktım yalvarırcasına. "Ali..." Dedi Araf ağabey kısık sesiyle. Devamını getirmedi beni uçurumun kenarında bırakmıştı. Güçsüz bir şekilde kalktığım yatağın kenarına oturup umut dolu gözlerle ona baktım. Araf ağabey titrek bir nefes alıp bana doğru bir adım yaklaştı. Ağzından çıkacak her sözün beni zehirleyerek öldüreceğini anlamıştım o an. "Seni bulduğumuz yerde Ali yoktu. Sen tek başınaydın." Aldığım nefes boğazıma takılı kaldı yutkunamadım. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığa mani olamadım. "Na... nasıl yoktu.? yanına gittim ben onun, kanlar içinde yerde yatıyordu. So... sonra birisi başıma vurdu gerisini hatırlamıyordum." "Ali kaçırıldı. Polisler kameraları inceledi ama bir şey bulunamadı. Babandan şüphelendiğimizi Murat'a söyledik şuan karakolda ifadesi alınıyor." Asi bir şekilde başımı sallayıp oturduğum yataktan kalkıp onu yakalarından tutup sarstım. "Ne demek kaçırıldı, ne demek yok.? " Araf ağabey ellerimin üzerine ellerini koyup beni incitmeden kendisinden kurtarmaya çalıştı ama ben tüm gücümle yakalından asılıyordum. "Aliyi bul bana abi, ben onsuz yaşayamam Aliyi bul bana." Sevdiğim adam, kalbimin sahibi olan adam yoktu, bu benim aklımı başımdan alacak kadar acı bir şeydi. Güçsüz bir şekilde yere oturup hıçkırarak ağlamaya devam ettim. Sema ağlayarak bana sarıldığında güçsüz bir şekilde kollarından kurtulmak için çabaladım. 'Aklını yerinden alacağım.' Kulaklarımda onun sesi yankılanıyordu. O yapmıştı, o almıştı Aliyi benden. "Bırak beni, o aldı Aliyi benden, Aliyi getirin bana." Ellerimle Semayı itmeye çalışsam da başarmıyordum, gücüm tükeniyordu. Asiye babaanne şefkatle saçımı okşarken ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. "Bana Aliyi getirin babaanne." Gözümden süzülen yaşla acı dolu bir gülüş yerleşti kurumuş dudaklarımın üzerine. "Gelecek kızum gelecek" Gözlerim yavaş yavaş kapanırken bedenim gittikçe hissizleşiyordu. "Aliyi getirin bana." diye fısıldadım son kez karanlık beni içerisine çekmeden önce, son kez acı dolu bir serzenişte bulundum. ######### Titreyen kirpiklerim açılmamak için bana direniyordu adet. Boğazımda hissettiğim kuruluk sertçe yutkunmama sebep olmuştu. Etrafımdaki uğultuları duysam da gözlerimi açıp etrafıma bakacak gücü kendimde bulamıyordu, belki de korkuyordum bu aciz gözlerimi açtığımda onu karşımda görmemekten korkuyordum. Acıyla yutkunduğumda gözlerimden bir yaş süzülüp acı içinde kıvranan benliğimden kendimi kurtardım. Zorlukla gözlerimi araladığımda karşıda bana telaşla bakan insanlarda tek tek gezdirdim dolu dolu olan gözlerimi, lakin aradığım kişiyi bulamadım. Kalbimde hissettiğim acı beni her saniye daha çok içine çekip nefessiz bırakıp öldürmek için an kollamaya başlamıştı. "Geldi mi.?" Diye konuştum kısık çıkan sesimle. Odanın içindeki sessizlik büyüdükçe büyüdü biz o sessizliğin içinde boğulduk ama sesimizi çıkaramadık. