@eminefuruncu
|
1 Ay Sonra Dünya zayıfların yaşam mücadelesi verebileceği bir yer değildi. Çabaladıkça battığın bir bataklıktı, bu bataklıkta kimse sana yardım eli uzatmazdı çoğu zaman. Eğer kendini o bataklıktan kurtarırsan şanslısın aksi taktirde o bataklıkta ölümü bekleyeceksin, başka bir yolu yoktu. Uyanışımdan bu yana bir ay olmuştu, lakin benim hayatım kaplumbağa hızlıyla ilerliyordu sanki. Bir ay olmasına rağmen beynimin içi boş bir tenekeydi hala, ara sıra o tenekenin içine damlayan yağmur damlaları gibi gözlerimin önüne gelen görüntüler benden kaçmak istercesine anında siliniyordu beynimden. Uzun süre yürümediğim için kullanamadığım bacaklarımı şimdi kullanabiliyordum, sanrım bir ayda tek bunu başarabilmiştim. O gece yanıma gelen adam bir daha gelmemişti, yada gelmişti ama ben fark etmemiştim. Ses tonu hala kulaklarımda yankılanırken ay ışığında parlayan çehresi gözlerimin önünden gitmiyordu. Beynimde biriken ama yanıtlarını alamadığım soruları elimin tersiyle bir kenara itip yattığım yatağın içinde bacaklarımı kendime çekerek daha da küçüldüm. Gözlerimi perdesi acık duran cama çevirip yağan yağmuru izlemeye başladım. Yağmur damlaları gökyüzünden süzülüp cama vuruyor ve eşsiz güzellikteki o sesini bana sunuyordu. Dünyadaki en güzel seslerden seslerden birisi yağmur sesi olabilirdi, insanı inine çeken cinsten. Düşündüm.... kim olduğumu, geçmişimi, Ailemi hepsini tek tek düşündüm beynimin en ücra köşelerini kazıya kazıya düşündüm ama tek hatırladığım annemin ve babamın yüzleriydi. Nur'un bu konudaki katkısı daha çoktu, o olmasa hatırlayamayacaktım belki de. Annemin ve babamın resmini bana göstererek beynimin bir şeyler hatırlamasına yardımcı olmuştu. Derin bir nefes alıp içimdeki boşluğu doldurmaya çalıştım ama olmuyordu içimdeki boşluk dolmuyordu. Kapının usulca açılıp kapanmasını duysam da hiçbir tepki vermedim. Bir aydır yaşayan bir ceset gibiydim, gülmüyor ,konuşmuyordum. Beni ayakta tutacak kadar yemek yiyor ardından sessizliğe gömülüyordum. Ailem ölmüştü ama ben bunu hatırlamıyordum. Ailemin katili dışarıdaydı onun bile kim olduğunu bilmiyordum, yada biliyordum ama hatırlamıyordum. Yatağın kenarı çökmesiyle bakışlarımı uyuşuk bir şekilde o yöne çevirdim, Nur yüzündeki sevecen gülümsemeyle bana bakıyordu. "Hadi kalk bakalım uyuşuk şey, yeter bu kadar yattığın akşam oldu, hem misafirimiz var." Boş gözlerle yüzüne bakmaya devam ettim tepkisiz bir şekilde. Nur derin bir nefes verip oturduğu yerden kalkıp beni kolumdan tutarak yattığım yerde doğrulttu. "Hadi ama Ezka." Kolumu ondan kurtarıp, umursamaz ses tonumla konuştum. "İstemiyorum Nur." Nur beni duymuyormuş gibi davranıp odadaki dolaba ilerleyip içerisini karıştırmaya başladı, kısa bir uğraşın ardından içerisinden aldığı siyah tulumu bana atıp dolabı kurcalamaya devam etti. "Hadi giy onu." Sıkıntılı bir şekilde nefesimi dışarıya bırakıp tulumu elime alıp banyoya girdim. Üzerimdeki pijamaları uyuşuk çıkartıp uyuşuk hareketlerle tulumu giyindim, sade ama gayet güzel bir tulumdu. Bakışlarımı aynaya çevirip ifadesizce yüzüme baktım, uykusuzluktan gözlerimin içi kızarmış, onlara eşlik ederek göz altlarım mor rengine dönmüştü. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Boşluğun içinde savruluyordum resmen ama benim elimden bir şey gelmiyordu. Musluğu açıp soğuk suyla yüzümü defalarca yıkadım, kenarda duran havluyla yüzümü kurulayıp uzun kahverengi saçlarımı tarayıp bol bir ev topuzu yaptım. Banyodan çıktığımda Nur yatağın üzerinde oturmuş beni bekliyordu, beni görmesiyle hızla ayağa kalkıp bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Çok yakışmış." Ona ruhsuz bir şekilde gülümseye bildim sadece, elimden dada fazlası gelmiyordu maalesef. Koluma girip beni çekiştirmeye başladığında şaşkın gözlerle ona baktım, bu yersiz telaşı niyeydi böyle. "Hadi gidelim." Sesine yansıyan heyecan beni tedirgin etmişti. Kimdi bu gelen misafir, neden bu kadar heyecan yapmıştı bilmiyorum ama merak ettiğimde söylenemezdi. Salona geldiğimizde kısa bir an etraf sessizliğe boğuldu. Teyzemin bakışları bize dönmesiyle eniştemin bakışları da bize dönüştü. Arkası bize dönük bir şekilde oturan adam hafifçe dikleşerek geriye yaslandı. "Ah geldiniz mi oturun hadi." teyzemin konuşmasıyla kısa bir an bakışlarım ona dönmüştü, yüz ifadesinden gergin oldukları belli oluyordu. Biz gelmeden önce her ne konuşuyorlarsa bu pekte onları mutlu eden bir şey olmadığı belliydi. Nur beni çekiştirip koltuğa oturmasıyla şaşkın gözlerle ona baktım, halbuki çekiştirmesine gerek yoktu ben kendimde otura bilirdim, bana sevecen bir şekilde gülümseyip önüne döndüğünde başımı olumsuz anlamda sallayıp önüme döndüm. Bakışlarımı dizlerimin üzerinde duran ellerime sabitlesem de üzerimdeki bakışların ağırlığı altında ezilmeye başlamıştım, derin bir nefes alıp usulca başımı kaldırıp bana bakan kişiye baktım. Tükürüğüm boğazıma yapışıp kaldı o an, yutkunamadım. Dünya kısa bir anlığına silikleşti sanki, karşımda bana donuk bakışlarıyla bakan adam o adamdı. Uyandığım ilk gün sesini duyduğum adam, ay ışığının yansımasıyla yüzünün yarsını gördüğüm adam. Setçe yutkundum, yüzünü her ne kadar ifadesiz tutsa da gözlerinde gördüğüm o duygu özlemdi. Kimeydi bu özlem bana mı? Benim bu adamla nasıl bir geçmişim vardı ki beni özlüyordu, bu tamamıyla benim saçma bir kuruntumdu belki de. "Yavuz Selim benim yeğenim." Çığ gibi büyüyen sessizliği eniştem bozmuştu. Bakışlarım kısa biran enişteme çevirip sonra tekrar önüme çevirdim. Gözleri bana neden yabancı gelmiyordu, ben bu gözleri daha önce nerde görmüştüm. Gözlerimin önüne karanlık bir boşluk geliyordu. "Kendisi savcı. Annenin, babanın davasını Yavuz Selim bakıyor." İçimi kaplayan amansız bir titremeyle gözlerimi onlara çevirdim. Dolan gözlerime akmamaları için komut verip kendimi tuttum, şimdi olmaz herkesin içinde olmaz. Kelimeler boğazıma yığılıp kaldı ama ben tek kelime edemedim, başımda hissettiğim keskin ağrıyla yüzümü buruşturdum . Elimi ağrıyan yere bastırmak istesem de bu isteğimin üzerine basarak onu ezdim, bir aydır beni bırakmayan baş ağrısı bu akşamda bırakmayacaktı anlaşılan. "Bazı eksik şeyler var ve bu konuda senin yardımına ihtiyacımız var, bazı şeyleri hatırlaman gerekiyor." geldiğinden beri ilk kez konuşan adama baktım, bakışlarımız birbirine tutunduğunda yüzümdeki acıyı fark etmiş gibi kaşları bir birine girmişti. Saçlarını itinayla tarayıp şekil verdiği belli oluyordu, yüzünü saran sakalları ve bir kızı kıskandıracak kadar güzel olan kirpikleriyle güzel bir adamdı, üzerindeki koyu mavi takım elbisesi onu tamamlıyordu. Bakışlarımı usulca dizinin üzerinde duran sağ eline çevirdiğimde elinin