Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 


Şefkatle bakan gözlerin arkasında saklanmış korku vardı. Yavuz Selim bunu gizlemeye çalışsa da gözleri onu ele veriyordu.

Dolan mavi gözlerimden bir damla yaş aktığında Yavuz Selim gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı, sanki ağlamamı görmek istemiyor gibiydi. Baş parmağıyla yanağıma süzülen gözyaşlarımı sildi.

"Ben hatırlamıyorum Yavuz Selim, o adamdan ne aldığımı hatırlamıyorum." Başımı kaldırıp dolan gözlerimle ona bakarken titreyen sesimi bastırmaya çalışarak konuşmaya çalıştım lakin pek başarılı olamamıştım, korku zehirli bir sarmaşık gibi tüm bedenimi sarıyordu.

"Ondan her ne aldıysan önemli bir şey olmalı, yoksa peşine düşmezdi." Bakışlarımı ondan ayırıp uzaklaşmak için geriye doğru bir adım attım. Yüzümü saran elleri boşluğa düşmüştü benim bu adımımla.

Gözlerimin önüne gelen kesik kesik görüntüler kalbimin hızlı atmasına sebep oluyordu. Ormanın derinliklerinde soluksuz koşan o kız bendim, karanlığın derinliklerine doğru ilerledikçe arkamdaki bağırış sesleri de artıyordu sanki.

Derin bir nefes alarak gözlerimi sıkıca kapattım. Başımdaki keskin ağrı ağır ağır kendisini belli ederken dudaklarımın arasından küçük bir inilti döküldü.

Koluma dolanan parmaklarla irkilerek gözlerimi araladığımda Yavuz Selimi çift görüyorum. Gözlerimi tekrardan sıkıca kapatıp açarak gözlerimin düzelmesini beklesem de olmamıştı.

"İyi misin.?" Endişeli sesi kulağıma dolduğunda usul usul başımı sallayarak onu onayladım. Lakin hiç iyi değildi, bedenim her an kendisini bırakacak gibiydi. Ayakta durmakta zorlanan bedenim bunun en büyük göstergesiydi.

Parmaklarım kolumu kavrayan kola dolandı benden habersizce. Alnımı Yavuz Selimin göğsüne yaslayıp titrekçe bir nefes aldım. Midem bulanıyordu, her an kusacak gibi hissediyordum ama adım atmaya halim yoktu.

"Yavuz Selim." Diye fısıldadım titreyen sesimle. Yavuz Selim saçlarımı kenara çekip yüzüme bakmaya çalıştı, iyi olmadığımın oda farkındaydı.

"Ezka iyi misin.?" Benim için endişeleniyor olması içimde buruk bir sevince neden olmuştu. Alnımı göğsünden ayırıp gözlerimi araladım yavaşça. Gözlerim bir kuyuya doğru çekiliyordu. Sıkıca kavradığım kolunu yavaşça bırakırken bedenimi de boşluğa bırakmıştım. Gözlerim karanlığa teslim olmadan önce en son onun endişeli sesiyle ismimi bağırdığı dolmuştu kulaklarıma, sonrası dipsiz bir kuyu.

########

Göz kapaklarımın üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibi hissediyordum. Bedenim öylesine yorgundu ki nefes alasım bile yoktu.

Kulaklarıma ilişen sesler kaşlarımı hafifçe çatmama sebep olsa da konuşanlardan tek kelime anlamıyordum.

"Baş ağrısı, kusma, bulantı, yorgunluk, halsizlik, denge sorunları, iştahsızlık, unutkanlık bunlar sadece beyin sapı tümör 'inin bir kaç belirtisidir Yavuz Selim." Tanımadığım yabancı bir ses kulaklarıma dolduğunda kirpiklerimi zorlayarak birbirinden ayırdım. Bakışlarım önce beyaz bir tavanla karşılaştı, gözlerim bulunduğum yerde gezindiğinde bir hastane odasında olduğumu anlamıştım.

Kaşlarım hafifçe çatılırken bakışlarım kolumdaki seruma inmişti.

"Beyin sapı tümörü oldukça tehlikeli bir tümördür. Genellikle çok belirgin bulgularla ortaya çıkar, belirti vermeden erken safhada yakalamak çok zordur. Tümörün belirti vermesiyle az önce saydığım bulgular ortaya çıkar. "Tanımadığım adamın sesinden duyduğum her kelime kalbimin hızlı atmasına sebep olmuştu.

