@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumlar dilerim.
Nereye gittiğimizi bilmeden dakikalarca bisikleti sürüşünü izlemiştim. Onun yanındayken kendisini güvende hisseden yanım nereye gittiğimizi sorma gereği bile duymamıştı. Başımı sırtına güvenle yaslayıp gözlerimi kapattım. Bazen anın tadını yaşamak lazımdı, yarının bize neler getireceğini bilinmeyen bu dünyada yaşadığımız anı hissederek yaşamalıydık. Bisiklet yavaşça durduğunda gözlerimi aralayarak etrafa baktım. Sahil kenarına gelmiştik. Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkunup kollarımı onun belinden çözüp başımı sırtından ayırarak bisikletten indim. Yavuz Selim bisikleti kenara koyup bakışlarını bana çevirdiğinde az önce ona sarıldığım aklıma gelmesiyle utançla yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Bakışlarımı ondan kaçırıp rüzgarın savurduğu saçlarımı elimle geriye doğru ittim. "Eskiden buraya gelmeyi çok severdin, belki hafızanda bir şeyler canlanır diye getirmek istedim seni." Bakışlarımı yavaşça etrafta gezdirdim. Karadeniz'in asi dalgaları kıyıya çarpıyor yosunlaşmış taşları kısa bir anlığına süslüyordu. Sahil kenarında sıra sıra dizilmiş banklar, simit satan amca, balon alması için annesini çekeleyen sarı saçlı küçük kız, bir kenarda şarkı söyleyerek para kazanmaya çalışan gençler. Yavaşça yutkunup bakışlarımı denize çevirdim. Gözlerimin önüne kesik kesik gelen görüntüler kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. "Banka oturalım mı.?" Yavuz Selim'in sorusuyla başımı yavaşça sallayarak onayladım. Hemen arkamızda kalan banka doğru yürüyüp banka oturdum. Yavuz Selim sağ elini pantolonun cebine koyup bana doğru yürüyüp yavaşça yan tarafıma oturdu. Üşüyen ellerimi birbirine kenetleyip dizlerimin üzerine koydum. "Neden hastaneye gitmek istemedin.?" Biranda sorduğu soruyla öylece ona baktım. Bakışları beni bulduğunda ne cevap vereceğimi bilemeyerek gözlerimi ondan kaçırdım. "Bir anlık bir şeydi o yüzden." Diye sessizce mırıldandım lakin söylediklerime inanmadığı aldığı derin nefesten belli oluyordu. "Doktora gitmeyi kabul ettiğini söylemiştin." Sert sesi kulaklarıma dolduğunda üşüyen ellerimi birbirine sürtüp başımla onu onaylayıp başımı kaldırıp kahverengi gözlerine baktım. "Evet, söyledim ve söylediğim şeyin arkasındayım." Kararlı sesimle konuştuğumda içimde bir yerlerde bir korku yatıyordu. Yavuz Selim'in Keskin bakışları üşüdüğüm için birbirine sürttüğüm ellerimde dolaşıyordu. Rüzgarın savurduğu saçları alnına dökülmüştü, ondan gelen karamel kokusu burnumu sızlatıyordu. Bakışlarını yüzüme çıkartıp gözlerimin içine baktı. "Üşüdün mü.?" Diye sordu biranda konudan alakasız bir şekilde. "Çok değil." Başını yavaş yavaş sallayıp, bakışlarını denize çevirdi. "Eğer üşüdüysen eve döne biliriz." Eve şuanda dönmek istemiyordum, bu manzaranın tadını biraz daha çıkarmak istiyordum. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı, hafif hafif çiseleyen yağmur damlaları geceye eşlik etmeye hazırlanıyor gibiydi. Arkadan gelen müzik sesiyle kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Söylenen şarkı zihnimin derinlerinde bir yerde yatıyordu. başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde az önceki gençlerin şarkı söylediğini gördüm. Fikrimin ince gülü İçimdeki cesur kızın bana verdiği cesaretle bakışlarımı Yavuz Selime çevirdim Dalgın gözlerle şarkı söyleyen gençlere bakıyordu. "Yavuz Selim." Diye mırıldandım ismini. Yavuz Selim kahverengi gözlerini bana çevirdiğinde gözlerinde yine aydan çaldığı parıltı vardı. "Dans edelim mi.?" Diye sordum heyecanlı sesimle. Yavuz Selim kaşlarını yavaş yavaş çatarken anlamayan bakışlarla bana bakıyordu. "Anlamadım.?" Diye sordu şaşkın sesiyle. Rüzgarın yüzüme savurduğu saçımı kulağımın arkasına koyup bozulmuş gibi çalışan kalbimin sesini yok sayarak konuştum. "Şey... Yani benimle dans eder misin.?" Utanarak sorduğum