üzerindeki yara iziyle kaşlarımı çattım, gözlerimin önüne gelen kahverengi gözlerle başıma ağrı saplanmıştı, ağzımdan kaçan inlemeyle elimi ağrıyan yere bastırdım sanki ağrı dinecekmiş gibi. Bakışlarımı elinin üzerinde hissetmiş gibi koltuğun kenarına koyduğu sol elini sağ elinin üzerine kapattı, bu hareketi bana tuhaf gelse de umursamadım. "İyi misin Ezka.?" Teyzemin telaşlı sesiyle başımı olumlu anlamda sallayıp elimi başımdan ayırdım. "Eğer bir şeyler hatırlarsam size söylerim." Diye konuştum mırıltı şeklinde olan sesimle. Ortamdaki sessizliği çalan kapının sesiyle bozulmuştu, teyzem kapıyı açmak için salondan ayrıldı. "Ne kadar sürecekmiş tadilat Yavuz Selim.?" Eniştem elindeki bardağı sehpanın üzerine bırakıp sağ bacağını sol bacağının üzerine atıp sırını koltuğa yaslayıp bakışlarını karşındaki adam çevirdi. "Kesin bir şey söylemedi usta amca." Sesi yorgun çıkıyordu, gözlerinin altındaki mor halkalar bunu kanıtlar nitelikteydi. Eniştem onaylar şekilde başını salladığı esnada salona teyzem ve tanımadığım bir adam girdi. Yanımda oturan Nur salona giren genç adamı gördüğünde elinde tuttuğu bardağı sıkıca kavradı, huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdayıp yutkunmasıyla kaşlarımı çatarak ona baktım. "İyi akşamlar." Kalın erkek sesini duyduğumda bakışlarımı Nur'dan ayrılıp gelen genç adama dönmüştü. Cam gibi parlayan mavi gözleri, sarıya dönük saçları ve keskin yüz hatlarını süsleyen sakalları olan bir adamdı. Bakışları bir an bana ardından da yanımda sessizliğe gömülerek oturan Nur'a dönmüştü lakin bu çok kısa bir sürmüştü. "Ooooo Poyraz bey siz gelir miydiniz buralara.?" Eniştem şen sesiyle konuşup ayağa kalkıp Poyraz denilen adama sarıldı, birbirlerinden ayrıldıklarında eniştem oturması için ona yer göstermişti. "Yoğun olduğumuzu biliyordun Mehmet amca." Kendini savunmaya geçtiğinde karşımda oturan adamın yanına oturmuştu. "Poyraz, Yavuz Selim'in arkadaşı, aynı zamanda o da savcı, Yavuz Selimle birlikte bakıyorlar davaya." Teyzemin konuşup beni aydınlığa kavuşturmasıyla usul usul başımı sallayıp onayladım onu. Onu daha önce görüp görmediğimi hatırlamıyordum, hayatımın neresinde yer aldığını hatırlamadığım gibi. Ortamda dönen sohbetten soyutlanmış bir şekilde sessizce oturuyordum koltuğun kenarında. Başıma saplanan ağrı bir süreliğine beni yalnız bırakmaya karar vermiş olmalıydı. Sıkıntıyla başını kaldırıp etrafta göz gezdirdiğimde Nur'un sessiz bir şekilde oturduğunu fark ettim, biranda böyle sessizliğe gömülesine anlam verememiştim, dizlerinin üzerindeki ellerine bakışlarını sabitlemiş öylece duruyordu. Aradan gecen dakikaların ardından teyzem ve eniştem yanımızdan ayrıldığını gördüm lakin nereye gittiklerine dair bir fikrim yoktu. "Nur, bir kahve yap da içelim." Geldiğinden beri sesi sert olan sesi ilk defa yumuşak tonda duymuştum. Rahat bir şekilde arkasına yaslanıp sol kolunu koltuğun kenarına koydu. Nur usulca başını kaldırıp yüzüne dökülen sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Yapayım, nasıl içersin Yavuz Selim abi.?" Oturduğu yerden kalkıp üzerindeki kazağı aceleci bir şekilde düzeltip cevap vermesini bekledi, sanki hemen buradan ayrılmak ister gibi. "Kaç kare yaptın Nur, her seferinde nasıl unutmayı başarıyorsun." Nur omuz umursamazca omuzunu kaldırıp indirdi. "Unutuyorum ne yapayım." Diye