@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.
Zemheri soğuğu esiyordu evin içinde. Nur dolu dolu olan gözlerini kapatıp boğazını temizledi usulca. Bakışları yere kaydığında kırılan tabağı gördü, yüzünü kaplayan şaşkın ifadeyle yere oturup kırılan tabağın kırık parçalarını toplamaya başladı. Şuana kadar tabağın elinden kayıp kırıldığının bile farkında değildi. "Kusura bakamayın, elimden kaydı." Titreyen kısık sesi hissettiği acıyı gözler önüne seriyordu adeta. Masadan kalkıp ona doğru ilerleyip yanına oturdum. Mavi gözleri kısa biran beni bulup dalgın bir şekilde cam parçalarını toplamaya devam etti. Elimi usulca uzatıp titreyen elinin üzerine koydum. "Ben toplarım, sen bırak." Kısık sesim onun kulaklarına değdiğinde eğdiği başını kaldırdı. Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini acıyla kapattığında dudaklarının arasından 'Ah' nidası dökülmüştü zemheri soğuğunun sardığı evin içinde. Parmaklarının arasından süzülen kanı gördüğümde korkuyla gözlerim büyüdü. Herkes toplanırken dolapta taşamayan mavileri bir yağmur gibi akmaya başlamıştı işte o an. Murat panikle kardeşinin önüne oturup avucunun içinde sakladığı cam parçasını aldı. "Nur annem iyi misin.?" Diye konuştu panik dolu sesiyle teyzem. Nur sessiz sessiz ağlarken abisinin ona sarılmasıyla içini dökercesine sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Bakışlarım Poyrazı buldu yavaşça. Yavuz Selim'in hemen yanında kaskatı kesilmiş yüz ifadesiyle hıçkırarak ağlayan Nur'a bakıyordu. Gözlerini öfkeyle kapatıp açarak yumruk yaptığı elini saçlarının arasına daldırıp saçlarını karıştırdı. Nur'a doğru bir adım attığında Yavuz Selim Poyrazı kolundan tutup kaşlarını çatarak başını olumsuz anlamda salladı. Poyraz sertçe yutkunup kararsızlığın çöktüğü bakışlarıyla Murat'ın omuzunda ağlayan Nur'a baktı. Murat Nuru kucağına alıp merdivenlere doğru ilerlerken bir yandan kaya kadar sert sesiyle konuşmuştu, onu ilk kez böyle bir ses tonuyla konuşurken duymuştum. "Ben ilgilenirim Nur ile siz kahvaltınıza devam edin." teyzem ve eniştem anlamayan gözlerle etrafa bakarken onlardan kalanı Nur'un neden için için ağladığını biliyordu. İçimi saran hüzün ve buruklukla arkalarından baktım. Ben Nur'un yanında olmak istiyordum lakin abisinin tepkisinden çekiniyordum. Gözkapaklarımı ağır ağır kapatıp açtım, sanırım uygun zamanın gelmesini beklemeliydim. Etrafa saçılan kırıkları ve börekleri toplayıp mutfaktaki çöpe attım. Etrafı saran sessizlik insanın canını sıkıyordu. Yavuz Selim boğazını temizleyip bakışlarını Poyraza çevirdi. "Biz artık gidelim yenge." Teyzem onu onaylayıp ikisini de yolcu ederek merdivenlere doğru ilerledi. "Ben Nura bakıp geliyorum." Teyzemin sesini duyan eniştem hızla yerinden kalkıp merdivenleri çıkan teyzemin peşine takıldı. Gözlerim merdivenlerde takılı kaldı öylece, boşluğa bakan gözlerim acıyla titredi. Boğazımı saran eller nefes almama izin vermiyordu. Ben ailemi özlemiştim. Ben annemi özledim, ben babamı özledim. Dolan gözlerimden acı içinde süzüldü bir damla yaş, yalnızlık hissi yine dört bir yanımı sarmıştı. Ellerimi birbirine kenetleyip dizlerimin üzerine koydum. bakışlarım yumruk yaptığım ellerimde takılı kaldı. Kanayan bu yüreğim bir tek onun yanındayken kendini güvende hissediyordu, bir tek onun yanında yalnız ve kimsesiz hissetmiyordum. Benliğim kabul etmese de yüreğim çoktan kabul etmeye başlamıştı. Acıyla sızlayan bu kalbim onun kalbine usul usul akıyordu. Bakışlarımı uyuşuk bir şekilde dışarıya çevirdim. Bugün hava kasım ayının yağmuruna rağmen güzeldi her an yağdı yağacak gibi olsa da güneş gökyüzünde gülümsüyordu. Aradan gecen dakikalar ardından merdivenden gelen seslerle başımı o tarafa çevirdim. Eniştem, teyzem ve Murat peş peşe merdivenlerden inip koltuklara oturdular. