@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar dilerim. Günler bir bir akıp giderken o günün ardından bir hafta geçmişti. Yorgun bakışlarım hastanenin buğulu camında dolaştı ağır ağır, yağan yağmur damlaları yavaşça cama vuruyor ardından narince camdan süzülerek düşüyorlardı. Bir haftadır bu odanın içerisindeydim. Bedenimin her geçen gün daha çok yorulduğunu hissediyorum. Bir boşluğun içinde savrulan narin bedenim yorgunlukla sığıncak bir köşe ararken aradığı o köşeyi geçmişini saran adamda bulmuştu. Beynimin içindeki bu şeyin sesimi yavaş yavaş susturduğunu hissedebiliyordum. Radyoterapi görsemde bir işe yaramadığını anlayabiliyordum, bana kimse birşey söylenmesede beni yalnız bırakmayan insanların gözlerinden bunu anlıyordum. Yavaşça yutkunup derin bir nefes doldurdum ciğerlerime. Bakışlarım kolumdaki seruma düştüğünde kapının yavaşça açılmasıyla yorgun bakışlarımı oraya çevirdim. “Annemi zorda olsa eve gitmesi için ikna ettim.” Diye konuştu Nur yorgun sesiyle.Ona yorgun bir tebessüm bahşettiğimde bakışlarım onun arkasındaki bedene tutunmuştu, Yavuz Selim’e. Kalbim yorgun bedenime inat hızlı hızlı atmaya başladığında, mavi gözlerimde yakamozlar parladı. Nur’un ardından odaya girip kapıyı peşinden kapattı. Nur yatağın boş kısmına oturuken o odanın içerisinde bulunan çift kişilik koltuğa oturdu. “Nasılsın.?” Diye sordu Nur kısık sesiyle. Dudaklarımın üzerinde yeşeren ölü gülüşle ona baktım, başımı yavaş yavaş salladım. “İyiyim.” İyi değildim bunu o da biliyordu, yüzümüzde olan gülümsemeler bazen gerçeği yansıtmazdı. Sahte gülüşler hissettiğimiz acıları örtmeye yetmiyormuydu bilmiyordum lakin yüzleşmekten korktuğumuz o karanlıktan bizi saklıyordu belkide. “Ne zaman çıkacağım buradan, sıkıldım.” Bakışlarım Yavuz Selim’in üzerinde dolaşıyordu. Dizlerine koyduğu ellerini yumruk yaparak gözlerini yavaşça kapatıp açarak başını kaldırıp bana baktığında ona bakan beni fark etti. “Doktor henüz bir şey söylemedi.” Anladım dercesine başımı salladım. Bakışlarım yeniden buğulu cama kaydığında odanın kapısı çaldı, kapı yavaşça açılıp içeriye doktorumun girmesiyle odanın içindekilere başıyla selam vererek bakışlarını bana çevirdi. “Nasılsınız Ezka hanım.?” “İyiyim.” Diye yanıtladım onu kuru sesimle. Başını sallayarak beni onayladı. “Sizi yarın taburcu edeceğim ama kontrolleri ve radyoterapiyi aksatmadan gelmeniz gerekiyor.” Nur gülümseyerek bana bakıp sıkıca elimi tuttu. “Peki, gelirim.” Diye konuştum, Başımı yavaş yavaş sallarken. Doktor bey başını sallayıp “Geçiş olsun.” Diyerek odadan çıktığında ben hala boş bakışlarla arkasından bakıyordum. “Nur, sen Poyrazla eve git ben bu akşam kalırım burada, yarın onuda alıp gelirim eve.” Yavuz Selim oturduğu yerden kalkıp yatağa doğru ilerlerken Nur, Yavuz Selim’in dedikleriyle kaşlarını çatarak ona baktı. “Ama Yavuz Selim abi..” Nur’un itiraz dolu sesini sert sesiyle konuşarak bastırmıştı. “Nur, hadi abiciğim.” Nur istemeye istemeye başını sallayarak oturduğu yerden kalktı. “Ona gerek yok ben kendim giderim eve.” Kenara bıraktığı kabanını giyinip çantasını eline aldı çattığı kaşlarıyla Yavuz Selime bakarken. “Poyrazla git, tek