Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@eminefuruncu

 

keyifli okumalar dilerim, hatalarım varsa kusura bakmayın.

Kalbim bozulmuş bir saat gibi çalışıyordu. Bazen çok hızlı, bazen de bozulmuş bir saat gibi aynı yerde duruyordu. Gözkapaklarımı ağır ağır kapatıp açarak ona baktım, şuan kalbim çok hızlı atıyor, heyecanla göğüs kafesimi döverek beni soluksuz bırakıyordu.

Söylediği kelimelerin anlamını bilmesem de kalbim sanki söylediği şeyin anlamını biliyormuş gibi hızlı hızlı atıyordu.

Başını çevirip bana baktığında gözlerimi kaçırmadan ona baktım. Kahverengi gözleri bana bakarken bir ay gibi parlıyordu.

"Anlamadım." Diye konuştum tek kaşımı kaldırarak. Daha öncede yabancı bir dilde bir şeyler söylemişti bana sorduğumda ise geçiştirmişti beni. "Ne demek istedin?"

Sağlam omuzunu usulca kaldırıp indirdi. Bakışlarını cama çevirip yağan yağmura çevirdi.

"Hiç öylesine bir şey söyledim işte." Diye konuştu durgun sesiyle. Kaşlarımı çatarak ona baktım, başımda hissettiğim keskin ağrı yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.

"Söylediğin şeyin anlamı ne.?" Oturduğu yerde dikleşip bakışlarını önüne çevirdi. "madem anlamını söylemeyecektin niye söylemiyorsun.?" Diye konuştum sert sesimle. Yavuz Selim yerden bakışlarını hızla bana çevirip çattığı kaşlarıyla bana baktı.

"Ben söylediğim şeyin arkasındayım."

"Öyleyse Türkçesini söyle ki seni anlayayım." Yüzüme düşen saçı geriye doğru atarak öylece ona baktım. Dudaklarının üzerine kondurduğu cansız gülüşle başını olumsuz anlamda salladı.

"Dedim ki..." Dudaklarını aralayıp konuşurken, başımın arkasında ki ağrıya midemin bulantısı da eşlik etmeye başlamıştı. Onu çift görüyordum, gözlerimi sıkıca açıp kapatarak bu durumun son bulmasını istedim. Yavuz Selim bendeki değişikliği fark etmesiyle susup panik dolu gözlerle bana baktı.

"Ezka." diye fısıldadı sesine yuva yapmış korkuyla. Sertçe yutkunup midemin bulantısını bastırmak istedim ama olmadı, elimi ağzıma kapatıp gelen öğürme isteğini bastırmaya çalıştım.

"Ezka." Elini çekingen bir tavırla bana uzatıp usulca yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru attı. "İyi misin, ne oldu birden.?" Başımla yavaş yavaş onu onayladım.

Titreyen bacaklarımı zorlayarak oturduğum yerden kalktım. Banyoya gitmem gerekiyordu yoksa buraya kusacakmışım gibi hissediyordum. Yavuz Selim hızla oturduğu yerden kalkıp sendeleyen bedenimi tuttu.

"M...midem bulanıyor, sanırım kusacağım." Diye konuştum zar zor. Yavuz Selim biranda beni kucağına almasıyla şaşkınlıkla gözlerimi açsam da hala onu çift görüyordum. Onun omuzu yaralıydı ama o bunu umursamadan beni kucağına alıp hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başlamıştı, merdivenleri hızlı çıkması midemi daha çok bulandırıyordu.

"Yavaş kusa.." Cümlemi tamamlayamadan kustuğumda Yavuz Selimin adımları biran sekteye uğramıştı, üzerindeki şaşkınlığı atıp hızlı adımlarla banyoya ilerlemeye devam etti. Elimle ağzımı kapatıp kendimi tutmaya çalıştım.

Resmen adamın üzerine kusmuştum. Bu utançla yanaklarım yanmasına sebep olmuştu.

Banyonun kapısını serçe açıp, bedenimi yavaşça yere bırakarak klozetin kapağını açtı benim için. Elimle onu itip gitmesini istesem de gitmeyip bir adım gerimde beklemişti. Saçlarımı elleriyle toplayıp iğrenmeden yanımda beklemişti.

