Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 


Ali Karabey'in anlatımından

Gökyüzünden düşen her yağmur damlası bir bir üzerimize düşüyordu. Yuvası yıkılmış, kanadı kırılmış bir kuş gibi kalmıştım kucağımdaki sevdiğim kadımla, oysaki o benim kanadımdı kanadı kırık kuş olmak zordur, acı çekersin, uçamazsın.

Acı çekiyordum kollarımın arasında hareketsizce yatan güzeller güzelime titreyen gözlerimle baktım. Dizlerimin üzerine düşüp, soğuktan mı yoksa korkudan mı bilmem titreyen ellerimi kaldırıp usulca dokundum kıyamadığım yüzüne.

"Güzelim." Sesimdeki çaresizlik sinsi bir ok gibi kalbime saplanıyor ama öldürmüyordu. Boğazıma oturan taş nefes almama izin vermezken, nefesim kollarım arasında öylece yatıyordu. Titreyen elimi usulca saçlarına kaydırıp sırılsıklam olmuş saçlarına dokundum korkarak.

"Uyan hadi." Gözümden düşen yaş onun bakmaya doyamadığım yüzüne düştüğünde acı bir şekilde yutkundum. Beynim işlevini yitirmiş gibiydi, ne düşüne biliyordum nede herhangi bir şey yapabiliyordum. Yersiz, mülksüz kalmışım gibi hissediyordum.


Yüzünü ellerimin arasına alıp alnına alınımı yasladım. Hıçkırıklarım boşlukta yankılanırken ona zamanında gidememiş olmak beni öldürüyordu. Sertçe yutkunup alnımı alnından ayırıp saçlarına derin bir buse kondurdum. Düştüğüm çamurlu yoldan kalkıp sıkıca sardım ona kollarımın arasında, başı cansız bir şekilde omuzuma yaslı duruyordu.

"Dayan lütfen, kurtaracağım sizi." Olabildiğince hızlı adımlarla nereye gittiğini bile bilmeden yolda koşar adımlarla ilerledim.

İlerleyen her saniye benden onu ayırıyordu, onu ve bebeğimizi. Ben daha baba olmanın sevincini yaşayamadan onu kaybetmenin korkusunu iliklerime kadar yaşıyordum.

Umutla etrafıma bakarak koşar adımlarla ilerliyordum, birisi çıkarda yardım eder diye ama kimse yoktu, Bu dağın başında bir Allah'ın kulu yoktu. Sızlayan yarlarım her attığım adımda kendisini daha çok belli ediyordu lakin ben bunu umursamıyordum. Canım yanıyor ama yaralarımdan dolayı değil kollarımın arasında canız bir şekilde yatan sevdiğim için.

Ne kadar geçti aradan bilmiyordum, sağanak şeklinde yağan yağmur dinmeye başlamıştı. İçimdeki acı gittikçe büyürken etrafta bir siren sesi yankılandı, umutla parlayan gözlerimle etrafıma bakındım. Ses uzaktan gelirken her gecen saniye kulaklarıma daha yakından gelmeye başladı. Titrek bir nefes alıp bakışlarımı ona indirdim, yüzü gittikçe soluyordu.

"Yardım edin." Bağırdım tüm gücümle. Az sonra görüş alanıma giren arabayla korkudan tuttuğum nefesimi usulca bıraktım. Kurtulacaktı hem o hem bebeğimiz kurtulacaktı, siyah arabanın arkasındaki polis arabaları burukça gülümsememe neden olmuştu.

siyah araba hızla önümde durduğunda arabanın içerisindeki kişiye bakıp derin bir nefes aldım. Abim telaşla arabadan inip yanıma koşar adımlarla gelip endişeli gözlerle kollarımın arasında yatan bedene baktı.

"Ali." Diye konuştu sertçe yutkunarak, düşürdüğü omuzlarıyla sorarcasına baktı. "Ne oldu?" sorusunu umursamadan aceleci adımlarla arabaya ilerledim.

"Hastaneye gitmeliyiz abi, çabuk ol." Abim hızlı adımlarıyla yanıma gelip arka kapıyı açarak oturmamı sağladı. Sare'yi sıkıca kollarımın arasına hapis edip saçlarını art arda öptüm. saçının teline kıyamadığım kadının canı yanmıştı, hem de babası tarafından. İçim yanıyordu, ona bir şey olacak diye aklım çıkıyordu.

Araba hızla toprak yolda ilerlerken burnumu onun saçlarının arasına gömüp gözyaşlarımı arasında fısıldadım. "Dayan canını sevdiğim, ne olur dayan." Bir uçurumun kenarındaydım beni o uçurumdan kurtaracak olan kişi şuan kollarımın arasında öylece yatıyordu, eğer o olmazsa ben uçurumun kenarından kurtulamazdım, boşlukta kaybolurdum ben o olmazsa.

Titreyen ellerimle karnının üzerinde duran ellerini alıp öptüm. Ellinin içi yer yer derisi soyulmuş yer yer ise kesik izleriyle doluydu, bu izler benim yüzümden olmuştu beni korumak için kendi canını yakmıştı.