gidemezsin bu saatte.” Nur derin bir nefes alarak memnun olmayan bir yüz ifadesiyle başını salladı. “Peki giderim Poyrazla, Görüşürüz Ezka.” Sert adımlarla odadan çıktığında şaşkın ve yorgun gözlerle arkasından bakıyordum. “Kızdı sanırım.” Diye fısıldadım kısık sesimle. Yavuz Selim az önce Nur’un oturduğu yere oturup serum takılı olan elimi yavaşça kavradı. “Kendi başına gitmesine izin veremezdim.” Başımı yavaşça sallayarak onayladım onu. Yorgun bakışlarımla ona baktığında onun zaten bana baktığını gördüm. Gözlerinin içine yansıyan durgunluk beni içine çekiyordu, öyle dikkatli bakıyordu ki bakışları bir zaman sonra utanmama sebep olmuştu. Yavaşça yutkunarak bakışlarımı ondan kaçırdım. “Bakma bana öyle.” Diye konuştum kısık çıkan sesimle. Pürüzlü çıkan sesimi düzeltmek için bir iki kere öksürüp huzursuz bir şekilde yerimde kıpırdadım. “Nasıl bakmayayım.?” Bakışlarım benden bağımsız bir şekilde Yavuz Selim’e kaydığında tek kaşı keyifle yukarıya kalkık bir şekilde bana bakarken buldum onu. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken Yavuz Selim gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. “Gülmesene görende komik bir şey söyledim sanır.” Elimi onun elinin altından çekip aldım. Ellerimi küskün bir şekilde göğüs hizamda birbirine dolayıp başımı cama doğru çevirdim. “Küstün mü.?” Yavuz Selim elini uzatıp yanağıma dokunduğunda başımı çevirmden gözlerimin ucuyla ona ters bir şekilde baktım çatık kaşlarımla. “Trip atarkende ayrı bir güzel oluyorsun.” Söylediği kelimeler midemin içinde sıcak bir suyun fokur fokur kaynamasına sebep olurken gülmek için yanan dudaklarıma engel oldum. Yan taraftan gelen hışırtı sesleri göz ucuyla oraya bakmama sebep olsada dönüp bakamıyordum. Yavuz Selim ayakkabılarını çıkartıp yatağın boş kısmına oturup sırtını benim gibi yatağın başlığına yasladığında başımı çevirerek ona şaşkın gözlerle baktım. “Ne yapıyorsun Yavuz Selim.?” Diye sordum şaşkın sesimle. Sağ kolunu geriye atarak omzumdan tutup beni kendisine doğru çekerek başımın göğsüne düşmesine sebep oldu. “Hiç,vurgun olduğum güzelin ciğerlerimi yakan kokusunda soluklanıyorum.” Benim söylediklerimi umursamadan hareket ederek bu kadar rahat davranması beni şaşırtsa da söylediği sözler kalbimin heyecanla kasılmasına sebep oluyordu. Sağ elini kaldırıp yavaş yavaş saçlarımda gezdirdi parmaklarını, gözlerim usul usul yağan yağmur damlalarını izlerken onun yanında kendimi huzurlu hissettiğimi anladım bir kez daha. Saçlarımda gezinin parmaklar yavaş yavaş uykumu getirirken, saçlarıma değen onun sıcak nefesi beni düştüğüm o uykunun kollarından çekip alıyordu. “Bu gece ay yine çok güzel değil mi.?” Diye konuştu sakin sesiyle başımı göğsünden kaldırıp önce ona sonrada pencereden dışarıya baktım. Yağan yağmur damlaları bir bir cama vurarak bize eşsiz güzelliklerini hatırlatıyordu. “Ay yok ki Yavuz Selim, iki seferdir aynı şeyi söylüyorsun ikisinde de ay yok.” Başımı kaldırıp ona altına altan bakarken o başını eğerek gülümseyen gözleriyle bana baktı. Parmak uçlarıyla yüzüme dökülen saçları geriye doğru atıp gözlerinde anlam veremediğim ifadeyle bana baktı. “Geçmişte Japonyada erkekler