"Peki... tedavisi yok mu.?" Diye sordu Yavuz Selim titreyen sesiyle.

"Beyin sapı tümörü genel olarak sınırlı tedavi imkanı olan bir konudur. Bundan dolayı genel olarak doktorlar ameliyat yapmayı tercih etmezler, çoğunlukla radyoterapi ilk uygulanan bir tedavi yöntemidir. Beyin sapı tümörü radyoterapi tedavisine daha olumlu bir şekilde cevap verir, bununla beraber steroidlerden oluşan bir tedavi yöntemi de uygulanır. Tedavi sonucunda genel olarak hastalar daha fazla yaşama şansına ulaşsa da son evrede olan hastaların %37'si hayatta kalıyor."

Boğazıma oturan taş yutkunmama engel olurken boğazıma sarılan eller nefes almama engel oluyordu. Dolan gözlerimden yaşlar bir bir akarken dudaklarımdan kaçan hıçkırıkları elimle kapatıp bastırmaya çalıştım.

Haftalardır kaçtığım şey şimdi tüm çıplaklığıyla önümdeydi. Beni savunmasıza sarıp sarmalayan bu hastalıktan korkarak kaçmaya çalışırken o her an, her saniye karşıma çıkarak bana kendisini belli ediyordu.

Odanın kapısı bir anda açıldığında bakışlarımı oraya çevirip ıslak kirpiklerimin arasında kapıya baktım, o gelmişti Yavuz Selim

"Ezka." Diye fısıldadı korkulu sesiyle. Burnumu sertçe çekip yattığım yatakta dikleşerek oturdum. Yavuz Selim yatağın boş kısmına oturup sıkıntılı bir nefes doldurdu ciğerlerine.

"Yavuz Selim." Diye fısıldadım ismini. Parmakları çenemi kavrayıp eğdiğim başımı kaldırarak ona bakmamı sağladı. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım.

"Ağlama."

"Ama korkuyorum." Gözlerinden gecen sarsıntıya şahit olmuştum. Omuzları güçsüzlükle düşmüştü, baş parmağıyla yanağımı ıslatan yaşları silerken boşta kalan eliyle yüzüme dökülen saçları geriye doğru attı.

"Bende korkuyorum, ilk defa korkuyu bu denli hissediyorum." Ellerimi dizlerimin üzerine koyup bakışlarımı onlara indirdim. içimde bir uçurum vardı beni kendisine çeken ama ben o uçurumdan düşmekten korkuyordum.

"Sana sarılabilir miyim.?" Diye sordum masumca. Birinin şefkatine, tesellisine, iki güzel lafına ihtiyacım vardı. Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerine yerleştirdiği şefkatle bana bakıyordu, başını usul usul salladı dudaklarına kondurduğu kuru tebessümle.

Kollarını iki yana açtığına sanki bu anı bekliyormuşum gibi hemen sarılmıştım ona. Kollarım onun beline dolanırken onun bir kolu belime dolanırken diğer kolu usul usul saçlarımı okşuyordu.

"İstediğin zaman sarılabilirsin bu kollar her daim sana açık." Kulağıma fısıldadığı kelamlar gözyaşlarımın arasında gülümsememe sebep olmuştu.

Gözyaşlarım onun gömleğini ıslatırken ben sessizce ağladım. Saçlarımda dolaşan parmakları sakinleşmemi sağlıyordu, sanki parmaklarının uçlarında şifa akıyordu.

Gözlerim yorgunlukla kapandı. Beline sardığım kollarım gitmesinden korkarcasına sıkılaştırıp parmaklarımın arasındaki gömleğini sıkıca kavradım.

"Kendimi yorgun hissediyorum." Diye fısıldadım kısık sesimle.

"Biraz uyu istersen." Başımı usul usul sallayıp onayladım onu. Bedenimi yavaşça geriye çekip ondan ayrıldım, bakışlarım gözlerine tutunduğunda gözlerinin kızardığını fark ettim.

Bedenimi yatağın boş kısmına sıkıştırıp gözlerimi yorgunlukla kapattım.

"Teyzemin haberi var mı?" Diye fısıldadım usulca. Sağ elimin üzerinde hissettiğim dokunuşla gözlerimi aralayarak ona baktım.