konuştu huysuz sesiyle küçük bir çocuk gibi. "Sade içiyorum." Nur başını olumlu anlamda sallayıp bakışlarını onun yanındaki adama çevirdi, dalgın bir şekilde önünde ki sehpaya bakıyordu. Neden bu evdeki herkes dalgın ve ruhsuz bir şekilde bakıyordu Allah aşkına.? "sen.. poyraz abi.?" Diye sordu Nur naif sesiyle. Poyraz eğik başını kaldırıp duygusuz bir şekilde baktı karşısındaki kıza. "Orta." Deyip sustu daha fazla konuşmak istemediğini belli ederek. Nur dudaklarını bir birine bastırıp başını sallayarak bana baktı. Acaba ben nasıl severdim kahvemi, bunu bile bilmiyordum içimde oluşan buruklukla öylece banktım ona bilmiyorum dercesine. "O sade sever." Sessizliği bozan sesle herkesin bakışları bana bakan Yavuz Selim'e dönüştü. Kaşlarımı çatarak ona baktım sorgularcasına, kahveyi nasıl sevdiğimi bilecek kadar beni iyi tanıyordu. Hayatımın neresinde yer alıyordu ki beni bu kadar iyi tanıyor, bana böyle özlemle bakıyordu. Nur öksürerek ona yapmış olduğu hatayı fark ettirdi. Poyraz oturduğu yerde doğrulup yerinde kıpırdandı huzursuzca. Şaşkın bakışlarım onlar üzerinde dolaştı, onları telaşlandıran şey neydi.? "Kahveyi nasıl sevdiğimi bildiğinize göre hayatınızda önemli bir yerde olmalıydım, tam olarak neredeydim.?" Sesimin titremesine gayret etsem de pek başarılı olduğum söylenemezdi, beynimin bana oynadığı bu oyun artık canımı yakıyordu. Bakışlarını benden ayırıp benden ayırıp yere çevirdi. Başımda kendisini göstermesiyle başlayan ağrıyla kaşlarımı çatıp karşımdaki adamın vereceği cevabı tüm sabrımla bekledim, lakin o konuşmamakta ısrarcıydı. Dudaklarımı aralayıp konuşacağım esnada fısıltı şeklindeki sesi ilişti kulaklarıma. "Derinde, çok derinde." Benim duymayacağımı düşünüp konuşmuştu böyle büyük ihtimalle ama ben duymuştum. Başımdaki ağrı gittikçe artıyordu, yüzümü buruşturarak elimi ağrıyan yere bastırdım. "Yavuz Selim." diye ikazda bulunarak onu uyararak kendisine gelmesini sağlamıştı Poyraz. Girdiği transtan çıkmış gibi yüzündeki sarsılışla bana baktı, gözlerimin önüne gelen siyah sis bulutu beni içerisine almak istiyordu sanki. Sarsılarak ayağa kalktığımda yüzüne yansıyan telaşla bana bakıyordu. "Ezka iyi misin.?" Nur'un telaş dolu sesini umursamadan başımı olumlu anlamda salladım, halbuki iyi değildim , yer ayaklarımın altından kayıyordu sanki. Başımda her gecen saniye kendisini belli eden ağrıyla acıyla inledim. Yavuz Selim ve poyraz telaşla oturdukları yerden kalkıp bana doğru yaklaşmaya başladıklarında bir adım gerilemek istemiştim ama yerin ayaklarımın altından kaymasıyla kendimi boşluğa bırakmıştım, bedenimi düşmeden yakalayan kişiye baygın gözlerimle baktım, yüzünün her zerresini kaplayan telaşla bana bakıyordu. Başımdaki elim usulca başımdan kayıp yere düştüğünde dudaklarından benim adımın çıktığını telaşla bana seslendiğini duyuyor ama tepki vermiyordum, boşluğun içinde sallanıyordum adeta, beni içine çeken o boşluğa bıraktım yavaşça kendimi . ##### "Ezka hadi kızım yemek hazır." Annemin bana seslendiğini duyduğumda elimdeki kalemi kitabı üzerine bırakıp oturduğum sandalyeden kalktım. Uzun süredir ders çalıştığım için tüm vücudum tutulmuştu adeta, odadan çıkıp yüzümdeki gülümsemeyle mutfağa doğru ilerlerken saçıma bağladığım siyah tokayı çözüp acıyan saç diplerimi özgürlüğüne kavuşturdum. Mutfaktan içeriye girdiğimde annem ve