sevdiklerine seni seviyorum demekten utandıkları için onun yerine bu gece ay çok güzel değil mi dermiş.” “Yaa çok zarif.” Başını usul usul sallarken saçlarımda dolaşan elini indirdi yavaşça. “Senin gibi.” Yüzümde oluşan tebessümle ona bakarken utanarak bakışlarımı ondan kaçırarak ondan kaçmanın yolunu yine ona sığınarak buldum, başımı göğsüne yaslayıp söylediği sözleri düşündüm. Aklımın içinde dönüp duran sözler yanaklarımın kızarmasına, kalbimin hızlı hızlı atmasına sebep oluyordu. Beni sevdiğini söylemişti, bunu dolaylı yoldan yapsa da söylemişti. “Bana türkü söyler misin.?” diye sordum yorgun çıkan sesimle. Yavuz Selim kısa bir an duraksayıp ardından tekrardan elini saçlarımda gezdirdi. Saçlarımda gezinen eli uykumu getiriyordu. Elimi uzatıp elini kavrayarak elini dizlerimin üzerine koydum. “Ne söyleyeyim güzelim.” Diye sordu sıcak nefesini saçlarımın diplerine bırakırken. “Eklemedir koca konak.” Diye fısıldadım. Bu türküyü söylerken duymuştum onun güzel sesini. Yavuz Selim güler gibi bir ses çıkardığında o da neden bu türküyü istediğimi anlamıştı sanırım. Türkü onun güzel sesinden gecenin karanlığına döküldüğünde gözlerim huzurla kapanmıştı. Elimi sıkıca sağ elini tutarken bir ninni gibi kulağıma dolan türküyü dinledim gönlüme gelen baharla. Parmaklarını elimin üzerindeki serumun iğnesini açıtmadan doladı parmaklarıma. Eli yavaş yavaş yüzük parmağımın üzerinde dolaşırken bu beni gülümsetmişti. Parmakları zehirli bir yılan gibi dolaşıyordu parmağımın üzerinde. Türkü bittiğinde elimin üzerinde hareket eden paraklarıda durmuştu, başımı kaldırıp ona baktım gözlerimde açan çiçeklerle. “Ortada boylu bir güzele vurgunum.” Diye fısıldadı o gece fısıldadığı gibi. “Gözlerin… ilk zamanlar bir buz kütlesi gibi bakardı, ama şimdi gözlerinde çiçekler açmış güzeller güzelim.” “O çiçekleri orada sen açtırdın Yavuz Selim.” Bana sevgiyle bakan gözleri bir cam gibi parlıyordu. Başımı tekrardan göğsünün üzerine koyup gözlerimi yorgun bir şekilde kapattım. Dilimin ucuna gelen zehirli sözleri bir bir yuttum, bir gün o çiçeklerin tamamen solacağını benim gibi o da çok iyi biliyordu. “Bir gün…” Sözlerimi tamamlama izin vermeden sert sesiyle konuştu. “Aklından geçenleri biliyorum, onları aklından sil Ezka iyileşeceksin sen.” Bedenimi biraz bedeninden ayırıp ona dönmemi sağladığında yüzümü ellerinin arasına aldı. “Sen benim canımsın, sen olmazsan benim canım eksik kalır.” Gözümden düşen bir damla yaş onun ellerini ıslattığında o bunu umursamamıştı bile. Elini enseme koyup beni kendisine doğru çekerek başımın boyun girintisine denk gelmesini sağladı, bir eli sıkıca beni sararken bir eli ensemdeydi. “Canımı eksik bırakma.” Diye fısıldadı gecenin karanlığına. Gerçeği söylemekten korkuyordu lakin gerçeği benim gibi o da biliyordu. Bir gün canı eksik kalacaktı belkide. Ciğerlerim nefes almam için bana yalvarırken ben gecenin kör karanlığında ayaklarımı acıtan taşlara rağmen karanlık ormanın içinde koşuyordum. Arkamdan bağıran adamlar korkuyla içimin titremesine sebep oluyordular, korkuyu iliklerine kadar hissediyor ve yaşıyordum. Korkudan birbirine dolaşan ayaklarım heran düşmem için an