Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@eminefuruncu

 

Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

 


Büyük mekanın içerisi yavaş yavaş dolmaya başlarken insanlar sessizce salona girecek olan Poyraz ve Sudeyi bekliyorlardı. Arka fonda çalan fon müzik mekanın içinde sessizce yayılırken çoğu insan kendi aralarında konuştuğu için bunu duyamıyordu.

Bakışlarım yavaşça karşımda oturan Nur'a tutunduğunda usulca yutkundum. Durgun bakışları masanın üzerindeki örtüde dolaşıyordu, dokunsan hüngür hüngür ağlayacak gibi duruyordu. Mavi gözlerini saklamak istesede o gözlerde yer edinen hüzün tohumlarını görebiliyordum.

Salonunu dolduran o fon müziği bir anda kesilip yerine giriş müziği geldiğinde herkesin bakışları kapıya dönüştü. Sude Poyrazın koluna girmiş, giydiği kırmızı elbisenin kenarından nazikçe tutup gülümseyerek insanlara bakarken Poyraz onun aksine oldukça durgun yüz ifadesiyle acelesiz adımlarla ilerliyordu.

Adımları pistin ortasında durduğunda çalan dans müziğine ayak uydurarak yavaşça dans etmeye başladılar, herkesin bakışları onların üzerinde dolaşırken.

Sırtımı geriye yaslayıp bakışlarımı yanımda oturan adamın yüzüne çevridim. Keskin yüz hatları ile dikkat çekici duruyordu. Koyu Kahverengi saçlarını özenle tarayarak geriye doğru yatırmış, yüzünü süsleyen sakallarını düzgün bir şekilde kesmişti. Üzerine giydiği siyah takım elbise ise onu tamamlamış gibi duruyordu.

"Bir şey mi oldu.?" Sorduğu soruyla biran boş bulunup irkilmiştim. Gözlerimi ağır ağır kapatıp açarak bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Yoo gözüm dalmış öyle."

"Emin misin? Kaç dakikadır yüzüme bakıyorsun." Sorduğu soruyla dudakları yukarıya doğru kıvrılırken sağ kolunu benim sandalyemin yaslanma yerine koyarak bana doğru eğildi hafifce. Kalbim sanki onun kokusunu almış gibi anında hızlı hızlı atmaya başlarken telaşla onu geriye doğru ittim.

"Dalmışım dedim ya. Çekil ne dibime dibime giriyorsun." Yüzüm utançtan kızarırken Yavuz Selim gülerek bana bakıyordu. "Gülmesene." Sinirle söylediğim söze karşı Yavuz Selim başını önüne eğerek gülerek geriye doğru çekildi.

"Tamam gülmüyorum, kızma." Ona yüzümü mumnuniyetsiz bir şekilde buruşturarak bakıp başımı diğer tarafa çevirdim.

İlk dans müziği bitmiş şimdi diğer çiftlerinde katılmasıyla piste dans ediyorlardı.Bakışlarım durgun bir şekilde dans eden Poyrazı buldu usulca. Bir okyanusu anımsatan mavi gözleri Nur'un üzerindeydi, Sude ona bir şeyler söylesede o sadece Nur'a bakıyordu. Kaşları öfkeyle çatılırken sert yüz ifadesiyle Sude'ye bakıp konuştu.

"Benimle dans eder misin.?" Yan tarafımdan gelen sesle başımı hızla oraya çevirip benden bir cevap bekleyen Yavuz Selim'e baktım. Gözlerimin içine serptiğim ışıkla gülümseyerek başımı salladım usulca. Sağ elini tutmam için bana uzattığında yavaşça elini kavradım. Masadan kalkıp piste doğru ilerlerken teyzemin Nur ve Murata da dans etmelerini söylediğini duymuştum.

Adımlarımız pistte durduğunda Yavuz Selim bir elini belime koyarken diğer eliyle elimi tutuyordu, yavaşça yutkunup boşta kalan elimi onun omzuna koydum. Boyu benden bir hayli uzun olan Yavuz Selime başımı kaldırıp baktım, parlayan göz bebekleriyle bana bakıyordu. Elimi sıkıca kavrayan eli bana sonsuz güven hissi veriyordu.

