@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.
Buz tutmuş mavilerim karşımdaki adama nefretle bakıyordu. Benden çocukluğumu çaldığı gibi baba sevgisini de çalmıştı. O nefretiyle beni boğmuş, beni kimsesiz ve çaresiz bırakmıştı. Sorduğum soruyu umursamadan alayla gülüp kenara bıraktığı kahvesini eline alıp keyifle içti, Derin bir nefes alıp sakin kalmaya çalıştım, artık yaptığı en ufak hareket ona olan nefretimin ateşini harlıyordu. "Bilmem ki Nerede.?" Kahvesini kenara bırakıp elindeki gazeteyi özenle katlayıp sehpanın üzerine bıraktı. Bakışları bakışlarıma tutunduğunda tepkisiz bir şekilde ona bakmaya devam ettim. "Onu senin kaçırdığını biliyorum. Nerede o? Ne yaptın ona?" Kendime hakim olamayarak öfkeyle bağırmam onu daha da keyiflendirmişti. Onun bu alaycı, umursamaz tavrı beni delirtmeye yetmişti. "Ben mi kaçırmışım.?" Eliyle yalancı bir şaşkınlıkla kendisini gösterip gür sesiyle gülerek oturduğu yerden kalktı. "Hmm öyle mi yapmışım tüh hiçte haberim yok." Ona doğru öfkeyle yaklaşıp işaret parmağımı göğsüne vurarak bağırdım. "Bana onun nerede olduğunu söyle." Dudaklarının üzerinde oluşan alaycı gülüşle bana bakıp bir anda ciddileşen yüz ifadesiyle bana baktı. Bu yüz ifadesini çok iyi tanıyordum, Nefret ve öfkenin harmanlandığı yüz ifadesi. Elimi sert bir şekilde tutup geriye doğru savurduğunda bir adım ondan uzaklaştım. "Senin o öfken bana sökmez." öfkeyle yüzüme karşı bağırmasıyla korkuyla yerimde sıçradım. Üzerime doğru bir adım atmasıyla korkuyla geriye doğru bir adım attım. Sertçe yutkunup korkmama rağmen cesurca gözlerine baktım. "Annen çok sevdi canından oldu, sen çok sevdin aklından olacaksın. Ölmeyeceksin ama ölmek için gün sayacaksın." Vücudum baştan aşağı korkuyla titredi. Kalbim acıyla kıvranırken gözlerim dolmuştu. Karşımdaki benim öz babam değil, hem annemin hem de benim katilimdi. kalbindeki zehri üzerime akıtmak için can atan bu adama izin vermeyecektim, beni zehirlemesine izin vermeyecektim. Cesur bakışlarımın altında yatan ürkek bakışlara rağmen nefretin hüküm sürdüğü bakışlarımla gözlerine bakıp üzerime gelen bedenini tüm gücümle geriye doğru ittim, itişimle biran bedeni sarsılsa da kısa sürede kendisini toparlamıştı. "Olmayacak öyle bir şey. Sen Ali'nin yerini söyleyeceksin bana, hemen şimdi." Kendimden emin bir şekilde konuşmam onun alaycı bir şekilde gülmesine sebep olmuştu. "Yok ya." öfkeyle ona bakıp derin bir nefes aldım. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde orta sehpanın üzerinde duran silaha değdi, usulca yutkunup ona aktığımda benim baktığım yere baktığını gördüm. Bakışları bir bana birde masanın üzerindeki silah arasında gidip geliyordu. Aklımdan gecen şeyi anlamış gibi hızla silaha doğru hamle yaptığında ondan önce davranıp koşarak silahı elime alıp ona doğru doğrulttum. Başımı kendimden emin bir şekilde kaldırıp ona baktım. "Eğer Ali'nin yerini söylemezsen seni vururum." Gözlerine yansıyan anbean durgu değişimin adı korkuydu. O da biliyordu ki dediğimi yapardım, bana böyle olmayı o öğretmişti. "Bunu yapamayacağını ikimizde biliyoruz indir o silahı." Gözlerindeki duyguyu inkar ederek konuştu. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım, iki ikimle tuttuğum silahın emniyetini açıp yüzümdeki alaycı gülüşle konuştum. "Deneyelim mi.?" Bu sahnenin bir benzerini ben bu evden kurtulduğum günde yaşamıştık. O günde biran bile tereddüt etmeden silahı ona doğrultmuştum bugünde. "Bir işaretimle evin içi korumalarla dolar indir şunu." Omuzumu umursamazca kaldırıp indirerek alayla yüzünde baktım az önce onun bana yaptığı gibi. "Bu umurumda bile değil, söyle Ali nerede?" "Bu sorunun cevabını ne yazık ki sana söyleyemem küçük kızım." "Eğer beni Aliye götürmezsen seni vururum." Alayla gülüp bana doğru bir adım attığında, bedenim benden bağımsız bir şekilde geriye doğru gitmişti. "Öyle bir şey olmayacak ne yazık ki küçük kızım." İçime dolan öfkeyle gözlerine bakıp, bana doğru yaklaşan bedenine bakıp biran bile düşünmeden silahı sağ ayağına doğrultup tetiğe bastım. Evin içinde yankılana silah sesiyle acı dolu bağırış sesi kulaklarımı tırmalamıştı. Acı içinde yere düşüp elini kanayan bacağına bastırdı. Evin içerisine dolan korumaları umursamadan ona doğru yaklaşıp donuk bakışlarımla acıdan kasılmış yüzüne baktım. "Hala aynı düşüncede misin babacığım.?" Diye sordum olay kokan sesimle. Gözlerini kaplayan öfke arık beni korkutmuyordu. "Ali nerede.?" Onu vurduğum için vicdanım sızlamamıştı, o bunu hak etmişti, o bana ve anneme yaptıklarına karşılık bunu hak etmişti. Etrafımı saran korumalara kısa bir an bakıp tekrar bakışlarımı ona çevirdim, acı içinde yerde kıvranıyordu. "Uzaklaşmalarını söyle." Bakışları korumalara dönüp kaşlarıyla uzaklaşmalarını işaret etti. "Tamam, seni ona götüreceğim indir o silahı." başımı olumsuz anlamda sallayıp kararlılıkla ona baktım. "Ona gidene kadar bu silah sana doğrultulmuş olacak." Yüzünü memnuniyetsiz bir şekilde buruşturup düştüğü yerden kalkıp öfkeyle bana baktı, kanayan bacağının üzerine basmamaya çalışarak önden ilerlemeye başladı. Silahı ona doğrultmuş bir şekilde arkasından onu takip ederek evden çıkıp kapının önünde duran arabaya binmesiyle bende yanındaki koltuğa oturup silahı ona doğrulttum. "Eğer beni kandırırsan olacaklardan ben sorumlu değilim." Tek kaşını şaşkınlıkla kaldırıp hayretle bana baktı. Bu kadar cesur olmama o da şaşırmıştı anlaşılan. Bakışlarını benden ayırıp arabayı çalıştırarak sürmeye başladı. "Merek etme küçük kızım, ben istediğim şeye ulaştım zaten." Keyifli bir şekilde konuşup yüzündeki alaycı gülüşle bana baktı. Kaşlarımı çatarak ona baktım, neye ulaşmıştı? Aliye bir şey yapabilme ihtimali korkuyla titrememe sebep oluyordu. Bakışlarım dikiz aynasında gerimizdeki arabalara baktım Araf ağabeyin arabasını hemen arkamızda görmem rahat bir nefes almama sebep oldu. Onun aramızdan geliyor olması kendimi güvende hissettirmişti. Aradan gecen dakikaların ardından araba zikzak çizerek arabaların arasında ilerlemeye başlamıştı hızlı bir şekilde. Araf ağabeyin arabasından bir hayli uzağımızda kalmıştı, onu fark etmişti. Korkuyla yutkunup ona baktım, yüzündeki sinsi sırıtış sinirimi bozmaya başlamıştı. "Yavaş sür." Diye ikazda bulundum kendimi tutamayarak, ama o beni dinlemeyerek arabayı hızlı sürmeye devam etti. Midemin bulanmasıyla hızla elimi ağzıma kapatıp kusma isteğini bastırmaya çalıştım. "Yavaş sür şu arabayı." Diye bağırdım öfkeyle. Arabanın hızı normal hızına döndüğünde öfkeli gözlerle ona baktım. Onunla diyaloğa girmek istemediğim için derin bir nefes alıp bakışlarımı önüme çevirdim. Aradan ne kadar süre geçmişti bilmiyordum, araba ana yoldan çıkıp toprak yola gireli bir hayli olmuştu. İçimi saran korku beni bir türlü bırakmıyordu, dört bir yanımı sarmış tüm benliğimi ele geçirmişti. Araba kısa süre sonra durduğunda bakışlarım etrafta gezindi usulca. Karşımdaki tek katlı ahşap ev sertçe yutkunmama sebep olmuştu, burası beni kaçırdığı zaman getirdiği evdi, elimin içini yaktığı evdi. Gözlerimin önüne gelen görüntülerle acıyla gözlerim doldu. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp derin bir nefes aldım, şimdi sırası değildi şimdi ağlamanın sırası değildi. "Çok sevdiğim o kocan bu evin içerisinde." Elimde sıkıca tuttuğum silahı indirip bakışlarımı ona çevirdiğimde duygusuz bir şekilde karşısındaki eve bakıyordu. Tek kaşını yukarıya kaldırıp bir şey hatırlamış gibi yüzüme baktı. "Ah unutmadan bir saat önce evin içerisine bir bomba konuldu." Sağ kolunu kolundaki saate baktı. " Tahminen 25 dakika sonra patlayacak" Korkuyla aralanan gözlerimle ona baktım. Tüm vücudum buz kesmişti. yutkunamadım, aldığım nefesler boğazıma takılıp beni öldürmek için an kollamaya başlamıştı. Korkuyla gözlerim dolarken aklım başımdan gitmişti. "Ne.?" Diye fısıldadım korkudan kısılan sesimle. Yüzündeki sinsi gülüşle bana bakıp kaşlarıyla evi göstererek konuştu. "25 dakika sonra ev patlayacak." Dolan gözlerimden süzülen bakım öylece ona. Sertçe yutkunup aklım yeni başıma gelmiş gibi telaşla arabadan inip eve doğru koşmaya başladım. "Ali!" Diye bağırdım titreyen sesimle. Canı çekilmiş gibi titreyen bacaklarıma rağmen koştum. Esen soğuk rüzgara şimdi usul usul yağmaya başlayan yağmurda eşlik etmeye başlamıştı, bulutlar bile içimdeki açıya dayanamayıp gözyaşlarıma eşlik etmeye başlamıştı. Adımlarım ahşap evin kapısında durduğunda kapıyı açmaya çalıştım ama kapı açılmıyordu. "Ali!" Diye bağırdım tekrar beni duymasını isteyerek. Ellerimi kapıyı vurarak açmaya çalıştım ama bu ellerimin acımasından başka bir şeye yol açmamıştı. Delirmiş gibi gözyaşlarım arasında etrafıma bakındım kapıyı açmama yarayacak bir şey bulabilmek umuduyla. Kasıklarımda hissettiğim ince sızıyla acıyla yutkundum. Kapıyı açmak için bir şey bulmalıydım. Hızla adımlarımı evin arka tarafına yöneltip işime yarayacak herhangi bir şey aradım. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur beni kısa sürede sırılsıklam etmişti. Ayağımın kaymasıyla sert bir şekilde yere düştüm. Sızlayan avuç içlerim ve dizlerimi umursamayıp hızla düştüğüm yerden kalkıp telaşla etrafıma bakınmaya devam ettim. Dakikalar bana düşmanmış gibi hızla ilerlerken aklım durmuş gibi hissediyorum, o bu evin içerisindeydi ve o evin içerisinde olan bomba dakikalar sonra patlayacaktı. Acıyla yutkunup başımı olumsuz anlamda salladım. ona bir şey olmasına izin veremezdim. Gözlerim az ileride duran demir çubuğa takılı kaldı, sevinçle gülümseyip koşarak demir çubuğu elime alıp kapıya doğru koşmaya başladım. Korkudan titreyen adımlarım kapının önünde durdu, bakışlarım az önce arabanın olduğu yere kaydı, gitmişti. Beni bir ateşin ortasına atıp gitmişti. Başımı olumsuz anlamda sallayıp önüme dönerek elimdeki demir çubukla kapıyı açmaya çalıştım. "Ali iyi misin ses ver bana." Ağzımdan kaçan her hıçkırık canımı daha çok yakıyordu. Gecen her dakika kalbime bir ok gibi saplanıyordu, bu oku oradan çıkaracak kimse yoktu, yine yalnızdım, yine kendi başıma mücadele edip kırılan narin kanatlarımın iyileşmesi için çabalıyordum. Avuç içlerim artık sızlamaya başlamıştı, elimde sıkıca tuttuğum demirin üzeri kırmızıya boyanmaya başlamıştı, kapıyı açmak için uyguladığım her kuvvette ellerim biraz daha açıyordu. Kasıklarımdaki ağrı her saniye kendisini daha çok gösterirken son kez olmasını umarak tüm gücümle kapıyı açmaya çalıştım. Kapı bir anda açıldığında yüzümdeki gülümsemeyle kapıyı sonuna kadar açıp elimdeki demiri