Kusmaktan midemi ağrılar giriyordu arık. Bedenimi yorgunlukla yandaki dolaba yasladım. Kenardaki havluyu eline alıp ağzımın kenarını sildi yavaşça. Ağzımın içindeki acı tat gitmiyordu.

Önümde diz çökerek iki eliyle yüzümü ellerinin arasına aldı.

"İyi misin.?" Diye sordu tedirginlikle. Gözlerindeki korku biran bile gitmiyordu. Başımı usul usul sallayıp bakışlarımı üzerinde gezdirdim, üzerindeki beyaz kazak yarasını zorladığı için kan olurken önü ben kustuğum için pis olmuştu.

Benden iğrenmiş miydi.?"

"Ben özür dilerim, üzerini pisletmek istememiştim.?" Diye mırıldandım ağzımın içinden. Yavuz Selim baş parmağıyla gözaltlarımdaki yaşları silip bana gülümsedi.

"Umurumda bile değil." Önümden kalkıp elini uzatarak o eli tutmamı bekledi. "Hadi kalk yüzünü yıkayalım." Başımla onu onaylayıp yavaşça oturduğum yerden kalktım. Bedenim hala dengede durmakta güçlük çekiyordu, Yavuz Selim bunu fark ederek beni tutmuştu.

Bedenimi öne doğru eğip yüzümü bir kaç defa yıkayarak ardından temiz havluyla kuruladı. Yavaş adımlarla banyodan çıktığımızda yorgun bakışlarımı ona çevirdim.

"Ben biraz uyumak istiyorum, kendimi yordum hissediyorum da." Başıyla beni onaylayıp bedenimi kendi bedenine yaslayarak kaldığım odaya geldik. Kapıyı açıp yavaş adımlarla içeriye girdik. Yatağın örtüsünü açıp yatmam için bana yer açtığında yorgun bedenimi yatağa bırakıp gözlerimi yavaşça kapatıp açtım, başımın ağrısı hafiflemişti sanki.

Üzerimi usulca örtüp yüzüme dökülen saçlarımı eliyle geriye itti. Derin bir nefes alarak yüzüne yansıyan kararsızlıkla baktı bana.

"Dinlen sen." Arkasını dönüp odadan çıktığında gözkapaklarım yorgunlukla kapanmıştı.

########

Gözlerimi evin içindeki bağrış sesleriyle açtım. Kaşlarımı çatarak kısa biran olan biteni anlamaya çalıştım, Nur'un sesiydi bu. Korkuyla yattığım yerden kalkıp kapıya doğru ilerledim, ani hareketimden dolayı başım kısa biran dönse de kendimi toparlamıştım. Çıplak ayaklarımı yere sürte sürte odadan çıkıp merdivenlere doğru ilerledim.

"Sen onu buraya nasıl çağırısın ya? Aklımı kaybedeceğim." Nur'un bağırmasıyla ben bile irkilmiştim, karşısındaki kişiye acımıştım içten içte.

"Bana inanmıyorsun ya birde ondan duy istedim, ben mi söylemişim ona o söylesin sana." Poyrazın gür sesi evde yankılanıyordu, elimi tırabzanın kenarına koyup yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladım.

"Başlayacağım lan sizin sorununuza, o sesinizi kesin. Sende ara o kızı gelmesin." Yavuz Selim sert sesiyle onları uyardığında ikisinin de sesi şimdi daha kısık çıkıyordu. Merdivenleri aşıp solona geldiğimde herkesin bakışları bana dönmüştü. Yavuz Selimin öfkeli bakışları Nur ve Poyrazın üzerinde dolaştı ağır ağır.

"Sizin sesinizi de sizi de." Diye mırıldandı ağzının içinden Yavuz Selim. Yavaş adımlarla onlara yaklaşıp boş olan koltuğa oturdum.

"Neden bağırıyorsunuz.?" Diye sordum yeni uyandığım için boğuk çıkan sesimle. Nur kızarmış mavi gözlerini benden kaçırıp burnunu serçe çekti, ağlamış mıydı o?

"Bunların gereksiz tartışmaları işte boş ver, iyi misin sen?" Diye sordu Yavuz Selim düz sesiyle. Başımı usul usul sallayıp arkama yaslandım.