"Var, gelirler birazdan." Gözlerini biran olsun gözlerimden ayırmıyor sanki çok değerli bir şeye bakarcasına bakıyordu bana.

"Eve ne zaman gideriz." Dudaklarının üzerine silik bir gülüş yerleştirdi bir kaç saniyeliğine.

"Bilmiyorum." Başımı yavaşça sallayıp gözlerimi kapattım. Parmaklarını yavaşça yüzük parmağımın üzerine getirip yavaşça yüzük parmağımın üzerinde gezdirdi. Az önce ağlayan ben değilmişim gibi cansız bir gülüş yerleşti dudaklarımın üzerine.

"Yüzük parmağımı rahat bırak." Parmağımın üzerindeki dokunuşlar söylediğim kelamlarla kısa biran duraklasa da ardından devam etti.

"Kendime sakındığım şeyi bırakamam." Kadifemsi sesi kulaklarıma dolduğunda kaşlarım şaşkınlıkla yükselmişti, yorgun gözlerimi aralayıp şaşkın mavi gözlerimle ona baktım.

"Ne.?" Diye sordum şaşkınlıkla. Yavuz Selim konuşmak için dudaklarını araladığında odanın kapısı hızla açılmıştı. Korkuyla yerimde sıçrayıp bakışlarımı kapıya çevirdim.

Teyzem, eniştem ve Nur hem endişeli hem de şaşkın gözlerle bize bakıyordu.

Elimi hızla Yavuz Selimin Elinden kurtardım. Yavuz Selim boğazını temizleyip oturduğu yerden kalkıp camın önüne doğru ilerleyip camın kenarına yaslandı.

Teyzem telaşlı adımlarla yanıma gelip az önce Yavuz Selimin bıraktığı elimi tuttu.

"Ezka, iyi misin canım.?" Başımı yavaşça sallayarak onayladım onu.

"İyiyim teyze." Teyzemin bakışları Yavuz Selime döndü yavaşça, ona çatık kaşlarıyla bakarak konuştu.

"Size başka bir zaman dışarıya çıkmanızı söylemiştim." Bakışlarım Yavuz Selime kaydı yavaşça, Düz bakışlarıyla teyzeme akıyordu.

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp yattığım yerde dikleşip sırtımı arkaya yaslayarak oturdum. Elimi teyzemin elinden kurtarıp dizimin üzerine bıraktım.

"Ona kızma, onun bir sucu yok." Onun bir sucu yoktu, beynimdeki o şey beni rahat bırakmıyordu sadece.

Nur annesinin önüne geçerek yanıma gelip kollarını sıkıca bana dolayarak sarıldı, öyle sıkı sarılıyordu ki nefes almakta güçlük çekiyordum.

"Aptal nasıl korktum sana bir şey olacak diye." Dudaklarımın arasından bir kıkırtı döküldü, kollarımı ona sarıp sarılışına karşılık verdim.

"Korkma henüz ölmedim." Dediğim şeyle Nur geriye çekilip çatık kaşlarıyla bana baktı.

"Aptal mısın sen, söylemesene söyle." Onun bu haline gülerek başımı yavaşça salladım.

"Geçmiş olsun kızım." Enişteme başımı sallayıp kısık sesimle teşekkür ettim.

Odanın kapısı çalınıp ardından yavaşça açıldığında içeriye genç erkek bir doktor girmişti, ellerini cebine koyup gülümseyerek bana baktı.

"Nasılsınız Ezka hanım.?" Beynimde yankılanan sesle yavaşça yutkundum, bu ses Yavuz Selimle konuşan adamın sesiydi.

"İyiyim teşekkür ederim." Başıyla beni onaylayıp yutkunarak bakışlarını ondanın içerisinde dolaştırdı.

"Hastalığınız için biran önce tedaviye başlamalıyız, tedaviye başlamayı kabul ediyor musunuz.?" Yavaşça yutkunup bakışlarımı camın kenarında duran adama cevirdim. Gözleri kabul etmem için yalvarırken dili susuyordu. Derin bir nefes alıp başımı yavaşça salladım.

"Ediyorum." Onun gözlerine bakarak fısıldamıştım bu kelimeyi. Anbean gözlerindeki parıltıya şahitlik etmiştim.