yere atıp aceleci adımlarla evin içerisine girdim. "Ali!" Diye bağırdım acıyan boğazımı umursamadan. O kadar bağırmama rağmen ses vermemesi beni telaşlandırıyordu. İçimde her saniye büyüyen korku beni yavaş yavaş zehirlemeye başlamıştı, içimdeki küçük kız çocuğu sindiği köşede yaşlı gözlerle olacakları izliyordu. Her kapısını açtığım odanın içerisi boş çıkıyordu, umudum yavaş yavaş beni terk ederken açmadığım son kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtım. Karşımda gördüğüm şeyle kal gelmiş gibi öylece kaldım. Karşımda sandalyenin üzerinde eli kolu bağlı bir şekilde başı öne eğik duran adam beni soluksuz bırakmıştı. buz tutmuş ellerimle kapıyı sonuna kadar açıp telaşla ona koştum. yüzünün bir çok yerinde yara vardı, yaradan akan her kan damlası yüzünde kurumuştu. Yarı baygın bir şekilde başı öne düşmüş öylece duruyordu, başını kaldırıp bana bakacak kadar bile gücü yoktu. Önüne çömelip titreyen kollarımı buz tutmuş bedenine sardım. "Ali'm." Gözyaşlarım durmaksızın akmaya devam ediyordu. İçimde hissettiğim boşluk yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Başımı kaldırıp ona baktığımda yarıya acık gözleriyle bana bakıyordu, kana bulanmış ellerimle yüzünü kavrayıp gözlerinin içine baktım. "Buldum seni." Dudaklarının üzerindeki cansız gülüşle bana baktı. "Buldun." Diye fısıldadı kısık sesiyle. Aklıma gelen şeyle yüzümdeki gülüş buz kesmişti, hızlıca arkasına geçip onu iplerden kurtarmaya çalıştım, ipler öyle sıkı bağlanmıştı ki kesiklerle dolu parmak uçlarım her ipi açmaya çalıştığımda sızlıyordu. "Kurtaracağım seni az kaldı." Burnumu sert bir şekilde çekip düğümü açmaya çalıştım. Kasıklarımda hissettiğim o ince sızı bu kez öyle şiddetliydi ki acı dolu bir nida döküldü dudaklarımın arasından. Bacaklarımın arasında hissettiğim sıcaklıkla bakışlarım oraya düşmüştü, gördüğüm şeyle sertçe yutkundum. "Bebeğim." Diye fısıldadım usulca. Bacaklarımın arasındaki kan beni alevlerin ortasında bırakmıştı, bebeğim benden gidiyordu. Elim benden bağımsız karnımda durduğunda acıyla hıçkırdım. "Sare." Ali'nin kısık sesiyle fısıldayışını duyduğumda çaresizce başımı kaldırdım. Buradan çıkmamız için sadece 10 dakikamız kalmıştı ama ben hareket dahi edemiyordum, canım çok yanıyordu. Sertçe yutkunup gözyaşlarım arasında düğümü çözmeye devam ettim. Sonunda düğümleri tek tek çözdüğümde titreyen bacaklarımla ayağa kalktım, kasıklarımda hissettiğim acı yürümeme izin vermiyordu. "Ah." Dudaklarımın arasından dökülen acı dolu nida gözlerimden bir damla yaş düşürmüştü, kana bulanmış ellerimi karnıma bastırıp başımı eğdiğim esnada bacaklarımın arasındaki kanın gittikçe arttığını görmemle sarsılmıştım. Acıyla inleyip dizlerimin üzerine yere çömelip korkuyla bacaklarımı saran kana baktım, bebeğim benden gidiyordu. "Sare." Ali'nin sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirip ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. Korkunun ele geçirdiği gözleri üzerimde gezinip bakışları bacaklarımda bulunan kana asılı kaldığında yüzündeki sarsılışa anbean şahit oldum, sertçe yutkunup korkuyla gözlerime baktı. "A.. Ali Bebeğimize bir şey oluyor." Titreyen sesimle zorlukla bir araya getirdiğim kelimeler çaresizliğimin bir göstergesiydi. Bebeğime bir şey oluyordu ama ben bir şey yapamıyordum. Ali şaşkınlıkla yüzüme bakarken acıyla inleyip yüzümü buruşturdum. Ali telaşla yerinden kalkıp yanıma çömelip bir elini sırtıma diğer elini de karnımın üzerine koyup buğulanmış gözleriyle