Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Bölüm FİNAL

@eminefuruncu

 

Keyifli okumlar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın.

4 AY SONRA

Zamanı elimizde tutamıyorduk, dakikalar amansızca birbirini kovaladıkça duvarda asılı duran takvim yaprakları bir bir azalıyordu. Bize düşense anı yaşamaktı, bazen içimizdeki buruklukla bazen de içimizdeki sevinçle.

Uzun bir yoldan dönmüş gibi yorgun ama varmak istediğim yere varmanın sevinci vardı şu körpe yüreğimde. Kalbim tıka basa sevgiyle dolup taşarken bunun en büyük kaynağı dizlerinde uzandığım adamdı.

Elimi büyümüş karnımın üzerine koyup mutlulukla gülümsedim. Kızımız dokuz aylık olmuştu, ara ara sancılarım oluyordu ama kısa sürüyordu. Doğumuna günler kalan kızımızın dünyaya gelmesini büyük bir sevinçle bekliyorduk.

Elimin altında hissettiğim hareketlilikle gülümseyerek başımı hafifçe kaldırarak Ali'ye baktım. Kaşları çatık bir şekilde sınav kağıtlarını okuyan adam bir hayli sinirli gözüküyordu. Sinirle elinde çevirip durduğu kalemi uzanıp alıp bana bakmasını sağladım. Kağıttaki bakışlarını bana çevirip anlamayarak baktığında uzanıp elini tutup karnımın üzerine koydum, kızımızın hareketlerini hissetmesi için.

Çatık olan kaşları kızımızı hissetmesiyle bir yay gibi gevşerken dudakları mutlulukla yukarıya doğru kıvrıldı.

"Babacığım." Diye fısıldadı şefkat dolu sesiyle. Eğilip dudaklarını önce karnımın üzerine ardından da alnıma bastırıp hafif sitemli sesiyle kızımızla konuştu. "Sen annen gibi tembel olma tamam mı.?" Kaşlarımı çatarak ona bakıp karnımın üzerindeki elini hafifçe iterek yattığım dizlerinden doğrularak ona döndüm.

"O ne demek.?" Diye sordum anlamadığımı belli eden ses tonumla. Koltuğun kenarındaki okuduğu sınav kâğıtlarının en üstündekini alıp yüzüme kaşı tuttuğunda bakışlarım kağıdın üzerinde dolaştı. Bu kağıt benim sınav kağıdımdı ve pekte iyi sonuca ulaşmadığım üzerini çizdiği sorulardan belli oluyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp ellerimi birbirine kenetleyip masum masum ona baktım. Az önce neye sinirlendiğini şimdi daha iyi anlıyordum.

"Şey... Ali." Kağıdı indirip çatık kaşlarıyla bana baktığında biranda suçluluk duygusu bedenimi ele geçirmişti. Tek kaşını kaldırarak konuşmamı beklercesine yüzüme baktı. Sessizce başımı önüme eğip birbirine kenetlediğim ellerime baktım.

"Sana bu konuyu defalarca anlatmama rağmen nasıl bu kadar hata yapabildin güzelim.?" Düşen yüz ifademi fark ederek ılımlı ses tonuyla konuşmuştu. Omuzumu umursamazca kaldırıp indirerek ona baktım.

"Benim sucum değil ki hepsi Zümra'nın sucu." Diye kendimi savunurken buldum kendimi biranda. Ali üzerindeki siyah kazağın kolunu yukarıya çekip az önce elinden aldığım kalemi tekrardan eline aldı.

"Kızıma suç atma." bakışlarını benden ayırıp yeniden sınav kağıtlarına düşürerek soruları okumaya devam etti. Her okuduğu sorunun cevabında kaşları çatılıyor bana yandan bir bakış atıyordu, bana böyle bakmaya devam ederse her an ağlaya bilirdim.

"Ama bakma bana öyle, eğer Zümra'nın canı çilek çekmesiydi bütün sınav boyunca çilek düşünmezdim ki ben." Titreyen ses tonuma içten içe kızsam da elimden bir şey gelmiyordu. Topuzumdan düşen saç tutamını geriye doğru atıp oturduğum yerden kalacağım esnada Ali kolumdan tutarak geriye oturmamı sağladı, dengemi kaybedip koltuğa oturduğumda Ali kollarını bana sararak kalkmama mani oldu.

"Bıraksana." Onu itip kalkmak için çabaladığımda başını olumsuz anlamda sallayıp daha çok sarıldı bana.

"Bırakmam." Dolan gözlerimle ona bakıp kalkmaya çalışsam da boşuna çabalıyordum, kaşlarımı çatıp dolan mavi gözlerimle ona baktım.

"Sen bize kızdın bırak." Ali derin bir nefes alıp gözlerini kapatıp açarak bana baktı. Hamilelikten dolayı alt üst olan hormonlarım şüphesiz ki en çok Ali'yi bezdirmişti. Öyle ki hiç olmayacak bir şeye bir ağlar olan benimle nasıl baş edeceğini şaşırmış durumdaydı.

"HasbinAllah güzelim neden kızayım size ben." Omuzumu umursamazca silkip güzel yüzüne baktım. Kendisini dizginlediğini yüz ifadesinden anlaya biliyordum. Bakışlarını benden ayırıp karnıma indirerek elini karnımın üzerine koydu. "Babacığım ne olur doğ artık doğ da rahat edelim gözünü sevdiğim." Kaşlarımı çatarak kollarımı göğüs hizamda bağladım.

"Ne demek istiyorsun sen şimdi.?"

"Bir şey demek istemiyorum valla bak." Ona yandan yandan bakarken o bana masum masum bakıyordu. Benden bağımsız dudaklarımın üzerine yerleşen tebessümle birbirine doladığım kollarımı çözüp onun boynuna doladım. Sarılışım onun kollarında can bulurken başımı göğsüne yasladım, sağ elini belime yaslarken sol eliyle usul usul şefkatle saçlarımda dolaşıyordu, bu gecen her dakika uykumun daha çok gelmesine sebep oluyordu.

"Ali'm." Diye fısıldadım kısık sesimle. Dudaklarını saçlarıma bastırıp kısık erkeksi sesiyle konuştu.

