@eminefuruncu
|
Hatalarım varsa kusur bakmayın keyifli okumlar dilerim. Beynimin içini görünmez bir silgiyle silip, beni bir boşluğun içine bırakmışlardı. Düştüğüm bu boşluk dört bir yanımı sarıp bana nefes aldırmazken görünmeyen parmaklarını narin boynuma dolayıp son kalan nefes kırıntılarımı da benden almak istiyordu. Ben hayatımın beş yılını o boşlukta yaşamıştım. Oysaki bu yeterli bir süre değil miydi nefes almam, gülümsemem, hayallerime kavuşmam için yeterli değil miydi? Benim hayallerimin , umutlarımın, gülüşümün hepsinin üzerine bir gecede kara bir kilit vurup beni o boşluğa mahkum etmişlerdi. Titrek nefesimi usulca dudaklarımın üzerinden bırakıp yorgun gözlerle camdan dışarıya baktım. Yağan yağmur içimdeki ateşi söndürmeye yetmiyordu, acılarımın içinde kıvranıp duruyordum, derdime derman arayarak. Hissettiğim suçluluk duygusu okyanusu andıran gözlerimin kurumasına izin vermiyordu. Annemin ve babamın katilini unutacak kadar kötü bir evlattım ben. Başımda hissettiğim keskin ağrıyla yüzümü buruşturup elimin tersiyle gözümden akan yaşı sildim. Kapının usulca açıldığını duyduğumda titrek bir nefes alıp gözlerimi kapatarak uyuma numarası yaptım. Şuan kimseyle konuşmak istemiyordum, sadece acımın içinde kendi halimde kavrulmak istiyordum. Hatırlamadığım hayatım, geçmişimi hatırlamak istedim lakin olmuyordu. Bu işi kendi başıma yapamayacağımı anlamıştım, birileri bana yardım etmediği sürece ben hiçbir şey hatırlayamayacaktım, olduğum yerden bir adım ileriye gidemeyecektim. Yatağın kenarının çökmesiyle nefesimi düzenli bir şekilde alıp vermeye gayret ettim. Yatağın kenarında duran elimin üzerinde hissettiğim dokunuşla bir an ürksem de bunu belli etmedim. yüzük parmağımın üzerinde dolaşan hafif dokunuşlar nefesimi tutmama neden olmuştu. Bu oydu, Yavuz Selim. Uyandığım zamanda aynı şekilde dokunmuştu parmağıma. Kaybetmekten, incitmekten korkarcasına. "Piccino mio." Diye fısıldadı erkeksi sert sesiyle. Seslenişine sessiz kalıp onun konuşmasını bekledim. "Uyumadığını biliyorum." Tuttuğum titrek nefesimi usulca bırakıp, titreyen kirpiklerimi aralayıp ölü bakışlarımı ona sundum. Gözlerinde gördüğüm acı serzeniş beni huzursuz ediyordu. Sertçe yutkunup elimi asi bir şekilde onun hassas dokunuşundan kurtarıp yattığım yerde doğrulup sırtımı yatağın başlığına yasladım. "Bana neden o şekilde hitap ettiğini söyler misin.?" Kısık sesim onun kulaklarına dolduğunda kahverengi gözlerini benden ayırıp oturduğu yerden kalkarak yatağın karşısındaki koltuğa oturdu. Uzun bacaklarını aralayıp dirseklerini dizlerine dayayıp yumruk yaptığı ellerini birbirine kenetleyip sert çehresiyle baktı bana. "Ben bu sorunun cevabını sana yıllar önce vermiştim." Diye konuştu sert sesiyle. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. "Kendini nasıl Hissediyorsun.?" Dudaklarımın üzerine yerleşen cansız gülüşle tek kaşımı kaldırarak ona baktım. "Nasıl hissetmemi istersin...? Bu hale nasıl geldiğimi hatırlamıyorum, karşımda konuştuğum adamı hatırlamıyorum nasıl hissetmeliyim sen söyle." Söylediğim şeyler yüzündeki tüm mimikleri dondurmuştu adeta, kahverengi gözleri şimdi bir boşluğa bakar gibi bakıyordu, sertçe yutkunup bakışlarını benden ayırdı. Onu hatırlayamam onda derin yaralar acıyordu lakin bu benim elimde olan bir şey değildi. Ben isteyerek silmemiştim geçmişimi. "Dün gece bayılmana sebep