kolluyordu, gecenin karanlığında savrulan saçlarım gözlerimin önüne bir perde gibi dökülüyordu. “Yakalayın onu.” Kulaklarıma dolan ses duymaktan korktuğum sesti. Kalbim bir sercenin son çırpınışı gibi atmaya başladığında, korkulu gözlerimi etrafta gezdirdim. Ben koştukça arkamdaki adamların daha hızlı koştuğunu hissediyordum sanki soğuk nefeslerini ensemde hissediyordum. Gözlerimden düşen bir damla yaşla elimde tuttuğum şeyi sıkıca kavradım. Kolumdan tutulup sert bir şekilde çekildiğimi hissettiğimde dudaklarımın arasından kaçan çığlığa mani olamadım. dudaklarımın üzerine kapanan soğuk parmaklar üşüyen bedenimi daha çok üşüttü.Ondan kurtulmak için geriye doğru bir adım attığımda beni sıkıca tutan kolları buna izin vermiyordu, elimde sıkıca tuttuğum bıçağı ağzımı kapatan elin üzerine batırdım korka korka. Arkamdaki beden açıyla inlerlen bedenimi ona çevirip ona baktım. Korkunun esir aldığı kahverengi gözler bana bakıyordu, sanki kaybettiği önemli bir şeyi bulmuş gibi. Yüzünü saran siyah maske onu görmeme engel olurken gördüğüm gözler bana yabancı gelmiyordu. “Ezka, güzelim uyan.” ismin boğuk bir şekilde kulaklarıma doluyordu, bedenim derin bir çukurun içine düşmüş gibiydi onu oradan kurtaramıyordum. Gözlerimi aralamak istesemde bedenimi saran sarmaşıklar buna izin vermiyordu. “Ezka uyan.!” Bedenimin sarsılmasıyla gözlerimi yavaşça araladım. Yavuz Selim ellerini omuzlarıma koymuş korkulu gözlerle bana bakıyordu, sağ elini kaldırıp terden dolayı yüzüme yapışan saçlarımı geriye doğru itti yavaşça. “Geçti ben buradayım.” Bedenimi kendisine doğru çekip bana sıkıca sarıldığında gözlerimin önünde hala o kahverengi gözler vardı. “S..sen.” Diye bir mırıltı döküldü kurumuş dudaklarımın arasından. Yavuz Selim bedenini geriye doğru çekip saçlarımı okşadı usul usul. Dolan gözlerimden bir damla yaş aktı yavaşça, gördüğüm rüya geçmişimle harmanlanmış bir rüyaydı bunu hissediyordum. Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp başımı olumsuz anlamda sallayıp bakışlarımı ondan kaçırıp sağ eline düşürdüm. Elinin üzerindeki yara izi usulca yutkunmama sebep oldu, ürkek bakışlarım tekrar ona döndüğünde sorgularcasına bana bakıyordu. “Sen… sen o sensin.” diye fısıldadım kısık sesimle. Yavuz Selim anlamayarak kaşlarını çatıp sorgularcaasına baktı bana. “Kimin.?” Diye sordu durgun sesiyle. “O gece, elini yaraladığım adam sendin.” Dudaklarımın arasında dökülen her kelime saçlarımın arasında hareket eden elinin durmasına sebep olmuştu. Bakışları yavaş yavaş donuklarışken kahverengi gözlerine yerleşen sis bulutları kuruyan toplarklarımı ıslatacak gibiydi. “Hatırladın mı.?” Diye sordu üzerindeki şaşkınlığı hala atamayarak. Boğazımı saran eller yutkunmama engel oluyordu, dolan gözlerimi sıkıca kapatırken usulca yutkunup boğazımı saran ellerden kurtuldum. Sıkıca kapattığım gözlerimi aralayıp ona ıslak kirpiklerimin arasından baktım. “Hatırladım, sen o gece oradaydın.” diye konuştum titrek sesimle. Yavuz Selim heyecanla gülümseyip dizlerimin üzerine koyduğum buz tutmuş parmaklarımı sıkıca tuttu. “Başka ne hatırlıyorsun? Flaşı ne yaptığını hatırlıyor musun.?” Hissettiği heyecan sesinede yansıyordu