"Yüzükleri ne yaptın.?" Diye sordum pat diye. Aslında aklımda böyle bir soru sormak yoktu lakin dilimin ucuna gelen kelamları tutamamıştım. Sorduğum soruyla Yavuz Selim biran şaşırsada kısa sürmüştü bu.

"Neden sordun.?" Diye soruma soruyla karşılık verdi. Tek kaşımı kaldırıp sorgularcasına ona baktım.

"Zamanı gelmedi mi hala.?" Gülümseyerek alnını alnıma yasladı.

"Geldi, gelmez olur mu hiç. Hatta geldi de geçiyor." Belimdeki elini kaldırıp yüzüme koydu yavaşça, yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına koyarken alnını alnımdan ayırmıştı. "Kısa zamanda sahibine ulaşır."

Biten müzikle ondan ayrılıp yavaşça elini bırakıp oturduğumuz masaya doğru ilerlemeye başladım, hemen peşimde onun olduğunu bilmek bana güven veriyordu.

Saatler ilerledikçe nişanın sonlarına doğru gelmiştik, tüm gece oturmaktan sıkılmıştım. Yorgunlukla gözlerim kapanırken başımı yavaşça yanımdaki adamın omzuna koydum. Eve gidip dinlenmek istiyordum, saatlerdir sesli bir ortamda durmak başımı ağrtımıştı.

"Ezka güzelim, bir şey mi oldu.?" Yavuz Selim'in sert sesi kulaklarıma dolduğunda başımı omzundan kaldırmadan hayır anlamında salladım. Hastalığımdan dolayı bana bir şey olacak kaygısı tüm bedenini sarmıştı sanki.

"Başım ağrıdı sadece. " Diye konuştum yorgun sesimle.

"Eve gidelim mi.?" Ona çevap vermek için dudaklarımı araladığım esnada Sude Ve Poyraz yanımıza doğru geldiğini gördüm. Poyraz'ın geldiğini gören Nur anında bakışlarını dizlerini üzerinde duran ellerine indirmişti.

"Nişan bitti sayılır, biz buradan sonra bir kaç arkadaşlarla yemek yemeye gideceğiz sizde gelmek ister misiniz.?" Diye sordu Sude kendinden oldukça emin sesiyle. Başımı Yavuz Selim'in omzundan kaldırıp masada birbirine bakan gençlere baktım. Murat ve Nur'un yüz ifadesinden onlarında gitmek istemediği acıktı.

"Ezka'nın biraz başı ağrıdı biz eve gitsek daha iyi olur." Diyerek sessiz bakışmayı Yavuz Selim bozmuştu. Sude yüzüne yerleştirdiği üzgün ifadeyle kırgın sesiyle konuştu.

"Lütfen ama, çok sürmez hem sadece yemek yiyeceğiz." Yavuz Selim, Poyraza bakarak ağır ağır başını salladı. Sude aldığı olumlu cevapla mutlulukla gülümserken bakışları Nurda dolaşıyordu. "E hadi gidelim o zaman." Herkes yerinden kalkıp kabanını giyinirken adımlarım Nur'un yanında buldu kendini.

"Nur." Diye fısıldadım kısık sesimle. Ona seslenme ile eğdiği bakışlarını kaldırıp bana baktı, gözlerinin içi kızarmıştı. Üzerine giydiği kabanı düzeltip çantasını masanın üzerinden alarak bana doğru bir adım attı.

"istersen seninle eve gidelim, onlar gitsin.?" Başını ağır ağır olumsuz anlamda salladı.

"Beni düşündüğünü biliyorum ama benim kaçmam gereken bir şey yok." Dili inkar etsede gözleri gitmek istemediğini bağıra bağıra söylüyordu. Başımı sallayarak onu onaylayıp yürümek için arkamı döndüğümde az ileride Yavuz Selimin beklediğini gördüm. "Hadi gidelim Yavuz Selim abim bekliyor." Ona doğru ilerlemeye başladığımızda aramızdaki mesafe kısa sürede bitmişti.