"Efendim canımın içi." Başımı kaldırıp gülümseyen gözlerle ona baktım o ise başını eğerek bana bakıyordu.

"Sahile kadar bisiklet sürelim mi.?" Doğum yaklaştığı için Asiye babaannenin evinden ayrılıp meydandaki eve tekrar dönmüştük Ali'nin isteği üzerine. Ali kaşlarını bana çatarak bakarken birbirine giren kâküllerimi eliyle düzeltip bunumun uçunu öptü.

"Olmaz, sizin için tehlikeli olabilir."

"Bir şey olmaz hem 15 dakikalık mesafe lütfen" Ona masum masum baktığımda Ali derin bir nefes alıp başını olumsuz anlamda salladı.

"Olmaz ısrar etme güzelim."

"Lütfen Ali 15 dakika sadece." Derin derin gözlerime bakıp omuzlarını düşürerek başını salladı.

"Tamam, buna da tamam." Mutlulukla gülümseyip dudaklarımı boynuna bastırarak öptüm. Ali bir an duraksasa da kısa sürede kendine gelip boğazını temizleyerek oturduğu yerden kalktı.

"E hadi kalk gedelim." Yavaşça oturduğum yerden Ali'nin yardımıyla kalkıp uyuşuk adımlarla dolaba yaklaşıp içerisinden gecen hafta aldığım kazakların büyük bedenini Ali'ye uzattım. Ali kaşlarını çatarak bir kazağa birde bana bakarak anlamayan ses tonuyla konuştu.

"Ne bu.?"

"Neye benziyor kazak işte Ali."

"Onu bende biliyorum elbette, sadece neden bana uzattığını soruyorum." Diye sert sesiyle konuşup dolaba yaklaşıp kendisine ait kısmı açıp içerisinden aldığı siyah kazağı yatağın üzerine attı.

"Giy diye uzatıyorum." Ali üzerindeki kazağı çıkaracakken söylediğim şeyle kazağın yakasından tutan eli donup kalmıştı. Söylediğim şeyi ciddiye almayan bir gülüşle bana bakıp üzerindeki kazağı tamamen çıkartıp yatağın üzerine bırakıp temiz olanı eline aldığında önüne geçip elindeki kazağı hızla alıp arkama sakladım.

"Bunu giy." Giyerek elimdeki şeker pembesi sweati ona uzattım. Ali yüzüne yerleştirdiği ciddiyetle bana bakıp başını olumsuzca salladı.

"Bak güzelim siyah olur, lacivert olur, gri olur hatta beyaz bile olur ama pembe olmaz ben bunu giymem lütfen ısrar etme." Uzanıp arkama sakladığım kazağı alacağı esnada bir adım geriye kaçtım. Başımı kaldırıp ona baktım. Duygusal yönümü kullanıp bu kazağı ona giydire bileceğimi biliyordum asılında ve bunu yapmaktan biran bile çekinmeden yapacaktım. Mavi gözlerimi topraklarına sabitleyip masum masum baktım ona.

"Lütfen."

"Olmaz." Başını olumsuz anlamda sallayıp yanımdan ayrılıp dolaptan yeni bir tane siyah kazak alıp giyinip bana döndüğünde dolu dolu olmuş mavilerimle karşılaştı. Omuzlarımı düşürüp elimdeki kazağı dolabın içerisine bırakıp kendi kazağımı ve kot pantolonumu alıp banyoya girdim.

Üzerindeki eşofman takımını çıkartıp kıyafetlerimi giyindim yavaşça, karnımdan dolayı kolay hareket edemiyordum. Topuz yaptığım saçlarımı çözüp dalga dalga sırtıma dökülmelerine izin verdim. Dolaptaki tarağımı alıp uzun saçlarımı tarayıp yeniden kestirdiğim kâküllerimi elimle düzeltip banyodan çıktım.

Attığım adımlar onu gördüğünde durmuştu. Yüzüme yayılan gülümsemeye engel olamadım, giyinmişti kazağı. Sırtını dolaba yaslamış tek eli cebinde bana bakıyordu, bu halinden memnun olmadığı yüz ifadesinden belli oluyordu aslında. Gülümseyerek yanına gidip parmak uçlarımda yükselerek yanağına bir öpücük bıraktım.

"Teşekkür ederim." Memnuniyetsiz yüz ifadesi gülümseyen gözlerimi görünce anbean değişmişti. Kollarımı beline dolayıp kızımızın izin verdiği kadarıyla ona sarıldım. Cebine koyduğu elini çıkartıp az önce düzelttiğim kâküllerimi karıştırdı.

"Kukla oldum resmen elinde." Huysuz sesiyle konuşmasıyla bu haline kıkırdayarak gülüp ondan ayrıldım. Dolaptan aldığım çoraplarla yatağın kenarına oturdum. Bakışlarım ona kaydığında sanki ne demek istediğimi anlamış gibi sırtını yasladığı dolaptan ayırıp önümde diz çökerek elimdeki çorapları alıp ayağıma giydirdi. Usulca ayağa kalkıp beni de elimden tutarak yavaşça ayağa kaldırdı.

"Hadi bakalım gidelim artık." Başımı usulca sallayıp sıkıca elini tutarak ona gülümsedim. Odadan çıkıp yavaş adımlarla merdivenleri inip salona doğru ilerledik solondan gelen sesler herkesin orada olduğunu bize anlatıyordu. Ali'nin peşinden salona girdiğimde herkesin bakışları bize dönüştü.

Selim baba dizlerinde oturan Buğlem'in saçlarını örüyor bu Buğlem'in keyifle gülümsemesine sebep oluyordu. Elim karnımın üzerinde durdu usulca, acaba bizim kızımızın da saçlarını böyle örer miydi.?

Eski günleri silip atmıştık bir kenara. O eskisi gibi değildi bana karşı gözlerindeki o soğukluk gitmiş yerine merhamet gelmişti. Kendi babam bile bana merhamet dolu gözlerle bir kez olsun bakmamışken Selim baba bakıyordu, artık beni kendi kızı gibi sevdiğini biliyordum kızımızı da seveceğinden şüphem yoktu.

