Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@eminefuruncu

 

5 YIL SONRA

Hatalarım varsa kusur bakmayın, keyifli okumalar dilerim.

Bazen insanlar yaşamayı değil ölmeyi ister, hayata onları bağlayan yaşama sevinçleri ellerinden alınınca küçük bir çocuğun elinden en sevdiği dondurmayı alındığında yaşadığı hayal kırıklığı gibiydi. Bir anda kara gül gibi soluyordun, insanın hayatı elinden alınınca yaşamayı değil ölmeyi istiyordu. Çaresizlik bunu tetikleyen en büyük etmendi belki de, kocaman dünyada tek başınasın insanlar sana acıyarak bakıyordu kendi seçmediğin bu hayata mahkum kaldığın için.

Gözlerimi açmak istiyordum lakin kirpiklerimi tutkalla birbirine yapıştırılmış gibi ayrılmıyorlardı birbirlerinden. Bedenim enkaz altında kalmış gibi ağırlaşmış parmağımı bile kıpırdatmaya aciz hissediyordum kendimi, öylesine yorgun öylesine bitik.

Boğazımda oluşan kuruluğu ve ağzımın içerisinin her tarafa yayılan acı tadı yok etmek için art arda yutkunmak istedim lakin bunu bile başaramadım, boğazıma yapışan dikenli teller bana mani olmuştu, her yutkunmaya çalıştığımda dikenli tel boğazıma batarak boğazımı kanatıyordu.

Elimin üzerinde hissettiğim dokunuşla içimi korku sardı ama ben hareket edemedim. Yanımda bir beden vardı, sıcak nefesini elimin üzerinde hissedebiliyordum ama ben elimi o elden çekemiyordum, bedenimde o gücü bulamıyordum.

"Uyanman gerekiyor Piccino mio." Kulaklarıma dolan erkek sesi bana hiçte tanıdık gelmiyordu, içimi saran korku beni yavaş yavaş ele geçiriyordu.

"Sence de yeterince uyumadın mı.?" Usulca kaşlarımı çatıp kulaklarımda yankılanan sesin sahibini dinlemeye devam ettim sessizce. Elinin içerisine hapis ettiği elimi sıkıca tutuğunda elimi elinin içerisinden çekip koparmak istedim.

"Beş yıl Piccino mio, tam beş yıldır okyanus rengi gözlerini göremiyorum, sence de çok uzun bir süre değil mi bu süre.?" Nefes alış verişlerim hızlanıyordu benden bağımsız bir şekilde. Bedenim darağacına bağlanmış sallandığını hissettim o an. Ben beş yıldır uyuyor muydum? Bu adam kimdi? Neden elimi tutuyordu? Neden tüm kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum? En önemlisi de neden beynimin içi boş bir kuyu gibiydi?

Elimdeki sıcak dokunuşun yavaşça son bulduğunda bulunduğum yerde derin bir iç çekme sesi ilişti kulaklarıma ardından etrafta yankılanan ayak sesleri ve kapı kanma sesi.

İsmimi bile hatırlamıyordum bana ne olduğunu hatırlamıyordum. Kendimi zorlayarak gözlerimi açmayı başardığımda gözlerimi kırpıştırarak gün ışığına alışmaya çalıştım. Kaşlarımı çatarak etrafıma baktığımda beyaz bir odada yattığımı gördüm, bakışlarımı koluma çevirdiğimde kolumda gördüğüm seruma anlam veremedim. Bana ne olmuştu? Bu sorunun cevabını beynimin en ücra köşelerini yoklayarak cevaplamak istedim ama olmadı, beynimin içinde koça bir boş kuyu vardı.

Acıyla yutkunup başımı yan tarafıma çevirdiğimde geniş cam çarptı gözüme, yağmur damlaları asi bir şekilde cama vurup kayıp gidiyordu, benim beş yılımda böylemi kayıp gitmişti, ben beş yılımı bu yatakta mı geçirmiştim.

Odanın kapısının açılma sesi kulaklarımı doldurduğunda bakışlarımı yağan yağmurdan ayırma gereği duymadan aynı şekilde durdum. Odaya kim gelmişti bilmiyorum lakin içten içe içimi saran endişeye mani olamıyordum, gelen kişiyi görmeye hazır mıyım bilmiyorum.