Araba dakikalar sonra en yakın hastanenin önünde durduğunda hızla kapıyı açıp Sare'yi kucağıma alıp hastaneye doğru koştum. "Yardım edin!!" diye bağırdım tüm gücümle. Telaşlı halimi gören görevliler sedyeyle aceleyle yanıma geldiler. Onun narin bedenini usulca sedyenin üzerine bıraktım.

"Neyi var.?" Diye soran doktora bakıp.

"Hamileydi, kanaması var." Dedim zar zor bulduğum ses kırıntılarımla. Doktor başını sallayıp aceleyle sedyeyi ilerletirken bana bakmadan konuştu.

"Burada bekleyin siz lütfen." Başımı olumsuz anlamda sallayıp ilerleyeceğim esnada kolumda hissettiğim dokunuşla oraya baktım, abim kızarmış gözleriyle bana bakıyordu.

"Bırak işlerini yapsınlar." Acıyla yutkunup gözümden düşen bir damla yaşla ona baktım.

"Abi o... o hamileymiş, ben onları koruyamadım." Abim kolumdan tutup beni kendisine çekerek sıkıca sarıldı. Başımı omuzuna koyup kimseyi umursamadan içimdeki suçluluk duygusuyla ağladım, ben onları koruyamamıştım.

"Onlar iyi olacak." abim sağ elini sırtıma koyarak usul usul vurarak beni teselli ederken ben kendimi teselli edemiyordum, ben o uçurumun kenarında kalmak istemiyorum.

"Otur şöyle." Abimin yönlendirmesiyle arkamdaki oturma yerine oturdum. Titreyen ellerimi yumruk yapıp dizlerimin üzerine koydum. sırılsıklam olmuş kıyafetlerim, kan ve yaraların kapladığı yüzümle birçok kişinin dikkatini çekiyordum.

"Senin de bir kontrol edilmeye ihtiyacın var Ali." Başımı asi bir şekilde olumsuz anlamda salladım.

"bir şeyim yok benim."

"Ali.."

"Bir şeyim yok abi." Sert bir şekilde konuşup itiraz etmesini engelledim. içim içime sığmıyordu, içimdeki sıkıntı büyüdükçe büyüdü beni altında ezdi. Hızla oturduğum yerden kalkıp öfkeyle saçlarımdan asıldım.

"Neden kimse bir şey söylemiyor neden?" Öfkeyle duvara yumruk atıp içimdeki söndürmeye çalıştım ama olmuyordu içimdeki acı sönmüyordu. Sertçe duvara art arda vurarak kanattığım elimi abim tutarak vurmama engel oldu.

"Yapma Ali, bunu kendine yapma. Bir şey olmayacak Allah'ın izniyle." Gözlerimi sıkıca kapatıp titrek bir nefes bir nefes aldım. Sırtımı duvara yaslayıp usulca yere oturdum.

"Her şey o aşağılık adam yüzünden oldu." Abim yanıma oturup elini dizime koyup güven verircesine vurdu.

"Murat ve ekibi her yerde onu arıyor, bulacaklar onu bulacaklar ve yaptığı her şeyin bedelini ödeyecek." O adam canımızı yaktığı kadar canı yanmadan, yaptıklarının bedelini ödemeden ölmeyecekti.

Dakikalar geçmek bilmiyordu. Derin bir nefes alıp duvarda asılan saate baktım, dakikalardır kimse o odadan çıkıp bize tek kelam etmemişti bu aklımı yitirmem için yeterli bir sebepti.

başımı duvara yaslayıp gözlerimi saate dikerek bize düşmen olan dakikaları saydım. Dakikalar sonra kapının açılmasıyla oturduğum yerden hızla kalkıp doktorum karşısına dikildim. Ani kalkışımdan dolayı aç, susuz ve yorgun olan bedenim biran dengesini kaybetse de kısa sürede toparladım kendim.

"Durumu nasıl? iyiler mi?" Diye sordum yorgun sesimle. Doktor başını usul usul sallayıp burnunun ucuna kadar düşen gözlüğünü yukarıya itip ellerini önlüğünün cebine koydu, tahminen 30- 35 yaşlarında kadın bir doktordu.

"Şükür ki annenin de bebeğinde durumu iyi, bebeğimiz anneye tutunmak için baya mücadele etti. Lakin hala düşük tehlikesi var." Doktorun söylediği her kelime içime su serpmişti adeta. İyilerdi bebeğimiz bizi bırakmamıştı. Yüzüme yerleşen tebessümle doktora baktım.

"Onu görebilir miyim.?"

"Tabi birazdan kendisine gelecektir. Uyandığı zaman ben tekrar kontrole geleceğim zaten." Doktorun yanımızdan ayrılmasıyla hızla onun olduğu odanın önüne gelip kapıyı açarak içeriye girdim. yatağın üzerinde öylece uyuyan bu kadın benim her şeyimdi, bu kadın benim nefesimdi.

Acık kahverengi saçları bir örtü gibi beyaz yastığın üzerine serilmişti, zayıf bedeni yatağın içinde kaybolmuştu. Usulca yanına adımlayıp yatağın kenarındaki koltuğa oturup titreyen ellerimle narin elini ellerimin arasına aldım. Ellerine sardıkları sargı bezleri içimde bir şeyin ezilmesine sebep olmuştu, bu eller benim yüzümden bu hale gelmişti.