"Peki o zaman ilk randevumuzu haftaya cuma yapalım, serumunuz bitince çıkabilirsiniz, geçmiş olsun." Doktorun odadan çıkmasıyla teyzem ve Nur mutlulukla bana sarılmıştı lakin benim kulaklarımda doktorun söylediği sözler vardı 'son evrede olan hastaların %37'si hayatta kalıyor' Yavaşça yutkunarak dolan gözlerimi Yavuz Selime çevirdim.

Bakışlarımız birbirine tutunduğunda sanki ne hissettiğimi anlamış gibi sıkıntılı bir nefes doldurdu ciğerlerine. Dudaklarını aralayıp sessizce kıpırdatıp 'ağlama' dedi bana. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp ağlama isteğime ket vurdum.

"Ben... biraz uyuya bilir miyim.?" Diye sordum sessizce.

"Tabi kızım uyu sen biz buradayız." Yorgun bedenimi aşağıya doğru kaydırıp yatış pozisyonuna geldim. Teyzem üzerimi güzelce örtüp bana gülümseyerek baktı, gözlerim yavaş yavaş kapanırken onlara engel olmayıp bedenimi uykunun kollarına bıraktım.

#########

Bir hafta sonra

Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu, günler geçtikçe kalbimin acısı hafifler sanmıştım lakin olmamıştı kalbim hala açıyordu. Yarın ilk randevum vardı ve ben kalbimin amansız korkusunu bastıramıyordum.

Başımı canım kenarına yaslayıp yağan yağmuru izlemeye devam ettim. Kendi kabuğuma çekilmiştim şu bir haftadır, bu odadan gerekmedikçe çıkmıyordum. Nur ve teyzem sürekli yanıma gelip gitse de bir haftadır onu göremiyordum.

Bir kaç kere Nura onu sormuştum aldığım tek yanıt yoğun çalışıyor olmuştu. Kalbimin ince bir sızıyla sızladığını fark ettim. Ben onu özlemiştim sanırım, şefkatle bakan gözlerini özlemiştim.

Derin bir nefes alıp başımı yasladığım camdan kaldırdım. Bacaklarımı koltuktan sarkıtarak ayaklarımın soğuk parkelere değmesine izin verdim, kenarda duran terlikleri ayağıma geçirip koltuktan kalkıp banyoya doğru ilerledim.

Aynaya yansıyan yansımama baktım kızarmış mavi gözlerimle. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Kenarda duran tarağı alarak birbirine giren saçlarımı yavaş yavaş tarayıp saçlarımı at kuyruğu yaptım.

Banyodan çıkıp dolaptan aldığım kalın mavi boğazlı kazağı ve siyah bol kesim eteği giyindim. Etek dizlerimin bir karış altında bitiyordu, kazağımın uçlarını eteğin içine sokup ayaklarıma siyah çorap giyinerek odadan çıktım.

Saat 19:30'du. Murat Ve Nur salonda oturmuş bir şey hakkında tartışırken eniştem her zaman oturduğu koltukta oturmuş akşam haberlerini izliyordu.

Usulca yutkunarak mutfağa doğru ilerledim, teyzem büyük ihtimalle oradaydı. Adımlarım mutfak kapısında durduğunda bakışlarım teyzemi bulmuştu. Telaşlı bir şekilde bir şeyler yapıyordu.

"Kolay gelsin teyze." Teyzem benim sesimi duymasıyla boş bulunarak yerinde sıçramıştı.

"Sağ ol güzel kızım, gelsene." Yanına doğru adımlayıp ne yaptığında baktım.

"Ne yapıyorsun, yardım edeyim mi.?" Gülümseyerek bana bakıp çırptığı yumurtayı gösterdi.

"Yavuz Selim ve Poyraz gelecek. Yavuz Selim kek çok sever ona kek yapıyordum." Duyduğum isimle kalbimin normal olan atışları hızlanmıştı.

"şey ben yapayım mı keki.?" Diye sordum çekingen bir şekilde. Neden bilmiyorum ama onun için keki ben yapmak istemiştim, belki beğenmeyecekti ama ben yine de yapmak istemiştim. Teyzem gülümseyerek başını salladı usulca.

"Olur sen yap keki, bak tarif burada." Bakışlarımı masanın üzerindeki kağıt ve malzemelerde gezdirip başımı sallayarak kazağımın kollarını yukarıya çektim, ellerimi yıkayıp kuruladıktan sonra tarifteki adımları takip ederek keki yapmaya başladım.