Araf ağabey Sema'ya zorla yedirmeye çalıştığı meyve tabağını Sema'nın yemeyeceğini anlayarak pes edip omuzlarını düşürerek sehpanın üzerine bıraktı. Sema gülümseyerek bana baktığında gülümseyerek ona karşılık verip bakışlarımı karnına düşürdüm, Sema 3 aylık hamile olmasına rağmen karnı fazlasıyla kendini belli ediyordu.

"Hayırdır nereye böyle.?" Diye sordu Araf ağabey bakışları Ali'nin üzerinde gezinirken gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu. Ali sert bir şekilde nefesini bırakıp kıstığı gözlerle abisine baktı.

"Dışarıya çıkıyoruz."

"Anlamdım, pembe yakışmış kardeşim." Araf ağabey dudaklarını birbirine bastırıp bıyık altından gülerken diğerleri de ona ayak uydurmuştu.

"Ağabey.!!" Ali dişlerinin arasından adeta tıslarcasına konuşmasıyla Araf ağabey gülerek başını olumlu anlamda salladı.

"Tamam bir şey söylemedim." Ali gözlerini kapatıp açarak ağzının içinden bir şeyler söyleyerek çıkışa doğru ilerlemeye başladığında onu takip eden adımlarım zorluk çekiyordu. Portmantodan aldığı ayakkabılarımı önüme eğilerek bana giydirip ardından kendi ayakkabılarını giyinerek evden çıkmıştı. Büyüyen karnımdan dolayı bir çok işimi görmem de Ali yardımcı oluyordu bana, o benim ve kızımızın koruyucu meleğiydi.

"Sen burada bekle ben bisikletleri alıp geliyorum." Başımı olumlu anlamda salladığımda Ali evin arka bahçesine doğru ilerlemeye başlamıştı çoktan. Elimi karnımın üzerine koyup sırtımı duvara yaslayarak onu beklemeye başladım.

Hafif hafif eden rüzgar beni üşütse de bu pek umurumda değildi. Başımı usulca kaldırıp bulutların arasından parlayan güneşe baktım. Esen rüzgara rağmen pes etmeyerek ışığıyla bizi ısıtmaya çalışıyordu.

Önümde duran bisikletle gökyüzünde dolaşan bakışlarımı ona düşürdüm. Ali elindeki bisikletle karşımda durmuş yüzündeki tebessümle bana bakıyordu, sırtımı yasladığım duvardan ayırıp gülüşüne karşılık verdim.

"Bin.!" Gözleriyle bisikleti gösterip binmemi bekledi. Yavaş adımlarla yanına ulaşıp bisiklete binmek için sağ bacağımı kaldırdığımda Ali'nin koluna sıkça tutundum. Ali'nin yardımıyla bisiklete bindiğimde Ali bisikleti bırakmıştı.

Başımı çevirip omuzumun üzerinden ona baktığımda kendi bisikletine bindiğini gördüm.

"Sahile kadar yarışalım mı.?" Diye sordum heyecan dolu sesimle. Biçimli kaşları hafifçe birbirine girerken memnuniyetsiz yüz ifadesiyle bana bakıyordu, şuan bunu yapmak istemediğini belli edercesine.

"Olmaz desem de sonunda beni ikna edeceğin için buna da tamam." Huysuz sesiyle konuştuğunda kocaman gülümseyerek ona baktım. ayaklarımı pedallara koyarak önüme döndüm.

"Başlayalım o zaman." Diye bağırıp bisikleti sürmeye başladım.


"Yavaş sür şunu, yoksa sürecek bir bisikletin kalmayacak." Ali gür sesiyle arkamdan bağırdığında hızımı düşürerek sürmeye devam ettim. Esen rüzgar saçlarımı havada dans ettiriyordu adeta. Gülüşlerim etrafa yayılırken içimdeki mutluluk içimden taşıyordu.

Ağaçlardan dökülen yapraklar üzerimize düşerken biz sadece üzerinden geçip gidiyorduk, bisikletin tekerlerinin ezdiği yapraklar ardımızda kalıyordu.

Sahil yoluna geldiğimizde kasıklarımda hissettiğim ince sızıyla yüzümü buruşturmuştum. Pedalları çeviren ayaklarım dururken bisiklette usulca durmuştu. Duran bisikletim Ali'yi de durdurmuştu. Bisikletinden inip büyük adımlarla yanıma gelerek beni nazikçe kucağına alıp yere bıraktı.

Yüzüme dökülen saçlarımı eliyle geriye itip yüzümü büyük avuçlarının arasına alıp başımı hafifçe kaldırarak dudaklarını alnıma bastırdı.

"İyisiniz değil mi.?" Diye sordu kadifemsi sesiyle. Ellerimi kaldırıp ellerini üzerine koydum. Başımı kaldırarak topraklarına baktım, toprak rengi gözleri şefkatle parlayarak mavilerime bakıyordu.

"İyiyiz." Diye fısıldadım kısık sesimle. Parmak uçlarımda yükselip dudaklarımı yanağına bastırıp geriye çekildim. Pedal çevirmekten ağrıyan bacaklarım yorgunluktan titremeye başlamıştı. "Ama yorulduk." Diye tamamladım cümlemi.

Gülümseyerek yüzümdeki ellerini indirip bisikletlerimizi kenara bırakıp uzun parmaklarıyla elimi kavrayıp ilerlemeye başladı. Etrafa yayılan çocuk sesleri, simit satan amcanın sesi, baloncu amcanın gülümseyerek elindeki bolunu karşısındaki çocuğa uzatması insanı gülümsetiyordu. Kenardaki dondurmacıyı gördüğümde parıldayan gözlerle Ali'ye döndüm.

"Ali." Diye konuştum heyecandan fazla çıkan sesimle. Ali bakışlarını bana çevirip ne oldu dercesine gözünü kırptığında dişlerimi göstererek gülümsedim. Elimi karnımın üzerine koyup masumca konuştum.

"Biz dondurma istiyoruz." Başını usul usul sallayıp bakışlarını dondurmacıya çevirdi.