Elini usulca kaldırıp öptüm. Alnımı eline yaslayıp titrek bir nefes aldım, dolan gözlerimden bir damla yaş onun eline düşmüştü.

"Özür dilerim canımın içi, benim yüzümden canın yandı." Kalbimdeki ince sızı peşimi bırakmıyordu. Odanın kapısı açılıp kapanmasıyla başımı kaldırıp gelen kişiye baktım, abim gelmişti. Elindeki su şişesini bana uzatıp kısık sesiyle konuştu.

"Al iç toparlan biraz, uyanınca seni böyle görmesin." Başımı usulca sallayıp elindeki şişeyi alıp bir kaç yudum içerek kenara bıraktım.

"Bana Ali'yi getirin diye ağlayıp durdu hep, kimseyle konuşmadı kendisini odaya kapattı. Sessiz sessiz ağlayıp senin gelmeni bekledi hep." Abimin hüzünlü sesini duyduğumda başımı kaldırarak ona baktım.

"Ben gelemedim o cehennemden kurtulamadım." Bir kaç adım atarak yanıma gelip elini omuzuma koyup güven verircesine sıktı.

"Şuan buradasın karının ve bebeğinin yanında, o adam yaptığının bedelini ödeyecek." Abimin güven veren sesiyle içim rahatlamıştı. Elimin içinde tuttuğum elin kıpırdamasıyla başımı hızlıca ona çevirdim.

Kaşlarını çatarak hafifçe araladığı gözleriyle etrafına bakıyordu nerede olduğunu anlamak istercesine.

"Pedaliza'm." Diye konuşmamla yorgun bakışları beni buldu. Bir okyanusu andıran mavileri dolup taştığında sargılı elini usulca karının üzerine koydu.

"Bebeğim." diye fısıldadı kısık sesiyle. Elimi karnın üzerindeki elinin üzerine koyup sıkıca tuttum.

"O iyi, bırakmadı bizi." Dolan mavileri sevinçle parladı.

"Ben doktoru çağırıp geleyim." Diyerek odadan ayrılan abimle ona yaklaşıp alnına dudaklarımı bastırdım. Başımı hafifçe geriye çekerek mavilerine baktım, elini sakallarımın üzerine koyup titreyen sesiyle konuştu.

"Çok korktum sana da ona da bir şey olacak diye çok korktum."

"Bir şey olmadı bak yanındayım." Başını usul usul sallayıp elini başımın kenarındaki yaraya dokundurdu.

"Neden pansuman yaptırmadın.?" Elini yaranın üzerinden çekip usulca öptüm.

"Benim canımın canı yanarken kendi canımı düşünemezdim." Dolan mavilerinden bir damla yaş düştüğünde serumun bağlı olmadığı kolunu boynuma sarıp sıkıca sarıldı bana, sarılışına onu incitmekten korkarcasına karşılık verdim.

"Seni çok seviyorum pedaliza'm." Diye fısıldadım kulağına.

"Bende.. bende seni çok seviyorum." Kapının çalmasıyla ondan ayrılıp geriye çekildim, kapı yavaşça açılıp önde doktor ardından da abim odanın içerisine girdi.

Doktor yüzündeki tebessümle gülümseyerek Sare'ye bakarak konuştu.

"Nasılsınız Sare hanım.?"

"Teşekkür ederim iyiyim." Doktor başını sallayıp onayladı onu.

"Bebekte sizde gayet iyisiniz ama en ufak stresten uzak durmanız gerekiyor, düşük tehlikeniz var. Alanında iyi olan bir kadın doğum uzmanına gözükmeniz gerekiyor en kısa zamanda, serumunuzu bitince çıkabilirsiniz tekrardan geçmiş olsun." Doktorun odadan çıkmasıyla kısa biran sessizlik oluştu. Elimi uzatıp usulca eline dokundum, mavileri topraklarıma tutunduğunda gülümsedim ona.

"Korkma Allah'ın izniyle bir şey olmayacak." Usul usul başını sallayıp yorgun bir şekilde kapattı gözlerini. Elinin üzerine kısa bir öpücük kondurup fısıldadım. "Size bir şey olmasına izin vermem, siz benim canımsınız."

Derin bir nefes alıp sırtımı koltuğa yasladım. Bakışlarım onun güzel yüzünde sessiz sessiz dolaşırken bir kez daha onu ne kadar çok sevdiğimi anlamıştım, o benim canımdı şimdi o cana bir can daha eklenmişti, ona ve bana ait bir can bizim canımız.

"Uyu biraz serum bitince uyandırırım seni ben." Abimin itiraz istemeyen sesini duyduğumda başımı sallayıp gözlerimi yorgunlukla kapattım.

###########

Aradan gecen saatlerin ardından nihayet eve gelmiştik, herkes tek tek bizi kucakladığında nasıl korktuklarını anlamıştım. Babam bile Sare için endişe ettiğini yüzünden anlaşılıyordu geçte olsa yanlış yaptığını anlayıp bize sırt çevirmektense sırtını bize yaslamayı seçmişti, karısının emanetine gözü gibi bakmayı seçmişti.