Elindeki kabanı bana doğru uzatıp gözleriyle almam için işaret etti.

"Dışarısı soğuk, giy bunu." Dudaklarımın üzerine yerleşen tebessümle elindeki kabanı alıp üzerime giyindim.

Salondan çıkıp arabaya doğru ilerledik yavaş adımlarla. Arabanın yanında Sigara içen Murat bizim geldiğimiz görmesiyle elindeki sigarayı atıp söndürdü. Yavuz Selim arabanın kapılarını açıp herkesin benimesini bekledi. Eniştem ve teyzem Murat'ın arabasıyla eve gittiği için Nur ve Murat bizimle geliyordu. Nur ve ben arkaya otururken Murat Yavuz Selimin yanına oturmuştu.

Araba sessiz bir şekilde varacağı yere doğru ilerlerken kimseden ses çıkmıyordu. Başımı cama yaslayıp akıp giden yolu izledim yorgun gözlerimle. Başımda hissettiğim ağrının gittikçe arttığını hissediyordum, midemdeki bulantı başımdaki ağrıya eşlik ediyordu.

Titrek bir nefes alıp başımı camdan çekip öne çevirdiğimde onunla göz göze gelmiştim. Yavuz Selim yüz ifademden iyi olmadığımı anlamış gibi çattığı düzgün kaşlarıyla bana bakıyordu. Güven verircesine ona gülümsedim 'ben iyiyim der gibi' lakin iyi değildim, bedenim iyi olmadığımı bağıra bağıra bana söylerken ben ona kulaklarımı tıkamayı seçiyordum. Bu nereye kadar, nasıl giderdi bilmiyorum ama o bağırış seslerini duymak istemiyordum.

"İyi misin.?" Diye sordu yanımda oturan Nur telaşlı sesiyle. Göz kapaklarımı ağır ağır kapatıp açarak ona baktım, mavi gözlerindeki korku benim içindi. Usulca yutkunarak başımı salladım.

"İyiyim, sadece yorgun hissediyorum." Bütün gün bir şey yapmamama rağmen yorgun hissediyordum, bu yorgunluğun sebebini biliyordum aslında. Başımdaki beyin sapı tümörü yüzünden yorgun ve halsiz hissettiğimi biliyordum.

Araba gideceğimiz mekanın önünde durduğunda herkes tek tek arabadan inmeye başlamıştı. Üzerimdeki kabanı düzelip omuzlarıma sabitledim düşmemesi için, kenara bıraktığım çantamı alıp kapıyı açarak arabadan indiğimde Yavuz Selim'i karşımda buldum. Bana doğru bir adım atıp üzerimdeki kabanı bir kezde o düzeltti.

"Neden üzerine giyinmedin.? böyle üşürsün." Diye sordu sakin sesiyle. Çiseleyen yağmur damlaları asi saç tutamlarının üzerine düşerek onları süslemiş güzelliğine güzellik katmıştı sanki. Omzumu umursamazca kaldırıp indirip uzanıp sağ elini tuttum.

"Bilmem." Yavuz Selim şaşkın gözlerle tuttuğum eline bakarken yavaşça yutkunarak bana baktı. "Hadi gidelim." Elinden çekerek onu mekana doğru yürütmeye başladığımda bana ayak uydurarak peşimden gelmeye başladı. Ben onun elini cekingen bir şekilde tutarken o benim elimi sıkıca kavrayıp tutmuştu.

Büyük adımlarıyla yanıma gelip el ele mekanın içine girip diğerlerinin olduğu masaya doğru ilerlemeye başladık. Adımlarımız masanın önünde durduğunda masadakilere selam verip bizim için ayrılan yerlere yan yana oturduk. Benim yanımda Nur onun yanımda Murat. Karşı tarafta ise Yavuz Selimin karşısında tanımadığım bir adam onun yanında yine tanımadığım bir kadın onun yanında Poyraz ve Sude vardı.

"Merhaba biz az önce diğerleriyle tanışık sizinlede tanışalım, ben Gamze." Eliyle yanındaki adamı gösterip samimi bir şekilde gülümsedi." Buda eşim Ahmet, Sude'nin arkadaşıyız." Kızın samimi gülümsemesine inanarak bende ona samimi bir şekilde gülümsedim.