Adım seslerinin bana yaklaştığını duyduğumda gözlerimi sıkıca kapatıp bu endişeden kurtulmak için yanıp tutuşsam da gözlerimi kapatmayarak sesin geldiği yöne doğru çevirdim başımı cesurca.

Karşımda gördüğüm kaşlarımı çatarak ona baktım o ise gözlerinde oluşan şaşkınlıkla bana bakıyordu. Masmavi gözleri olan sarı saçlı güzel bir kızdı lakin onu tanımıyordum, tanıyorsam da beynimin bana oynadığı oyundan dolayı hatırlamıyordum.

Şaşkınlıkla aralanmış dudaklarını kapatıp yattığım yatağa doğru adımlamaya başladı.

"İnanmıyorum uyanmışsın." İmce parmaklarıyla elimi kavradığında ona çatık kaşlarla bakmaya devam ettim, kendimi o kadar boş hissediyordum ki bu hissi nasıl yok edeceğimi, onunla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Boş olan kuyunun içinde beş yıl boyunca bir köşesinde ölmeyi beklemiştim ama ölmemiştim.

"Ezka canım benim kendini nasıl hissediyorsun.?" Gözlerimi usul usul kapatıp açarak karşımdaki güzel kıza baktım, benden bir cevap beklediği gözlerinden okunuyordu lakin ben konuşmak için kendimde cesaret bulamıyordum. O an beynim söylediği şeyi yavaş yavaş idrak ettiğinde başka birinin ağzından kendi ismini öğrenimin verdiği yanıp kavruldum.

Güzel gözlü kız benden istediği yanıtı alamayınca telaşla odadan çıkıp gitmişti, boş gözlerle arkasından bakarken içimde hissettiğim boşluğun gittikçe arttığını hissediyordum.

Gözlerimi ağır ağır kapatıp açarak başımı cama çevirip asil asil yağan yağmuru izlemeye devam ettim boş gözlerle.

"Ezka canım, inanmıyorum uyanmış." Naif ama telaşlı sesiyle yanıma gelip bana bakan kadına baktım, az önceki güzel gözlü kıza çok benziyordu, bakışlarımı onun yanındaki adama kaydı usulca daha sonra onun yanında duran az önceki kıza, hepsi bana imkansız bir şeymişim gibi bakıyorlardı.

Kadın bir adım atarak yanıma yaklaşmaya başladığında içimi sebepsiz bir telaş kapladı.

"Kendini nasıl hissediyorsun .?" Diye sordu naif sesiyle. Mavi gözleri ve gözleriyle uyum içinde olan eşarbıyla ilerlemiş yaşına rağmen güzelliği gün yüzüneydi. Boşluğa bakarmış gibi gözlerine bakıyordum, sorduğu sorunun cevabını ben bilmiyorken ona nasıl cevap verebilirdim ki, denizin ortasında tek başıma kalmış küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.

Kadın benden cevap alamayınca bakışlarını arkasına çevirip arkasında bekleyen kıza ve adama baktı.

"Mehmet neden konuşmuyor.?" Diye sordu telaşlı sesiyle. Adam nefesini sıkıntıyla bırakıp kadının yanına gelip güven verircesine tebessüm etti.

"Bazı şeyleri anlamaya çalışıyor büyük ihtimalle, Ezka en son ne hatırlıyorsun.?" Diye sordu isminin Mehmet olduğunu öğrendiğim adam. Sağ elimi usulca yumruk yaparak tırnaklarımın etime batmasına izin verdim, kurumuş dudaklarımı zorlukla araladım.

"Kimsiniz siz.?" Sesim zar zor çıkmıştı, boğazımda oluşan acıyı yok sayarak cevap beklercesine baktım yüzlerine. Canım acıyordu, ruhumun ücra köşesinde bir boşluk vardı ve ben bu boşluğun nasıl oluştuğunu hatırlamıyordum, o boşluğu nasıl dolduracağım bilmiyorum.

"Ben senin teyzen Melike bu kızım Nur, bu eşim Mehmet." Eliyle teker teker kızını ve eşini anlamayarak ona baktım, onlar ailem değilse ben neden buradayım? Neden ailemin yanında değilim.?