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıkları durdurmak için hiçbir şey yapmadım, omuzlarım sarsılarak ağlıyordum. İçimdeki yangın o olmadığı sürçe beni her an öldüre bilirdi. "Sare kızum." Asiye babaannenin üzgün sesi kulaklarıma dolduğunda ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. Acı çeken yaşlı gözlerle bakıyordu bana. "Sabırlı ol kızum polisler her yerde Aliyi arayler bulacaklar oni." Sevdiğim adam kayıptı. Yarası nasıl durumdaydı, Durumu iyimi kötümü bilmiyorduk bile, nasıl sabırlı olabilirdim ki, benim canım gitmiş nasıl sabırlı olabilirdim. Odanın kapısı usulca açılıp orta yaşlı bayan bir doktor odaya girdi. Odanın içindeki gergin hava doktorun yüzüne de yansımıştı. Zorlukla gülümseyip gözlerini bana çevirdi. "Nasılsınız Sare hanım.?" Yüzümdeki acı nasıl olduğumu anlatmaya yetmiyor muydu? Acı dolu bir tebessüm kondurdum kurumuş dudaklarımın üzerine. "Nefes alacak kadar iyiyim." Kadın kısa biran gözlerini benden ayırıp yanıma adımlayıp bir kaç kontrol yaptıktan sonra elindeki dosyaya bir şeyler yazıp gergin bir şekilde gülümsedi. "Durumunuz gayet iyi çıkış işlemlerini yapabilirsiniz." Kısa bir duraksayıp gülümseyerek konuştu. "Ayrıca tebrik ederim 3 haftalık hamilesiniz." Şaşkınlıkla aralanan gözlerimle kal gelmiş bir şekilde kadına baktım. 'Hamilesiniz' kulaklarımın içinde yankılanan bu kelime sertçe yutkunmama sebep olmuştu. Elim benden bağımsız bir şekilde karnımın üzerinde durdu. Bir bebeğimiz olacaktı. Ali ve bana ait, saçları benim saçlarım gibi olan bir bebeğimiz olacaktı. içimde hissettiğim acı sevinmeme izin vermiyordu bile. O yoktu yanımda, bir yanım boşlukta sallanırken o yanımı dolduracak kişi yoktu. Ben böyle hayal etmemiştim. İleride bir bebeğimiz olduğunda bu haberi onunla birlikte öğrenmeyi istedim hep ama şimdi tek başımaydım. O yoktu ve ben ne halde bile olduğunu bilmiyordum. Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip yattığım yataktan güç bela kalktım. Herkes telaşlı gözlerle bana bakarken ben bunların hiçbirini umursamadan cansız bacaklarımı yataktan sarkıttım. Sema telaşla koluma girip yataktan kalkmama yardımcı oldu. Bakışlarım Araf abiye çevirip kısık sesimle konuştum. "Eve gitmek istiyorum abi." Başını sallayarak beni onaylayıp boğazını temizleyip dolu dolu olan gözlerini benden kaçırdı. "Sema sana yardımcı olsun, ben çıkış işlemlerini yapıp geliyorum." Doktorun ardından Araf ağabeyde odadan çıkınca Semanın yardımıyla üzerimdeki hastane kıyafetinden kurtulup gri renkli bir eşofman takımı giymiştim. Hastaneden çıkıp eve geldiğimizde tek kelime etmeden halsiz bedenimi odamıza atmıştım. Odaya girmemle burnuma dolan koku gözlerimden tekrar dolmasına sebep olmuştu. Güçsüz bir şekilde yatağa oturup gözlerimi odada gezdirdim. Birkaç saat öncesinde bu odanın içinde onun gözlerine bakıyordum ama şimdi gözlerim bir boşluğa bakıyordu. Elimin üzerinde hissettiğim dokunuşla usulca yanımdaki kişiye baktım. Sema ve Hüma gözlerindeki acı dolu ifadeyle bana bakıyorlardı. "Uyumalısın biraz, buna ihtiyacın var." Başımı asi bir şekilde sallayıp, elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Olmaz, o geldiği zaman uyanık olmalıyım, Hem ben ona daha bebeğimizi söyleyeceğim uyursam söyleyemem ki." Sema dolan gözlerini benden ayırıp güçlükle konuştu. "Biz seni uyandırırız, dinlenmelisin." Kaşlarımı çatarak elimin üzerindeki ellerini öfkeyle itip ayağa kalktım. titreyen sesimi umursamadan bağırdım. "Olmaz diyorum sana olmaz, o geldiğinde eğer uyursam onu beklemediğim için bana alınabilir. Hem.... hem o benim üzülmeme dayanamaz ki gelir birazdan." Titreyen bacaklarımla bir iki adım gerileyip korku dolu gözlerle bana bakan Sema ve Hüma'ya baktım hıçkırıklarımın arasından. "Bakmayın bana öyle gelecek o, gelecek." sema oturduğu yerden kalkıp bana dokunmak istediğinde kolumu ondan çekip bana dokunmasına mani oldum. "Yalnız kalmak istiyorum çıkın lütfen!." Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı onlardan ayırdım. "Sare...." Sema'nın konuşmasına izin vermeden kısık sesimle fısıldadım. "Çıkın lütfen.!" Sessiz feryadıma sessiz kalıp usulca odadan çıktılar. Gücü tükenmiş bedenimi zorlayıp yatağın onun yattığı kısma oturup gözyaşlarımı serbest bıraktım. İçimde hissettiğim acı gittikçe büyüyordu, kalbim can çekişiyordu. Yatağın kenarına kıvrılıp onun yastığına sarılıp kokusunu içime çektim, içimdeki acının hafiflemesini umarak ama hafiflemedi aksine gittikçe büyüyüp beni acı içinde kıvrandırdı. Titreyen ellerimi karnımın üzerine koyup onu hissetmeye çalıştım. "Neredesin canımın içi, bak bebeğimiz seni bekliyor, neden gelmiyorsun.? Toprak rengi gözlerini görmeye ihtiyacım var, kokunu içime çekmeye ihtiyacım var. Yokluğun ölümden farksız gel artık." Odanın içerisinde yankılanan ağlayış seslerim bir zaman sonra dünyanın en güzel melodisi gibi gelmeye başlamıştı. Yorgunluktan halsiz düşen bedenim uyumak için an kollarken ben kendimle bir savaş içine girmiştim. O gelmeden uyumamalıydım, biliyordum birazdan gelecek güven dolu kollarıyla beni saracaktı. Akrep ve yelkovan birbirini kovalıyor, saat her gecen dakika daha da ilerliyordu ama o gelmiyordu. Saat 05:30 olmuştu, birazdan sabah ezanı okunacaktı. Biz çoktan yeni bir güne geçmiştik, ben onsuz ilk kez bu yatakta yatmıştım ama uyumamıştım onu beklemiştim lakin o gelmemişti. Halsiz düşen bedenim daha fazla dayanamayarak kendisini uykunun kollarına bırakmıştı. Gözlerimi rahatsız eden güneş ışığıyla huzursuzca yerimde kıpırdanıp ağlamaktan acıyan güzlerimi araladım usulca. Durgun bakışlarım odanın içerisinde gezinde gözlerim aradığını bulmak istercesine ama bulamadı, bu dört duvarın arasında benden başka kimse yoktu. Ali hala yoktu. Acıyı iliklerime kadar hissediyordum. Ben ilk kez böyle çaresiz, böyle kimsesiz hissediyordum. Kolum kanadım kırılmış, evim barkım başıma yıkılmış gibi hissediyordum. Elim usulca karnımın üzerinde durduğunda acıyla yutkunup buğulanmış gözlerimi kapatıp açtım içimdeki boşluğu yok etmek istercesine. "Baban bize gelecek bebeğim." Gelecekti. Şuan nerede? nasıl? bilmesem de gelecekti. Kulaklarımı tırmalayan bağrış sesiyle irkilerek yerimde doğruldum. Gözlerim duvardaki saate dokunduğunda 10.25 olduğunu gördüm. Güçsüz bacaklarımı yataktan sarkıtıp derin bir nefes alarak yataktan kalkarak kapıya doğru ilerledim. Kapıyı usulca açıp odadan çıkarak kararan gözlerimi umursamadan dikkatli bir şekilde merdivenleri inip salona doğru adımladım. "Murat sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek hiçbir iz yok." Selim beyin öfke dolu sesini duyduğumda adımlarım kapının kenarında durmuştu. "Selim amca düğün salonun ve çevresindeki tüm kamera kayıtlarına baktık hem de defalarca. Mustafa Özkul'dan şüphelendiğinizi söylediniz adamı sorguya çektik ama işimize yara tek kelime söylemedi. Üstelik adamı suçlayacak delilimiz olmadığı için serbest bırakmak durumunda kaldık." Dolan gözlerimden süzülen yaşla acı içinde kıvrandım. Titreyen bacaklarım beni daha fazla ayakta tutmak istemiyor gibi bana ihanet ederek titremeye başlamışlardı. Kapının pervazına tutunarak destek almaya çalıştım. "Tüm ekip dün akşamdan beri Aliyi arıyor ama tek bir iz bile yok." duyduğum her kelime beni öldürüyordu artık. Boğazımdan kaçan hıçkırıkla