"Memnun oldum bende Ezka." Sude'nin gibi yapmacık tebessümler saçmıyordu etrafa. Verilen siparişlerin ardından masada kısa kısa sohbetler dönüyordu. Başımı kaldırıp bakışlarımı masada gezdirdiğimde Poyraz'ın dikkatli bir şekilde Nur'a baktığını gördüm lakin Nur ona bakmıyor bakışlarını ondan kaçırıyordu. Poyraz'ın Nur'a baktığını fark eden Sude kaşlarını çatıp gözlerini kısarak Nur'a baktı.

"E Nur sende yok mu bir şeyler.?" Diye sordu bir anda Sude. Nur başını kaldırıp tek kaşını kaldırıp sorgularcasına ona baktı.

"Ne gibi bir şeyler.?" Diye sordu anlamadığını belli edercesine. Sude sırtını geriye yaslayıp kollarını yüzündeki sinsi sırıtışla birlikte güğüs hizasında birbirine bağladı.

"Gönül işi canım ne işi olacak, malum en sonki gönül işin hüsranla bitmişti." Sude'nin acımasız sözleri etrafta yayılırken Nur öylece ona baktı. Dolan gözlerini akmaması için tutarken, titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Dizlerinin üzerine koyduğu ellerini sıkıca kapatıp gözlerini yavaşça açıp kapattı.

"Ne dediğine dikkat et, kardeşimle böyle konuşma hakkını sana kim veriyor." Murat'ın demir kadar sert sesiyle konuşmasıyla Sude biran irkilse de kişiliğinden ödün vermemişti.

"Yanlış birşey söylemedim ki, hem eminim ki bu masada oturan çoğu kişinin onun.."

"Yeter.." Poyraz'ın bir anda adeta bağırarak oturduğu sandalyeyi iterek oturduğu yerden kalmasıyla sandalye yere düşerek ses çıkarırken Sude onun bağırmasıyla korkuyla ona bakmıştı. "Yeter, nerede ne konuşacağını öğren artık. Bıktım senin bu ukala hallerinde, ne onun kimi sevdiği nede başka bir şeyi seni ilgilendirmez. Bu son olsun yoksa olacak olan sadece seni ilgilendirir ona göre." Herkes şaşkınlıkla ona bakarken o yere düşen sandalyeden ceketini alıp öfkeden kasılmış yüz ifadesiyle bakışlarını masada gezdirdi. "Kusura bakmayın, geldiğiniz için de teşekkür ederim ama bu kadarı yeterli herkese iyi geceler." Mekanın çıkışına doğru ilerlerken herkes şaşkın gözlerle arkasından bakıyordu. Sude ağlayarak yerinden kalkıp lavaboya giderken Gamze ve Ahmet peşinden gitmişti.

"Kalkalım mı bizde.?" Diye sordu Yavuz Selim.

"Kalkalım." Diyerek onu onaylayıp oturduğumuz yerden kalktık yavaşça. Başıma saplanan ağrıyla bir an duraksadım, midemde hissettiğim bulanıtı gittikçe artıyordu. Yavuz Selim'in kabanını üzerime giyindim yavaş hareketlerle. Gözlerimin çift görmesiyle gözlerimi sıkıca açıp kapatarak bu durumun düzelmesini bekledim bir kaç saniye.

Çıkışa doğru bir adım attığımda dengemin sarsılmasıyla düşme korkusuyla yanımda bulunun Yavuz Selim'in koluna tutundum sıkıca.

"Ezka iyi misin.?" Diye sordu telaşlı sesiyle.

"İyiyim korkma hemen."

"Emin misin.?" Başımı sallayarak onu onaylayıp önümüzde ilerleyen Nur ve Murat'ın ardından ilerlemeye başladık onun kolunu sıkıca tutarken. düşmemden korkarcasına sağ kolunu belime sardığında bedenimi hafifce ona yasladım.