babam gülüşler eşliğinde konuştuklarını gördüm, kollarımı babamın boynuna dolayıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Babam sarılışıma karşılık verim bana sarılmıştı anında. "Kıskanıyorum ama hep baba hep baba ben neyim burada." Annemin küskün bir şekilde konuşup kollarını göğüs hizasında bağlamasıyla babamla aynı anda gülüşlerimiz etrafta yankılanmıştı. Kollarımı babamın boynundan çözüp annemin boynuna dolayıp babama yaptığım gibi onu da yanağından öptüm. "Kıskanma annecim, sen bizim sultanımızsın." Annem gözlerini kısarak bana baktığında bu haline kıkırdadım. "Öyle olsun bakalım, geç otur hadi." Başımı usul usul sallayıp masaya oturacağım esnada evin kapısı şiddetle çalmaya başlamıştı. Korkuyla anneme ve babama baktığımda ikisinin de yüzüne yerleşen telaşı görmüştüm. "Buradan çıkmayın geliyorum ben." Babamın sert bir şekilde konuşup mutfaktın çıkıp kapıyı kapatmasıyla korkuyla anneme baktım, annem elimden tutup beni yanına çekip korkuma bastırmaya çalıştı ama onunda gözlerindeki korkuyu görüyordum. "Anne...." Evin içerisinde yankılanan bağırış sesleri cümlemi yarım bırakmıştı, korkudan gözlerim dolarken sertçe yutkunup içimde oluşan ağlama isteğini bastırdım. "Nerde kızın.?" Duyduğum kalın erkek sesi tüm bedenimi korkuyla titretmişti. Bu sesi daha önce duymadığıma emindim, korkulu bakışlarımı anneme çevirdiğimde korkuyla etrafına bakındığını gördüm. "Anne ne oluyor." Annem elini ağzımın üzerine kapatıp dolmuş gözleriyle konuştu. "Sessiz ol." Başımla onu onayladığımda ağzımın üzerindeki elini çekmişti, Telaşla gözlerini etrafta gezdirip dolap kapaklarını sessiz bir şekilde açıp ardından kapatıyordu, tencerelerin olduğu dolabın kapağını açtığında hızla kolumdan tutup beni dolabın önüne sürükledi. "Çabuk buraya gir Ezka." İçerden gelen kırılma sesleri içimdeki korkuyu gittikçe artırıyor, beni içine çekiyordu. "Gir şuraya Ezka." Annemin telaşla konuşup beni dolaba doğru iteklemesiyle başımı olumsuz anlamda sallayıp ona direndim. "Anne." Korkuyordum ve bu benim mantıklı düşünmeme engel oluyordu. Annem elleriyle yüzümü kavrayıp sakin bir şekilde beni ikna etmek istercesine konuştu. "Bir şey olmayacak sana söz bir şey olamayacak ,ama gir şuraya." Sertçe yutkunup başımı olumlu anlamda salladı, içimde kötü bir vardı bu his gittikçe büyüyerek beni öldürmeye çalışıyordu. Dolabın içerisine girmek için attığım adım havada asılı kalmıştı. Evin içinde yankılanan silah sesi akmaması için direndiğim gözyaşım akmasına sebep olmuştu. "Baba." Diye fısıldadım korku içerisinde. Titreyen bacaklarımla kapıya doğru bir adım attığımda kapı kendiliğinden açılmıştı, kapı dert bir şekilde açılmasıyla duvara vurmuştu. Kapıyı açan adam buz gibi yüz ifadesiyle bize bakıyordu, bu daha da korkmama sebep oluyordu. Bakışlarımı adamın arkasına çevirdiğimde yerde kanlar içinde yatan babamı gördüm. "Baba." Acı feryadım kulakları tırmalıyordu. Babama koşmak için hamle yaptığımda saçlarımdan tutulup yere fırlatılmamla dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçtı, bu hıçkırık ölümün gölgelediği bir hıçkırıktı. Annem beni adamdan kurtarmak için adamın kolundan tutup ona vurmaya çalışıyordu ama boşunaydı, annemin dokunuşları ona işlemiyordu bile. "Bırak kızımı." Saçlarımdaki acı her gecen saniye artıyordu ama ben bir saniye bile gözlerimi yerde