salondaki herkesin bakışları beni bulmuştu. "Ne... ne demek tek bir iz yok?" Titreyen sesimle zorlukla konuşmuştum. Sema telaşla oturduğu yerden kalkıp yanıma gelerek her an düşecek gibi duran bedenimi tuttu. Araf ağabey kızarmış gözleriyle bana bakıp titrek bir nefes alarak konuştu. "Sare gel otur şöyle" Başımı olumsuz anlamda sallayıp ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. "Ne demek yok? Neden hala bulamadınız onu?" Boğazımın acımasını umursamadan bağırmaya devam ettim. "O yarlıydı, şuan ne durumda, nasıl, nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Siz neden burada duruyorsunuz arasanıza ona, bulsanıza onu." Herkes telaşla bana bakarken, titreyen bacaklarım daha fazla beni taşıyamayarak yere yığıldım. "O yaptı, babam yaptı o aldı Aliyi benden." Ona baba diye hitap ettiğim her an dilimin ucu yanıyordu sanki. O baba olmayı hak etmiyordu, O kızını öldürmeyip sevdiği adamı ondan alarak aklını oynatmasını isteyecek kadar kalbi karamış bir adamdı. "Bana Aliyi getirin." Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklara mani olamıyordum. O yanımda olmadığı her dakika, ondan haber alamadığım her dakika aklımı yitirecek gibi hissediyorum. "Sare kızum sakin ol." Asiye babaannenin ağlamaktan kısık çıkan sesi kulaklarıma iliştiğinde başımı asi bir şekilde olumsuz anlamda salladım. "Olamam, sevdiğim adam yok, bebeğimin babası yok. Ben nefes alamıyorum onsuz sakin falan olamam." Sema bana sıkça sarıldığında güçsüz kollarım öylece iki yanıma düştü. Sarsılarak ağladığım bu omuzda acım dinmiyordu. Sema usul usul elini sırtıma vurarak sakinleşmemi bekledi. "Gelecek." diye fısıldadı titreyen sesiyle." "Gelsin." Diyerek karşılık verdim ona kısık sesimle. Aradan ne kadar geçti bilmiyordum ama ağlayışlarım bir iç çekişe dönmüştü. Sema bedenini usulca benden ayırdığında buz tutmuş gözlerimle ona baktım. "Dinlenmek ister misin biraz.?" Başımı usul usul sallayıp sorusunu onayladım. Bedenim bir enkazın altında kalmış gibi yorgun ve halsizdi, sanki birazdan ruhum bedenimden ayrılacaktı. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp ardından da beni kaldırıp merdivenlere yöneldik. "Hüma, Sareye bir şeyler hazırla kızum." Asiye babaannenin Hüma'ya söylediklerini duysam da umursamayıp merdivenleri çıkıp odaya geldik. Odanın her köşesine sinen kokusu burnuma dolduğunda gözlerim tekrardan dolmuştu. Sema beni yavaşça yatağa yatırıp üzerimi örterek yatağın boş kenarına oturdu. Durgun gözlerim ona döndüğünde acıyla gülümsedi bana, ama ben gülümseyemedim birileri gülüşlerimi çalmıştı benden geride vermiyordu. "Güçlü olmalısın bebeğiniz için, polisler her yerde onu arıyor bulacaklar onu." Elim benden bağımsız bir şekilde karnımın üzerine de durmuştu ondan güç almak istercesine. Gelecekti, gelecekti ve ben ona kızımızı söyleyecektim. Saçları benim saçlarım gibi olan, bana benzeyen bir kızımız olduğunu söyleyecektim ona. ######### İyileşen kanatlarım tekrar kırılmıştı. Kuruyan dallarımda açan çiçekler yine solmuştu. Bu kez açmamak üzeri solmuştu çiçeklerim, bu kez iyileşmemek üzerine kırılmıştı kanatlarım. Bir hafta geçmişti.... bir hafta. Sevdiğim adam hala yoktu. Beni bu yalnızlığın içinde tek başıma bırakıp gitmişti ve ben ona gitme, yanımda kal diyememiştim. Gecen her gün, ömrümden azalan her gün beni çıkmaz yollara itiyordu. O gelmiyordu ve ben gittikçe hayatla olan o ince