olacak hatırladığın o şey neydi.?" Diye konuştu sert sesiyle. Gözlerimin önüne gelen görüntülerle acıyla yutkunup bakışlarımı ellerimin üzerine indirip dolan gözlerimi ondan sakladım. "Ailemin nasıl öldüğünü hatırladım, onları öldüren adamı hatırladım." Ortama yayılan sessizlik kulak tırmalayan cinstendi, başımı kaldırıp ona baktığımda sert çehresiyle bana baktığını gördüm. Çatık olan kaşlarını mümkünmüş gibi biraz daha çattı, yüz ifadesi ondan ürkmeme neden oluyordu. "Ne kadarını hatırladın.?" Sert sesi ondan çekinmeme sebep olmuştu. setçe yutkunup cesurca ona baktım. "O adamın onları nasıl benden aldığını hatırladım sadece hafızam bu kadarına izin verdi. " Dolan gözlerim akmak için an kollasa da buna müsaade etmedim, onun karşısında ağlamazdım. Başını onaylar şekilde sallayıp çatık kaşlarını düzeltti. "Senin için aklındaki bir kaç sorunun cevabını vereceğim, bu senin bazı şeyleri hatırlamana yardımcı olacaktır." İçimdeki amansız heyecanla ona baktım "Bu hale gelmeme kim sebep oldu.? Neden bu haldeyim.?" Dışarıda yağan yağmur şiddetini artırıp tüm öfkesini üzerimize kusuyordu. Kasım ayındaydık ve Samsun kasım ayının tüm güzelliğini bize sunuyordu adeta. Stresten buz tutmuş ellerimi yorganın üzerinde birbirine kenetleyip sabırla karşımdaki adamın iki dudağının arasından çıkacak kelimeyi bekledim. Kahverengi gözleri bana neden hiç yabancı gelmiyordu.? "Ekrem Kaya, ailene ve sana bu kötülüğü yapan adam. Kendisi zeki çocukları kaçırıp kendisine çalıştırmak isteyen aşağılık bir adam, senide bu yüzden ailenden ayırdı. Sen bir şekilde onun elinden kaçıp ondan kaçtın, kaçarken de başından aldığın bir darbe sonucu bu hale geldin. " Gözlerimin önüne gelen kesik kesik görüntüler başımda keskin bir ağrıya neden olmuştu. Acıyla inleyip elimi başıma yasladım. Nefes nefese karanlık ormanda kaçışım, ormanın içinde yankılanan yabancı ses bana acı veriyordu. Telaşla oturduğu yerden kalkıp yanıma gelip telaşlı gözlerle bana baktı, gözlerinde gördüğüm o korku beni tedirgin ediyordu. "İyi misin.?" Acıdan dolan gözlerimle ona baktım. Elini bana doğru uzattığında kendimi geriye doğru çekip bana dokunmasına mani oldum. "Peki ben senin hayatının neresinde yer alıyordum Yavuz Selim.?" Ona ilk kez ismiyle hitap ediyordum. Gözlerinde o acı sarsılışa an an şahitlik etmiştim. Kurumuş dudaklarının üzerinde kısa bir an ölü bir tebessüm oluşsa da bu çok kısa sürmüş hemen kendini toparlayıp sert ve ifadesiz yüzüyle karşımda durdu. "Sen benim hayatımın herhangi bir yerinde yer almıyordum..." Diye konuştu ifadesiz ses tonuyla. Yatağın yanında bulunan komodinin çekmecesinden çıkardığı ilacı kucağıma bırakıp kapıya doğru adımlamaya başladı. Kapının kolunu kavrayan parmakları orada asılı kalırken başını omuzunun üzerinden çevirip bana baktı. "Çünkü sen hayatımın ta kendisiydin." Kapıyı açıp önüne döndüğünde soğuk bir şekilde konuştu." O ilacı iç sana iyi gelecektir." Şaşkınlıkla aralanan gözlerimle arkasından bakıyordum. 'Hayatımın ta kendisiydin.' Ne demek oluyordu bu.? Başımdaki keskin ağrı kendisini göstermeye devam ettiğinde kucağıma attığı ilacı içip yatakta kayarak yatar pozisyona geldim. Düşündükçe başıma giren ağrılar bana acı veriyordu. Hayatının ta kendisi olacak kadar önem taşıyordum demek onda. Peki gözlerindeki o ölüm nedendi, o çaresizlik, o hüzün nedendi? Neden bana bu şekilde bakıyordu.? Derin bir nefes alıp başımı umursamazca sallayıp yorgun gözlerimi başımdaki ağrının gitmesini umarak kapattım. ###### Sessiz bir şekilde odamda canım önünde duran siyah koltukta oturmuş usul usul yağan yağmuru izliyordum. Bedenim soğuktan titrese bile bunu umursamıyor, öylece boş gözlerle dışarıya bakıyordum. 