soru Yavuz Selimin gülümseyerek bana bakmasına sebep olmuştu. "Bu soruyu bana ikinci kez soruyorsun piccino mio." "Anlamadım." Kaşlarını çatarak bakan bu kez ben olmuştum. Yavuz Selim keyifle gülümserken başını olumlu anlamda salladı. "Olur, seninle dans ederim." Anlamayan bakışlarımla hala ona bakıyordum. Ben daha öncede ona dans teklifinde mi bulunmuştum? Yavuz Selim oturduğu yerden kalkıp elini bana uzattı. "Hadi şarkı bitecek." Aklımdaki düşünceleri bir kenara atıp bana uzattığı elini tuttum. Soğuk parmaklarım sıcak parmaklarının arasında yerini aldığında kalbim heyecandan titriyordu. Üşüyen elimi sıkıca kavrayıp şarkıyı söyleyen gençlerin yanına doğru ilerledik. Yavuz Selim gençlere eliyle bir işaret yaptığında şarkıyı söyleyen genç başını olumlu anlamda sallayıp biten şarkıyı tekrar çalmaya başladılar. Bedenlerimiz birbirine doğru dönüktü. Yavuz Selim sıkıca kavradığı elimi hafifçe yukarıya kaldırıp diğer eliyle belimden tutup beni kendisine çektiğinde bedenlerimiz arasında az bir mesafe bırakmıştı. Boştaki elimi kaldırıp onun omuzuna koydum usulca. Fikrimin ince gülü Gördüğüm günden beri,Olmuşum inan deliO gün ki gördüm seni,Yaktın ah yaktın beni... Bedenlerimiz şarkının ritmiyle hareket ediyordu. Üzerimdeki yoğun bakışları hissediyor lakin başımı kaldırıp bakamıyordum. Ona dans edelim derken bu kadar çok utanacağımı bilseydim kesinlikle edelim demezdim. Başımı kaldırıp çekingen gözlerle ona baktım. Kahverengi gözlerinin arasına sakladığı ışıkla bana bakıyordu, sanki çok değerli bir şeye bakıyor gibi bakıyordu. Dudaklarının üzerine kondurduğu gülüş ona çok yakışmıştı. Etrafımıza toplanan insanların bakışlarını umursamadan tutsak olmuş gözlerimizle yağmurun altında dans etmeye devam ettik. Başını başımı doğru yaklaştırıp kulağımın yanına durdu. nefesi saçlarımın arasında dağılıyordu. "O gün ki gördüm seni, yaktın ah yaktın beni..." Kulağıma fısıldadığı kelimeler biran nefessiz kalmamı sağlamıştı. Başını geriye çektiğinde kızarmış yanaklarımla ona bakıyordum. Bedenimi hafifçe geriye doğru itip beni bir tur kendi etrafımda döndürdü. Ellerimi boynuna sardığımda oda ellerini belime koymuştu. Gözlerimi ondan ayırıp bakışlarını hafifçe ıslanmış ceketine indirdim. Şarkı bittiğinde ondan bir adım uzaklaşıp bakışlarımı onan kaçırmaya devam ettim. Kirpiklerimin arasından ona baktığım, gençlerin yanına gidip bir şeyler söyleyip cebinden çıkardığı parayı onlara vererek yanıma geldi. Sıcak parmakları tekrardan elimi kavradığında kaşlarım çatılmıştı. "Gel benimle." Sert sesiyle konuşup önümden ilerlemeye başladığında bende peşi sıra arkasından ilerliyordum. Bakışlarım birbirine tutunmuş ellerimiz üzerinde dolaşıyordu. Adımlarımız bir kafenin önünde durduğunda Yavuz Selim beklemeden içeriye girip boş bir masaya ilerledi. Oturmam için sandalyeyi çektiğinde ona gülümseyerek sandalyeye oturdum o ise çoktan karşımdaki yerini almıştı. Soğuktan kızaran ellerimi birbirine kenetleyip masanın üzerine bıraktım ellerimi. Utangaç bakışlarımı karşımdaki adamı bulduğunda onun zaten bana baktığını gördüm, bu benim daha çok utanıp yanaklarımın utançla yanmasına sebep olmuştu. Yavuz Selim bu halime dudaklarını kıvırarak güldü. "Aç mısın.?" Diye sordu sert sesiyle. Başımı olumsuz anlamda salladım sorusuna karşılık. Yavuz Selim başını usul usul sallayarak beni onaylarken sağ elini kaldırıp garsonun onu görmesini sağladı. "Çay mı, kahve mi.?" Diye sordu garson yanımıza doğru gelirken. "Çay." Kısa cevabımla bakışlarını yanımıza gelen garsona çevirdi. "Bize iki çay, biri demli diğeri açık olsun." Bakışlarını bana çevirip "Birde çikolatalı pasta." Garson söylediklerini not alıp yanımızdan ayrılmıştı. Bakışlarımı ondan ayırıp camdan dışarıya çevirdim. Az önce çiseleyen yağmur şimdi sağanak şeklinde yağıyordu. insanlar telaşla sığınacak bir yer ararken kimisi sanki yağmur yağmıyor gibi uyuşuk adımlarla