kanlar içinde yatan babamdan ayıramıyordum. "Kes lan sesini." Adamın annemi yan tarafa savurmasıyla annem başını sert bir şekilde masanın kenarına vurup yere düşmüştü. "Anne." Boğazımda oluşan düğümler konuşmama engel oluyordu, tüm gücümle adamdan kurtulmaya çalışıp anneme gitmek istedim ama olmadı gidemedim. "Anne uyuma korkuyorum anne." Bağrışlarım evin içerisinde yankılanıyordu ama ne annemin nede babamın kapanan gözleri açılıyordu. "Anne uyuma babamda uyanmıyor uyuma lütfen." Gök gürledi usul usul ağladı benim gibi, ben ağladıkça yağmur yağdı, ben anneme uyan dedikçe uyanmadı, ben babama kalk dedikçe kalkmadı. Gökyüzü tekrar gürlediğinde tüm nefretimle başımda dikilen adama baktım, ben bu yüzü hayatım boyunca asla unutmayacaktım. "Anne." Korkuyla bağırıp yattığım yerden kan ter içerisinde uyandım. Titreyen ellerimle yüzümdeki terleri sildiğimde elim yüzümde asılı kalmıştı, soluk alış verişlerim hızlanırken kalbimde hissettiğim baskı gittikçe artıyordu. "Anne.. baba." diye fısıldadım acı dolu titreyen sesimle. Gözlerimden birer birer damlayan yaşlara sessiz sessiz ağladım. Yattığım yataktan doğrulup titreyen bacaklarıma inat yataktan kalkıp doğru ilerlemeye başladım, sessizce kapıyı açıp çıktığımda evin karanlık olması beni ürkütmüştü. Çıplak ayaklarım sanki gideceği yeri biliyormuş gibi balkona ilerlemeye başlamıştı. Unutmam dediğim yüzü unutmuştum, ben çok kötü bir evlattım. Balkonda sırtı bana dönük bir şekilde duran adamı gördüğümde dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçmıştı, Titrek adımlarla balkon kapısının önüne gelip kapının kolunu sıkıca kavradım. Sebepsiz bir şekilde şuan bu adamın yanında olmak istiyordum. Yavaşça kapıyı açıp balkona bir adım attığımda soğuk havayla titreyen bedenim daha çok titremeye başlamıştı. Başımdaki ağrı yavaş yavaş kendisini göstermesiyle acılar içinde yüzümü buruşturdum. Ona doğru bir adım attığımda çıplak ayaklarımın soğuk zemin üzerinde çıkardığı sesi duyarak bana döndü . Gözlerine yansıyan şaşkınlıkla bana bakıyordu, elindeki sigarayı bahçeye fırlatıp bana doğru bir adım atarken gözleri üzerimde dolaşıyor, bu halimin sebebini çözmeye çalıyordu. "Piccino mio." diye fısıldadı çatık kaşlarıyla. Sert duran yüz ifadesi ondan ürkmeme neden olmuştu. Acıyla yutkunup mavi gözlerimi ondan ayırdım, yanıma gelip tam karşımda durduğunda ayağındaki terlikler çıplak ayaklarıma dokunuyordu. "Neden ağlıyorsun, ne oldu.?" Sesindeki neydi korku mu? Başımı kaldırıp ıslak kirpiklerimin arasından ona baktım. "Ben... ben hatırladım." Diye fısıldadım ağlamaktan kısılan sesimle. Başımda hissettiğim keskin ağrıyla dişlerimi sıktım. Elimi kaldırıp ağrıyan yere bastırdım. "Neyi hatırladın.?" Gözlerinde gördüğüm korkuyu şimdi sesine de yansıyordu. Gözlerimin önüne inen perdeyle acıyla inleyip titreyen bacalarım beni boşluğa bırakır gibi yere düşürmüştü. Telaşla önümde çömelip yere düşen bedenimi kolları arasına aldı, sağ elini uzatıp yüzüme dökülen saçlarımı yüzümden ayırdığında bilincimin yavaş yavaş benden ayırdığını hissediyordum. Telaşla bana seslenmelerini duyuyor ama hiçbir tepki vermiyordum, cansız bir şekilde öylece kolları arasında yatıyorum. Gökyüzü gürleyip yağmur damlarını tek tek yeryüzüne bırakmaya başladığında bende gözümden akan son olmasını istediğim gözyaşımı düşürdüm yeryüzüne. |
0% |