Mekandan çıktığımızda bedenime çarpan soğuk hava beni üşütmüştü. Yavaş adımlarla arabaya ilerlerken Yavuz Selim'in arabasının arkasında bulunan Poyraz'ın arabası girdi görüş alanıma, Poyraz arabaya yaslanmış sigara içerken bakışları Nur'un üzerindeydi.

Nur derin bir nefes alarak abisine bakıp kısık sesiyle konuştu.

"Siz arabaya binin geliyorum bende abi." Murat itiraz etmek için konuşacağı esnada Nur onu bakışlarıyla susturmuştu. "Çok uzun sürmeyecek abi." Murat istemeye istemeye başını sallayarak kardeşini onayladığında Nur kendinden emin adımlarla Poyraza doğru ilerlemeye başladı.

Poyraz, Nur'un ona doğru geldiğini gördüğünde elindeki sigarayı yere atıp yaslandığı arabadan ayırdı bedenini. Nur onun karşısında durduğunda başını kaldırarak Poyraza baktı, Poyraz ise başını eğmiş ona bakan kıza yorgun gözlerle bakıyordu.

Nur konuştukça Poyrazın yüz ifadesi değişiyordu. Çattığı kaşlarıyla arada ona cevap veriyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp açarak sağ elini öfkeyle saçlarına daldırıp saçlarını karıştırdı, Nura doğru bir adım attığında Nur bir adım geriye çekilmişti. Poyraz, Nur'un bu hareketine karşı dilini dudaklarının üzerinde gezdirerek başını usul usul salladı.

Yorgun bedenim sızlarken başımı halsiz bir şekilde Yavuz Selim'in koluna yasladım. Etrafı çift gören gözlerim sertçe yutkunmama sebep oluyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp açsamda bu durum düzelmiyordu. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklıkla elimi korkuyla kaldırıp hissettiğim sıcaklığa dokundum, parmaklarıma bulaşan sıcak sıvı şey usulca yutkunmama sebep oldu. Parmaklara bulaşan kana korku dolu gözlerle bakarken bedenimi saran acıya engel olamıyordum.

"Yavuz Selim." Diye fısıldadım sesimi saran korkuyla. Bu durumu daha öncede yaşasamda bedenimi saran korkuya engel olamıyordum.

"Güzelim." Başım benden bağımsız halsizce geriye doğru düşerken Yavuz Selim korkuyla düşecek olan bedenimi tuttu. Gözlerine yerleşen korku yüzümde gezinirken burnumdan akan kanı görmesiyle sertçe yutkundu. "Ezka." Diye korkuyla bağırdı ismimi gecenin kör karanlığına. Bedenimi bir anda kucağına aldığında başım yorgunlukla göğsüne düştü.

"Korkma güzelim hastaneye gideceğiz şimdi." Telaşlı sesi nasıl caresiz kaldığını gösteriyordu. "Arabanın kapısını aç Murat." Gür sesiyle bağırarak konuşup açılan arabanın arka koltuğuna beni oturtup o da yanıma oturdu, yarıya kapalı gözlerimle ona bakarken o yüzüme terden yapışan saçlarımı geriye itiyordu nazikce."Çabuk sür şu arabayı Murat." Şoför koltuğuna Murat otururken yanına Nur oturmuştu.

Murat arabayı sürmeye başladığında Yavuz Selim cebinden çıkardığı mendili kanayan buruna tutuyordu.

"Korkma güzelim ben yanındayım." Konuşmaya bile halim yoktu. Çift gören gözlerim kapanırken bilincimin yavaş yavaş gittiğini hissediyordum. Yavuz Selim'in bana telaşla seslenişleri kulağıma boğuk bir şekilde doluyordu. "Ezka." ismimin onun dudaklarından acı dolu sesiyle döküldüğünü hatırlıyorum en son gerisi büyük bir karanlıktı.

######

Yorgun kirpiklerimi birbirine değdirip onları birbirinden ayırmak istedim yavaşça. Bedenimde hissettiğim yorgunluk hafifce kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Kuruyan boğazım bana yutkunmak için imkan vermezken kirpiklerimi zorlukla birbirinden ayırıp kısık gözlerimle karşıma baktım.