'Hayatımın ta kendisiydin' Yavuz Selim'in sessiz bir şekilde haykırıp benim beynime yerleştirdiği bu kelimeleri silemiyordum aklımdan. Düşünsem de bulamıyordum. Ne geçmişimi, ne de geçmişimdeki onu. Titrek bir nefes alıp başımı dizlerimin üzerinden kaldırıp koltuğa yasladım. Başımda hissettiğim ağrılar beni rahat bırakmıyordu. Kapının usulca açılmasıyla uyuşuk bir şekilde ölü bakışlarımı kapıya çevirdim. Nur kapıyı yavaşça açıp odaya girdiğinde sevecen bir şekilde gülümseyip yüzüne dökülen sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp yanıma geldi. Koltuğun boş kısmına oturduğunda bakışları üzerimdeydi. "Nasılsın baklalım.?" Omuzumu umursamazca kaldırıp indirdim. "Aynı ne eksik ne fazla.. aynı." Üzgün gözlerle bana bakıp mavi gözlerini benden ayırdı. Benim için üzüldüğünü dolan mavi gözlerinden anlaya biliyordum. Bakışlarımı tekrar cama çevirip yağan yağmuru izlemeye devam ettim. çoktan akşam olmuş ay sönük cehresiyle gökyüzünü aydınlatıyordu. "Sana bir şey sorabilir miyim.?" Diye sordum çekingen ses tonumla. Nur elini elimin üzerine koyup güven verircesine sıktı. "Tabi ki sorabilirsin." Heyecanlı ses tonuyla beni onayladı. Cansız mavi gözlerimi onun ışığı sönmüş mavi gözlerine çevirdim, kendisini güçlü bir kız gibi göstermek istese de gözlerinde gördüğüm o çaresizlik onu bitiriyordu. "Yavuz Selim ve benim... nasıl bir geçmişim vardı.?" Tereddütle sorduğum soru karşısında mavi gözleri şaşkınlıkla aralandı. Dudaklarını konuşmak için aralasa da tek kelime etmemişti, sertçe yutkunup gözlerini benden ayırdı. "Bu sorunun cevabını sana o verse daha iyi olur." Tek kaşımı kaldırıp sorarcasına baktım ona. "Neden.?" Diye sordum merek barındıran ses tonumla. Sağ elini ensesine atıp huzursuzca oturduğu yerde kıpırdandı. "Çünkü bu sizin geçmişiniz." Oturduğu yerden kalkıp derin bir nefes alıp sorduğum sorudan kaçmak istercesine konuştu. "Ben mısır patlatıp geleyim, filim izleriz birlikte olur mu.?" Başımı usul usul sallayıp onayladım onu onayladım. Benden ve sorduğum sorudan kaçıyordu. Elindeki telefonu koltuğun üzerine atıp bana baktı. "Hemen gelirim." Kaçar gibi odadan çıkıp gittiğinde sadece arkasından bakmakla yetindim. Merak ettiğim bu sorunun cevabını yalnızca ondan alabileceğimi net bir şekilde anlamıştım. Sıkıntıyla oturduğum yerde doğruldum. Daha nerede olduğunu bile bilmiyordum, merak ettiğim soruları ona nasıl soracaktım ki. Hızla oturduğum yerden kalktım. Onu bulup aklımdaki soruları ona tek tek soracaktım, yoksa beynimin içindeki o kurtçuk beni yiyip bitirecekti. Kapıya doğru adımlamaya başladığımda Nur'un telefonun çalmasıyla bakışlarım oraya dönmüştü. Umursamayıp ilerlemeye devam ettiğimde telefon çoktan susmuştu lakin bu seferde mesaj sesi durmama neden olmuştu. Merakıma yenik düşüp koltuğa yaklaşıp telefonu ellerimin arasına aldım. Kilit ekranını açmadan arayana ve mesaj atana baktım, bu yaptığımın yanlış olduğunu bile bile. Arayan ve mesaj atan kişi aynı kişiydi, Poyraz ağabeydi. Gönderen= Poyraz ağabey Sana fark etmeden ümit verdiğim için özür