bağlantımı koparıyordum. Kendimi öyle çaresiz hissediyordum ki beni bu çaresizlikten kimse kurtaramıyordu. Bir haftadır onu arıyordu polisler ama bulamıyorlardı. Defalarca babamdan şikayetçi olsam da hepsinden kendisini aklamayı usta bir şekilde başarmıştı. Halbuki ben onun yaptığına emindim, o beni sevdiğim adamla öldürüyordu. Gözümden düşen yaşı elimin tersiyle silip, ağlamaktan sızlayan gözlerimi elimdeki resme düşürdüm, onun resmine. Sevdiğim, canımın içi olan adamın resmine. Sağ elimi karnımın üzerine koyup bir aylık olan bebeğimi hissetmeye çalıştım. 
"Ama gelecek." Karalılıkla başımı sallayıp acıyla yutkundum. Gelecekti biliyorum neredeydi, nasıldı bilmiyorum ama gelecekti. O beni yalnız bırakmazdı, o bebeğimizi babasız bırakmazdı. Karnımın üzerindeki elim aklıma gelen şeyle buz kesmişti. Hızla oturduğum yerde doğrulup gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Benim onun ayağına gitmemi bekliyordu o adam. Sevdiğim adamı benden alarak beni kendi isteğimle ona dönmemi sağlayacaktı. Aliyi kurtarmak için onun ayağına gitmem gerekiyordu. Hızla oturduğum yataktan kalkıp halsiz bacaklarımı zorlayıp dolabın yanına gidip kapaklarını araladım. İçerisinden mavi kot pantolonumu ve siyah kazağımı çıkartıp hızla üzerime giyindim, dışarıdaki soğuk havayı aldırmadan siyah deri ceketimi çıkartıp giyindim. bir haftadır elime alamadığım telefonumu alıp hızla odadan çıkıp merdivenleri indim. Adım seslerimi duyan ev halkı salondan çıkıp telaşlı gözlerle bana baktılar. Bakışlarım bana çatık kaşlarıyla bakan Araf abide kaldığında titreyen bacaklarımla yanına gidip, buğulanmış gözlerle ona baktım. Çatık kaşları anında düzelip şefkatle baktı bana, o benim için olmayan abimdi. "Beni ona götür müsün.?" Dedim ağlamaktan kısık çıkan sesimle. Anlamayan gözlerle bana bakıyordu. "Beni o adama götürür müsün..... babama?" Araf ağabey kaşlarını hiddetle çatıp başını olumsuz anlamda salladı. "Saçmalama Sare seni o adama götüremem." "Aliyi o kaçırdı ve şuan benim ona kendi ayağımla gitmemi bekliyor. Ali'nin nerede olduğunu öğrene bilmem için kendi ayağımla ona gitmem gerekiyor." Başını olumsuz anlamda sallayıp isteğimi reddetti. O adamın bana zarar vermesinden korkuyordu, oysaki bana en büyük zararı sevdiğim adamı benden alarak vermişti. "Olmaz, seni o adama götüremem." İçime dolan öfkeyle kaşlarımı çatıp bastıramadığım öfkemle bağırdım. "Neden anlamıyorsunuz Ali o adamın elinde, ben o adama gitmediğim sürece Aliyi bulamayacağız. Bir hafta oldu tam bir hafta en ufak bir gelişme oldu mu hayır, Ali geriye geldi mi hayır, ne durumda olduğunu biliyor muyuz hayır." Derin bir nefes alıp elimin tersiyle gözyaşlarımı silip kendimden emin sesimle konuştum. "Peki götürme bende kendim giderim o zaman." Kapıya doğru ilerleyip kenarda duran ayakkabılarımı hızla giyinip kapıyı açtığımda Araf abinin sesini duydum. "Tamam götüreceğim seni bekle." yüzümde oluşan buruk tebessümle ona bakıp tebessüm ettim. Montunu alıp hızlı bir şekilde üzerine geçirip kenardaki ayakkabılarını ayağına geçirip doğrularak bana baktı. "Araf uşağum." Asiye babaannenin telaşlı sesiyle bakışlarım onu bulmuştu. Telaşla bize bakıyordu. "Korkma babaanne bir şey olmayacak." Güven verircesine gülümseyip, gözleriyle çıkmam için kapıyı işaret etti. Başımla onu onaylayıp hızla kapıyı açıp evden çıktım. Soğuk hava beni üşütse de bunu umursamayıp Araf