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp konuştum. "O iyi mi.?" Diye sordum sakin ses tonumla. Teyzem başını yavaşça sallayıp onayladı beni. "İyi, uyuyor şimdi." Başımı sallayıp onu onaylayan bu kez ben olmuştum. Herkes bir yana dağıldığında başımın ağrısına dayanamayarak odama gitmiştim. Sabah toplamadığım yatağın içine girip yorganı başıma kadar çektim. Kulaklarım sessizliği dinlerken gözlerim hafif hafif esen nazlı rüzgarı izliyordu. Bedenimi her gün daha çok yorgun hissediyordum. Saatlerce yatağın içinde gözlerimi kırpmadan karşımdaki evi izledim. Kesik kesik aklıma düşen geçmişimden her kesit başımın ağrısını arttırmıştı adeta. Bakışlarımı duvarda asılı saate çevirdim, saat 13:58'i gösteriyordu. Sanırım artık Nur'un yanına gidebilirdim. Yattığım yatakta doğrulup ayaklarımı yataktan sarkıttım, yatağın kenarındaki terlikleri giyinip odadan çıktım. Yorgun adımlarım Nur'un odasının önünde durdu. Elimi yavaşça kaldırıp kapıyı çaldım ama aldığım yanıt kocaman bir sessizlikti. Belki hala uyuyordur diye düşünsem de kapıyı yavaşça açıp içeriye baktım. Nur sırtını yatak başlığına yaslamış kızarmış mavi gözleriyle dışarıyı izliyordu. Derin bir nefes alıp odaya girip kapıyı kapattım. Adımlarım yatağın kenarında durduğunda bakışları hala dışarıdaydı. Yavaşça yatağın boş yerine oturup onun sessizliğine eşlik ettim. Dakikalar birbirini yakarak ilerledi ama o tek kelime etmedi, öylece dışarıyı izledi. "Nur." Diye fısıldadım usulca. Sesimi duymasıyla mavi gözleri yeniden dolmuştu, acıyla yutkunup kızarmış mavi gözlerini bana çevirdi. "Nişanlanıyormuş." Titreyen sesindeki acı feryat içimi ürpertmişti. Ona ne söyleyip onu teselli etmem gerektiğini bilmiyordum, paramparça olmuş kalbinin neresinden tutmalıydım bilmiyordum. "B.... Ben o kadar salağım ki kısa biran çok kısa biran beni sevebileceğini düşünüp günlerce kendimi bununla avuttum, ben kırık kalbimle sessizce onu beklerken o kırık kalbimi daha çok kırmanın peşindeymiş meğer." Elimi yavaşça uzatıp sargı bezi sarılmış elinin üzerine bıraktım. "Sanırım dünyada en çok aşıkların kalbi kırılıyor." Usul usul başını sallayıp söylediğim sözleri onayladı. "Ben seni nasıl teselli edeceğimi bilmiyorum ama eğer nasibinde o varsa o zaten sana gelir Nur" Ağlamaktan kızaran burnunu çekip gözlerini benden kaçırdı. "O senin yarana merhem sürmüyor, aksine daha çok kanatıyor. kendini üzme lütfen , nasibin seni her yerde bulur." Ağır ağır başını sallayarak beni onayladı. Gözünden düşen bir damla yaşı elinin tersiyle silip mavilerini bana çevirdi. "Haklısın ama... kalbim acıyor." Elimin altındaki elini güven verircesine sıktım. Elleri ayazda kalmış gibi soğuktu. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp dudaklarımı araladım. "Güçlü ol ben hep yanındayım." Derin bir nefes alıp başını yavaşça salladı. sessizliğe gömülen bedeni söylediğim şeyleri düşündüğünü belli ediyordu. Kalbini düştüğü o kuyudan kurtaramıyordu. Yavaşça oturduğum yerden kalktım. Bakışları bana döndüğünde ona gülümsedim. "Sen dinlen, bir şeye ihtiyacın olursa seslenmen yeterli." Başıyla beni onaylamasıyla odadan çıkıp alt kattaki kendi odama girdim. Bugün bu evde anlam veremediğim bir sessizlik vardı. Odaya girip odadaki koltuğa doğru ilerlerken bedenimin yalpalanmasıyla tutunacak bir dal aradım, yer ayaklarımın altından kayıyordu sanki. Etrafı çift