"Nasulsunuz uşaklar, bir yerinizde bir şey yok değil mi?" Babaannem tedirgin sesiyle konuşup ağlamaktan kızlarmış gözlerini üzerimizde gezdirdi.

Sareyle koltukta yan yana oturmuş herkesin ilgi odağı olmuştuk bir anda, Sare'nin bu durumdan rahatsız olduğunu kızaran yanaklarından anlıyordum.

"İyiyiz babaannem, çok şükür bir şeyimiz yok." babaannem rahatlamış bir şekilde nefesini serbest bırakıp sırtını koltuğa yasladı. Oturduğum yerden usulca kalkıp yorgun sesimle konuştum.

"İzninizle biz dinlenelim biraz." Herkes onaylar şekilde başını sallamasıyla Sare oturduğu yerden kalktı.

"dinlenin dinlenin ben size bir çorba yapayım iyi gelir size." Babaannem oturduğu yerden kalktığında Sema'da ona yardım etmek için kalkmıştı. Sare'ye kaşlarımla yürümesi için işaret verdiğimde yavaş adımlarla önümden yürümeye başladı.

Odaya geldiğimizde sırayla ikimizde kısa bir duş almış şimdi ise yatağın kenarında oturmuş sevdiğim kadına müptelası olduğum saçlarının severek her telini tarıyordum. Ben bu kadının her zerresine aşıktım, her zerresinde tutuklu kalmıştım fark etmeden. Saçlarının her telini sevgiyle kurutup oturduğum yerden kalkıp saçlarına küçük bir buse bıraktım.

"Hadi yat artık." Mavilerindeki ışıkla bana bakıp, dudaklının üzerine kondurduğu gülüşle baktı topraklarıma. Usulca oturduğu yerden kalkıp kollarını belime dolayıp başını göğsüme yasladı. Kollarım anında ait olduğu yere onun ince beline dolanmıştı, burnumu saçlarının arasına yaslayıp kokusunu içime çektim. Bununu tişörtüme sildiğini fark ettiğimde onu omuzlarından tutup hafifçe kendimden ayırdım, mavilerine sis bulutu çökmüştü.

"Canımın içi" Diye fısıldadım kaşlarımı çatarak neye ağladığını anlamaya çalıştım. "Neden ağlıyorsun?" Diye sordum telaşla, dudaklarını küçük bir çocuk gibi büzerek tekrardan sarıldı bana. Sıkıca, kaybetmekten korkarcasına. Bir elimi beline dolarken bir elimle usul usul saçlarını seviyordum.

"Ali." Diye fısıldadı ağladığı için kısık çıkan sesiyle. Gözlerinden düşen her damla yaş bana dert oluyordu haberi yoktu. "Ben.... ben çok korktum sana bir şey olacak diye çok korktum, gelmeyeceksin diye çok korktum."

"Şşştt bak buradayım, iyiyim ağlama hadi." Başını hafifçe göğsünden ayırıp kızarmış mavilerine baktım.

"Bir daha gitmeyeceksin değil mi, beni bekletmeyeceksin.?" Başımı eğerek alnına dudaklarımı bastırıp derin derin baktım mavilerine.


"Gitmeyeceğim, söz." Dudaklarının üzerine yerleşen tebessüm içimi titretmişti. Burnunun uçuna küçük bir öpücük bırakıp elinden tutarak onu yatağa yatırıp yorganı üzerine örttüğüm esnada kapı çalmıştı. Sakin adımlarla kapıya yaklaşıp kapıyı açtığımda Hüma elindeki tepsiyle gülümseyerek bana bakıyordu.

"Babaannem gönderdi abi mutlaka içsinler dedi." Kaşlarıyla teside ki çorbaları göstererek, başımı sallayarak elindeki tepsiyi aldım.

"Sağ olasın ağabeyciğim "

"Ne demek şifa olsun, hadi gittim ben için onları." Hüma hızlı hızlı konuşup gitmesiyle gülümseyerek arkasından baktım. Ayağımla kapıyı kapatarak odaya girip yatağa doğru ilerledim. Sare oturur pozisyona geldiğinde tepsiyi kucağına bırakıp yatağın kenarına oturdum.

"Hadi bakalım o çorba bitecek." diye konuştum kaşlarımla çorbayı göstererek. Başını usul usul sallayıp kaşığını alarak yemeye başladı, her içtiği kaşıkta yüz ifadesi değişiyordu sanırım çorba midesine ağır gelmişti. Başını kaldırarak bana baktı çatık kaşlarıyla.

"Sen neden yemiyorsun.?" Diye sordu kızgın sesiyle. Omuzumu umursamazca kaldırıp indirdim.

"Aç değilim sen ye" Elindeki kaşığı tepsinin kenarına bırakıp kollarını göğüs hizasında bağlayıp çatık kaşlarıyla baktı bana. Çatık kaşlarıyla ne kadar komik durduğunu bilse yine çatar mıydı acaba kaşlarını.

"İyi bende aç değilim o zaman." Derin bir nefes alıp tepside benim için koyulan kaşığı alıp çorbamı içmeye başladım, tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Oldu mu.?"