"Alıp geliyorum bekle." Arkasını dönüp gittiğinde elimi ağrıyan belime koydum. Hamileliğin son aylarına doğru belim fazlasıyla ağrımaya başlamıştı ayakta durmam bu ağrıyı daha fazla artırıyordu. Derin bir nefes alıp bakışlarımı etrafta gezdirip oturmak için yer aradı yorgun gözlerim.

Güneşe nazaran esen rüzgar saçlarımı yüzüme savurup hırçınlığını bize sunuyordu. Parmak uçlarımla yüzüme dökülen saçlarımı geriye itip ilerdeki merdivenlere doğru yavaş adımlarla ilerleyip ilk basamağa yavaşça oturup karşımdaki karadenizi gülümseyerek izledim.

Bakışlarım etrafımdaki insanlarda dolaştı benden bağımsızca. Kimisinin yüzünde gülümseme can bulurken, kimisinin yüzünde ölümün hüznü vardı. mutluluğa parmak uçlarımız kanata kanata, her kanayan yaramızın üzerini kaplayan kanları gözlerimizden akan yaşlarla temizleyerek gelmiştik biz, biz mutluluğu ağlaya ağlaya kavuşmuştuk.

Yanımda hissettiğim hareketlilikle bakışlarımı oraya kaymıştı. Ali elindeki çilekli dondurmayı gülümseyerek bana uzatıyordu, gülümseyerek dondurmayı elinden aldım.


"Teşekkür ederim." Diye konuştum sakin sesimle. Elimdeki dondurmayı yemeye başladığımda onun dikkatli bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ağzımın içine yayılan çilek tadıyla memnuniyetle gülümseyip ona bakmadan konuştum.

"Bakmasana öyle." Dediğim şeyle Ali erkeksi bir şekilde gülüp kâküllerimi karıştırdı. Sürekli olarak yaptığı bu şeye artık alışsam da bu kaşlarımı çatmama engel olmuyordu. Kaşlarımı çatarak elini itip ona baktım. Ali'nin bakışları kısa biran yüzümde dolaşıp gür bir şekilde gülmesiyle çatık olan kaşlarım daha da çatılmıştı, anlamayan gözlerle ona bakarken o kolumdan tutup beni kendisine çekti.

"Sinirli sinirli bakan o mavi gözlerine ölürüm kadın." Saçlarımın arasına bir buse kondurup derince kokladı. Yüzüme yerleşen gülümsemeyle kolumu onun koluna dolayıp başımı omuzuna yaslayarak dondurmamı yemeye devam ettim.

Karnımda hissettiğim ince sızıyla derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıp açtım. Elimi karnımın üzerine koyup doğrulmak istediğimde hissettiğim keskin ağrıyla dudaklarımın arasından bir inilti döküldü.

"Güzelim iyi misin.?" Ali'nin tedirgin sesini duyduğumda nefesimi titrek bir şekilde alıp başımı olumlu anlamda sallasam da karnımda hissettiğim sızı benim aksimi söylüyor gibiydi. Hissettiğim keskin sancıyla acıyla gözlerim dolarken korkuyla Ali'nin kolunu sıktım.

"A.. Ali." Titreyen sesimle adını fısıldadığımda yüzüne yerleşen korkuya şahit olmuştum. Elimdeki dondurmayı alıp hızla kenara koyarak neyim olduğunu anlamaya çalışan gözlerle bana baktı.

"Neyin var güzelim.?" Elimi karnımın üzerine bastırıp acıyla inlediğimde bacaklarımın arasında hissettiğim sıcaklıkla korkuyla gözlerim büyüdü.

"Ali.. Zümra." Sanırım suyum gelmişti. Elimin altındaki kolu hissettiğim acıyla sıkıp acıdan dolan gözlerimle ona baktım.

"Ah.. A..Ali suyum geldi." Titreyen sesimle zorlukla konuştuğumda Ali şaşkınlıkla bana baktı.

"Ne.?" Sesine yansıyan şaşkınlıkla konuşmuştu. Hissettiğim acı gittikçe artarken dudaklarımın arasından sesli bir acı dolu nida dökülmüştü.

"Ne demek ne bebek geliyor aptal." Acının yerleştiği sesimle bağırıp elimin altındaki koluna fark etmeden daha çok sıktım. Ali bakışlarını karnıma indirip sertçe yutkunup telaşla bana baktı, ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Nefesini titrek bir şekilde bırakıp gözlerini kapatıp açarak bana baktı. Yaşadığımız anın gerek olup olmadığını anlamak istercesine.

"Ah.." Acıyla inlediğimde gözümden süzülen yaşla ona baktım. Ali girdiği transtan yeni çıkmış gibi hızla oturduğu yerden kalkıp beni nazikçe kucağına alarak koşar adımlarla ilerlemeye başladı.

"Dayan.. dayan hastaneye gidiyoruz dayan." Dudaklarımın arasından benden bağımsız kaçan acı nidaları onu daha çok tedirgin ediyor paniklemesine neden oluyordu. Başımı omuzuna yaslayıp sağ kolumu boynuna dolayıp sol elimi karnımın üzerine koydum. Hissettiğim acıyla tırnaklarımı boynuna batırsam da o bunu hissetmiyor gibiydi.

Telaşlı adımlarla yol kenarında duran taksinin yanında durduğunda aceleyle taksiye bindi.

"Hastaneye dayı, çabuk ol lütfen." Taksi hızla ilerlerken ben acıyla adeta onun kucağında kıvranıyordum. Terden yüzüme yapışan saçlarımı geriye itip alnıma dudaklarını bastırdı.

"Ah... Ali." Başım geriye doğru düşüp acıyla bağırdım. Tüm kemiklerim kırılıyormuş gibi hissediyordum.

"Az kaldı güzelim dayan."

"Korkuyorum." diye konuştum titreyen sesimle. Bedenimde hissettiğim bu acı beni korkuya adım adım sürüklüyordu. Titreyen ellerimle bedenimi sarmalayıp usul usul saçlarımı okşadı.

"Korkma güzelim, korkma ben yanındayım." Acıdan dolan gözlerimden bir yaş düştüğünde yüzündeki acıyla bana baktı. Elini karnımın üzerine koyup saçlarıma dudaklarını bastırdı. "Yanındayım korkma."