"Gereksiz mi? senin kuzenin adımı şerefsiz olarak ilan edecek neredeyse." Poyraz dik dik Nura bakarken Nur ona değil dışarıya bakıyordu, pekte Poyrazı umursadığı söylenemezdi. Poyraz sertçe bir nefes alıp öne doğru eğildi. "Bak Nur şuana kadar sana karşı yanlış bir şey yapamadım, yapmamda. Bu konuda inanıp inanmamak sana kalmış çünkü daha fazla inanman için çabalamayacağım."

Nur çamdaki bakışlarını ona çevirip ağlamaklı yüz ifadesine rağmen çenesini dik tutarak konuştu.

"Yanlış bir şey yapmadın ama doğru bir şeyde yapmadın." Poyraz gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak oturduğu yerden kalktı.

"Ben gideyim artık." Diye konuştu yorgun sesiyle. Seri adımlarla kapıya doğru ilerleyip çıkıp gittiğinde kaşlarımı çatarak etrafa baktım, beynim olanları algılamakta güçlük çekiyordu.

Başımı kaldırdığımda onunla göz göze gelmiştim. Dikkatli bir şekilde bana bakıyordu, bakışları beni utandırırken kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Bakışlarımı ondan kaçırıp dışarıya çevirdim, neredeyse akşam olmuştu. Yağmur dinmiş yerini serinliğe bırakmıştı.

"Ben odama çıkıyorum gelirim birazdan." Nur birbirine dolaşan adımlarıyla salondan çıktığında arkasından öylece baktım. Poyrazla aralarındaki sorunu bir türlü halledemiyorlardı, bu onu gün geçtikçe daha çok çıkmaz yollara sürüklüyor gibiydi.

Ellerimi birbirine kenetleyip kenetleyip dizlerimin üzerine koydum. Üzerimde dolaşan bakışları hissediyordum. Bakışları gergince yerimde kıpırdamama sebep olmuştu. Bu kadar dikkatli bakmak zorunda mıydı.?

"O... adam bulundu mu.?" Diye sordum ortamdaki havanın değişmesi için. Yavuz Selim bu soruyu sormamı beklemiyormuş gibi kısa biran şaşırsa da hemen kendisini toparlamıştı.

Oturduğu koltukta sırtını dikleştirerek geriye yaslanıp boğazını temizledi.

"Hayır, onu bulmak sandığın kadar kolay değil Ezka. Ekrem Kaya pis işlerini kendisi yapmaz yapacak bir piyon bulup ona yaptırır. Yıllardır onun peşindeyiz ama onu içeri atacak yeterli bir delil elimizde yok, usta bir şekilde arkasını toparlıyor anlayacağın." Sert sesiyle konuşup huzursuzca konuşup yüzünü buruşturdu, bu durum onun canını sıkıyordu anlaşılan. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Peki niye benim peşimde.?" Diye sordum düz sesimle. Sağlam omuzunu indirip kaldırdı.

"Bilmiyorum, belki zamanla hatırlayıp bunu sen söylersin bize." Tepkisiz gözlerimle öylece yüzüne baktım, neyi hatırlamam gerekiyordu bilmiyorum. Bu durum benim gittikçe canımı sıkmaya başlamıştı.

"Belki." Diyerek yanıtladım onu. Bakışlarını benden çekip masanın üzerindeki telefonu eline aldı.

"Dışarıdan bir şeyler sipariş vereceğim istediğin bir şey var mı.?" Başımı olumsuz anlamda sallayarak reddettim onu. Aslında oldukça acıkmıştım ama bunu ona söylemeye çekinmiştim. Telefonda birkaç tuşa basıp siparişi vererek telefonu masanın üzerine geriye koyup koltuğa yaslandı.

Merdivenlerden gelen seslerle bakışlarımı oraya çevirdim. Nur asıl suratıyla yanımıza gelip oturduğumda bu hali Yavuz Seliminde dikkatini çekmişti. Yavuz Selim yanında duran yastığı alıp ona fırlatmasıyla yastık Nurun kafasına çarpıp yere düşmüştü.

Nurun dudaklarından acı dolu bir 'Ah' nidası çıktığında Yavuz Selim pekte oralı olmamıştı.

"Gördüğüm o mahkeme duvarları bile senden daha güler yüzlü." Nur gözlerini kısarak küskünce ona bakıp kollarını göğüs hizasında bağladı.