"Oldu." Başını olumlu anlamda sallayarak gülümseyerek çorbasını içmeye devam etti. Çorbalarımızın bitmesiyle tepsiyi kucağından alıp komodinin üzerine bırakıp ışığı kapatarak yatağın boş tarafına yattım. yüzlerimiz birbirine dönük ay ışığının aydınlattığı odada gözlerimizin içine bakıyorduk.

Elimi uzatıp onu belinden tutup kendime çekerek sıkıca sarıldım. Beklediği buymuş gibi ince kollarını belime dolayıp başını göğsüme yasladı, gülümseyerek saçlarının arasına buse bıraktım, ellerim usul usul saçlarında dolaşırken huzurla kapattım gözlerimi.

"İyi geceler canımın içi." Diye fısıldadım usulca kulağına. Usul usul başını sallayıp uykulu sesiyle fısıldadı.

"İyi geceler canımın içi."

#######

4 AY SONRA

Sare Karabey'in anlatımından

Zaman su misali akıp gidiyordu. Geçirdiğimiz o kütü günlerin ardından dört ay geçmişti, herkes hak ettiği hayatı yaşıyordu, herkes ilmek ilmek işlediği günahın bedelini ilmek ilmek ödüyordu. ilmek ilmek işlediğimiz kötülük boğazımıza dolanmadan bizi bırakmıyordu, onunda bırakmamıştı. Babam olmayı hak etmeyen annemin katili olan, benim çocukluğumu, hayallerimi, umutlarımı elimden alan bir katildi o.

Kasten adam öldürmek ve kasten adam kaçırmaktan dolayı 25 yıl hapse mahkum edilmişti. Bana ve anneme yaptıklarını bedeli 25 yıldı.

Onu o gün vurduğum için biran bile pişman olmamıştım, olmayacaktım da o bunu çoktan hak etmişti, sadece ben gecikmiş olan bir şeyi yerine getirmiştim o gün.

Mahkemenin olduğu gün gözlerindeki öfkeli bakış yaptığı hiçbir şeyden pişman olmadığının kanıtıydı. O karsını öldürdüğü için, kızına kötülük yaptığı için biran bile pişman olmamıştı.

Derin bir nefes alarak elimdeki meyve tabağını oturduğum salıncağın kenarına bırakıp yere değen ayaklarımla kendimi hafifçe ileri geri salladım. Gülümseyerek elimi şiş karnımın üzerine koyup kızımı hissettim, evet bir kızımız olacaktı ve biz bunun için çok mutluyduk.

Kulalarıma ilişen adım sesleriyle başımı çevirerek o yöne baktım. Ali yüzündeki gülümsemeyle yanıma gelip az önce salıncağın kenarına koyduğum meyve tabağını alıp oraya oturdu, kaşlarını çatarak bir bana birde meyve tabağına baktı.

"Neden yemedin.?" Diye konuştu sert erkeksi sesiyle. Omuzumu umursamazca kaldırıp indirip başımı omuzuna koyarak karşımdaki manzaraya baktım. Eşsiz bir güzelliği vardı Trabzon'un.

"Yeterince yedim zaten, yakında küçük bir fil gibi olursam görürsün." Sesimdeki huysuzluk gün yüzüne çıksa da bunu umursamamıştım. Asiye babaanne ve Ali sürekli bana bir şeyler yedirmeye çalışıyordu, bu gidişle doğuma kadar küçük bir file dönüşecektim. Ali saçlarımın üzerine dudaklarını bastırıp beni kolları arasına aldı, sağ elini karnımın üzerine koyarak kızımıza dokundu.

"Kızımız için yemelisin." Nefesimi usul usul bırakıp başımı salladım.

"Hadi içeriye gecelim hava serinledi." Hiç istemesem de salıncaktan kalkıp son kez gecenin karanlığına bakarak Ali'nin eline tutunup eve doğru yürüdük. Balkon kapısından içeriye girip kapıyı kapatma gereği duymadan içeriye girdik, hava yeterince sıcaktı kapıyı kapatmaya gerek yoktu. salondan içeriye girdiğimizde Elif'i ve Volkan'ı gördüm. Elif beni görmesiyle sevinçle oturduğu yerden kalkıp hızlıca bana sarıldı.

"Ya çok özlemişim." Diye konuştu özlediğini belli ederek. Gülümseyerek sarılışına karşılık vereceğim esnada Ali kolumdan tutarak beni geriye çekti.

"Yavaş sarılsana, bir şey olacak karıma." Ali'nin bu dediğine salondaki herkes kahkaha atarak gülerken Ali onlara kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Kolumdan nazikçe tutarak beni koltuğa oturtup hemen yanıma oturdu.

"Ne gülüyorsunuz? Hamile o ya dengesini kaybedip düşse ya ona ve kızma bir şey olsa." Bakışlarına Elif'e çevirip "Lütfen ona sarılırken yavaş bir şekilde sarıl." Elif büzdüğü dudaklarıyla Volkan'ın yanına oturup ters ters Ali'ye baktı. Dudaklarımın üzerine yerleşen tebessümle ona baktım, beni bu kadar güzel seven o kalbini çok seviyorum canımın içi.