Mutfağa giren Nur bana şaşkın gözlerle bakarak yavaş adımlarla yanıma gelip sağ elini sandalyeye yaslayıp, sol elini beline koyarak tek kaşını kaldırarak bana bakmaya devam etti.

"Kız hayırdır, Görücü geliyor da ben mi bilmiyorum." Gülerek söylediği sözlere karşı gözlerimi devirerek ona baktım.

"Saçmalama Nur, akşama Yavuz Selim ve Poyraz geliyormuş teyzem kek yapıyordu onda yardım ediyordum." Nurun duyduğu isimle yüzündeki gülümseme anbean silinmişti, usulca yutkunup bakışlarını yere indirdi. Poyraz ile o günden sonra ilk defa aynı ortamda bulunacaklardı buna hazır mıydı bilmiyorum lakin değişen yüz ifadesi her şeyi anlatıyordu.

Keki kalıba döküp son dokunuşları yaparak fırına attım. Nur'un yanına adımlayıp teyzemin duyamayacağı ses tonuyla konuştum.

"Nur, kalbimin acıdığını biliyorum..." Cümlemi tamamlayamadan nur eğdiği başını kaldırıp cansız bir şekilde gülümsedi. Yüzüne düşen sarı saçını kulağının arkasına koyup omuzunu kaldırıp indirdi umursamazca.

"Kavuşamayacağımızı bile bile ona karşı duyduğum özlem ve hasret benim suçum ama kalbim beni dinlemiyor." mavi gözleri dalgaları sahile vuran bir deniz gibiydi. Hem kendisine kızıyor hem de kalbi acıyordu.

"Neyse ya benim saçama dertlerimle birde sen üzülme." Kaşlarımı çatıp yalancı bir öfkeyle ona baktım.

"Saçmalama Nur."

"Ne konuşuyorsunuz siz orada fısır fısır." Nur dolan gözlerini silip yalancı bir gülümsemeyle baktı annesine.

"Hiiiç." Teyzem bize inanmayan gözlerle bakarken kapının çalmasıyla teyzem başını sallayıp kapıyı açmaya gitmişti.

Salondan gelen seslerle ikimizin de bakışları oraya döndü. Yavuz Selim ve poyraz gelmişti. Bakışlarımı oradan ayırıp fırındaki keke çevirdim. Pişmesine 10 dakika vardı.

Çay tepsisini dolaptan çıkartıp tek tek bardakları üzerine koydum, keki koymak içinde yanına tabak çıkartmıştım. Fırının bittiğine dair çıkardığı sesle elime tutacak alarak fırının kapağını açıp kek kalıbını fırından çıkartıp tezgahın üzerine bıraktım, mutfağa yayılan kokuyla gülümseyerek Nura döndüm.

"Çok güzel koktu." Nur hızlı hızlı başını sallayıp elini keke doğru uzattı.

"Öyle valla tırtıklasak mı biraz." Keki ondan uzaklaştırıp çatık kaşlarımla ona baktım.

"Hayır Nur, bozuluyor." Nur küskün bir çocuk edasıyla yüzünü asıp kenara çekildi.

"İyi be yemedik kekini." Keki dilimleyip çıkardığım tabaklara dağıtıp ona döndüm.

"Hadi içeriye götürelim." Nur kısa biran sessiz kalıp ayrı bir tepsinin üzerine kek tabaklarını dizerken bende boş çay bardaklarını doldurdum.

İkimizde peş peşe salona girip herkesin önüne bıraktıktan boş olan koltuğa yan yana oturduk, tek sorun karşı koltuğumuzda Yavuz Selim ve Poyraz vardı.

Önümdeki çaydan bir yudum alıp üzerimde dolaşan bakışların ağırlığına dayanamayıp başımı kaldırdığımda Yavuz Selimle göz göze geldim. Gözlerindeki derin özlemle bana bakıyordu, sadece bir haftadır onu görmüyordum ama kalbim onu özlemiş gibi hızlı hızlı atmaya başlamıştı.

Dikkatli bakışlarından utanıp bakışlarımı ondan kaçırdım. Bakışlarım Poyraza kaydığında kaşlarım çatılmıştı. Nura bakıyordu Nur ise elindeki kek tabağına bakıyordu. umursamamaya çalışarak önümdeki kekten bir çatal aldım, damağıma yayılan tatla gülümsedim gayet güzel olmuştu.