Dakikalar sonra araba hastanenin önünde durmuştu. Ali hızla arabadan inip hastanenin girişine doğru koşmaya başlamıştı. Dudaklarımın arasından fütursuzca çıkan acı dolu iniltiler nefesimi kesiyordu.

"Sedye getirin." Diye bağırdı acının yuva yaptığı ses tonuyla. Hissettiğim acıyla tırnaklarımı etine bastırıp bağırdım. Etrafımıza toplanan doktorların ne dediğini, ne yaptığını ne görüyor nede duyuyordum. Acı beni tamamıyla içine hapis etmişti.

Acıdan can çekişen bedenim sedyenin üzerine bırakıldığında korkuyla sıkıca Ali'nin elini tuttum. Korkuyu iliklerime kadar hissediyor ve yaşıyordum. Sedye doğumhanenin önünde durduğunda beni sıkıca tuttuğum elden ayırmaya çalıştılar. Başımı halsiz bir şekilde olumsuz anlamda sallayıp acıyla bağırdım.

"Ali olmadan gitmem." Doktor şaşkınlıkla bana bakarken başımı yavaşça çevirip korkudan titreyen gözlerimle bana bakan adama baktım.

"Korkuyorum.. oraya sensiz gitmek istemiyorum lütfen... Ah" Dişlerimi sıkıp başımı geriye atarak acıyla bağırdım. Sıkıca tuttuğum ele farkında olmadan tırnaklarımı batırdım.

"Tamam Ali bey sizde doğuma girin, arkadaşlar sizi hazırlasın." Elimin üzerinde hissettiğim sıcak dokunuşla bakışlarım oraya dönmüştü. Bana güven veren bir şekilde gülümsedi.

"Yanındayım, korkma." Acıyla yutkunup bilinçsizce başımı salladım. Eli yavaşça elimden ayrılırken gözümden düşen yaşla ona baktım. Doğumhanenin kapıları kapandığında içimde bir boşluk oluştu.

"Sare hanım, derin derin nefes alıp ıkının lütfen." Doktorun bana verdiği talimatlara uyarak derin derin nefes alıp ıkınsam da bedenimde hissettiğim keskin acı buna tam anlamıyla izin vermiyordu. Bedenim alevlerin ortasında kalmış gibi yanarken tüm kemiklerim kırılıyormuş gibi acı hissediyordum bedenimde.

"Ahh.." Dudaklarımın arasından çıkan acı dolu bağrışlar bir sis bulutu gibi etrafa yayılıyordu.

"Daha kuvvetli bir şekilde ıkınmalısınız , sakin olun ve ıkının lütfen." Alnımda biriken terler bir bir saçlarımın arasına karışıyordu. Hissettiğim korku sakin olmama izin vermiyordu, aksine beni daha çok içine çekiyordu.

Korkudan buz tutmuş elimde hissettiğim dokunuşla başımı elin sahibine çevirdim. Ali dizlerinin kırarak yere oturmuş alnımda biriken terleri umursamadan dudaklarını alnıma bastırıp elimi güven verircesine sıktı.

"Sakin ol ve doktorun dediklerini yap, ben yanındayım korkma." Gözlerimi usulca kapatıp açarak onu onaylayıp doktorun talimatlarına uymaya çalıştım.

"Ahh." Bağırmaktan boğazım acımaya yüz tutmuştu.

"Az kaldı Sare hanım ıkının." Dişlerimi birbirine bastırıp ıkındığımda dişlerimin kırılacağını hissettim. Sıkıca tutuğum elden destek alarak ıkındım. Eline bastırıldığım tırnakların acısını Ali hissetmiyor gibi sadece benim acıma odaklanmıştı.

Kulaklarıma dolan ince ağlayış sesiyle bedenim titrerken gözlerimin önü kararıyordu.

"İşte prensesimiz." Göğsümün üzerine bırakılan küçük bedeni görünce dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçmıştı. Titreyen elimi kaldırıp korkarak işaret parmağımı saçlarına değdirdim.

"Ali.." Diye fısıldadım acıyla yutkunarak. Bakışlarım ona döndüğünde hipnoz olmuş gibi kızımıza bakıyordu, gözlerinden okunan mutlulukla. "Kızımız." Başını usulca sallayıp bir yay gibi gerilen dudaklarıyla bana baktı.

"Kızımız." Kısık sesiyle beni onaylayıp saçlarımın arasına derin bir öpücük bıraktı. hissettiğim yorgunlukla gözlerim kapanmak isterken ben inatla buna direniyordum lakin bedenim beni karanlığın içine çekmek için yemin etmiş gibiydi.

Elim yavaşça boşluğa düşerken duyduğum tek ses Ali'nin korkuyla adımı bağırmasıydı.

#######

Gözlerimin üzerinde hissettiğim ağırlık gözlerimi aralamama izin vermiyordu. Bedenim bir uçurumun kenarından düşüp darbe almış gibi ağrıyordu. Kulaklarıma dolan fısıltı sesleri kaşlarımı yavaşça çatmama sebep olmuştu.

Acıyla yutkunup boğazıma takılı kalan nefes kırıntılarından kurtulmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda gözlerime değen yoğun ışıkla yüzümü buruşturmuştum bağımsız bir şekilde. Başımı çevirdiğimde gördüğüm manzara gözlerimi sevinçle parlamasına sebep olmuştu.

Ali kucağında tuttuğu kızımıza yüzündeki gülümsemeyle bakıyordu. Parmak uçları usul usul kızımızın yanağına dokunuyordu, onu incitmekten korkarcasına seviyordu.

"Ali." Diye fısıldadım kısılmış sesimle. Kızımızda olan bakışları anında bana dönmüştü. Dudaklarının üzerine yerleştirdiği tebessümle yanıma doğru adımlamaya başladı.

"Günaydın güzelim." Yattığım yataktan zorlukla da olsa doğrularak oturup dikkatle kucağındaki kızımıza baktım. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp dolu dolu olan gözlerimle ona baktım.

"Onu kucağıma alabilir miyim.?" Hızla çarpan kalbimi dizginlemeye çalışarak yutkunup tedirgin bir şekilde kollarımı ona doğru uzattım. Ali onu dikkatli bir şekilde kollarımın arasına bıraktığında bana bakan mavi gözlerle karşılaştım. Tıpkı benim gibiydi gözleri, gökyüzü kadar parlak.