Volkan hafifçe boğazını temizleyip tüm bakışları üzerine topladığında oturduğu yerde hafifçe dikleşerek ellerini birbirine kenetleyip dizlerinin üzerine koyarak yanına oturan Elif'e baktı, Elif hafifçe başını sallamasıyla Volkan gülümseyerek önüne döndü.

"Biz asılında bu akşam buraya aldığımız bir kararı sizlerle paylaşmaya geldik." Herkes meraklı bakışlarla onlara bakarken Volkan derin bir nefes alıp dudaklarını araladı. "Biz Elifle evlenmeye kara verdik."

Herkes şaşkınlıkla birbirine bakarken Ali eğilerek kulağıma fısıldadı. "Ben sana aylar öncesinde söylemiştim değil mi bunlar arasında bir şey var diye." Yanılmamıştı aylar öncesinde yaptığı gözlem doğru çıkmıştı, elimi karnımın üzerine koyarak usul usul başımı salladım.

"Tebrik ederim umarım hep mutlu olursunuz." diye konuştum içtenlikle, ikisi de bana bakıp gülümsemişlerdi. Herkes teker teker onları tebrik ederken bu durumdan bir kişi hiç memnun değildi.

Buğlem dedesini kucağından inip dolmuş gözleriyle Volkan'ın karşısında durup titreyen sesiyle konuştu.

"Sen hani benimle evlenecektin Volkan." Gözlerinden düşen bir damla yaşla Volkana bakarken Volan ne yapacağını bilemeyerek Buğlem'e baktı. Elini uzatıp Buğlem'e dokunacağı esnada Buğlem küskünce kendisini geriye çekti.

"Prensesim sen büyü ben seninle o zaman evleneceğim." Buğlem kollarını göğüs hizasında bağlayıp çattığı kaşlarıyla Volkan'a baktı.

"Yalan söylüyorsun sen onunla evleneceksin." Volkan, Buğlemi tutup kucağına oturttuğunda Buğlem küskünce başını başka yöne çevirdi, bu haline salondaki herkes gülse de kimse bir şey demedi.

"Sen büyü, o zaman seninle evleneceğim." Parıldayan gözleriyle Volkana baktı.

"Gerçekten mi?" Diye sordu inanmak istercesine. Volkan başını usul usul salladığında Buğlem sevinçle kollarını Volkan'ın boynuna dolayıp yandan bakışıyla Elif'e baktı.

"O benimle evlenecek seninle değil." Herkes bu dediğine sesli bir şekilde gülerken o gülümseyerek Volkan'a sarılıp bir şeyler anlatıyordu. Araf abi kızının bu haline başını olumsuz anlamda ballayarak baktı.

Aradan gecen dakikalar saatlere döndüğünde gülüşler eşliğinde çaylarımızı içmiştik, içilen çayın ardından Volkan ve Elif aramızdan ayrılmıştı. yorgunlukla başımı yanımda duran adamın omuzuna yaslayıp gözlerimi kapattım, Asiye babaannenin ve Selim babanın olmamasının olduğu rahatlıkla.

Ali yüzüme dökülen saçımı kulağımın arkasına iterek sessizce kulağıma fısıldadı.

"uykun mu geldi.?" Usul usul başım sallayıp onayladım onu. Uzun parmaklarıyla elimi kavrayıp saçlarımın üzerine bir buse kondurup yavaşça kalktı koltuktan ardından da beni kaldırdı.

"Biz yatıyoruz iyi geceler size." Ali abisine hitaben konuşup Araf ağabeyin cevap vermesini beklemeden salondan çıkıp ahşap merdivenleri yol aldı. Bu merdivenleri bile çıkmak yoruyordu beni, Ali bunu bildiği için adımlarına bana uyarak atarak odamıza geldik.

"Namazımızı kılalım uyuruz." Başımla onu onaylayıp parmaklarımı onun parmaklarından kurtarıp banyoya girdim. Elbisemin kollarını yukarıya katlayıp güzelce abdestimi alıp yüzümü ve kollarımı kenarda ki havluyla kurulayıp banyodan çıktım.

"Hadi abdestini alıp gel." Ali dolaptan aldığı siyah tişörtü üzerine geçirip başını sallayarak yanımdan geçti, geçerken yanağımdan aldığı makasla kaşlarımı çatarak arkasından baktım.

"Acıdı." Diye konuştum beni duyabileceği şekilde. Ayaklarımı yere sürte sürte yürüyerek masanın üzerindeki tarağı alıp omuzlarımın aşağısına kadar uzamış olan saçlarımı güzelce toplarken yanağıma konulan öpücükle boş bulunarak yerimde sıçradım.

"Öpersem geçer." Başımı çevirip ona baktığımda gülümseyen gözleriyle bana bakıyordu, dudaklarımın üzerine yerleşen gülüşle ona baktım.

"Bak sen." Diye konuştum mızmız sesimle.

"Bakıyorum zaten." Yüzümdeki gülümseme yüzümde asılı kaldığında kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Güya dedi bişe." Huysuzca konuşup kenarda katlı duran baş örtümü alıp takarken Ali'nin gülüş sesi doldu kulaklarıma.