Yavuz Selimin beğenip beğenmediğini merak ederek ona baktım. Hiçbir şey belli etmeyen yüz ifadesiyle keki yiyor arada eniştemin sorduğu soruları kısaca yanıtlıyordu.

Tabağını bitirip masanın üzerine bırakıp başını kaldırdığında ona bakan beni yakalamıştı, aceleyle bakışlarımı ondan ayırdım.

Ortamda dönen muhabbet beni sıkmaya başladığında bakışlarımı Nura çevirdim.

"Odaya gidelim mi sıkıldım.?" Nur sanki bunu bekliyormuş gibi hızla başını sallayıp oturduğu yerden kalktı.

"Anne biz Ezka'nın odasındayız." Teyzemin cevap vermesini beklemeden salondan çıkan Nurun arkasından bende salondan çıkıp odama girdim. Nur sinirle odanın ortasında bir sağa bir sola gidip geliyordu, yatağın kenarına oturup sakin sesimle konuştum.

"Ne oldu nur.?" Nur sinirle gülümseyip bana baktı.

"Ne mi oldu, adam geçmiş karşıma gözünü kırpmadan bana bakıyor daha ne olsun." Titreyen sesi her an ağlayacakmış gibi duruyordu, onu kolundan tutup yanıma oturmasını sağladım.

"Sakin ol benimde dikkatimi çekti, neden baktı acaba."

"Neden olacak beni delirtmek için, ben kalbime söz geçirmeye çalışırken birde onun saçma sapan hareketleri çıktı başıma." Başını önüne eğip dolan mavi gözlerini benden saklamaya çalıştı.

Başını omuzuma yaslayıp sessizce gözyaşlarını bastırmaya çalıştı.

"Kalbim acıyor." titreyen sesi kulaklarıma dolduğunda elimi kaldırıp yavaşça saçlarını okşadım. "Onu sevmek neden canımı bu kadar yakıyor."

"Senin onu sevdiğin gibi seni sevmediği içidir belki ama ben o gözlerde gördüm Nur, Poyraz pişman ne için bilemem ama sana kırdın bir şekilde bakıyor, sanki çiçeği gün gün soluyor gibi." Başını omuzumdan kaldırıp anlamayan gözlerle bana baktı.

"Neden kırgın olsun ki.?" Omuzumu bilmiyorum dercesine kaldırıp indirdim. Nur bakışlarını boşluğa çevirip öylece boşluğa baktı, titreyen dudaklarını diliyle ıslatıp yataktan kalktı.

"Ben odama gideyim, sende dinlen başını ağrıttım."

"Saçmalama nur." Ayağa kalkıp sıkıca ona sarıldım. "İstediğin zaman başımı ağrıta bilirsin." İkimizde dediğime gülüp birbirimizden ayrıldık.

Nurun odadan çıkmasıyla üzgün gözlerle arkasından baktım. Gözleri nasıl üzgün olduğunu gösteriyordu lakin elimizden bir şey gelmiyordu.

Derin bir nefes alıp üzerime bir şey alma gereği duymadan balkona çıktım. Odanın içerisi soğumasın diye kapıyı ardımdan kapatıp kollarımı birbirine dolayıp bir iki adım ilerleyip gecenin karanlığına baktım.

Yağmur hala usul usul yağıyor, rüzgar ise ona nazlı bir şekilde eşlik ediyordu. Ağaçlar hafif hafif sallanırken içim ürpermişti biran.

balkon kapısının açılma sesini duyduğumda başımı çevirip omuzumun üzerinden gelen kişiye baktım.

Karşımda gördüğüm kişiyle yan döndüm. Sanki bu anı bekleyen gözlerim anında dolmuştu. Yavuz Selim kapıyı kapatıp ellerini pantolonun ceplerine koyup koyu kahverengi gözleriyle bana baktı.

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp bir iki adımla hızla onun yanına ulaşıp kollarımı boynuna dolayıp başımı göğsüne yasladım. Yavuz Selim kısa biran duraklasa da ardından kollarını sıkıca bana sarmıştı.

"Neden bu kadar geç geldin yanıma.?" Diye mırıldandım kısık sesimle. Yavuz Selim tek elini başıma koyup yavaşça saçlarımı okşadı.

"Geldim küçüğüm."



Loading...
0%