"Ben neden buradayım peki? Ailem nerede? Neden hiçbir şey hatırlamıyorum.?" sesimdeki acı odanın içerisinde yayıldığında canım tekrar tekrar yandı, içimdeki ateş her dakika daha da büyüyüp beni de birlikte yakıyordu.

"Sana her şeyi anlatacağız lakin şuan tam olarak iyileşmedin. " Duyacaklarım o kadar mı ağırdı, beni yerle bir edecek altında ezileceğim kadar çok mu ağırdı. Dolan gözlerimi kırpıştırarak karşımda bana hüzünle bakan insanlara baktım, bana açımlarını istemiyordum, bana dolu dolu olmuş gözlerle bakmalarını istemiyorum. Sadece ne yaşayıp bu hale geldiğimi bana anlatmalarını istiyordum. Odanın içerisinde yayılan sessizlik can alan bir sessizlikti.

"Hayır şimdi duymak istiyorum, ailem nerede, bana ne oldu.?" Acıyan boğazımı umursamadan asi bir şekilde bağırdım, ruhumun sıkıştığını hissediyorum.

"Ezka canım." Konuşmak için kendisini hazırlayan kadının sözünü kesip kolundaki serumu çıkartıp öfkeyle kabloyu yan tarafa fırlattım.

"Söylesenize ne oldu bana, ne oldu aileme söylesenize." Yattığım yerde doğrulmaya çalıştığımda tüm kemiklerimin kırılırcasına sızladı, acıyla yüzümü buruşturup tekrar ve tekrar denedim kalkmayı ama olmadı. İsminin Nur olduğunu öğrendiğim kız telaşla yanıma gelip beni yatırmaya çalıştığında asi bir şekilde onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım.

"Bırak beni bırak." Sesim tüm evi dolduracak kadar çok çıkıyordu bunun sebebi acımdan kaynaklıydı, acım sesime yansıyordu.


"Sakin ol lütfen." Ellerimi ondan kurtarmak istercesine sallayıp güç bulamadığım bacaklarımı oynatmaya çalıştım ama olmuyordu bacaklarım milim farlıyla hareket ediyordu.

"Bırak beni." Bağırmaktan acıyan boğazım sızım sızım sızlasa da umursamadım.

"Ailen beş yıl önce öldü, sende yaşadığın bir olaydan dolayı bu haldesin." Duyduklarımla kanım çekilmişti adeta, haykıra haykıra gözlerimden kan akana kadar ağlamak istiyordum. Ailem ölmüştü ama ben ne onları nede öldüklerini hatırlıyordum, bu çok can alıcı bir şeydi bu çok kahredici bir şeydi. Asi hareketlerim bıçakla kesilmiş gibi kesilirken geriye sadece gözyaşlarım kalmıştı.

"Melike neden söyledin, şuan söylenir mi bu." Yanımda konuşuyorlardı ama ben anlamıyordum, sesleri bana uğultu gibi geliyordu. Sağ elimi yumruk yaparak tırnaklarımı etimi batırıp titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp sessizce ağladım.

Ben düştüğüm bu boşluğun içinde yok olup gidecektim, kimse eline bana uzatıp o boşluktan kurtarmayacaktı, kurtaramayacaktı buna kimsenin ne gücü yeterdi nede sabrı yeterdi. Benim hayatım bu denli cehennemken hiç kimse bana elini uzatamazdı.

BİR HAFTA SONRA.

Benim umutlarım vardı bir zamanlar şimdi yoktu, benim ailem vardı şimdi yoktu, şimdi öyle yalnız öyle sessiz öyle çaresizdim ki tüm bunlar delimi yakmıştı konuşamıyordum.

İçimde hissettiğim boşlukta güller açmak için can atarken ben o gülleri sevgisizliğimle öldürüyordum, ben her gün bu yatakta ölüyordum. İlacı yoktu bu hastalığın tek çaresi sessizce susup etrafında senden bağımsız olan şeyleri izlemekti.

Gözlerimi açalı bir hafta olmuştu, uyandığım gün yanımda konuşan o adamın sesini o günden beri duymamıştım, bazen yanlış duyduğumu, beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu düşünüyordum sonra elimin üzerinde hissettiğim elin sıcaklığını hatırlıyordum hayal değil gerçekti ama gerçek olan o kişinin kendisi yoktu.