abinin kapılarını açtığı arabaya binip kemerimi takarak arabayı çalıştırmasını bekledim. Araf abi derin bir nefes alarak arabayı sürmeye başladı. "Bu yaptığımız bana hiç mantıklı gelmiyor, o yüzden her ihtimale karşı oraya varınca Murat'ı arayacağım ve ben kapıda bekleyeceğim herhangi ters bir şeyde oradan çıkıp yanıma geleceksin tamam mı.?" Bakışlarım gergin bir şekilde arabayı süren Araf abiye döndü usulca. O adamın bana bir şey yapmasından korkuyordu lakin ben artık bir şeyden emindim o adam bana zarar vermezdi eğer verecek olsaydı bunca zaman içerisinde verirdi, onun bana vermek istediği zarar fiziksel değil psikolojikti. "O adam bana fiziksel olarak zarar veremez ve ben o evden Ali'nin nerede olduğunu öğreninceye kadar çıkmayacağım, ben çıkmadığım süre zarfında ne olursa olsun sende içeriye giremeyeceksin abi." Araf abi sinirle gülüp kısa bir an bana bakıp tekrar önüne döndü. "O dediğini unut abiciğim en ufak bir şeyde içeriye gireceğim, seni o adamın dengesizliğine bırakamam." "Ali için abi. Zaten dışarda duracaksın baktın gelmiyorum o zaman gelirsin, Lütfen abi Ali için." Yalvaran gözlerle ona baktığımda derin bir nefes alıp başını istemsiz bir şekilde olumlu anlamda salladı. "Tamam ama eğer 20 dakika içerisinde dışarıya çıkmazsan ne olursa olsun içeriye girerim." Gülümseyerek başımı olumlu anlamda salladım. Kısa süre sonra araba bir zamanlar cehennemim olan o evin önünde durdu. Sertçe yutkunup eve baktım, doğup büyüdüğüm ama bir kere bile yüzümün gülmediği, çocukluğumu, gülüşümü benden alan eve. Derin bir nefes alarak arabadan inip, evin büyük demir kapısına doğru ilerledim. Adımlarım demir kapının önünde durduğunda başımı usulca çevirip arkamda bıraktığım arabaya baktım. Araf abi hala gözlerindeki korkuyla bana bakıyordu, ona güven veren bir tebessüm edip bakışlarımı ondan ayırıp önümdeki demir kapıya sert bir şekilde vurdum. Kapı ağır ağır açıldığında karşımda kuran koruma şaşkınlıkla bana bakmıştı. Şaşkın bakışlarını umursamadan onu arkamda bırakıp evin giriş kapısına doğru ilerledim. Adımlarım kapının önünde durduğunda titrek bir nefes aldım içimdeki küçük kız çocuğu yine beni hiç olmayacak bir yerde terk etmişti, oysaki benim şuan benim onun verdiği cesarete ihtiyacım vardı. 'Onun için' Diye geçirdim içimden. Elimi kaldırıp sert bir şekilde zile basıp beklemeye başladım. Kapı kısa sürede evdeki görevli kadın tarafından açıldığında kadına buz tutmuş gözlerimle baktım. Bu evde yaşadıklarımı bilip sessiz kalıp kulaklarını kapatan bir diğer kişide karşımdaki kadındı, o adamdan korktuğu için bir kez bile bana yardım eli uzatmamıştı. Tepkisiz gözlerimi ondan ayırıp salona doğru ilerledim, çocukluğumu öldüren bu evi ezbere biliyordum. Adımlarım salonun girişinde durduğunda karşımda onu gördüm. Her zaman oturduğu tekli koltukta oturmuş sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış bir şekilde keyifle kahvesini içerek gazetesini okuyordu. Yüzünde beliren sinsi gülüşle tek kaşını kaldırarak elindeki kahve fincanını yanındaki sehpanın üzerine bıraktı. "Küçük kızım sonunda bana geldin demek." Bakışlarını gazeteden ayırıp bana baktı. Gözlerinde hiçbir duydu belirtisi yoktu, sanki ona geleceğimi biliyormuş gibi yüzündeki alaycı gülüşle bana bakıyordu. Sert adımlarla yürüyüp tam karşısında durdum. Donuk bakışlarımla ona bakıp, duygusuz sesimle konuştum. "Ali nerede.?" |
0% |