"İyi git o duvarlara bak o zaman." Nurun verdiği cevapla dudaklarımın arasından bir kıkırtı döküldü. İkisinin de bakışları uzaylı görmüş gibi bana dönmüştü, usulca yutkundum yanlış bir şey mi yapmıştım.

"Ne, niye öyle bakıyorsunuz.?" Nur gülümseyerek bana yaklaşıp kollarını sıkıca bana sardı.

"Gülümsemek sana çok yakışıyor." Diye konuştu mırıl mırıl sesiyle. Kaşlarımı çatarak yüzüne bakmak istesem de yüzünü göremiyordum. Ellerimi kollarının üzerine koyup onu kendimden ayırmaya çalıştım. Birinin bana bu kadar yakın olması beni bunaltıyordu.

"Tamam Nur." Sıkıca bana doladığı kollarını zorlukla da olsa bedenimden ayırıp derin bir 'oh' çektim, biran boğulduğumu hissettim. Nur homurdanarak benden uzaklaşırken yüzüme düşen saçlarımı geriye doğru savurdum.

Çekingen bir şekilde Yavuz Selime baktığımda onun zaten bana baktığını gördüm, Onun bana bu denli dikkatli bakışı beni utandırıyordu. Bana bakarken gözlerinde oluşan derin kuyu anbean beni içerisine çekiyordu.

Hızla gözlerimi ondan ayırıp televizyonun açık ekranına çevirdim gözlerimi, kalbim yine bozulmuş gibi atıyordu.

boş bakışlarla televizyonun ekranına bakarken zilin çalmasıyla Yavuz Selim yavaşça oturduğu yerden kalkıp kapıyı açmaya gitti. Sanki yıllardır nefes almıyormuşum gibi derin bir nefes aldım.

"İyi misin.?" Diye sordu Nur kaşlarını çatarak. Başımı sallayarak onayladım onu. Nasıl, ne durumda olduğumu şu bir kaç gündür bende bilmiyordum.

Yavuz Selim elindeki poşetlerle soluna girip poşetleri masanın üzerine bıraktı.

"Hadi gelin." Nur hızla yerinden kalkıp masaya doğru ilerleyip boş bir sandalyeye oturdu. Alt dudağımı gerginlikle ısırıp oturduğum yerden kalkıp masaya doğru ilerledim. Nurun yanındaki sandalyeyi çekip oturdum yavaşça. Benim oturuşumla herkes yemeğini yemeye başlamıştı.

Sessizlik eşliğinde yenilen yemeğin ardından, salonda oturmuş televizyondaki diziyi izliyorduk. Beynim o kadar doluydu ki diziden tek kelime bile anlamamıştım.

Sıkılmış bir şekilde etrafa bakındım. Yavuz Selim diziyi izlemiyor elindeki elindeki tablette bir şeyler yapıyordu. Biçimli kaşları ara ara çatılırken, gözlerini öfkeyle kapatıp açıyordu. Derin bir nefes alarak elindeki tableti masanın üzerine bırakıp sigara paketini ve çakmağını alıp ayağa kalktı, gözleri kısa biran bana değse de bu çok kısa sürmüştü. Büyük adımlar atarak balkona çıkıp kapıyı ardından kapattı.

Gergin bir hali var gibi duruyordu. Canını sıkan durum her neyse merak etmiştim.

Balkon kapısındaki bakışlarımı koltuğun üzerinde yatan Nura çevirdiğimde uyuya kaldığını gördüm. Kenarda duran battaniyeyi alıp üzerine yavaşça örttüm.

Bakışlarım benden bağımsız bir şekilde ona kayıyordu, bu soğukta orada üşümüyor muydu.?

Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp gergince ısırdım, onun yanına gitmek isteyen yanıma ayaklarıma prangalar vurarak bakışlarımı ondan ayırdım. Aklım ve kalbim birbirine düşmanmış gibi davranıyorlardı, birisi yanına git derken diğeri gitme diyordu.

İçimdeki ses yine hiç olmayacak zamanda konuşarak bana cesaret vermesiyle derin bir nefes alarak yanına doğru ilerledim. Attığım her adımda kalbim sızlıyordu, yavaş adımlarla balkon kapısına gelip kapıyı aralayarak bedenimi dışarıya attım. Bedenime değen soğuk rüzgarla kısa biran irkilsem de kedimi toparlamıştım.