Bir haftadır ağzımdan tek bir kelam çıkmamıştı, duyduğum acı sözlerden sonra konuşamıyordum, Teyzem ve Nur ne kadar çabalasa da onların yaptığı boşa kürek çekmekti.

Nur tüm can yakınlığıyla kuzenden çok iki dost gibi olduğumuzu anlattığında sessizdim, yaşadığımız güzel anları neşe saçarak anlatırken ben boş gözlerle ona bakarak sessiz kalmıştım.

Anlattığı o güzel anlardan hiçbirini hatırlamıyordum, asi bir şekilde yağan sağanak yağmur içimdeki çaresiz siyah güllerimi kırmıştı.

Ay asil bir şekilde gecenin üzerine çökerken bizim yarım kalmışlığımızı umursamadı. Sessiz bir iç çekişle başımı cama çevirip yağmuru izledim, Trabzon'un asi yağmuru bize kaçma imkanı vermiyordu.

Dizlerimi zorlayarak yan tarafıma dönüp sessiz sessiz akan gözyaşlarımı sildim. Beş yılımı bu yatağa mahkum geçirdiğim için bacaklarımı istediğim şekilde kullanamıyordum, kendimi yarım kalmış gibi hissediyordum, beş yılım koç koça beş yılım ellerimden alınmıştı lakin ben buna sebep olan şeyi hatırlamıyordum, ellerimden nasıl alındığını hatırlamıyordum.

Kapının açılma sesi kulaklarıma iliştiğinde gözlerimi kapatıp uyuma taklidi yaptım gelen kişi Nur veya teyzemdi her gece beni kontrol etmeye geldiklerinden bu durumu artık garipsemiyordum.

Adım sesleri yakınımda durduğunda kulaklarıma dolan derin bir iç çekiş sesi oldu, bu ses bir erkeğe aitti. Korkuyla yastığın altındaki elimi yumruk yaparak tırnaklarımı etime batırdım.

"Piccino mio." Kulaklarıma dolan sesle nefesimin keskin bir bıçakla kesildiğini hissettim. Bu kişi uyandığım gün yanımda olan kişiydi o günde bana böyle hitap etmişti. Beni tanıdığı gözle görülen bir gerçekti lakin ben onu tanımıyordum yada beynimin bana oynadığı oyun bana öyle düşündürüyordu.

"Uyanmışsın......." Sesi fısıltı şeklinde kulaklarıma dolarken beni uyandırmaktan korkuyor gibiydi.

"Lakin ben yine göremedim o okyanus rengi gözlerini Piccino mio." Sesindeki yorgun tını vardı, bir şeylerden yorulmuş omuzlarındaki yükün ağırlığı onu her gecen dakika daha çok yorduğu bir yorgunluktu bu.

Yatağın kenarında duran elimin üzerine sıcak bir dokunuş hissettiğimde içim korkuyla doldu taştı, işaret parmağını yüzük parmağımın üzerinde usul usul gezdiriyordu.

"Beni hatırlamayacak olman çok canımı yakıyor Piccino mio." Benim bu adamla nasıl bir geçmişim vardı, neden onu hatırlamıyor oluşum canını yakıyordu.

Parmağımın üzerindeki dokunuş usulca son bulurken hızlıca gözlerimi açıp narin parmaklarımı onun bileğine doladım, dokunuşumla dokunduğum bedeni enkaza çevirip taş gibi olmasına neden oldum.

Ay ışığının aydınlattığı odada sırtı bana dönük bir şekilde duran adamı sıkıca tutup kurumuş dudaklarımı araladım.

"Kimsin sen.?" Dudaklarımın arasından dökülen kelamla sert bir şekilde yutkunması doldu kulaklarıma, neden yüzünü bana dönmüyordu.

Bileğini yavaşça parmaklarımın arasından ayırıp başını yavaşça cama doğru dönmesiyle ay ışığının aydınlattığı odada soluk sureti kusursuzca gözlerimin önene döküldü, giymiş olduğu beyaz gömlek üzerinde parlıyordu.

Derin bir nefes alıp erkeksi sesinin odada yankılanmasına izin verdi.

"Un uomo morto(ölü bir adam.)"

Loading...
0%