dilerim, ama gerçek bu. Bende kardeşten öteye değilsin bu yüzden vazgeç, umarım mutlu olursun. Okuduğum mesajla şaşkınlıkla gözlerim aralandı. Nur, Poyraz ağabeyi seviyordu, ama bu aşk karşılıksız bir aşktı. Acıyla kalbim titredi. Poyraz ağabey geldiği zaman Nur'un nasıl durgunlaştığını, nasıl sessizliğe gömüldüğünü hatırladım bundandı demek, sevdiği adamın karşılıksız sevişinden. Kapının bir anda açılmasıyla elimdeki telefonla şaşkınca oraya döndüm. Nur bir bana birde elimdeki telefona bakıp sertçe yutkundu. "Özür.... diler..." Cümlemi tamamlama izin vermeden kapıyı kapatıp yanıma geldi. Telefonun ekranına bakıp titrek bir nefes aldı. Mesajı okuyup dolu dolu olan mavi gözlerini bana çevirdi. Utanarak gözlerimi ondan kaçırdım. "Önemli değil bende sana anlatacaktım zaten." Titrek sesiyle konuşup omuzunu umursamadan silkti. Elinde tuttuğu mısır kasesini masanın üzerine bırakıp koltuğa oturdu. "Ama benim anlatmama gerek kalmadan sen öğrendin." Gözünden süzülen bir damla yaşla başını kaldırıp bana baktı, usulca yanına oturup ne yapacağımı bilmeden ona baktım. "Biliyor musun ben çok yoruldum... ama onu sevmekten de vazgeçemiyorum, o gözlerimin önünde başkasını seviyor ben acizce onu seviyorum. " diye konuştu titreyen sesiyle, ıslak kirpiklerinin arasından bana bakıp acıyla yutkundu. "Ben tüm cesaretimi toplayıp ona onu sevdiğimi söyledim." Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp buruk bir tebessüm bahşetti bana. " Ama o bana ne dedi biliyor musun? 'Ben senin sevebileceğin bir adam değilim, sevme beni vazgeç.' Dudaklarının arasından kaçan hıçkırıklara mani olmak için eliyle ağzını örtüp, sessiz çığlıkları arasında ağlamaya başladı. Onu kolundan tutup nazik bir şekilde kendime çekip sıkıca sarıldım. Gözyaşları boynumu ıslatırken benim yapabileceğim tek şey ona sarılmak oluyordu. Onu nasıl teselli etmem gerektiğini bilmiyordum, ağzımdan çıkacak kelimeler büyüdükçe büyüdü konuşmama izin vermedi. "Ama bilmiyor ki benim onu nasıl sevdiğimi, bilse vazgeç demezdi değil mi.?" Masumca sorduğu soruyla içim titredi. Kalbinin ağrısı altında can çekişiyordu sanki. Benden hafifçe ayrılıp kızarmış mavi gözleriyle bana baktı, olumlu bir yanıt vermemi umut ederek. Başımı usul usul sallayıp usulca gözyaşlarını sildim. "Demezdi, senin ona olan aşkını görseydi vazgeç demezdi aksine o aşkın ateşiyle yanmak isterdi, o senin ona olan aşkını görmüyor." Başını önüne eğip usul usul salladı başını, yüzüne dökülen sarı saçlarını kulağının arkasına koyup titreyen sesiyle konuştu. "O benim ona olan aşkımı görmüyor ki." "Bunu ona göstermek senin elinde." Başını asi bir şekilde sallayıp elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Görmek istemiyor ki." Onun bu çaresiz halleri beni de çaresiz bırakmıştı. Elimi elinin üzerine koyup destek olmak istercesine sıkıp ona cansız bir şekilde gülümsedim. "Elbet bir gün görür sen yeter ki sabret." "Haklısın elbet bir gün görür.... neyse senide bunalttım böyle, hadi film izleyelim." Sanki az önce hüngür hüngür ağlayan o değilmiş gibi yüzüne yerleştirdiği sahte gülüşle oturduğu yerden kalkıp masanın üzerindeki bilgisayarı alıp kalktığı yere tekrar oturdu. "Ne tür izlemek istersin.?" Omuzumu umursamazca kaldırıp indirip masanın üzerindeki mısır kasesini elime alıp sırtımı koltuğa yasladım. "Fark etmez." "İçecekleri mutfakta unutmuşum, alıp