"Ah ah sinirlenince de ayrı güzel oluyorsun." Anında yelkenleri suya indirip gülümseyerek ona bakacakken son anda kendimi toparladım.

"Hadi namazımızı kılalım artık." Derin bir nefes alıp seccadelerimizi arka arkaya serip namazımızı kılmaya başladık. Huzur içinde kıldığımız namazın ardından birlikte dua ederek seccadelerimizi katlayıp kenara bıraktık, başımdaki örtüyü çıkartıp kenara koyarak dolaptan aldığım pijamalarımı hızlıca üzerime geçirip yatağa girdim. Ali ışığı kapatıp yanıma geldiğinde yatakta ona doğru kayıp bir elimi onun göğsünün üzerine koyarken diğer elimi şiş olan kanımın üzerine koydum. Kolları arasında gülümseyerek başımı kaldırıp ona baktım, ona baktığımı hissedip başını eğerek bana bakıp alnımdan öptü.

"Zümra olsun mu.?" Diye sordum kızımız için bir kaç gündür düşündüğüm ismi dile getirerek. Kaşlarını çatarak bana bakıp anlamadığını belli etti.

"Ney Zümra olsun mu.?"

"Kızımızın adı Zümra olsun mu.?" Gözlerine yerleşen parıltıyla gözlerimin içine bakıp alnını alnıma yaslayıp dudaklarını arasından titrek bir nefes verdi.

"Olsun Pedaliza'm Zümra olsun kızımızın adı." Kolumu beline dolayıp sıkıca ona sarılıp gözlerimi kapattım. saçlarımın arasına bıraktığı art arda öpücükler olan uykumu kaçırmıştı.

Gözlerimin önüme gelen görüntüyle derin bir iç çekip hafifçe geriye çekilerek ona baktım.

"Ali." Elinin tekini alıp karnımın üzerine koyup masum masum ona baktım. "Kızımızın canı bir şey çekti." Sevinçle araladığı gözleriyle gözlerime bakıp karnımdaki elini karnımın üzerinde gezdirerek kızımızı hissetti.

"Ne istiyor bakalım benim miniğim."

"Fındıklı kurabiye." Diye konuştum heyecanlı sesimle. Gözümün önüne düşen fındıklı kurabiye bende heyecan yapmıştı nedensizce. Ali şaşkınlıkla bana bakarken karnımda hareket eden eli durmuştu, başını geriye uzatıp masanın üzerindeki saate bakıp tekrar bana baktı.

"Bu saatte mi.?" Diye sordu şaşkınca.

"Evet bu saatte." Yattığım yerde dikleşerek oturup heyecanla ona baktım. "Hadi bize kurabiye yap." söylediğim şeyle zaten şaşkın bakan gözleri mümkünmüş gibi daha da şaşırdı, usulca yutkunup yattığı yerden doğruldu.

"Güzelim ben ne anlarım kurabiye yapmadan." Anında dolan gözlerimle gözlerine bakıp titreyen dudaklarımı aralayıp kırgın sesimle konuştum.

"Ama biz kurabiye istiyoruz." Hamilelikten dolayı en ufak şeye ağlar olmuştum bu durum hiç hoşuma gitmese de elimden bir şey gelmiyordu. Elimi karnımın üzerine koyup "Kızım baban bize bir kurabiye bile yapmıyor." diye konuştum titreyen sesimle, Ali ne yapacağını bilemeyerek bana baktı.

"Güzelim ağlama lütfen." Omuzumu umursamazca silkip küçük bir çocuk gibi huysuzca dudaklarımı büzdüm.

"Biz kurabiye istiyoruz." Ali beni kendisine çekip sıkıca sarılıp sağ eliyle saçlarımı okşayıp dudaklarını saçlarıma bastırıldı.

"Tamam yapacağım size kurabiye ağlama yeter ki sen." Burnumu umursamazca çekip başımı kaldırarak ona baktım ıslak kirpiklerimin arasından.

"Gerçekten mi.?" Diye sordum masum sesimle. Ali bu halime sesli bir şeklide gülüp burnumun uçunu sıkıp ardından öptü.

"Gerçekten canımın içi." Yataktan kalkıp elini bana uzatmasıyla elimi eline uzatıp gülümseyerek elini tutup yataktan kalktım.

"Yapalım bakalım size kurabiye, artık sonumuz nasıl olur bilemiyorum." Komodinin üzerindeki telefonunu alıp odadan çıkıp sessizce mutfağa inip mutfağın kapısını kapattık kimseyi uyandırmamak için.

Küçük adımlarla ilerleyip masanın başındaki sandalyeyi çekip oturdum. Ali cebine koyduğu telefonu çıkartıp bir şeyler yazdığında kurabiyeyi yapabilmek için tarif baktığını anladım. Kısa bir arayışın ardından telefonu tezgahın üzerine bırakıp telefona bakarak gerekli malzemeleri tek tek çıkarıp tezgahın üzerine bıraktı.