Titreyen dudağımı dişlerimin arasına alıp ezdim. Çok güzeldi, hangi kelimeleri bir araya getirip bu güzelliği anlatmam gerektiğini bilmiyordum.

"Çok güzel." Diye fısıldadım kısık ses tonumla.

"Tıpkı senin gibi." Başımı kaldırıp bana aşkla bakan adama baktım. Bedenini bana yaklaştırıp dudaklarını alnıma bastırdı. "Kızımız tıpkı sana benziyor." Alnını alnıma yaslayıp yatağın üzerindeki elimi sıkıca tuttu.

Gülümseyerek ona baktım. Bu adamın benim başıma gelen en güzel şeydi.

"Seni çok seviyorum." Diye fısıldadım.

"Sizi çok seviyorum." Gözlerimin içine bakarak fısıldadığı kelimeler kalbimin atışını hızlandırmıştı. alnımı alnından ayırıp eğilerek kızımızın alnını elini öptü.

Kollarım arasında duran Zümra'nın yüz ifadesi ağlamaklı bir hal aldığında tedirgince Ali'ye baktım.

"Sanırım acıktı güzelim, ben hemşire çağırayım sana yardımcı olsun." Ali'nin odadan çıkmasıyla bakışlarım Zümra'yı bulmuştu. Bakışları tıpkı Ali'ye benziyordu, bu sebepsizce gülümsememe sebep olmuştu. Parmak uçlarımla sarı saçlarını sevdim usulca.

"Annecim." Diye fısıldadım gülümseyerek. Zümra sanki anlamış gibi bana gülümsediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Odanın kapısı açılmasıyla Ali ve bir hemşire odaya girmişti. Hemşire bana nasıl emzireceğimi gösterirken Ali dışarıda bekliyordu. Hemşirenin yardımıyla Zümra'yı emzirip uyumasını sağlamıştık, şimdi ise eve gidiyorduk.

Başımı yorgunlukla koltuğa yaslayıp uyuyan Zümra'ya baktım gülümseyerek. Yorgunlukla gözlerim kapanırken ben uyuyamıyordum.

"Uyu istersen güzelim, varınca uyandırırım seni." Başımı olumsuz anlamda sallayıp Ali'yi reddettim.

"Eve gidince uyurum." Başını usul usul sallayıp önüne dönmüştü. Evdekiler hastaneye gelmek istese de biz istememiştik, fazla kalabalık olsun istememiştik.

Birbirini kovalayan dakikaların ardından araba evin önünde durmuştu. Yorgunlukla başımı koltuktan ayırıp pusetinde uyuyan kızımıza gülümseyerek baktım, çok masum duruyordu.

Ali arabadan inip benim kapımı da açarak yavaşça inmeme yardım ederek pusetinde uyuyan kızımızı tek eline alıp diğer eliyle belime sarılarak yürümeme yardımcı oldu.

Adımlarımız kapının önünde durduğunda belime doladığı elini benden ayırıp kapıyı çaldı. Kapı saniyeler sonra Hüma tarafından açıldığında Hüma önce bize ardından da pusetinde uyuyan Zümra'ya bakıp sevinçle bağırdı.

"Abi bu çok güzel bir şey." Eğilip puseti Ali'nin elinden alıp dikkatle ve sevgiyle Zümra'ya baktı.

"Bağırmasana Hüma Kızımı uyandıracaksın." Hüma abisinin sözlerine gözlerini devirip bizi arkasında bırakıp içeriye geçti. Ali kardeşinin arkasından başını olumsuz anlamda sallayarak baktı. Eve girip ayakkabılarımızı çıkartıp kenara koyarak Hüma'nın peşinden bizde salona doğru ilerlemeye başladık.

Salona girdiğimizde şaşkınlıkla gözlerim aralandı. Asiye babaanne Zümra'yı kucağına almış severken diğer herkes ilgiyle etrafına toplanmış Zümra'ya seviyordu.

"Oyy maşallah nasulda güzel, anasu gibi biyaz gözlü." Asiye babaannenin bu dediğine gülümsemiştim, beni ilk gördüğünde de böyle söylemişti.

Ali parmaklarını koluma dolayıp beni yönlendirerek koltuğa oturmamı sağladı. Ona baktığımda çatık kaşlarıyla diğerlerine baktığını gördüm.

"Anne ver de biraz torunumu seveyim." Selim babanın sevgi dolu sesiyle söylediği şeyle boğazıma taş oturdu, gözlerim dolsa da akmamaları için kendimi dizginledim. Öz babam hiç bir zaman kızımı sevmeyecekti, bu insanın canını yakıyordu.

Selim baba yavaşça Zümra'yı kucağına alıp onu severken herkes tek tek bizi tebrik etmişti.

"Zümra dedeciğim." Zümra'yı incitmekten korkarcasına dokunarak seviyordu. O çok iyi bir dede olacağını bize kanıtlamıştı asılında, Zümra'ya bakarken gözlerinin parlaması bunun bir göstergesiydi.

"Neden kaşlarını çatıyorsun.?" Diye fısıldayarak konuştum sadece yanımda oturan Ali'nin duyabileceği şekilde. Ali bakışlarını bana çevirip çatık kaşlarını düzeltti.

"Hepsi bir anda Zümra'nın başına toplandı korkup ağlamsını istemiyorum." Ali'nin bu dediğine hayretle bakıp, gözlerimi ağır ağır kapatıp açarak ona baktım.

"Fazlamı abartıyorsun acaba.?"

"Ben sadece onun ağlamsını istemiyorum."

"O bir bebek ağlaya bilir Ali." Ali kısa bir an durup başını sallayarak önüne döndü. Aradan gecen dakikaların ardından yorgunluk tüm bedenimi ele geçirmişti. Gözlerim yorgunlukla kapanırken başımı ayakta zor tutuyordum.

Kulaklarıma dolan ağlama sesiyle gözlerim anında açılıp Zümra'yı bulmuştu. Hüma susması için sallasa da işe yaramıyordu, sanırım acıkmıştı. Usulca oturduğum yerden kalkıp Hüma'ya doğru ilerledim.