geleyim ben." Kalkmak için yeltendiğinde onu elimle durdurup ben oturduğum yerden kalktım. Elimdeki kaseyi aldığım yere koydum. "Ben alırım sen filmi seç." Uyuşuk adımlarla odadan çıkıp merdivenlerden inip mutfağa doğru adımladım. Evin içini saran sessizlik gecenin sessizliğine eşlik ediyordu. Mutfağın önünde durduğumda duyduğum sesle öylece kaldım. Aralıklı mutfak kapısından arkası bana dönük teyzem ve eniştemin söylediği şey bedenimi bir enkaza çevirmişti. "Böyle bir şeyi ondan saklayarak hata yapıyorsun Melike. Beyin sapı tümörü olduğunu bilmek Ezka'nın en büyük hakkı." Aldığım nefesler boğazıma dizilip beni öldürmek için an kollamaya başlamıştı, bedenim buz kesmişti adeta. "Üzülmesine dayanamam Mehmet neden anlamıyorsun. Ona öleceğini nasıl söyleyeyim? ben bunu yapamam." Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken gözlerimden yaşlar birer birer süzülmeye başladı. Bacaklarım beni daha fazla taşımak istemiyor gibi titremeye, gözlerim görmemeye başladı. Öleceğini...... Beynimin en ücra köşelerinde yankılanan bu kelime beni yerle yeksan etmişti. Enkaz altında kalmış gibi bitap düşen bedenimi çıkış kapısına döndürüp canı çıkmış bacaklarımla yürümeye başladım. Buz tutmuş parmaklarımla kapının kolunu kavrayıp kapıyı usulca açıp kendimi bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altına attım. Başımda hissettiğim keskin ağrı kendisini hissettirdiğinde acı dolu bir nida döküldü dudaklarımın arasından. Nereye gittiğimi bilmeden öylece yürüyordum, bilinçsizce. Çaresizlik dört bir yanımı sarmış beni bırakmıyordu. "Öleceğim." Dudaklarımın arasından acı dolu bir şekilde çıkmıştı bu kelime. gözyaşlarım yağan yağmura karışıp akıyordu gecenin karanlığında. Kolumdan tutulup çekilmemle bedenim sarsılmıştı, kollarımı sıkıca tutan kişiye baktığımda onu gördüm Yavuz Selim'i yüzündeki telaşla bana bakıyordu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen gecenin bu saatinde nereye gidiyorsun.?" Sesindeki korku onu ele veriyordu, benim için nasıl korktuğunu ses tonundan anlıyordum . Islak kirpiklerimin arasından ona bakıp zorlukla dudaklarımı araladım. "Ölecekmişim." Diye fısıldadım acı dolu sesimle. Yüzünde gördüğüm sarsılış, gözlerinde gördüğüm korkuya eş değerdi. Şaşkınlıkla bana bakıp başını olumsuz anlamda salladı. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklıkla titreyen parmaklarımı dudaklarımın üzerine değdirip elime bulaşan sıcak sıvıya baktım. Kan.. korkuyla parmaklarımdaki kana bakarken karşımda duran adamda aynı benim gibi parmaklarıma bulaşan kana bakıyordu. "Bak buda kanıtı. " Başımdaki ağrı gittikçe artıyor, beni amansız bir şekilde çaresiz bırakıyordu. Elini usulca kaldırıp parmak uçlarıyla burnumdan akan kanı silse de fayda etmiyordu. sildiğinin yerini yenisi alıyordu. "Ölmeyeceksin." Bu sözü benden çok kendisini ikna etmek ister gibi söylemişti. Islak kirpiklerimin arasından ona bakarken başımı olumsuz anlamda salladım. "Öleceğim." Beni kolumdan tutup kendisine çekerek sıkıca sarıldı bana. Yanımda asılı duran kollarımla şaşkınlıkla öylece kaldım. Yağmur ikimizde sırılsıklam etmişti. Ama bu ne onun nede benim umurumdaydı. "Ölmeyeceksin." Gözümden akan yaşla başımı olumsuzca salladım. Cansız bir şekilde yanlarımda duran kollarımı kaldırıp çekimser bir şekilde ona sardım kollarımı. Beni sarmalayan bu acının hafiflemesini umarak. |
0% |