lakin sorduğu sorunun cevabı bende kocaman bir boşluktu. Başımı olumsuz anlamda sallayıp kuruyan dudaklarımı ıslatırken konuştum. “Hayır hatırlamıyorum, sadece karanlık bir ormanda koştuğumu ve yolumun sana çıktığını hatırlıyorum.” “O gece beni tanımamıştın.” Diye konuştu az önce sesine yansıyan heyecandan eser kalmayan buz tutmuş sesiyle. Kaşlarımı çatıp ağrıyan başıma elimi koydum, gözlerimi sıkıca kapatıp o anı tekrar hatırlamak istedim ama olmadı. “Yüzün kapalıydı… siyah bir maske vardı yüzünda o an hissettiğim korkudan dolayı seni tanımamış olabilirim.” Elimi saçlarımın arasından çekip tek kaşımı kaldırarak sorgularacasına ona baktım. “Peki senin yüzünde neden maske vardı, neden kendini benden sakladın.?” Yavuz Selim derin bir nefes alıp elleri arasında sıkıca tuttuğu elimin üzerinde parmaklarını dolaştırdı yavaş yavaş. “O zamanlar henüz yeni savcı olmuştum ne kadar istesemde davayı bana vermiyorlardı bende kendi imkanlarımla kendimi gizleyerek seni o adamdan kurtarmaya çalıştım, ama onu bile beceremedim.” Başımı yavaş yavaş sallarken çenemle sağ elinin üzerini gösterdim başımı önüme eğerken. “Peki neden bana söylemedin onu benim yaptığımı.” Yüzünde oluşan yarım tebessümle bana bakıp sağ eliyle yüzümü kavayıp başımı kendisine doğru çevirdi. Bağ parmağı elmacık kemiğimin üzerinde iz bırakırken o kadifemsi sesiyle konuştu. “Kendini suçlayacağını biliyordum çünkü, şuanda olduğu gibi. Ezka güzeller güzelim bu izi isteyerek yapmadın ama isteyerek yapsaydında birşey değişmezdi ben senden gelen herşeye kabulüm.” Kurumuş dudaklarımın üzerine yerleşen cansız gülüşle ona bakıp içimde yeşeren umut tohumlarıyla kollarımı boynuna sardım. Başımı göğsüne yaslayıp, kulağımın içine eşsiz bir ritimle dolan kalp atışlarının sesini dinledim sessizce, dakikalarca. Onun eli yavaş yavaş saçlarımın arasında dolaşırken gözlerim bana daha fazla ithat edemeyerek gecenin karanlığına teslim olmak istiyordular. “Yavuz Selim… Bir gün ben ölürsem çok üzülme olur mu.?” Saçlarımın arasında dolaşan eli söylediğim kelamlarla durmuştu. Aldığı titrek nefes saçlarımın arasında dans ederek dağılmıştı. Yorgun bedenimi kendinden uzaklaştırmak istesede buna izin vermeyerek ona daha çok sarıldım, ağladığımı görmesini istemiyordum. “Ezka.. Güzeller güzelim.” Titreyen sesi konuşmasına engel olduğunda sertçe yutkunup kısa bir an duraksadı. “Böyle şeyler konuşmayalım, kalbimin ortasında iflah olmaz bir şekilde kanayan yarayı daha çok kanatma.” Başımı usul usul sallayıp gecenin sessizliğine uyum sağlayarak bende susutum. Titriyen dudaklarımı birbirne bastırıp gözlerimi sıkıca kapatarak onun göğsünde onun kokusuyla gözlerimi kapattım. ####### Üzerime dolaptan çıkardığım eşofman gri takımını giyinip, yorgun adımlarla makyaj masasına ilerleyip önündeki pufa oturdum. Bakışlarım aynaya döndüğünde yavaş yavaş yutkundum, solgun ve yorgun yüzüm her şeyi anlatıyordu aslında. Bakışlarım saçlarıma kaydığında gözlerimin dolmasına engel olamadım. Saçlarım yavaş yavaş dökülüyordu, sabah uyandığımda yastığın üzerinde bulduğun saçlar her gün giderek artıyordu. Sağ gözümden bir damla yaş aktığında gözlerimi sıkıca kapattım, titreyen