"Açıktı sanırım." Hüma Zümra'yı kollarımın arasına bıraktığında ağlamaktan yüzünün kızardığını gördüm. Yavaş adımlarla salondan çıkıp merdivenleri aşarak odamıza girip kapıyı ardımdan kapatıp ışığı açtım. Yorgun adımlarla koltuğa oturup Zümra'yı doyurduktan sonra altını temizleyip uyuması için pembe beşiğine koyarak sallamaya başladım onu.

Kocaman araladığı mavi gözlerle bana bakıyordu. Elimi uzatıp yumruk yaptığı küçük eline dokundum. Dudaklarımın üzerine yerleşen gülümsemeyle ona bakıyordum, çok güzel bir bebekti.

Kapının yavaşça açılıp kapanmasıyla başımı çevirerek oraya baktım. Ali yavaş adımlarla yanıma gelip arkadan bana sarılıp başını boynuma yaslayıp derin bir nefes alıp dudaklarını boynuma bastırdı.

"Hep sana benzeyen bir kızım olmasını istemiştim Allahtan." Kısık sesiyle konuşurken kollarını sıkıca bana sarmıştı. Başımı çevirip ona baktığımda o'da başını çevirip bana bakmasıyla burunlarımız birbirine değdi.

"Dualarım kabul oldu, bir kızım var ve tıpkı sana benziyor." Alnını alnıma yaslayıp aldığı derin nefesle gözlerimin en derinine baktı. "Siz benim nefes alma sebebimsiniz." Beşiği sallayan ellerimi beşikten ayırıp kollarımı onun boynuna dolayıp onun yaptığı gibi onu boynundan öptüm.

"Seni çok seviyoruz." İçime dolan duygusallık ağlamam için beni zorlasa da ağlamıyordum. "Kızımızda bende seni çok seviyoruz, iyi ki sen canımın içi." Sağ elimle usul usul saçlarımı severken diğer eliyle sıkıca sarılmıştı bana.

İçimizi saran mutluluk tohumlarıyla gülümseyerek bedenimi hafifçe ondan ayırdım. Gözlerinde gördüğüm sevgi beni her saniye içine çekiyordu. "İyi ki sen canımın içi." Diye fısıldadı gözlerindeki sevgi ağacının kuru dallarında yeşermiş pembe çiçeklerle.

#######

5 YIL SONRA

Bir su gibi akıp giden zaman kimilerinin yaralarını sararken kimilerinin ise yaralarının üzerine yara eklerdi. İyileşmesini beklediği o yara hiçbir zaman iyileşmezdi çoğu zaman, kanadıkça kanar akan o kan içinde boğulup gidilirdi. Bizim yaralarımız kabuk bağlamıştı, zaman yarlarımızı sarıp yaralarımızın üzerinde birer çiçek yeşertmişti. Dallarında pembe açan o çiçekten.

Zaman bir deli rüzgardı bizde onunla savrulup duruyorduk, iyisiyle veya kötüsüyle.

Dudaklarımın üzerinden eksilmeyen gülümsemeyle etrafıma bakındım. Bugün Zümra'nın doğum günüydü. Benim küçük prensesim bugün beş yaşına girecekti zaman geçtikçe Zümra büyümüş ve adeta benim bir kopyam olmuştu.

Etrafı süsleyen süsler ve pembe balonlar her yerdeydi. Ali her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp ayarlamıştı. Masanın üzerinde duran çeşit çeşit yiyeceklerde buna dahildi.

"Sare, Hadi çağır da insinler artık bekleye bekleye bir hal olduk." Araf ağabey huysuz bir şekilde söylenmesiyle kıkırdamıştım. O'da haklıydı tam yarım saattir Ali ve Zümra'nın aşağıya inmesini bekliyorduk. Zümra babasının onu hazırlamasını istemişti, babasına aşık bir kızdı Zümra. Saçlarını çoğu zaman Ali'ye taratıp bağlatırdı bu durumu birazcık kıskansam da onların bu halini çok seviyordum.

Oturduğum yerden kalktığım esnada bahçeye çıkan Ali'yi görünce bakışlarımı ondan çekemedim. Zümra üzerindeki pembe elbiseyle babasının kucağında kollarını onun boynuna dolamıştı.

"Geldik işte patlama ağabey." Araf ağabey tek kaşını kaldırarak şaşkın bir ifadeyle işaret parmağıyla kendisini gösterdi.

"Ben miyim patlayan.? Yarım saattir sen beklemiyorsun tabi güneşin altında." Ali Zümra'yı kucağından indirip etrafına bakındı. Gözleri bana takılınca gözünü kırpmasıyla tembel bir şekilde atan kalbimin hızı hızlanmıştı.

"Volkanlar gelmemiş." Az önce kalktığım koltuğa oturup kolumdan nazikçe çekerek oturmamı sağladı.

Volkan ve Elif, Elifin okunu bitmesiyle geçen sene evlenmişlerdi. Şuanda Elif beş aylık hamleydi, bir kızları olacaktı. Elif ve Volkan aradıkları o saf aşkı birbirlerinde bulmuşlardı, yaralarını birlikte sarmıştı onlar.

"Gelirler birazdan." Diye konuştum sakin sesimle. Asiye babaanne ve Selim baba kendi aralarında bir şeyler konuşurken bizlerle olan bağlarını kesmiş gibiydiler.

Sema ve Araf ağabey karşımızdaki koltukta oturuyordu. Zümra ve Yaman birbirlerini yakalamaya çalışarak bahçede koşarken gülüşleri bahçeyi sarmıştı. Yaman Sema Ve Araf ağabeyin oğluydu.

Buğlem başını babasının göğsüne yaslamış sessizce etrafını izliyordu. Yaman Ve Zümra'ya çok güzel bir abla olmuştu, hiçbir zaman kıskaçlık yapmamış aksine yaşına göre fazla olgun davranmıştı.

Yaman ve Zümra'nın birbirini kovalama serüveni yamanın Zümra'yı yakalamasıyla son bulmuştu. Nefes nefese kalmış bir şekilde birbirlerine bakıp gülerek tekrar koşmaya başlamışlardı.