mavilerime baktı, baba olduğunu bu şekilde öğrenmeyi hak etmiyordu. "Kurtar onu." Başımın dönmesiyle dengemi kaybedip düzlerimin üzerine düştüğüm yere tamamen düşmüştüm şimdi. Ali üzerindeki şaşkınlığı elinin tersiyle bir kenara atıp bedenindeki yaraları umursamadan beni kucağına alıp çıkışa doğru adımladı. Elimi karnıma bastırıp onun kucağında acı içinde kıvranıp hıçkırarak ağladım. Ona bir şey olmasını istemiyordum, benden gitmesini istemiyordum. Ali'nin attığı dengesiz adımlarla evden çıktığımızda bardaktan boşalırcasına yağan yağmur üzerimize akmaya başlamıştı, bizden açılarımızı almak istercesine asi bir güzellikte dökülüyordu her bir yağmur damlası yeryüzüne. "Dayan lütfen." Ali'ni acı dolu serzenişi içimi yakıyordu. Evden bir kaç adım uzaklaştığımızda kulaklarımı dolduran patlayış sesiyle korkuyla bağırıp kollarımı Ali'nin boynuna doladım. Yere savrulan bedenlerimizle acıyla gözlerimi kapatıp titrek bir nefes aldım. Tüm kemiklerim kırılmışçasına sızlıyordu. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklarla usulca gözlerimi araladım. Ali Başından akan kanı umursamadan düştüğü yerden kalkıp dizlerinin üzerine çömelip yüzümü ellerimin arasına aldı. "Dayan lütfen, dayan canını sevdiğim dayan." Kızarmış gözleriyle gözlerime bakıp gözümden süzülen yaşı parmağının ucuyla sildi. Yüzümdeki elini sıkıca tutup karının üzerine koydum, elimin altındaki eli titriyordu. "Kızımız seni çok bekledi." Gözlerini sıkıca kapatıp açtığında gözünden bir damla yaş süzülüp sakallarının arasında can buldu. Usulca alnını alnıma yaslayıp hıçkırıklarının arasında titreyen sesiyle konuştu. "Özür dilerim, Özür dilerim ben gelemedim bu cehennemden kurtulup size gelemedim özür dilerim." Gözlerim yavaş yavaş kapanmak isterken ben onlara direniyordum , kolumu kaldırıp usulca boynuna dolayıp ona sıkıca sarılıp kokusunu içime çektim. "Ağlama biz bir gün bize geleceğine inandık hep canımın içi... ama.. ama şimdi o gitmesin, gitmesin Ali ne olur." Hıçkırıklarımız yağmurun altında birbiriyle dans ederken biz acıyı her zerremize kadar hissediyorduk. Başını alnımdan kaldırıp başını olumsuz anlamda salladı. "Olmayacak o bizimle kalacak." Çaresiz bakışları etrafta gezinip tekrar bana döndüğünde biran bile düşünmeden beni kucağına alıp toprak yolda koşar adımlarla ilerlemeye başladı. Bir kolum onun boynuna dolanmış bir şekildeyken diğer kolum karnımın üzerinde duruyordu. "Yanında telefon var mıydı.?" Evden çıkmadan önce yanıma aldığım telefonu hatırlayıp elimi pantolonumun cebine atıp telefonu alıp açmaya çalıştım lakin açılmıyordu. Ağlamaktan kızarmış gözlerle ona bakıp başımı olumsuz anlamda salladım "Çalışmıyor." Düşen omuzlarıyla derin bir nefes alıp sert olan adımları daha da hızlandı. başımı cansız bir şekilde göğsüne koyup usulca gözlerimi kapattım. bedenimde hissettiğim acı ve yorgunluk beni her saniye daha çok içerisine çekiyordu. "Dayan güzelim, kurtaracağım sizi." Elimi karnımın üzerine bastırıp başımı usul usul sallayıp acı dolu sesimle fısıldadım. "Kurtaracaksın." Sesim öyle bitik ve yorgun çıkıyordu ki buna engel olamıyordum. Yüzümde dolaşan korku dolu bakışları hissediyor ama ağırlaşmış gözkapaklarımı açılmak için bana direniyordu. "Sare uyuma konuş benimle." Ali'nin bağırış sesleri kulaklarıma birer fısıltı olarak doluyordu. Diyecek sözüm çoktu ama konuşacak dermanım yoktu güzel adam. Kalbim acıyla kıvranırken usulca yutkunup peşimi bırakmayan korkuyla kendimi karanlığın içine bıraktım. |
0% |