gören gözlerimi sıkıca kapatıp açsam da değişen bir şey olmuyordu. titrek bir nefes alıp yatağa doğru bir adım attığımda dengemi kaybedip sert bir şekilde yere düştüm. Alnımda hissettiğim acı gözlerimi doldurmaya yetmişti. Dudaklarımın arasından dökülen acı dolu inilti odanın içinde yayılmıştı, acıma eşlik eden tek şey sessizlikti. Titreyen elimi yavaşça kaldırıp Alnımın sağ tarafına bastırdığımda parmaklarıma bulaşan sıcaklık içimin korkuyla titremesine sebep olmuştu. düştüğüm bu yerden kalkıp yardım isteyecek takati bile kendimde bulamıyordum. Kendimi yorgun ve halsiz hissediyordum. "Teyze.!" Diye bağırdım güçsüz sesimle. Sesim o kadar güçsüzdü ki ben bile zar zor duymuştum. Gözlerimi kapatıp bu kez daha güçlü olmasını dileyerek teyzeme seslendim. "Teyze.!" Aldığım tek yanıt kocaman bir sessizlikti. Gözlerimden düşen her damla yaş saçlarımı ıslatıyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım lakin hala etrafı çift görüyordum. "Yardım edin.!" Diye bağırdım güçsüz sesimle. Düştüğüm bu kuyunun dibinden kurtulamıyordum, görünmez eller beni o kuyunun içine daha çok çekiyordu. Odanın kapısı sert bir şekilde açıldığında gözlerimi açıp kim olduğunda bakamamıştım bile. Yanıma doğru hazla ilerleyen adımlar kalbimi korkuyla sızlatmıştı. "Ezka." Burnuma dolan karamel kokusu sanki beni düştüğüm o kuyudan kurtarmaya gelmişti. Başımı ellerinin arasına alıp kanayan alnıma elini değdirdiğinde dudaklarımdan acı dolu bir inilti döküldü. "O bu haldeyken sen neredeydin yenge." Yavuz Selim gür sesiyle bağırdığında korkuyla titremiştim. "Onu nasıl yalnız bırakırsın.?" "Ben duymadım oğlum." Teyzemin ağlamaklı sesi kulağıma dolduğunda bu kez kaşlarımı hafifçe çatarak gözlerimi araladım. Gözlerim ilk onu bulmuştu, öfkeden kasılmış çenesi, alnına dökülmüş saçları ve çattığı kaşlarıyla biraz ürkütücü duruyordu. Sanki gözlerimi açtığımı hissetimiş gibi bakışları anında beni bulmuştu. "Ezka, iyi misin.?" Sesine yuva yapmış korku içimi sarmıştı. Başımı yavaşça sallayarak onu onayladım. "İyiyim sadece dengemi kaybedip düştüm." Elimi alnıma koyup yaranın üzerinde gezdirdim." O kadarda acımıyor hem." Nefesini sert bir şekilde verip beni ani bir şekilde kucağına aldığında gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü, ellerim korkuyla ceketinin yaklarını kavradı. "Hastaneye gidiyoruz." Yeri döven adımlarıyla kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım, görüş acım tam olarak net değildi hala. "Hayır istemiyorum." Keskin bakışları anında bana döndüğünde o bakışlardan ürkerek usulca yutkundum. "Ne demek hayır, Ben sesini duyup bu odaya girmesem ne olacaktı.?" Söylediği her kelimeyle ses tonu daha çok artıyordu sanki. Dolan mavilerimle ona bakıp titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım, öfkeden çattığı kaşları yavaş yavaş düzelmişti. "İstemiyordum." Diye mırıldandım gözlerinin içine bakarak. Yavuz Selim derin bir nefes alarak yatağa doğru ilerlemeye başladı. "Tamam buna da tamam." Beni yavaşça yatağa bırakıp geriye çekildi. Geriye doğru bir adım attığında bana kızıp gideceğini sanıp hızla elini tuttum. "Gidecek misin.? gitme." Gözlerine yansıyan şaşkınlık kısa biran şahit olmuştum. Dolu dolu olan mavilerle ona bakarken o kahveleriyle öylece bana bakıyordu. Tuttuğum eli buz kesmişti sanki. Elimi kendi avucunun içine alıp sıkıca elimi tuttu. Kalbim yine bozulmuş bir saat gibi çalışmaya başlamıştı. "Buradayım, gitmiyorum bir yere." Her an kadar gitmiyorum dese de elini bırakmamıştım. "Ezka." Teyzemin sesini bakışlarım onu bulmuştu. Yatağın yanına yaklaşıp