"Ağabey oğlun kızımın peşinde çok koşuyor bu durum hiç hoşuma gitmiyor bilesin." Ali kaşları çatık bir şekilde hoşnutsuz bir ses tonuyla söylenmişti. Kızını kimseyle paylaşamayan bir babaydı o.

"Ne değişik adamsın lan sen, çocuk onlar birbirleriyle oynamaları gayet normal değil mi kardeşim.?"

"Değil." Diye itiraz etti Ali sert sesiyle. Araf ağabey Ali'nin bu hallerine alışık olduğu için başını olumsuz anlamda sallayıp yanında oturan Sema'ya dönüp Ali'yi duymazlıktan geldi.

"Biz geldik." Elif bahçeden içeriye bağırarak girmesiyle herkesin bakışları oraya dönmüştü. Volkan yavaş adımlarla yürümesi için onu uyarsa da o pek onu dinliyor sayılmazdı. Oturduğum yerden kalkıp kollarımı açarak sıkıca ona sarıldım.

"Hoş geldin canım."

"Hoş buldum." İkisi de herkesle selamlaştıktan sonra koltuğun boş kısmına oturmuştu. Doğum gününü kendi aramızda yapmak istemiştik, samimi gülüşler arasında. Zümra nefes nefese yanıma geldiğinde terden ensesine yapışan açık kahverengi saçlarını elimle toplayıp elime aldığım peçeteyle terini sildim.

"Çok terlemişsin anneciğim, koşma artık." Zümra dudaklarını üzgün bir şekilde büzerek bana baktı, küçük bedenini kaldırıp kucağıma oturttuğumda bedenini bana yasaldı.

"Ama biz çok eğleniyoruz Yamanla." Masum sesiyle konuşup numaradan doldurduğu gözleriyle bir bana birde Ali'ye bakıyordu. İşine gelince çok güzel ajitasyon yapıyordu.

"Pastanı keselim daha sonra yine koşarsın tamam mı.?" Parıldayan gözleriyle bana bakarak başını olumlu anlamda salladı. Ali çevik bir hareketle oturduğu yerden kalkıp Zümra'yı kendi kucağına aldı. Tek koluyla Zümra'yı tutarken diğer elini bana uzattı.

"Hadi bakalım keselim artık şu pastayı." Herkes oturduğu yerden tek tek kalkarken bende oturduğum yerden kalkıp Ali'nin bana uzattığı elini sıkıca tuttum.

Herkes masanın etrafında toplanıp 'İyi ki doğdun Zümra' Diye alkışladığında Zümra sevinçle küçük ellerini birbirine vuruyordu.

"Hadi bakalım üfle mumlara." Zümra başını olumsuz anlamda sallayıp babasının dediğini reddedip kollarını göğüs hizasında bağladı.

"Ben yamanla birlikte üflemek istiyorum." Zümra'nın bu isteğine Yaman sanki bunu duymayı bekliyormuş gibi sevinçle ellerini birbirine vurmuştu. Zümra'nın bu isteğini kırmayıp mumlara Yamanla birlikte üflemesine izin vermiştik.

Üflenen mumların ardından herkes hediyesini tek tek vermiş şimdi ise kesilen pastayı gülüşler eşliğinde yiyorduk. Zümra çabucak yediği pastasının ardından tekrardan Yamanla oynamaya başlamışlardı. Bu kadar çok koşmaya nasıl yorulmuyorlardı anlamıyordum doğrusu.

Aradan geçen dakikalar saatlere dönüştüğünde Ali oturduğu yerden kalkıp elimden tutarak beni de ayağa kaldırdı. Kaşlarım çatıldığında anlamayarak ona bakıyordum. İlerleyen adımlarını takip eden adımlarım arka bahçede durduğunda denize bakan tahta oturacağa oturup yanına oturmamı sağladı.

"Ne yapıyorsun.?" Diye sordum anlamadığımı belli ederek. Kolunu belime sararak beni kendisine çekip ona yaslanmamı sağladı, dudaklarını saçlarıma bastırıp kokumu derince içine çekti.

"Hiç sadece seni özledim." Tek kaşımı kaldırarak gülümsedim.

"Yanındayken mi.?" Başını usul usul sallayıp uzun parmaklarıyla çenemi kavrayıp başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı. Alnını alnıma yaslayıp yüzüme dökülen saçı kulağımın arkasına koydu.


"İçime öyle bir işledin ki yanımdayken bile seni özler oldum, şu kokunu alamadığım her dakika, sana sarılamadığım her dakika seni özlüyorum ben Pedaliza'm." Yüzümde büyüyen gülümsemeyle onun gibi gözlerimi kapattım. Bu adamın tek lafıyla kalbim bana düşmanmış gibi atmaya başlıyordu. Dudaklarını alnıma bastırıp geri çekilmesiyle başımı omuzuna yasladım.

"Seni seviyorum canımın içi."

"Seni seviyorum Pedaliza'm."

Güneş yerini aya teslim etmek için hazırlanırken bize sunduğu güzel manzarayı izledik dakikalarca.

Kara gecelerimi aydınlatan bu adam kalbimi tıka basa aşkıyla doldurmuştu. Bir gülüşüyle can çekişen şu kalbim tek kelamıyla göğsümü kırıp yerinden çıkacak gibi atmasına sebep oluyordu.

Huzurla gözlerimi kapattım. Acı bir zehir gibi vücudumuza yayılarak ulaşmıştık biz bu mutluluğa. Mutluluk kolay bulunmuyor azizim, bulduğun zaman sıkıca sarılman gerekiyor bizim yaptığımız gibi.

Vakitsiz bir zamanda nara düştüğümde hayat karşıma onu çıkartmıştı. Soluk soluğa kalarak başlayan bu hikayemiz bir akşam üstü gün batımında bitmişti.

 


SON..

Umarım keyif alarak okuduğunuz bir kitap olmuştur. Ben yazarken çok keyif alarak yazdığım bir kitap oldu.

İlk yazdığım kitap olduğu için yeri bende başka olacak. Beni başından beri destekleyen tüm okuyucularıma çok teşekkür ederim, sevgiyle kalın PEDALİZALAR..

Loading...
0%