yürüyordu, yağan yağmurun tadını çıkartıyorlardı. Bakışlarımı dışarıdan ayırıp önüme döndüm. Genç garson siparişlerimizi getirip açık çayı ve pastayı benim önüme, demli çayı Yavuz Selim'in önüne koyarak yanımızdan ayrıldı. "Ye hadi." Yavuz Selim'in ikazıyla kaşlarımı çatarak ona baktım. "Neden kendine de söylemedin." Sorduğum soruyu umursamadan çayından bir yudum aldı. "Bana öyle bakacağına pastanı ye." Ona nasıl bakıyordum ki? Çatık olan kaşlarımı sanki mümkünmüş biraz daha çatıp ona bakmaya devam ettim. "Sende sorduğum soruya cevap ver o zaman." Yavuz Selim derin bir nefes alarak sırtını sandalyeye yasladı. Bu hareketine gözlerimi devirip pastamı yemeye başladım, ağzımın içinde yayılan tat kesinlikle mükemmeldi. Dakikalar içerisinde pastamı bitirip çayımın son yudumunu içerek sırtımı sandalyeye yasladım. Bakışlarımız onunla kesiştiğinde usulca yutkundum. Dudaklarının üzerine yerleşen gülüşle bana bakıyordu. "Ağzını sil." Kenarda duran peçetelikten peçete alıp dudaklarımın kenarını sildim onun bakışları altında. "Annen ve babanla görüşüyor musun.?" Dudaklarımdan dökülen her kelime onun yüzündeki gülüşten çalmıştı. Az önce gülen o değilmiş gibi şimdi duvar gibi yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Yanlış bir soru sorduğumu o an anlamıştım. Gözlerimi ondan kaçırıp kuruyan dudaklarımı ıslattım. "Şey.. ben." Cümlemi tamamlayamadan Yavuz Selim sert sesiyle konuşarak beni susturdu. "Hayır, onlar beni evlerinden kovduktan sonra bir daha onlarla ne görüştüm ne konuştum. Onlar beni kardeşimin katili ilan ettiklerinde bende onları katilim olarak ilan ettim." Dolan gözlerimle ona baktım. Yaşadığı şey kolay değildi, omuzlarına konulan yükün ağırlığı o kadar fazlaydı ki nasıl baş etti diye soruyordum içten içe. Sarsılmaz yüz ifadesiyle bana bakıyordu. O bakışların altında çok şey yatıyordu aslında. Yarım kalmışlık, küskün bir çocuk, kalbi parçalanarak etrafa savrulmuş birisi vardı. Elimi uzatıp masadaki elini sıkıca kavradım içimden biranda gelen cesaretle. Yavuz Selim önce elime sonra yüzüme baktı. "Ben özür dilerim, seni üzmek istememiştim." Mırıl mırıl sesim onun kulaklarına dolduğunda soğuk parmaklarımı sıcak parmakları arasına hapis etti. "Üzülmedim, ben onlar için üzülmeyi yıllar önce bıraktım." Ne diyeceğimi bilemeyerek ona baktım. Elimi onun elinden usulca ayırıp, ellerimi masanın üzerinde birleştirdim Genç bir garson bize doğru yaklaşıp elindeki kağıdı benim önüme bırakıp gözlerini kaçırarak hızlıca konuştu. "Bu size verilmem istendi hanımefendi." Hızlı adımlarla yanımızdan ayrıldığında arkasından çatık kaşlarımla baka kalmıştım. Kağıdı elime alıp inceledim. Küçük bir kağıt ikiye katlanmıştı, anlamayan bakışlarım Yavuz Selime döndüğünde onunda çatık kaşlarla elimdeki kağıda baktığını gördüm. "Bu ne şimdi.?" Diye sordum düz sesimle. Yavuz Selim oturduğu yerden kalkıp yanıma gelerek gözleriyle kağıdı gösterdi. "Aç baklalım neymiş." Başımı yavaşça sallayarak onu onayladım. Parmaklarımın arasındaki kağıdı açtım, gözlerim kağıdın üzerindeki yazıda dolaştığında okuduğum kelamlarla korkuyla yutkunarak Yavuz Selim e baktım. 'Sende bana ait olan bir emanet var küçük kız, ya onu bana getirirsin yada ben kendi yöntemlerimle alırım.' yazıyordu kağıtta. Yavuz Selim çatık kaşlarıyla öylece kağıda bakıyordu, bakışları bana döndüğünde gözlerindeki korkuyu görmüştüm. "O burada." Keskin bakışları etrafta dolaşıyordu. "Kim.?" Diye sordum korkunun sindiği sesimle. "Ekrem Kaya." Duyduğum isimle sıkıca gözlerimi kapattım. Her şeyin sorumlusu olan adam, ailemin katili olan adam, geçmişimi benden aldan adam. Benden alacağı bir şey kalmamıştı daha ne istiyordu benden. Hızlıca oturduğum yerden kalkıp dolan gözlerimle Yavuz Selime baktım. Yavuz Selim büyük elleriyle yüzümü kavrayıp başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı. Gözlerinde şefkat vardı. "Ben buradayım, korkma." |
0% |