elindeki ilk yardım çantasını Yavuz Selime uzattı, Yavuz Selim çantayı teyzemin elinden alıp yatağın kenarına oturdu. "Ben duymadım seslendiğini kızım, özür dilerim." "Özür dileme teyze iyiyim ben." Emin olmak istercesine dolu gözleriyle beni kontrol etti. Başımı yavaşça sallayıp onu onayladım. "İyiyim ben." Bana buruk bir şekilde gülümseyip eğilerek saçlarımdan öptü. "Yavuz Selim yaranı pansuman etsin, bende sana çorba yapayım iyi gelir." Teyzem odadan çıktığında onunla baş başa kalmıştık yine. Ürkek bakışlarım onu bulduğunda onun zaten bana baktığını gördüm, usulca yutkunup ona bakmaya devam ettim. Hastaneye gitmeyi istemediğim için bana kırgın bakıyordu bakışları. "Elimi bırakırsan yaranı pansuman yapacağım." "Hı.?" Diye bir nida döküldü dudaklarımın arasından anlamadığımı belli edercesine. Gözleriyle elini göstermesiyle utanç ve şaşkınlıkla elimi elinden ayırdım. "Kusura bakma." Diye mırıldandım utangaç sesimle. Dudakları gülmek için sızlasa da o sanki bu isteğini bastırmaya çalışıyordu. Kıvrılan dudaklarını düzeltip biçimli kaşlarını çattı yeniden. Çantanın fermuarını aralayıp içerisinden pamuk çıkartıp yaramı temizlemeye başladı, katı yüz ifadesiyle. Bakışlarımı yüzünden ayırıp yaralı omuzuna çevirdim. Hala dikişleri onunla dursa da o bunu pek umursamıyordu, sanki hiç yaralanmamış gibi davranıyordu. Bakışlarımı ona çevirdiğimde keskin gözleriyle karşılaştı mavilerim, çok derin bakıyordu kahveleri. "Yaran iyileşti mi.?" "İyileşti." Kısa ve net cevabı tüm kelimeleri ağzıma tıkmıştı adeta. Yutkunarak bakışlarımı ondan ayırıp tekrar ona çevirdim. "Çok mu kızdın.?" diye sordum bu kez kırgın sesimle. Bugün dilimin bağı çözülmüştü sanırım. Başıma pansuman yapan eli biran duraksamıştı sorduğum soruyla, kırgınlıkla bakan kahvelerini derin bir nefes alarak kapatıp açtı. Elini usul usul saçlarıma kaydırıp yavaşça saçlarımı okşadı, hissettiğim şefkat kalbimi okşuyordu. "Kızdım, canın acıdığı halde gitmek istemediğin için kızdım. Ama kızsam da, kırılsam da gidemiyorum, bana senden başka bir dünya yok gidemiyorum." Dudaklarımın üzerine benden bağımsız yerleşen gülüşümde onun ektiği çiçekler vardı. Eli şefkatle saçlarımı okşamaya devam ederken gülümseyerek gözlerimi kapattım. Ben bu sahneyi daha önce yaşamıştım, kalbim bu sevginin sıcaklığını hatırlıyordu. Belki de ondandı böyle hızlı hızlı atıp göğüs kafesimi dövmesi, kalbim onu unutmamıştı beynim unutsa da o unutmamıştı. Elimi yavaşça kaldırıp yanağına koydum, bu hareketim gözlerinin şaşkınlıkla aralanmasına sebep olmuştu. Avuç içime batan sakalları beni rahatsız etmiyordu aksine gülümsetiyordu. "Gitmediğin için teşekkür ederim. Diye konuştum mırıl mırıl sesimle. Yavuz Selim usulca yutkunduğunda adem elması yavaşça aşağı yukarıya kaymıştı. Saçlarımın arasında hareket eden parmakları şimdi durmuş öylece bana bakıyordu. Kapının çalmasıyla hızla elimi yüzünden ayırdım, o ise elini saçlarımdan çekerek pansumana kaldığı yerden devam etti. Teyzem elindeki tepsiyi yanıma gelip komodinin üzerine bıraktı. "Ezka, kızım çorbanı iç hadi." başımı yavaşça sallayıp teyzemi onayladım. Yavuz Selim elindeki yara bandını alnımdaki yaraya yapıştırıp çantayı kapatıp kenara koydu. Çorbayı içmek için hafifçe doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Teyzem tepsiyi dizlerimin üzerine bırakıp tekrardan mutfağa gittiğinde kirpiklilerimin arasından Yavuz Selime bakıyordum. O benim aksime gözlerini kırpmadan beni izliyordu, bu kadar dikkatli bakması beni rahatsız ediyordu. Yavaş yavaş çorbayı onun keskin bakışları eşliğinde içip tepsiyi uzanarak komodinin üzerine koyacağım esnada benden hızlı davranarak tepsiyi ellerimin arasından alıp komodinin üzerine bıraktı. "Kendini nasıl hissediyorsun.?" Kadifemsi sesi kulaklarımı doldurmuştu yine. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım bakışlarım onu bulurken. "İyiyim bir anlık bir şeydi sanırım, dengemi kaybedince düştüm." Başımdaki yaranın acısı haricinde gayet iyiydim. Yavuz Selim kararsız bir şekilde bana akıp boğazını temizledi. "Benimle dışarıya gelmek ister misin.?" Sorduğu soruyla tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Sağ elini kaldırıp kaşının kenarını kaşıdı. İstemezsen.." "İsterim." Diye hevesle böldüm onu. Yüzündeki tedirginlik yavaş yavaş yok olmuştu benim hevesli sesimi duyunca. "Kendini kötü hissediyorsan sonrada çıkabiliriz." Başımı olumsuz anlamda sallayıp onu reddettim. Yaslandığım yerden doğrulup ona baktım. "İyiyim ben." Oturduğu yerden kalkıp kapıya doğru ilerlerken bir yandan da konuşuyordu. "Peki o zaman hazırlanıp gel, seni kapıda bekliyorum." Onun odadan çıkmasıyla yataktan çıkıp dolaba ilerledim. Dolabın kapağını aralayıp ne giymem gerektiğini düşündüm kısa biran, ellerim krem rengi bir elbisenin üzerinde durdu. elbiseyi hızla üzerime geçirip aynada kendime baktım. Elbise bileklerimin bir karış yukarısında bitiyordu, sade önünde düğmeleri olan bebe yaka bir elbiseydi, Etek kısmı mevlana model olan bu elbise üzerimde bir hayli güzel durmuştu. Ayaklarıma beyaz spor ayakkabı giyinip, hızla saçlarımı çözüp saçlarımı güzelce tarayıp öylece bıraktım. Üzerime beyaz bir ceket alıp odadan çıktığımda onu odanın önündeki duvara yaslanmış bir şekilde buldum. Bakışları yavaş yavaş üzerimde dolaşıp en son gözlerimde durdu. Gözlerini ağır ağır kapatıp açarak benden ayırdı. "Hadi gidelim." Başımla onu onaylayıp önümde ilerleyen adamı takip etmeye baladım. "Yavuz Selim, oğlum başka bir zaman gitseydiniz keşke." Teyzemin tedirgin sesini duyduğumda başımı çevirerek ona baktım. Hafifçe gülümsedim üzerindeki tedirginliğin gitmesi için. "İyiyim ben teyze." "Ama kızım.." Ellerim ellerini bulup sıkıca kavrayıp güven verircesine sıktım. "Gerçekten iyiyim." Teyzem istemeye istemeye omuzlarını düşürerek başını salladı. "Peki sen öyle diyorsan." Evden çıkan Yavuz Selim'in ardından bende çıkıp kapıyı ardımdan kapattım. Hava henüz karamamıştı lakin yağmur her an yağdı yağacak gibiydi. Yavaş adımlarla Yavuz Selim'in yanında durduğumda elindeki bisikleti gösterdi. "Bin bakalım". Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken ona şaşkınca bakmıştım. Bisikletle mi gidecektik. "Ne.?" Diye sordum şaşkın sesimle. Yavuz Selim bu halime gülüp bisiklete binde. Üzerindeki takım elbiseyle bisiklet birbirine hiç uymuyordu. "Eskiden binmeyi çok severdin bin hadi." Kararsız bir şekilde ona baktım. Yanımızda duran range rover varken neden bisiklete biniyorduk ki. Bana beklentiyle bakan adama bakıp dudaklarımı birbirine bastırıp başımı yavaşça olumlu anlamda salladım. Bisiklete yan bir şekilde oturup Yavuz Selim'in ceketinin kenarlarından tuttum. "Sıkı tutun." Bisiklet ilerledikçe yüzüme çarpan rüzgar bir üşütse de mutluydum. Yara bere içinde olsam da şuan bu adamın yanında olduğum için mutluydum. Rüzgarın savurduğu saçlarım özgürlüğünü ilan etmişti. Tedirgin bir şekilde yutkunup Başımı Yavuz Selim'in sırtına yaslayıp kollarımı onun beline doladım. Kollarımın altındaki beden sarılışımla kaskatı kesilmişti. Bir uçurum dibinde olan bu bedenime uzattığı o eli sıkıca kavramıştım, kanadıkça kanayan yaramı onun saracağını artık biliyordum.
|
0% |