Bir hastane odasındaydım. Ay yavaşça köşesine çekilirken yerini güneşe bırakıyordu. Kuruyan boğazımı ıslatmak için güçlükle yutkunup yorgun bakışlarımı odanın içerisinde gezdirdim. Camın önünde elleri pantolonun cebinde olan adamı tanıyordum, dalgın bakışları onu esir almıştı.

Dilimi yavaşça kuruyan dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Bakışlarım onun üzerinde dolaşırken konuşmak için dudaklarımı araladım.

"Yavuz Selim." Diye fısıldadım ismini kuru sesimle. Kısık sesim onun kulaklarına iliştiğinde dışarıda dolaşan dalgın bakışları anında bana dönmüştü. Gözlerine yerleşen kırık cam parçaları parlayarak bana bakıyordu.

"Ezka, uyanmışsın." Sert adımları yanımda durduğunda yavaşça yatağın boş kısmına oturup sağ elini tuttu usulca. "Aklım çıktı sana bir şey olacak diye, iyi misin? kendini nasıl hissediyorsun.?" Peş peşe sıraldığı sorular kaşlarımı çatarak ona bakmama sebep olmuştu, hala daha başım ağrıyordu çünkü.

"İyiyim ben ama susadım, su var mı.?" Hızlı hızlı başını sallayıp yatağın kenarından kalkıp köşede duran masanın üzerindeki şişeden bardağa su dökerek yanıma geldi. Bardağı kenardaki komodinin üzerine bırakıp yattığım yatakta hafifce doğrulmamı sağlayıp suyu bana içirip tekrardan yatmamı sağladı. "Diğerleri nerede.?" Diye sordum yorgun sesimle. Yavuz Selim tekrardan yatağın kenarına oturup sağ elimi tuttu.

"Kafeteryada oturuyorlar." İlgili bakışları yüzümün her tarafında dolaşırken bu benim utanmamı sağlıyordu. Başımı yavaş yavaş sallayarak onayladım onu.

Bakışlarımız birbirine tutunduğunda bakışlarımı ondan kaçırmadım. Mavi gözlerim onun kahvelerine dalmıştı, parlayarak bana bakan bu gözler bana umut veriyordu.

"Korkmuyor musun.?" Sorduğum soruyla tek kaşını kaldırarak sorgularcasına bana baktı.

"Neyden korkmuyor muyum Piccino mio.?" Durgun bir denizi anımsatan mavilerimi ondan ayırıp, titrek bir nefes alarak yutkundum. Parmakları sağ elimi sıkıca kavradığın da ondan kaçırdığım bakışlarımı onun birleştirdiği ellerimize düşürdüm.

"Aşkını bana emanet etmekten, benim yarınlarım belli değil Yavuz Selim." Gözlerindeki cam parçaları savrularak etrafa dağıldı bir bir. Gözlerindeki o çaresiz bakışlar içimin hüzünle burkulmasına neden oldu. Hem yara hem ilaç olan o gözlerde hasret vardı, geç kalmışlık vardı.

"Kalbimede, ömrümede sen yazılısın, sanmaki senden sonra yarınlarım olacak. Benim yarınlarım seninle olacak."

"Ben senin kalbinde yara olarak kalırım ancak." Söylediğim sözlerle cenesi kasılırken gözlerini kapatarak titreyen nefesiyle soluklandı.

"Bunu sen bilemezsin. Bunu bende bilemem bunu ancak senin için atan kalbim bilebilir." Gittikçe sertleşen ses tonundan kızdığını anlamıştım. Usulca yutkunarak, elimi tutan elini sıkıca tuttum. "Senden asla vazgeçemem, geçmem. Bunu asla unutma." Çattığı kaşlarıyla bana bakarken dudaklarımın üzerine yerleşen kırık tebessümle ona bakıp, yattığım yerden doğrularak kollarımı onun boynuna doladım sıkıca. Sarılışım onun kollarında hayat bulurken gülümseyerek başımı göğsüne yasladım.

"Olur unutmam sayın savcım." Diye fısıldadım onun kalp atışlarını dinlerken, gözlerim huzurla kapanırken yarınların ne getireceğini bilmiyorduk.

Loading...
0%