Usulca oturduğum yerden kalkıp yanına yürüdüm uyuşuk adımlarla. Dirseklerini kırıp tezgaha yaslayarak dikkatli bir şekilde tarifin yapılışını okuyordu, dudaklarımın üzerine yerleşen gülüşle hemen yanında durup dirseklerimi tezgaha yasaldım, telefondaki bakışları beni bulduğunda içtenlikle gülümsedim ona.


"Şu gülüşünle, bir bakışınla beni her defasında yerle bir ediyorsun." Yanaklarımın ısındığını hissettiğimde utançla önüme dönüp eğildiğim yerde doğrulup elimi karnıma koyup huysuzca konuştum.

"Hadi ama babası biz kurabiye istiyoruz." Dudaklarını karnıma bastırıp şefkatli sesiyle kızımızla konuştu.

"Şimdi baban senin için kurabiye yapacak miniğim." Elini ensesine atıp sıkıntıyla kaşıyıp tezgahın altından beyaz bir kap alıp içerisine gerekli malzemeyi koydu. "Yani umarım yapabilirim miniğim, yapamazsam üzülme tamam mı." Onun bu haline gülüp tezgahın üzerinden aldığım muzu soyup yemeye başladım.

"Yaparsın sen babası." Diyerek muzumu yemeye devam ettim.

Gülüşlerimizin birbirine karıştığı mutluluk içerisinde büyük uğraşlar sonucu yaptığımız kurabiyeye parıldayan gözlerimle bakıyordum. Ali elinin tersiyle alnındaki unu silip elindeki sütü önüme bıraktı.

"Afiyet olsun güzelim." Saçlarımın üzerine bir öpücük bırakıp yanıma oturduğunda sabırsızca elimdeki kurabiyeden büyük bir ısırık alıp o güzel tadın ağzımda yayılmasına izin verdim.

"Imm bu çok güzel olmuş." Diye mırıldandım beğeni dolu sesimle. Ali gururla gülümseyip tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Sen kocanı ne sanıyorsun karıcığım, 10 parmağımda 10 marifet var benim."

"Kurabiyeyi yapmadan önce böyle söylemiyordun ama."

"Daha önce yapamadığım için öyle demiştim." onu onaylar şekilde başımı sallayıp elimdeki kurabiyeden ona uzattım, kaşlarını hafifçe çatıp elimdeki kurabiyeye baktı.

"Ne bakıyorsun yesene."

"Sen ye güzelim." Elimi kırgınlıkla indirip başımı salladım, dolan gözlerime ve titreyen dudaklarıma engel olamıyordum, bunlar tamamen hormonlardan kaynaklı şeylerdi sudan sebepten şeylere gözlerimin dolması benim suçum değildi.

Elimdeki kurabiyeyi ağzıma uzattığım esnada elimden çekilmesiyle şaşkınlıkla Ali'ye baktım. Baş parmağıyla dudağımın kenarında kalan kırıntıyı alıp ağzındaki kurabiyeyi yutarak konuştu.


"Hemen doldurma o mavilerini." Şefkat dolu sesi içimin huzur dolmasına sebep olmuştu. Omuzumu umursamazca kaldırıp indirerek elime aldığım yeni kurabiyeden bir ısırık aldım.

"Ben yapmıyorum ki Zümra yapıyor." Elimdeki kurabiyeyi uzatıp ısırmasını bekledim lakin o kurabiyenin hepsini yemişti, kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Hepsini yedin ısıracaktın Ali." Omuzunu umursamazca bu kez o silkip bana getirdiği sütten bir yudum içti.

"Çok şekerli az ye dokunabilir size."

"Bir şey olmaz." diyerek kurabiyemi yemeye devam ettim ama her ısırdığım kurabiyenin diğer yarısını Ali yemişti, bu kaşlarımı çatmama sebep olsa da şekerli yemem için böyle yaptığını bildiğim için ona kızamıyordum. Elimi karnımın üzerine koyup arkama yaslanıp keyifle gülümsedim.

"Doyduk biz." Ali içtiği su bardağını masanın üzerine bırakıp başını sallayıp oturduğu yerden kalktı, bana doğru bir adım atıp daha ne olduğunu anlayamadan beni kucağına almasıyla şaşkınlıkla aralanan gözlerimle ona baktım.

"Ne yapıyordun Ali indir beni." Kollarımı sıkıca boynuna dolayıp başımı kaldırarak baktım güzel cehresine, ah bu adam neden bu kadar yakışıklıydı diye içimden geçirmeden edemedim.

"Karımı taşıyorum." Bakışlarını bana indirip şaşkın yüzüme bakıp alnıma bir buse kondurup beni dinlemeden yürümeye devam ederek merdivenleri ardımızda bırakarak odamıza girdi. Usulca beni yatağın üzerine bırakıp acık olan ışığı kapatıp yanıma gelerek kolumdan çekerek ona yaklaşmamı sağladı.

"Hadi uyuyalım pedaliza'm." Ses tonundan nasıl yorulduğunu anlaya biliyordum. Başımı sallayarak başımı göğsüne yaslayıp kolumu beline doladım. Ali bir elini saçlarıma koyup diğer elini karnımın üzerine koydu.

"İyi geçeler güzellerim." Güzel sesiyle kulağıma fısıldadığında huzurla gözlerimi kapattım gecenin karanlığına.

Loading...
0%