Acılan kapıyla bakışları anında beni bulmuştu. Kaşları çatılırken elinde yarısını içtiği sigarayı önündeki küllüğe bastırarak söndürdü.

"İçeriye gir dışarısı soğuk." Sert sesini umursamadan kapıyı ardımdan kapatıp yavaş adımlarla yanına gidip sağlam olan omuzunun tarafına oturdum.

Esen rüzgarla saçlarım yüzüme doğru savrulmuştu, elimle saçlarımı geriye itsem de rüzgardan dolayı tekrar önüme geliyordu.

"Neden burada oturuyorsun.?" Diye sordum gecenin karanlığına bakarken. soğuktan üşüyen ellerimi birbirine kenetleyip dizlerimin üzerine koydum.

"içeriye gir Ezka." Benim ona sorduğum soruyu umursamadan kararlı sert sesiyle konuştuğunda bakışlarımı ona döndürdüm, çattığı kaşlarıyla bana bakıyordu.

Esen rüzgar saçları alnının üzerine düşürmüş ona ayrı bir ahenk katmıştı. Kalbime bir tekme yemişim gibi hissetmiştim, usulca yutkunarak gözlerine baktım.

"Gitmeyeceğim." Diye diye konuştum kararlı sesimle. Bakışları yüzümü talan ederken kararlılığımı anlayarak ağzının içinden homurdanarak bakışlarını gecenin karanlığına çevirdi.

"İyi girme." diye söylendi kendi kendine.

"Neden burada oturuyorsun.?" Sorduğum soruyu ona tekrardan sorup cevap vermesini bekledim, ama o konuşmak yerine susmayı seçmişti. Dakikalar birbirini kovalarken artık bir cevap vermeyeceğini düşünerek omuzlarımı düşürdüğümde onun kadifemsi sesi yayıldı gecenin karanlığına.

"Yoruldum çünkü." Yorgunluğu sesine yansıyordu adeta. Kalbime batan cam kırıkları canımı yakmaya başlamıştı, onu bu denli yoran şey neydi.?

Bakışlarımız birbirine tutunduğunda kurumuş dudaklarının üzerine zoraki bir tebessüm yerleştirdi. Esen rüzgar saçlarımı savurduğunda saçlarım onun yüzünü okşamıştı.

"Senin bana buz gibi bakan o gözlerin.... beni çok yoruyor." Yutkunamadım o an, aldığım nefes boğazıma takılı kalmıştı adeta. Onu yoran şey bendim, onu bu hale getiren katil bendim.

Kalbimden ona doğru akan ince bir yok vardı, bunu inkar edemezdim . O ince yol bir gün yarım kalır korkusu bedenimi cesurca kucaklıyordu.

"Ben...." Diye fısıldadım ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Yine eskisi gibi baksan bana, eskisi gibi gülümsesen çünkü ben sana karşı yeniliyorum." Titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Ben eskiden ona nasıl baktığımı hatırlamıyordum, zihnimi dolduran kesik kesik görüntüler bana tam anlamıyla yardımcı olmuyordu.

Bedenimi yavaşça ona doğru yaklaştırdım. Gözlerini kırpmadan beni izleyen bu adam kalbimi esir alıyordu yavaş yavaş

"Başımı omuzuna yaslaya bilir miyim.?" Diye sordum kısık sesimle. Sorduğum soruyla gözlerinin içinde bir pırıltı oluştu, gülümseyerek başını salladığında sanki bu hareketini bekliyormuşum gibi başımı omuzuna yasladım. Bu hareketim onun titrek bir nefes almasına sebep olmuştu.

"Bir gün seni tam anlamıyla hatırlayacağım." Diye fısıldadım kısık sesimle. Yavuz Selim başını eğerek yüzüme bakıp tereddütle elini uzatıp geriye çekti.

"Saçına dokuna bilir miyim.?" Sorduğu soruyla öylece ona baktım. böyle bir soru sormasını beklemiyordum, yüzüme yerleşen ince bir gülüşle başımı yavaşça salladım.

Elini kaldırıp yüzüme düşen saçlarımı incitmekten korkarcasına geriye itip parmak uçlarını saçımın üzerinde dolaştırdı aheste aheste.

"O günün gelmesini tüm sabrımla bekleyeceğim, buz gibi bakan o gözlerinde çiçekler yeşerteceğim."

Loading...
0%