parmakarımı uzatıp tarağı elime alarak saçlarımı yavaş yavaş taradım. Tarağı saçlarımdan her ayırışımda saçlarımda tarakla birlikte ayrılıyordu benden. Gözlerimden düşen yaşları elimin tersiyle silerek oturduğum yerden kalkıp balkona doğru yürüdüm. Balonun kapısını açtığımda yüzüme çarpan soğuk hava beni üşütsede bunu önemsemedim, terliklerimi yere sürte sürte balkonda bulunan oturma grubunun yanına gelip yavaşça çift kişilik koltuğa oturdum. Ayağımdaki terlikleri çıkarıp dizlerimi kendime çekerek koltukta oturdum. Durgun bakışlarım etrafa dolaştı usulca, gecenin karanlığı sarmıştı her tarafı. Esen rüzgarın huzur dolu sesi kulaklarıma dolarken buna hafif hafif yağmaya başlayan yağmur da eşlik etmeye başlamıştı. Hastaneden sabah çıkmıştık Yavuz Selimle, beni eve bıraktıktan sonra çok durmayıp gitmişti. Gün boyu Nur ve Teyzem benimle ilgilenip benim için uğramışlardı lakin şimdi yalnızdım, gecenin kör karanlığında tek başımaydım. Başımı dizlerime koyup gözlerimi kapatıp geçmişi düşündüm, eskiden ne denli mutlu olduğumu. Gözümden düşen her bir gözyaşı içimde hissettiğim yangını söndürmeye yetmiyordum, bedenimi saran korku şimdi ruhumuda ele geçiriyordu. “Ezka.” İsmim onun dudaklarından eşsiz bir ritimle dökülüp kulaklarıma dolduğunda başımı yavaşça çevirip ona baktım. Esen rüzgar saçlarımı savurduğunda o ağlamaktan kızarmış mavi gözlerimle karşı karşıya kalmıştı. Biçimli kaşları derinden çatılırken yeri döven adımlarıyla yanına geldi. Elini uzatıp yüzüme dokundu. Bakışları mavilerimde dolaşırken mavilerim ona cansız bir şekilde bakıyordu. “Ne oldu, neden ağladın güzeller güzelim.,?” Korkunun esir aldığı sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi yavaşça kapatıp gözlerimden bir damla yaşın süzülmesine izin verdim. “Başın mı ağrıyor yoksa.?” Yüzümde dolaşan elini yavaşça saçlarıma çıkartıp saçlarımda dolaştırdı usulca. “Yavuz Selim” Diye fısıldadım kısık sesimle. Gözlerimi açıp ona baktığımda dikkatle bana baktığını gördüm. “Saçlarım dökülüyor.” Saçlarımda dolaşan eli söylediğim kelamlarla durmuştu. Gözlerinden geçen o serzenişe anbean şahitlik etmiştim. “Güzelim..” Diye fısıldadı ne diyeceğini bilmeyerek. Başımı dizlerimden kaldırıp bedenimi onda doğru çevirdim, ıslak kirpiklerimin arasından ona bakarken usulca yutkundum. Aklımda dolaşıp duran düşünceler beynimin içini istila etmişti adeta. Yavuz Selim beni kolumdan tutup kendine çekerek sıkıca sarıldı, kaybetmekten korkarcasına. Kollarımı onun beline dolayıp huzur veren kokusunu soludum, dakikalarca. “iyileşeceksin sen, ağlama.” Sesi boğuk çıkıyordu, sanki ağlamak istiyor ama kendini tutuyor gibiydi. “Yavuz Selim.” İsmi kurumuş dudaklarımdan bir şiir gibi dökülmüştü bu soğuk gecenin karanlığına. “Efendim güzeller güzelim.” Yavaşça yutkunup bedenimi ondan uzaklaştırıp gözlerinin içine baktım. Mavilerim kahvelerinin içinde kayboluyordu adeta. “Biz.. evlenelim mi.?” Sorduğum soruyla Yavuz Selim şaşkınlıkla araldığı gözleriyle bana bakıyordu. Benim yarınlarım belli değil, zamanım kısa bunu hissediyorum ve ben kısa olan bu zamanı onunla geçirmek istiyordum, buz tutmuş gözlerimde çiçekler yeşerten adamla. |
0% |